28 Temmuz 2018 Cumartesi

ABD. SÜPER GÜÇ OLARAK KALABİLİR Mİ? BÖLÜM 4


ABD. SÜPER GÜÇ OLARAK KALABİLİR Mİ?  BÖLÜM 4

Amerikan kıta devletinin ilk adımı olarak Nafta’yı kuran ABD, 
günümüzde kuzey ve güney olarak parçalanma tehlikesi ile karşı 
karşıya bulunmaktadır. Amerikan tarihinin ortaya koyduğu üzere zengin 
Anglosaksonlar ülkenin kuzeyinde yahudilerle beraber oturmaktadırlar. 
Güney ayaletlerinde ise Latinler, Afrikalılar ve yoksul ülke göçmenleri 
ağırlıktadır. Güney eyaletlerinde latin kültürü ağır basmakta ve giderek 
İspanyolca İngilizce gibi resmi bir dilin önüne geçmektedir. Türkiye’ye 
doğu bölgesinde farklı bir dili serbest bırakması için insan hakları adına 
baskı yapan ABD yönetimi, kendisinin güney bölgesinde resmi dili olan 
İngilizce’yi zorunlu dil yapan bir yasa çıkartarak kendi insan hakları 
politikası ile çelişkiye sürüklemektedir. Başka ülkeler için ABD’nin 
savunduğu kültürel haklar ve dil özgürlüğü ABD’nin güney eyaletlerinde 
geçerli değildir, çünkü Meksika’dan asker zoru ile alınan tüm Teksas 
eyaleti ve komşu eyaletlerde halk İngilizce değil İspanyolca konuşmaktadır. 
Kaliforniya eyaletinde giderek artan Alman asıllı nüfus ise, oluşturduğu güçlü lobi ile İspanyol kökenlilerle işbirliği yapmakta ve bağımsız bir Kaliforniya devleti kurabilmenin girişimini örgütlemektedirler. 

Almanya, ABD içindeki Alman lobisinin ABD’nin ulusal birliğini kaldırmaya öngördüğü girişimlerini dolaylı olarak hoş görmektedir. Çünkü kendi iç sorunları ile uğraşan ABD’nin bir gün Avrupa kıta sını terk etmek zorunda kalacağını tahmin etmektedir ve böylece Alman merkezli bir Avrupa Birliği gerçekleştirmeye çalışmaktadır. 

ABD’yi içerden çökertmek ve parçalamak için uğraşan Avrupalı 
emperyalist ülkelerin kullandıkları ana kozlardan birisi de, Afrikalı göçmen 
zencilerdir. ABD’de giderek, nüfusları hızla artan zenciler, Yeni-
Afrika Halk Kurtuluş Cephesi başlığı altında toplanarak Misissipi ve 
Florida arasında yer alan beş eyalette çoğunluğu ele geçirmişlerdir. 
Gelecekte ABD’nin parçalanması durumunda, güneyde Meksika 
Körfezi’nde yer alan bu beş eyalet Yeni Afrika Cumhuriyeti olarak, zenciler 
tarafından kurulmak istenmektedir. Kanada’da ayrı devlet kurmak 
isteyen Fransız asıllılar, Quebec eyaletini ABD’nin kuzey doğu eyaletlerini 
içine alacak biçimde genişletmek için yoğun çaba harcamaktadırlar. 
Benzeri biçimde, Çinliler ve Japonlar ABD’nin pasifik kıyısındaki eyaletlerinde sayılarını artırarak, gelecekte parçalanma olursa buralarda kendi ülkelerine bağımlı olabilecek koloniler oluşturmanın hazırlığını yapmaktadırlar. Bu tür gelişmeler, ABD sınırları içindeki nüfus hareketliliğini son yıllarda fazlasıyla yoğunlaştırmıştır. 

Giderek aynı kökenden gelen insanların belirli bölgelerde toplanarak 
etnik ve dinsel cemaatlar oluşturmağa öncelik verdikleri görülmektedir. 
Yeni dünya düzeninin, yeniden ortaçağı getirecek cemaatleşme felsefesine 
uygun bir tarzda ortaya çıkan bu bölgesel cemaatleşma eğilimleri 
de ABD’nin dağılmasına giden süreci hızlandırmaktadır. Yeni dünya 
düzenini oluşturmak isteyen ABD, bu kez sürecin silahı ile Boomerang 
örneğindeki gibi kendisini vurmak durumunda kalmıştır. 

ABD’nin geleceğinde en etkin ve belirleyici toplum kesimlerinden 
birisi, Yahudiler olacaktır. Bu büyük ülkenin kurulmasında Avrupa 
ülkelerinden göç ederek gelip Amerika’ya yerleşen yahudilerin çok 
büyük rolü olmuştur. Kendi güçlü lobileri ile ABD yönetiminde her 
zaman için söz sahibi olmuşlar ve bu süper gücün doğmasında başta 
gelen katkılar sağlamışlardır. Çok kültürlü bir yapı içinde özgürce 
hareket edebilen Amerikan yahudileri, lobiciliğin tırmanma göstermesi 
karşısında daha örgütlü biçimde ABD yönetimini etkilemişlerdir. 
ABD’de yer alan tüm etnik toplulukların geldikleri bir ülkeleri olmasına 
rağmen, İkinci Dünya Savaşı sonrasına kadar yahudilerin böyle bir 
geçmişleri yoktu. İsrail’in kurulmasından sonra, yirminci yüzyılın ikinci 
yarısından sonra Amerikan yahudi lobisinin ABD politikalarını, İsrail 
devletinin çıkarları doğrultusunda yönlendirdiği görülmektedir. AİPAC 
adlı örgüt bu politikayı örgütlemektedir. Bazı yönlerden ABD’nin 
Avrasya politikaları ile uyumluluk gösteren bu tür politik girişimlerin, 
İsrail devletinin çıkarları sözkonusu olduğunda, ABD’nin küresel dünya 
dengeleri politikaları ile çeliştiği ortaya çıkmaktadır. ABD süper güç 
olarak dünyanın her bölgesine eşit ağırlıkta politikalarla yaklaşırken, 
Amerikan yahudi lobisi İsrail’e ve Orta Doğu’ya ağırlık vererek ABD politikalarını 
bu bölgede İsrail’in gelişmesi için yönlendirmektedir. 

Yirminci yüzyılın ikinci yarısı incelendiğinde, ABD’nin Orta Doğu’da 
İsrail’den yana politikalara kilitlendiği gözlemlenmekte, bu durumda 
ABD gibi dünyanın süper devi bir ülkeyi tüm Arap ve İslam dünyası ile 
karşı karşıya bırakmaktadır. ABD’nin bir buçuk milyarlık İslam 
dünyasını İsrail yüzünden karşısına alması, bir süper gücün uygulayacağı 
dünya dengeleri politikalarına ters düşmektedir. Yine benzeri 
biçimde elliden fazla Arap kökenli ülke ile ABD’nin Orta Doğu’da ters 
düşmesi, hiç bir biçimde süper güç politikaları ile açıklanamıyacak bir 
durumdur. Bu gibi çelişkiler ABD’ye Orta Doğu’da zor dönemler 
yaşatmakta ve ABD’nin Avrasya politikalarını giderek tehlikeye sürüklemektedir. 


Kendi iç politikalarında etkin olan lobileri dengeleyemeyen bir 
ABD’nin süper güç olarak ayakta kalabilmesi ya da varlığını koruyabilmesi 
mümkün olamayacaktır. Almanya, Fransa ve İsrail gibi söz dinlemeyen 
batılı müttefikler, ya da Çin, Japonya ve Hindistan gibi Asyalı 
devler sürekli olarak ABD’yi zor durumlara düşüreceklerdir. ABD süper 
güç olarak ayakta kalabilmek için hem Asyalı devleri dengelemek hem 
de söz dinlemeyen batılı müttefiki olan üç yaramaz çocuğu yani 
Almanya, Fransa ve İsrail’i denetlemek zorundadır. Almanya Avrupa’da, 
Fransa Afrika ve Amerika’da, İsrail ise Orta Doğu’da hiç söz dinlememekte 
ve kendi ulusal çıkarları ve dünya hegemonyaları doğrultusunda 
bildiklerini yapmaya çalışmaktadırlar. ABD; üç dev rakip ve üç 
yaramaz çoçuk ile başedebilirse, süper güç olarak varlığını koruyabilir. 
Gerçekleştirmek istediği yeni dünya düzeni sürecini tamamlayabilir, 
aksi takdirde herşeyin planlananların tersine gelişmesi kaçınılmazdır. 
Bu da ABD’nin süper güç konumunun ortadan kalkmasına gidecek yolu 
açacaktır. 

Yeni bir yüzyıla girerken, ABD’nin üç doğulu dev ülke ve üç batılı söz 
dinlemeyen müttefike karşı yeni yoldaşının Rusya Federasyonu olduğu 
görülmektedir. Günümüzde soğuk savaş döneminin ikili denge günlerini 
arar hale gelen ABD’nin, geleceğe dönük olarak kurmakta olduğu 
yeni dünya düzenini tehdit eden gelişmelere ve söz dinlemeyen 
ülkelere karşı yeni bir ABD-Rusya işbirliği denemesini gündeme getirdiği 
anlaşılmaktadır. On yıllık bir geçiş döneminden sonra Putin ile 
beraber Rusya’da aradığı ortağı bulan ABD, Rusya ile yakınlaşarak ve bu 
ülkeyi zengin olmadığı halde zengin ülkeler birliği içine alarak, dünya 
dengelerini kendi insiyatifi altında götürmeye hazırlandığı gözlemlenmektedir. 
Rusya’da göreve gelen yeni yönetimin de bu durumu kabul 
etmesiyle beraber, yeni dünya düzenine geçiş sürecinde yeni bir 
aşamaya geçilmiş ve bekleme dönemi bittikten sonra ABD geleceğe 
dönük adımlar atmaya başlamıştır. Rusya’yı yeniden kendine partner 
seçen ABD, Avrupa ve Avrasya politikalarını gözden geçirmiş ve 
Rusya’yı karşısına almayacak biçimde daha esnek politikalar uygulamaya 
başlamıştır. Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Asya’da karşılıklı olarak 
sürdürülen rekabet yeni dönemde geride kalmış, işbirliği ve ortak politikalar 
geliştirme girişimleri öne geçmiştir. Bunun en somut örneği 
Kuzey Kafkasya’da değişen ABD politikası ile açıkça görülmüştür. 

ABD’nin dünya dengelerini gözeterek yeniden Rusya ile işbirliği 
sürecine girmesi, Türkiye gibi eski müttefiklerini çok zor durumda 
bırakmıştır. Rusya ile küresel işbirliğine girilirken, Türkiye ile var olan 
bölgesel işbirliğinin ihmal edilmemesi gerekmektedir. Küresel politikaların, 
bölgesel oluşumları devre dışı bıraktığı noktada, yeni yeni sorunlar gündeme gelmekte ve dünya konjonktüründe istenmeyen olaylarla mücadele yapılmak zorunda kalınmaktadır. Bu gibi durumları önleyebilmek için Amerikan politikasında süreklilik ve değişimin dengeli biçimde gündeme gelmesi gerekmektedir.10 ABD küresel dengeleri korurken hem kendi iç yapısındaki gelişmeleri hem de dünyanın her bölgesinde ortaya çıkan tüm yeni olayları izlemek zorundadır. Aksi takdirde, değişen koşullarda süper güç olarak ayakta kalabilmesi çok zor olacaktır. Kendi iç bünyesinde oluşturacağı yeni bir yapılanma ile, ulusal politikalarını çıkmaza sokan anlamsız lobiler yarışını dengeleyerek işe başlayacak olan ABD, evrensel alanlara daha rahat çıkabilecek 
ve kendi istediği doğrultuda küreselleşme süreçlerini daha kolay uygulama 
olanağı bulacaktır. Yakın dönemde dünya barışının ABD’nin süper 
güç konumunu korumasına bağlı olduğu düşünülürse; ABD’nin kendisini 
bir an önce toparlayarak dünya barışını tehdit eden gelişmelere 
karşı daha aktif politikalarla önlemler geliştirmesi gerekmektedir. 
Dünya barışının kalıcılığı, ABD’nin süper güç olarak ayakta kalmasına 
bağlı olduğu sürece, bütün dünya ülkelerinin ve uluslarının ABD politikaları 
ile yakından ilgileneceği açıktır. Bu makale de böylesine bir algılamanın ürünü olarak yazılmıştır.11 

DİPNOTLAR;

1 Wallerstein, İmmanuel, Jeopolitik ve Jeokültür, İz yayınları, İstanbul, 1993, s.29.v.d. 
2 Summers, Harry G., The New World Stcategy, s. 40-58, Simon and Schuster New York, 1995. 
3 Schreiber, Jac Servan - Amerika meydan okuyor, İstanbul 1973, Sander Yayınları 
4 Lind, Michael -Üçüncü Amerikan İmparatorluğu, (New York Times) Aktaran, Yeni Şafak, 12.1.1996 
5 ”TİME” Dergisi - Ocak 1999 Kolleksiyonu 
6 ÇULCU, Murat - Marjinal Tarih Tezleri, İstanbul 1995. Erciyes Yayınları 
7 HİCKOK, Michael Robert, Hegemon Rising, The Gap Between Turkish Strategy and Military  Modernization, Parameters, Summer 2000, s.105-119 
8 Schlesinger, Arthur M. -The disuniting of America, New York, WW Norton and Co., 1992, s. 35 v.d. 
9 Karamısra, Sami, Türkiye’nin siyasi meseleleri, OSAV Yayını, İstanbul 1994, s. 231 vd. 
10 Kegley Charles, Wittkopf, Eugene - American Foreign Policiy, St. Martin’s Prese, New York 1996, s.1-12 
11 Kagan, Robert, Alicenap Imparatorluk, Foreign Policy, Yaz 1998, İstanbul, s. 22-32. 

http://www.21yyte.org/assets/uploads/files/233-251%20anil%20cecen.PDF

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder