4 Temmuz 2016 Pazartesi

Suriye ve İç Savaş! (1) & (2)



Suriye ve İç Savaş! (1)


ÜMİT ÖZDAĞ
24.02.2012


Suriye bir iç savaşa doğru ilerliyor. 

İç savaşın bir ana dinamiğini gelişmeleri kontrol edebilecek politikaları üretemeyen Beşşar Hükümeti oluşturuyor. 

İç savaş için diğer ana dinamiği ise muhalefeti destekleyerek, besleyerek ve yönlendirerek iç savaştan galip çıkacaklarına inandıran dış güçler oluşturuyor. Suriye’de ilk muhalefet gösterileri ve hükümet güçlerine karşı silahlı eylemler başladığı zaman konu ile ilgili herkes Suriye’de bir iç savaşın olağanüstü büyük muhtemel bölgesel sonuçlarından dolayı hiç kimsenin menfaatine olmayacağı ve hiçbir dış güç tarafında da desteklenmeyeceği şeklindeydi. Ancak aradan geçen aylar içinde gerek Şam yönetiminin etkili politikalar geliştirememesi gerek ABD dahil Batı’nın “Bu iş Esad ile devam etmez” düşüncesini gündeme yoğunlaştırarak taşıması ve Şam’a karşı politik ve ekonomik önlemlerin alınmaya başlaması, Suriye’ye muhalefeti iç savaş konusunda cesaretlendirmektedir.

Suriye tam bir etnik mozaiktir. Genellikle % 90 Arap, % 9 Kürt, % 1 Çerkes, Ermeni, vs. şeklinde bir nüfus tanımı yapılsa da bu doğru değildir. Suriye’de özellikle Halep ve çevresinde yaşayan ve dilini koruyan Türklerin sayısı 1 milyon 300-500 bin civarındadır. Ancak sadece etnik doku bize Suriye’nin sosyal yapı kimliğini vermemektedir. Suriye’nin geleceği açısından mezhepsel ve dinsel yapı da bir öneme sahiptir. Suriye nüfusunun % 74’ü sünni Müslüman, % 12’si Nusayri Arap, % 3 Dürziler, % 10 değişik hristiyan mezhepleri ve Şam, Kamışlı ve Halep’de küçük Yahudi cemaatlerinden oluşmaktadır. 

Suriye’de bir iç savaş çıkması durumunda bu etnik ve dini/mezhepsel mozaik kendi içinde koalisyonlar oluşturarak aldıkları dış destek ile ülkeyi hızla bir kara deliğe çekecek iç savaşa sürükleyebilir. Özellikle Kuzey Irak’tan destek alacak olan Türkiye’nin sınırdaş olan Kamışlı çevresindeki Kürtler bu iç savaşı Suriye’den kopmak için etkili bir şekilde değerlendirmeye hazırlanmaktadırlar. Bu iç savaşa, İran, Hizbullah, Lübnan’daki değişik silahlı siyasi partiler karışacağı gibi Amerikan işgal güçlerinin çekilmesinden sonra üzerindeki baskı tamamen kalkacak Irak’taki sünni ve şii partiler de dahil olacaktır. Bu süreçte El Kaide’nin yer almayacağı düşünülemez.

Buraya kadar ortaya koyduğumuz çerçeve genelin tasvirinden ibarettir ve günlük gazete okuyucu herkesin bilgisi dahilindedir. 

Bu bilgi bize şu soruyu sordurmaktadır: “Türkiye’nin bugün izlediği politika Suriye’de bir iç savaşı engellemeye mi hizmet etmektedir yoksa bir iç savaşı hızlandırmakta mıdır?” Bu sorunun cevabı, AKP Hükümetinin izlediği Suriye politikasının Suriye’yi bir iç savaşa götüren yola taş taşımak olduğudur. 

Ankara’nın Suriye’nin bir iç savaş yaşamadan demokratikleşmesine katkısı daha kapsamlı ekonomik, siyasi, kültürel ilişkiler geliştirerek mümkündü. Şam ile çok boyutlu ilişkiler devam ederken AKP Hükümeti bir yandan da Esad rejimine demokratikleşme konusunda sabırlı telkinlerde bulunmaya devam etmeliydi. Ancak her neden ise AKP, PKK’ya gösterdiği sabrı Suriye’ye göstermemiştir. 2006’da PKK ile görüşmelere başlayan, 2009’dan itibaren Oslo ve Brüksel görüşmeleri ile müzakereleri protokollar çerçevesinde sürdüren AKP Hükümeti, PKK’nın bu süre içinde düzenlediği binlerce terör eylemine ve yüzlerce insanımızı katletmesine rağmen terör örgütü ile müzakerelere devam etmiştir. Öte yandan söz konusu Suriye olunca, A. Davutoğlu bir kez Suriye’ye gitmiş, Esad’a bir muhtıra vermiş ve bu muhtıranın kabul edilmediğini söyleyerek Şam ile ilişkiler askıya alınmıştır. 

Suriye’de bir iç savaş çıktığı zaman Türkiye iç savaştan çok boyutlu olarak etkilenecektir. Öncelikle yüz binlerce insan Türkiye sınırına doğru kaçabilir ve Türkiye’ye sığınmak isteyebilir. İç savaşın başlaması ile birlikte Esad rejimi elindeki her şeyi kullanmaya başlayacaktır. Bu çerçevede PKK ile on yıllar öncesine giden ve hiçbir zaman gerçek anlamda kopmamış olan bağlarını Türkiye’ye karşı kullanacaktır. Arap Baharı’nın Suriye’ye gelmesini AKP Hükümeti ile yürüttüğü müzakereleri kesmek ve daha uygun şartlarda müzakere edebilmek için terörü yükselten PKK bu desteği sevinç ile karşılayacaktır. Böylece PKK’nın Türkiye’ye karşı imkanları ve muhtemelen öldürücü silah türleri artacaktır.    

Oysa, Türkiye’nin Suriye’de çıkacak bir iç savaştan en fazla etkilenecek ülkelerin başında geldiği göz önünde tutularak, Suriye’de iç barışa katkıda bulunmak için daha sabırlı ve titiz bir telkin süreci üzerinde çalışılması gerekmekteydi. Türkiye, Orta Doğu’ya Batı’nın demokrasi ihracı politikalarını taklit ederek değil, bölgenin demokratikleşmesine kendi tarzını geliştirerek gerçek bir katkıda bulunma yolunu seçmeliydi. Bu sadece bir Şam ziyareti ve birkaç telefon görüşmesi ile alınabilecek bir sonuç değildir. Suriye yönetimini daha yoğun, çok düzeyli ve sürekli bilgilendirme, aydınlatma ve yönlendirmeyi gerektiren bir çalışmanın yapılması gerekirdi. Aslında bunu yapabilecek tek ülkede Türkiye idi. Ancak AKP Hükümeti bunu yapacağına, Batılıların Orta Doğu’ya davranış şeklini taklit ederek, hemen tehdit, baskı ve aşağılama yolunu tercih etti. Bu yaklaşımın bugün Orta Doğu’da Arap halklarının gözünden kaçmasının nedeni AKP’nin İsrail’e karşı kullandığı sert dil ve Arap Baharının henüz bir Arap lider bulamamış olmasıdır. 




Suriye ve İç Savaş! (2)


suriyeye_natocu_amerikanci_hainler_nah_girersiniz_225
Suriye ve İç Savaş! (2)

Suriye’de Esad’ın devrilmesinin bu ülkeye barış ve demokrasi değil, iç savaş, parçalanma ve Irak, Lübnan ve Türkiye’yi de kapsayacak bir bölgesel iç savaş getireceği, bölgesel ve bölge dışı güçlerin bu iç savaşta hem doğrudan hem de temsilcileri aracılığı ile ikili bir savaş (doğrudan ve vekaleten) süreci geliştirecekleri hususunun altı bu satırların yazarı tarafından çizilmiştir.


Suriye’nin iki sınır komşusu Lübnan ve Irak çok uzun süren iç savaşlardan sonra ancak çok hassas dengeler üzerine kırılgan iç barışları daha yeni inşa etmiş iken, Suriye’de çıkacak bir iç savaş kaçınılmaz olarak bölgeyi etkileyecektir.

Nitekim Kuzey Lübnan’da Suriye sınırındaki Tripoli kentinde Şubat başında kentin Sünni mahallesinde bir binaya asılan “Kasap Esad” pankartı, kentin Nusayrilerinin tepkisi göstermesi sonucunda üç gün süren ve ancak Lübnan Ordusu’nun müdahalesi ile indirilebildi. Ancak Lübnan’daki tehdit bununla sınırlı değil.

Suriye’de başlayacak bir iç savaşın Lübnan’da devam etmesini sağlayacak daha yapısal nedenler var. Ordu ve istihbaratı kontrol eden Hizbullah, Esad’ı desteklerken, Sünniler ve Hıristiyanlar, Lübnan İçişleri Bakanlığı’nı kontrolleri altında tutuyorlar. Hizbullah, Esad karşıtlarını yakalayıp Suriye’ye teslim ederken, Sünniler ve Hıristiyanlar Suriye muhalefetine silah tedarik ediyorlar. (Wall Street Journal, 18 Şubat 2012)

Sadece bu veriler dahi Suriye’de rejimin bir dış müdahale ile yıkılması durumunda bölgesel bir iç savaşın ne kadar yakın olduğunu gösteriyor. Suriye’nin Lübnan gibi Babil Kulesi’ne benzeyen etnik ve mezhepsel yapısı bir iç savaşta dışarıdan müdahale imkanlarını ve böylece savaşın kontrol dışına çıkarak uzamasını ve bölgeselleşmesini sağlayacaktır.

Öte yandan Suriye’nin iç yapısı da uzun soluklu bir iç savaş için çok uygundur. Nasıl Lübnan kurumsallaşmış bir etnik mozaik olarak şekillenmiş ve Lübnan iç savaşı bu kurumsallaşmış etnik mozaiğin parçaları arasında gerçekleşmiş ise Suriye de gizli kurumsallaşmış bir etnik mozaiktir. Osmanlı Devleti’nin 1918’de Suriye’den çekilmesinden sonra bölgeyi işgal eden Fransız manda yönetimi, var olan etnik ve dinsel farklılıkları kurumsallaştıran ve birbirlerine karşı geren bir politika izlemiştir. Suriye’yi din ve mezhep hatları boyunca örgütleyen Fransız manda yönetimi, ayrı devlet çatısı altında örgütlediği Nusayri ve Dürzilerin, Suriye’ye katılmasına ancak 1936’da izin vermiştir. (M. Şükrü Hanioğlu, Bir Kolonyalizm mirası daha tarihe karışırken, Sabah, 19 Şubat 2012.)

Suriye’de üç büyük etnik grup, Araplar, Türkler ve Kürtler’dir. Ayrıca küçük azınlıklar olarak, Kuzey Kafkasyalılar, Ermeniler ve Arnavutlar bulunmaktadır. Mezhepsel bölünme ise Müslümanlarda Sünni, Nusayri, Şii ve Dürzi olmak üzere dörde ayrılmaktadır. Sünniler Hanefi, Şafi ve Selefiler olarak ayrılmaktadır. Şia içinde ise İsmaili, Kızılbaş ve Caferi olmak üzere üç grup vardır. Hıristiyanlar ise Ortodoks, Katolik, Süryani, Protestan ve Asurilerden oluşmaktadır. Bir iç savaş durumunda muhtemelen bu etnik/mezhepsel gruplar ve alt gruplar arasında geçici/sürekli ittifaklar olacaktır. Bu ittifaklar da durumu karışık olmaktan kurtarmayacaktır.

Suriye’de rejimin bir dış müdahale ile devrilmesi durumunda Esad ve klanı, Lazkiye merkezli olmak üzere çekileceği ve fiilen Nüsayristan’a dönüşecektir. Kuzey Irak ile sınırdaş olan bölgedeki 14 Kürt partisi ittifak kurarak, fiili Kürdistan’ı ilan edecekler ve Kuzey Irak ile fiilen birleşeceklerdir. Sünni Araplar, gerek Irak Sünni Arap çevrelerinden gerek S. Arabistan başta olmak üzere Arap ülkelerinden silah ve para desteği alacaklardır. Hıristiyanlar bir yandan Nusayriler ile zayıflasa da ittifaka devam ederken, öte yandan Lübnan Hıristiyanları ile ilişkilerini güçlendirecekler, coğrafyalarını korumaya çalışacaklardır. Dürziler, küçük bir devletçik oluşturacaklardır.

Özetle; Suriye büyük bir karmaşayı temsil edecektir. “Böyle bir şey olmaz, ABD ve AB 

..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder