2 Kasım 2019 Cumartesi

ACI ÇEKEN TÜRKİYE., BÖLÜM 4

ACI ÇEKEN TÜRKİYE.,  BÖLÜM 4



 1950 Sonrası Türk Ekonomisi.. 

 İkinci Dünya Savaşı bittiğinde Türkiye, küresel şartlar içinde Batıyı tercih etti. Dışa açılmak, ülkenin kalkınmasının finanse edilmesinde dış borç alımı yoluna gidildi. Cumhuriyet Türkiyesi.nin ilk dış borcu 1947 yılında İnönü döneminde 200 milyon dolar ile başladı. 

Amerika, savaş sonrası diğer ülkeleri borçlandırarak kendine bağlama stratejisi 
uyguluyordu. Yabancı ülkeler, başka ülkelere yaptıkları yardımların büyük çoğunluğunu bağış şeklinde yaparken Türkiye.ye %15 bağış, %85 borç şeklinde uygulanıyordu. 1951-1968 döneminde alınan 3,5 milyar doların 3 milyarı borç şeklinde idi33. 

Türk Hükümetleri, dış ekonomik ilişkilerde Amerika.ya öncelik veren, Amerikan 
şirketlerinin çıkarlarını kollayan bir yaklaşım benimsemişti. 

Amerikan yardımlarının gelebilmesi için Türkiye 22 Mayıs 1947.de yabancı yatırımların kârlarını yurtdışına serbest transfer edebilmelerine olanak sağlayan bir kararname ile yabancı özel sektör yatırımlarını teşvik eden 1 Mart 1950 tarihli kararname çıkarıldı. 

ABD, başka ülkelerden silah zoru ile aldıklarını bu dönemden itibaren Türk 
hükümetlerinden gönül rızası ile almaya başlamıştı. 1952 yılına gelindiğinde, devletin döviz stokları erimiş olduğundan politikalardan geri adım atıldı. 1954.den itibaren ekonomik dar boğaz iyice hissedilmeye başlandı. 

1958 yılında borçları ödemek için, büyük çoğunluğu ABD.den olmak üzere, 359 
milyon dolar kredi alındı. Ancak, bu paranın büyük bölümü eski borçların ödenmesine gitti. Krediyi verenler yeni ekonomik programlar dayattı. Ankara.daki uçak fabrikası kapatıldı, yerine traktör fabrikası yapıldı. Demiryolu komünist işidir denilerek, karayollarına öncelik verildi. DP hükümetine göre Türkiye, küçük bir Amerika olacaktı ve Amerika.dan saklı bir şeyimiz olamazdı 34. 

 1950.lere damgasını vuran, Amerika güdümünde tarımda makineleşme, tarıma dayalı küresel entegrasyon ve köyden şehir varoşlarına göçe neden oldu. Tarımda makineleşme için getirilen altı bin traktör tarımda verimliliği artırdı ama istihdamı boşa çıkardı. Bu çarpık tarımlaşma sanayi bölgelerine göçü getirirken, özel sektörün henüz gelişmemiş olması nedeni ile sanayileşmede en başından biri çarpık bir eğilim izledi. Kara ekonomi gelişti, gecekondu bölgeleri ortaya çıktı. 

 1950-1960 dönemi Türkiye.de hem siyasi hem ekonomik dışa bağımlılığın doruğa ulaştığı dönemdir. Liberal politikaların izlendiği 1950-1960 yıllarında özel yatırımlar ülkenin batısında yoğunlaşmış ve bu bölgelere yoğun bir göç olmuştur. 1950'lerde tarımsal üretimde makineleşme köyden kente göçü beraberinde getirmiştir. Bu gelişmeler sonucunda, bölgelerarası eşitsizliklerden sınıflar arası eşitsizliklere doğru gidildiği gözlemlenmektedir. 

 Amerikan Ekonomik İşbirliği (AID35) teşkilatı 1950.lerde ülkeye yerleşti. Eğitimden istihbarata tüm kilit mevkileri Amerikalı uzmanlar ele geçirdi36. Türkiye.nin bu bağımlılığı bugün de değişik ölçülerde devam etmektedir. 

Marshall yardımı ile ekonomimizin direksiyonuna ABD yerleşirken, Küçük Amerika olma hayali ile tüm kapıları Amerikalılara açtık. ABD, ekonomik liberalizm yolu ile de Türkiye.de kendi güdümünde bir demokrasinin geliştirilmesine çalıştı. 

 İkinci Dünya Savaşı yıllarında önemli fiyat artışları ve savaş dönemi yoklukları ticari birikimin hızlanmasına vesile oldu, genellikle devlet kadroları ile yakın ilişki içinde birçok yeni tüccar ortaya çıktı37. Küresel sermaye ve büyük devletler Türkiye.deki çıkarlarını korumak ve işbirliği yapmak için bazı özel ilişkiler kurmuşlardır. 

 1946 yılında ABD.den General Electrics ile anlaşarak Türkiye.de ampul fabrikasını kurması Koç ailesi için dönüm noktası oldu. Koç, daha sonra Amerikalılarla traktör ve otomotiv işine girdi. Sabancı ise 1950.lerde Demokrat Parti.nin zengin ettiği ailedir. Sabancı, Koç.a göre daha milli projelerle çalışırken, yurt dışına özellikle otomotiv sektörü (Toyota vb.) ile açıldı. Daha sonra Türkiye.ye Arap sermayesi (Karamehmet, Ercan Holding, Çiftçiler vb.) 
gelmeye başladı. 

 Türkiye savaş boyunca stok yapmıştı. 1946 başında 235 ton altın değerinde altın ve döviz bulunmaktadır. Batılılar tarafından Türk ekonomisine ilk küresel format 1946.da atıldı ve %110.luk ilk devalüasyon ile birlikte liberalizme dönüş başladı. Türkiye, o dönemden beri bir tüketim toplumu olarak, çalışmadan, öğrenmeden, üretmeden bir yaşam biçimine yöneltilmiştir. 

IMF, Dünya Bankası ve NATO.ya üyelik bu dönüşümün kurumsal gerekleri idi. 
Türkiye.nin yeni kurulan IMF sistemine katılma çabaları 7 Eylül 1946 tarihinde % 131 oranında devalüasyon getirdi. Türkiye, yabancı sermayeye denetimsiz olarak açıldı. Dışa bağımlı uygulamaların sonucu olarak, yasadışı ilişkiler ve karaborsayla palazlanan zenginler türedi, arazi spekülatörleri ve büyük toprak sahipleri, uluslararası şirketlerin temsilciliklerini almaya başladı. 

1960'larda başlayan holdingleşme 1970'lerin ilk yarısında büyük bir hız kazanacaktır. Büyük güçlerle işbirliği kemikleşen Türk burjuvazisi 1971.de TÜSİAD38.ı kurdu. TÜSİAD'ın kurulması, büyük sermayenin etkili bir toplumsal güç haline gelişinin ilk göstergesidir. 
TÜSİAD'ın kurulmasını izleyen dönemde TOBB, küçük ve orta boy işletmelerin (KOBİ'lerin) temsilcisi konumuna yerleşti39. 

TÜSİAD'ın dışa açılma yönündeki talepleri 24 Ocak 1980 kararlarında karşılık buldu. 24 Ocak 1980 kararları ile birlikte „Türkiye.de kapitalizm, kendisini güdecek iktisadi liberalizme teslim edildi. Böylece yerli sermaye ile küresel sermayenin entegrasyonuna dayanan yeni sisteme geçildi. Yeni modelin istikrar senaryosu IMF.ye, yapısal dönüşüm, uyum senaryosu ise Dünya Bankası.na havale edildi40. 

Türkiye'de genellikle TÜSİAD çevresinde yer alan büyük sermaye gruplarının 
1990'lardan itibaren belirli bir rekabetle karşılaştıkları, 1990'ların ikinci yarısında kısmi bir güç kaybı yaşadıkları, ancak 2000'li yıllarda hem uluslararası ölçekte hem de ülke içinde bir dizi hamle ile konumlarını sağlamlaştırmaya yöneldikleri söylenebilir. 

 Bugün Türkiye sanayi ağırlıklı bir ülke olsa da tarım sektörü hala önemli bir 
istihdama sahiptir. Dışa açık, ithalata bağımlı, emek yoğun sanayimize rağmen ülkemizde 20 milyon ücretli çalışan var. Son yıllarda ancak savunma sanayi ürünlerimiz ile birlikte kaliteli yüksek sanayi ürünlerine geçmeye başladık. 

 1950’lı yıllardan sonra Türkiye’nin dönüşümü.. 

 Türkiye Cumhuriyeti.nin kuruluşundan itibaren güçlü bir devlet eliti, Türk devletinin ve toplumunun siyasi, ekonomik ve sosyal yapısını belirlemiş; Türk dış politikası elit bir karar verme süreci çerçevesinde oluşturulmuştu. Ancak, İkinci Dünya Savaşı sonrasında Türkiye ile ABD arasındaki ilişkiler, Sovyetler Birliği ile ABD arasındaki kutuplaşmanın ekseni üzerine oturdu. 

 Türkiye, Soğuk Savaş döneminde, NATO ittifakı ve özelde ABD.ye endeksli bir dış politika yürütmüştür. Soğuk Savaş dönemi boyunca Türk yetkililer, Türkiye.nin kendi ihtiyaçları için gerekli özgün stratejileri geliştirmek yerine, ABD ve Avrupalı devletlerin Türkiye için belirlediği stratejilerin sevk ve idaresiyle uğraştılar. 

 Ulusal güvenlik yerine NATO güvenliği çerçevesinde, ABD.nin SSCB.yi çevreleme stratejisinde roller üstlenildi. Anti-emperyalist karakter aşındı. Milli çıkarlarla, büyük devletlerin çıkarları arasında uyum arandı. ABD, içimizde örtülü operasyonlar yapmaya ve nüfuz etmeye başladı. 

Milli Eğitimimiz, 27 Aralık 1949'da Türkiye ve ABD Hükümetleri Arasında Eğitim 
Komisyonu Kurulması Hakkındaki Anlaşma.nın sonucu olarak, ABD.ye teslim edildi. Bu tür girişimleri Amerikalı senatör Fulbright başlattığından, Fulbright Anlaşmaları da denilmektedir. Atatürk.ün Köy Enstitülerinin yerini ABD.ye öğrenci gönderme furyası aldı41. 

1980.lerde İhsan Doğramacı ile Bilkent Üniversitesi.nin kurulması da üniversitelere bir denge getirmek için ABD projesi idi. Bugün başımıza sarılan ve ABD.de bir işe yaramadığı anlaşılan ortaöğretimdeki k12 projesi de bir Amerikan projesidir42. 

Sivil toplumun gelişmesi ve siyasette etkin hale getirilmesi, liberal ve özgürlükçü 1961 Anayasası.nın hazırlanmasında etkili oldu. Ancak, bu anayasa sağ-sol çatışmalarının ve İslamcıların önünü açtı. CIA, müdahaleleri ile sıcak bakmadığı hükümetlere kriz yarattı, askeri darbelere destek oldu. 1960-1980 arası dönemin sağ-sol olaylarından sonra son 35 yıldır Türkiye bölücü terör ile uğraşmaktadır. 

1946.da dini eğitim yeniden yapılandırıldı. 1960 ve 1970.lerde önce Arap ülkelerinde sonra Türkiye.de ortaya çıkan dini hareket ve partiler, devletin ve toplumun yeniden İslamileştirilmesi faaliyetlerine giriştiler. ABD.nin istekleri doğrultusunda okullara din dersleri konuldu. Felsefe ve mantık dersleri 1980.lerin ilk yıllarında okullardan kaldırıldı ve yirmi yıl boyunca okutulmadı. 

 1990-2001 arası Türkiye.de politikacılar ile sermayenin kirli ilişkiler içine girmesi, sistemi bir meşruiyet ve işlerlik krizine soktu. Diğer yandan AB süreci ile birlikte, Türkiye.de sermaye ve medya tekelini elinde tutanların işe aldığı İkinci Cumhuriyetçi post-modernler, ülke içinde manipülasyoncu yeni bir kadro oluşturmaya başladı. Bu kadro; ülkenin laik düzenini kökünden değiştirmek isteyen İslamcı proje ile birlikte işbirliği yapmaya başladı43. 

 3 Kasım 2002 seçimleri ile birlikte Türkiye.de çok partili hayatın iki temel direğinden biri olan merkez sağ çöktü. Cumhuriyetçi sağın boşalttığı alanı, dini anlamda muhafazakâr sağ ele geçirmeye çalışmaya başladı. Seküler ulusalcılığın hem içsel hem de dışsal başarısızlığı ve dış müdahalelerin yarattığı boşluk İslami köktencilik tarafından dolduruldu 44. 

 Türkiye.de Atatürkçülük ve milliyetçilik tasfiye edilirken, önce laik güçler 
darmadağın edildi. Bürokrasiden sonra sermaye ve medya, tamamen İslamcı güçlerin emrine girdi. Dışarıdan yönlendirilen kanallar ile polis, yargı, üniversiteler ve TSK.ya örtülü operasyonlar yapıldı45. 

 Eylül 2010 referandumu ile Anayasa.nın değiştirilmesi, yeni hukuk düzeninin 
kurulması ile Milli Devletin temelleri oldukça sarsıldı. 2017 yılında yapılan Anayasa Değişikliği Referandumu ile başkanlık sistemine geçilirken, Parlamenter Demokrasi.nin yerini bir çeşit meşruiyet aldı. 

Türkiye’nin Toplumsal yapısı.. 

 Cumhuriyet Türkiyesi.nde yüzyıla yakın bir süreçte kademeli, bazı bölümleri sıkıntılı ancak kendine has Batılı bir yaşam tarzı gelişti, art arda gelen kırılmalara karşın yenilendi ve devam etti. Cumhuriyet döneminde Türk toplum hayatının dönüm noktasını 1960.lı yıllar oluşturur. Emre Kongar.a göre Türkiye.nin toplum yapısındaki değişimler46; 

- Nüfus (çalışan nüfus), eğitim (okur-yazarlık), 
- Kentleşme (kent hukuku dışında gelişen bir olgu olarak gecekondu), 
- Aile yapısında değişimler (kırsal, gecekondu, kentsel), 
- Kapitalizmin gelişme sürecinde yaşanan değişimler (tarım ve sanayide gelişmeler), 
- Sınıfsal farklılıklar (sermaye ve işçi sınıfları yanında toplumsal sınıfların göstergesi olarak gelir dağılımı) ve nihayet 
- Toplumsal değişme sürecinde asker ve sivil bürokrasinin yeri gibi başlıklar altında incelenmelidir. 

 Türkiye de toplumsal hayatı ana hatları ile 1960 lı yıllar öncesi ve sonrası diye iki temel kategoriye ayırabiliriz. Bu iki dönem arasındaki farkı; modernleşme, eğitim, çalışma hayatı, iş dünyası, yoğun iç göçler, sanayileşme gibi parametrelerde yaşanan önemli değişimler oluşturmuştur. 

5 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder