Alevilerin Etnik Kimliği,
Aleviler Kürt Mü? Türk Mü? BÖLÜM 1
Cemal Şener
1951 Erzincan Merkez-Güllüce doğumlu. İlk, orta ve lise öğrenimini Erzincan'da tamamladı.
Daha sonra İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Sosyal Antropoloji Bölümünde "Erzincan’ın Demografik Yapısı" tezi ile lisans, İktisat Fakültesi Siyaset Bilimi'nde "Çerkes Ethem Olayı" tezi ile yüksek lisans yaptı. Alevilik Olayı'nı doktora çalışması olarak sürdürürken, Siyasal Bilimler Fakültesi'ndeki görevinden YÖK nedeni ile 1983'te ayrıldı. Türkiye’nin toplumsal yapısı ile ilgisi
çalışmalarını sürdürmektedir. Yayınlanmış yapıtları: Çerkes Ethem Olayı, Alevilik Olayı, Alevi Törenleri, Alevilik Üstüne Ne Dediler, Atatürk ve Aleviler, Topal Osman Olayı, Yaşayan Alevilik, Alevi Sorunu Üstüne Düşünceler, Şeriat ve Alevilik, Alisiz Alevilik Olur Mu?, Bihatayık Evladı Kerbelayık, Anadolu’da Alevi-Bektaşi Dergahları, Şaha Doğru Giden Kervan, Benim Kabem İnsandır, Aleviler Ne Yapmalı?, Şamanizm, Anadilde İbadet, Alevilik Dersleri, Osmanlı Belgelerinde Aleviler-Bektaşiler, İbni Haldun’un Hayatı ve Düşünceleri, Alevilerin Etnik Kimliği, Türklerde Çadır, Osmanlı Belgelerinde Dersim Tarihi.
2. Baskıya SUNU (Ali Tayyar Önder)
Etnik kimliği iki temel öğe belirler, biri dil (soy) diğeri inanç(dır). Bir ölçüde de egemen kültür. Ancak, kültürü de belirleyen temelde dil (soy) ve dindir. Kimliksiz bir toplumun başarıya ulaşması mümkün değildir. Tarihte de örneği' yoktur. Kimlik; temelde dayanışma, direnç, güç birliğidir.
Oysa, bu "insan merkezli" kimlik, toplumsal sosyolojik gerçekler karşısında fazlaca abartılı bir iyimserliktir ve Alevileri, pekişmiş güçlü bir kimliğin topluluğa sağlayacağı direnç ve güçten yoksun kılmaktadır.
Aleviler Türk’le Sünni’yi özdeşleştirmişler, Türklüğü sahiplenmemişlerdir. Zazaca Tırk'ın "Sünni' anlamı taşıması bundandır.
Aleviliği, "evrensel" bir oluşum gibi takdim etme kompleksine sahip birçok Alevi araştırmacı (nedeni çok) Aleviliği, Şamanizm, Zerdüştlük, Maniheizm, Hıristiyanlık vb. pek çok etmenin bir paydası olarak tanımlamak gayretkeşliğiyle, 72 millet felsefesi, etnik kimliği horlayan bir “insanlık” kimliği uydurmuşlardır.
Oysa, Alevilik inanç olarak değil, töre, gelenek, usul, yaşam tarzı olarak Şamandır. Zerdüştlükle ise, hiçbir ilgisi yoktur. Eline, beline, diline ilkesi Maniheizmden gelmemiştir. Ali'nin oğlu Hasan’a vasiyetinde mevcuttur. Musahiplik Medine'de ensarın Mekkeli göçmen Müslümanları kardeşlik
edinmesiyle başlamıştır. Hz. Muhammed’de Ali'yi kardeşlik tutmuştur. Mehdi, yani kurtarıcı inancı
Kur'an kaynaklıdır. Kaldı ki Zerdüştlük, Maniheizmden bir şeyler katılmışsa bunları getirenler Türkmenlerdir. Alevilik, özde, Kuran’ın ahlak temelinin Türkmen yaşamına, değerlerine uyarlanmış yorumudur bence.
Demek ki; Aleviler önce Türkçe biliyorlar. Türkçe'nin yerini zamanla Kürtçe ya da Zazaca alıyor. ...
Osmanlıda kuruluş yıllarında Türkmen ağırlığı vardı. Bu Fatih Sultan Mehmet dönemine kadar devam: etti; Dönme-Devşirme geleneği Osmanlı'da hakim oldukça Türkmen düşmanlığına koşut olarak Alevi düşmanlığı da arttı. Türkmen'in önünde iki yol vardı. Ya Sünnileşip ümmetçileşecekti
veya "Katli vacip"ti. İşte Osmanlı 'ya karşı bitip tükenmeyen Celali Ayaklanmaları böyle başladı.
Merkezi otoritenin güçleri karşısında yenilen Türkmen'in canını kurtarmak için tek yol kalmıştı. Kuş uçmaz kervan geçmez dağ köylerine yerleşmek, Türkçe'yi derhal unutup Kürtçe ya da Zazaca'yı öğrenip canını kurtarmak. İşte Horasan Türkleri'nin Kürtleşme macerası böyle başlıyor.
Dersim bölgesinde dede ocaklarının tümü kendilerinin Horasan'dan gelen Türkmen Aşireti olduğunu savunur.
KOÇGİRİ AŞİRETİ KÜRT MÜ? TÜRK MÜ?
Melikoff... İlk Safeviler'in taraftarlarının adı olan, fakat giderek horlayıcı 'asi zındık', hatta 'Kürt' anlamlarına gelmeye başlayan Kızılbaş deyiminin yerini; oldukça yakın bir tarihte, Alevi sözü almış bulunuyor.
Türk sözünün kaba, küçültücü, yaban, köylü anlamı üstüne dururken "İslama girmiş, Müslüman olmuş, Selçuklu hanedanı gibi, kültürü İranlılaşmış kentli Türk ile, henüz İslamlaşmamış veya yeterince İslamlaşmamış göçer ya da yarı göçer Türk arasındaki uyuşmama dolayısıyla birincisine Müslüman, ikincisine Türk denmiştir diyor.
Melikoff; sosyal anlamda kullanılan Türk ve Kürt sözcükleri için ... Türk de İslamlaşmamış olana deniyordu diyor ve devam ediyor: "Bu sözcüğün etnik anlamda değil, sosyal bir anlamda kullanıldığı açıktır. ... Aşiret bağları hala canlı, cemaat dışı bir İslam inanışı ile belli bir yaşam tarzını sürdüre gelen Anadolulu anlamında Kürt deyimi ile karşımıza çıkar". Prof. Dr. İrene Melikoff ... "Sonuç olarak, bu boylara verilen 'Kürt' adı, Alevi Kürtler de bulunmakla birlikte, onların tümünün Kürt kökenli olması gerektiğini göstermez. Kürtlerin çoğu Şafii
mezhepten gerçek Sünni’dirler. Alevilere takılan Kürt lakabı sosyal bir değer taşır, belli bir yaşam biçimini gösterir, resmi Sünniliğe uymayan, aşiret adetleri hala canlı olan ve kendi içlerine kapanmış olarak yaşayan cemaatleri ifade eder” diyor.
Koçgiri konusunda araştırması olan tarihçi Baki Öz’de bu konuda Ömür Lütfi Barkan ve İrene Melikoff'u doğrulamaktadır. O da araştırması sonucu; Koçgiri aşiretinin Orta Asya'dan Anadolu’ya gelen bir Türkmen aşireti olduğunu, esasen İzolu olduklarını Dersimden buraya yerleştiklerini Şeyh Hasan aşireti ile akrabalık ilişkilerinin bulunduğunu, sonradan Kürtleşen bir Türkmen boyu olduklarını yazıyor.
GÖKALP'TEN ÖCALAN’A TÜRKMENLERİN KÜRTLEŞMESİ
Abdullah Öcalan'ın savunmasından; “Türk men akınlarının XI. Yüzyılda Kürtlerin yoğun yaşadıkları coğrafyaya akın etmeleri iki halk arasında yoğun bir kaynaşmaya yol açtı. Kürtlerin nispeten yerleşik konumları bu yüzyıllarda daha çok Türk boylarının erimelerine yol açıyordu.” diyen Öcalan yazının devamında; “Türk üst tabakaları, yerel siyasal kültürle bütünleşip çoğunlukla hakim olurken, alt tabaka daha çok Kürtler içinde erimeyi yaşıyordu açıklamasında bulunuyor.
Türk basınında "Kürtleşmiş Türk" ya da "dağlı Türk" ifadelerine Kürtçülük adına yıllarca karşı çıkıp dalga geçenlere bakın Öcalan Türkler'in Kürtleşmesinde olduğu gibi ne cevap veriyor: "Kürt Türkü veya Türk Kürdü böyle oluşuyor. Belirgin bir özellik olarak bunu sürekli göz önüne getirmek, sağlam objektif değerlendirmeler için büyük önem taşır. Türk-Kürt kardeşliğine böyle bilimsel
yaklaşmak büyük önem taşır."
ALEVİLERİN COĞRAFYASI
Ama bu yöredeki Alevilerin 60 yaş ve üstündeki kesim kendisini Kürt ya da Zaza diye ifade etmiyor. Kendisini ısrarla Türk olarak ifade ediyor. Kürtçe ya da Zazaca’yı sonradan öğrendiğini belirtiyor. Alevi anne babadan doğup kendini Kürt ya da Zaza olarak ifade eden kesim ise genç kesimdir. Onların Kürtlüğü ya da Zaza lığı, siyasal Kürtlük ya da Zazalık olarak kabul edilebilir.
Bunlar dışında Türkiye'de Hatay, İskenderun, Adana ve Mersin civarında yerleşmiş Arap Alevilerden söz etmek gerekir. Bunlar Aleviliği benimseyen ve kendilerini etnik olarak Arap olarak ifade eden toplumsal kesimdir.
Dersim milletvekili Hasan Hayri Bey’in 1921’de TBMM’de... Yavuz Sultan Selim zamanında Harzem'li Alevi Türkler'in can güvenlikleri nedeni ile, Dersim dağlarına çekilmek zorunda kaldıklarını ve bu tecrit neticesinde kendilerini gizlemek için Kürtçe öğrendiklerini, süreç içinde Türkçe’den uzaklaşarak Kürtleştiklerini belirtmesi çok anlamlıdır.
TARİHSEL KÜRTLÜK / SİYASAL KÜRTLÜK
Kendisini Kürt ya da Zaza olarak ifade eden kesim ise; son yıllarda Kürtçülük veya radikal sol rüzgardan etkilenen azınlık bir gençlik kesimidir. Bu kesimin savunduğu Kürt ya da Zaza kimliği ise tarihsel değil siyasal bir kimlik olarak kabul edilebilir.
Bu genç kesimin anne, baba ve dedelerinin kendilerini Türk olarak ifade etmelerine karşı yönelttikleri eleştirel cevap ise asimile olduklarıdır.
'Türkmenler canlarını kurtarmak için Osmanlı'nın ulaşamayacağı dağ köylerine çekilmişler. İşte Kürtçe ya da Zazaca o zaman devreye girmiş. Osmanlı Kürt düşmanı değil Türkmen ve Alevi karşıtı imiş. Kürtlerin bırakalım asimile olmasını, Osmanlı tarafından korunup kollandığını görüyoruz.
Osmanlı'da özel mülk olmadığı halde, tüm mülk Allahın adına padişahın olduğu halde tımar sistemi olduğu halde bakıyoruz; Kürdistan'da özel mülkiyet var ve mülk babadan oğula padişah fermanları ile geçiyor. Hatta Kürt ağaları Osmanlı'ya yaptıkları yararlılıklar karşılığı fermanlarla mülk ediniyorlar. Hem de o mülkler babadan oğula, miras ile geçebiliyor.
Yani Osmanlıda Kürt olmak avantaj. Celali ve benzer ayaklanmalarda canını kurtaran Türkmenler, Kürt bölgesine sığınarak Kürtçe’yi öğrenerek canlarını kurtarıyorlar. Çünkü Türkçe bilenin katli vaciptir.
YAZIYA GELEN ELEŞTİRİLERDEN...
Suriye toprakları içinde kalacak olan Caber’deki ecdadım Gündüz Alp'ın türbesinin bulunduğu sahada bir kilometre karelik sahanın Türk toprağı olarak kabulü, orada bir kıta askerimizin daimi olarak bulundurulması, her sabah şanlı sancağımızın merasimle göndere çekilmesi... Bu madde bugün de yürürlüktedir. Yurt dışında tek Türk toprağıdır.
***
Cemal Şener bu işin tetikçisidir. Aynen İzzettin Doğan’ın Genelkurmay projeleri doğrultusunda, Aleviliği “İslam”laştırmak ve Sünniliğin biraz cıvık haline dönüştürmekteki tetikçiliği gibi. ... Hiçbir halk karar verip de asimile olmaz. Yıllara yayılan uzun bir zaman diliminde, çevredeki kültürün gücü ya da siyasi otoritenin bilinçli baskısı sonucu haklar asimile olur. Bunun tarihte hiç istisnası
yoktur. ... Tırk demek sadece Türk anlamını taşımaz. TIRK Sünni demektir aynı zamanda. Tarihi olarak da düşman görülmüştür tüm Kızılbaş toplumunca. ... Bazen inancın ilk ortaya çıktığı dil kutsal inanç dili olabiliyor. İslam’ın Arapça’sı gibi. Alevilerin birbirlerinden farklı dillerindeki nefesleri deyişleri öğrenmesi neden onların başka bir kökenden olduklarına kanıt oluştursun ki?
Cemal Şener burada resmen çuvallayıp saçmalıyor. ...
Neden KOÇKIri (goceden-goçer-göçebe) şeklindeki bir anlamı düşünmüyorlar acaba? Kısaca söylemeye çalıştığım, isim ilk önce o halkın konuştuğu dildeki anlamı araştırılarak irdelenir.
***
Hemen tüm yaşlı Alevilerde olduğu gibi, kendilerine “Nesin?” diye sorulduğunda “Alevi” diye yanıt verirler, Kürt, Zaza diye değil, Türk diye ise hiç değil. Zira Dersim yöresinde, “Türk” sözcüğünün genel anlamı “Sünni” demektir, ki bu Lazlar, Kürtler veya Sünni Zazalar için de genelleme olarak söylenir. Alevilerin tümü ise, dili Zazaca, Kürtçe, Türkçe veya Arapça olsun, Zazaca’da yer yer “Kirmanc (Kürt anlamına gelmez)”, yer yer “Elevi” veya “isane ma, sare ma” (bizim insan/millet) olarak tanımlanır. ... Dersimli birinin kimlik konusundaki tartışmada verdiği yanıt:
“Ben ne Türk’üm, ne de Kürdüm, Aleviyim!”. Avrupa’yı “ulus” cetveline uymayan bu millet tasnifi, ümmetçi bir bakış açıdan kaynaklanıyor, ki bunun Osmanlı hükümdarlarının Alevi toplumunu, dil açısından ayırt etmeksizin “Kızılbaş” diye tanımlayıp düşman görüp katliamlar uyguladığı ile de ilintilidir, belki ana etkendir de, zira aynı sıkı bağ Sünni Türkler, Kürtler, Zazalar, Lazlar, Çerkezler,
Lezgiler vs. arasında görülmektedir. ... Doğu Anadolu’daki Alevilerin yaşlı kesiminin kendisini Kürt veya Zaza milletinden değil de, Alevi milletinden sayması o yöredeki Şafii Kürt veya Şafii ve Hanefi Zazalar’la yaşadığı çatışmalardan kaynaklanıyor olsa gerek. ... Aleviliğin de Yahudilikte
olduğu gibi, gerçekten geçmişte de mi bir endogen (endojen) mezhep anlayışına sahipti? Yani, bir insan sadece Alevi veya Yahudi olarak doğabildiği olayı (Aleviliğin ve Yahudiliğin misyoner bir din olmamasının sebebi de bundandır sanırım). ... Şeyh Sait ayaklanmasına katılmamasının ana nedeni tabii ki
Alevilerin şeriat korkusuydu (zaten bir ulusal ayaklanma sayılmaz); bunun dışında Şeyh Sait ile Cirbran aşireti arasındaki akrabalık bağı (eşlerinden biri o aşirettendi) olması da sebepti sanıyorum. ... Bu tür, özellikle bilimsel kaygı gütmeden ve samimi olmayan bir tartışmayı yaratmak, insanları hayatta daha önemli olan yaşam mücadelesi sorunları değil d e “kimlik” sorununa teşvik eder. Sadece kimlik sorununu çözmekle kendimizi hayatta tatmin edebiliyorsak,
hayatın bize öğreteceği daha çok şey var demektir...
***
Üç tane önemli görev var ve bunlardan hiçbiri Türkçe ve Arapça değil, peki bu nasıl Büyük Türk kültürü oluyor? ... Pir sözcüğü Zazaca ve Zazalardan kopan çeşitli halkların inançlarında mevcuttur. Pir Türkçe karşılığı ulu demektir. "Rayber" Zazaca'dır, "Raye" yol "Ber" de Götürmek fiilin köküdür.
İkisini yan yana getirince "Rayber" ve Türkçe'de yol süren veya yol götüren. "Mürşid" sözcüğü ille Zazaca demiyorum ama Zazaca'da 'Mur'la başlayan epeyce sözcük vardır. ...
Alevilik Türk inancı mıdır? Hayır Alevi Türk yok, asimile olmuş (dilini değiştirmiş) Türkçe konuşan
Alevi var. Eğer Alevilik Türk inancı olsaydı kökeni Orta Asya’da olurdu. Hem de saydığım önemli kurumların adı Türkçe olurdu hem de Türklüğün ana merkezi Orta Asya’dır ve oradaki Türklerin de Alevi olması gerekiyordu. En azından bir parça alevi de Türkmenistan, Kırgızistan, Özbekistan, Kazakistan'da olurdu. ... Güney Zazalarda halk halen kendine Dimli/Dimli diyor. Dimli adının da
çeşitli dilbilimciler bu adın Partça'da adı Xorasan (anlamı Güneşin görüldüğü yer, Güneş ülkesi ... Zazaca'da halen asaane; görünmek, asnane göstermek) olan bölgede bir dönem yaşamış İrani bir halk olan Deylem'lerden geldiğini ve 935'te Deylem devletini kurmuş 1055 yılında Türk beyi olan Tuğrul bey tarafından yıkılmıştır. Türkler bu halkı önüne kattı ve dağıttı. ...
Alevilik ise daha eski İrani inançların kökeni olan Zerdüşt, mani'yle ilintilidir. Hatta eski Hint diniyle de benzerlikleri olan bir inanç biçimidir. ... Alevilik bir mezhep değil ama tek tanrılı inançlar gibi bir inançtır.
***
Melikoff'un tezinde açıklanmayan en önemli şeylerden biri, neden ve nasıl Alevi olan bir grubun kendi mezheptaşı olmayan Kürt grupları arasına sığınıp, o grupla kendi dilini unutacak kadar kaynaşabileceği. Ha şunu söyleyebilirsiniz, Türkçe konuşan bir Alevi gurup, Kürtçe konuşan bir Alevi grupla kaynaşıp Kürtçe’yi birinci lisanı haline getirmiş olabilir. O mümkündür; ama mezhebi farklılıklarının
ölüm kalım meselesi olduğu bir dönemde, farklı mezheplerden iki grubun bu kadar iç içe girmiş olması bana anlaşılmaz geliyor doğrusu.
***
Alevilik ayrı bir millet midir? Bu tür soruların böylesine önemli addedilmesi bir tek şeyin göstergesidir, o da aslında hiç de eski olmamasına rağmen milliyetçilik ideolojisinin nasıl toplumun tüm katmanlarınca içselleştirildiği. ... Milliyetçilik bir ideolojidir, genellikle Fransız Devrimi ile başladığı varsayılır. Klasik anlamda, kişilerin "birincil" kimliklerinin ırksal/dilsel kimlikleri olması gerektiğini savunur. ... Yani siz şu veya bu grubun milliyetçisi olabilirsiniz, ancak sizin dedenizebeniz
büyük ihtimal sizin düşündüğünüz anlamda milli kimlikler içerisinde düşünmüyor ve hareket etmiyordu. ... Bence Aleviler ayrı millet değil ama bağımsız bir etnik gruptur. Hiçbir etnik grup Adem ve Havva'dan beri mevcut olmuş değildir. Bütün etnik kimlikler tarihin belli bir döneminde, belli sosyal, ekonomik, demografik vs. faktörler sonucunda oluşmuşlardır. Bir etnik grubu bir araya getiren dil, din, coğrafya, ortak düşman, geçim kaynağı vs. unsurlarından biri, daha sıklıkla da birden fazlasıdır. Son çözümlemede etnik kimliğin tek objektif ölçüsü vardır, o da insanların kendini nasıl tanımladığı, kendini ait hissettiği en büyük grubun ne olduğudur. Tabii bütün bunlar her zaman sabit ve nesnel olarak ölçülebilecek nitelikler değildir. Ancak özellikle modern öncesi dönem için bir etnik grubun sınırlarını belirleyen en güzel ölçü evlilik kalıplarıdır, yani bir grup eş seçiminde kimleri meşru görüyor, kimleri gayrı meşru görüyor. Bu ölçüye göre de
Aleviler bağımsız bir etnik gruptur. Zaten yüzyıllarca kendi içinde evlene evlene farklı dil grupları birbirinden ayrılamayacak derece iç içe geçmiştir. İşte tam da bu yüzden Alevilik, ayrı bir etnik grup niteliğindedir. Yoksa boşuna mı 16., yy.da yaşamış olan Hasan Dede aşağıdaki dizeleri söylemiş: Bahçe bizim, gül bizdedir... Yetmiş iki dil bizdedir.
“ALEVİLERİN ETNİK KİMLİĞİ” YAZISINA GELEN ELEŞTİRİLERİ DOĞRU OKUMAK
Diyarbakır bölgesi Eylül 1515'de Osmanlı birliğine katılmıştır. Tartıştığımız olay ise bu yıllardan sonra yöreye giden Türkmenlerin Kürtleştirilmesi ile ilgilidir.
Tartıştığımız bölge Orta Anadolu veya Batı Anadolu'daki Türk-Kürt ilişkisi değil. Tartıştığımız bölge Kürt nüfusun çoğunlukta olduğu ve Yavuz Sultan Selim-Şah İsmail çatışmasından dolayı aynı zamanda Osmanlı'yı arkasına alan Kürt Ağalarının bölgedeki hakim pozisyonudur. Osmanlı yönetimi Türkmen'i değil, Kürt toprak ağalarını tutmaktadır. Osmanlı, Türkmen Safevi Şah İsmail
karşıtıdır. Aynı zamanda da Türkmen Şahını destekleyen Türkmen’in karşıtıdır.
Zaza’lar ile ilgili olarak; V. Minorsky, O. Mann, David McKenzie, Haddak, M.V. Bruinessen ve Hewrami vb. araştırmacılar Zaza’ların Kürt olmadığını araştırmalarında açık olarak ifade ederler.
Zaza’ların Türkiye dışında yaşamadığı da biliniyor. Son yıllarda kurulmaya çalışılan İran-Deylem ilişkisi ise biraz zorlama görülüyor. Zaza’ların, Harzemli Türkler olduğunu söyleyen tarihçiler de bulunuyor. Oldukça ciddi bir iddia olarak kabul ediliyor.
Bu satırların yazarı ve onun gibi düşünenlerin amacı illa ki Zaza’ların ve Kürt'lerin Türk olduğunu ispat değildir. Hiç böyle bir kaygı taşınmıyor. Ortada tarihsel bir sürecin doğru yorumlanıp, yorumlanmadığı meselesi var. Ortada bir toplumsal kesimin her şeye karşın illa da “ben veya biz Kürt değiliz” çığlığı söz konusudur. Birilerinin bu çığlık sahiplerine "illaki siz Kürtsünüz" deme hakkı
yoktur. Tıpkı, Mezopotamya'dan, Zağros Dağlarından gelen Kürt olduğunu söyleyene “Hayır sen Türksün" deme hakkı olmadığı gibi. Tabii sonuçta kim kendini nasıl tanımlıyorsa o odur.
Hollandalı antropolog M.V. Bruinessen ve Prof. Dr. İrene Malikoff’da alanlarında haklı olarak uluslar arası değeri olan, kendi konularında, biri Kürtler konusunda, diğeri Aleviler konusunda otoritedirler.
M.V. Bruinessen kitabında; "Kürdistan'da bütün aşiretler mutlaka aynı kökene sahip olma durumunda değillerdir. Çevrede bazı Kürt aşiretleri Türkleşmişken bazıları da Kürtleşmişlerdir” dedikten sonra sözü edilen bölge kastedilerek kitabında, “yörede Alevilerin büyük çoğunluğunun Türk soylu olduğunu” saptamışlardır.
Alevilerin zaten ezici çoğunluğu Türkmen'dir. ... Zorunlu tarihsel nedenlerden dolayı Kürtleşen Türkmen Alevilik söz konusudur.
Tartıştığımız konu 1500 yıllarının Osmanlı-Kürt ve Osmanlı-Türkmen ilişkileridir. Kürt bölgesine sığınan Türkmenler ile Kürtler ilişkisinde; çoğunluk olan Şafii Kürtlerdir. Azınlık olan ise, Türkmen Alevilerdir. İşte asimilasyon bu nedenle çoğunlukla Türkmen' in Kürtleşmesi şeklinde olmuştur.
Her Alevi yazar Ahmet Yesevi, Lokman Parende, Dede Korkut vs. diye yazıyor. Bu kişilerin Orta Asya'da yaşadığını ise sağır sultan bile öğrendi. ... Orta Asya Cumhuriyetlerindeki Türkler'in yaşamını gidip izleyenler, tıpkı bizim 40-50 yıl önceki Anadolu'yu gördüklerini söylüyorlar.
Aleviliğin kaynağı Orta Asya'dır. Horasan'dır. Yusuf Hemedani, Ahmet Yesevi, Lokman Parende, Hacı Bektaş Veli ve Anadolu-Rum Erenleri'nin yoludur. Alevi uluları Hacı Bektaş Veli, Pir Sultan
Abdal, Fuzuli, Nesimi, Virani, Kul Himmet, Yemini ve Şah İsmail Türk kökenlidirler. ... Hiç birinin anadili, Zazaca veya Kürtçe değildir.
Kürt ve Alevilik üstüne düşünce üretecekseniz, Prof. Dr. Bruinessen'i, Prof. Dr. Melikoff'u küçümseyemezsiniz.
Osmanlı-Kürt ilişkilerini, Osmanlı-Türk ilişkilerini nesnel olarak öğrenmek istiyorsanız; Prof. Dr. İsmail Hakkı Uzunçarşılı'yı, İsmail Hakkı Danişmentli'yi, Prof. Dr. Mustafa Akdağ'ı, Doğan Avcıoğlu'nu, Prof. Dr. Sencer Divitçioğlu'nu yok sayamazsınız. Bu konudaki Osmanlı belgelerini görmezlikten gelemezsiniz.
Cevdet Türkay'ın aşiretlerin yerleşmesi üstüne yaptığı dev çalışmayı görmezlikten gelemezsiniz. Dr. İsmail Beşikçi 'nin bile kitabına aldığı Osmanlı'nın Kürt aşiretlerine imtiyazlar veren fermanları okumazlıktan gelemezsiniz.
Cumhuriyet tarihinin en önemli sosyologu Ziya Gökalp'in siyasi-ideolojik düşüncelerini benimser veya benimsemezsiniz ama O'nun Kürt aşiretleri üstüne yaptığı sosyolojik araştırmaları yok sayamazsınız. ... Osmanlı İktisat Tarihi denilince konunun piri olan Ord. Prof. Dr. Ömer Lütfi Barkan'ın aşiret yapılanması ile ilgili saptamalarını ciddiye almak zorundasınız.
Apo'nun "Türkmen aşiretlerinin Kürtleşmesi" tespiti yakalanmadan çok önceye dayanır. ... Apo'ya kızarak Kürtçülük yapmak eskimiş bir şark kurnazlığıdır.
Apo'nun dediklerini tercüme etmek gerekirse, diyor ki; Yavuz'un istemesine rağmen Kürt beylikleri ayrı devlet kurmadılar. Osmanlı’dan tavizler koparıp Şah İsmail ile savaşmayı menfaatlerine daha uygun buldular. Yani Safeviler'i İran’da kurulan Türkmen devletini Kürt beylikleri olmasaydı Osmanlı yenemezdi.
Sadece Çaldıran'ı değil, Osmanlı'nın Ridaniye, Mercidabık ve Memlük Araplarına karşı başarısının altında da doğuda kendilerine jandarma görevi gören Kürt beyliklerinin imzası vardır.
Abdullah Öcalan'dan okuyalım: "19. yüzyıl başlarına kadar Kürt toplumu gelişmesini sürdürüyor.
Dil, kültür ileri gelişme sağlıyor. Sorunlar çok müstesna yaşanıyor. Bunda ortak devlet çatısı altında yerel hükümetlerin geniş özerkliği, bağımsız aşiret yapıları, dil, din alanında Alevilik dışında geniş özgür gelişme imkanı önemli rol oynuyor. Bugün bile, ders alınacak çok yönlü zengin bir yönetim deneyiyle karşı karşıyayız."
Yani Osmanlı'nın Türkmen ile sorunlarının yoğunlaştığı ve Türkmen için Osmanlı yönetiminin adeta yaşanmaz olduğu dönem Osmanlı'nın Kürtler ile uyumlu ilişkilerinin olduğu dönem oluyor. Şeriatçılarla Kürtçülerin ümmet esasına dayalı Osmanlı'yı cayır cayır özlemelerinin sebebi buradan kaynaklanıyor.
Deng Dergisi yazarlarından Mehmet Bayrak’ın referans aldığı L. Lollyneux-Seel ... Şah İsmail'in başarısını anlatırken; "muzaffer olmasına neden olan yedi Türk boyu kıyafet olarak farklılık gösteriyordu: kafalarına kırmızı bir başlık takıyorlardı." diyor.
Bu boyların adları ise dipnotta; Ustacalu, Şamlu, Nikalı, Baharlı, Zülkadirli, Kıyar ve Afşar Türkmen boylarıdır deniyor.
Prof. Von Luschan ... "Sadece Kürtler genelde Şafii Sünnilerdir. Kürtlerde çok az sayıda Kızılbaş bulunmaktadır."
Ama Şafii Kürtler ise, Alevi ama Zazaca ya da Kürtçe konuşanları "Kürt" kabul etmezler. Onlar Kürt değil Alevidir derler. ... Alevilerin bir kesiminin·Türk kimliğine sahip çıkmaları ve Türkçe'den başka dil bilmedikleri halde, Sünni Türk'e "Türk" deyip kendine "Kürt" demelerinin sebebi Osmanlı'nın Türkmen Alevi-karşıtı siyaseti ve yaptığı toplumsal katliamlardır. Son yıllarda Alevi ama Türkmen gençlerin kendini "Kürt" sayması ise siyasi-ideolojik tepkidir. Siyasi-ideolojik Kürtlüktür. Mehmet Bayrak ... “Başka Türkler de yakın zamanlarda sınıflarına ve reddedilmiş statülerine sembol olarak Kürt kimliğini kabul etmişlerdir."
Aynı kitapta makalesine yer verilen Hans Lukas Kieser ... şu tespiti de yapıyor: “Bununla beraber pek çok ipucu, Aleviliğin beşiği olan Dersim'in en azından bir bölümünün Kürtleşmiş Ermeni asıllı halklardan oluştuğunu gösterir.” ... “Ermenilerin Kürtleşmesi 19. yy.ın sonunda ve 20. yy.ın başında devam etti.”
1915-1918 yıllarında Hacı Bektaş Veli Dergahı dedesi Cemalettin Efendi'nin tespitidir. ... Bizden öncekilerin ölümünden sonra sahipsiz kaldılar ve "tamamen Kürt oldular" diyor. Demek ki daha önce Kürt değillerdi.
1937 -38 Dersim Olayları denilen olayın kahramanı Seyit Rıza'dır. ... Anadolu'nun herhangi bir yerine sürülmektense atalarının geldikleri Horasan’a gitmek istediğini yazar. ... Dersim Alevileri'nin etnik kimliğini tanımlamak için bu belgeden daha güçlü bir referans olabilir mi? Tunceli bölgesinde yaşayanların büyük bir bölümü kendilerinin Horasan bölgesinden geldiğine inanmaktadırlar.
"Büyük ayaklanmaların başarısızlığa uğramasıyla Dersim gibi Kürt bölgelerinde eziyetlerden kurtulmak için 1530 tarihlerinden başlayarak Kızılbaş Türkmen kabilelerin Kürtleşmiş olduğunu da unutmamak gerekir."
Hans Lukas Kieser diyor ki; Büyük ayaklanmanın başarısızlığa uğraması ile yani Şah İsmail’in Osmanlı 'ya yenilmesi ile 1530 tarihlerinden itibaren; "Kızılbaş Türkmen kabilelerin Kürtleşmiş olduğunu da unutmamak gerekir."
OSMANLI'DA PADİŞAH EVLİLİKLERİ
Osmanlı'nın kurucusu olarak kabul edilen ismi önce Otman olup sonra Osman olan 1. Osman, öz amcası Dündar Bey'i boğdurduktan sonra padişah oldu. Kendisinin Şeyh Edebali'nin nüfuzunu arkasına almak için de kızı Balhun Hatun ile evlendiği kabul edilir. Bazı kaynaklar ise; Bal ve Mal Hatunların iki ayrı kişi üstelik kardeş olduklarını ve Moğol asıllı olduklarını yazıyor.
Osman'dan sonra padişahlık oğlu Orhan'a geçti. Orhan, Türk olmayan Moğol anneden dünyaya gelmiştir. Kendisi, Türk olmayan ismi sonradan değişerek Nilüfer Hatun olan Horofira ile evlenmiştir. Padişah Orhan'ın diğer iki eşinin isimleri ise, Prenses Asporçe ve Teodora'dır.
3. Osmanlı padişahı olan I. Murat tahta kardeşleri Halil ve İbrahim'i öldürerek oturdu. Kendisi Orhan'ın Horofira'dan doğan çocuklarından biridir. Annesi Rum asıllıdır.
I.Murat'ın ilk eşi Bulgar Kralı İvan Aleksandr'ın Yahudi eşinden doğan Marya'dır. Marya'nın adı daha sonra değiştirilmiş Gülçiçek Hatun olmuştur. Diğer eşi ise Bulgar Kralı Susmasun'un kızı Tamara'dır.
I.Murat'tan sonra Osmanlı Padişahı olan 1. Beyazıt'ın annesi Bulgar asıllı Gülçiçek Hatun (Marya)'dur. Beyazıt taht için on kardeşini peş peşe öldürmüştür. Beyazıt'ın eşlerinden biri, Sırp Kralı Lazar'ın kızı Olivera diğeri ise, Bulgar asıllı Olga'dır. Tarihçiler, annesi Bulgar Prensesi Olga olan Çelebi Mehmet'in Fetret Devri denen dönemde kardeşleri ile 12 yıl savaştığını ve kardeşi İsa'yı öldürttüğünü yazıyor.
Çelebi Mehmet'in; Veronika'dan doğan, Murat, Ahmet, Yusuf, Anna'dan doğan Mahmut ve Sofia’dan doğan Kasım adında çocukları oluyor.
Daha sonra Osmanlı tahtına oturan 2. Murat taht kavgasında kardeşi Mustafa'yı öldürmekle yetinmedi, amcasını saltanatı için Edirne surlarında astığı gibi, diğer kardeşlerini etkisiz kılmak için gözlerine mil çektirdi.
2. Murat'ın annesi Veronika'dır. 2. Murat Sırp asıllı Despina ve İtalyan asıllı Stella ile evlenir. Adı daha sonra değişerek Hüma Hatun olan Despina Fatih'in çok etkisinde kaldığı annesi Mara Despina'dır. Tarihçiler Fatih Sultan Mehmet'in hayatına 17 kadının girdiğini yazıyorlar. Bunlardan bazılarının isimlerini verelim. Bunlardan biri Rum Zağanos Paşanın kızı Kornelya'dır. Daha sonra adı
değiştirilip Hatice Sultan olmuştur. Diğer bir eşi, Trabzon Kralı David Kommen'in kızı Prenses Anna'dır. Bir diğeri Mora Valisi'nin kızı Helen ile Phrantzes'in kızı Tamara’dır. Görüldüğü gibi Fatih, fethettiği yerlerin krallarının kızlarını da kendine eş almıştır. Gülşah Hatun takma adlı bir Fransız kızı, Bizanslı Prenses İren, yargıcın kızı Maria'da bunlara dahildir.
Fatih tahtının geleceği için kundaktaki kardeşi Ahmet'i bile boğdurmuştur. Fatih Kanunnamesi ile de taht için; baba, amca ve kardeş katlini kanunlaştırmıştır.
Fatih'ten sonra Osmanlı padişahı olan 2. Bayezıt taht için, İtalya'ya kaçan Cem Sultan'ı ve çocuklarını öldürttü. 2. Bayezıt, Fatih'in eşlerinden Rum Zağanos Paşanın kızı Kornelya'dan doğmuştur. Kendisinin Sırp, Romen,Bulgar asıllı eşlerinden bazılarının isimleri şunlardır: Beti, Anita, Suzi, Liliana, Katberin, Nina, Martha ve Danilava.
Yavuz Sultan Selim, saltanatı için akrabalarından canlı kimse bırakmadı. Tümünü öldürdü. Eşlerinden bazılarının adları ise şöyle: Hafza Hatun olarak bilinen Lehistan Yahudi’si Helga, Ayşe
Hatun olarak bilinen Aleksandra ve Taçlı Hatun olarak bilinen Kırım Tatar Hükümdarının kızı Katarina'dır.
Kanuni Sultan Süleyman tahtını garantiye almak için, oğlu Mustafa'yı cellatlara öldürterek seyretti.
O da yetmedi dört torununu daha öldürttü. Evliliklerindeki eşlerinin adları ise şöyle: Polonyalı Anna, Hürrem Sultan olarak meşhur olan Rus papazın kızı Roksalan Sultan ve Gülfem Sultan olarak bilinen Sicilyalı Rozalina'dır.
Kanuniden sonra padişah olan Sarı Selim'in eşlerinden birisinin adı, Roksalan Sultan'ın kızı Nurbanu olarak bilinen Raşel'dir.
I. Süleyman'ın annesi Hafza Hatun Hıristiyan Kafkas'lardandır. 2. Selim 'in annesi Hürrem Sultan ise Slav'dır. 3. Murat'ın annesi Nurbanu Valide Sultan ve 3. Mehmet'in annesi Safiye Sultan ise Venediklidir. 3. Murat da tahta çıkma konusundaki geleneği evlilikler konusundaki gelenek gibi sürdürmüştür. Tahta çıkar çıkmaz beş kardeşini birden öldürtmüştür.
2. Osman'ın annesi Mahfiruze Sultan ile 4. Murat'ın annesi Mahpeyker Sultan yani Kösem Sultan Rum kökenli Hıristiyan’dırlar. 2. Osman taht için kardeşi Şehzade Mehmet'i öldürtürken, 4. Murat da padişahlık uğruna üç kardeşini birden öldürtmüştür. Padişah 4.Mehmet'in annesi Hatice Turhan Sultan Rus kökenlidir. Annesi Rus kökenli olan bir de l.Osman vardır. 2. Mustafa ve 3. Ahmet'in anneleri ise, Giritli Rum olan Rabia Sultandır. Padişah 2. Mahmut'un annesi Nakşidil Valide Sultan ise Fransız asıllıdır. Son dönemde ise Osmanlı
sarayına Hıristiyan kökenli Kafkas gelinler alınmaya başlanmıştır.
Osmanlı Tarihinde saraydaki evliliklere baktığımızda "ecdadımızın durumu" Türk milliyetçiliği açısından pek parlak gözükmüyor. Osmanlı sarayında olup bitenler, Türk milliyetçiliği açısından olduğu gibi, bir yönü ile İslam adına da savunulacak şeyler olamaz.
Bu olup bitene bir de 600 yıl boyunca Osmanlı'yı; Türklerin ve Müslümanların değil de devşirme ocaklarından yetişen yöneticilerin yönettiği varsayılırsa Türk milliyetçiliği ve İslam ümmetçiliği üstüne “ecdat edebiyatı” yapanlar kendilerini ikna etmekte hayli zorluk çekecekler gibime geliyor. Çünkü; Osmanlı'da devlete her düzeyden yönetici yetiştiren devşirme ocaklarına "Türk" ve "İslam"kökenli çocukların alınması yasaktır. Oralara "Türk" ve “İslam” olmayan "gayri Müslim"
yani Müslüman olmayan kesimlerin çocukları alınıp yetiştirilir. Bu kanallardan gelen ve Türkçe’yi bile bilmeyen yöneticiler Osmanlı'ya yıllarca sadrazam olmuştur.
2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder