26 Eylül 2017 Salı

Alevilerin Etnik Kimliği, Aleviler Kürt Mü? Türk Mü? BÖLÜM 2


Alevilerin Etnik Kimliği, 
Aleviler Kürt Mü? Türk Mü? BÖLÜM 2


OSMANLI'YI KİM YÖNETİYORDU? 

Osmanlı'da 700 yıl boyunca birkaç kez göreve gelip gidenler sayılmazsa yaklaşık 36 padişaha karşın, 235 Veziri Azam göreve gelmiştir. Bunların milliyet dağılımına baktığımızda, 150'si dönme devşirmedir. Yani kökeni Sırp, Hırvat, Rum, Ermeni v.s.'dir. Türk olan Vezir-i Azam sayısı ise 85'dir. 

Dönme devşirme sadrazamlar döneminin Fatih Sultan Mehmet ile başladığını görüyoruz. 1323- 1453 yıllan arasında 11 sadrazam görev almıştır. Bunların tümü Türk kökenlidir. İlk dönmedevşirme Vezir-i Azam 1453'de Fatih tarafından Çandarlı Halil Paşanın yerine tayin olunan Rum Mahmut Paşadır. Onu Rum 
Mehmet Paşa izlemiştir. 

1453-1520 yılları arasında Sadrazam olan 20 kişinin 18'i dönme-devşirme, 2'si Türk'tür, 1520-1700 yılları arasında ise; 199 Vezir-i Azamın yaklaşık 75'i dönme-devşirme 15’i Türk’tür. Bu rakamlar Osmanlı'yı kimlerin yönettiğini ve Türklerin yönetim erki içindeki etkinliğinin ağırlığını gösteriyor. O zaman, Osmanlı'nın ne kadar Türk olduğu da gözüküyor. 

Siz; Sadrazam Davut Paşanın Arnavut, Kuyucu Murat Paşanın Hırvat, Hekimoğlu Ali Paşanın İtalyan olduğunu biliyor muydunuz? 

700 yıl boyunca Osmanlı'da yaklaşık 170 kişi Kaptan-ı Derya oluyor. Yine birden fazla göreve gelenleri saymazsak yaklaşık 115'i çeşitli milliyetlere mensup dönme-devşirmelerden oluşurken, 55 kişi ise Türk kökenlidir. 

Siz Kaptan-ı Derya olan; Sokullu Mehmet Paşanın, Boşnak, Koca Sinan Paşanın Hırvat, Piyale Paşanın Macar, Damat İbrahim Paşanın Hırvat, Cağaloğlu Yusuf Paşanın İtalyan, olduğunu biliyor muydunuz? 

Osmanlı’da önemli bir kurum da Baş defterdarlık denilen ve bugün Maliye Bakanlığı'na tekabül eden kurumdur. ... Birkaç kez göreve gelenler sayılmazsa Osmanlı'da yaklaşık 210 Baş defterdar görev almıştır. Bunların 160'ı milliyet olarak dönme-devşirmelerden oluşurken, 50'si Türk kökenlilerden oluşuyor. 
Görüldüğü gibi Osmanlı devletini Türklerden çok dönme-devşirmeler yönetmiştir. Türk milliyetçilerinin "ecdad"lık adına Osmanlı'da savunabilecekleri fazla bir şey yoktur. Çünkü tarihte kurulan bir çok Türk devleti içinde üst yöneticileri açısından Türk olup olmadığı en rahat tartışılabilecek devletlerden birisi Osmanlı’dır. 

OSMANLI DEVLET ERKİNDEN TÜRKMENLERİN DIŞLANMASI 

Başlangıçta Osmanlılar ülkelerine RUM diyorlardı. Yavuz’dan sonra “Osmanlı” ya da “Devlet-i al-i Osman” denilmeye başlandı. Osmanlı Devlet yönetimi ile Kapıkulu Askerleri, dirlik sahipleri "Türk olmayan" dönmelerden oluşmaktaydı. Bu dönme-devşirmeler, asker ya da yönetici olarak eğitilerek ve Türkçe öğretilerek devlette görev alıyorlardı. Osmanlı Hanedanlığı etrafında 
oluşturulan helozonik dönme Asker-Sivil yönetici sınıfın başında hanedan aileden bir "sultan" olan devlet “despotik” ve üretim ilişkileri de feodal yapıda idi. Türklük açısından baktığımızda Akkoyunlu ve Safevi Devletleri, Osmanlılardan daha çok Türk’tür. Türkler, Osmanlılarda "akıl ve idrak” yoksunu ikinci sınıf vatandaşlar olup, Ermeni, Rum, Yahudi, Kürt, Arap vb. unsurlar daha ön plandaydı. 

İstanbul'un fethi Türkler açısından önemli bir dönüm noktasıdır. 29 Mayıs 1453 Salı günü İstanbul'u Bizans devlet ve Ortodoks Kilise yöneticileri Osmanlılara teslim eder. Fatih Sultan (II. Mehmed’in) de 2 gün sonra Ayasofya Kilisesi ile Bizans İmparatorluk sarayına giderek törenle Bizans ve Osmanlı devlet erkanını kabul etmesiyle de Osmanlı İmparatorluğu ilan edilmiş olur. Bu durum 
aynı zamanda Bizans tahtına Fatih Sultan Mehmet'in getirilmesi de demektir. İstanbul’un fethi Türk tarihçilerinin abarttıkları kadar önemli bir askeri kuşatma ve muharebe değildir. Osmanlı 

Veziri Rum Zağanos Paşa gibi dönmelerin ve tükenmiş, çürümüş Bizans yöneticilerinin işbirliğiyle ve de direniş gösteren grupları katledilme operasyonu ile İstanbul alınmıştır. Rum Zağanos Paşa gösterdiği bu maharetten dolayı Vezir-i Azam'lığa (başbakanlığa) getirilmiştir. İstanbul alınmasıyla, Zağanos Paşa ile birlikte dönme-devşirmelerden (Enderunlu) 34 vezir atanmıştır. 
Vezir-i Azam Çandarlı Halil Paşa ve Türk vezirler görevlerinden alınmıştır. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul'u başkent yapmış, kendisini Edirne'de tahttan indiren Vezirleri ve Türkmen Beylerini görevden alarak sürmüştür. Bizans devlet müesseselerine uygun yeniden devlet yapılanmasını gerçekleştirmiştir. Şeyhülislamlık müessesesini ve Müftülüğü de Fener Rum Ortodoks Patrikliğine 
benzer bir yapıyla Ortodoks İslam (Sünni) şeriat organizasyonuna dönüşmüştür. Çandarlı Halil Paşa tutuklanarak Edirne'ye gönderilmiş buradaki hapishanede işkence edilerek tüm para ve mallarına el konmuş, Temmuz 1453 başında da katledilmiştir. 

İstanbul'un başkent olması, Fatih Sultan Mehmet ile yeni bir döneme girilir. Türk aristokratları ve Türk halkı devlet yönetiminden tamamen dışlanır. Padişah üzerindeki etkileri sona erer. Türklerin yerini, Padişahın otoriter görüntüsü altında, dönme devşirme Kapıkulu-Enderun zümreleri devlet erkine sahip olurlar. 

Il. Bayezıt'ın yeni fethettiği Modon, Koron, Navarino, Mora, Draç gibi yörelere Anadolu'daki Kızılbaş zümreleri çoluk-çocuk, kadın-erkek yüzleri demirle dağlanarak zorla sürülerek iskana tabi tutulurlar. Aynı tip uygulamalar Fatih döneminde Karaman ve Konya'da da olmuştur. Rum Mehmet Paşa bölgede zulüm ve katliam yapmıştır. Atatürk'ün ataları da bu yöreden alınarak o 
yıllarda bugünkü Makedonya'nın Jupa bölgesinin Kocacık Köyü'ne iskan edilmiştir. 

Fatih ve Bayezıt döneminde, Akdeniz, Ege ve İç Anadolu Türkmenleri, oymaklar ve kafileler halinde Akkoyunlu ülkesine ve bugünkü Kuzey ve Güney Azerbaycan'a göç ederler. Şeyh Cüneyd ve Şeyh Haydar bu Türkmen topluluklarını örgütlerler. ... Şah İsmail'in önderliğinde 24 Oğuz Boyundan olan 72 Türkmen Oymak Beyi ve 40 Seyyid Ocağından dedenin katılımıyla 
Erzincan'ın Sarıkaya yaylasındaki Türkmen Kurultayında Safevi Devletinin kuruluşuna karar verilir. Devlet 9 Eylül 1502 günü Tebriz'de kurulur. 

I. Selim (1512-1520)'in tahta geçmesiyle Türkmen sürgün ve katliamları daha da vahim bir hal alır. 

1514'deki Şah İsmail ile Yavuz Selim arasında geçen Çaldıran Savaşı öncesi ve sonrası Anadolu'da, tarihi kaynaklar 40 ila 100 bin civarında Türkmen’in katledildiğini yazmaktadır. Şafi mezhebinden Nakşibendi tarikatından Kürt mollası Şeyh İdris-i Bitlisi'nin önerisi ve planlamasıyla Doğu ve Güney Doğu Anadolu'dan Türkmenler sürülerek katledilmişlerdir. Türkmenlerin hakim 
oldukları idari beylikler ve toprakları "yurtluk ve ocaklık" adı altında Yavuz’un imzaladığı boş fermanları, İdris Bitlisi oldurarak 400 Kürt Aşiret reisine, ağasına vermiştir. 
Yavuz Selim tarafından Erzincan Valiliğine atanan(dönme) Bıyıklı Mehmet Paşa ve danışmanı İdris Bitlisi, bölgede terör estirirler. Kurban Bayramında Osmanlı muhafızları Türklere saldırarak binlercesinin kafasını keserek Erzincan'a getirip şehirde, kafataslarından minare yaparlar. Bıyıklı Mehmet Paşa Osmanlı Ordusu ile İdris Bitlisi'nin topladığı 10 bin Kürt gönüllüsüyle, Munzur dağlarına çekilen Şah İsmail’in Erzincan Valisi Nur Ali Halife Haziran 1515'de Ovacık yöresindeki 
Tekir Yaylağında bularak bir bölümünü kılıçtan geçirirler, diğerleri kaçar. Dersim yöresinde Osmanlı ordusu ile Palu Beyi Cemşid ve İdris Bitlisi komutasındaki Şafi Kürt gönüllüler, on binlerce Türk Kızılbaş’ı katlederler. Artık Yavuz'un adı Aleviler arasında Yezit ile birlikte anılmaya başlanır ve lanet okunur. Yavuz Selim'in Mısır'ı alması ve 74. İslam Halifesi olması ile Sünnilik resmi ideoloji 
haline gelir ve Osmanlı İslam Devlet kimliği oluşur. Osmanlı sınırlarının genişlemesiyle de Roma İmparatorluğu varisi olur. 

Kanuni Sultan Süleyman (l520-1566) dönemi İslami kabuk içinde ama çeşitli uluslardan oluşan Osmanlı devleti tam bir Roma İmparatorluğu halini alır. Bu dönemde yine Türklere zulüm, şiddet ve katliamlar devam eder. Kürt kökenli Şeyhülislam Ebussu’ud Efendi (1545-1574)'nin verdiği fetvalarla Türkmen katliamı, İslam Şeriatına göre meşruluk kazanır. Bugün Sünni ilim adamları 
tarafından huşu ile anılarak evliya mertebesine çıkarılan Ebussu'ud Efendi, Türk katliamcısı, lanet okunacak bir zalim, İslamiyet’i çıkarlarına göre yorumlayan cellat bir din ulamasıdır. Hırvat kökenli ve Nakşibendi tarikatından Kuyucu Murat Paşa da, 6.12.1606'da Sadrazam olduktan hemen sonra Anadolu'da geniş çaplı Türkmen katliamı harekatı başlatır. 70 bin Türkmen’i diri diri kazdırdığı kuyulara gömdürür. Türklerin tarihinde aynı yörede olan Malazgirt ve Çaldıran savaşları iki karşıt dönemeçtir, Selçuklu Sultanı Alpaslan, Bizans'ın sınırlarını korumak isteyen İmparator Romanus Diogenes'i 26 Ağustos 1071'de yenerek Anadolu (Rum)'nun kapılarını Türklere açmıştır. Bizans başkenti İstanbul’un sahibi 
Yavuz Sultan Selim ise, Şah İsmail'i 24 Ağustos 1514'de yenerek Anadolu'nun kapılarını Türklere kapatarak, Alparslan ve Oğuz Türkmen boylarından Bizans'ın intikamını almış ve doğu bölgesi hudutlarını da Kürtlerin korumalığına bırakmıştır. 

ALEVİLERİN ETNİK KİMLİĞİ (ŞEYH HASAN OCAĞI) 

İsmail Onarlı 

Birincisi Türkçü milliyetçi bir yaklaşım. İkincisi Kürtçü milliyetçi bir yaklaşım. Üçüncüsü Zaza, Alevi milliyetçi bir yaklaşım. Dördüncüsü İslamcı-Ümmetçi bir yaklaşım. Beşincisi, Marksist, sınıfsal ve devrimci bir yaklaşım. Altıncısı, senkrediter ve Heterodoks bir yaklaşım diye·altı grupta toplayabiliriz. ... Heterodoks İslami bir yaklaşım çerçevesinde bakmaya çalışacağım. Senkrediter 
bir tez olarak kendimi o kategoride görüyorum araştırmacılar içersinde. Bundan dolayı da Aleviliği İslami daire içinde gördüğümden, İslamiyet'in bir versiyonu olarak kabul ettiğim için, önce Aleviliğin çıkışı ile birlikte başlamak istiyorum konuşmama. 
622 yıllarında Hz. Muhammed'in Mekke'den Medine'ye göçmesiyle, hicretiyle birlikte, Aleviliğin kurumları da burada oluşmaya başlıyor. ... Musahiplik Kurumu Muhacir-i Ensar'ın kardeşleşme organizasyonu, Hz. Muhammet hicretin daha ilk günlerinde başlatıyor. ... Daha önce de Akabi biatları dediğimiz İkrar vardır. Yani bir Müslüman’ın sadece ağızdan ben Müslüman’ım demesi yeterli olmuyor. İkrar vermesi gerekir. Ben Müslüman’ım diye bir pirin, bir rehberin huzurunda. O 
dönemde de mürşitlik görevini peygamberin kendisi üstlendiği için
Hz.Muhammed' in huzurunda, 

Müslümanlar öncelikle ikrar veriyor. 
Bu Alevilik Kurumunun birincisi. 
İkincisi nedir? 
Musahiplik Kurumu. Gene 622'de oluşmuştur. Bir başkası Cem Kurumu. Kırklar Cemi dediğimiz olay da gene1622 yıllarında Hz.Muhammed'in evinin bulunduğu yerde Mescidi Nebevi denen yer bugünkü anlamda bir Cem Evi'dir. 
Yani bugünkü Aleviliğin temelini oluşturan kurumlar İslamiyet’in başlangıcından itibaren günümüze kadar gelmiştir. Aleviliği yaşatmıştır. Bu açıdan baktığımız takdirde ben Aleviliği İslami daire içinde görüyorum. ... Hz. Muhammet'ten sonra (622-632) 10 yıllık süreçte İslam kendi içinde iki kampa bölünmüştür. Ali yanlıları ve diğer taraf yanlıları. Yani tefeci, bezirgan, tüccar sınıfı üç 
halifeyi ve Muaviye'yi tutmuştur. Hz. Muhammet, Hz. Ali yanlıları daha çok göçebe toplumlar ve köle sınıflarından teşekkül eder. 656'da Abdullah İbni Sebe bir ihtilal sonucu Hz. Ali’yi iktidara getirmiştir. ... Bundan sonra Alevilik bu kurumlarda yaşatılarak daha somut hale gelmiştir. 
Daha sonra Alevilik Horasan, Orta Asya'ya geçmiştir. Yani Sufilerle sufi okulunda yetişen Hz. Muhammed'in kurduğu, Orta Asya'ya geçmiştir. Yani Küfe'den, İran ve Orta Asya Türklerine geçmiştir. Ne zaman geçmiştir? 8. Yüzyıl itibariyle geçmiştir. 8. yy. itibariyle Sufilerin orada Aleviliğini nakletmeleri sonucu Alevi kavramını 9. yy. da görmekteyiz. 

O günkü dönemde de Arabi olarak geçiyor terminolojide. Yani Fars kaynaklarında Sovyet kaynaklarında ve Arap kaynaklarında, bugünkü Aleviliğin terminolojisi 8.-9. yüzyılda hayatiyet kazanmış. ... Bunlar daha sonra 11.yüzyıldan 13. yy. a kadar Anadolu'ya taşınmışlar. ... İlk Ocak 
Seyit Battal Gazi Ocağı var. Gene 8. yy 'da tezahür eden bir taraftan Orta Asya'da Türk soylu Ocaklar tezahür etmeye başlayınca, daha 12 İmamlar hayatta o zaman (8. yy 'da) Muhammet Mehdi'nin ölümünden sonra Orta Asya'da Hz. Ali'nin soyu Ocak geleneğini başlatıyorlar. Bir taraftan Anadolu’daki Seyit Battal Gazi çevresinde oluşan bugünkü Veli Baba Ocağı gibi Isparta'da oluşan, Malatya'da Seyit Battal Gazi Ocağı, Mineyik Ocağı, Ağuçan Ocağı gibi 
ocaklar başlıyor. Bugünkü Horasan ve Dersim coğrafyasındaki yörelerde, Türklerin gelmeleriyle birlikte, bu ocaklar çakışıyor. Çakışınca bu dönemde 11. yy sonları 12. yy başlarında, 12 tane Ocak görüyoruz. Yani Dede Kargın’ın Elbistan bölgesinde olduğu dönemde, Baba İlyas'ın Amasya'da olduğu dönemde 12 tane Ocak görüyoruz. 

O belgelerin ana kaynakları da Ümmül Kitap denen bir kitap var. Bu çok önemli. Şu anda Sovyet Bilimler Akademisinde. ... Bizim bugün Şeyh Safi Buyruğu İmam Cafer Buyruğu'nun ana gövdelerini, ana kitabını oluşturuyor. ... 622'deki İslamiyet’in temel belgesi de Medine Vesikası'dır. 52 Maddelik Medine Vesikasının 23 maddesi Aleviliğin temel kurallarını içerir. Bu Ümmül Kitap'ta 
bunun geliştirilmiş şeklidir. ... Semahı mesela. Semah Anadolu'da falan girmiş değil. Hz. Muhammed zamanında Abuzer Gaffari sokuyor. Çok önemli bir kurum Semah. Anadolu’nun dışında diğer İslam ülkelerinde semahı göremiyoruz... Çünkü egemen kültür Arap kültürü. Arap milliyetçiliğinin Muaviye'yle Emeviler'le, birlikte egemen olması sonucu... 

Türkçülük=Alevilik ya da Türk İslamcılık=Alevilik ya da Kürtçülük=Alevilik ya da Zaza İslamcılığı diyemeyiz. 

Görüştüğüm dedelerin çoğu %90, Türk kökenli olduklarını söylediler. ... Hacı Bektaş 1750'li yıllardan itibaren 40'a çıkmış, daha sonra Osmanlı dönemine geldiğimiz zaman 1911'lere 120 civarında ocak var. Yani bu ocakların mesela 300 dedeyle görüştüm. 1500 tane tekke var. 

Bektaşi tekkeleri var. ... 

Dedelerin çoğu kökenini Horasan'a dayandırıyor, Türklere dayandırıyor. ... 
Şeyh Hasan soyu, Şeyh Hasan aşiretlerinin kurucuları, yani hepsini kastetmiyorum. Şeyh Ahmet ve Şeyh Hasan bunlar iki kardeş zaten. Bu soylar Türk soylusu. Almanya ve Fransa’da çıkan dergileri inceledim. Tunceli kökenlilerin çıkardığı. Şeyh Hasan Ocağını Kürt ve Zaza olarak telakki ediyor ki ben kabul etmiyorum. ... Çünkü belgeler, bunu kabul etmiyor. Belgelerden konuşacağız. 

Yazılı belgelerden. 

Şeyh Hasan Ocağı, Seyit Rıza dahil Türk kökenlidir, kesinlikle. 

Yani Zaza, Kürt, Ermeni tüm halklar Müslümanlaşmış. 

Aşiretin ikili işlevi var. Kendisi aşiret reisi askeri lider olmuş. Kardeşini dini işlerin başına getirmiş. 

Alevilikle Şiiliğin benzerliği yoktur. Alevilik farklı kulvarda giden bir inanç bir öğretidir. Bir kültür, inanç ve yaşama tarzıdır. Şiilik ise, bugünkü Sünniliğe benzeyen, Hanefilik, Hambelilik gibi İslamiyet’in bir başka versiyonudur. Yani üçüncü bir ara akımdır. Alevilikle benzer yanı yoktur. Alevilikle Şiiliğin ortak yanı, İslamiyet içersinde Ali ve Ehlibeyt yanlısı olmalarıdır. ... Şiilik bir 
anlamda Farsların, Perslerin İslamı yorum tarzıdır. Alevilik de Anadolu’nun İslamı yorum tarzıdır. 

Türk yorum tarzıdır. 

Bizde Tunceli denince oradaki herkesin Kürt olduğu ya da Zaza olduğu varsayımı var. 
Dil konusu şöyle olmuş. Alevilik geldiğimiz zaman, Alevi terimi çok eski çünkü, 9. yy-8. yy. Aleviliğin Anadolu'da ideolojik yapısı, doktriner yapısı Kızılbaşlıktır. Yani Kızılbaşlık terimi bir devlet yönetme erkine yönelik bir örgütlenme modeline tekabül eden ideolojik yapı Kızılbaşlıktır. Teslim Dede, Diyap Ağa ve Mustafa Kemal ilişkisini sormak istiyorum. ... Teslim Dede 1920-21 yıllarında Malatya çarşısında Mehmet Bey Kızılbaşlara küfrettiği için onu vuruyor. ... Şecereleri 
götürüyor Atatürk'e inceliyor. Muhammet soyundan ve Şeyh Hasan Ocağı'ndan olduğunu görüyor. Ve bundan dolayı özel bir kararnameyle hapisten çıkarıyorlar. ... Diyap Ağanın Atatürk'e verdiği belgeler, Seyit Rıza'dan veriliyor. EI Yazması, Kuran, Orta, Asya' dan gelen belgeler vs. var. Bu belgeler Seyit Rıza'da o zamanlar. Seyit Rıza, yakalandığı zaman bu belgeleri o zaman orada bulunan komutana teslim ediyor. 1937 yıllarında. ... Seyit Rıza yakalandığı zaman 
ele geçirilen tüm eşya ve belgeler açıklansın. Neden açıklamıyorlar, bence şundan. Türkmen soyu olduğu için. Devlet Türk katliamına girdiği için. Seyit Rıza yakalandığı zaman, “Kürt olduğum için değil beni Alevi olduğum için idam ediyorsunuz,” diyor. ... "Bi hatayık, evladı Kerbelayık" diyor. ... Yani idama gitti~i zaman, Alevi felsefesini savunduğu için gidiyor. ... Bence oradaki Kürt 
isyanı değil, bir Alevi direnişiydi. 

Bizim yaşlılar, özellikle Zazaca ya da Kurmançca konuşan Alevi yaşlıları kendi etnik kimliklerini ifade ederlerken, Zazaca konuşmamıza rağmen ya da Kurmançca konuşmamıza rağmen biz Türk’üz dediklerinde onlara çoğu kesim gülüp geçiyordu. Biz de gençliğimizde öyle davranıyorduk. Asimile olmuşlar, ya da Kemalizm etkilemiş diyorduk. Halbuki durumun bunun tam tersi olduğunu Kürt tarihini Türk tarihini inceleyince anladık. 
Orta Asya’dan gelen Karakeçili aşireti üç coğrafi yöreye dağılmış ve üç farklı özellik kazanmış. 
Halbuki kökü aynı, Orta Asya. Ve bunlar zaman zaman Söğüt'te bir araya gelip şölenler de yapıyorlar. Yani aynı aşiretin mensupları bir kısmı Kürtçe bilmiyor, Türkçe konuşuyor. Bir kısmı Türkçe bilmiyor sadece Kürtçe konuşuyor. 

Seyidan aşireti, Baluşağı, Keçeluşağı, Birman uşağı, Abbas uşağı. Bunlar tamamen Türk’tür. 


3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR



**********

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder