30 Kasım 2018 Cuma

SİYASAL KARAR ALMA ORGANLARI ÜZERİNDE ÇIKAR VE BASKI GRUPLARININ ETKİLERİ , BÖLÜM 4

SİYASAL KARAR ALMA ORGANLARI ÜZERİNDE ÇIKAR VE BASKI GRUPLARININ ETKİLERİ , BÖLÜM 4



IV. DEMOKRASİ VE DEMOKRATİK DEVLET 

Parkınson’a göre siyasi sistemler monarsi, oligarsi, demokrasi ve diktatörlük olarak dörde ayrılır.(PARKINSON 1984). Konunun sınırlandırılması açısından, bu 
çalısmada sadece demokrasi kavramı ele alınacaktır. 
Yunanca Demos (Halk) ve Kratos (Kudret, iktidar, hakimiyet idare) kelimelerinden olusan demokrasi halkın iktidarı seklinde yaygın kabul gören bir tanıma sahiptir. Bununla birlikte tarih boyunca pek çok bilim adamı demokrasiyi farklı yaklasımlarla tanımlamaya çalısmıslardır. 
Sosyal bilimler sözlügünde demokrasi, ‘’toplumsal baglayıcılıgı olan kararların, o kararlara uyması beklenen ya da zorlanan kisilerin iradesini yansıtacak biçimde 
olusturuldugu yönetim tarzı’’(DEM R ve ACAR, 2002:96) olarak tanımlanmaktadır. Bolay ise demokrasiyi ‘’halkın kaderine hakim olma vasıtalarına sahip oldugu siyasi sistemin adı’’(BOLAY,1997) olarak tanımlar. 

Selçuk demokrasiye bir ön ad takmıs ve çagcıl demokrasi seklinde tarif etmistir. 
Çagcıl demokrasi ‘’Özgür, özerk, esit bireylerden olusan bilgilendirilmis özgür halkın, hukukun egemenligi altında sivil toplumun özgürlükçülüge, çogulculuga ve katılımcılıga yaslanan normlarına göre özgür halk tarafından özgür halk için yönetilmesidir”. (SELÇUK, 1999) 
Demokrasinin dayandıgı temel degerler özgürlük ve esitliktir. Aktan’a göre ise demokrasinin asgari sartları ‘’siyasal özgürlükler, hukuk devleti, kuvvetler ayrılıgı, seffaflık, laiklik, demokrasi kültürü, sivil toplum ve iktidarın sınırlandırılması kültürüdür.’’ (AKTAN, 1999) 
Yukarıda görüldügü gibi pek çok açıdan yaklasarak demokrasi tanımları yapmak mümkündür. Bütün bu tanımların ortak noktaları sunlardır. Öncelikle demokrasi bir rejim türüdür. Demokrasilerde yönetenler ve yönetilenler iliskisinde servet, dogum, cins, ırk ve aileye dayalı ayrıcalıklar bulunamaz. Herkes kanun karsısında esittir. ‘’Denilebilir ki tüm demokrasi yaklasımlarının gerisinde adeta ideallestirilmis bir dogrudan demokrasi anlayısı bulunmaktadır.’’ (TEKEL , 
http://www.stksempozyumu.org.) 

Gözler, demokrasiyi “etkin siyasal makamların, düzenli aralıklarla tekrarlanan, birden fazla siyasal partinin katıldıgı, muhalefetin iktidar olma sansına sahip oldugu serbest seçimlerle belirlendigi ve temel kamu haklarının tanınmıs ve güvence altına alınmıs oldugu bir rejim”(GÖZLER,2005:72) olarak tanımlamaktadır. 

Yukarıdaki tanım normatif demokrasi teorisi yerine ampirik demokrasi teorisi baz alınarak yapılmıstır. Çünkü normatif anlamda demokrasi bir idealdir. 
Pek çok ülke anayasasında kendi devletlerinin yapısını tanımlarken demokratiklik kavramına atıfta bulunurlar. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası da “Türkiye 
Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanısma ve adalet anlayısı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk Milliyetçiligine baglı, baslangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan , demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.’’ hükmünü amirdir. (1982 Anayasası ,Md.2) 

Aslında devletin demokratikligi devletin kuruldugu toprak parçasında hüküm süren siyasi rejimin sahip oldugu özelliklerdir. Demokratik bir devlette veya rejimde egemenlik halkın olmalıdır. Halkı yönetim yetkisi yöneticilere sınırlı biçimde verilmeli ve gerektiginde geri alınabilmelidir. Seçimler mutlaka var ve özgür olmalıdır. Halkın yönetime aktif biçimde katılımı saglanmalı ve halka farklı seçenekler arasından tercih yapabilme olanagı saglanmalıdır. Bunlara demokrasi ile ilgili insan haklarına saygı, ahde vefa, zaman asımı vb. gibi evrensel nitelik tasıyan degerler de ilave edilmelidir. 

Çünkü her ülkenin kendine özgü bir demokrasisinin olacagı yaklasımı kabul edilebilir bir yaklasım degildir. 

Kavram olarak demokratik devlet ‘’devlet yönetiminin kuramsal olarak, varlık sebebi olan yönetilenlere karsı tarafsız ve herkese esit mesafede 
bulunmasını’’(KIR,1999) ifade eder. Peki insan topluluklarının devlete ihtiyacı var mı dır? ‘’İnsan felsefesi açısından bakıldıgında devlet kurmak insanın varlık 
sartlarındandır.’’ (ODABAS,1999) Gerçekten de hangi devlet teorisi benimsenirse benimsensin tarihin her döneminde insan toplulukları devlet kurmuslardır. 
Demokratik devletin göstergelerinden belki de en önemlisi o ülkelerin anayasalarıdır. Aslında devletin demokratikligi ya da diger bir ifadeyle demokratik ilkelere baglılıgı o devletin gelismislik düzeyinin de bir göstergesidir. Günümüzde gelismis devletler gelismekte olan devletlere kıyasla vatandaslarına daha fazla özgürlük tanımıs ve ayrıca ülkelerinde evrensel hukuk kurallarını daha hakim kılmıslardır. 

Burada kısaca demokratik bir devletin anayasasının ne gibi özellikler tasıması gerektigini de vurgulamakta yarar vardır. Örnegin Burhan Kuzu’ya göre anayasa ‘’ayrıntıya inmeyen, birinci sınıf bir demokrasiyi getiren, temel hak ve özgürlükleri güvence altına alan ve resmi herhangi bir ideoloji içermeyen ‘’ (KUZU, 1999) bir yapıda olmalıdır. 

Türkiye Cumhuriyetinin 1982 tarihli Anayasasına getirilen bir elestiri olarak Arif Ersoy anayasanın ‘’sivil ve devrim mantıgı ile degil normal mantıkla hazırlanıp, 
kısa, açık, öz bir uzlasma metni seklinde’’(ERSOY,1999) olması gerektigini ifade etmektedir. 

Sami Selçuk ise anayasadaki hukuk devleti kavramını yetersiz bulmakta ve bunun yerine ‘’hukukun üstünlügü’’ ilkesinin anayasalarda bulunması gerektigini ifade etmektedir. Ona göre ‘’demokrasinin özü hukukun üstünlügü ilkesidir.’’ (SELÇUK,1997) 

Demokratik devlet kavramı irdelenirken bir husus daima hatırlanmalıdır. Söyle ki devletin demokratikligi için bir takım yazılı kuralların mevcut olusu gerçekte asla yeterli degildir. Demokratik ilkelere baglılık mutlaka davranıslara ve uygulamalara yansıtılmalıdır. 

Her devlet ve toplum demokratik bir rejimin önüne çıkabilecek engelleri tanıyabilmeli ve ortadan kaldırabilmelidir. Bu engellerin basında halkın genelinin sahip oldugu demokratik degerlerin zayıflıgı gelmektedir. Diger bir deyisle demokratik degerlere baglılık tüm halk tarafından benimsenmelidir. 
İkinci engel ise toplumsal ve siyasal kutuplasmaların var olmasıdır. Toplumsal ve siyasal kutuplasmalar olası bir toplumsal mutabakatı engellerler. 
Sonuncu engel ise çok siddetli ekonomik bunalımların yasanmasıdır. 
Bu durumda siddetli toplumsal çatısmalar ortaya çıkabilir. 
Demokratik devlet kisi hak ve özgürlüklerini koruma altına almalıdır. Kanunlara
sadece yönetilenler degil yönetenler de tam anlamıyla uymalıdır. Yönetilenlerin 
yönetime aktif biçimde katılımı saglanmalıdır. Yönetenler arasındaki seçilmis ve atanmısların iliskileri demokrasi ve kamu yararı temelinde olmalı, yetki ve 
sorumluluklar net olarak ifade edilmelidir. 

Demokratik devlet anlayısı bir özlem olmaktan çıkarılarak tüm toplumun benimsedigi bir yasam biçimi seklini almalıdır. Bir toplumda demokrasi konusundaki kültürel farklar az, uzlasma alanları çok ise o toplumda demokrasinin yerlesmesi ve yasaması o ölçüde kolaylasacaktır. 
Bir toplumda demokratik anlayısı yerlestirmek ise öncelikle ailelerin katkısıyla gerçeklesebilecektir. Bir çocuk demokratik bir aile ortamında yetisirse ve aynı zamanda demokratik bir okul ve çevrede kendi bireyselliginin farkına varırsa elbette güçlü bir demokrasiyi benimseme duygusuna sahip olur. Öyleyse devletin demokratikligi kadar toplumun çekirdegini olusturan ailenin yapısının demokratik degerler tasıması da önemlidir.Çünkü “aile fert ile cemiyet, tabiatla insanlık, maddi hayatla manevi hayat arasında atılan ilk esaslı köprüdür.”(AĞAOGLU,1927:89) 

İKİNCİ BÖLÜM 

ÇIKAR VE BASKI GRUPLARININ KAVRAMSAL BOYUTU 

Son yıllarda demokratik yöntemlerle idare edilen devletlerde yönetimler bir dönüsüm ve degisim sürecinden geçmektedirler. Bu süreçte ülkedeki bilinen siyasi karar alma organlarına yeni ve etkili aktörler dahil olmaktadır. Bu degisime paralel olarak merkezi yönetimler yerel yönetimlerle, özel sektör sirketleriyle ve kar amacı gütmeyen kuruluslarla bir takım sorumlulukları ve dogal olarak yetkilerini de paylasmak zorunda kalmıslardır. 
Ulusal ölçekte karar vericiler sadece ulusal boyuttaki kuruluslardan etkilenmez ler. Aynı zamanda ve artan oranda uluslararası özel sektör sirketleri ve kar amacı gütmeyen kuruluslar tarafından da etkilenirler. 

Ulusal ve uluslararası arenada siyasi karar alma sürecini etkileyen bu yeni aktörler çıkar ve baskı gruplarıdır. 

I. ÇIKAR VE BASKI GRUBU TANIMLARI 

Sosyal bilimlerdeki pek çok kavram gibi çıkar ve baskı gruplarının ne oldugu hususunda da basit ve tek bir tanım mevcut degildir. Pek çok bilim adamı bu kavramları farklı yönlerden farklı yaklasımlarla tanımlamaya çalısmıslardır. 
Gerçekten de ‘’basit ifadelerle bir baskı grubunun neyi ifade ettigini anlatabilmek pek de mümkün degildir.’’ (HENNESSY; 2000) Söyle ki ; bazı baskı 
grupları kendiliginden ve çok kısa ömürlü olarak ortaya çıkarlar. Tek bir amaçları vardır ve bu amaca ulasıp ulasılmadıgının önemi olmaksızın kısa bir süre sonra dagılırlar. 

Örnegin her hangi bir kasabada kasaba sakinleri bir yolun belirli bir bölgeden geçmesini veya geçmemesini isteseler olusturdukları ve kısa süre sonra kendiliginden dagılan bir topluluk da gerçekte bir baskı grubudur. 
Aynı sekilde sürekli trafik kazası meydana gelen bir bölgede yöre sakinlerinin üstgeçit istemeleri ve bu amaçla bir araya gelerek yürüyüs ve gösteri yapmaları da bir baskı grubu faaliyetidir. 

Elbette her baskı grubu böyle basit amaçlar için basit bir yapıda kendiliginden olusmazlar. Baska bazı baskı grupları daha sürekli bir amaç için daha iyi organize olmus bir sekilde, bölgesel, ulusal ve uluslararası ölçekte kurulmuslardır. Bu tür gruplar ellerindeki güçleri kullanarak üyelerinin çıkarlarına ters düsecegine inandıkları konularda siyasal karar alıcıları etkilemeye çalısırlar. (HENNESSY,2000) 

Tayyar Arı’ya göre baskı grupları ‘’bir takım ortak çıkarlar etrafında toplanmıs olan ve isbirligi içerisinde resmi kurumlarla temas kurarak görüs ve isteklerini bu yolla ilettikleri takdirde daha iyi sonuç alabileceklerini düsünen örgütlü gruplardır.’’(ARI,1997:133) Bu tanımda dikkati çeken nokta baskı gruplarının örgütlü yapılarıdır. Fakat bu yaklasımla kendiliginden ve geçici süre için bir araya gelmis toplulukların baskı grubu olmadıgı seklinde bir sav ileri sürülebilir. Oysa bu durum gerçegi yansıtmaz. Yukarıda bahsedildigi gibi bu tür kendiliginden olusan topluluklar da baskı grubudur. Burada olsa olsa örgütlülügün baskı grubunun etkinligini artıracagı söylenebilir. 

İlter Turan ise baskı grubunu ‘’üyelerinin ortak çıkarlara sahip bulunduklarını algılayan, iktidara geçmeyi amaçlamadan siyasal sistemi etkilemeye çalısan bir 
topluluk’’ (TURAN,1986:132) olarak tanımlamaktadır. 

Burada üyelerin kim olduklarının ve ne istediklerinin farkında olmaları önemlidir. Aynı sekilde bu isteklerin siyasal karar alma sürecini etkileyerek elde 
edilmesi gerekir. 
Siyasal karar alma sürecini etkileme amacı olmayan gruplar baskı grubu olarak değerlendirilemezler. Söyle ki ‘’baskı gruplarının tamamı dogrudan ya da dolaylı olarak siyasetin içindedirler. Çünkü kurulus ve varolus amaçları üyelerinin ya da toplumun bir kesiminin haklarını ve çıkarlarını korumak ve savunmaktır. ‘’ (ÇOMAKLI,2003) 
Bütün baskı gruplarının bir yönüyle siyasetin içinde oldugu bir gerçekse de baskı gruplarının varlıgı ve kurulusu salt siyasal nedenlere indirgenemez. lter Turan’ın açıkça ifade ettigi gibi bir baskı grubu olan ‘’meslek odalarının varlık nedenleri yalnızca siyasetle ilgili degildir. Çesitli faaliyetleri arasında siyasal nitelikte olanlar da vardır.’’ (TURAN,1986:131) 

Belirli ortak çıkarlar etrafında bir araya gelme ve örgütlenme sonucu çıkar gruplarının olustugunu ifade eden C.Can Aktan’a göre çıkar grupları amaçları 
dogrultusunda siyasal iktidarı ve bürokrasiyi etkilemeye ya da baskı yapmaya baslarsa baskı grubu ortaya çıkmıs demektir.(AKTAN,1993) 
Literatürde genellikle çıkar ve baskı grupları tek bir kavrammıs gibi kullanırlar. 
Can Aktan baskı grubu tanımlaması yaparken bir baska kavrama da atıfta bulunmaktadır. Bu kavram rant kollamadır. Rant kollama bireysel olabilecegi gibi kurumsal ya da örgütlü de olabilir.Aktan’a göre ‘’kurumsal ya da örgütlü olarak rant kollama ortak menfaatleri etrafında birlesen ve bunları gerçeklestirmek için örgütlenen kesimin devletten ekonomik transfer elde etme gayretine verilen isimdir. Bu sekilde rant kollamaya çalısanlara siyaset biliminde çıkar ve baskı grupları adı verilmektedir.’’(AKTAN,1993) 

Yukarıdaki tanım baskı gruplarının faaliyetlerini sadece ekonomik boyuta indirgediginden eksik olarak nitelendirilebilir. Çünkü baskı gruplarının sosyal ve 
ideolojik amaçlarla kurulanları da mevcuttur. Bu tip baskı gruplarına örnek olarak çevre örgütleri, insan haklarını koruma örgütleri gösterilebilir. 
Baskı gruplarının sadece ulusal ve bölgesel oldugu düsünülmemelidir. 
Küresellesen günümüz dünyasında çok uluslu büyük sirketler de kendi alanlarında birer baskı grubu olarak ele alınmalıdır.(HENNESSY,2000) 
Çok uluslu büyük sirketler hem istihdam sagladıkları genis kitlelerin, hem de kontrollerinde bulundurdukları muhtesem maddi gücün avantajlarını bir arada 
kullanabilirler. 
Keza ulusal ve uluslararası boyuttaki medya da bir baskı grubu olarak ele alınmalıdır. Medyanın gücü ise kamuoyu olusturma kudretinden 
kaynaklanmaktadır.(HENNESSY,2000) 

Yukarıdaki açıklamaların ısıgında bir tanım yapmak gerekirse baskı grupları maddi ya da sosyal, ahlaki, çevresel ve ideolojik mülahazalarla kurulan, örgütlü ya da örgütsüz yapıda bulunabilen ve siyasal karar alma sürecini üyeleri lehine etkilemeye çalısan bölgesel, ulusal ve uluslararası boyuttaki gruplardır. 
Baskı gruplarının çıkar gruplarından farklılıgı ise siyasi karar alıcıları etkileme gayretidir. Buradaki gayretler sadece devlete karsı yürütülen faaliyetler degildir. Her baskı grubu kendi üyelerinin çıkarlarını toplumdaki ya da uluslararası arenadaki rakiplerine karsı da korumak isterler. Bu yönde faaliyetlerde bulunurlar. 

5 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder