3 Temmuz 2016 Pazar

Ortadoğuya İkinci Kez Hoşgeldin veya Reyhanlı Saldırıları




Ortadoğuya İkinci Kez Hoşgeldin veya Reyhanlı Saldırıları,



Sibel Kalemdaroğlu & ÜMİT ÖZDAĞ,

13 MAYIS 2013  PAZARTESİ,

Ortadoğu’ya İkinci Kez Hoş geldin veya Reyhanlı Saldırıları

Yazar: Sibel Kalemdaroğlu




Suriye sınırındaki Reyhanlı ilçesinde 11 Mayıs 2013 13.45’de şiddetli bir patlama yaşandı. Bunu 15 dakika sonra ikinci patlama izledi.  Bombalı araçla yapılan saldırıların ilki, Reyhanlı Belediye binası önünde meydana geldi. İkinci patlama ise PTT binasının bulunduğu Cumhuriyet Caddesi’nde gerçekleşti. 46 kişinin ölmesi, 140 kişinin yaralanması, 735 işyeri, 62 araç, 8 kamu binası ve 120 konutun tahrip olması ile sonuçları açısından ortaya bir katliam ve yıkım çıkaran, Türkiye gibi 1968’den bu yana terörizm deneyimi olan bir ülkede en büyük can kaybı ile ortaya yaşatan bu saldırının kapsamlı bir inceleme sonucunda gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır.[1] İlk patlamanın olduğu yer cumartesi günleri Reyhanlı pazarının kurulduğu ve insanların toplandığı bir alandır. Bombalamayı yapan ekip, arabaları mobese kameralarının görüntü alamadığı yerlere park etmişlerdir.[2]



Reyhanlı Türkiye’den Suriye’ye yapılan yardımların merkez noktasıdır.  Dolayısıyla Türkiye’den Suriye’deki muhaliflere yapıldığı söylenen silah kaçakçılığının da kilit noktası olarak öne çıkmaktadır. Bölgedeki Cilvegözü- Bab El Hava sınır kapısı Suriyeli isyancıların elinde bulunmaktadır. Yayladağı sınır kapısı araçlı geçişler için kullanılmaz iken Cilvegözü sınır kapısı araç geçişlerinin yapıldığı kapıdır. Suriyeli mülteciler ya Reyhanlı’daki kamplarda kalmakta ya da burada kiraladıkları evlerde yaşamaktadırlar.

Suriye'de yaşanan çatışmaların Türkiye'ye daha önce de önemli yansımaları olmuştu.  3 Ekim 2012 tarihinde Suriye'den Akçakale'ye düşen top mermisi sebebiyle biri anne 4 çocuk hayatını kaybetmiş, 2'si polis 13 kişi de yaralanmıştı.11 Şubat 2013’te ise Cilvegözü’nde (Bab El-Hava) meydana gelen ve 14 kişinin ölümüyle sonuçlanan bombalama olayı yaşanmıştı.  Olayda 4'ü Türk 10'u Suriyeli 14 kişi yaşamını yitirmiş, 30'u aşkın kişiyse yaralanmıştı. Katliamı gerçekleştirdikleri öne sürülen 4 Suriyeli 1 Türk Suriye'ye yapılan nokta operasyonuyla  yakalanıp getirilmiştir. Patlamaların ardından bölge halkının “Erdoğan istifa” sloganları atması da ilgi çekmiştir.[3]

Reyhanlı’nın bir özelliği de nüfusun büyük bir bölümünü Sünni Türkmen, Sünni Arap ve Kuzey Kafkasya kökenli grupların oluşturmasıdır. Bu durum, iki olası gelişmenin önünü açmaktadır. Birincisi, Reyhanlı’da yaşanan patlamaların ardından Suriyeli mülteciler ile Türk vatandaşları arasındaki gerilimin artması ve çatışmalara dönüşmesi olasılığıdır. Bunun ilk örnekleri de 11 Mayıs patlamalarının ardından Reyhanlı halkının Suriyelilerin arabalarına saldırmaları ile yaşanmaya başlanmıştır.[4]

Reyhanlı'da 5 gün önce de Suriyeliler ve Türkler arasında bir lokantada bir Suriyeli ile lokanta sahibi arasındaki hesap tartışmasının büyüyerek tüm gece süren kavgaya dönüştüğü belirtilmektedir.[5] Öte yandan bundan sonra Reyhanlı’ya ve Türkiye’ye Suriye’den gelen göç azalma eğilimi gösterebilir ya da geri dönüşler başlayabilir.

İkincisi ise katliamın ardında Nusayri rejimi bağlantılı Antakyalı Nusayri unsurların çıkması durumunda, Hatay’da Nusayriler ile Sünniler arasında büyük bir gerilim ortaya çıkma olasılığıdır.8 Mayıs 2013’de TBMM’de bir basın toplantısı düzenleyen MHP Hatay milletvekili Şefik Çirkin’in şu açıklamaları Hatay’ın ve Türkiye’nin büyük bir tehlike ile karşı karşıya olduğunu göstermektedir:“Hatay, son haftalarda çok farklı olaylara sahne oldu. Sınırlarımız Ali Baba’nın Çiftliği gibi. Giren belli değil, çıkan belli değil. Adeta elek gibi olmuş. Geçtiğimiz günlerde Alevi kanaat önderi Ehli Beyt Vakfı Başkanı Ali Yeral’ın evine gizlice girilerek, çoluğu çocuğu olduğu bir zamanda bir tehdit mektubu bırakıldı. Geçen pazartesi Reyhanlı’da sabahın beşine kadar büyük olaylar oldu. Vatandaşlar ellerinde Türk bayraklarıyla sokaklara döküldü. Olay daha büyümeden yatıştırıldı; ancak her zaman bu kadar şanslı olamayabiliriz. Burada ‘Bayrağımıza hakaret edildi’ dedikodusuyla bir anda olaylar gelişti. Hatay bir bombanın üstünde oturuyor. Uyarıyoruz, yarın çok daha büyük olaylar olabilir. Suriye’deki rejimin değiştirilmesi Türkiye’nin felaketi olur. Alevi Nusayri kesiminden büyük göç dalgaları gelecektir. Hükümet buna hazırlıklı değildir. Cebinde pasaportu dahi olmayan Suriye vatandaşı günde beş kere girip çıkabiliyor. Böyle devlet olmaz.”[6]




Reyhanlı Türkiye'nin Suriye rejiminin kimyasal silah kullandığı yönündeki iddialarını ispatlama çabalarında da oldukça önemli yer teşkil eden bir bölgedir. Öyle ki, hem yerel hem de yabancı basında son dönemde çıkan haberlerde, kimyasal silahla yaralandığı iddia edilen bir grup Suriyelinin Reyhanlı'da tedavi edildiği söylenmiştir. Ancak bu vakalarda kimyasal silah kullanımını kanıtlayabilecek veriler bulunamamıştır. Öte yandan Türkiye’nin Reyhanlı'nın hemen yanındaki Cilvegözü sınır kapısına kimyasal, biyolojik ve nükleer maddeleri tespit eden bir cihaz yerleştirdiği de söylenmektedir .[7]
Özetle, Reyhanlı katliamı sonuçları açısından değişik ihtimalleri gündeme taşıyan, Türkiye’ye yönelik stratejik nitelikli bir saldırıdır. Bu saldırının Türkiye’ye daha ağır zararlar vermemesi, saldırının, faillerinin, motiflerinin doğru tahlil edilmesine ve doğru bir cevabın geliştirilmesine bağlıdır. Bu çalışma, kapsamlı bir değerlendirme sürecinin ilk adımını oluşturmaktadır.

Türkiye’ye Ortadoğu’ya İkinci Hoş geldin Partisi


Reyhanlı saldırısı, AKP Hükümeti ile birlikte Ortadoğu’da  etkin olma, belirleyici olma iddiasını taşıyan Türkiye’ye ikinci kez “Ortadoğu’ya hoş geldin” partisi düzenlenmesi anlamına gelmektedir. Birinci parti deneyimini Mavi Marmara krizi ile İsrail ile yaşayan Ankara ikinci deneyimi de Reyhanlı katliamı ile yaşamıştır.[8]Ortadoğu, siyasetin dünyanın bir çok yerinden farklı araçlar ile yapıldığı bir bölgedir. Diplomatlardan daha çok istihbaratçıların, konvansiyonel ordulardan daha çok teröristlerin ve eylemcilerin ülkeler arasındaki ilişkilerin aracı olduğu bu coğrafyaya angaje olan bir ülkenin etkin olma iddiasını ortaya attığı andan itibaren bölgenin hesaplanması zor dinamikleri ile karşı karşıya gelmesi kaçınılmazdır. SSCB’yi yıkan Amerikan Başkanı olarak tarihe geçen Ronald Reagan, 1983’de Lübnan iç savaşını durdurmak amacı ile müdahalede bulunmuş ancak bir intihar saldırısı ile bir gecede 241 Amerikan deniz piyadesi Hizbullah tarafından öldürülünce Lübnan’dan ayrılmak zorunda kalmıştır.[9] Türkiye de Suriye iç savaşına müdahil olur ve bir tarafı uzlaşmasız bir şekilde destekler iken Ortadoğu siyasetinin bölge içi ve bölge dışı asimetrik unsurlarını değerlendirmiş olması gerekirdi.




Suriye Afganistan Olur İse Türkiye Pakistan Olur

Ortadoğu’da bir iç savaşa müdahil olan devletin göz önünde tutması gereken bir başka husus ise böyle bir durumda iç savaşı sadece kaynak ülkede tutmanın mümkün olmadığı ve iç savaşın bölgesel bir nitelik kazanma eğiliminin yüksek olduğudur. Diğer bir ifade ile Ortadoğu iç savaşları bir ülke ile sınırlı kalma eğilimde değildir. 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü birçok kez Suriye’de gerçek iç savaşın bir mezhep ve etnik savaş olarak Esad rejiminin Şam’da devrilmesi ve Lazkiye’ye taşınması ile başlayacağını, kaçınılmaz olarak, iç savaşın hala sonlanmadığı Irak ve iç savaşın yaralarını sarmaya çalışan Lübnan coğrafyalarını da kapsayan bir bölgesel iç savaşa dönüşeceğinin altını çizmiştir.[10] (21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü aynı zamanda bu bölgesel iç savaştan Türkiye’nin stratejik anlamda Ürdün ile birlikte en ağır darbeyi alan ülke olacağı gerçeğinin de altını çizmiştir.)

Üstelik Suriye’de bir iç savaşın yayılma dinamikleri sadece bölgesel değil, küresel bir nitelik de taşımaktadır. Çünkü, Esad rejimine karşı savaşan selefi ve radikal unsurlar Kafkasya, Afganistan, Libya ve Avrupa’daki Müslümanlar arasından olmak üzere dünyanın dört bir yanından gelerek Suriye iç savaşını Afganistanlaştırmaktadırlar.   Bu konu son zamanlarda ABD thinktanklerinde gündeme getirilmektedir. 

Batılı muhafazakar bir tahmine göre, Suriye’de 60 bin direnişçi vardır ve bunların 5500 tanesi Suriye dışından gelmiştir. Ayrıca Suriye’ye sadece selefiler, Batı’da “ cihadist ” diye nitelendirilen El Kaide sempatizanları gelmemektedir. Değişik Batı ve Basra Körfez ülkelerinin özel kuvvet ve istihbarat elemanları da Suriye’de savaşmaktadır. 
Bu konu Prof Dr. Ümit Özdağ tarafından 12 Nisan 2012’de şu şekilde izah edilmiştir: 
“ Fransız, İngiliz, Katar özel kuvvetleri mensupları ile İngiliz İstihbarat servisi MI6 mensuplarının Suriye’de isyancılar ile birlikte savaştığı ileri sürülmektedir. Ortadoğu konularında uzman isimlerden birisi olan Michel Chossudovsky bu konuda önemli iddialar ortaya atmaktadır. 
Chossudovsky, 5 Mart 2012 tarihli Daily Star gazetesine dayanarak, Şubat 2012 sonunda Humus’da Suriye Ordusu’nun rejim muhalifleri ile birlikte savaşan Fransız özel kuvvet mensuplarından bazılarını tutukladığını kaydetmektedir. Fransız Savunma Bakanlığından bir yetkili, “ Bu konuda bilgimiz yok. Ne teyit ederiz ne de reddederiz ” açıklamasını yapmıştır.

İsrail istihbaratına yakın Debka ise Humus’da İngiliz ve Katar özel kuvvetlerinin isyancılar ile birlikte savaştığını ve Katar özel kuvvetlerinin ayrıca Irak ve Libya’dan Suriye’ye gelen bir grup Sünni Arap’a özel kuvvet eğitimi verdiğini kaydetmiştir.

Öte yandan İngiliz Özel Kuvvetleri konusunda uzman bir sitede İngiliz özel kuvvetlerinin Türkiye’de Fransız özel kuvvetleri ile birlikte Suriyeli isyancıları eğittiği haberi yayınlanmıştır. İngiliz özel kuvvetlerinin ayrıca Libya ve Kuzey Lübnan’da da isyancıları eğittiği belirtilmektedir. Suudi Arabistan’ın ise Ürdün üzerinden isyancılara büyük miktarda silah sevk ettiği Debka tarafından ileri sürülmüştür. Aynı kaynak Suudi Arabistan’ın Ürdün’e bir Suriye intikamına karşı askeri savunma sözü vermiş.

Tabii ki muhaliflere gelen yabancı destek olduğu gibi Esad Hükümetine de gelen yabancı destek var. Özellikle İran özel kuvvetleri mensuplarının isyanların bastırılması sürecinde Suriye güvenlik güçlerine danışmanlığın ötesinde bir destek verdikleri görülüyor.( Mayıs 2013 itibarı ile sayılarının 8000 civarında olduğu ileri sürülmektedir. Buna 8.000 civarında Hizbullah üyesini de eklersek, önemli bir güç ortaya çıkmaktadır ) Keza Rus istihbaratının sahada bulunduğu ve Suriye güvenlik güçlerini yabancı özel kuvvet ve ajan sızmaları konusunda bilgilendirdiği anlaşılıyor. MİT’in Suriye’deki unsurlarının ve Fransız özel kuvvet mensuplarının Rus istihbaratının yönlendirmesi ile Şam tarafından yakalandığı ileri sürülüyor.”[11]2012’den 2013’e uzanan süreçte, Suriye’de yabancı güç sayısı azalmamış, aksine artmıştır. İsrail, güneyde isyancı güçlere sağlık desteği vermeye, yaralıları İsrail hastanelerinde tedavi etmeye başlamıştır. İsrail’in Suriye sınırındaki artan hareketliliği, Hizbullah’ın İsrail’deki varlığının da artmasına neden olmuştur. Bir anlamda İsrail ve Hizbullah, Lübnan’daki cephelerini Suriye’ye taşımışlardır.[12]

Bu ihtimal yine Prof. Dr. Ümit Özdağ tarafından Reyhanlı katliamından bir gün önce Yeniçağ gazetesinde 11 Mayıs 2013’de şu şekilde izah edilmiştir. “ Öte yandan Suriye Ortadoğu’nun merkezinde bir Afganistan olmaya doğru hızla ilerliyor. Dünyanın dört bir yanından, Afganistan, Pakistan, Orta Asya, Kafkasya ve Avrupa’dan Suriye’ye El Kaide saflarında savaşmak üzere yeni savaşçılar katılıyorlar. Bazı kaynaklar, Suriye’de toplam 60 bin direnişçinin olduğunu ve bunun 5500’ünün Suriye dışından geldiğini ileri sürseler de esas sayı daha yüksek görünüyor. Üstelik savaşçı olarak değerleri daha yüksek, daha radikal ve silaha ulaşma yetenekleri daha fazla olan bu insanlar özellikle ABD’nin büyük endişesinden dolayı en azından ABD’den silah desteği almasalar da Suriye Ordusuna karşı en etkin grupları oluşturuyorlar.,

Bu arada Türkiye’deki Afganistan, Bosna, Kafkasya savaşı deneyimli El Kaidecilerin sayısının 2000 civarında olduğu, MİT ve Emniyet İstihbarat tarafından tespit edildiği ileri sürülüyor.(Cumhuriyet, 10 Mayıs 2013)( Suriye’de savaşan El Kaideci gruplar da Türkiye-Suriye sınırını rahatlıkla kullanıyorlar. Sınırdan geçmeleri, lojistik alt yapı oluşturmaları konusunda Türkiye El Kaide’ye bir zorluk çıkarmıyor. 

Yani Suriye, Afganistanlaşırken, Türkiye Pakistanlaşıyor. 

Ancak Afganistan savaşının nasıl Pakistan’ın kırılgan olan istikrarını ortadan kaldırdığını ve bugün Pakistan’ın parçalanma senaryolarının gündeme gelmesine yol açtığı unutulmamalı.”[13]

Sonuç olarak 877 kilometrelik Türkiye-Suriye sınırı bugün denetim dışı bir sınırdır. Sınırın bir bölgesi PKK-PYD tarafından denetlenmektedir. Diğer bölgelerde Özgür Suriye Ordusu ve El Kaide kontrol etmektedir. Özgür Suriye Ordusu, El Kaide ve dünyanın bir çok istihbarat örgütü gözlemci veya eylemci olarak, Türkiye-Suriye sınırını, Afgan mücahitlerin 1980’lerde, daha sonra Taliban’ın 1990 ve 2000’lerde Afganistan-Pakistan sınırını kullanması gibi kullanmaktadır. Özetle, Suriye iç savaşının bu ülkeyi Afganistanlaştırması durumunda, Türkiye’nin de Pakistanlaşması süreci başlayacaktır hatta başlamıştır.

Olası Failler ve Motifler Arasında Bir Gezinti

İçişleri Bakanı Muammer Güler, Hatay'ın Reyhanlı ilçesindeki bombalı saldırıları gerçekleştiren örgüt ve bağlantılı olduğu kişilerin belirlendiğini ifade ederek, "Saldırganlar Suriye'deki rejim ve istihbarat yanlısı örgütle bağlantılı" açıklamasını yapmıştır.  Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay da, Reyhanlı'da patlamaları gerçekleştirenlerin Suriye'deki El Muhaberat'la bağlantılı olduğunun belirlendiğini söylemiştir. 12 Mayıs 2013’de yapılan açıklamada saldırıların faili olan 9 kişinin yakalandığı ve faillerin olaya katıldıklarını itiraf ettikleri açıklanmıştır.[14] Suriye Enformasyon Bakanı Umran el-Zubi ise Türkiye’nin suçlamaları kesin bir dille reddederek ”Türk hükümeti sınır bölgelerini terör merkezlerine çevirdi. Suriye'ye silah, patlayıcı, bomba düzenekleri, bombalı araçlar, para ve teröristlerin girişini kolaylaştırdı. Halen de bunları yapmaktadır. Bu yüzden Türk hükümeti ve başkanı siyasi ve ahlaki olarak Türkiye, Suriye ve bölge halklarına yönelik direk bir sorumluluk taşımaktadır..” demiştir.[15]
Gerçekten bu saldırı Suriye istihbarat servisi ile bağlantılı olan bir sol örgüt tarafından gerçekleştirilmiş midir? Bu soruya bir cevap vermeden önce teorik olarak olası faillerin tamamı incelenmelidir. 

Bu failler sırası ile,

a)Şam rejimi, 

b)katliamın Şam rejiminin üstüne kalmasını hedefleyen bir Avrupa istihbaratı, 

c)Türkiye’nin Suriye politikasını savaş çizgisine taşınmasını isteyen Suriye muhalefeti ve 

d)Türkiye’nin Suriye politikasını savaş çizgisine taşınmasını isteyen Ortadoğu ülkesi istihbarat servisi olmak üzere dört ana başlık altında toplamak mümkündür.

İlk olası fail Esad’a bağlı güçlerdir. Türkiye’ye muhalefete verdiği destekten ötürü ceza vermek isteyen Esad yönetimi Türkiye'yi Suriye'den uzak tutmak için bir uyarı mesajı vermiş, özellikle Erdoğan’ın NBC’deki açıklamalarının ardından Türkiye’nin ABD müdahalesini desteklemesi halinde Esad güçlerinin karşılık vereceği mesajı göndermiş olabilir. Esad ordusu son dönemde oldukça güçlüdür ve basında Esad’ın savaşı kazanmaya çok yakın olduğu yorumları [16]  yapılmaktadır. 

Son 2 aydır Suriye ordusu Özgür Suriye ordusu ve El Kaide’ye yakın mücahit savaşçıları Deraya, El Uteybe, El Kusayr, Rubaya, Kinsiba, El Bayda, Ras el nabi (Banyas) ve son olarak Deraa yakınlarındaki KirbatGazala’da yenilgiye uğratmıştır. Şam, Humus, Lazkiye,  Hama ve Haseki illerinin büyük bölümü rejimin kontrolü altındadır.   Öte yandan Moskova ve Washington da Esad yönetiminin de dahil edileceği bir çözümü gündeme getirmektedirler. Suriye güçlü olduğu bir dönemde Türkiye’ye Suriye’deki krize daha fazla müdahil olmaması için gözdağı vermek istemiş olabilir. Öte yandan eğer Esad yönetimi saldırıyı gerçekleştirdiyse bir taraftan Erdoğan hükümetinin politikalarına karşı halkın tepkisini uyandırmayı hem de bölgedeki halk arasında mezhepsel ayrımları derinleştirmeyi hedeflemiş olabilir.

Saldırıların 9 Mayıs 2013’te Erdoğan’ın NBC’deki açıklamalarının ardından gelmesi önemlidirNBC Röportajındaki 'kara harekatına destek' ifadesi gündeme oturmuştu. Başbakanlık o ifadeyi kesin bir dille yalanlamış, NBC de o bölümleri haberden çıkartmış, skandalın çevirmen hatasından kaynaklandığı söylenmiştir. NBC’de yer alan Erdoğan’ın kullandığı söylenen cümlenin ilk hali, "ABD önderliğinde karadan yapılacak bir Suriye harekâtını ve Suriye üzerinde uçuşa yasak bölge ilan edilmesini destekleyeceği" şeklindeydi.  Bu açıklamalar da Şam rejimini böyle bir saldırı gerçekleştirmeye teşvik etmiş olabilir. 

Bu noktada tersinden düşünmek de mümkündür. Reyhanlı patlamalarının zamanlama açısından bir diğer önemi de 7 Mayıs'ta ABD ve Rusya’nın Suriye’de muhalefet ve yönetimin yer aldığı uluslararası bir konferans düzenlenmesi konusunda mutabakat sağlamasının ardından gelmesidir. Şam rejimi, olayların kendi lehine geliştiğini düşündüğü bir aşamada Ankara’ya karşı Washington’u tahrik ederek, lehine bir süreç olarak gördüğü uluslararası kongre girişimini baltalayacak bir adım atmak istemeyebilir. Nitekim, Rusya Parlamentosu Uluslararası İlişkiler Komitesi Başkanı A. Pushkov, twitter hesabından yaptığı açıklamada Reyhanlı saldırılarının arkasında uluslararası kongreyi sabote etmek isteyen güçler olduğunu ileri sürmüştür.[17]

İkinci olası fail, Suriye-Türkiye çatışmasını hızlandırmak ve böylece çekimser duran ABD ve NATO’nun Suriye’ye müdahalesini hızlandırmak isteyen bir Avrupa ülkesi istihbarat servisi olabilir.

Üçüncü olası fail, Türkiye’den destek almak ile birlikte, Ankara’dan bunun ötesinde bir beklenti içinde olan Suriye muhalefetidir. Olay, Türkiye’yi Suriye’de bir savaşın içine sokmak isteyen Özgür Suriye Ordusunun bir provokasyonu olabilir. Baba El Hava sınır kapısının muhaliflerin elinde olması bu seçeneği kuvvetlendirmektedir. Suriyeli muhalifler Türk ordusunu Suriye’ye sokarak Esad’ın devrilmesini hızlandırmak istemiş olabilirler. Patlamalar sırasında çekilen videonun[18]

Özgür Suriye Ordusu tarafından çekildiği iddiaları da bu bağlamda önemlidir. Saldırılar, son dönemde Suriye iç savaşında muhaliflerin en güçlü unsurları olan El Nusra Cephesi ve diğer selefi örgütler tarafından gerçekleştirilmiş olması da olasıdır. Bu örgütlerin amacı Suriye’de Esad’ın içinde olduğu bir çözüm sürecini engellemek olabilir, zira Suriye’de İslami bir düzen kurmak bu örgütlerin nihai hedefidir ve Türkiye’nin muhaliflerin ılımlı unsurlarını desteklemesi bu hedefin önünde engel teşkil etmektedir.

Dördüncü olası fail ise Türkiye-Suriye savaşını kışkırtmak isteyen bir Ortadoğu ülkesinin istihbarat servisidir. Bu noktada akla gelebilecek ülkeler sırası ile Suudi Arabistan, Katar ve en son olarak İsrail istihbaratıdır.Bu ülkeler özellikle Suriye yönetimi ve muhalefet arasında yapılması planlanan uluslararası konferansı engellemek için böyle bir provokasyon gerçekleştirmiş olabilirler.

Birinci Olası Fail Suriye Tezinin Değerlendirilmesi

Hükümet yetkilileri THKP-C Acilciler örgütü mensubu 9 kişinin katliamdan sonra yakalandıklarını ve suçlarını itiraf ettiklerini açıklamışlardır. İddialara göre Milli İstihbarat Teşkilatı 23 Nisan 2013’de THKP-C Acilciler tarafından Rakka kentinde 3 otomobile bomba yüklendiğini ve bu bombaların hedefinin Türkiye olduğunu Türkiye’de güvenlik güçlerine bildirmiştir.[19] Burada sorulması gereken birincisoru, Türkiye tarafından desteklenen muhaliflerin elinde bir kent olan Rakka’da Suriye istihbaratının ve THKP-C Acilcilerin nasıl bu kadar rahat hareket edebildiğidir. Ayrıca, İç İşleri Bakanı Muammer Güler’in 12 Mayıs günü ilerleyen saatlerde yaptığı açıklamada arabaların Türkiye’de satın alındığı ve bombaların Türkiye’de yerleştirildiğini açıklaması MİT’in ihbarını değersiz hale getirmiştir.
İddialara göre MİT tarafından bu bilginin güvenlik güçlerine verilmesine rağmen arabalardan ikisi Reyhanlı’ya kadar ulaşabilmiş ve güvenlik güçleri ulaşamadan arabalar patlatılmıştır. Burada sorulması gereken ikinci soru, arabalar havaya uçurulduktan birkaç saat sonra muhtemelen Reyhanlı’da ya da Hatay’ın bir başka bölgesinde ele geçirilen 9 deneyimli terörist nasıl birkaç saat içinde polis/jandarma tarafından yakalandıkları ve hemen itirafta bulunduklarıdır.
Bu kadar kapsamlı bir istihbarat/terör örgütü saldırısında saldırının failleri ile ilgili olarak birkaç saat içinde sonuç almak genellikle mümkün değildir. Eğer alınıyor ise çok büyük bir şans eseridir. Reyhanlı’da da katliamın durdurulması konusunda şanslı olmayan güvenlik görevlileri muhtemelen üç arabayı bulmak için yoğun bir operasyon içinde oldukları için failleri yürüyen bir operasyonun parçası olarak hemen saldırıdan sonra yakalamış olabilirler.

Öte yandan THPK-C Acilciler örgütünün  Suriye iç savaşı birlikte tekrar faaliyete geçtiği ve Suriye’de iki ayrı bölgede iki Acilciler kampı kurulduğu bilinmektedir. Bu örgütün Hatay kökenli bir Nusayri olan lideri Mihraç Ural 35 seneden bu yana Suriye’de yaşamaktadır. Şam’ın Türkiye’nin Suriye politikasına Türkiye’de Nusayriler üzerinden bir cevap geliştirilebileceği ihtimali  21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü çalışmalarının bir sonucu olarak Prof. Dr. Ümit Özdağ tarafından 25 Şubat 2012’de şu şekilde ifade edilmiştir: “AKP Hükümetinin Suriye’de demokratikleşme adına iç savaşa giden bir süreci desteklemesi, çıkacak bölgesel bir iç savaş ile Türkiye’nin de güvenliğini doğrudan tehdit etmektedir. Böyle bir iç savaşın Türkiye üzerinde iki farklı boyutta etkisi olacaktır.Birinci etkiyi, Türkiye’de Hatay-Adana-Mersin hattında yaşayan Nusayri kökenli yurttaşlarımızın bir bölümünün Suriye’de gerçekleşecek iç savaşta dindaşlarının yanında savaşmaları oluşturacaktır. Bundan birkaç sene önce yabancı istihbarat servislerinin Türkiye’de yaşayan Nusayriler arasında “Türkiye-Suriye savaşı çıkar ise hangi tarafta yer alırsınız?” sorusu ile bir sadakat araştırması yapmış olması ilginçtir.”[20]21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü tarafından yapılan bu uyarıdan sonra Suriye’de “El Mukavvime” adıyla hareket eden Acilcilerin Suriye’nin Lazkiye kentinde iki ayrı kamp açıp faaliyetlerine başladığı, ve yaklaşık 500 kişilik kadrosunun bulunduğu bilgileri basında yer almıştı.[21] Suriye rejimi açısından Acilcilerin örgütlenmesinin iki amacı vardır. Bunlardan birisi, Türkiye’den giderek, Şam rejimine destek vermek amacı ile çatışmalara katılmak isteyen Nusayri Türk vatandaşlarının örgütlenmesi daha stratejik olan diğeri ise Türkiye’de gerçekleştirilecek eylemler için kadro oluşturmaktır.  



Reyhanlı katliamının THKP-C Acilciler tarafından gerçekleştirildiği doğru ise ve katliamı gerçekleştirenlerin Hataylı Nusayri yurttaşlarımız olduğu tespit edilir ise Hatay’da Sünni yurttaşlarımız ile Nusayri yurttaşlarımız arasında bir gerginlik zemini oluşacaktır. Şam’ın böyle bir adım atması Türkiye’yi tehdit etmekten çok çatışmayı Türkiye’ye taşıma, Türkiye’de mezhep çatışmasını körükleme politikasını uygulamaya koyduğunun göstergesi olabilir. Bu durumda bu saldırıyı gerginliği daha yükseltmek amacıyla başka saldırıların izlemesi ihtimalinin yüksek olduğu söylenebilir. 

Sonuç Yerine

Ortadoğu’da etkin siyaset, öncelikli olarak derin bir Ortadoğu bilgisine dayanmaktadır. Türk dışişleri, istihbaratı ve ordusunun Ortadoğu konusunda derin bir bilgisinin olduğunu söylemek zordur. “Türk dışişleri bakanlığında kaç Arapça bilen büyükelçi var?” sorusuna verilecek cevap, Ortadoğu konusundaki devlet aklı ve bilgisinin seviyesini de gösterecektir.  Bu bölgede dost servislerden alınan bilgiler ile yürümek mümkün değildir. AKP Hükümeti Ortadoğu politikasını rasyonel milli menfaat esasında değil, dogmatik ve ideolojik parti menfaatleri doğrultusunda şekillendirmektedir.

Ortadoğu’da etkin olma iddiasında bulunan bir ülkenin tek başına sonuç alabilecek eylemleri de gerçekleştirebilecek bir ülke olması gerekir. Oysa Türkiye Ortadoğu’da tek başına sonuç alabilecek durumda olmadığı gibi, Suriye gibi bir ülke üzerinde dahi caydırıcı etkisi olmayan bir ülkedir. Bunun nedeni Türkiye’nin “dışarıdan kendi ordusu ile savaşan bir ülke” görünümü vermesidir. Ortadoğu’da kendi ordusu ile savaşan bir ülkeden kimse korkmaz. Bundan dolayı Türkiye bir süreden bu yana Ortadoğu’da sürekli etkili darbeler yemektedir. Temmuz 2003’de Süleymaniye baskını ile başlayan Irak ve Kuzey Irak politikamızın çöküşü, Kerkük’ün Barzani tarafından işgal edilmesi ve diğer Türkmen bölgelerinin de Barzani tarafından “tartışmalı bölge” ilan edilmesi karşısında kırmızı çizgilerinin pembeleşmesinden başka bir şey yapamamıştır. Ortadoğu’da Türkiye’ye ağır bir darbe indiren ikinci husus ise PKK’nın önce Kuzey Irak’tan Türkiye’ye düzenlediği terörist eylemlerin durdurulamaması, sonra Suriye’de iç çatışmalardan istifade eden terör örgütünün Suriye’nin kuzeyinde PKK devletini kurmasıdır. 

Şüphesiz Ortadoğu’da Türkiye’ye ağır bir darbe indiren diğer husus, İsrail’in Mavi Marmara gemisine baskın düzenlemesi ve 9 sivil Türkün öldürülmesidir. Nihayet, Suriye tarafından Türk savaş uçağının düşürülmesi ve bu saldırı karşısında sessiz kalınması Türkiye’nin caydırıcılığına indirilmiş bir başka darbe olmuştur. İsrail hava kuvvetleri, Esad’ın başkanlık sarayının 14 kilometre uzaklığında Hizbullah’a askeri malzeme verdiğini iddia ettiği karargahı vururken, Türkiye uçağının hesabını soramamıştır.


Öte yandan Suriye’de çatışma uzadıkça, Türkiye’nin gördüğü zarar artmaya devam etmektedir. Reyhanlı saldırısı bunun en somut göstergesidir. Eğer Şam, Türkiye’de Sünni-Nusayri çatışmasını kışkırtma üzerine bir politika benimser ise Türkiye’nin önümüzdeki dönem büyük bir gerilim yaşayacağı açıktır.  


[1]“Reyhanlı'daki patlamalarla ilgili 9 gözaltı”, Anadolu Ajansı, 12 Mayıs 2013
[2] Ulusal Kanal, 11 Mayıs 2013, gazeteci Fatih Ertürk’ün Reyhanlı’dan verdiği bilgiler.
[5]Reyhanlı’da Gergin Saatler”, Hürriyet, 7 Mayıs 2013
[6]“MHP’li Çirkin saldırıyı üç gün önce bildi”,Akşam,12 Mayıs 2013
[7]“Kimyasal iddiaların merkez üssü: Reyhanlı”, Hürriyet, 11 Mayıs 2013
[8]Ümit Özdağ-Şanlı Bahadır Koç, “Mahalleye hoş geldin”-Türkiye’nin Ortadoğu’da İlk Günü”, 21. Yüzyıl, Haziran 2010, Sayı 18, s. 5-12
[9] Talha KÖSE, “Değişen Ortadoğu Denkleminde İsrail-Lübnan Krizi ve Türkiye’nin Rolü”, Akademik Ortadoğu, 3 Aylık Dergi, sayı s.73
[11]Ümit Özdağ, “Suriye’de yabancı ordular savaşıyor mu?”,Yeniçağ, 12 Nisan 2012,
[12]“Israeli- andHizballah-controlledenclaves inside Syria”, Debkafile, 8 Mayıs 2013, http://www.debka.com/article/22959/Israeli--and-Hizballah-controlled-enclaves-inside-Syria-
[13]Ümit Özdağ, “Beyaz İnsan, Kimyasal Silahlar ve Türkiye”,Yeniçağ, 11 Mayıs 2013,
[14]“Reyhanlı'daki saldırıyla ilgili önemli açıklamalar”, Hürriyet, 12 Mayıs 2013
[15] “Hiç Kimse Suriye'ye  Gelişigüzel İthamlarda Bulunamaz”, SANA, 12 Mayıs 2013
[16]Mahir Zeynalov, “Assad is winningwar in Syria”, Today’s Zaman, 11 Mayıs 2013
Michael Kelly, “AssadThinksHe'sWinningTheSyrianWar — And He May Be Right”, Business Insider, 25 Nisan 2013
[17] “Pushkov: Türkiye'deki Terör Saldırısı Suriye İçin Barış Konferansını Bozmak İçin Kullanılabilir”,DHA, 12 Mayıs 2013
[19] Vatan, 12 Mayıs 2013, “Flaş İddia:Askerler Biliyormuş”
[20]Ümit Özdağ, , “Suriye’de iç savaş-3”Yeniçağ,25 Şubat 2012
[21]“‘Suriye Sınırı’ Alarm Veriyor”, Milliyet, 28 Ekim 2012,  http://gundem.milliyet.com.tr/-suriye-siniri-alarm-veriyor/gundem/gundemdetay/28.10.2012/1618077/default.htm



http://www.21yyte.org/arastirma/milli-guvenlik-ve-dis-politika-arastirmalari-merkezi/2013/05/13/6998/ortadoguya-ikinci-kez-hos-geldin-veya-reyhanli-saldirilari

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder