13 Şubat 2020 Perşembe

GİZLİ BİLİMLER VE GÖRÜNMEYEN DÜNYA BÖLÜM 5

GİZLİ BİLİMLER VE GÖRÜNMEYEN DÜNYA  BÖLÜM 5



Şeytanın hile ve aldatma yöntemleri ve bunlardan kurtulmanın çareleri hakkında Hz. Peygamberden nakledilen pek çok hadis mevcuttur. 

İranlı yazar Ali Mazeheri, Orta Çağ İslam dünyasında halk içinde yaygın olan büyü, falcılık ve kehanet vb. ilişkin şu bilgileri aktarmaktadır 65; 

“Halk içinde müneccimlik çok yaygındı. Zenginler için modern müneccimler, halk için de sıradan müneccimler vardı.. Birçok kimse de ünlü ve kaybolmuş kimselere atfen uydurma kehanetlerde bulunmaktaydı… Entelektüel hayatta önemli rol oynayan Sufiler de geleceği haber vermeye koyulmuşlardı. En 
ünlüleri arasında İbn el-Arabi (Öl.240) ve İbn Kissi vardı. Bütün kahinler az çok siyasal mezheplerin aletleriydiler ve hepsi bir Mehdi’nin geleceğini bildiriyorlardı. 

Önemli sayıda kadın müneccimler yalnız şehirlerde bulunmaz, en küçük köylerin bile falcı kadınları olurdu. Onlar pazarlarda yer tutar ya da fala bakmak için haremlere giderlerdi.. Kaybolmuş bir mücevheri bulmak, uçarı bir koca veya sevgiliyi muhafaza etmek, bir rakibeyi uzaklaştırmak veya gözden düşürmek, bir kavgayı önlemek, oğlan doğurmak gibi hallerde falcı kadınlara başvurmak gerekirdi. 

Hurifilik ile uğraşanlar alfabelerin, kutsal veya gizli metinlerin bazı parçalarının harflerinden şaşırtıcı kehanetlerde bulunurlardı. 

Remilciler, kumladaki izlere bakarak kehanette bulunur; Hasib’ler iskambil kağıtlarıyla fal bakar; Darib el-mendil’ler ise bir dolapta saklı şeyleri bir ayna veya suda görürlerdi. 

Bu çağda, halk İslam’dan önceki milletlerin mücevher ve altınlarını toprağa gömdüklerine inanır ve hazine bulmak için servetlerini harcarlardı. 
Bu definecilerin saflıklarından yararlanan ve Ehl el-metalib denilen şarlatanlar, muhtaç aydınlar arasından çıkardı. 

İslam ortaçağının en büyük sihircileri, Asya’da Hindular ve Kaideliler, Afrika’da Kıptiler idi.” 

12. ve 13. yüzyıl simya kuram ve pratiğinin Batı’ya aktarıldığı yıllar olmuştur; hâlbuki bu dönemde konuya ilişkin Arap yazılarının sayısında düşüş vardır. Döneme ait yapıtların çoğunluğu eski yazıların derlenmesi ya da şerhleri niteliğindedir. 

Halen bazı ülkelerin kütüphanelerinde az sayıda bulunan bu kitapların bazıları ile ilgili özet bilgiler şu şekildedir66; 

- Ahkamu’t-tului’ş-şirai’l-Yemeniyye min havadisi’lleti tehaddese fi’l-âlem; bizzat Hermes tarafından yazıldığı iddia edilen kitap, Şira (Sirius) yıldızının doğması ile âlemde ne gibi hadiselerin olduğundan bahseder. Topkapı Sarayı’nda da bir nüshası vardır. 

- Kitabu Muazenetu’n-nefs; nefs ve onun elem, keder bağından kurtarılmasıyla 
alakalıdır. Bu sayede o nefs, ruhi âlemde onun hakkı olanı tatmak suretiyle huzur ve sürur içerisinde yaşayacaktır. Bunu elde etmenin birinci şartı, nefsin bu dünyaya ait olmadığını idrak etmektir. 

- İbn Vahşiiye’nin Zehirler Kitabı’nda ve Mecriti’nin Gayetü-l hekim kitabında 
kendine bakan kimseleri öldüren cevherlerin majik özelliklerinden bahsedilir. Kleopatra, yanında taşıyanı zorbalar ve amirler nazarında saygın ve başarılı kılan, üzerinde bir sıra yirmi altı majik harflerin kazındığı bir yüzük operasyonunun mucidi sayılmaktadır. 

 Orta Çağ’da Avrupa hurafelerle uğraşırken gizli bilimler zenginliği yanında Türk-
İslam dünyası akli bilimler ile 8. yüzyıldan beri bilim dünyasının aydınlanma çağını yaşıyordu. Altın çağ halife Me’mun’un (813-833) dönemi ile başlar, büyük İslam filozoflarının sonuncusu İbni Rüşd’ün 1198’de Merakeş’te ölümüne değin sürer 67. Bu altın çağda en çok yenilik bilim alanında olur. Trigonometride ‘tanjant’ bulunur, ikinci derece denklemlere kadar olan bir cebir kitabı yayınlanır. Bu kitap, Latinceye çevrilerek Batı’nın ilk başvuru kitabı olur. İbni Rüşt, İbni Sina, Farabi gibi bilginler daha 900-1000 yıllarında bile bugünkü gökbilim bulgularına uygun bir evren tasarımı yapmışlardı68. Astronomide enlem ve 
boylamları ölçmede ileri seviyeye ulaşılır. Optik ve kimyada (alkolün damıtılması, iksirler, sülfirik asit) eczacılıkta (Batının kullanacağı ilaçların yarısı İslam dünyasından gelir; sinameki, kusturucu ceviz, şuruplar, merhemler, damıtılmış su vb.) oldukça ileri gidilir. 

 Türklerde Büyücülük ve Cadılık.. 

 Eski Türklerin dünya tasavvuruna göre doğada birtakım gizli güçler vardı69. Orhun Kitabeleri’ndeki ‘yer-su’ (yar-sub), Uygurlarda ‘yir-suv’ olarak ifade edilen bu ‘doğadaki gizli güçler’, korkulan ve saygı gösterilen unsurlar olarak düşünüldü ve bu nedenle ‘ıduk’ yani kutsal kabul edildiler 70. Konargöçer kültürün tesiri ve siyasi nedenlerle tarihin birçok döneminde çeşitli dinler (Budizm, Manicilik, Nasturi, Hıristiyanlık vb.) benimseyen Türkler, hangi dinin etkisine girerlerse girsinler Şamanizm’den gelen kendilerine özgü bir kültür taşımışlardır 71. Şaman, Tunguzca ya da Mançuca’da “büyücü”, “kâhin” anlamında gelmektedir. İyi daha doğrusu önemsiz ruhlarla ilişki kuranlara “ak şaman”, kötü yani daha 
kuvvetli ruhlarla ilişki kuranlarına “kara şaman” denir. Kendinden geçme yani cezbe yöntemiyle dinsel ve büyüsel işlemler icra etmektedirler. Şamanların tanımlamasına göre davullar, üzerinde ruhlar âlemine gidip geldikleri ruh atlarıdır 72. 

Şamanın özelliği bedenden ziyade ruhu tedavi etmesidir zira beden fanidir, şamanları ilgilendirmemektedir 73. 
Uygur Türklerinin şamanlarının etkinlikleri arasında muska yapmak, kötü ruhları toplamak ve kastlama sihiri gibi pek çok “cinkeşlik” adetlerinden bahsedilir. Aynı şekilde şamanın sihirsel gücünü korumak için belirli vakitlerde koruyucu ruhları temsilen ağaç yahut kuşlara, tütsü yakıp kan akıtması gerektiğine de inanılmaktadır74. Şamanlar-kamlar haricinde bu doğaüstü güçlerle bağdaştırılan iki meslek daha vardır. Bunlar ozanlar ve demircilerdir. Türk kültüründe demircilerle ozanlar (şamanlar, bahsı vb.) aynı ocaktan sayılmakta olup, gerek 
tanrısal bağ gerek ateş üzerinden ilişkili oldukları düşünülmektedir 75. 

 İslamiyet sonrası dönemdeki Arapça ve Farsça kaynaklarda da Türklerin büyücülük ve fal uygulamalarıyla ilgili ilginç anekdotlar mevcuttur. Türklerle alakalı bahislerde en çok zikredilen ve kendine yer bulan inanış ve uygulama “Yada Taşı” olarak da bilinen, istendiği zaman yağmur yahut kar yağdırmayı sağladığına inanılan efsanevi nesnedir76. İbn el-Fakih (10. yüzyıl) ‘Kitabü Ahbar el-Buldan’ adlı eserinde, yağmur yağdıran taşla alakalı önemli aktarımlarda bulunmaktadır 77; “Türk ülkelerinin acayip taraflarından biri onların istedikleri 
zaman yağmur, kar, dolu yağdırdıkları bir çeşit taşa (çakıla) sahip olmalarıdır. Bu taş onların arasında meşhur, yaygındır. Türklerden hiçbir kimse bunu inkâr etmez. Bu taş bilhassa Tokuzoğuz hükümdarının yanında bulunur.” 

 Bilimin altın çağında Türk dünyası, İslam dünyasına müspet bilim ile uğraşan 
medreseleri, gözlemevleri, hastaneler ve kütüphaneler kazandırdı. İslam dünyasının en büyük astronomlarından biri olan Ali Kuşcu 15. yüzyıl başlarında Semerkant’ta doğmuş, 1474’te 

İstanbul’da ölmüştür. Ancak, Türk düşünce yaşamı İslam ile değişime uğradı. Yeni dinin buyrukları ile Türk töresi ve kültürü arasında uyum ihtiyacı mezhep ve tarikatların doğuşunu hazırlamıştır. Bu dönüşüm özellikle 11. yüzyıldan itibaren Türk bilim odağının yavaşlaması ve düşünce odağının öne çıkması ile belirginleş ti. Bilimsel atılım geliştirilemedi ama dine dayanan Türk tasavvufu ile temsil edilen düşünce odağının mirası uzun süre yaşatılabildi. İlim hayatı artık Anadolu medreselerinin sönük etkinliklerine bağlı kalmıştı. Uzman olabilmeleri 
için ilim adamlarının İran, Orta Asya, Suriye ve Mısır’a gitmeleri gerekiyordu. Böyle olunca da o kültürlerin etkisi altında kaldıklarından Osmanlı’da Türk benliği uzunca bir süre yerini ‘Osmanlı Müslüman’a bıraktı 78. 

Ancak, Türklerin, Arapların bulunmadığı yerlerde (Anadolu) yurt edinmeleri dini 
konularda daha bağımsız düşünceler üretmelerine, Türk kültürünü korunmalarına çok uygun bir ortam hazırladı; Türk tasavvufu, Türk hümanizmi, Alevilik, Bektaşilik serbestçe doğup, gelişti 79. 

Tasavvuf, saliklerin seyri sülukta ilerlemeleri gibi inisiye simyacılarda kendi 
yollarında bir çeşit keşif eridir. Tasavvuftaki vuslata erme gayretini simyada felsefe taşı vasıtasıyla ‘Ars Manga’ya yani ‘Büyük Ulu Sanata’ ulaşabilme olarak görmekteyiz. 

    Osmanlıdan günümüze kadar halk arasında cadılık her ne kadar hoş görülmemiş olsa da cadılık Avrupa’da ki kadar gün yüzüne çıkmamıştır. Tarihi kaynaklarımızda bu konuya dair ilk bilgiler abartılı anlatımıyla Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinde geçmektedir. Evliya Çelebi, hicri 1076 şevvalinin 20. gecesi Hatukay Çerkez diyarının 300 küsur haneli Pedsi köyünde cadıların gökyüzünde ki savaşına şahit olur. Zifiri karanlık bir gecede yıldırımlar aniden kıyametler gibi kopmaya başlar. Ortalık Çerkez kadınların nakış işleyebilecekleri kadar aydınlanır. Durumdaki anormalliği sezen Evliya civardaki Çerkezlere sorup, “Vallahi yılda bir defa böyle kara koncoloz gecesi olur, Çerkez cadıları ile Abaza cadıları göklere uçup vuruşurlar” cevabını alır 80. 

Ayrıca Kaşgarlı Mahmud, Divan-ı Lugat ül Türk adlı eserinde cadılar konusuna değinmiştir. Şeyhül İslam Ebu Suud efendide bazı cadı hadiseleri konusunda fetva vermişse de bu fetvalar günümüzde kayıptır. 

 Eldeki veriler ışığında bugüne kadar cadılık ve büyücülük ülkemizde bireysel ve çok ender olarak algılanmışsa da aslında gerçek böyle değildir. Anadolu coğrafyasında cadılar, kötü büyü yapanlar olarak bilinmektedir. Anneden kızına geçer. Günümüzde de büyücülük halen devam etmektedir. Baş ağrısından sara hastalığına, nazardan cin tutmasına kadar her derde deva büyüler ile ilgili kitaplar vardır. Büyü ve sihir pratikleri, dua ve ibadetin, sofistike inanç sistemlerinin yetmediği yerlerde gündelik sorunları (kısırlık, hastalık, aşk, kıskançlık, zengin olma vb.) büyüye/sihire baş vurarak çözme yatkınlığı, popüler kültürde bilinen bir eğilimdir ve Hermetik simgelerin özümlenmesine elverişli bir zemin oluşturmuştur. 

 18. yüzyılın ortalarından itibaren, aynen Batılı vampirlere benzeyen Osmanlı ‘cadı’ları vardır. Bunlar, Rumeli’de gayrimüslim milletlerdeki muhtelif inanışların etkisi altında şekillenmiş cadıların varlığıdır 81. 

Zemheride (21 Aralık - 31 Ocak) ortaya çıkan “kara koncoloz”, evlerdeki yiyeceklere tükürerek ya da işeyerek türlü hastalıklara yol açmakta; 
bazen de insanları uykuda iken alıp dışarı götürerek donmalarına sebep olmaktadır. Bazen cadı, hortlak yani hortlayan ölüdür. Mezarlardaki taze cesetleri yiyerek beslenmekte ve bu haliyle, Batı inanışındaki vampire denk düşmektedir 82. 

‘Kara koncoloz’un cadı için kullanılan bir başka isim olduğunu Mehmed Zeki Pakalın da ifade etmektedir. Pertev Naili Boratav’a göre ise ‘kara koncoloz’, cadıdan farklıdır 83. 

Devlet, vampir ile karıştırılan cadıların mezarların açılmasına ve açılan mezarlardaki cenazelerin her türlü yok edici işleme tabi tutulmasına izin vermektedir. Hatta 19. yüzyılın ortalarına gelindiğinde artık, ‘cadıcılar’ ya da ‘cadu üstadları’ adı altında ücretlerini devletten alan bir zümre dahi mevcuttur. Bugün artık unutulmuş olmakla beraber, İstanbul’daki Caddebostan semtinin isminin Osmanlı döneminde Cadıbostanı olması bile Osmanlılarla cadılar arasındaki yakın münasebetin bir işaretidir. Osmanlı tarihindeki cadı vakalarının başlangıcı cadı hikâyelerinin genellikle kaynağı olan Avrupa’daki topraklardan göçe dayandırılmakla birlikte tamamını göçe bağlayamayız. 

Anadoluda ki kara koncolozlara, çarşamba karılarına, albastılara ve daha başkalarına karşılık Rumeli’deki Osmanlı topraklarında Batı kültürü ile etkileşimden kaynaklanan cadılar vardır. 

 Osmanlı'da büyücüler, büyü yapmak için dükkân açmışlar, elde ettikleri gelirin 
vergisini ödemişlerdir. Nuruosmaniye Camisi'nden Çemberlitaş'a uzanan yolda büyücülükle uğraşan insanların açtığı çok sayıda dükkân bulunmaktaydı 84. 

Büyücülük yapan kişilerin cinleriyle dolaştıkları ve büyü yoluyla hemen her şeyi gerçekleştirebilecek güçte olduklarına inanılıyordu. Osmanlı'nın son dönemlerin de birçok kesimden insan sıkıntılarını çözmek için soluğu büyücülerde aldı. İstanbul, 19. yüzyılın son çeyreğinde büyü ve büyücülükte önemli bir merkez haline geldi. En fazla yaptırılan büyülerin; aldatıldığını düşünen kadınların eşlerini kendilerine bağlamak, karısına ve çocuklarına karşı sert davranan erkeği yumuşatmak, kadın ya da erkeği birbirine ısındırmak ya da soğutmak, gurbete giden kişinin geri dönmesini sağlamak, kaybolan eşyayı bulmak, kısmet çözmek, sevgiliyi kendine çekmek veya bir başkasından ayırmak olduğu görülüyor. Daha çok kadınlar büyü yaptırmakla birlikte devlet büyükleri de yoğun biçimde statülerini korumak büyüye başvurmuştu. 

Sonuç.. 

 Gizli (okült) bilimler zaman içinde ön yargılara ve bu disiplinleri ticari amaçla 
şarlatanlık haline getirenlere yenildi ama modern bilimin doğmasına en büyük katkıyı verdi. 
Örneğin Simya, yüzyıllardır sadece ‘birtakım insanların maddeleri altına çevirme çabası’ olarak görülen ve bu haliyle bile değer bulamamış ilimdir. Günümüze cadı/büyücünün pek çok çeşitleri ulaşmış ama bunların çoğu halka umut satan ticari istismarcılar olmaktan öteye gidememiştir. Mistik güçler doğrultusunda hareket eden insanlar her ne kadar kabullenmeseler de birer cadıdır. 21. yüzyılda hala muskalara, fallara, yükselen burcun etkilerine inanan insanlar simyayı görmezden geliyorlar ve onlarla oyalanıyorlar. Hâlbuki pozitif düşünce ve bilimin giderek daha da ağırlık kazandığı bir dünyada okült ya da gizli 
bilimler, görünmez dünyaya hala bizden saklı başka bir gerçekliğe erişim sunabilir 85. 

Bilim her şeyi çözemez ama bize şüphe duymayı öğretir. Bugün hala bildiklerimiz bilmediklerimiz yanında engin bir okyanustaki küçük adacıklar gibidir. Bilimin entelektüel geleceği için biyoloji, fizik, kozmoloji ya da henüz bilmediğimiz disiplinlerde bizi kökten yeni formülasyonlara yönlendirecek problem alanlarını keşfetmeliyiz. Tekrar edecek olursak, modern bilimler aslında gerçek bilimin kırıntılarıdır. Kendilerini bütünlemek ihtiyacı duyduklarında, bunun esaslarını okült ve ezoterik bilimlerde aramak zorunda kalacaklardır. Newton’un kaldığı yerden yeniden başlamaya var mısınız? 


DİPNOTLAR;

1 BBC, ABD'de Bir Grup 'Cadı' Yüksek Mahkeme Yargıcı Kavanaugh'ya Başarısız Olması İçin Büyü Yaptı, (21  Ekim 2018). 
2 AA, ABD'li cadılardan Trump'a ‘Toplu Bağlama Büyüsü' (27 Şubat 2017). 
3 James E. McClellan III, Harold Dorn, Dünya Tarihinde Bilim ve Teknoloji, Akılçelen Kitaplar, Çev.: H.Yalçın, (Ankara, 2013), 311. 
4 Sait Yılmaz, Üç Kere Büyük Hermes (İdris Peygamber), academia.edu.tr, (09 Ekim 2018). 
5 Mahmud Erol Kılıç, Hermeslerin Hermesi İslam Kaynakları Işığında Hermes ve Hermetik Düşünce, Sufi Kitap, (2017), 141. 
6 J.B. Skemp, Spirituality of Socrates and Plato, (Edt.) A.H. Armstrong, Classical Mediterranean Spirituality, Crossroad, (New York, 1989), 116. 
7 J.M. Stillman, The Story of Alchemy and Early Chemistry, Dover Publications Inc., (New York, 1960), 150. 
8 Frances A. Yates, Giorano Bruno and the Hermetic Tradition, (London, 1964), 147. 
9 Brian P. Copenhaver, Hermetica: The Greek Corpus Hermeticum and the Latin Asclepius in a New English Translation, Cambridge University, (1995), 110-113. 
10 McClellan III, Harold Dorn, a.g.e., (203), 296. 
11 Floarian Ebeling, Hermes Trismegistos’un Gizemi, Çev.M.A.Erbak, Omega Yayınları, (İstanbul, 2017), 158. 
12 Robert S. Westman, James E. McGuire, Hermeticsm and the Scientific Revolution, (Los Angeles), 1977. 
13 Ebeling, a.g.e., (2017), 169. 
14 Ezoterizm (içe yönelik anlam/ileti), asıl olarak belirli kişilerin içselliği ile sınırlandırılmış felsefi öğretilerdir. 
15 Rene Guenon, Aperçus sur L’imitation, Editions Traditionnelles, (Paris, 2004), 262. Ahmet Avni Konuk, Tedbirat-ı İlahhiyye Tercüme ve Şerhi, Haz.M.Tahralı, 361-362. 
16 A.N. Dock, A.J. Festugiere, Corpus Hermeticum, Paris, (1954), 194. 
17 Lynn Thorndike, A History of Magic and Experimental Sciences during the First Thirteen Centuries of Our 
Era, Vol.I, Colombia University Press, (New York, 1923), 13. 
18 Corpus Hermeticum VIII, 6. 
19 Ebeling, a.g.e., (2017), 45. 
20 Garth Fowden, The Aegyptian Hermes, V.IV, (Cambridge, 1981), 91. 
21 J.W. Fück, The Arabic Literature on Alchemy According to An-Nadim (A.D.987), Ambis, IV/3:4, (1951), 85. 
22 George Luck (Edt.), Arcana Mundi, Magic and the Occult in the Greek and Roman Worlds, John Hopkins University Press, (Baltimore & London, 1985), 4. 
23 Yazma, Paris, nr.2775. (Nakleden Manfred Ullmann, İslam Kültür Tarihinde Maji, İz Yayınevi, İstanbul, 1994, 40). 
24 İhvan-ı Safa, Resail, C.II, Darü-s Sadr, (Beyrut, 1957), 364. 
25 Bu konuda F.Razi, Tefsir, Çev.S.Yıldırım vd., C.III, 259-291 ve Taşköprülüzade, Mevzuatu’l Ulüm, I-II, Haz.M.Çevik, C.I, (İstanbul, 1975), 294-300. 
26 Thorndike, ag.e., (1923), 670. 
27 Sholomo Pines, Philosophy, The Cambridge History of Islam, (Edt.) P.M.Holt, Vol.2B, Cambridge University Press, (1982), 785. 
28 Seyyed Hossein Nasr, İslam ve İlim, Çev.İ.Kutluer, İnsan Yayınları, (İstanbul, 1989), 198. 
29 Nasr, a.g.e., (1989), 206. 
30 E. Blochet, Etudes sur le Gnosticisme Musulman, Rivista delgi Studi Orientali, III, (1911). 
31 Azaim; cinleri ve şeytanları itaat altına almayı öğrettiği ileri sürülen bir ilim. 
32 İbn Nedim, el-Fihrist, Daru’l Marife, (Beyrut, 1978), 309, 311. 
33 Titus Burckhardt, Insight into Alchemy, Mirror of the Intellect, Studies in Comparative Religiont, C.XII, (1979), 132. 
34 Appo. Epist. LVIII. Aktaran; Kılıç, a.g.e., (2017), 196. 
35 Macid Fahri, İslam Felsefesi Tarihi, Çev.K.Turhan, İklim Yayınevi, (İstanbul, 1987), 239. 
36 Kimya’daki ‘iksir (hacer-i mükerrem)’ gibi, insan vücudunda da böyle bir iksir vardır. Ve bu su, nefsi temiz olanlara verilmiştir. Ahmet Avni Konuk, Tedbirat-ı İlahhiyye Tercüme ve Şerhi, Haz.M.Tahralı, (İstanbul, 2005), 361-363. 
37 İslam tasavvufunda bu noktaya “el-kibritü’l-ahmer” denilir ve bu makam bazı veliler, özellikle Muhyiddin İbn Arabi için kullanılır. 
38 İlm-i kimyaya dair adı ve yazarı meçhul bir eserde şöyle denilir; “Bil ki, bu ol nüshadır ki, Allahu Teala Adem’e gönderdi. Ve dahi miras kıldı Şit Peygamber’e… Ve dahi onlardan miras kaldı enbiyaya ve hukemaya. Ve bu Hak Teala’nın büyük hazinesidir. Bunun sırrı açılmaz illa kendüye yakın olana açılır. Şol kimseye ki ilim nasip ola. Allah’ın sırrını saklaya, bu sırrı-ı azimdir. Hukema gizlediler..” Agah Sırrı Levend, Divan Edebiyatı, Enderun Kitabevi, (İstanbul, 1980), 189. 
39 Bu aktif ve pasif unsurların birbirlerine nasıl içten bağımlı olduklarını gösterir. Yani cevheri suret, pasif bir “materia” olmadan tezahür edemez. Aynı şekilde tersi bir istikamette, pasif olan da ancak aktif kutbun etkisi  altında gelişme sağlayabilir. Buna benzer şekilde, ruhi gücün etkisi de onu ihtiva edecek insani kabın hazır olup olmamasına bağlıdır. Bu aşağı ile yukarı arasındaki aynavi bir karşılıktır (in’ikas). 
40 Bu demektir ki söz konusu Hermetik ameliye de tıpkı âlemin Bir İlahi Varlık’tan südur etmesi tarzını takip ederek, bir tek cevherden çıkarılmaktadır. Herhangi bir şartla şartlanmayan Bir’in bölünmez ve görülmez ışığı (nuru) ruh prizmasından geçmek suretiyle çokluk halinde kırılır. 
41 Yani ruh bedenlendiği zaman seyyaliyeti ve latifliği sabitleşir. 
42 Toprağın ateşten, ince olanın kaba olandan ayrıştırılması nefsin bedenden çekilip çıkarılması demektir. 
43 Şuurun, bütün suri (formal) pıhtılaşmalardan çözülmesini Ruh’un kristalize olması takip eder. Böylece aktif olan ile pasif olan tam olarak bir olurlar. Bu sayede Ruh’un ışığı sabit ve devamlı hale gelir. 
44 Sen, bütün bu ışıkların kaynağı olan Ruh ile birleşmen suretiyle bütün âlemin şanını elde edersin. 
45 Yani cehalet, aldanış, yakine erememe, şüphe ve aptallık senin şuurundan ayrılırlar. 
46 Latif ve ince olan, ancak bir katı ve cismani olan ile birleştirildiği zaman kuşatılabilir. Simyevi sabitleştirme ameliyesi daha çok dâhili, içsel bir iştir ve yukarıda söylediğimiz ruhi hallerin destekleyicisi olarak bedeni şuurun rolü ile irtibatlıdır. Ruh ile birleşmesi vesilesiyle bedeni şuur da bizzat saf ve nüfuz edici bir güç haline gelir ve hatta dışarıda da etkilere sahip olabilir. 
47 Luck, a.g.e., (1985), 366. 
48 Buckhardt, a.g.e., (1979), 41. 
49 Ahmet Güngören, Cadıların Günbatımı, Yol Yayınları, (İstanbul, 1988), 142. 
50 Mary Douglas, Withcraft, Confessions and Accusation, Tavistock Publications, (London, 1970), 21. 
51 Güngören, a.g.e., (1988), 120. 
52 Garbaret Murray, The Withc-Cult in Western Europe, Oxford University, (1921), 67. 
53 Güngören, a.g.e., (1988), 142. 
54 Alastair Sooke, Where Do Witches Come From? Daily Telegraph, (October 2, 2014). 
55 Jeffrey B. Russell, Brooks Alexander, A History of Witchcraft: Sorcerers, Heretics, & Pagans, Thames & Hudson, (2007), 90. 
56 Russell, Alexander, a.g.e., (2007), 194. 
57 Anne L. Barstow, Witchcraze: A New History of the European Witch Hunts, HarperOne, (1995), 77. 
58 Brian P. Levack, The Witch-Hunt in Early Modern Europe, Routledge, (2006), 15. 
59 Ronald Hutton, The Witch: A History of Fear, from Ancient Times to the Present, Blackstone Audio Inc, (2017). 
60 Raymond Buckland, Buckland's Complete Book of Witchcraft, Llewellyn Publications, (2002), 87. 
61 Sibel Özbudun, Hermes’ten İdris’e Bir Dinsel Geleneğin Dönüşüm Dinamikleri, Ütopya Yayınları, (Ankara, 2015), 322. 
62 Nasr, a.g.e., (1989), 122. 
63 E.W. Lane, Arabian Society in Middle Ages, Curzon Press, (London, 1987), 97-108. 
64 Yusuf Özbek, İslam Açısından Sihir, İz Yayınları, (İstanbul, 1994), 14. 
65 Ali Mazaheri, Ortaçağda Müslümanların Yaşayışı, Varlık Yayınları, (İstanbul, 1973), 203-226. 
66 Kılıç, a.g.e., (2017), 2008-209. 
67 Server Tanilli, İslam Çağımıza Yanıt Verebilir mi?, Say Yayınları, (1991), 15-19. 
68 Cengiz Özakıncı, İslamda Bilimin Yükselişi ve Çöküşü, Otopsi Yayınları, 12. Basım, (İstanbul, 2008), 104. 
69 Nezaket Hüseyn Kızı, Eski Türklerde Tabiat Kuvvetlerine İnancın Destanlarda Tasviri, “Türkler”, Cilt 3, Yeni Türkiye Yayınları, (Ankara 2002), 338. 
70 İbrahim Kafesoğlu, Eski Türk Dini, “Türkler”, Cilt 3, Yeni Türkiye Yayınları, (Ankara 2002), 297. 
71 Michel Balivet, Ortaçağda Türkler, Alkım Yayınları, (İstanbul 2005), 16, 26. 
72 Anette von Heinz, Frieder Kur, Gizli Bilimler Ansiklopedisi, Çev. B.Atatanır, Omega Yayınları, (İstanbul 2004), 369) 
73 Fuzuli Bayat, Türk Kültüründe Kadın Şaman, Ötüken Yayınları, (İstanbul 2012), 107. 
74 Adem Öger, Tuğba Gönel, Uygur Türkleri Arasında Şamanlar ve Tedavi Yöntemleri, Turkish Studies, Cilt 6,  Sayı 4, Güz 2011, 238, 245. 
75 Mehmet Çeribaş, Türklerde Demirciler ve Şamanlar, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi, Sayı 42, Ankara 2007, 3-9. 
76 Hikmet Tanyu, Türklerde Taşla İlgili İnançlar, A.Ü. İlahiyat Fakültesi Yayınları, (Ankara 1968), 44. 
77 Ramazan Şeşen, İbn Fadlan Seyahatnamesi, Yeditepe Yayınları, (İstanbul 2010), 56-60. 
78 Gnkur.Bşk.lığı, Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, II. Cilt, 2. Kısım (1451-1566), Gnkur.Basımevi, (Ankara, 1977), 13. 
79 Suat İlhan, Türk Olmak Zordur, Kimliğimizin Kaynakları, Alfa Yayınları, (İstanbul, 2009), 176. 
80 Seyit Ali Kahraman (Der.), Evliya Çelebi Seyahatnamesi VII, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2017, 279-280. 
81 Zeynep Aycibin, Osmanlı Devleti’nde Cadılar Üzerine Bir Değerlendirme, A.Ü. Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, Sayı: 24, (2008), 59-61. 
82 Pertev Naili Boratav, 100 Soruda Türk Folkloru, Gerçek Yayınevi, İstanbul 1973, s. 94-96. 
83 Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü I, MEB, (İstanbul 1983), 253. 
84 Elif Uluğ, Osmanlı’da Batıl İtikatlar ve Büyü, DK Yayınları, (İstanbul, 2017), 88. 
85 Christopher Dell, The Occult, Witchcraft and Magic: An Illustrated History, Thames & Hudson, (2016), 22. 



***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder