9 Kasım 2019 Cumartesi

ATATÜRK VE PONTUS MESELESİ.

ATATÜRK VE PONTUS MESELESİ




Doç. Dr. Yusuf SARINAY
* Devlet Arşivleri Genel Müdürü. 



Pontus meselesi Lozan Antlatşması ile beraber tarihe malolmasına rağmen, Yunanistan tarafından suni olarak tekrar yaratılmaya çalışılmaktadır. Bu çerçevede Yunanistan’da “Pontus soykırımı” iddiaları 1985 yılından itibaren giderek artmış, 1994 yılında Atatürk’ün Samsun’a çıktığı 19 Mayıs gününü sözde “Pontus soykırımı anma günü” olarak kabul eden bir yasa çıkarılmıştır. Ayrıca, Yunanistan yurt içi ve yurt dışında Pontus dernekleri kurdurarak, bu dernekler vasıtasıyla periyodik olarak uluslararası “Pontus Helenizmi Kongreleri” 
düzenlemektedir. Bu kongrelerde Türklerin 350 bin Pontusluya soykırım uyguladığı ve bunun da Mustafa Kemal Paşa liderliğinde verilen Türk Millî Mücadele döneminde (1919-1923) gerçekleştirildiği iddia edilmektedir. Yunanistan tarafından, özellikle Ermenilere uygulandığı iddia edilen sözde “soykırım” ile paralellikler kurularak, Türkiye’nin “Pontus soykırımı”nı tanıması ve tazminat ödemesi talep edilmekte ve Türkiye’nin bunu tanımadığı sürece AB’ye kabul edilmemesi için Avrupa ülkeleri nezdinde propaganda yapılmaktadır. 

Tebliğde; Doğu Karadeniz Bölgesi’nde Pontus devleti kurmak amacıyla Rum-Yunan ikilisinin yürüttüğü faaliyetler ve Pontus çetelerinin bölgede Türklere yaptığı katliamlar ortaya konulduktan sonra, Mustafa Kemal Paşa liderliğindeki Türk Millî Mücadele Hareketinin bölgedeki Pontusçuluk faaliyetlerine karşı takip ettiği siyasi ve askerî politika ele alınacaktır. 

1) PONTUS MESELESİ’NİN DOĞUŞU VE GELİŞİMİ 

Pontus veya Pont Euxim eski Yunanlıların Karadeniz’e verdikleri bir isimdir. Pontus adı genellikle Doğu Karadeniz sahilleri için kullanılmakla beraber, tarif ettiği alan zaman zaman değişiklik göstermiştir. 
Yeşilırmak, Kızılırmak ve Kelkit havzası Pontus sayıldığı gibi, bu alan daha da genişletilerek, Doğu’da Kafkasya’dan bütün Karadeniz kıyıları boyunca Sinop ötesine kadar yayılmıştır.1 

Bu bölgede tarihi Pontus Krallığı M.Ö. 301’de Pers menşeli Mithridates Sülalesi tarafından kurulmuştur. Pont devleti olarak da bilinen bu devlet yaşadığı çağda (M.Ö. 301-63) doğuda Roma İmparatorluğu’nun rakibi olabilecek bir güce ermiştir. Daha sonra Doğu Karadeniz bölgesinde, Doğu Roma’nın, yani Bizans’ın zayıflaması ile Trabzon Devleti (1207-1461) kurulmuştur. Bizans Prensi 
Aleksi Komnen tarafından kurulan bu devlet ile önceki Pont Krallığı arasında herhangi bir ilişki mevcut değildir.2 

Bölgenin yerli halkını da genellikle Kafkasya ve Anadolu’nun içlerinden gelenler oluşturmaktaydı. Bu sebeple eski çağlarda bölgede ırk bakımından mensubiyetlerinin tesbiti imkânsız bir takım kavimler yaşamıştır.3 Bunların bir kısmının Gürcülerin soyundan geldikleri belirtilmektedir.4 Goloğlu ise Fransız kaynaklarına dayanarak, daha Pontus Krallığı’nın kurulduğu dönemde bölgede 
oturmakta olan halkın üç bölüm olduğunu, bunların; İranlılar, kıyı şehirlerinde Yunanlılar ve bölgenin asıl yerli halkı olan Turanlılar olduğunu ileri sürmektedir.5 Diğer taraftan bölgede Hıristiyanlığın yayılmasından önce Greeklerin ve Fenikelilerin kıyı şehirlerinde koloniler kurdukları bilinmektedir. Bölge halkı Roma hâkimiyetine girmesine paralel olarak Hıristiyanlaşmaya başlamıştır. Trabzon 

Devleti döneminde buraya bir kısım Bizans soyundan gelen aileler de yerleşmiştir.6 Bölgenin bu karışık sosyal yapısından dolayı Hıristiyanlığı kabul eden Ortodoksların tamamının Greek asıllı olduklarını söylemek mümkün değildir. Çünkü bölgedeki Ortodoks halk Elenceye benzer bir dil konuşmakla beraber, yerel bir dialekt kullandıkları ve kendilerine özgü pek çok adetlerinin bulunduğu bilinmektedir.7 
Bu sebeple bölgedeki Hıristiyan halkın 1071’de dahi İstanbul’la pek bağlantıları yoktu.8 

XI. yüzyıldan itibaren Anadolu’da yeni bir devir başlamıştır. Öncelikle Orta Asya’dan Orta Avrupa’ya kadar geniş bir bölgeye yayılan Kıpçak Türkleri 1080 yıllarından itibaren Kafkasların güneyine geçerek, Azerbaycan, Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu bölgesinin kuzey kesimlerine inmişlerdir. Diğer taraftan Moğol baskısının önünden çekilen Türkmen grupları da bölgeye gelmeye başlamışlar dır. Böylece daha Trabzon devleti yıkılmadan, bölge geniş ölçüde Türkleşmiştir.9 Nihayet 1461 yılında bölgenin Osmanlılar tarafından fethini müteakip Bizans’ın son kalıntıları da ortadan kalkmıştır. Bundan sonra bölgeye yoğun bir Türk iskânı yapılmıştır. Hıristiyan unsurlara da geleneksel Osmanlı hoşgörüsü ve millet sistemi içinde dini, kültürel ye ekonomik alanda her türlü haklar tanınmıştır. 
Doğu Karadeniz bölgesinde yaşayan Hıristiyan Ortodoks nüfus, 

19. yüzyılın başından itibaren Rum Ortodoks kilisesi ile gelişmekte olan Rum burjuvazisinin birlikte yürüttükleri faaliyetlerin etkisi altına girecek ve kökeni ne olursa olsun Anadolu’da yaşayan Türkçe veya Elence konuşan bütün Ortodoks Hıristiyanlar, Yunan toplumuna ait olma duygusunu benimsemeye başlayacaklardır. Bölgedeki Hıristiyan halk üzerinde Yunanlılık bilincinin yerleşmesi ve gelişmesinde Fatih Sultan Mehmet’in geniş yetkiler vererek canlandırıldığı İstanbul Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi’nin büyük rolü olmuştur.10 

Doğu Karadeniz kıyılarında bir Pontus Rum devletinin kurulması fikrinin ortaya çıkmasında, Filik-i Eterya’nın kuruluşu ve Yunanistan’ın bağımsızlığını kazanması başlangıç yıllarını oluşturmaktadır. Zira Doğu Karadeniz Bölgesi Pontus adıyla Megali İdea’nın hedeflerinden biri olarak ortaya konulmuştur.11 Nitekim 
bağımsız Yunanistan’ın kurulduğu 1830’dan sonra Doğu Karadeniz bölgesine olan ilgi artmıştır.12 1870’den sonra da özellikle Yunanistan’dan gelen Rumların sayısı artmış, Atina’da yetişmiş siyasi kişiler Samsun’u merkez yaparak çalışmaya başlamışlardır.13 Bu konuda Yerasimos, Samsun ve Trabzon gibi şehirlerdeki Rumların ticaret sayesinde oldukça zengin olduklarını, ekonomik gücün ister istemez siyasi istekleri harekete geçirdiğini belirtmekte ve 1870’de İstanbul’da yayınlanan Pontus’la ilgili bir kitaba dayanarak bölge Rumlarında millî Helen ideallerinin hayli kökleştiği görülür demektedir.14 
Pontusçuluk konusunda siyasi bir hareketin mümkün olabileceği fikri de 1908 yılında II. Meşrutiyetin ilanından sonra açıkça ortaya atılmaya başlamıştır.15 

Yunanistan’ın Megali İdea’yı gerçekleştirmek üzere, Etnik-i Eterya’dan Mavri Mira’ya kadar kurdurduğu birçok cemiyete paralel olarak Türkiye’de Pontus Cemiyetleri de kurulmaya başlanmıştır. Türkiye’de ilk Pontus “içtimagâhı” İnebolu’da halkın Manastır olarak adlandırdığı bir yerde Amerika Rum göçmenlerinden rahip Kleimatyos tarafından tesis edilmiştir.16 

Pontus Cemiyetinin temelinin de 1904 tarihinde Merzifon Amerikan Koleji’nde atıldığı, bu kolejin 16 Şubat 1921’de aranması üzerine ele geçen belgelerden anlaşılmıştır.17 
Bundan sonra kolej bine yakın Rum gencini Pontusçuluk için yetiştirmiştir.18  1908 yılında Samsun’da “Müdafaa-i Meşrute” daha sonra da “Mukaddes Anadolu Rum” cemiyetlerinin kurulması ile Pontus teşkilatı genişletilmiştir. 1909 yılında Trabzon Metropoliti vasıtasıyla Atina’daki Asya-i Suğra cemiyetinin emri altına giren.19 Pontus Cemiyeti metropolit ve papazların öncülüğü ve çalışmaları 
sayesinde Batum’dan İnebolu’ya kadar Karadeniz bölgesinde şubeler açmış, ilk Pontus risalesi de 1910’da yayınlanmıştır. 20 

Pontus Cemiyeti’nin amacı, Trabzon, Ordu, Giresun, Samsun sahil vilayetleri ile, Kastamonu, Gümüşhane, Erzincan ve Sivas vilayetlerinin bir kısmını içine alan yerleri, yani Batum’dan İnebolu’ya kadar olan bölgede başkenti Samsun olmak üzere ileride Yunanistanla birleştirmek üzere eski Pont devletini tekrar dirilterek bağımsız bir “Pontus Cumhuriyeti” kurmaktı.21 Bu amacı gerçekleştirmek 
isteyen Pontus Cemiyeti, bölgede kurduğu çetelerle faaliyetlerine başlamıştır, I. Dünya Savaşı’nda Rus ordularının Trabzon’u işgal etmeleri üzerine Pontusçuluk faaliyeti bir ivme kazanarak açıkça ortaya çıkmıştır.22 

Rusların 1916’da Trabzon’u işgal etmeleri üzerine Vali Cemal Azmi Bey’den şehrin yönetimini devralan Metropolit Hrisantos, Rusların bölgeyi boşaltması üzerine onların bıraktıkları silahlarla Rum çetelerini donatmıştır.23 Bölgedeki Rumlardan yaklaşık olarak 80 bini Rus ordusu ile birlikte Kafkasya’ya göç etmişti.24 

Osmanlı devletinin Doğu Karadeniz bölgesindeki hâkimiyeti yeniden tesis etmesinden sonra Pontusçuluk faaliyetleri; Rusya, Yunanistan, Avrupa ve Amerika’da hızlanmış ve uluslararası bir boyut kazanmaya başlamıştır. Nitekim 5 Mayıs 1917’de Tiflis’te “Yunanistan Kafkaslar Kongresi” yapılmış, 1917 Ekim ayı ortalarında Atina’da Karadeniz kıyı şehirlerinde yaşayan Pontusluların temsilcilerinin katıldıkları, bölgedeki Rumları bağımsız bir devlet içinde birleştirmeyi amaçlayan önemli bir kongre yapılmıştır.25 
Yine Ekim 1917’de Paris’te “Pontus Millî Merkezi” kurulmuş.26 ABD’nde ise aynı amaçla özel bir komite teşkil edilmiştir.27 

Diğer taraftan bu dönemde yapılan en önemli kongre 4 Şubat 1918’de Giresun eski belediye başkanının oğlu Konstantin Konstantinides tarafından Marsilya’da yapılmıştır.28 Temmuz 1918’de Pontus’un bağımsızlığının ve I. Dünya Savaşı’nda Kafkaslara giden Rumların tekrar eski vatanlarına dönme arzularının dile getirildiği bir başka Pontus Kongresi de Bakü’de toplanmıştır.29 Nihayet 1918 Ekim’inde Pontus Millî Merkezi Batum’da kurulmuştur. Sonuçta 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi imzalandığı zaman Türkiye dışındaki 
Pontus organizasyonu büyük oranda tamamlanmıştır. 

2) MONDROS MÜTAREKESİ VE PONTUSÇULUK FAALİYETLERİNİN ARTMASI 

a) Diplomatik Faaliyetler 

Mondros Mütarekesinden sonra, Pontus meselesi Paris Barış Konferansı’nın gündemine sokulduğundan bu konu ile ilgili diplomatik çabaların ağırlık merkezi Avrupa’ya kaymıştır. Avrupa’da Pontus konusundaki siyasi faaliyetleri ile dikkati çeken K. Konstantinides 1918 Kasım sonlarında Marsilya’da ikinci bir kongre toplamıştır. 

Bu kongrede Pontus konusunda belirlenen talepler, Kongre başkanı sıfatıyla Konstantinides tarafından 2 Aralık 1919 tarihinde İngiltere Dışişleri Bakanlığı’na gönderilmiştir. Bu taleplerde; İtilaf devletlerinin 1.500.000 Ortodoks Pontuslu Rum’u himaye etmesi isteniyor ve Rus sınırından Sinop’un batısına kadar uzanan kıyı bölgesinde eski Trabzon devletinin ihya edilerek bir Pontus Cumhuriyeti 
kurulması talep ediliyordu.30 Bu taleplere, o sırada İngiltere Dışişleri Bakanlığı’nda görevli olan Arnold Toynbee, “Bu muhtırada ileri sürülen istatistikler ve sınırlar hayal mahsulüdür. Pontus Rumları mandater bir devletin idaresinde bulunacak olan Ermeni devletine bağlanacak, böylece Pontus Rumlarını tatmin edici bir “millî yurt” sağlanmış olacak şeklinde not düşerek.31 İngiltere’nin bu sıradaki politikasını ortaya koymaktadır. 

Gerçekten Paris Barış Konferansı’nın hazırlıklarının yapıldığı sıralarda İtilaf devletlerinin genel görüşü Giresun - Sivas - Mersin hattının doğusunda kalan toprakları Ermenistan’a vermek ve dolayısıyla Trabzon’u da denize çıkış kapısı olarak Ermenistan’a bırakmaktı.32 
İşte böyle bir konjonktür içinde Venizelos 30 Aralık 1918’de Paris Barış Konferansı’na resmen verdiği ve Yunanistan’ın toprak isteklerini toplu olarak ifade eden muhtırası, şüphesiz Pontusçuları hayal kırıklığına uğratmıştır. Batı Anadolu üzerinde sınırsız emeller besleyen Venizelos, müttefiklere karşı daha inandırıcı olabilmek için Pontus konusunda fedakârlık göstermiş, Trabzon’u denize çıkış kapısı olarak Ermenilere bırakmayı kabul etmişti.33 Batı Anadolu üzerindeki amaçlarına ulaşmak isteyen Venizelos tecrübeli diplomat kurnazlığı ile Kıbrıs, İstanbul ve Pontus üzerinde hak iddia etmekten şimdilik vazgeçmişti.34 İleride üzerinde duracağımız gibi, bu durum Venizelos’un giriştiği siyasi bir manevradan ibarettir. 

Venizelos’un Barış Konferansı’ndaki bu politikası Pontus faaliyetlerinde herhangi bir duraklama ve yavaşlamaya yol açmamış, aksine onu tepkiyle karşılayan diğer Pontus temsilcileri daha aktif bir politika takip etmeye başlamışlardır. 

Venizelos’un politikasına karşı girişilen bu protestolara paralel olarak, Konstantinides ile Oeconomou Paris Barış Konferansı’na verdikleri ortak muhtırada Kafkasya’dan Sinop’un batısına kadar uzanan topraklarda bağımsız bir Pontus Cumhuriyeti kurulmasını istemişlerdir.35 

Avrupa’daki Pontusçuluk faaliyetlerinin öncülüğünü Konstantinides yaparken, Türkiye içindeki faaliyetleri de Patrikhane ile birlikte Trabzon Metropoliti 
Hrisantos yürütüyordu. Nitekim Şubat 1919’da İstanbul’da Patrikhane tarafından düzenlenen Pontus Kongresi’nde, kendi kaderini tâyin, bağımsızlık ve daha sonra ise Pontusun Yunanistan’a ilhak edilmesi kararlaştırılmıştır.36 Bu kongrede Paris Barış Konferansı’na Türkiye Rumlarının isteklerini sunmak üzere Patrik vekili Droteos başkanlığında bir heyet seçilmiş, Hrisantos’da bu heyete dahil edilmiştir.37 

Hrisantos Paris’te Venizelos ile birkaç kez görüştükten sonra onun fikirlerine karşı çıkarak 2 Mayıs 1919’da Barış Konferansı’na Pontus’la ilgili muhtırasını vermiştir. Bu muhtırada; Trabzon’un tamamı, Sivas ve Kastamonu vilayetlerinin bir kısmı ile Amasya, Sinop ve Karahisar sancaklarını kapsayan Pontus bölgesinin 600 binden fazla Rum’u barındırdığı, bu sayıya Güney Rusya ve Kafkasya’ya göç etmiş olan 250 bin Rum’un da dahil edildiği zaman Pontus’daki Rum sayısının 850 bin olacağı, aynı bölgede farklı kökenlerden 836 bin Müslümanın yaşadığı belirtilmektedir. Rusların Trabzon’u işgali öncesinde Vali Cemal Azmi Bey’in şehrin yönetimini kendisine teslim ettiğini, bu bölgede ancak 78 bin Ermeninin yaşadığını belirten Hrisantos, bu şartlar altında Pontus’un bağımsız bir devlet olması gerektiğini vurgulamaktadır.38 

Paris Barış Konferansı nezdinde Doğu Karadeniz bölgesi için verilen nüfus istatistiklerinin farklı ve abartılarak verildiği dikkati çekmektedir. 
Bunun en önemli sebebi bölgede Rumların hiçbir yerde çoğunluğu teşkil edememeleridir. Gerçekten 1914 tarihli Osmanlı resmi istatistiklerine göre; Trabzon39 Sivas ve Kastamonu vilayetlerinde 3.263.396 Müslüman nüfusa karşılık 361.750 Rum yaşamaktaydı.40 
Bölge genelinde yüzde 10 civarında Rum yaşamasına rağmen Barış Konferansı nezdinde iddialarını güçlendirmek amacıyla Patrikhane istatistiklerine dayanarak nüfuslarını abartan Pontuslu liderler, Rum nüfusu oldukça yüksek gösteriyorlar dı.41 Hrisantos’un yukarıda bahsedilen muhtırası üzerinden çok geçmeden İtilaf devletleri (özellikle İngiltere) İzmir’e İtalyanların yerine Yunanlıları çıkarmaya karar verirler. Böylece İzmir ve Batı Anadolu üzerindeki emellerine ulaşan Venizelos, Pontus meselesine daha ciddi bir şekilde sahip çıkmaya başlamıştır. Diğer taraftan Atina’ya Pontus kökenli askerlerden oluşan bir birlik kurulması için emir vermiştir.42 

Bu arada Patrikhane ve Yunan yüksek komiserliğinin aracılığı ile 6 Temmuz 1919’da Batum’da toplanan Pontus kongresinde önce Pontus’un bağımsız olması, daha sonra da Yunanistan’la birleşmesi kararı alınırken, Paris Barış Konferansı nezdinde yetkili temsilciler olarak, Hrisantos, Konstantinides ve Oeconomou’nun atanmasına karar verilmiştir.43 

Bu sırada, Yunanistan, Anadolu’daki millî harekete karşı başarılı olabilmek için Rum-Ermeni işbirliğini sağlamaya çalışıyordu. Nitekim Venizelos daha sonra 5 Ekim 1920’de Lloyd George’a çektiği telgrafta da Rusya’nın güneyine yerleşenlerle birlikte 800 bin nüfusa sahip olan Pontuslu Rumların bağımsız bir devlet olmasını, bu devletin Ermenistan ve Gürcistan ile işbirliği yaparak İslam ve Rus emperyalizmine karşı kesin bir set oluşturacağını bildirir ve İngiltere’nin bu konuda siyasi ve maddi desteğini ister.44 

Venizelos’un öncelikli amacı Anadolu’daki millî hareketi iki ateş arasında bırakarak, işgalleri kolaylaştırmak olduğu için, Pontus temsilcilerini Ermenilerle anlaşmaya zorlamaktaydı. Bu politika gereği nihai tahlilde bağımsızlıktan vazgeçmeyen Pontuslu liderler Ermenilerle bir konfederasyon kurabileceklerini açıklamışlardır.45 

Batum’dan Tiflis ve Erivan’a geçen Hrisantos, Venizelos’un talimatı gereği Ermenilerle federasyon görüşmelerine katılmıştır. 

Hrisantos ve Katheniotis ile Ermeni temsilciler Hatissian ve Terminassian arasında cereyan eden görüşmelerde; Rumlar iki eşit federasyonun 
oluşturacağı bir konfederasyon kurulmasını isterken, Ermeniler, Rumların bir federe devlet olarak Ermenistan’a katılabileceğini savundukları için bu konuda anlaşma sağlanamamıştır.46 

Ancak Hrisantos’un başlattığı bu görüşmeler Ocak l920’de Yunan-Ermeni Anlaşması ile sonuçlanmıştır. Bu anlaşma ile müttefiklerin veya Yunanlıların bölgeye askerî yardım göndermesi kararlaştırılmıştır.47 Böylece 1918’de Cenevre’de “Türkiye’de Zulme Uğramış Milletler Birliğinin” kurulması ile başlayan Rum-Ermeni işbirliği48 Venizelos’un stratejisi gereği bir ittifakla sonuçlanıyordu. Çünkü, Venizelos, Anadolu’daki millî hareketi iki ateş arasında bırakarak güçlenmesini engellemek için Doğu’da Rum-Ermeni-Gürcü ittifakının güçlü bir set oluşturacağına inanıyordu. Bolşevizme ve Türk millîyetçilerine karşı büyük bir engel olarak görülen bu işbirliği müttefikler tarafından da tasvip edilmekte idi.49 Sonuçta Anadolu’daki millî hareket batıdaki Yunan ordusuna karşı mücadele ederken, aynı zamanda Kuzey Doğuda Pontus-Ermeni komplosuyla karşı karşıya kalıyordu.50 

Venizelos’un diplomatik alanda Pontus konusunu ağırdan alır gibi görünmesinin temelinde hazırlanmakta olan Sevr Anlaşmasının netleşmesini beklemesi yatmaktadır. Nitekim 22 Haziran’da Lloyd George’un Venizelos’a Türkiye’ye Sevr’i askerî yoldan dayatma görevini vermesi üzerine Pontus meselesinin çetecilik ve askerî cephesi canlanacaktır. Yunanistan’da bir taraftan bölgedeki çeteleri güçlendirmeye çalışırken, diğer taraftan Doğu Karadeniz bölgesine askerî müdahale yaparak amacına ulaşmaya çalışacaktır. 

b) Çetecilik Faaliyetleri ve Askeri Müdahale Teşebbüsleri 

Mondros Mütarekesini takiben Türk ordusunun terhis edilmesine başlanmasına paralel olarak, Doğu Karadeniz Bölgesi’ndeki Pontus çeteleri Türk köylerine karşı saldırıya geçerler. İlk saldırılar Kasım 1918’de Bafra civarında bulunan Nebyan bölgesinde başlamıştır.51 Daha sonra Samsun, Çarşamba, Vezirköprü, Terme, Amasya, Merzifon, Kavak, Ladik, Gümüşhacıköy, Havza, Tokat, Erbaa ve Sivas (Zara bölgesi) bölgelerine yayılmıştır.52 

Özellikle 9 Mart 1919’da 200 kişilik bir İngiliz kuvvetinin Samsun’u 30 Mart’ta da Merzifon’u işgal etmesi, Pontusçu çetelerin saldırılarını artırmalarına yol açmıştır.53 İngilizlerin Samsun’a çıktıkları zaman Rum çetelerine 10 bin silah dağıttıkları belirtilmektedir.54 
7 Nisan 1919’da Samsunlu Rumlar Yunan Bağımsızlık Gününü kutlarlar.55 Nisan ayının ikinci yarısında Metropolit Germanos liderliğinde Samsun Piskoposluğunda toplanan çete reisleri, Samsun, Bafra, Çarşamba, Ünye, Fatsa, Tokat, Niksar, Merzifon, Havza, Erbaa, Ladik, Amasya ve Vezirköprü bölgelerinde örgütlenme nin güçlendirilmesi için kararlar alırlar.56 

Pontus çetelerinin örgütlenmesine paralel olarak, İtilaf devletleri Türk ordusunun silahlarını toplamaya hız verirler. Bu arada Yunan Kızılhaç gemileriyle Karadeniz limalarına ilaç sandıkları içinde silah ve cephane taşınmıştır.57 

İngilizler’in 21 Nisan 1919 tarihli notası üzerine58, Osmanlı Hükûmeti tarafından 9. Ordu Müfettişliğine atanan Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkmasından sonra, Sadrazamlığa gönderdiği 21 ve 22 Mayıs tarihli telgraflarda bölgedeki asayişsizliğin Samsun ve civarında bulunan 40 kadar Rum çetesinden kaynaklandığını, Müslümanların bu çetelerden korunmak için 13 çete oluşturduklarını, şayet Rumlar, Müslümanları rahatsız eden siyasi gayelerinden vazgeçerlerse Müslüman çetelerinin ortadan kalkacağını bildirerek bölgedeki 
Pontus çetelerine dikkat çekmiştir.59 

Atina’daki Pontus birlikleri içinde yer alan Yunan Subayı Karaiskos Mart 1920’de Samsun’a gelerek çeteleri düzenli orduya benzer bir şekilde örgütlendirmeye girişmiştir. Böylece Karaiskos’un organizasyonu sayesinde Rusya’dan da gelen çetelerle toplam sayıları 25 bin civarına ulaşan Pontus çeteleri60 özellikle Samsun ve çevresinde Rum köylerinin bulunduğu bölgelere tamamen hâkim olarak Türk ordusunu arkadan vurmaya hazırlanıyorlardı. Bu sırada Topal Osman’ın hâkim olduğu Giresun hariç6161 diğer bölgelerde saldırılarını 
artıran Rum çeteleri, dışarıdan yapılacak bir müdahaleyi beklemeye başlamışlar dı. Bu sırada bölgede Yunanlılar tarafından tesbit edilen meşhur 81 tane çete reisi bulunuyordu.62 

İşte Yunanistan, Anadolu’daki millî hareketin en zayıf olduğu dönemde başta Samsun olmak üzere Doğu Karadeniz bölgesinde 20 bin civarında donanımlı Pontus çeteleri ile Ankara Hükûmetine doğu istikametinden de taarruz ederek kesin sonuç almak istemiştir.63 
Bu sırada Yunan Genelkurmayı Ankara’nın birkaç hafta içinde düşeceğini hesap ederek, Türk ordusunun Sivas veya Kayseri bölgesine çekilebileceği ihtimaline karşı, Pontus birliklerini Samsun’da karaya çıkaracakları 6-7 bin kişilik Yunan askerî ile takviye ederek, Samsun-Sivas yolunu kesmeyi ve bölgede Ankara hükûmetine isyan eden unsurlarla güç birliği yaparak millî hareketin imhasını hesaplamıştır. 

Samsun civarında yoğunlaşan Pontus çetelerinin, Yunanistan’ın bu savaş stratejisi doğrultusunda koordineli bir şekilde hareket ettikleri görülmektedir. Özellikle İç Anadolu istikametinde Orta Karadeniz bölgesinde bulunan geçit yolları üzerinde bulunan Ada, Örencik, Terzili, Düz, Koşaca, Çavşur, Ortaklar, Esenbey vb. köyleri topluca yakıp yıkarak katliam yaptıkları ve Tokat, Sivas hattına doğru sarktıkları dikkati çekmektedir.64 

Yunan orduları Ankara istikametinde ilerlerken Yunanlı Subay Saviyannis İngiliz yetkililerine 1 Mart 1921’de yaptığı bir öneride, Türk ordusunun Sivas’a kadar kovalanması ve bu arada Yunan ordusunun Pontus’a çıkarak Rum nüfusunun bulunduğu yerlerde üslenmesi, daha sonra da Ermeniler’in yardımı ile Sivas ve Erzurum’un işgal edilmesini teklif edecektir.65 Bu gelişmeler sırasında 16 Mart 1921 tarihinde Türkiye ile Sovyetler Birliği arasında imzalanan Moskova Anlaşması sonucu, Sovyetlerin Anadolu’ya silah yardımı yapmasının 
önlenmesi amacıyla, Saviyannis 7 Haziran 1921’de Türkiye’nin Karadeniz limanlarının ablukaya alınması için İngiltere’ye yeni bir teklifte bulunmuş, 9 Haziran’da Yunan Kruvazörü Kilkis, TBMM hükûmetinin Karadeniz’deki tek güvenli giriş limanı olan İnebolu’yu bombalamıştır.66 19 Temmuz’da Samsun ve Giresun önünde dolaşmaya başlayan Yunan savaş gemileri 20 Temmuz’da Trabzon’u da topa tutmuşlardır.67 Büyük taarruz öncesinde de Yunan savaş gemileri Samsun’u bombalayacaklardır. Batı Anadolu’daki Yunan ilerlemesine 
paralel olarak Doğu Karadeniz limanlarına yönelen saldırılar bölgedeki Rum çetelerini daha da cesaretlendirmiştir. Bu gelişmeler, üzerine endişeleri giderek artan TBMM hükûmeti, askerî ve idari açıdan radikal kararlar alarak Pontus çetelerini tamamen etkisiz hale getirme yoluna gitmiştir. 

3) TBMM HÜKÜMETİ’NİN ALDIĞI TEDBİRLER VE-PONTUSÇULUĞUN SONU 

Mütareke döneminde, Doğu Karadeniz bölgesinde faaliyet gösteren Pontus çeteleri ile savaşacak yeterli kuvvet bulunmamaktaydı. Ordu terhis edilmiş, millî kuvvetler ise henüz teşekkül etmemişti. Bu arada, Batı Anadolu’da Yunan ilerlemesine paralel olarak, İtilaf devletleri ve Osmanlı hükûmetinin tahrik ve teşvikleri ile Anadolu’da çıkan iç isyanların yanı sıra, başta Samsun olmak 
üzere Doğu Karadeniz bölgesinde Pontus çetelerinin giderek ciddi bir tehdit arzetmesi üzerine, TBMM hükûmeti 1920 yılı başlarından itibaren Pontusçulara karşı ciddi tedbirler almaya başlamıştır. Özellikle merkezi Sivas’ta bulunan 3. Kolordu Pontus çetelerinin etkisiz hale getirilmesi için bütün gücünü harcamaya başladı. Fakat mevcut kuvvetlerle bölgede asayişin sağlanamayacağı ortaya çıkmıştı.68 Bu sebeple Mustafa Kemal Paşa 24 Nisan 1920’de TBMM’nde yaptığı konuşmada Pontus meselesini çözmekle görevlendirilen kuvvetlerin 
büyük bir komuta altında birleştirilmesi gereğini vurgulamıştı.69 

Bu çerçevede düzenli ordunun kurulmasına paralel olarak, Pontusçuluk faaliyetlerini köklü bir şekilde halletmek amacıyla 9 Aralık 1920’de merkez ordusu kurularak komutanlığına Nurettin Paşa tayin edilmiştir.70 Mevcudu 10 bin civarında olan merkez ordusunun kurulması ile Pontus çetelerine karşı daha etkili bir şekilde mücadele yürütülmeye başlanmıştır.71 Ancak geniş bir bölgeye dağılmış bulunan Pontus çetelerine karşı, sadece askerî tedbirlerle sonuç almak mümkün gözükmüyordu. Bu sebeple TBMM hükûmeti askerî tedbirlere paralel 
olarak, idarî ve adli tedbirler de alma yoluna gitmiştir. 

TBMM hükûmeti ilk iş olarak bir beyanname yayınlayarak yaşıtları silah altında bulunan Rumları da askere çağırmış, kan dökülmesine sebebiyet verilmemesi için dağlardaki çetelerin silahları ile birlikte teslim olmalarını istemiştir.72 Benzer beyannameler daha sonraki dönemde de yayınlanmıştır. Mesela Samsun Mutasarrıfı 1922 yılının ilk günlerinde Pontus çetelerine bir beyanname yayınlayarak, kandırılarak dağlara çekildiklerini, kendileri ile birlikte ailelerini de felakete sürüklediklerini vurgulayarak teslim olmalarını istemiştir.73 

Yukarıda belirtilen ilk beyannamede teslim olmaları ve silahlarını da teslim etmeleri için Pontus çetelerine tanınan bir haftalık sürenin dolmasından sonra, bölgede aramalara başlanmış, sadece Samsun ve Amasya bölgesinde 2 binden fazla silah ile bir milyon 200 bin mermi toplanmıştır.74

Gerek hükûmetin çağrısına uymayan, gerekse aramalar sırasında silahını teslim etmeyen Rumların çoğu dağlara kaçarak çetelere katılmışlardır. 
Nurettin Paşa bu iyi niyetli girişimlerden sonra artık askerî kuvvet kullanmaya mecbur kalındığını belirtmektedir.75 Bölgede yapılan genel silah aramasının yanısıra, Pontus teşkilatının merkezleri olarak bilinen Samsun ve Trabzon metropolitlikleri ile daha önce de bahsedildiği gibi, Merzifon Amerikan Koleji’nde aramalar yapılmıştır. 
Bu aramalarda bulunan Pontus teşkilatı ile ilgili silah, bayrak, evrak ve ihtilal belgeleri vb. Pontus faaliyetlerinin boyutlarını ve ciddiyetini bütün çıplaklığı ile ortaya çıkarmıştır.76 

Bölgedeki Pontus çetelerinin etkisiz hale getirilememesi ve Yunan ordusunun Samsun bölgesine çıkarılması yolunda geliştirilen savaş stratejisi karşısında, daha radikal tedbirler alma lüzumu doğmaya başlamıştır. Bu konuda alınabilecek en radikal çözüm bölgedeki eli silah tutan Rumların daha güvenli ve emin olan iç kısımlara nakledilmesi olmasına rağmen, TBMM hükûmeti başlangıçta böyle 
bir tedbire karşı çıkmıştır. Nitekim Mayıs 1921’de Yunan ordusunun Karadeniz sahillerine asker çıkarma ihtimalinin artması üzerine, sahil kesimlerinde yoğun olarak yaşayan Rumların düşmana dayanak teşkil etmesini önlemek amacıyla 29 Mayıs 1921 tarihli Dahiliye Vekaleti’nin sahildeki eli silah tutan Rumların iç bölgelere sevkedilmesi isteğini, TBMM Hükûmeti 5 Haziran 1921 tarihli toplantısında uygun görmemiştir.77 Bunun üzerine tekrar hükûmete başvuran Dahiliye Vekaleti’nce; Karadeniz’de faaliyete geçen Yunan donanmasının Rumların yoğun olarak bulunduğu Samsun, Ordu, Giresun, Sinop gibi şehirlerimize saldırması halinde, Rumların hem katliâm yapmalarının, hem de düşmanın işgalini kolaylaştırılmalarının kuvvetle muhtemel olduğu belirtilmekte ve çare olarak Karadeniz dahilinde eli silah tutan Rumların 40 kilometre iç kısımlara nakillerinin Genelkurmay Başkanlığı ve Merkez ordusu kumandanlığınca zaruri görüldüğü vurgulanmaktadır. Ayrıca, Giresun ve Sinop Mutasarrıflıklarınca yapılan müracaatlarda da, Yunanlıların şehre saldırmaları veya topa tutmaları halinde ahalinin bir ferdinin bile kurtulmasına imkan bulunmadığı, bu sebeple halkın iç kısımlara çekilmesine müsaade  edilmesinin istenildiği belirtilmekte ve bu sebeplerle 05.06.1921 tarihli kararın tekrar gözden geçirilmesi istenilmektedir.78 

Bu sırada Yunan donanmasının Karadeniz’de artan faaliyetleri ve 9 Haziran’da İnebolu’yu bombalaması, Sakarya Savaşı’nın yaklaşmakta olduğu bir dönemde bütün kuvvetlerini kaydırmaya başlayan TBMM hükûmetini iki ateş arasında kalma konusunda ciddi bir şekilde endişeye sevketmiştir. Gelişen olaylar ve Dahiliye Vekaleti’nin müracaatı üzerine 12 Haziran 1921 tarihinde toplanan 
TBMM hükûmeti, Yunan donanmasının Karadeniz’deki faaliyetleri sebebiyle, Samsun’a asker çıkarma ihtimalinin kuvvetlendiği kanaatine vararak, sahildeki 15 yaşından 50 yaşına kadar eli silah tutabilen Rumların iç kısımlara nakline karar vermiştir.79 Bu kararın 16 Haziran 1921 tarihinde Merkez Ordusu Kumandanlığına bildirilmesi ile uygulamaya başlanmıştır.80 Nitekim Merkez Ordusu’nun ilgililere 19 Haziran 1921 tarihinde yaptığı tebligatta, eli silah tutan Rumların Ergani-madeni, Malatya, Maraş, Gürün ve Darende’ye sevk edilecekleri, bunların sevki ve yerleştirilmeleri sırasında kanuna aykırı istenmeyen hareketleri ve ihmalleri görülen görevlilerin sorumlu tutulacağı, 
geride kalan kadınlarının dost ve düşmana karşı namus, can ve mallarının hükûmetçe güvence altına alındığı ilan olunmuştur.81 

Ayrıca kadın ve çocukların nakledilmeyeceği, sevk olunan erkeklerin geride kalan taşınır veya taşınmaz mallarına zarar veren, onları yasaklara aykırı bir şekilde satmaya ve bu mallardan faydalanmaya çalışanların ağır bir şekilde cezalandırılacakları da belirtilmiştir.82 

Eli silah tutan Rumların bu ilk sevki sırasında, hükûmet, güvenliklerinin sağlanması için her türlü tedbiri almıştı. Buna rağmen, Nurettin Paşa ilk kafilelerin yol güzergâhındaki Rum köylerine saklanan bazı çetelerin saldırısına uğradığını belirterek, olaylardan Rum çetelerinin sorumlu olduğunu vurgulamaktadır.83 Bu uygulama sırasında hükûmetin emrine karşı çıkan birçok Rum, aileleri ile birlikte dağlara çekilerek çetelere katılmışlar, birçok Rum da köylere saklanmıştır. Diğer taraftan yol güzergâhındaki Rum köylerinden, kafilelere saldırıların da olması üzerine yol güzergâhında bulunan Rum köylerinin bazılarının da yerlerinin değiştirilmesi yoluna gidilmiştir. 

Nitekim Dahiliye Vekaleti TBMM hükûmetine yaptığı 29 Haziran 1921 tarihli müracaatta Rum nüfusunun yoğun olarak bulunduğu Samsun’un Nebyan ve Kocadağ taraflarında bir kuvvet çıkarma ihtimaline karşı çetelerin kuvvetlerimizi arkadan vurmaya hazırlandıkları belirtilmektedir. Eli silah tutan Rumların, iç kısımlarla bağlantıyı engelledikleri ve masum Müslüman ahaliyi katliama tabii tuttukları, özellikle Nebyan civarında 5 Türk köyünü tamamen imha ettikleri belirtilerek, bu havalideki Rumların Yunanistan ve Pontus teşkilatı tarafından bir program dahilinde hareket ettirildikleri vurgulanmaktadır. Sonuçta, Samsun sahil bölgesi, Bafra kazası, Nebyan ve Kocadağ mıntıkası dahilindeki Rum köylerinin iç kısımlara sevkini tamim eden Merkez Ordusu Kumandanlığının teklifinin bir karara bağlanması istenmektedir.84 Dahiliye Vekaleti, TBMM Hükûmetine 2 Temmuz 1921’de yaptığı müracaatta ise daha önce sevkleri teklif 
edilen Rumlarla aynı gaye için çalışan Amasya livasının Ladik ve Tavşan dağlarında, Tokat’ın Destek Boğazı, Yaylacık ve Haris dağlarında ve Yozgat’ın Akdağmadeni ovasındaki Pontus teşkilatının mevcudiyetinin anlaşıldığı belirtilmekte bu sebeple, yeni bir karar alınarak, daha önce alınan kararın bütün Karadeniz sahiline teşmil edilmesi ve Şark cephesi, Kastamonu ve Kocaeli Kumandanlıklarına da bu hususta yetki verilmesi istenmektedir.85 

Dahiliye Vekaleti’nin bu müracaatlarını 2 Temmuz 1921 tarihli toplantısında değerlendiren TBMM hükûmeti, yukarıda sayılan bölgelerdeki Rumların askerî açıdan lüzum görüldüğü takdirde başka bölgelere nakledilmesi hususunda ordu kumandanlığının yetkili kılınmasına karar vermiştir.86 

Uluslararası hukuk açısından savaş halindeki bir devlette, ordunun arkadan vurulması, casusluğun önlenmesi, katliamların ve isyanın ortadan kaldırılması ve sahillerin korunması gibi sebeplerle, askerî açıdan gerekli görülen bazı köyler her türlü güvenlik ve ihtiyaçları sağlanarak iç bölgelere nakledilmişlerdir. Boşaltılan köyler tamamen Rum çetelerinin üslendikleri, güvenliğin sağlanamadığı 
köylerdir. Topluca boşaltma ve iç kısımlara sevk etme yoluna gidilmemiştir. Zaten çok geçmeden TBMM Hükûmetinin 2 Temmuz 1921 tarihli kararının uygulanması durdurulmuştur.87 Nitekim Bafra civarında Kızılırmak havzasında yaşayan birçok Rum köyü boşaltılmamıştır. 

Bu köylerde yaşayan tahminen 10 bin Rum kadın ve çocuğun da iç kısımlara nakledilmesi için, İstanbul’daki Yunanistan Komiserliği İngiltere mümessili vasıtasıyla TBMM Hükûmetine müracaatta bulunulmuştur. Bu müracaat üzerine 23 Kasım 1921 tarihinde toplanan TBMM Hükûmeti, burada yaşayan Rumların güvenlik ve istirahatleri hükûmetçe sağlandığından başka bölgelere nakledilmesi ne gerek olmadığına karar vermiştir.88 Yunanistan bu müracaatı ile savaş ortamı içinde Türk Hükûmetinin tehcir uygulamasını haklı bulduğunu göstermiştir. Diğer taraftan TBMM Hükûmeti çeşitli bölgelere sevkedilen Rumlar içinde muhtaç durumda bulunanların her türlü ihtiyaçlarını karşılamak üzere, TBMM Hükûmeti kararıyla 5 bin lira ayırmıştır.89 Bu para Sıhhiye ve Muavenet-i İçtimaiye Vekaleti tarafından tahsisat talep edilen bölgelere gönderilmiştir.90 Ayrıca TBMM’nin 8 Ağustos 1921 tarihli gizli oturumunda Rumların tehciri 
ile ilgili konu tartışılırken, Mustafa Kemal Paşa, amaçlarının Rum çetelerinin silahlarını toplamak olduğunu, ancak bu amaca ulaşmak için öldürme ve vurma gibi yöntemlere karşı olduğunu kesin bir dille vurgulayarak, bu konudaki hassasiyetini dile getirmiştir.91 

Diğer taraftan Rum çetelerine karşı Amasya (1000 silah) ve Tokat (500 silah) şehirlerinin silah isteklerini de İcra Vekilleri Heyeti kabul etmemiştir.92 

TBMM Hükûmeti, gerek çatışmalarda gerekse aramalarda yakalanan Rum çete üyelerini, doğrudan cezalandırma yoluna gitmeyerek, Pontus isyanını bastırmada hukuka bağlı kalmaya büyük özen göstermiştir.93 Bu çete üyeleri dönemin olağanüstü mahkemeleri olan İstiklal Mahkemelerinde yargılamıştır. Bilindiği gibi Hıyanet-i Vataniye Kanunu’na dayanarak Eylül 1920’de’ kurulan İstiklal Mahkemelerinin faaliyetleri 17 Şubat 1921’de durdurulmuştu. Fakat bütün Anadolu’da olağanüstü şartlar devam etmekte olduğu gibi, Pontusçu çete faaliyetleri de büyük boyutlara ulaşmış; soygun, firar ve ayaklanma gibi olaylar giderek artmıştı. İşte bu şartları dikkate alan TBMM Hükûmeti, 30 Nisan 1921 tarihinde aldığı 822 sayılı karar ile, faaliyetlerine son verilen Sivas İstiklal Mahkemesinin münhasıran Pontus suçlularının davası ile ilgilenmek üzere Amasya ve Samsun havalisinde tekrar faaliyete geçmesine karar vermiştir.94 Bu karar üzerine 17 Ağustos 1921’de çalışmalarına başlayan Amasya İstiklal Mahkemesi95 10 Ekim 1921 tarihine kadar Pontus meselesinden 
dolayı 3’ü Müslüman 174’ü Rum olmak üzere toplam 177 kişiye ölüm cezası vererek idam etmiştir. Aralarında Trabzon Metropoliti Hrisantos, Giresun Metropoliti Lavrentios ve Konstantinides de bulunan 74 kişi gıyaben idama mahkûm edilmiş, 10 kişi kürek, 2 kişi de hapis cezasına çarptırılmıştır.96 

Pontus çetelerine karşı alınan askerî ve idari tedbirler ile bazılarının İstiklal Mahkemelerinde ölüm cezasına çarptırılması üzerine, Patrikhane Cemiyet-i Akvam’a idamların durdurulması için başvururken, Pontus teşkilatları ve Yunanistan itilaf devletleri temsilcilerine devamlı olarak protesto, rapor ve şikayetnameler göndererek Pontuslulara mezalim yapıldığı propagandasının Avrupa ve Amerika’ya kadar yayılmasını sağlamışlardır. 
Sonuçta bu propagandaların etkisi altında kalan İtilaf devletleri temsilcileri de TBMM hükûmeti nezdinde girişimlerde bulunmuşlardır.97 

TBMM Hükûmeti tarafından İtilaf devletlerine verilen cevaplarda; İstanbul Patrikhanesi’nin uzun zamandan beri Karadeniz kıyılarında merkezi Samsun olmak üzere bir Rum devleti kurmak için çalışan Yunanistan ile birlikle hareket ettiğinin ve birlikte Doğu Karadeniz bölgesinde birçok gizli dernek kurduklarının belgelerle sabit olduğu belirtilmekte ve Pontus çetelerinin bölgede yaptıkları 
katliamlar ile bu çetelerden ele geçirilen silahlardan bahsedilmektedir. Sonuçta bütün bu komplo ve olayları önlemek için bazı askerî ve idari tedbirler alındığı, bu tedbirlerin uygulanması esnasında masum halka zarar vermemek için hassas davranıldığı vurgulanarak, sahil halkından olup da silahlandırılmış olanlar ve Rum çetelerine yataklık eden köyler halkının iç kısımlara gönderildiği, kadınlardan ise, sadece gizli Pontus cemiyetleri ile ilgisi sabit olanların sevke tabii tutuldukları, askerî takip sırasında kesinlikle katliam olmadığı, 
sadece askere ve güvenlik güçlerine silah çekerek dağlara çıkanların takip olunduğu belirtilmekte ve bu tür hareketlerde bulunanlar arasında Müslüman ve Hıristiyan farkı gözetilmeksizin aynı muamelenin yapıldığı vurgulanmaktadır.98 Kısaca hiçbir dış baskı ve müdahaleye aldırmayan TBMM Hükûmeti, Pontus çetelerine karşı kararlı bir şekilde mücadeleye devam etmiş ve 1923 yılının ilk aylarında Pontus çetelerinin isyanını tamamen bastırmıştır. Bu olaylar sırasında Pontus çeteleri tarafından 1817 Türk öldürülmüş, 3.723 ev yakılmış, 1.800 civarında soygun ve gasp olayı gerçekleştirilmiştir.99 Buna karşılık bu mücadele sırasında 11.118 Rum çete üyesi öldürülmüştür.100 

Sonuçta Millî Mücadelenin başarıyla sonuçlanmasına paralel olarak imzalanan Lozan Barış Anlaşması ile bölgedeki Rumlar mübadele ile Yunanistan’a göç ettirilmişlerdir. Böylece Yunanistan ve Patrikhane tarafından sahnelenen Pontus meselesi bazı trajik sahnelerle birlikte tarihe malolurken, Yunanistan’ın Megali İdea hayallerine kapılarak içinde yaşadıkları devlete isyan eden bölge Rumlarının bir kısmı Yunan hayallerinin kurbanı olmuşlardır. 

SONUÇ 

Pontus meselesi Lozan Antlaşması ile beraber tarihe malolmasına rağmen, Yunanistan tarafından suni olarak tekrar yaratılmaya çalışılmaktadır. 
Bu çerçevede Yunanistan da sözde “Pontus Soykırımı” iddiaları 1985 yılından itibaren giderek artmıştır. 

Yunanistan yurt içi ve yurt dışında 176 adet Pontus derneği kurdurmuştur. 
Bu derneklerin koordineli bir şekilde çalışmalarını sağlamak amacıyla federasyon oluşturdukları dikkati çekmektedir. 
Yunanistan’da bu dernek ve federasyonlar vasıtasıyla periyodik olarak ülke içinde ve dışında uluslararası “Pontus Helenizmi Kongreleri” düzenlenmektedir. Bu kongrelere Türklerin 350 bin Pontusluya soykırım uyguladığı iddia edilmektedir. Bu iddialarda soykırımın iki aşamada gerçekleştirildiği belirtilmektedir. Bu iddialara göre soykırımın birincisi 1916-1918 yılları arasında, yani I. Dünya Savaşı sırasında, ikincisi ise Mustafa Kemal Paşa’nın liderliği döneminde, yani 1919-1923 yılları arasındadır. Bu dönemlerde Türkiye’de yaşayan 700 bin Pontuslu’dan 350 bininin katliam ve sürgün metodlarıyla yok edildikleri iddia edilmekte ve sadece 180 bininin Yunanistan’a dönebildiği belirtilmektedir.101 Özellikle, Ermenilere uygulandığı iddia edilen “soykırım” ile paralellikler kurularak Türkiye’nin soykırımı tanıması ve tazminat ödemesi talep edilmekte ve Türkiye’nin Pontus soykırımını tanımadığı sürece AB’ne kabul edilmemesi için Yunanistan içinde ve Avrupa ülkeleri nezdinde propaganda yapılmaktadır. Ayrıca konu ile ilgili olarak Yunanistan içinde Avrupa Parlamentosu merkezinde, İngiltere, Almanya ve Moskova’da çeşitli sergiler düzenlemektedirler. 

Halbuki Mütareke döneminde Doğu Karadeniz bölgesinde toplam 250 bin -260 bin civarında Rum yaşamaktaydı. Justin McCarthy’e göre de bu rakam 260.313’dür.102 Dolayısı ile 350 bin Rum’un yaşamadığı bir bölgede, 350 bin kişinin soykırıma uğradığını iddia etmek hayal mahsûlünden başka birşey değildir. Kaldı ki mübadele ile Yunanistan’a ulaşan bölge Rumlarının sayısının 180 bin olduğu bizzat Yunanlılar tarafından da doğrulanmaktadır. Bu rakama Yunanistan dışında ABD, Kanada ve Avustralya gibi ülkelere göç edenleri de ekleyecek olursak toplam sayı 210 bin civarına ulaşmaktadır.103 Yaklaşık 250-260 bin insandan 210 bini Yunanistan ve diğer ülkelere göç ettiğine göre kaç kişinin öldüğü veya kaybolduğu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Bu konuda Yerasimos, Yunan kaynaklarına dayanarak Trabzon, Sivas ve Kastamonu vilayetlerinde yaklaşık 450 bin kişinin yaşadığını belirtmekte ve bunlardan 
86 bin kadarının I. Dünya Savaşı sırasında Rusya’ya göç ettiğini ve 322.500 kişinin de nüfus mübadelesi sırasında Yunanistan’a ulaştığını vurgulamakta dır.104 
Yerasimos’un oldukça yüksek gösterdiği rakama Yunanistan dışındaki ülkelere de göç edenleri ilave edersek 350 bin kişinin öldürüldüğü iddiasının nereden kaynaklandığını anlamak güçleşmektedir. 

Bütün bu tarihi ve ilmi gerçeklere rağmen, Türkiye ile gerginlik ve sürtüşmeyi millî politikası haline getiren Yunanistan, 19 Mayıs gününü sözde “Pontus Soykırımını Anma Günü” olarak kabul eden bir yasa çıkarmıştır. 24 Şubat 1994 tarihinde Yunan Parlamentosu’nda oybirliği ile kabul edilen bu yasa 7 Mart 1994 tarihinde Yunanistan Cumhurbaşkanı tarafından onaylanarak yürürlüğe girmiştir. 
Kıbrıs Rum Yönetimi Temsilciler Meclisi de aynı yönde bir karar almıştır. 
Yunanistan bu genel politikası çerçevesinde, tarihi gerçekleri gözardı ederek, Ermeni sorununun yanısıra yeni bir argüman olarak Pontus soykırımı iddialarını da Türkiye’ye karşı kullanmaya çalışmaktadır. 

DİPNOTLAR;

1 Nuri Yazıcı, Milli Mücadele’de Pontusçu Faaliyetler (1918-1922), Ankara 1989, s. 15; Celal Bayar, Bende Yazdım, c. 8, İstanbul 1972, s. 2581, 
Pontus Meselesi, (Yayına Haz.: Yılmaz Kurt), Ankara 1995, s. 60.
2 İstanbul’un Latinler tarafından işgali üzerine Bizanslı Prensler tarafından 1207 yılında kurulan Trabzon Devleti ne bir başka devletin devamı oldu, 
nede Bizans İmparatorluğu’nun mirasçısı olmak iddiası peşinde koştu. Mahmut Goloğlu, Anadolu’nun Milli Devleti Pontus, Ankara, 1973, s. 149.
3 Yazıcı, a.g.e., s. 15-16.
4 Stefanos Yerasimos, “Ponus Meselesi (1912-1923)”, Toplum ve Bilim, Sayı:43/44 Güz 1988 - Kış 1989, s. 34.
5 Tarihi Pont devletinin ayyıldızlı bayrağı mevcuttur. Turan boyları da Alozanlar, Amazonlar, Beşirler, Busirler, Tibarenler, Tirallar, Halibler, Sanlar, Katagonlar, Marlar, Makronlar, Mosineklerden oluşmaktadır. Goloğlu, a.g.e., s. XVI, 78..
6 Yerasimos, a.g.m., s. 34
7 Yunanca bu bölgede yerli dillerle Karışarak bugünkü, Yunanlıların dahi anlayamadığı özel bir dilin ortaya çıktığı Yunanlı dilbilimciler tarafından da kabul edilmektedir. “Dil Bilimi”, Dünya PontusHellenizml-2. Kongresi” (Yunanca) 31 Temmuz, 7 Ağustos 1988, Selanik 1988, s. 217-218
8 Anthony A. Bryer, “The Tourkokratia İn The Pontos, Some Problems And Preliminary Conelusions” Neo Hellenika, Texas 1970, s. 35.
9 Geniş bilgi için bkz. Salim Cöhce, “Doğu Karadeniz Bölgesinin Türkleşmesinde Kıpçakların Rolü”, I. Tarih Boyunca Karadeniz Kongresi Bildirileri,13-17 Ekim 1986, Samsun, 1988, s. 479-484.
10 Geniş bilgi İçin bkz. M. Süreyya Şahin, Fener Patrikhanesi ve Türkiye, İstanbul 1980, s. 124-184. 
11 Geniş bilgi İçin bkz. Nurettin Tursan, Yunan Sorunu, 3. B., Ankara 1987, s. 28 vd. Selahattln Salışık, Tarih Boyunca Türk-Yunan ilişkileri ve Etniki Eterya, İstanbul 1968, s. 149 vd. 
12 Bryer, a.g.m., s. 33. 
13 Bryer, a.g.m., s. 52. 
14 Yerasimos, a.g.m., s. 35. 
15 Fethi Okyar, Üç Devirde Bir Adam, İstanbul 1980, s. 94-95. 
16 Kemal Atatürk, Nutuk, c. II (1920-1927), 13. B. İstanbul 1973, s. 626, Salışık, a.g.e., s. 44. 
17 Pontus Meselesi, s.152-167, Bayar, a.g.e., c. V, s. 1457 “Amerika Mektepleri” Hâkimiyet-I Milliye, 25 Mart 1921, s. 2. 
18 Ali Güler, İşgal Yıllarında Yunan Gizil Teşkilatları, Ankara 1988, s. 49. 
19 “Milli Mücadele Döneminde Yunanistan’ın Türkiye Üzerinde Faaliyetleri, Pontus Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, Sayı: 17 (Temmuz 1986), s. 60; Adı geçen cemiyetin Hrisantos’a gönderdiği 24 Mayıs 1909 ve 31 Mayıs 1919 tarihli mektuplar için bkz. Pontus Meselesi, s. 95-97. 
20 Selahattin Tansel, Mondros’tan Mudanya’ya Kadar, c. I, 3.B., İstanbul, 1991, s. 91. 
21 Pontus Meselesi, s. 61, Bayar a.g.e., c. V. s. 1457. Dimitri Kitsikis, Yunan Propagandası, İstanbul 1963, s. 30. 
22 1916 yılında başlayan bu çetecilik faaliyetlerine Rusların yanısıra Samsun’daki Yunan Konsolosluğunun sekreteri Lazaros Melidle’de yardımcı olmaktadır. Yerasimos, a.g.m., s. 38-39; I. Dünya Savaşı’nda İlk çetecilik faaliyetleri Bafra civarında Nebyan dağlık bölgesinde başlamıştır. Pontus Meselesi, s. 189, Refet Paşa TBMM’de yaptığı konuşmada Pontus eşkıyalığının I. Dünya Savaşı’nın II. veya III. yılında ortaya-çıktığını belirtmektedir. TBMM Gizli  Celse Zabıtları, c. III, Ankara, 1985, s. 665. 
23 Yerasimos, a.g.m., s. 4. 
24 Dünya Pontus Hellenizmi 2. Kongresi, s. 79. 
25 Dünya Pontus Helenizmi 2. Kongresi, s.16. Yerasimos, bağımsız Pontus devleti kurma fikri ilk kez Atina kongresinde ortaya atıldı demektedir. 
Yerasimos, a.g.m., s. 41. 
26 Yerasimos, a.g.m., s. 41. 
27 Dünya Pontus Hellenizmi 2. Kongresi, s. 61. 
28 a.g.e., s. 63-64. 
29 a.g.e., s. 16. 
30 Gotthard Jaeschke, Kurtuluş Savaşı ile ilgili İngiliz Belgeleri (T.Çev.:Cemal Köprülü), Ankara, 1971, s. 56-57, Mesut Çapa, Pontus Meselesi, Trabzon ve 
Giresun’da Milli Mücadele, Ankara 1993, s. 38. 
31 Jaeschke, a.g.e., s. 57 
32 Yerasimos, a.g.m., s. 48. 
33 Geniş bilgi için bkz. Kitsikis, a.g.e., s. 30-32, Murat Hatipoğlu, Türk Yunan ilişkilerinin 101 Yılı(1821-1921), Ankara 1988, s. 80-81. 
34 Ercüment Kuran, “Milli Mücadele Esnasında Pontus Rum Devleti Kurma Teşebbüsleri”, I. Tarih Boyunca Karadeniz Kongresi Bildirileri, s. 79. 
35 Yerasimos, a.g.m., s. 49. 
36 Dünya Pontus Hellenizmi 2. Kongresi, s. 16. 
37 Bayar, a.g.e., c. V, s. 1459-1460. 
38 Metin için bkz. Pontus Meselesi, s. 107-110. 
39 1868 idari Teşkilatına göre Rize, Trabzon, Gümüşhane, Giresun, Ordu ve Samsun Trabzon Vilayetine bağlı bulunuyordu. 
Bu statü bazı değişikliklerle Milli Mücadele dönemine kadar devam etmiştir. Çapa, a.g.e., s. 1. 
40 Güler, a.g.e., s. 168. 
41 Jaeschke, a.g.e., s. 57. 
42 Yerasimos, a.g.m., s. 50. 
43 Yerasimos, a.g.m., s. 52. 
44 Metin için bkz. Bilal N. Şimşir, İngiliz Belgelerinde Atatürk (1919-1938), c. 2, Ankara, 1975, s. 339-340. 
45 Abdullah Saydam, “Kurtuluş Savaşı’nda Trabzon’a Yönelik Ermeni-Rum Tehdidi” AAMD, Sayı: 17 (Mart 1990), s. 428.. 
46 aydam, a.g.m., s. 429. 
47 Selahi R. Sonyel, Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika I, Ankara, 1973, s. 172, Sertoğlu, a.g.m.; s. 5. 
48 Kitsikis, a.g.e., s. 268. 
49 Gavriil Avramidis, “Pontuslular ve Ermeniler” Thessaloniki, 4 Mayıs 1990. 
50 Sonyel, a.g.e., s. 172. 
51 Pontus Meselesi, s. 189-191. 
52 Geniş bilgi için bkz. Pontus Meselesi, s. 192-344. 
53 Jeashke, a.g.e., s. 103. 
54 Pontus Meselesi, s. 188. 
55 Nutuk, c. II, s. 627; Yazıcı, a.g.e., s. 43. 
56 Yerasimos, a.g.m., s. 44 
57 Kuran, a.g.m., s. 78; Saydam, a.g.m., s. 426 
58 Nota için bkz. Jeashke, a.g.e., s. 103-104. 
59 Telgraflar için bkz. “Mustafa Kemal’in Samsun’dan Gönderdiği iki Mühim Rapor” BTTD, Sayı: 14 (Kasım 1968), s. 6-8; Atatürk’le ilgili Arşiv Belgeleri, 
Ankara 1982, s..30-32. 
60 Türk İstiklal Harbi, c. V1, s. 144-145; Mahmut Goloğlu, Erzurum Kongresi, Ankara, 1968, s. 
61 Çapa, a.g.e, s. 75-80. 
62 Çetelerin listesi için bkz. Hristos H. Marmaridis, “Pontus’ta Pontusçu Çete Grupları”, Dünya Pontus Hellenizmi 2. Kongresi, s. 133-134. 
63 Hasan Cicioğlu, “Milli Mücadele’de Pontus Katliamında Yunanistan’ın Etkisi”, Kıbrıs’ın Dünü Bugünü Uluslararası Sempozyumu (Gazi Magosa, 28 
Ekim -2 Kasım 1991), Ankara, 1993, s. 235. 
64 Cicioğlu, a.g.m., s. 236. 
65 Yerasimos, a.g.e., s. 65. 
66 Sabahattin Özel, Milli Mücadele’de Trabzon, Ankara, 1991, s. 235.; Çapa, a.g.e., s. 51. 
67 Özel, a.g.e., s. 215. 
68 Özel, a.g.e., s. 233; Çapa, a.g.e., s. 81. 
69 TBMM Zabıt Ceridesi, C. I, 3. B., Ankara, 1959, s. 9. 
70 Türk İstiklal Harbi, C. VI, s. 145; Nutuk, C. II, s. 629-630. 
71 Merkez Ordusunun kuvvet dağılımı için bkz. Türk İstiklal Harbi, C. VI, s.145-147; Yazıcı, a.g.e., s. 97-98. 
72 Beyanname metni için bkz. Pontus Meselesi, s. 389-390. 
73 Çapa, a.g.e. s. 83-84. 
74 Pontus Meselesi, s. 387. 
75 “Nurettin Paşa Pontusçuları Anlatıyor”, Yakın tarihimiz C. II., s. 226. 
76 Geniş bilgi için bkz. Pontus Meselesi, s. 369-385. 
77 HTVD, Sayı: 57 (Eylül 196, 6) Vesika: 1304; Özel, a.g.e., s. 235. 
78 Başbakanlık Cumhuriyet: Arşivi (030.18.1.) - 18-95-12 
79 Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (030.18.1.1)-3.24.12 Karar no: 941. 
80 Pontus Meselesi, s. 405. 
81 Pontus Meselesi, s. 397. 
82 Pontus Meselesi, s. 397-398. 
83 “Nurettin Paşa Pontusçuları Anlatıyor”, s. 226; Çapa, a.g.e., s. 83. 
84 Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (030-18.1.)-3.28.3.-1012-95-15. 
85 Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (030-18.1)-3-28.3.1012-95-15. 
86 Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (030.18.D-3.28.3-1012. 
87 TBMM Gizli Celse Zabıtları, c. II, Ankara 1985, s. 282. 
88 Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, (030-18-01)-04-37.14-1203. 
89 Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, (030-18-1-1).4-38-5-1214. 
90 Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, (030-18-1).4-38-5-1214-94-8. 
91 TBMM Gizli Celse Zabıtları, c. II, s. 195. 
92 Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, (030-18-1)-05-28-11-1835. 
93 Ergün Aybars, İstiklal Mahkemeleri, Ankara 1975, s. 172. 
94 Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, (030-18.1.1)-3-18-10-822. 
95 Bu mahkeme devamlı Amasya’da çalıştığı için Amasya İstiklal Mahkemesi olarak bilinmektedir. Aybars, a.g.e, s. 172. 
96 Aybars, a.g.e., s. 173-174. 
97 Bu müracaatlar ABD, İngiltere, Fransa ve İtalya temsilcileri tarafından yapılmıştır. Bkz. Pontus Meselesi, s. 411-415. 
98 Pontus Meselesi, s. 415-419. 
99 Pontus Meselesi, s. X, Yerasimos, a.g.m., s. 68. 
100 Türk İstiklal Harbi, C. Vl, s. 150-151. 
101 Mihalis Haralambidis, Kostas Fotiadis, Pontuslular, Selanik, 1987, s. 20-38; “Pontus Elenizmi Anıldı”, Kathimerini, 17 Mayıs 1994. 
102 Justin McCarthy, Muslims and Minorites The Population of Ottoman Anatolia and The End of the Empire, New York 1983; Mc Carthy 
mübadele İle bölgeden Yunanistan’a giden Rumların sayısını 182.192 olarak vermekte ve 1928 nüfus sayımında belirtildiklerini söylemektedir, s. 131. 
103 Hamit Pehlivanlı “Tarihi Perspektifi İçinde Pontus Olayı: Yakın Tarihimize ve Günümüze Etkileri”, I. Giresun Sempozyumu 18-19 Haziran 1994, 
(Yayınlanmamış Bildiri) 
104 Yerasimos, a.g.m., s. 68. 



***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder