9 Kasım 2018 Cuma

Muhammed Abduhun Moderniteye Katkısı BÖLÜM 1

Muhammed Abduhun Moderniteye Katkısı  BÖLÜM 1 


A.N. AMIR & A. O. SHURIYE & A.F. ISMAİL 
Çev. Osman ŞAHİN2 


Özet: Bu çalışma Şeyh Muhammed Abduh’un moderniteye katkılarını ve El- 
Ezher ve Mısır toplumunda yaptığı değişim ve reform çabalarını incelemektedir. 
Çağdaş düşünce ışığında İslam’ın yeniden yorumlanmasında ve dönüşümünde 
dinamik bir rol alan ve İslamî reform tarihinde çok önemli bir etkiye sahip olan Abduh “Mısır’da modern düşüncenin ilk lideri”, “20. yüzyıl İslam düşüncesinin babası” ve “Arap dünyasında modernist hareketin bir öncüsü” olarak övüldü. İslam modernizmine katkısı eğitim sistemini liberalleştirmesinde, müftülük kurumunu yeniden yapılandırmasında, İslamî dünya görüşünü dönüştürmesinde, İslamî feminizmi savunmasında ve gelenek ve İslamî idealleri batı ile bütünleştirmesinde açık bir şekilde görülür. 

Giriş 

Muhammed Abduh’un modern İslamî harekete katkısı açıktır ve 20. yüzyıl İslamî reformun oluşumundaki rolü olağanüstüdür. Çünkü “o, Mısır’da başka herhangi bir insandan çok daha fazla kendisinin önem kazandırdığı din ve akademinin yeni bir terkibini başlatmış ve İslamî bir çerçeve içerisinde, açık ilerleme fikirlerinden esinlenen bir edebiyat yaratmıştır” (H.A.R. Gibb, 1928). Bu çalışma Abduh’un moderniteye katkılarını ve İslam toplumundaki dinamik etkilerini tartışmaktadır. 
Biz, alandaki birkaç akademik otoritenin çalışmalarına ayrıntılı göndermeler 
yaparak, “Modernite” ve “Modernist İslam” terimlerinin anlamı ve tanımı ile ilgili kısa bir tartışma ile başlayacağız. 

Modernitenin Doğası 

Modernite veya modern çağ, çoğunlukla, feodalizmden kapitalizme doğru geçiş, endüstrileşme, sekülerleşme, rasyonelleşme, ulus-devlet, onu oluşturan kurumlar ve gözetleme mekanizmaları ile belirlenen (Barker 2004, 444), gelenek sonrası (post-traditional), veya ortaçağ sonrası dönem (Heidegger 1938, 66-67) olarak tanımlanır. Kavramsal anlamda modernite, modern çağ ve modernizm ile ilişkilidir, ancak, bağımsız bir fikir oluşturur. Aydınlanma, batı felsefesinde belirli bir hareketi ifade ederken, modernite, daha çok, sadece kapitalizmin yükselişiyle ilişkili sosyal ilişkileri ifade eder. 
Modernite ayrıca belirli bazı entellektüel kültürleri, özellikle de Marksizm, varoluşçuluk ve bazı sosyal bilimlerin kuruluşu gibi sekülerleşme ve endüstrileşme sonrası yaşam ile ilişkili hareketi ifade eder. Modernite bağlamsal olarak 1436- 1789 ve 1970’ler ve daha sonraki döneme kadar uzanan entellektüel hareketle ilişkilendirilir (Toulmin 1992, 3-5). 

Modernite, geçmişten vazgeçmeyi, yeni bir başlangıcı ve tarihsel kökenin yeniden yorumlanmasını tercih etmeyi ifade eder. Dinden, özellikle de Hristiyanlığın hegemonyasından kurtuluş ve onu takip eden sekülerleşme çağrısı, modernitenin merkezini oluşturur. Modernite fikri politika, sosyoloji, kültür, felsefe, bilim ve sanatta dallanıp budaklanır. 

Modernite kavramı ile modernizm, modern ve modernleşme kavramları 
arasındaki farklılık 19. yüzyılda (Delanty 2007), modernite kavramının 
modern çağdaki özgün anlamını ve doğasını tanımlama girişimiyle beraber ortaya çıkmaya başlar. 

John F. Wilson “modern” terimini “bağıntılı bir terim” olarak tanımlar: 
“Eski olanın karşısında yeni olanı, geleneksel olanın, miras alınanın 
karşısında yenilikçi olanı belirtir” (Wilson 1987, 18). Bu yüzden modern terimine tarihsel açıdan göreceli bir kavram olarak bakmak gerekir (Örneğin 1900’lerde modern mimari veya heykeltıraşçılık olarak düşünülen bir eser 1990’lardaki modern sanat ifadesinden çok daha farklıdır) (Berry, 1990, 7). Richard Bendix ‘modern toplumu’, “şimdinin veya yakın geçmişin daha önceki bir dönemdekiler ile çelişen sosyal koşulları olarak tanımlar” (Richard Bendix 1968, 275). Modern, bir bakıma, modernleşmeden farklı olarak, yenilikçi günümüz çağıdır. Modernleşme ise “yeni olanın desteklenerek toplumun siyasi ve ekonomik boyutlarının programlı bir şekilde yeniden yapılandırılmasıdır” (John Wilson, 
10); yani, modernleşme süreci, yeni keşif ve yenilikler ışığında belirli 
bir kültürün siyasi ve ekonomik kurumlarının geleneksel karakterlerini 
yeniden şekillendirir veya yapılandırırır. Wilson modernleşmeyi daha çok politik ve ekonomik bağlamda, modernizmi ise dinî gelenek ile bağlantılı olarak ele almayı tercih eder. Peter Berger modernleşmeyi “ekonominin teknoloji odaklı dönüşümünde temellenen bir takım kurumların yayılması ve gelişmesi” olarak tanımlar (Peter Berger 1974, 9). 

Modernizm, en geniş tanımıyla, modern düşünce, karakter ve uygulamadır. 
Özellikle, 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarında batılı toplumlarda meydana gelen kapsamlı değişikliklerin ortaya çıkardığı sanattaki modernist hareketi, bir takım kültürel eğilimleri ve bunlarla ilişkili kültürel hareketleri ifade eder. Modern endüstriyel toplumun gelişmesi, şehirlerin hızlı bir şekilde büyümesi ve I. Dünya Savaşının patlak vermesi, modernizmi şekillendiren ana etkenlerdir. Bazı uzmanlar modernizmi “pratik deney, bilimsel bilgi veya teknoloji yardımı ile insanoğlunun yaratma, çevresini yeniden şekillendirme ve geliştirme gücünü onaylayan, sosyal olarak ilerici bir düşünce akımı” olarak tanımlarlar (Bermann 1988, 16). 

Çoğu gelenekçi, modernizmin, dinî mirasa potansiyel olarak modernleşmeden 
daha büyük bir meydan okuma olduğunu düşünürler. Robert Bellah modernizmi “entellektüel ve kültürel meselelerde açık seçik ve bilinçli bir şekile modern olana bağlılık” olarak görür (ya da en azından yapılan eleştiri ve hor görmelere karşı yeni olanın iddialarına destek olarak görür) (Robert Bellah 1970, 72-3). Ona göre modernizm, katılımcının uzlaşarak ya da günün kültürel veya entelektüel yeniliklerine uyum sağlayarak, belirli bir dinî geleneği aydınlatmak adına 
vicdani bir çabasını gerektirir.

Hristiyanlıkta modernizm (19.) ondokuzuncu ve (20.) yirminci yüzyıllarda gelişen ilerici teolojik düşünceyi ifade eder (M.G. Reardon 1987, 14). Alfred Loisy, Ernst Troeltsch, William Bousset ve bazı diğer Hristiyan modernistlerin çalışmaları (19.) ondokuzuncu yüzyıldan beri Hristiyan modernist düşüncenin ilerici ruhunu yansıtır. Aynı dönem Sir Seyyid Ahmed Han, Emir Ali, Muhammed İkbal, Cemaleddin Afgani, Şeyh Muhammed Abduh ve Muhammed Reşid Rıza gibi yüksek itibarlı Müslüman modernistlerin ortaya çıkışına da şahittir. 
Modernist hareket özellikle 20. yüzyılda sanat, mimari, müzik, edebiyat, kültür, alfabe, tasarım ve teknoloji alanlarında, ifade özgürlüğü, deneyim, radikalizm ve devrimci görüş ve fikirleri vurgulayan yeni, köklü bir yaklaşımı teşkil eder.

İslam Modernizmi 

İslam modernizmi temel olarak, İslam dinini oldukça katı bir tutuculuğun 
boyunduruğundan kurtarma ve onu modern hayatın karmaşık taleplerine uyumlu kılacak yenilikleri gerçekleştirme teşebbüslerini içeren dinî bir reformdur. Daha çok teolojik kaygılardan esinlenmiş ve bu kaygılar tarafından yönlendirilmiştir (Charles C. Adams, 2010). Charles C. Adams’ın bu tanımından onun, dinî reformizm ile İslam’ı dini tutuculuğun katılığından kurtarma ve modern hayatın taleplerine uyumluluğunu gösterme kaygısı taşıyan teolojik düşünceler tarafından tayin edildiğini düşündüğü anlaşılmaktadır. Adams, Mısırlı 
modernist Abduh’u “esasen kültürel bir hareketi ve İslam’ı modern Avrupa medeniyetinin koşullarına uyarlamayı amaçlayan Hindistanlı rasyonalist reformculardan” ayırır (Charles C. Adams, 2010). Siyasal İslam üzerine yaptığı önemli ve belirleyici analizinde John L. Esposito, Müslüman modernistin arzusunu harika bir şekilde açıklar: “Müslüman modernistler, İslamî miraslarını çağdaş dünyanın ışığında yeniden yorumlayıp şekillendirerek, Müslüman toplumu canlandırma ihtiyacını ortaya koydular. Bu, Batı ve modern hayatın siyasal, kültürel ve bilimsel meydan okumasına bir cevaptır. Modernist, İslam’ın akıl, bilim, teknoloji, demokrasi, meşrutiyet ve temsili hükümet biçimi gibi 
modern kurum ve fikirlerle uyumluluğunu (veya uygunluğunu) göstermeye 
çalıştı” (Esposito, 1984). Ona göre İslam modernizmi hem Müslüman ülkelerin 
süregelen zayıflığına hem de sömürgeciliğin siyasal ve dinî-kültürel tehdidine bir cevaptı. 

Oxford Modern İslam Dünyası Ansiklopedisi İslam modernizmini, “Müslümanların modern duruma uygun eğitim, hukuk ve siyaset kurumları geliştirebilmelerine imkân sağlamak için Müslüman modernistlerin İslam’ı ılımlı bir şekilde yeniden yorumlama ve bunu devam ettirme” çabası olarak tanımlar (David Commins, 1995, 118). R. Hrair Dekmejian Müslüman modernist ile muhafazakârların iddialarını birbirinden ayırır; modernist “reform yapıp İslamı çağdaş hayata uyumlu hale getirmeye çalışırken, muhafazakârlar, geleneksel İslamî öğretilere 
sarılıp Batılı ve diğer etkileri reddeder” (R. Hrair Dekmejian 1985, 21). 

Hisham Sharabi, Müslüman modernisti ele aldığı mükemmel incelemesinde,  modernistin dile getirdiği kalkınma ve aydınlanma gücüne ayrıcalıklı bir yer verir ve o, söz konusu çalışmasında şöyle der: “Modernizm genel olarak Batılı medeniyete, yeniliğe ve değişime doğru yönelmiş pozitif bir tavır olarak anlaşılmalıdır. Muhafazakârlık ise Batı’ya ve her çeşit yeniliğe karşı negatif bir tavır olarak görülmelidir. Modernizm özünde pragmatik ve uyumlu olan dinamik bir görüş açısı gösterirken; muhafazakârlık temelde pasif ve dış uyarıcılara neredeyse hiç tepki veremeyen statik bir pozisyondur” (Hisham Sharabi 1970, 6). Müslüman modernistler İslamî ideallerle modernlik arzusunu uzlaştırmaya 
ve modernite ile imanı bütünleştirmenin yollarını bulmaya çalışır. Fazlur Rahman Müslüman modernistleri “İslamî değer ve prensipleri modern düşünce bağlamında yeniden formüle etmek veya modern düşünce ve kurumları İslam ile bütünleştirmek için, bilinçli ve açık seçik bir çaba gösteren kişiler” olarak tanımlar (Fazlur Rahman 1969, 222). Rahman, modernitenin meydan okumasına uyum göstermekle beraber Kur’an’ın değerinin muhafaza edilebileceği konusunda ısrarcıdır. Onun tanımı, İslam’ın diğer dinlere olan üstünlüğüne inanan ve meta-İslam (İdealizm) ile tarihi İslam arasındaki uyumsuzluğu gidermeye çalışan Müslüman modernistlerle aynı yolu takip eden diğer Müslüman reformcularınki gibi ilerici bir zihniyeti ortaya koyar. 

Abduh’un Moderniteye Dair Görüşleri Abduh tercihen, özellikle Müslüman toplumun ilerlemesine katkıda bulunan modernite fikirlerini benimser. Onun önerdiği modern idealin temeli büyük ölçüde İslam’ın rasyonalliği, liberalliği ve evrenselliği üzerine oturur. “Abduh, İslam kültürünün katı yapılarının, aslında 
mantıksal ve değişken olan dini geri tuttuğuna inanır” (Mark Sedgwick 2009, 1). 

İslam pratiği, esasında, akılcı ve mantıksal gerçeğin ontolojik temeline 
dayanır ve İslam öğretisi ortak idrak ve anlayışa göre, açık seçik ve anlaşılırdır. Abduh, değişimi haykırarak ve “daha modern bir İslam düşüncesini savunarak” reform için temel çerçeveyi ustalıkla işler ve klasik geleneği ve fikirleri aydınlatmak için kayda değer bir çaba sarfeder. 

Bu mücadele modern toplumda İslamî ideallerin yeniden canlanması, 
özgürlüğün yayılması ve siyasal İslam’ın rönesansını temsil eder. 

Abduh, modernitenin İslamî yapıda ve medeniyette temellendiğini kabul etmek gerektiğini savunur, çünkü, “İslam, modern şartlarla uyumlu olacak şekilde reform edilirse ancak, bir dünya dini olarak gerçek karakteri apaçık ortaya çıkacaktır” (C.C. Adams, 204). Abduh’un modern idealleri ve fikirleri tefsir, hadis, felsefe, bilim, akaid (İslam teolojisi), geleneksel yargı ve şerh alanlarına ve modern İslam hareketine yaptığı çeşitli etkilerde görülebilir. Muhammed Esed, Kur’an açıklamasında açıkça Abduh’tan etkilendiğini belirtir; “Okuyucu, benim açıklayıcı notlarımda Muhammed Abduh’un (1849-1905)
görüşlerine yaptığım birçok atıflar görecektir. Abduh’un Modern İslam dünyası  bağlamındaki önemini hakkıyla tarif etmek imkânsızdır. Hiç abartısız bir şekilde denilebilir ki, çağdaş İslam düşüncesindeki her bir eğiliminin kaynağı, tüm modern Müslüman düşünürlerin en önde geleni olan bu adamın direk veya dolaylı etkisine dayandırılabilir. Onun planlayıp başlattığı, tarafımdan da kapsamlı bir şekilde kullanılan et-Tefsîr el- Menâr isimli Kuran tefsiri 1905’te ölümüyle kesintiye uğrar, daha sonra öğrencisi Reşid Rıza tarafında devam ettirilir (ama maalesef o da tamamlayamadı)” (Muhammad Asad 1980, xviii). 

Abduh’un Kuran’ın modern ve rasyonel bir yorumunu ortaya koymadaki en büyük katkısı ve mirası, modernist fikirlerini desteklediği müthiş eseri et-Tefsîr el-Menâr’dır. Abduh “modern değer ve kurumların esasen İslamî olan ideallerle uzlaşabileceğini göstermenin sadece mümkün değil, zorunlu olduğuna” inanıyordu (Charles Kurzman 2002, 

3). “Daha uzlaşmacı ve evrimci bir yaklaşım” (Yvonne Haddad, 32) benimsemesindeki kapsayıcılığı, onun dünya görüşünü ve prensip olarak modernist bakış açısını karakterize eder. O, Batılı idealleri benimsemenin Müslümanları durağanlık, çökme ve geri kalmışlıktan kurtaracağına ve bilim ve teknolojinin faydalarından yararlanmanın yollarını açacağına güçlü bir şekilde inanıyordu. 

Abduh’un Başlattığı Modern Reform Hareketi 

Muhammed Abduh Mısır’da İslamî reformun ilk savunucusu ve öncüsü ve entelektüel İslamî düşünce ve hareketin yeniden canlanmasında çok büyük katkısı olan önemli bir 20. yüzyıl modernistiydi. Abduh’un başlattığı reform hareketinin temel özelliği “bu hareketten sorumlu olan belli başlı” üç kişi tarafından belirlenmiştir; Cemaleddin Afgani, Muhammed Abduh ve Muhammed Reşid Rıza. Onlar reform planına doğrudan etkide bulundular ve amacına ulaşması için önemli ve hayati olan nüfuz gücünü sağladılar. Aynı ortak 
platformu paylaşıyorlardı ve şu konulara kendilerini adamışlardı; 
(1) Özgün ve en karaktersitik dinî idealleri hem içe hem de dışa dönük 
şekilleriyle yeniden üretmek, 
(2) Dinî İslam anlayışını yeniden şekillendirmek ve günümüz Müslümanlarının dinsel ibadet ve inançlarını yeniden canlandırmak, 
(3) Ağır ve sıkıcı teoloji ciltleri yerine direkt olarak Kur’an çalışmalarına ve tefsire ağırlık vermek ve bu sayede, imanın, hakiki kaynağından elde edilmesine imkân sağlamak, 
(4) Teolojinin doktrinlerini avamın anlayabileceği bir hale getirmek, 
(5) Bidatlara ve günümüzün yozlaşmasına karşı savaşmak, 
(6) ictihad kapsını yeniden açmak ve her şeyde ilk ilke ve kaynaklara geri dönmek (Haddad, 203). 

Reform fikri Avrupa ile karşılaşması ve Pan İslam’ın öncü savunucusu 
Cemaleddin Afgani’nin yaptığı dinamik etkiyle ortaya çıktı ve gelişti (Youssef Michael 1985, 54). Afgani, Esadabad’lı büyük reformcu ve uyanışçı, “ (modernist) hareketin Sokrat’ı” (Zaki Badawi 1978, 7) ve “Doğunun Uyandırıcısı” olarak tasvir edildi. O, bütün ümmeti yeniden canlandırıp bütünleştirmeye ve İslam’ın siyasal kaderini tayin etmeye çalışıyordu. 

Mısır, Hindistan, Sudan, İran ve İstanbul’da yürüttüğü mücadelesinde 
sosyal reform, özgür düşünce ve Müslüman toplumun geleneksel normlarına sirayet etmiş olan taklidin yok edilmesine davet etti. 

Oldukça ünlü ve önemli olan El-Urvetü’l-Vuska isimli dergisinde belirttiği gibi Doğu’daki sömürgeci gündemi şiddetle eleştirdi: “İngilizler Hindistan’ın zenginliklerini Hintlilerden esirgiyorlar. Hintliler kendilerinden daha zayıf olduğu için, istediklerini kendi mallarıymış gibi alıyorlar” diyordu. Avrupa’nın üstünlüğü mefhumunu da reddetti ve emperyalistlerin zaptettikleri topraklardaki kaynak ve zenginlikleri yanıltıcı propaganda ve düzeneklerle kontrol etme taktiklerini de şiddetle kınadı: “Bu (batılı) ulus medeniyetinin sağladığı bütün bilimsel 
kazançlar ve her tür güzellikler, sebep oldukları savaşlar ve acılarla kıyaslandığında, şüphesiz, bilimsel yararların, savaşlar ve acıların yanında 
küçücük olduğu görülür. Bilim ve medeniyetin bu tarz sonuçlarla ilerlemesi katıksız cehalettir, büsbütün barbarlıktır ve sınırsız vahşettir. 

Bu bakımdan insan, hayvandan aşağıdır” (Ana Belen Soage 2008, 1). 
Abduh, Afgani’nin vizyonundan ciddi anlamda etkilenmişti ve onun çalışkan bir destekçisi ve öğrencisi oldu. Onun karakterini ve sesini taklit ederek mücadelesini ve gayretini yaydı. Abduh’un sosyo-politik olarak aktif olan dünyası, düşünsel incelemelerinin ufkunu genişletti ve felsefe, teoloji, hukuk, sosyal ve siyasal bilimler ve mistisizmi kucaklamasına imkan sağladı. Bu, onun klasik İslamî yazıları yeniden yorumlama kararında ve El-Ezher’de radikal değişim ve reformu benimsemesinde etkili oldu. Bunda, kısmen, Afgani’nin yaratıcı ve dinamik fikirlerini öğrencilerine aşılaması ve onlara “Avrupa’nın, kendi ülkelerinin hayatına karışmasına karşı çıkmanın gerekliliğini ve tüm Müslümanları  birleşik bir topluluk olarak görmenin önemini” açıklamasının 
da rolü vardı (Haddad 2005, 32). 

Abduh’un Diğer Çağdaş Modernite Düşünürleri Üzerindeki Etkisi 

Abduh’un modernist projesi çeşitli düşünce akımlarını sentezlemeye çalışıyor ve Batılı ve İslamî idealler arasındaki farklılığı uzlaştıran ortak bir platformu destekliyordu. Onun en büyük arzusu kutsal yazıların yorumlanmasında takip edilen muhafazakâr yöntemlere ve katılığa meydan okumak ve zamanın sosyal ihtiyaçlarına ve genel refah ilkesine özel önem gösterilmesini sağlamaktı. Bu mücadele, özellikle Abduh’un öne çıkan aklî çıkarsama ve fikirlerinden etkilenen ve Şeyh ve fikirleri üzerine kapsamlı yazılar yazan Mustafa Abdurrâzık ve kar
deşi Ali Abdurrâzık (Aswita Taizir 1994, 2), Muhammed Ferid Vecdi, Muhammed Hüseyin Heykel, Taha Hüseyin, Kasım Emin, Abbas Mahmud el-Akkad, İbrahim Abdülkadir el-Mazini, Dr. Mansur Fehmi gibi daha birçok genç Mısır’lı modernist üzerinde muazzam bir etki yarattı. 

Şeyh Ahmed Ebu Katvah (ö. 1906), Şeyh Abdülkerim Selman ve Şeyh 
Seyyid Vefa, Şeyh Muhammed Halil, Şeyh Hassuna El-Nevevi (1840- 
1925), Şeyh Muhammed Bakit, Şeyh Muhammed Mustafa el-Maraki, 
Şeyh El-Seyyid Abdurrahim el-Damardash Paşa (1853-1930), Ibrahim el- 
Lakani (ö. 1906), Ibrahim el-Hilbavi, Ibrahim el-Muvailihi (1846-1906), 
Hifni Nazif (1856-1919), Ahmed Fethi Zağlul Paşa (1863-1914), Seyyid 
Mustafa Lutfi al-Manfaluti (1876-1924), Muhammed Hafiz Ibrahim 
(1873-1932) ve daha birçok Menar Partisinden ve Ezher grubundan bazı 
etkili ulema da, onun fikirlerini onayladılar ve destekledirler. 

Mısır’da böyle farklı kesimlerden gelen destek gösteriyordu ki, reform 
atmosferi güçlü bir şekilde hissediliyordu ve değişim zorunlu ve gerekliydi. 
“Abduh’un etkisinden kaynaklanan reform mayasının farklı yönlerde etkisini 
gösterdiği” aşikârdı. Abduh’un fikirlerinin sonuçları her yere nüfuz etmişti, özellikle genç Türkleri (kaum muda), Malay ve Java’daki Azharitleri ve Kiyai Haji Ahmed Dahlan, Dr. Abdul Kerim Emrullah (Hacı Resul), Hacı Abdul Melik Abdul Kerim Emrullah (Hamka), Hacı Zeynel Abidin Ahmed (Zaaba), Seyyid Şeyh Ahmed al-Hadi, Şeyh Muhammed Tahir Celaleddin, Muhammed Natsir ve Abbas Taha gibi Malay Takımadalarından daha birçok genç ve yetenekli lider nesli etkilemişti. 

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder