Ümit Özdağ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ümit Özdağ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Ekim 2020 Cuma

MİT Tırlarının Nereye Gittiğini Söylesem

 MİT Tırlarının Nereye Gittiğini Söylesem.,


MİT Tırlarının Nereye Gittiğini Söylesem
Ümit Özdağ
24 Kasım 2015 Salı 23:49




Kaynak //http://www.gazete2023.com/gundem/umit-ozdag-mit-tirlarinin-nereye-gittigini-soylesem-h45673.html
Gazete2023
 
Ümit Özdağ: MİT Tırlarının Nereye Gittiğini Söylesem... 

MHP Genel Başkan Yardımcısı Ümit Özdağ, MHP’li heyetle Suriye sınırında Türkmenlerle görüşerek yaptıkları incelemenin sonuçlarını mecliste yaptığı basın toplantısında açıkladı. 24 Kasım 2015 Salı 23:49 Bayırbucak’a yapılan saldırının bir amacının da bölgede Türkmenlere yönelik bir etnik temizliği gerçekleştirmek olduğunun anlaşıldığını belirten Özdağ şöyle konuştu.   “Bayır Türkmenlerin insani yardımlar dışında ısrarla kendilerini savunmak için silah talep ettiklerini gördük. 
Heyetimiz AKP hükümetinin ısrarla Türkmenlere yolladığını iddia ettiği silahlar veya benzerleriyle ilgili bölgeden herhangi bir kanıt elde edemedik.”   

Gazetecilerin, “Silahlarla ilgili bir kanıta rastlamadık dediniz, kanıt olarak ne aradınız, sordunuz mu, sadece bize gösterir misiniz dediniz, yöntem olarak yanlış bir yöntemi seçmiş olabilir misiniz?” sorusuna Özdağ, “Emin olun ben o konuda yanlış bir yöntem seçmem. 

Arkadaşlarım da bu konuda deneyimli. Ondan dolayı yaptığımız araştırma böyle bir kanıtın olmadığını gösteriyor. 

Ama bunu size şimdi burada açıklarsam çok büyük bir devlet skandalı olur.” şeklinde cevap verdi.   MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli talimatıyla Osmaniye Milletvekili Doç.Dr. Ruhi Ersoy, Hatay Milletvekili Mehmet Ahrazoğlu ve Kahramanmaraş Milletvekili Oğuz Tor’un oluşturduğu bir heyetle Hatay ile sınır bölgesinde bir inceleme gerçekleştirdiklerini kaydeden Özdağ, “Bu incelememizin amacı Bayırbucak bölgesinin Bayır kısmında Türkmenlere yönelik gerçekleşen Rusya ve Esed rejiminin ortak saldırılarının geçici sonuçlarını tespit etmekti.” dedi.    

Heyet olarak sınırdan sıfır noktasından Yamadi Göçmen Kampı’nı incelediklerini kaydeden Özdağ, “Kampta yaşayan Türkmenlere Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin ve sivil toplum örgütlerinin gereken insani yardımları yaptığı izlenimi ortaya çıktı. Bayır’a yapılan saldırının bir amacının da bölgede Türkmenlere yönelik bir etnik temizlik gerçekleştirmek olduğu anlaşılıyor.   

İki sene önce Humus’ta rejimin Türkmenlere yönelik etnik temizlik gerçekleştirdiği bilgisine sahip olan Bayır Türkmenleri bundan dolayı çatışmaların şiddetine rağmen bölgeyi boşaltmamakta direniyorlar. En fazla da sınıra geliyorlar. 

Türkiye Cumhuriyeti Devleti kendilerini Türkiye tarafına davet etmiş olmasına rağmen Bayır Türkmenleri bu daveti kabul etmiyorlar. 

Diyorlar ki biz ancak sınıra kadar kaçarız ancak topraklarımızdan daha fazla uzağa gitmeyiz.” diye konuştu.    

Bayır Türkmenlerinin insani yardımlar dışında kendilerini savunmak için silah talep ettiklerini gördüklerini anlatan Özdağ, “Heyetimiz AKP hükümetinin ısrarla Türkmenlere yolladığını iddia ettiği silahlar veya benzerleriyle ilgili bölgeden herhangi bir kanıt elde edemedik.” dedi.  
  
Bir gazetecinin, “Türkiye bundan sonra Türkmenleri korumak için ne yapmalı?” sorusuna Özdağ şu karşılığı verdi:   


“Her şeyden önce tarafların soğukkanlı olması gerekiyor. Türk-Rus ilişkilerinde kontrolsüz bir gerilimin her iki tarafa da büyük zarar verme potansiyeli olduğu ortadadır. Türk ve Rus ekonomileri arasında karşılıklı bağımlılık üstünde durulması gereken bir husustur. 
Ancak Rusya’nın  Suriye’deki politikalarının Türkiye’nin milli menfaatlerine zarar vermesi de kabullenilebilecek bir nokta tabi ki değildir. 

Bu hassas dengeyi korumak siyasetin, diplomasinin işidir. Biz MHP olarak başından bu yana Suriye’de Suriye’nin toprak bütünlüğünü ve istikrarı savunurken Suriye’de maceracı politikaların ortaya çıkartabilecekleri tehditlerin bu boyutlara ulaşmasından ciddi şekilde endişe duyarak bu uyarılarda bulunuyorduk.
 Sonunda buraya geldi. 

Bundan daha kötü bir aşamaya ulaşmaması gerekiyor ve derhal kontrol altına alınması gerekiyor. Sakin olunması gerekiyor. Her iki tarafın da bunda 
sonsuz menfaati olduğunu düşünüyoruz.   Ancak Rusya bir gerçeği görmeli; Türkiye’nin yaşamsal menfaatleri Suriye’nin toprak bütünlüğü başta olmak 
üzere Suriye’nin Rusya’daki menfaatlerinden daha fazladır ve bu ancak çatışarak değil karşılıklı görüşmelerle ve Rusya’nın da Türkiye’nin yaşamsal menfaatlerini daha doğru tanıması ve bu yaşamsal menfaatlere saygı göstermesiyle mümkün dür.”    Başka bir gazetecinin, “Açıklamanızda Türkiye’nin gönderdiği iddia ettiği silahlara ilişkin herhangi bir emare göremediğinizi söylediniz. 
 
   Önceki gün Davutoğlu bunun tam tersi iddialarda bulundu. 
Nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusunu Özdağ, “Sayın Davutoğlu arzu ederse bu konuyu vallahi ve billahi bölgeye silah gönderilmedi diyen kamuoyu önünde açıklama yapan Başbakan yardımcısına sorsun.” diye cevapladı.  “Putin’in sırtımızdan bıçaklandık açıklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusuna ise Özdağ, “ Uçağı düşürülmüş Ülkenin cumhurbaşkanının vereceği tepkidir. Ancak Rus savaş uçaklarının daha önce Türkiye Cumhuriyeti Devleti hava sahasını hem de uzun süredir ve uzun mesafeli ihlal ettiği gerçeği göz önünde tutulmalıdır. Ancak varılan noktada yapılması gereken her iki tarafın arasındaki ilişkileri askeri anlamda daha iyi planlamasıdır. 

Moskova’dan önemli bir seyahat var, iptal edilirse üzülürüm. Ama görüşmeler bu meseleyi çözmek için tek yol olarak görülmeli. Keşke iptal edilmeseydi.” 
şeklinde açıklama yaptı.

    "BUNU SİZE ŞİMDİ BURADA AÇIKLARSAM ÇOK BÜYÜK BİR DEVLET SKANDALI OLUR"   

Osmaniye Milletvekili Doç.Dr. Ruhi Ersoy ise şunları söyledi:   
“Suriye’nin geleceğini tartışırken bölgedeki halklar açısından Türkmenlerin dörtte biri kadar nüfusu tartışmalı olanların Aynel Arap’ta Kobani’de feveranı kopartarak dünya kamuoyunun dikkatini çekmeleri ve uluslararası kamuoyu ile Türkiye’de sözüm ona bir kesim odakların ve sözüm ona insan hakları savunucularının fevkalade dikkatini çekmişken 2 Milyon ve üzeri nüfusa sahip olan Türkmenlerin bir kısmı Bayır Bucak’ta diğer kısmı muhtelif yerlerde Suriye’nin gelecek arayışında yeni Anayasalarında statülerini tanımlamak ve orada huzurlu bir şekilde var olmalarını takip edebilmek MHP’nin asli görevleri arasında.   
   Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin de Türk kamuoyunun da bu tarihi köklerden gelen kardeşlik hukukunun takipçisi olmasını bekliyoruz. 
Büyük Türk dünyası coğrafyasının en yakınında Ankara anlaşması ile birtakım haklarımızın da olduğu Suriye Türklerinin gelecek arayışına Türkiye 
kamuoyunun da Türk milletinin de yakından ilgi göstererek basınımızın da bu konuyu ciddiye alarak ilgi ile takip etmesini bekliyoruz. Kobani’ye 
selam olsun diyenlerin Türkmen kardeşlere selam olsunun ötesinde fiili anlamda da icraat yapmasını ve sahiplenmesini bekliyoruz.”   
    Başka bir Gazetecinin, “Silahlarla ilgili bir kanıta rastlamadık dediniz, kanıt olarak ne aradınız, sordunuz mu sadece bize gösterir misiniz dediniz, 
yöntem olarak yanlış bir yöntemi seçmiş olabilir misiniz?” Sorusuna Özdağ, “Emin olun ben o konuda yanlış bir yöntem seçmem. 
Arkadaşlarım da bu konuda deneyimli. 
Ondan dolayı yaptığımız araştırma böyle bir kanıtın olmadığını gösteriyor. 
Ama bunu size şimdi burada açıklarsam çok büyük bir devlet skandalı olur.” cevabını verdi.

Gazete 2023

Kaynak 


23 Eylül 2019 Pazartesi

2015 Seçimleri Süresince PKK nın Van'daki Faaliyetleri

 2015 Seçimleri Süresince PKK nın Van'daki Faaliyetleri 


Röportaj: 2015 Seçimleri Süresince PKK nın Van'daki Faaliyetleri 
21. Yüzyıl  Türkiye Enstitüsü                           
Bugün 16 Aralık 2015 Çarşamba  

Terörizm ve Terörizmle Mücadele
20 Temmuz 2015 Pazartesi

Röportaj: 2015 Seçimleri Süresince PKK'nın Van'daki Faaliyetleri
21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü tarafından yazıldı.



MHP Van Milletvekili adayı Gültekin Çavuşoğlu ile 2015 Genel Seçimleri’nde Van genelinde seçim faaliyetleri çerçevesinde nasıl bir atmosferin yaşandığı, seçim 
çalışmalarının nasıl yürütüldüğü hususlarına ilişkin bir görüşme yapılmıştır. 

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü: Seçim döneminde Van’da nasıl bir atmosfer vardı ve seçim çalışmaları nasıl yürütüldü? Van genelinde halkın seçimlere yönelik tutumu nasıldı?

Gültekin Çavuşoğlu: Ben Van’dan halkın, tabanın talepleri sonucunda aday oldum. Van/Erciş’te benim ailemin de kökenin çok geçmişe dayanmasından dolayı partilerüstü bir konumumuz bulunmaktadır. Bu nedenle bölgede her parti ve seçmeni bana ve aileme çok saygı duyarlar. Ancak bu seneki seçimlerde biz seçim çalışmalarına başladıktan sonra, PKK tarafından vatandaşlar üzerinde korkunç bir baskı oluşturulmaya başlandı.HDP, kendi tabanına yönelik ciddi bir çalışma yapmadı. HDP’ye oy vermeyeceğini düşündüğü seçmen gruplarına bu arada Van’da MHP’ye ve AKP’ye yönelen seçmene yönelik bir baskı, tehdit, şantaj politikası geliştirdi. Polis, PKK tarafından tehdit alanların kendilerine şikayetçi olmasını istedi. Ancak insanlar şikayetçi olmaktan dahi korktu.

Önce köyler bloke edildi. Köylerde baskı ve şiddetle kırsal kesim tamamen kontrol altına alındı. 

Kırsal kesim kontrol altına alındıktan sonra aynı ekip ve kadrolar bu sefer şehir merkezindeki KCK yapılanmasıyla birleşerek ev ev dolaşmaya başladı. 

Eve gittiğiniz zaman seçim arifesi olduğu için kimse kapısını açmamazlık yapamıyor. Yani bir çocuğun bayramda gelip kapıyı çalması ne kadar tabii bir olaysa herhangi bir partinin de istedikleri yere gitmesi gayet tabii. Ve bu ekipler bsütün evleri bilakis bir değil bir kaç kez ayrı ayrı ekiplerle sürekli baskı 
altına aldı.



Baskı yaparken de önce oy talep ediyor ama bunun yanında da el altından şunu söylüyor, diyor ki; “Siz bize oy vermiyorsunuz, buradan pis kokular hissetmeye 
başladık.” Bunu söylerken de “çocuğunuz şu okulda okuyor çok da zeki olduğunu duyduk” gibi ifadeler kullanıyorlar. 
Yani adım adım sizi takip ediyoruz,  çocuğunuz da bizim kontrolümüz altında.  Nitekim bana gönderilen mesajlardan birisini okuyayım; “Siz Van halkının ne kadar tehdit aldığının farkında mısınız Gültekin Bey, HDP’ye oy verenlerin dışında kim ben falanca partiye oy veriyorum diyebilir. Halk çocuklarıyla tehdit edildi.” Bana gelen yüzlerce mesajdan sadece bir tanesini paylaştım.

Tabi bu köyler bloke edildikten sonra aynı yapı bu sefer şehir merkezini baskı altına almaya başladı ve sistemli bir şekilde bizim çevremizdeki çok geniş, 
büyük bir destek besleyen -yani Erciş halkı beni öz evladı olarak bilir, orda çok ayrı bir konumum var, sokakta 10 kişiden sekizi tereddütsüz HDP’lisi bile 
saygı duyar ama oyunu vermez- böylesine bir yapı bu sefer çöküşe geçti. Anladım ki çevremdeki insanları bile yani ekibimde çalışan kadro bile sürekli tehdit alıyor. Bizzat belediye başkanı tarafından görüşme talebimiz can emniyeti nedeniyle geri çevrildi.

Aradan bir müddet geçtikten sonra çevrede yavaş yavaş bir çökme başladı. Etrafımız çözülmeye başladı. En yakındaki samimi insanlar bile tehdit almaya 
başladı. Seçimlerde her sandığın başında yaklaşık 30-40 kişilik gruplar sandıkları kuşatmaya aldılar, okulların etrafına PKK bayraklarıasıldı ve seçmenler ürkmeye başladı. PKK bu şekilde varlığını net bir şekilde gösterdi. Bu durum karşısında da vatandaş yavaş yavaş çözülmeye başladı.

Bildiğiniz gibi 6-7 Ekim olayları Van’da çok ciddi bir şekilde yaşandı. Bu olaylar esnasında yaklaşık 430 işyeri yakıldı ve yıkıldı. Bu işyerlerinin yaklaşık 260 tanesi Erciş’teydi. PKK tarafından 6-7 Ekim olaylarına yapılan atıf neticesinde vatandaşlarda, HDP’nin barajı aşamaması halinde aynı sonucun yaşanma 
endişesi hakim oldu. Çünkü bölgede devlet yok, örgüt dağda ve şehirde hakim ve halk örgüt tarafından yoğun bir baskı altında tutuluyor.

Çevremde yakın olduğum insanlar bile evladına birşey olmasından korktuğu için, barajın aşılması ve bölgede bir sıkıntı yaşanmaması adına HDP’ye oy verdiler. 
MHP olarak maalesef gerekli sandık kurulu üyelerini gösteremedik çünkü insanlarımız çekildi. Hatta ben KAMUSEN Genel Başkanı’yla bizzat görüştüm. Orada gerekli sandık kurulu üyeleri verilmediğini belirttim. Bana cevabı; “Gültekin Bey, tedirgin oluyorlar herhalde yabancı oldukları için görev almak 
istememişlerdir” şeklinde oldu.

Bu bölgede devlet şeklen var. PKK burada istediği şeyi yaptırma gücüne sahip. Haracını da alıyor, mahkemesini de kurmuştur. Bugün Van merkezde hiç tereddütsüz esnaflar da dahil olmak üzere haraç vermeyen hiçbir fert yoktur. Örgütün söylemi; “Kürdistan’da ticaret yapıyorsunuz, Kürdistan’a vergi vermek 
mecburiyetindesiniz” şeklinde. Vatandaşlar tarafından haraç toplamak amacıyla örgütün gönderdiği yazılar gösterildi bana. İstedikleri rakam bir milyon dolar 
civarında. Haraç ödemeyen vatandaşları önce Hakkari’ye sonra Kuzey Irak’a götürüyorlar. En son bir yazıyla bir vatandaşa ödeme yapması için 04 Nisan’a 
kadar zaman verilmişti, sonrasında ne oldu bilmiyorum. Bölgede mahkemeler kurdu örgüt. Devletin mahkemesine gitmek yasaklandı, gidenler azarlanıyor. Her mahallede komiteler oluşturulmuş, her köyde de ikişer kişilik komiteler oluşturulmuş durumda. Bütün kararları veren bu ekipler.


Seçim gecesi de saat 03.00’dan sonra sandıkların kontrolü örgüt yandaşlarının eline geçti. Kurul başkanı korkudan bir şey yapamadı, zaten sandık kurulu 
üyelerinin bir çoğuna kendileri hakim. Benim tahminim gece saat 03.00’dan sonra, örgüt mensuplarının oyları kendilerinin kullandığı. Çünkü bir önceki seçimlerde almış olduğu oy bandı 193-200 bin seviyesinde iken birden bire bu seçimlerde 370 bin seviyesine çıkması akla mantığa uygun birşey değil. Oyların yaklaşık %25-30 civarı tamamen gayri meşrudur. Ben bunu iddia ediyorum. Tipik bir örnek vermek istiyorum. İkinci sıra milletvekili adayımız Yavuz Selim Çamuşcu beni aradı; 

“Ağabey Van’daki oyların büyük çoğunluğu başka isimler adı altında kullanıldı” dedi. Yani gelmeyenlerin oyu saat 03.00’dan sonra örgüt mensupları tarafından 
kullanıldı.

Bir başka örnek; bir vatandaş eşine oy kullanmaya gidelim diyor, o da biraz işleri olduğunu söylüyor, bu nedenle eşi öğleden sonra oy kullanmaya gidiyor. 
Öğleden sonra eşi komşusuyla birlikte aynı sandıkta oy kullanmak için gittiğinde görüyor ki listede oy kullanmış gözüküyor,kayınvalidesi iki ay önce vefat etmiş 
ama ismi var o da kullanmış, komşununki de kullanılmış. Hiç sesini çıkartmadan eve geliyor sandıklar açıldıktan sonra eşi isyan ediyor, “bu nasıl olur, bu 
sandıktan hiç olmazsa bu kadar çıkması gerekirdi” diyor. Eşi o zaman diyor ki; “Ben oy kullanamadım, benim yerime de kullanmışlar, merhum annenin yerine de kullanmışlar, komşunun yerine de kullanmışlar.”

PKK/HDP baskı, tehdit ve terörize eylemlerini sadece bize karşı değil, AKP’ye karşı da uyguladı.Van AKP birinci sıra milletvekili adayı Burhan Kayatürk hem 
YSK’ya müracaat ediyor üç gün önce hem de Avrupa’dan gözlemci talebinde bulunmuş. Tabi ben bunu teyit edemedim.AKP üzerindeki baskılar da çok boyutlu idi. Van merkezde 26 büro kiraladılar. Ertesi gün 26 büronun kira kontratları iptal edildi. Sonunda AKP kirası normal olarak 3000 TL olan bir yere 36 gün için 90.000 TL vererek bir tek yer kiralayabildi.Yapılan baskılar sonucunda AKP’nin  700  sandık müşahidi müşahitlik görevinden ayrıldılar. 

Bunların yerine AKP sandık görevlisi atadı. Ancak her gün 15-20 AKP sandık görevlisi seçim gününe kadar görevindenistifa etti. Sonunda Ankara’dan 250 kişiyi sandık görevlisi olarak getirmek zorunda kaldılar. Seçim günü AKP müşahitlerini ve görevlilerini sandık başına taşıyacak minibus firması anlaşmayı iptal etti ve taşımadı. AKP’nin iki seçim otobüsü vardı. Her gün saldırıya uğradı ve camları kırıldı. Hatta AKP 1. Sıra adayı ve milletvekili Burhan Kayatürk, polis kayıtlarına geçtiği için biliyorum, bir PKK’lı tarafından “gerekirse sana Ankara’da da ulaşırız” diyerek tehdit edildi.

Yani sonuç itibarıyla anti demokratik bir seçim olmuştur. Baskı ve zulüm altında yapılan bir seçim olmuştur. Van’daki ve Güneydoğu Anadolu’daki siyasal gerçeği 
kesinlikle yansıtmıyor.

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü: Bölgeden bir vatandaş olarak tüm bahsettiğiniz hususlar ışığında gelecek süreci nasıl değerlendiriyorsunuz ve önerileriniz 
nelerdir?

Gültekin Çavuşoğlu: Haziran 2015 genel seçimleri sonrası sandıktan çıkan oylar bağlamında Doğu ve Güneydoğu Anadolu illerindeki siyasal yapı, doğru ve dikkatli analiz edilmeye muhtaçtır. Analizin doğru ve sağlıklı sonuç verebilmesi için PKK, KCK, mahalle örgütlenmeleri, devletin duruşu, bunların karşısında kamunun işlevi ve HDP dışındaki MHP, CHP ve diğer siyasi partilerin bu bölgedeki etkinliği ve yapılanması dikkatle incelenmelidir.

Dün ben PKK’lı değilim diyen insanlar bugün evlerine, iş yerlerine PKK ve Apo posteri asar duruma nasıl geldi? Açılımla yapılan bazı teşvikler ve tavizler 
neticesinde, vatandaş;“hükümet destek veriyor, bana ne oluyor” diyor. Vatandaş sahipsiz ve bir noktada güçlü olan tarafa yöneliyor. Acilen devlet orada varlığını hissettirmek mecburiyetindedir. Hissettiremediği için daha düne kadar açık ve aleni şekilde bölücü unsurlara karşı tavır koyan vatandaş bugün HDP’ye 
korkudan, içine sindiremese bile onun illegal yapılanması PKK’ya ve diğer unsurlarına karşı  sempati duyar noktaya gelmiştir. 

Diğer bir sorun tüm bu gelişmeler neticesinde, Van’da sermaye ve gayrimenkuller hızla el değiştirmeye başlamıştır. Vatandaşlar, belli kişiler hedef 
gösterilerek; “Sakın bunların mallarını almayın, nasıl olsa defolup gidecekler” şeklinde baskı altına alınıyor. Düne kadar örnek bin lira olan bir gayrimenkulün 
değeri talep olmadığı için yarı yarıya düşmüş, değer kaybetmiştir. Vatandaş çaresizlik içerisinde. Burada kastedilen kişileri Türkler diye değerlendirmemek 
lazım, Kürt olup da vatanına milletinin birlik ve bütünlüğüne karşı sevgi ve muhabbet besleyen insanlar da PKK’nın hedef grubu içerisinde yer almaktadır. 
Örneğin ben aşiret liderleri ile de görüşüyorum, diyorlar ki merkezde sana oy veririz ama köylerde veremeyiz çünkü tespit edilen kişiler dağa kaldırılıyor ve 
işkenceye maruz bırakılıyor.

Diğer bir sorun, meslek odalarının örgüt yandaşları tarafından ele geçirilmesidir. Bu yerler üzerinden PKK’ya destek sağlanmaktadır. Ayrıca örgütün talimatı ile yeni meslek odaları kuruldu ve sivil toplum örgütü adı altında bu oluşumlar üzerinden baskı unsuru oluşturmaya çalışıyorlar. Bunlar ulusal ve yerel toplantılar düzenleyerek siyaset yapmaya başladılar. Zaten belediyelerin odalarla yakın ilişki içerisinde oldukları malum.

Van’da vatandaş örsle çekiç arasında kalmış durumdadır. Yerelde belediyeler hakim ve belediyeler de örgüte büyük destek sağlıyorlar. PKK bölgede, devletten daha örgütlü çalışma alanı yarattı kendisi için. Aile işlerinden, haraç almaya, mahalle örgütlenmesinden belediye örgütlenmesine paralel bir devlet ağı kuruldu. 

Yani şu an maalesef örgüt tamamen hakim durumda.Van’da faaliyet gösteren örneğin, Türk Sanat Müziği dernekleri gibi halkın kültür değerlerine sahip 
çıkabilecek bütün yerler bakanlık, valilikler ve devlet tarafından ihmal edildi ve tamamen bölücü unsurlara saha terk edildi.

Bölgede örgüt tarafından fişlemeler yapılıyor. Yargı, emniyet, örgüte rağmen karar almakta çekinceli duruma düştü. Bölge, Kürtçü ve dinci kıskacı altındadır. 
Şu anda olay Marksist Kürtçü mü olalım, dinci Kürtçü mü olalım aşamasına gelmiştir. Bölge insanının bütün umutları kırılmış ve gelecek kaygısı başlamıştır. Bir çok yerli aile kenti terk etmek zorunda kalmıştır. Okullarda aleni bir şekilde bölücülük propagandası yapılmaktadır. Okullardaki hakimiyet, maalesef milli eğitimin düştüğü durumu göstermektedir. Okullar tamamen kontrol altına alınmış durumda. Bölge ve Van’da AKP ve HDP dışındaki partilerin yaptıkları sorumluluk almaktan öte semboliktir. Bu çok önemli yani orada sembolik bir yapılanmamız var.

Seçim öncesinde sokaklara kanlı musluk afişleri asıldı. Bu afişler halk üzerinde korku ve endişe yaratt

Ayrıca “HDP dışında başka partinin giremeyeceği” şeklinde pankartlar da asıldı.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da şu an devlet ve demokrasi yoktur. AKP’nin arkasında devlet gücü olmasına rağmen, seçimlere çeyrek kalaya kadar seçim bürosu bile açmamıştır ya da açamamıştır. Sadece iki ay içerisinde AKP Belediye Meclis Üyesi olup HDP’ye geçen belediye meclis üyesi sayısı 33’tür. 
Seçimde HDP’nin elde ettiği başarı, bölgenin Kürdistan olma referandumu olarak değerlendirilmiştir. 

Bu durumun önüne geçmenin tek yolu acilen devletin varlığını bölgede hissettirmesidir.

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü: Devletin varlığını hissettirmesinden kastınız nedir?

Gültekin Çavuşoğlu: Devlet bölgede yargısıyla, kolluk güçleriyle bulunmalı. Ben vatandaş olarak illegal güçler tarafından sorgulanıyorsam, sandığa korku ve 
endişe içerisinde gidiyorsam, benim aracıma TOMA refakat ediyorsa, devletin vatandaşını bu noktaya getirmemesi gerekmektedir. Bölgeyle ilgili projeler 
üretilmeli ve tüm siyasi partiler bölgede etkinlik gösterebilmelidir. Vatandaş kendisini sahipsiz hissediyor, çünkü baskı altındalar, sindiriliyorlar ve ölümle 
tehdit ediliyorlar.

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü: Çok Teşekkür ederiz.


http://www.21yyte.org/tr/arastirma/terorizm-ve-terorizmle-mucadele/2015/07/20/8241/roportaj-2015-secimleri-suresince-pkknin-vandaki-faaliyetleri


Uzman Hakkında
21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
bilgi@21yyte.org

Uzmanın Diğer Yazıları

  Kasım Ayı Türk Dış Politikası Güncesi 
  Ahıska Türkleri'nin Sürgün Edilişinin 71. Yılı  
  Saygı ve Özlemle Anıyoruz 
  21. Yüzyıl Dergisi'nin 83. Sayısı Çıktı 
  21. Yüzyıl Dergisi'nin 82. Sayısı Çıktı 
  Gözde Kılıç Yaşın Sputnik News'e Konuştu 
  Kurban Bayramınız Kutlu Olsun.,

  Cahit Armağan Dilek, bugün saat 21.30'da Kanal B'de Bekleme Odası     Programı'nda 
  

TÜRK DIŞ POLİTİKASI FALEZ TOPLANTILARI-2015 


  Başımız Sağolsun... 
  Türk Dış Politikası Temmuz Gündemi-2015 
  Röportaj: 2015 Seçimleri Süresince PKK'nın Van'daki Faaliyetleri 
  Gözde Kılıç Yaşın TRT AVAZ'da  
  Türk Dış Politikası Gündemi-Haziran 2015 
  21. Yüzyıl E-Dergisi 79.Sayı/Temmuz Çıktı 
  21. Yüzyıl E-Dergisine Nasıl Abone Olurum? 
  TDP-Mayıs Gündemi 
  21. Yüzyıl Dergisi Haziran/78.Sayı 
  Prof.Dr. Ümit Özdağ bugün saat 11:25'te Samanyolu Haber'de 
  TDP Nisan Gündemi 
  Prof.Dr. Ümit Özdağ'ı Sosyal Ağlardan Takip Etmek İçin... 
  21. Yüzyıl Dergisi 76. Sayısı  
  Dr. Erhan Canikoğlu Sputnik News'e konuştu... 
  Gözde Kılıç Yaşın TRT Avaz'da 

 İkinci Van Raporu;  

  Özdemir Akbal, 30.03.2015 Saat 08:30'da TRT Radyo 1 Gündem Programı'nda 
  21.Yüzyılda Sosyal Bilimler Dergisi'nin 10. Sayısı "Küresel Enerji Rekabeti" Çıktı 

 Arşiv Seti Kampanyası 

  Özdemir Akbal, 19.03.2015'te saat 08:20'de TRT Radyo 1 Gündem Programı'nda 
  Çanakkale Şehitleri Anısına... 
  Ümit Özdağ’dan Kozmik Oda Bombası: Kontrgerillanın 100 bin İsmi TBMM’ye Verildi 
  Prof.Dr. Ümit Özdağ cevapladı: Erdoğan’ın Kürt Sorunu Yoktur açıklaması ne anlama geliyor? 
  Gözde Kılıç Yaşin, Saat 12:15'te TRT AVAZ Dünya Gündemi Programı'nda 
  100 Bin Özel Harpçinin İsmi Meclis’te Mevcut 
  Prof.Dr.Ümit Özdağ'ın, Sputnik Türkiye'ye IŞİD'in Kimyasal Silahları İle İlgili Açıklamaları 
  Prof.Dr.Ümit Özdağ, bu akşam 22:00'de Ülke TV Ankara-İstanbul Programı'nda 
  (E) Tümgeneral Sayın Alaettin PARMAKSIZ’ı kaybettik... 
  75. Sayı: Ortadoğu'dan Türkistan'a IŞİD 
  TDP-Şubat Gündemi 
  Prof.Dr.Ümit Özdağ, bu akşam saat 21:00'de Mehtap TV Ana Fikir Programı'nda 


Copyright © 2015. 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü. Tüm Hakları Saklıdır.
Sitemizde bulunan yazıların sorumlulukları yazarlarına aittir. Kurumumuz 
tarafından çıkarılan dergi, özel rapor ve kitapların içeriklerinde bulunan 
yazılarda aynı kapsam dahilinde yazarına aittir.

Ahlatlıbel Mah. 1825 Sokak No: 60 İncek/Çankaya/Ankara 
Tel: +90 312 489 18 01 | Belgegeçer: +90 312 489 18 02 | Elektronik Posta: 
bilgi@21yyte.org 

..

11 Şubat 2019 Pazartesi

İNÖNÜ KURMAYLIĞINDA KARŞI DEVRİMİN TEZGAHLANIŞI

İNÖNÜ KURMAYLIĞINDA KARŞI DEVRİMİN TEZGAHLANIŞI



LİDERSİZLİK VE ÖRGÜTSÜZLÜK 

Milli Birlik Komitesi yukarıda anlatılan kargaşa içinde kurulup çalışmalarını körün değneğiyle sürdürmeye başlamıştı. Şüphesiz, kurulu sistem de kendi karşı reaksiyonlarını gösterecekti. 

Sistemin en çok oy alan partisi DP kapatılmış, tüm milletvekilleri de Yassıada'ya gönderilmişti. 27 Mayıs'ı basit bir hükümet darbesi olmaktan çıkaran genç subaylar ve üniversite gençliği ile şehir halkı “birinci raundu” kazanmışlardı. Yolsuzlukların üzerine gidilerek, “köklü değişikliklerin” yapılmasını talep ediyorlardı. Ama lidersiz ve örgütsüz idiler, üstelik hedefleri de net değildi.

BÜYÜK SERMAYE – İSMET PAŞA – GENÇ SUBAYLAR.,

Oysa, mevcut sistemin örgütlü, hedefleri belli ve de uluslararası sermaye ile güçlü bağları olan “Büyük Sermaye” sınıfı vardı. Lider derseniz, koskoca “Kurtuluş Savaşı kahramanı İsmet Paşa” tam bu kargaşa için biçilmiş kaftandı.

Ama, daha önce İnönü'yü lider olarak görmek isteyen Tevfik Subaşı gibi bir yüzbaşı bile ihtilalden büyülenmişti.

“Eylem hazırlıklarının kuvveden fiile dönüşmesi safhasında öğrenildi ki, CHP, askeri kullanabilmenin davranışları, hazırlıkları içerisindedir. İktidarın zafiyetinin üzerine giderken, ordunun Atatürk'e ve onun ilkelerine olan bağlılığından istifade etmenin zamanı geldiği kanaatleri pekişmişti. Asker, el koyacak ve devrimlerin sadık bekçisi CHP'ye "Buyurun" diyecek. Çoğumuz şoke olmuştuk.

İhtilalin beklenmedik bir şekilde direnişsiz gerçekleşmesi ve iktidarın alelacele kurulan bir komite ile yürütülme sorumluluğunun üstlenilmesi, bu sefer de iktidar bekleyen CHP'de şoka sebep olmuştu. Devlet yönetimini bilmeyen gençleri, zamanla etki altına alıp yönlendirmenin kolay olduğunu tahmin ediyorlardı. Gerçekten CHP sempatizanı veya taraftarı olan bazı komite üyelerinin, zaaflarından da istifade pekala mümkün görünmekteydi.” 

Bu nedenle, alttan alta kışkırttığı 27 Mayıs İhtilali’nin açıkça başına geçme inisiyatifini gösteremeyen İnönü, artık istese bile kolay kolay ipleri ele alamayacaktı. Moment kaçmıştı. Komite içindeki bir sürü subayla iyi bağları olduğu halde, genç subaylar iktidarı altın tepsi içinde kendisine sunmamışlardı. Uygun zamanı yaratmak zaman alacaktı.

Oysa bir kaç uyduruktan mahkeme kurulup, bir kaç D.P.'li yargılanabilirdi. Belki de mahkemeler uzatılıp ihtilalin gürültüsü dinince bu davalar da unutulmaya terk edilebilirdi. Ama genç subaylar üzerine üzerine gidiyorlardı.

“(Haziran ve Ağustos 1960 tarihlerinde soygun ve suiistimallerin araştırılması amacıyla Mal Beyannameleri doldurmaları istenmesi üzerine) Yepyeni bir muamele ile karşı karşıya olduğumuzu anlamakta güçlük çekmedik...

Mal Beyanı talebinin dışarıda serbest olan bazı şahıslara da yapıldığını öğrenmiştik. Bunlar daha ziyade DP’nin Genel Kurul üyeleri, il, ilçe başkanları gibi milletvekili olmayan ileri gelenleri ile, partiye sempatisi ve yakınlığı bilinen veya öğrenilen tüccarlar, sanayiciler vs., devlet dairelerinin valilik, kaymakamlık, genel müdürlük, müsteşarlık gibi yüksek kademelerinde vazife almış olanlardı.

... Özel şekilde teşkil edilmiş bir takım heyetlerin zorla evlerimize girerek halılarımızın metrekarelerini ölçtükleri, gümüşleri tartıp ayar ve kilolarını tespit ettikleri, antika ve ziynet eşyası için bilhassa davet ettikleri bazı kişilere hayali rakamlar halinde kıymetler biçtiklerini...” 

Biçilen kıymetlerdeki rakamların hayali olup olmadığı bilinmez ama, bu rakamlar radyodan hemen her akşam “Hırsızlar Kervanı” adı altında yayınlanıyordu. 

KURMAYLIK.,

Şu Menderes de sistemin kurallarını fazlasıyla çiğnemişti! Şimdi de bu genç subayları hizaya getirmek ona düşmüştü. Ve İsmet İnönü kolları sıvadı.

“..İnönü 27 Mayısçıları ilgiyle, hatta kuşkuyla izliyor, başarıya ulaşmalarını istemiyordu hiç. Yanlışlarını görünce gülümsediğini anlatırlar. “Bırakın ne kadar hata yaparlarsa, o kadar çabuk giderler” demiş!.. Yıpratmaktan da geri kalmazdı CHP'liler” 

“Cumhuriyet Halk Partisi sahneden çekilmek bir yana, öne çıkmak çabasında. Çok ilginç sahneler seyrettik, sözler dinledik CHP'lilerden. İhtilalin gerçek yapıcısı gibi göğüslerini kabartarak yürüyorlardı. Çoluk çocuğun politikaya aklının ermeyeceğini söylüyorlardı. Seçimlerin bir an önce yapılmasında sayısız yararlar olduğunu anlatıyorlardı. Çoğu CHP'li iktidar görüntüsündeydi. Tatsız olaylara yol açmaktan geri kalmıyorlardı. Olayların ters tepkilerini anlamak uzun sürmedi, ama neye yarar!..” 

Esas kurmaylık şimdi başlamıştı işte. Zaten birbirlerine parantezli olan “kurmay”lar birbirine düşürülüp, birbirlerine yedirtilecekti. İçlerinden bazılarına, özellikle kendisine yaranma duygusuyla tatmin olanlara azıcık koltuk vermek yetecekti. Sonra onların da hesabını kendisi görürdü.

Şimdi, komitenin en zayıf noktasını bulup oradan yüklenilmeliydi. Şüphesiz siyasi tecrübesi olmayan genç subaylar yığınla hatalar yapacaklardı. Önemli olan aralarındaki dayanışmayı kırmaktı.

KOLAY LOKMA VE 14’LERİN TASFİYESİ.,

Oysa komite üyeleri arasındaki dayanışma ruhu kırılmaya başlamıştı bile. İnönü'nün açıkça ortaya çıkmaması, artık kurulmuş olan MBK üyelerinin eğilimlerinin ortaya çıkmasını geciktiriyordu. Dolayısıyla MBK dışarıdan oldukça güçlü görünüyordu. Fakat, Türkeş'in Başbakanlık Müsteşarlığı gibi önemli bir makamı komitenin onayı olmadan işgal etmesi ise M.B.K.'sinin en zayıf noktası olarak apaçık sırıtıyordu.

Alpaslan Türkeş:

“.. ben o günlerde en güçlü kişiydim. Ve ihtilal olur olmaz da, Başbakanlık Müsteşarlığı’nı işgal ettim. Diğer arkadaşlarım, Başbakanlık Müsteşarlığı’nın önemi hakkında bir fikre sahip değildiler.” 

Türkeş’in ihtilalin en güçlü kişisi olduğu tartışılır da, Başbakanlık Müsteşarlığı’nı arkadaşlarının onayını almadan Cemal Gürsel’e yakın olmanın verdiği avantajla işgal ettiği kesindir. Gücü saat 03:00 da başlayan 27 Mayıs İhtilali’nin bildirisini Ankara Radyosu’nda 05:25 te okumasından kaynaklanmıştı!! Hareket sonrası bu 2 saatlik gecikme sorun edilmedi. Tüm kurmayların işine gelmedi. Onun güç kaynağı Cemal Gürsel, bir süre sonra onu Başbakanlık Müsteşarlığı koltuğundan alırken ve daha sonra da 13 Kasım’da yurtdışına yollayan kararnameyi imzalarken başka hiç bir “güç”ün kılı kıpırdamayacaktı.

Türkeş'in, uyanıklık yapıp Başbakanlık Müsteşarlığı’nı kapmasıyla birlikte komite içinde tepkiler de başlamıştı.

Bir yandan da, genç subay tepkisini temsil etmeye çalışanlar, iktidarı hemen İnönü'ye bırakmak istemiyorlardı. Ordu içinde İnönü'nün “devrimci” yanı tartışılır hale gelmişti ve genç subaylar Atatürk'ün bıraktığı yerden “devrimlere” devam edilmesini istiyorlardı. 

Muzaffer Özdağ:

“14 ler belirli bir fikir sistemi önermemek ile birlikte, bünyevi reformlar yapmak istemekle belirginleşmektedirler.

Hem “Sosyalist eğilimli” olarak tanınmaktadırlar, hem “Turancı” olarak tanınmaktadırlar. CHP yanlısı basın Türkeş'in Turancılığını gündeme getirirken, Özdağ'ın danışmanlarının 'anti-parti' fikirlere sahip Sosyalist aydınlar olduğunu yazmaktadır. (Akis 24 ekim 1960)

Tartışma, Komite’nin iktidar süresini uzatıp ilk öğretim seferberliği, toprak reformu, sağlık işlerinin sosyalizasyonu, ticarette liberalizm yerine devletçiliği getirecek eylemlerde bulunup bulunmama meselesidir. (Yön 20 aralık 1961 Abdi İpekçi). Radikallere göre hiçbir parti ülkenin ihtiyaç duyduğu bünyevi reformları yapacak durumda değildir. Çünkü hepsi küçük bir azınlığın menfaatlerine hizmet etmektedirler.

Radikaller için DP ile CHP'nin hiç farkı yoktur. CHP sözde halkçıdır. Halktan kopmuştur, eşrafa dayanır, eşrafın menfaatini korur. CHP lafzen devrimcidir. CHP'nin devletçiliği, devlet kapitalizmi ile bürokrasi yaratıp devleti daha hantal, kabiliyetsiz bir cihaz yaratmakla sonuçlandırmıştır. CHP'nin Cumhuriyetçilik prensibi demokratik değildir. Plütokratik bir oligarşi (ağa-paşa demokrasisi) ile memur saltanatı ve aydın diktası, askeri idare arasında yalpalayan bir inançsızlık halini ifade etmektedir' değerlendirmesini yapmaktadırlar. 

Dış politikada daha bağımsız davranılmasından yana olan radikallerin baskısı ile 16 Eylülde bir MBK bildirisi Ankara Radyosu’ndan yayınlanmıştır.

Bildiri ile Türkiye'nin “Milli Kurtuluş Savaşları’nı” özellikle de Cezayir'in Fransa'ya karşı savaşının desteklendiği bildirilmiştir. Bu arada Erkanlı yurt gezisi sırasında “Amerikan Emperyalizminden” bahsetmiş, ABD'nin Türkiye'ye karşı Emperyalist bir Siyaset izlediğini ileri sürmüştür. (Vatan 30 Eylül 1960 )

Ekimin birinci günü gazetelerde Gürsel'in Komite içinde dikta yanlılarının olmadığını, Komite’nin ikiye ayrılmadığını anlatan bir demeci çıkmıştır. Oysa Komite hem bölünmüştür, hem birbirine eskisinden daha fazla kızgındır. Bu kızgınlık bir Komite toplantısında Madanoğlu ile Özdağ arasında sert bir tartışma çıkmasına neden olmuştur. Bu tartışmadan sonra Madanoğlu uzun bir süre Komite toplantılarına uğramamıştır.

Esin'in başkanlık yaptığı Komite toplantısında Özdağ, milletin kaderini değiştirme ve devrim üzerine bir konuşma yaparken, Madanoğlu oturduğu yerden müdahale ederek: “Biz bu uzun işleri bırakalım, bizim bunlara aklımız ermez. Vazifemiz DP iktidarını yıkmaktı, yıktık bitti. Çağıralım İsmet Paşa’yı iktidarı devredelim, biz de kenara çekilelim.” demiştir.

İSMET PAŞA’NIN KİRALIK ASKERİ.,

Özdağ'ın Madanoğlu'nun bu müdahalesine tepkisi sert olmuştur.

Muzaffer Özdağ:

“Paşam siz istediğiniz yere gidebilirsiniz, kimse sizi zorla tutmuyor. Zaten yanlışlıkla geldiğiniz ve bir türlü vazifenizi, fonksiyonunuzu idrak edemediğiniz bu topluluk bir İhtilal Meclisi’dir

Burada herkesin rütbesi ve sıfatı eşittir ve birdir; ihtilal meclisi üyeliği... Burası kışla değil, siz de general değilsiniz; oturduğunuz yerden müdahale etmeyin, fikriniz varsa, söz alın ve kürsüden söyleyin. Şunu da bilin ki biz İsmet Paşa’nın kiralık askerleri değiliz ve olmayacağız.

İhtilal İsmet Paşa’yı iktidara getirmek için yapılmamıştır. Her defa İsmet Paşa’ya iktidarı devretmekten bahsediyorsunuz.

Kimin malını kime veriyorsunuz. Milli Birlik İktidarı’nın gerçek sahibi Türk ordusudur, biz onun temsilcisiyiz.

İktidarı zamanı gelince yapılacak seçimleri kazanana devrederiz; önce devrimler yapılacak sonra da seçimler”

Özdağ'ın konuşması Madanoğlu'na bir cevap olduğu kadar Komitenin CHP'li ve Demokrat kanatlarına da Radikallerin ilk açık taarruzudur.” 

Dolayısıyla, bir şekilde MBK koltuğuna oturmuş, statüko ile pek bir sorunu olmayan ve İnönü'yü başa getirerek itibarlarını sürdürdürmeye çalışacak eğilimin karşısında genç subayların devrimci eğilimlerinden güç alan komite üyeleri de Türkeş'le aynı görüntüyü vereceklerdi: “Siyasi hırslara kapıldılar, gitmek istemiyorlar.” 

İktidarın bir an evvel sivillere bırakılması yönünde yerli - yabancı baskılar artıyordu. 

O şartlarda iktidarın sivillere bırakılması aslında, tek örgütlü sivil güç olan “Büyük Sermaye'ye” bırakılması anlamına geliyordu. Bunu tam olarak böyle yorumlamasalar da, genç subayların bir kısmı iktidarın sivillere bırakılmasından önce, Atatürk'ün ömrünün yetmemesinden dolayı yapılamadığını düşündükleri bazı hamlelerin (örneğin toprak reformu gibi) başarılmasını istiyorlardı.

İSMET PAŞA’NIN KEMİĞİ.,

CHP'nin Komite üyelerinin ihtilalden sonra hayatları garanti altına alınırsa, iktidarı bırakmaları daha kolay olur şeklindeki görüşü yaz başında şekillenmiştir. Ecevit'in, Ulus Gazetesi’nde savunduğu tabii senatörlük fikri Komite’de benimsemiştir. Sonbaharda konu tekrar gündeme gelmiştir.

14 Ekimde Gürsel’in başkanlığında toplanan Komite’de Milli Birlik Partisi ve tabii senatörlük ele alınmıştır.

Ahmet Er teklifi sert bir şekilde eleştirmiştir:

“Bu bir siyasi rüşvettir, İsmet Paşa’nın iktidarı elimizden almak için bize uzattığı bir kemiktir. Ve modern hiçbir memlekette böyle bir müessese yoktur. Bu bizim yeminimize de aykırıdır. Biz millet önünde hiçbir karşılık beklemeden millete hizmet edeceğimize yemin ettik. Onun için tabii senatörlük diye bir şey kabul edilemez. Biz kendimizi millete adadık.” demiştir.

Tartışmalardan sonra tabii senatörlük teklifi 26 oyla reddedilmiştir

Komite üyeleri CHP'nin senatörlük teklifini reddetmişlerdir. Ancak Komitenin Başkanı, 17 Ekimde basın toplantısında Cumhurbaşkanlığı’na adaylığını ilan etmiştir. Gürsel: “Millet bana zaten başvurarak Cumhurbaşkanlığı’nı asla bırakmamamı, bu görevde kalmamı istiyor. Eğer milletin arzusunu ciddi, samimi ve çoğunluğun isteği olarak kabul edersem vazifeden kaçmam.” demektedir. Gürsel'in bu açıklamasının hemen ertesi günü Komitenin CHP kanadından Kuytak ve Acuner İnönü ile pazarlığa oturmuşlardır. 18 Ekim saat 20.30'da Kuytak ve Acuner, Afet İnan'ın evinde İnönü ile buluşmuşlardır.

İnönü'den istedikleri İnönü'nün Cumhurbaşkanlığı’na adaylığını koymamasıdır. CHP'liler de Cumhurbaşkanlığı seçiminde, ister halkoyu ile ister parlamento oyu ile olsun, oylarını Gürsel’e vermelidirler. İnönü, Kuytak ve Acuner'in teklifini kabul etmiştir. Ancak “Cumhurbaşkanı halkoyu ile seçilmemelidir. İnönü'nün başka hiçbir şartı yoktur.” 

14 lerin tasfiyesinden sonra yapılan seçim sonrası, MBK üyeleri ömür boyu sürecek biçimde Senatör, Cemal GÜRSEL Cumhurbaşkanı ve İsmet İnönü Başbakan olmuştur. Kısacası MBK üyeleri siyasi rüşveti kabullenmişler ve İsmet Paşa’nın kemiğini almışlardır. Neye karşılık? Ordu gençliğinin devrimci ruhunu peşkeş çekerek..

İlerdeki yıllarda, rüşveti kabul eden Büyük Sermayenin oltasına takılan “27 Mayıs İhtilalcileri”, Harbiye’nin uçaklarla taranıp harbiyelilerin kurşunlanmasını, iki subay arkadaşlarının asılmasını, 70’lerde Denizler’in asılmasını, öğrenci gençliğin yok edilmesini tabii senatör koltuklarında oturarak el kaldırıp indirerek izlemişlerdir. “27 Mayıs Anayasası yok edilirken” kendi deyimleriyle “27 Mayıs devriminin muhafazasını” yapmışlardır. 12 Eylül 1980 de ortaya çıkan “Silah ve Dava arkadaşları” “görevi ve bayrağı“ onların elinden almış; Onlar’ın koltuklarına oturmuşlardır.



***

27 Ocak 2019 Pazar

Akıllı adamlar için çıkan dergiler,

Akıllı adamlar için çıkan dergiler

Ümit ÖZDAĞ

uozdag61@gmail.com

Ümit ÖZDAĞ









11 Eylül  2014

  1994’ten bu yana stratejik konulara odaklanan bir çok dergi çıkardım. İlk çıkardığım dergi, alanında haklı bir efsane olan “Avrasya Dosyası”  dergisi idi. Avrasya Dosyası daha sonra Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin kurulmasına giden yolu açtı. 2003’te ben derginin yönetimini bıraktıktan sonra bir süre daha yayına devam etti ve nihayet galiba 2006’da kapatıldı. 2000 yılında ASAM’ın aylık yayın organı olan “Stratejik Analiz” adlı aylık strateji dergisini çıkarmaya başladım. Bu dergi 2009 sonunda yayınına son vermiştir. 
Diğer çıkardığım dergi 2001’de yayına başlayan “Ermeni Araştırmaları” dergisi ve “Armenian Studies” adlı İngilizce dergi idi. ASAM-Ermeni Araştırmaları Enstitüsü bünyesinde yayına başlayan Ermeni Araştırmaları dergisi, ASAM’ın kapanmasından sonra Ermeni Araştırmaları Enstitüsü’nün bir başka adla devamı üzerine, yayına devam etti ve bugün hâlâ üç aylık bir dergi olarak yayınlanıyor. Ancak üç sayı çıkardığım bir dergi ise “Jeoekonomi” adlı dergi oldu. Ekonomi ile uluslararası ilişkiler arasındaki ilişkiye odaklanan bu dergi ne yazık ki gelişemeden öldü.
Türkiye dışında da dergi çıkardım. 2002 senesinde Londra’da “The Review of International Affairs” adlı üç aylık dergiyi ve “Ankara Papers” adlı kitap dizisini Frank Cass Yayınevi ile birlikte yayımladım. Bu yayınlar 2005 senesinde sona erdi. 2002 senesinde sadece TBMM üyeleri için “Jeopolitik Gündem” adlı bir çalışmanın yayınına başladım ve 2004’e kadar bu çalışma yayınlandı. Keza aynı senelerde TİKA için ise “Avrasya Analiz” adlı dergiyi ASAM bünyesinde düzenledim ve yayınladım.
21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü’nün kuruluşundan sonra 2006’dan itibaren önce 3 aylık sonra aylık olarak “21. Yüzyıl” dergisini yayınlamaya başladım. Halen benimle birlikte Gözde Kılıç Yaşin derginin editörlüğü yapıyor. Bu ay 21. Yüzyıl’ın 69’uncu sayısı kitapçılara dağıtıldı. Türkiye’de 120 noktada satılıyor. ’21. Yüzyıl’dergisi, karışık uluslararası ilişkiler ve stratejik sorunlar ağını, Türkiye’nin menfaatlerin ve ülkemize yönelik tehditler zemininde herkes için anlaşılır hale getirmeyi hedefliyor ve bunu başarıyor. Dergiyi bir kez okuyan okumaya devam ediyor.
21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü’nün halen çıkarmakta olduğu bir diğer dergi “21. Yüzyılda Sosyal Bilimler” dergisi. Derginin editörlüğünü Doç. Dr. Serhat Erkmen yapmaya başladı. 21. Yüzyılda Sosyal Bilimler dergisi 3 aylık, akademik hakemli bir dergi. Her sayısı 8-10 makaleden oluşuyor. Bu makalelerin yarısı bir konuya odaklanıyor. Dergi, sosyal bilimlerin daha az işlenen konularını ele almayı hedefliyor. 21. Yüzyılda Sosyal Bilimler dergisi genel dağıtımda yok. Daha çok kütüphanelerde ve bazı seçkin kitapçılarda bulmak mümkün. 21yyte.org’da hangi kitapçılar olduğunu bulabilirsiniz. Ya da  www.21yyte.org  dan satın alabilirsiniz, abone olabilirsiniz.  


Bütün bu dergileri ki sayıları 11 ediyor, akıllı adamlar için çıkardım/çıkardık. Bu dergiler belirli bir eğitim seviyesinin üzerindeki akıllı adamlara hitap etmesine rağmen, akıllı adam olduktan sonra eğitim seviyesinin ne olduğu hiç önemli olmadı. Çünkü bu dergileri akademik bilimsel anlayıştan taviz vermeden okuma-yazma bilen herkesin anlayabileceği şekilde yayına hazırladık.
En son çıkarmaya başladığım/başladığımız dergi “Milli Güvenlik ve Askeri Bilimler” adlı üç aylık, hakemli dergi. Diğer dergilerin fikir babası benim. Ancak bu derginin çıkarılması teklifini dostum Dr. Ali Bilgin Varlık ortaya attı. Milli Güvenlik ve Askeri Bilimler dergisi de akıllı hatta çok akıllı adamlar için hazırlanan bir dergi. Ve okudukça akıllanacak adamlar/insanlar için bir dergi. Dr. Ali Bilgin Varlık, emekli bir kurmay albay. Görevde iken Ankara Üniversitesi’nde uluslararası ilişkiler doktorası yapmış. Rahmetli babası da asker olan Ali Bilgin Varlık hani  “doğuştan asker”  derler ya doğuştan asker değil, ancak doğuştan akademisyen. Asker olmuş. Askerliğin hakkını verirken, akademisyen olma mücadelesini de sürdürmüş. Hayatının ortasında akademisyenliğe geçmiş. Askerliğin birikimi ile akademisyenliği çok verimli bir şekilde birleştiriyor. İnanılmaz detaycı, inatçı ve titiz. Dr. Varlık’ın çalışmaları sayesinde 2013/14 kışında ilk sayısı çıkan ve yazın 2014’te 3. sayısına ulaşan dergi “mükemmel” bir teknik ve içerik kalitesi ile yayına hazırlanıyor.
Benim açımdan milli güvenliğe askeri bir bakış açısı ile bakan bir derginin Türkiye’nin içinden geçtiği dönemde büyük bir önemi var. Çünkü son yıllarda askeri vesayet ve militarizm adı altında Türk askeri geleneğine ve ordusuna yönelik amansız bir saldırı var. Oysa, bu coğrafyada güçlü bir askeri gelenek, sağlam bir milli güvenlik anlayışı ve güçlü bir orduya sahip olmadan uzun süre yıkılmadan ayakta kalmak mümkün değil. 1774 sonrası tarihimiz bunun açık göstergesidir. Üstelik böyle bir derginin  “emir-komuta”  zinciri içinde değil,  “aman şu girmesin yanlış anlaşılır”  yaklaşımı olmadan sivil bir düşünce kuruluşu tarafından çıkarılmasının çok önemli olduğuna inandım. Bu inancımda haklı çıktım. Ortaya çok çok iyi, heyecan verici bir dergi çıktı. Milli Güvenlik ve Askeri Bilimler dergisinde harika makaleler yayınlanıyor. Dr. Haldun Solmaztürk’ün Vietnam Savaşı üzerinden Amerikan ordusunu anlattığı makalesi harika. Bütün Türk subaylarının ve aydınlarının okuması bence “ZORUNLU”. İki kitabı olan E. Tümg. Ergüder Toptaş,  “Ankara Savaşı’nda Galebe Çalan Filler mi Yoksa Fikirler mi?”  başlıklı makalesinde stratejik planda Timur’un mu Beyazıt’ın mı daha iyi olduğunu tartışıyor. Dergiye www.21yyte.org üzerinden ulaşıp bir göz atabilirsiniz.   


Kaynak Yeniçağ: Akıllı adamlar için çıkan dergiler - Ümit ÖZDAĞ



https://www.yenicaggazetesi.com.tr/akilli-adamlar-icin-cikan-dergiler-31968yy.htm


30 Kasım 2018 Cuma

SİYASAL KARAR ALMA ORGANLARI ÜZERİNDE ÇIKAR VE BASKI GRUPLARININ ETKİLERİ , BÖLÜM 10

SİYASAL KARAR ALMA ORGANLARI ÜZERİNDE ÇIKAR VE BASKI GRUPLARININ ETKİLERİ , BÖLÜM 10


B) YÜRÜTME ORGANI İLE ÇIKAR VE BASKI GRUPLARI ARASINDAKİ İLİŞKİLER 

Modern demokrasilerin pek çogunda yasama, yürütme ve yargı islevleri kuvvetler ayrılıgı prensibine göre kurumlasmıstır. Sosyal bilimler sözlügüne göre 
kuvvetler ayrılıgı “herhangi bir siyasal sistemde devletin üç temel islevi olan yasama, yürütme ve yargının ayrı ayrı ve birbirini denetleyen organlar tarafından yerine getirilmesi” (DEMİR ve ACAR,2002;260) seklinde tanımlanmaktadır. 

Modern demokrasilerde genellikle yürütme organı devlet baskanı ve hükümetten olusur. Türkiye Cumhuriyeti anayasası” yürütme yetkisi ve görevinin Cumhurbaskanı ve Bakanlar Kurulu tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir.’’ (T.C. ANAYASASI, Md.8) hükmünü amirdir. Bu maddede açıkça görüldügü üzere yürütme organı devlet baskanı ve hükümet (Bakanlar Kurulu) olarak iki baslı bir yapıdadır.Turan’ a göre bunun sebebi özünde her toplulukta mevcut olan çıkar çatısmalarını da içeren siyasetin muhtemel toplumsal bölücülükle sonuçlanabilecek etkilerini telafi etme düsüncesidir.(TURAN, 1986, 189) Diger bir deyisle devlet baskanı partizanca mücadelenin dısında olup rejimin mesrulugunu temsil eden bir makamdır. 

Yürütme organlarının da çesitli, islevleri vardır. Turan’ a göre bu islevler siyasal, yasal ve idari liderlik, dıs siyaset yapımı, silahlı kuvvetlerin komutası, yargı ve 
temsil islevidir.(TURAN, 1986: 195-197) 

Yürütme organlarının yukarıda sayılan islevlerinden siyasal, yasal, idari liderlik ile dıs siyaset yapımı çıkar ve baskı gruplarının etkinlik saglama faaliyetlerine 
alabildigince açıktır. Örnegin hükümetler sorunların saptanması, çözüm üretilmesi elde mevcut kaynakların çesitli sorun alanlarına dagıtılması gibi görevlerle yükümlüdürler. 

İşte tam bu noktada çıkar ve baskı gruplarının faaliyetleri baslamaktadır. 
Çıkar ve baskı grupları hükümetleri (yürütme organlarını) sorunların teshis edilmesinden baslayarak, çözüm üretilmesi ve kaynak dagıtılmasına kadar her asamada önceki bölümlerde ayrıntılarıyla açıklanan yöntemleri kullanarak etkilemeye ve üyelerinin çıkarlarını maksimize etmeye çalısırlar. Örnegin Türkiye Soförler ve Otomobilciler Federasyonu (TSOF) 12 Nisan 2006 tarihli Sabah Gazetesinde yarım sayfa ilan vererek medyayı kullanarak kamuoyu olusturmak ve hükümeti etkilemek istemistir. Bahis konusu ilanda TSOF çesitli illerde yasanan ve 150 taksici esnafının öldürülmesine yol açan gasp olaylarını önlemek için hükümetten bir defaya mahsus olmak üzere koruma kabinli yeni model taksiler için özel tüketim vergisi (Ötv) ve katma deger vergisi (kdv) indirimi talep ettiklerini “ ölüyoruz duyun sesimizi diye defalarca 
haykırdık duyan olmadı” gibi tehditkar ve suçlayıcı ifadelerle beyan etmistir. (SABAH,12.04.2006:17) 

Yukarıda açıklanan olay bir baskı grubunun üyelerine fiziki güvenlik ve maddi çıkar saglamak adına medyayı kullanarak kamuoyu olusturma ve hükümeti zor durumda bırakma faaliyetidir. 
Yürütme organlarının (hükümetlerin) çıkar ve baskı gruplarının faaliyetlerine açık olan bir diger islevi ise dıs politika sahasıdır. Önceki bölümlerde çıkar ve baskı 
gruplarının islevleri incelenirken bu husus incelenmistir. Yine de her hükümetin özellikle basbakan ve dısisleri bakanının dıs gezilerine pek çok is adamının katılması bu konunun en güzel örnegini teskil etmektedir. Ayrıca hükümetler kendi ülkelerine ait firmaların diger ülkelerden alacaklarını dahi dıs politika konusu yapabilmektedir. 

Yine herhangi bir hükümetin diger hükümetlerle ekonomik anlasmalar imzalaması ya da insan hakları, çevre sorunları gibi baglayıcı metinlere imza atması bütün çıkar ve baskı gruplarını yakından ilgilendirmektedir. 
Türkiye’nin önde gelen baskı gruplarından birisi olan Türk Sanayicileri ve İş Adamları Dernegi (TÜSİAD) tüzügünde amaçlarından bir tanesinin ülkenin iç ve dıs sorunları ile ilgili görüs ve öneriler olusturmak ve karar organlarına aktarmak oldugunu açıkça ifade etmektedir.(TÜSİAD TÜZÜGÜ,MD : 3) 

Çıkar ve baskı gruplarının hükümetleri etkilemeye çalısmaları yukarıda deginilen kuvvetler ayırımı prensibinin dogal bir sonucudur. Modern demokrasilerde 
hükümetlerin seçimle is basına gelen mesru siyasi partilerce olusturuldugu farz ve kabul edilirse bu durumda siyasi partilerle çıkar ve baskı grupları arasında olusan iliskilerden söz etmek gerekecektir. 

Çıkar ve baskı grupları arasındaki iliskiler partilerin iktidar ya da muhalefette oluslarına göre farklılık gösterebilmektedir. ktidar partisi ile çıkar ve baskı grupları arasındaki iliskiler incelendiginde ortaya çıkan hususlar asagıda oldugu gibi gözlemlenebilir. 
Öncelikle hükümetler modern demokrasilerde bulundukları sorumlu mevkilere seçimle gelmislerdir. Oysa baskı grupları için böyle bir durum söz konusu degildir. 
Bununla birlikte her baskı grubu dogrudan ya da dolaylı bir sekilde siyasi iktidarın unsurlarını kendi üyelerinin çıkarlarını maksimize etmek ya da muhtemel çıkar kayıplarını engellemek maksadıyla etkilemeye çalısırlar. Bu amaçları gerçeklestirmenin en etkili yöntemi ise baskı grupları için kendi çıkarlarına halel getirmeyecek hükümetlere sahip olmaktır. 

Baskı grupları kimi zaman daha seçim asamasında kendi çıkarlarını savunacaklarına inandıkları milletvekili adaylarını destekleyebilirler. Bu amaçla kendi yöneticilerini özellikle iktidarı elde edecegine inandıkları partilerin kontenjanından milletvekili yapmak isterler. 

Bazı baskı grupları ile siyasi partiler arasında organik bir bag mevcut olabilir. 
Böyle durumlarda siyasi partinin iktidara gelmesi bir anlamda o baskı grubunun iktidara gelmesidir. Daha önce de belirtildigi üzere ngiliz sçi Partisi örnek gösterilebilir. 
Siyasi iktidarlar yani hükümetler ister tek parti isterse koalisyon hükümeti olsunlar baskı grupları bir takım avantajlar saglamak isterler. Bu avantajlara gümrük himayesi, ihracat primi, kredi, ihracat istisnası, vergi muafiyeti gibi hususlar (AY,2003:204) örnek gösterilebilir. 

Baskı gruplarının muhalefet partileriyle olan iliskileri ise su sekilde sıralanabilir. 
Öncelikle her parti iktidarı elde etme amacındadır. Bu nedenle baskı grupları için her parti simdi olmasa bile muhtemel bir hükümet veya hükümet ortagı olabilecek bir yapıdır. 
Partiler muhalefette bile olsa baskı gruplarının emellerine hizmet edebilirler. 
Örnegin hükümetin icraatlarından memnun olmayan baskı gruplarının muhalefet partileriyle is birligi yapabildikleri ve hükümet faaliyetlerin sekte vurmaya çalıstıkları bir sır degildir. 
Baskı grupları iktidara gelebilecek muhalefet partilerine de maddi yardımda bulunmaya devam ederler. Çünkü yukarıda belirtildigi üzere muhalefet partileri yarının muhtemel iktidarlarıdır. 
Baskı gruplarının siyasi partilerle ister iktidar ister muhalefette olsunlar iliski kurdukları bir gerçektir. Fakat bunun tam tersi de söz konusudur. 
Siyasi partiler de çıkar ve baskı grupları ile iliskiler kurmakta ve hatta onları etkilemeye çalısmaktadırlar. Çünkü her siyasi partinin amacı iktidarı elde etmektir. Bu amaç için siyasi partiler baskı gruplarının yönetim kademelerine kendi ideolojilerine destek verecegini düsündükleri sahısları geçirmeye çalısırlar. 
Siyasi partilerle baskı grupları arasındaki iliskiler bu çalısmanın ikinci bölümünde ayrıntılı olarak incelenmistir. Burada ilave edilecek husus siyasi partilerin 
siyasal karar alma sürecinde kamusal mal ve hizmetlere olan talebin belirlenmesinde önemli görevler üstlendigidir. Özellikle çok partili temsili demokrasilerde seçmenler aynı zamanda kamusal mal ve hizmet tüketicileri olarak dogrudan tercih belirtmek yerine belli süreler için parti programları çerçevesinde bir siyasi partiye oy vererek tercih açıklamıs olmaktadırlar. (SAKAL,ty) Dolayısıyla siyasi partiler ister iktidarda isterse muhalefette olsunlar çıkar ve baskı gruplarının yakın iliskiler kurarak etkilemeye çalıstıkları siyasi aktörlerdir. 

C) YEREL YÖNETİMLER İLE ÇIKAR VE BASKI GRUPLARI ARASINDAKİ İLİŞKİLER 

Yerel yönetimlerin kavramsal boyutu bir önceki bölümde incelenmistir. Bu bölümde çıkar ve baskı grupları ile yerel yönetimler arasındaki iliskiler incelenecektir. 
AB Yerel yönetimler özerklik sartı özellikle Avrupa’da yerel yönetimlere idari ve mali açıdan özerklik saglamaktadır. dari ve mali açıdan yerel yönetimlere saglanan özerklik onları bir anlamda kamu kaynaklarının dagıtıcılarından biri haline getirmistir. 

Bu durum ise kaçınılmaz olarak yerel yönetimleri çıkar ve baskı gruplarının etkilemeyi umdukları hedefler haline getirmistir. 
Yerel yönetimlerin daha etkin hale getirilmesi için yapılan çalısmalar yönetisim kavramının literatüre dahil olmasına yol açmıstır. Kamu Yönetimi Sözlügüne göre yönetisim ‘’bir toplumsal-politik sistemdeki ilgili bütün aktörlerin ortak çabalarıyla elde edilen sonuçların oluşturduğu yapı ya da düzen’’ (ERGUN,1998:274) olarak tanımlanmaktadır. Yönetisimden kasıt tüm toplumsal aktörlerin harekete geçirilerek bir sekilde yönetim sürecine katılmasının saglanmasıdır. 

Ferhat Akbey’e göre idare, yönetisim sisteminde ne yapmalı yerine nasıl yapmalı sorusuna cevap bulmaya çalısmaktadır. Zaten yasanan küresellesme tüm 
yönetimleri özellikle yerel yönetimleri kamu hizmetlerinin tamamının görülmesi fikrinden uzaklastırmıs bunun yerine bir takım yetki ve sorumlulukların kamusal 
olmayan kuruluslara devredilmesi kabul edilmistir. ste tam bu asamada her düzeydeki idare toplumun sadece örgütlü kesimlerinden gelen istekleri dikkate almak ve mümkün oldugunca az hizmet sunmak durumunda kalacaktır. Bu durumun dogal sonucu ise idare dısı organizasyonların karar alma ve uygulama süreçlerine dahil edilmesinin kaçınılmaz oldugudur.(AKBEY ve SARAÇ,.2005) 

Küresellesme ve yönetisim kavramları yerel yönetimleri en düsük düzeyde kamusal hizmet sunmaya yöneltmistir. Örnegin günümüzde A.B.D’de her yönetim düzeyinde kamusal ve kamusal olmayan ortaklıklar artarak devam etmektedir. Bu yeni durum ise yönetimleri bir çok yatay ve dikey iliskilerin odagına yerlestirmistir. Yatay iliskilerden kastedilenler kamusal hizmetlerin koordine edilmesi ve hükümet dısı kuruluslarla yapılan ortaklıklarla gelisen iliskilerdir. Dikey iliskiler ise klasik hiyerarsik bürokrasi ve ABD’deki çok kademeli federal sistem arasındaki iliskilerdir.(KETTLE,2000) 
Yukarıda bahsedilen durum baskı gruplarının siyasal karar alma ve uygulama sürecine nasıl dahil edildiklerini gösteren bir durumdur. Diger bir deyisle baskı 
gruplarının yönetimde karar alma sürecine aktif olarak katılmaları yönetisim kavramını ortaya çıkarmıstır. Fakat baskı gruplarının katılımı ve yönetisim kavramı pratikte özellikle yerel yönetimlerin bünyesinde bir takım sorunlar yaratacaktır. Kettle’a göre bu sorunlar uyum, kapasite ve kapsam boyutunda olacaktır.(KETTLE,2000) 

Uyumdan kastedilen geleneksel hiyerarsik-bürokratik dikey yönetim sistemine etkin bir sekilde yatay yönetisim sisteminin adapte edilip edilemeyecegidir. 
Kapasite problemi ise yönetisim ve küresellesme ile kendisine farklı modeller yüklenen yönetimlerin bunları basarmak için hangi imkan ve kabiliyetlere sahip olması gerektigidir. 

Üçüncü yönetisim sorunu ise kapsamdır. Buradan kastedilen ise farklı yönetisim düzeylerinin fonksiyonlarının sınıflandırılması ve merkezi yönetimlerin rolünün 
yeniden belirlenmesidir. (KETTLE,2000) 

Çıkar ve baskı grupları yerel yönetimleri etkilemeye çalısırken önceki bölümlerde incelenen yöntemlerin hemen tamamını uygulamaktan çekinmezler. 
Bununla birlikte belki de en çok uygulanan yöntem icraatları begenilmeyen yerel yönetimlerin mensup oldukları partilerin merkez yönetimlerine sikayet edilmesidir. 
Örnegin AFYONKARAH SAR Belediyesi 2006 yılında sabit Pazar yerinin kaldırılması kararı aldıkları için esnaf tarafından mensup oldukları iktidar partisine açıkça sikayet edilmislerdir. (KOCATEPE GAZETES , 23-30 Nisan 2006) 
Erkan, bilgi çagı olarak adlandırdıgı küresellesmenin yeni bir toplumsal doku ve örgütlenme ile daha sinerjik bir toplum öngördügünü ifade ederek devletin bir sosyal yatırım devleti haline gelmesinin kaçınılmaz oldugunu ve bu sosyal yatırım devletinin birlikte çalısacagı unsurların basında ise isçi, isveren sendikaları ile gönüllü kurulusların geldigini vurgulamaktadır. (ERKAN,2000) 

Çıkar ve baskı grupları ile yerel yönetimler arasında rüsvet iliskisinin kurulması görülmemis bir durum degildir. Yakın geçmiste stanbul Büyüksehir Belediyesi 
kuruluslarından stanbul Su ve Kanalizasyon daresinde ( SK ) yasanan rüsvet skandalı tüm medyada yer almıs ve rüsvet iliskisi gözler önüne serilmistir. 
Yerel yönetimler ile çıkar ve baskı grupları arasındaki iliskiler sadece ekonomik boyutta gerçeklesmemektedir. Sosyal amaçlı baskı grupları de özellikle bası bos 
hayvanların itlaf edilmesi durumunda yerel yönetimlere siddetli baskılar uygulayabilmektedir. Buna karsın yerel yönetimler bu tür protestolarla karsılasmamak için hayvan barınakları isletmeye baslamıslardır. 
Baskı grupları açısından bakıldıgında yerel yönetimleri etkilemek siyasi iktidarı etkilemekten görece daha kolaydır. Bunun sebebi ise yerel ölçekteki kararların daha dar bir cografyada ve daha az sayıda karar verici tarafından alınmasıdır. 
Kısaca toparlamak gerekirse günümüz modern demokrasilerinde yerel yönetimler önemli karar alma organları arasındadır. Dünyadaki genel egilim ise yerel yönetimlerin daha güçlü ve daha özerk bir yapıya kavusması seklindedir. Ekonomik açıdan daha güçlü ve özerk yerel yönetimlerin gelecekte artan oranda çıkar ve baskı gruplarının etkilerine maruz kalacagı öngörülebilir. 
Gözden kaçırılmaması gereken bir diger nokta ise yerel yönetimlerin kendi bölgelerine daha fazla kaynak aktarılması hususunda merkezi yönetimlere etkide bulunmak amacıyla çıkar ve baskı grupları ile ortak hareket edebilecegidir. Diger bir deyisle yerel yönetimler içinde bulundukları karar alma sürecini kendi lehlerine çevirmede zaman zaman bir baskı grubu gibi davranabileceklerdir. 

Ç) BÜROKRASİ İLE ÇIKAR VE BASKI GRUPLARININ ARASINDAKİ İLİŞKİLER 

Bürokrasinin çıkar ve baskı gruplarının hedeflerinden biri haline gelmesi bürokratların alınan siyasal kararların uygulayıcısı olmasından kaynaklanmaktadır. 
Bürokrasinin sahip oldugu nitelikler toplumların yapısına ve siyasal kültürüne göre degisiklikler gösterebilmektedir. 
Türkiye’de bürokrasi tanzimat döneminde kurulmaya baslanan bir yapıdır. 
Yapılan çalısmalar neticesinde yetistirilen bürokratların basarılı yönetimler göstermesi sayesinde sivil bürokrasinin gücü artmıs ve stanbul tanzimattan sonra gerçek bir hükümet merkezi durumuna gelmistir.(SANDER,1989:237) Zamanla bürokrasi durumunu daha da kuvvetlendirmis ve Cumhuriyet döneminde hemen her konuda çok önemli siyasal karar alıcıların içine dahil olmustur. 
Çıkar ve baskı grupları siyasi otorite tarafından alınan kararların uygulayıcısı durumunda olan bürokratlarla yakın iliski kurmak isterler. Örnegin çıkar ve baskı grupları hükümetin aldıgı karardan memnun degillerse ve hükümet kararlarını boykot etmek isterlerse bu isi bürokratlarla basarmak zorundadırlar. Çünkü bürokratların alınan siyasal kararları uygulamakta agırdan alması bile bir anlamda hükümet faaliyetlerinin olumsuz etkilenmesi anlamına gelmektedir. 

Türkiye’de yakın zaman kadar emekli olmus bürokratların özellikle yüksek rütbeli emekli askerlerin büyük sirketlere yönetici yapıldıgı görülmüstür. Böyle bir 
durum toplumda pek de hos karsılanmamaktadır. Nitekim Kongar demokrasinin yerlesmesi için Türkiye’nin güçlü bir sermaye ile güçlü ve örgütlü bir isçi sınıfına 
ihtiyaç duydugunu vurgularken (KONGAR,2000:60), Türkiye’nin önde gelen baskı gruplarından TÜS AD’ın is ahlakı ilkelerini yeniden düzenleme girisimi ile ilgili olarak, TÜS AD üyelerinin is yerlerinde hiçbir milletvekili ve kamu görevlisini ne ad altında olursa olsun çalıstırılmamasını demokrasinin yozlastırılmasını engellemesi bakımından çok önemli gördügünü ifade etmistir. (KONGAR,2000:63) 

Bürokrasinin görevlerinden bir tanesi siyasal karar alıcılara siyasal kararla ilgili bilgi ve belge aktarmaktır. Baskı grupları bürokrasinin bu görevinde bürokratları 
etkileyebilir, kararların kendi yararlarına uygun olarak çıkmasını saglamak için siyasal organlara aktarılacak bilgi ve belgeleri manipule edebilirler. Eline bir anlamda eksik veya degistirilmis veriler verilen siyasi iktidarlar istemeden de olsa baskı grupları lehine karar vermis olabilirler. 

Baskı grupları bürokratları etkilemek için hediye ve rüsvet verebilirler. Keza eylemlerinden memnun olmadıkları bürokratları onların tayin yetkisini elinde 
bulunduran siyasilere sikayet edebilirler. Böylelikle bürokratları baskı altında tutmak isterler. 

Baskı gruplarının bürokrasiyi kendi etkileri altında bulundurmak istemesinin nedenlerinden bir tanesi de bürokrasinin devamlı ve istikrarlı bir statüye sahip 
olmasıdır. Diger bir deyisle hükümetler seçimle degisebildigi halde, bürokrasiler fazla degisiklige ugramadan tüm topluma kamu hizmetlerini sunmaya devam ederler. 
(ERYILMAZ, 2004:218) Bu açıdan bakıldıgında bürokratlar çıkar ve baskı grupları için daha kalıcı ve uzun süre etki saglayabilecek hedeflerdir. 
Bürokratların kendilerinin de zaman zaman bir baskı grubu gibi davranabilecekleri ve kendilerine bir takım haklar saglayabilecekleri önceki bölümlerde belirtilmisti. Buna karsın siyasi iktidarlar da bürokrasiyi etkilemeyi amaçlayabilirler ve bu amaçla kendilerine yakın gördükleri baskı gruplarını kullanabilirler. Diger bir deyisle bürokratik kadroları degistirmek isteyen hükümetler toplumsal tepkiden kurtulmak amacıyla baskı gruplarını kullanabilirler. Örnegin çalısma bakanlıgındaki bürokratları degistirmek isteyen hükümetler kendilerine yakın olan isçi ve isveren sendikalarının memnuniyetsizligini neden olarak gösterebilirler. 

Bürokrasi zaman zaman siyasi partilere de egemen olabilmistir. Türkiye’de çok partili yasama 1946 yılında geçilmistir. Bu dönemdeki ordu-siyaset iliskilerini inceleyen Ümit Özdağ Cumhuriyet Halk Partisinin (CHP) kuruldugu günden ikinci dünya savasının sonuna kadar, asamalı olarak önce asker-sivil devrimci bürokrasinin daha sonra ordu destekli sivil bürokrasinin ve en sonunda da devrimci niteligini ve ordu destegini yitirmis bürokrasinin parti içindeki diger gruplara egemen oldugu bir süreci yasadıgını (ÖZDAG,1981 : 152) ifade etmektedir. 
Genel olarak bürokratik yönetim süreçlerinin iyi niyetli bürokratlarca kamu yararını maksimize etmek amacıyla gerçeklestirdigi kabul edilir. (OGUZ,2003:122) 

Fakat durum her zaman için böyle degildir. Bürokratların tamamı olmasa bile bir kısmı sahsi çıkarlarını da kendileri için konulan kısıtlamalar çerçevesinde artırmak isteyebilirler. Bu durum ise baskı grupları için bulunmaz bir fırsat yaratır. Bu fırsat rant dagıtıcı bürokratlarla rant kollayıcı baskı gruplarının yollarının kesismesi demektir. 

Sonuç olarak su husus önemle belirtilmelidir ki siyasi otorite siyasal kararların alıcısı olsa da bu kararların uygulayıcısı bürokrasidir. Bu nedenle bürokrasi siyasal karar alma ve uygulama sürecinde baskı gruplarının etkilemeye çalıstıkları önemli hedeflerdendir. 

D) MEDYA İLE ÇIKAR VE BASKI GRUPLARI ARASINDAKİ İLİŞKİLER 

Günümüz dünyasında yasanan teknolojik gelismeler neticesinde haberlesmeiletisim olanakları hem çok çesitlenmis hem de hız kazanmıstır. Ayrıca yazılı ve görsel iletisim araçları milyarlarca insana ulasabilmektedir. Bu nedenle medya günümüzde toplumsal ve siyasi hayatı etkileyen çok önemli bir olgudur. 
Çıkar ve baskı gruplarının medya ile kurdukları iliskiler iki alt kategoride incelenebilir. 
Öncelikle medyanın kendisi yerel, ulusal ya da uluslararası boyutta olması farketmeksizin bir baskı grubudur. Özellikle uluslararası medya gruıpları çok önemli miktarlardaki maddi gücü ellerinde bulundurmakta, uydu teknolojisini kullanarak dünyanın en ücra köselerine bile ulasabilmektedirler. 
Medyalar yerel ve ulusal ölçekte de birer baskı grubudurlar. Medyanın elinde bulundurdugu güç kitleleri etkileme, kamuoyunu yansıtma ve hatta kimi zaman kamu oyunu olusturma gücüdür. 
Baskı gruplarının medya ile iliski kurması daha çok baskı gruplarının medyayı kamuoyuna ulasmak için kullanması seklinde gerçeklesir. Her ne kadar medya yoluyla siyasal karar alıcıları etkilemeye çalısmak önemli miktarlarda harcama gerektirse de maddi açıdan güçlü olan baskı grupları bu harcamaları karsılayabilir. 
Medya ile iyi iliskiler kurmak sadece baskı gruplarının degil aynı zamanda tüm 
siyasi partilerin de amaçlarındandır. Çünkü medya , okur yazarlık oranının yüksek oldugu, radyo ve televizyonun yaygın olarak kullanıldıgı ülkelerde toplumsal hareketin baslatılıp gelistirilmesinde ve kamuoyunda hakim kanaatlerinin oluşturulmasında büyük rol oynarlar. (TAN,2002 : 70-71) Bu nedenle siyasi partiler de büyük kitlelere ulasmak için medyaya ihtiyaç duyarlar. 
Zaman zaman baskı grubu yöneticileri ile siyasal karar alıcıların birbirleri ile olumlu ya da olumsuz sekilde medyaya demeç verme yöntemi ile iliski kurdukları da bir gerçektir. 

Baskı grubu medya iliskilerinden amaçlanan bir diger fayda ise baskı grupları için toplumun büyük kesimlerinin destegini almaktır. Diger bir deyisle baskı grupları 
medyayı kullanarak toplumun büyük kesimlerini isteklerinin haklı oldugu konusunda ikna etmek isterler. 

Sonuçta ifade edilmesi gereken husus ise medyanın kendisinin bir baskı grubu oldugu kadar çıkar ve baskı gruplarının ve siyasal karar alıcıların birbirlerini etkilemek için kullandıkları bir araç oldugu gerçegidir. Can Aktan’a göre medya toplumda enformatik bir güç odagıdır ve medya özgür olsa da sınırsız bir güç olmamalı gücü sınırlandırılmalıdır.(AKTAN,2003 : 308-309) 

SONUÇ 

Günümüz dünyası teknolojik gelismelerin bas döndürücü bir hızla gerçeklestigi ve aynı hızla dünyanın en ücra köselerine bile yayıldıgı zamanları yasamaktadır. 
İletisim ve teknolojide yasanan gelismeler neticesinde çagdas insanın dünyadaki tüm yeni fikir akımlarından ve yeni degerlerden haberdar olup etkilenmesi kaçınılmazdır. 
Çagdas insanı etkileyen yeni degerlerden bazıları yönetisim, aktif katılım, çogulculuk v.b. gibi yeni kavramlardır. Bu kavramların hepsi temelde siyaset ve 
yönetimle ilgilidir. Günümüz insanı artık yönetimde daha fazla söz sahibi olmak istemektedir. Günlük siyasal hayatta toplumun yasama hakkı ve egemenligin tek sahibi olma hakkını açıklayan milli ( Ulusal ) irade kavramıyla yetinilmemeli ; siyasi parti ve baskı gruplarının daha serbest örgütlenmeleri saglanmalı ve hatta tesvik edilmelidir. 
Siyasi iktidarlar karsısında daha fazla söz sahibi olmak ve kıt kaynaklardan daha fazlasına sahip olmak güdüsü bireyleri kendi gibi olanlarla isbirligine itmis ve bu 
isbirligi bir takım organizasyonlar olusturmustur. ste yeni toplumsal ve siyasi yasamın çogulcu çehresi neticesinde ortaya çıkan bu organizasyonlar çıkar ve baskı gruplarıdır. 
Günümüzde bir hayli mesafe katedilmesine ragmen toplumun örgütlenmesi hiçbir zaman yeterli olmamıs önemi de anlasılamamıstır. Hatta zaman zaman baskı gruplarından sikayet edilmistir. Oysa baskı grupları , siyasal hayatın , siyasi partiler kadar önemli ve gerekli kurumlarıdır. Bu kurumların yetersizligi siyasal ve toplumsal hayatın dengelerinin bozulmasına yol açar. Çünkü toplumsal taleplerin siyasal karar alıcılara iletilmesi siyasi partiler ve baskı grupları kanalı ile olmaktadır. Eger toplumun bazı kesimleri diger kesimlerine nazaran örgütlenerek toplumsal taleplerini karar alıcılara iletebilecek bir mekanizmayı isletir hale gelmislerse siyasal dengelerin bu kesimler lehine olusması kaçınılmaz bir olgu olarak karsımıza çıkacaktır. Bu durumda örgütsüz veya örgütlemede yetersiz kesimlerin çıkarları savunulamayacaktır. Oysa 
toplumun bütün çıkar gruplarının örgütlenme yoluyla toplum hayatına katılabildigi durumlarda halk iradesi de denebilecek bir egilimin ortaya çıkması kuvvetle muhtemel olacaktır. 

Çıkar ve baskı gruplarının kavramsal boyutu bu çalısmada incelenmistir. Ayrıca çıkar ve baskı grupları ile siyasal karar alıcılar arasındaki iliskiler detaylandırılmaya çalısılmıstır. 

Her seyden önce modern demokrasilerde insanlar yönetime daha aktif olarak katılmak istemektedirler. Çıkar ve baskı gruplarının bir islevi insanlara yönetime katılım imkanı saglamaktadır.

Günümüz yasamında büyüklü küçüklü çok degisik fikirlere sahip toplumsal kesimler mevcuttur. Bir ülke ne kadar demokratik olursa olsun toplumdaki her kesimin parlamentolarda temsil edilmesini saglayamaz. Çıkar ve baskı grupları bir yönüyle toplumsal kesimlerin temsilcisi olarak siyasal karar alma sürecine katılırlar. Böylelikle genis toplumsal kesimlere temsil edilme imkanı dogmus olur. 
Çıkar ve baskı grupları üyelerinin ortak çıkarları dogrultusunda siyasal karar alıcıları etkilemeye çalısan kuruluslardır. Üyelerin ortak çıkarları her zaman için maddi boyutta degildir. Sosyal ve ahlaki amaçlar için çalısan çıkar ve baskı grupları bir yönüyle tüm kamuyu ilgilendiren çalısmalar yapmaktadır. Örnegin tüm dünyada kara mayınlarının toplatılması neticede tüm insanlıgın faydasınadır. 
Örgütlü toplum, çagdas demokrasilerin vazgeçilmez unsurlarından biridir. Çıkar ve baskı grupları da örgütlü yapıları ile çagdas demokrasilerin bir parçasıdır. Hatta zaman zaman güçleri yüzünden elestirilmisler ve demokrasiyi yozlastırdıkları ileri sürülmüstür. Yine de çıkar ve baskı grupları örgütlü bir toplum ve yaygın bir demokrasinin geregi olarak kabul edilmelidir. 
Çıkar ve baskı grupları bir yönüyle toplumsal iletisim kanallarıdır .Çıkar ve talep bütünlestirmesi yaparak çesitli toplumsal kesimlerle siyasal karar alıcılar arasında iletisimi saglarlar. 
Çıkar ve baskı grupları siyasal karar alıcılara ekonomiden dıs politikaya kadar çok çesitli konularda uzman destegi saglayarak sorunlara en uygun çözümün 
bulunmasına yardımcı olabilirler. Çıkar ve baskı grupları ülkedeki istikrar ve sosyal uzlasmaya katkı saglayabilirler. Çıkar ve baskı grupları demokrasilerin vazgeçilmez denge unsuru olan muhalefetle görevli siyasi partilerin yetersizligi durumunda yapacakları islevlerle muhalefet görevini gerçeklestirebilirler. 
Çıkar ve baskı grupları toplumda uzlasma kültürünün olusmasına yardımcı olabilirler. Çünkü her çıkar ve baskı grubu tüm çatısmalara ragmen diger toplumsal kesimlerle bir uzlası gerçeklestirmek zorundadır. 
Çıkar ve baskı grupları siyasal karar alıcıların uygulamalarını denetlerler. Bu yönleriyle kendi çıkarları ile kamu yararının kesistigi ölçüde bu denetim faaliyeti kamu adına gerçeklestirilmis olur. 
Çıkar ve baskı grupları siyasi iktidarı ele geçirmeden siyasal karar alma sürecini etkileyen unsurlardır. Fakat çıkar ve baskı gruplarının siyasetle ilgilenmedigi söylemi de gerçegi yansıtmamaktadır. Çünkü çıkar ve baskı grupları siyasal karar alma sürecinin önemli aktörlerindendir. Diger bir deyisle tüm çıkar ve baskı grupları iktidarı ele geçirme amacı olmayan fakat siyasetin içinde olan kuruluslardır. 

Çıkar ve baskı gruplarının faaliyetlerinin pek çogu göz önünde icra edilmez. 
Baska bir deyisle bu faaliyetler kamunun dikkatinden uzakta gerçeklestirilir. Yine de bu durum çıkar ve baskı gruplarının kanun dısı oldugu anlamına gelmez. Zaman zaman rüsvet , tehdit gibi kanun dısı yöntemler uygulasa da çıkar ve baskı grupları kanuna uygun olarak kurulmus yapılardır. 

Her geçen gün demokrasiye olan ihtiyaç daha da artmaktadır. Özellikle modern demokrasilerde devletin demokratikligi önem kazanmakta ve hatta bir özlem haline gelmektedir. Oysa demokrasi bir özlem olmaktan çıkarılmalı ve yasamın ta kendisi yapılmalıdır. Bir ülkede demokrasiyi yerlestirecek ve devletin demokratikligini gerçeklestirecek olanlar ise tüm kesimleri ile bütün halktır. Çıkar ve baskı grupları da iste bu bütünün parçalarıdır. 

Çıkar ve baskı grupları,siyasi partiler ile birlikte birbirlerini karsılıklı olarak etkileyen iç içe geçmis yapılardır. Bu yönüyle bakıldıgında çıkar ve baskı grupları olmadan demokrasinin saglıklı isleyemeyecegi bile söylenebilir. Burada önemli olan husus siyasi iktidarların çıkar ve baskı gruplarından gelen taleplerin ne kadarını karsılayacaklarıdır. Buradaki ölçü toplumsal adalet anlayısı ve kamu vicdanı olmalıdır. 

Siyasi iktidarlar çıkar ve baskı gruplarının taleplerini onların gücü oranında degil, aksine kamu çıkarının gerekleri oranında karsılamalıdır. Zaten siyasal karar alıcılar her kesimin çıkarlarını mümkün oldugunca karsılamaya çalısacakları, bunun yanında çıkar ve baskı grupları da birbirlerinin güçlerini kıracagı için ortaya çıkan bu egilim çıkarların temsili bakımından bir denge olusmasını saglayacaktır. 
Çıkar ve baskı grupları çok sesliligin birer parçasıdırlar. Çok seslilik ise siyasi iktidarlarca uyumlu bir orkestra gibi yönetilmelidir. Çıkar ve baskı grupları da 
toplumlarda siyasi yönetilmezlige yol açmamalı, bütün çatısmaların en sonunda bir uzlasma ile son bulması gerektigi unutulmamalıdır. 

Kısaca belirtmek gerekirse çıkar ve baskı grupları modern demokrasilerde çok önemli siyasal karar alma aktörlerinden bir tanesidir. Önümüzdeki dönemde hem dünyada hem de Türkiye’de daha yaygın ve daha etkin olacaklardır. 

KAYNAKÇA 

Agaoglu, A. 1927 , Üç Medeniyet , İstanbul. 
Ahmad, F. 1996 , Demokrasi Sürecinde Türkiye , Çev.: Ahmet Fethi, Hil Yayın , İstanbul. 
Akbey, F. ve Saraç , Ö. 2005 , Küresel Yönetisim Ekseninde Uluslararası Sivil Toplum Örgütleri , Türk İdare Dergisi , (446) . 
Akkas , H.H. 2004 , Muhafazakar Düsünce ve Edmund Burke , Kadim Yayın , Ankara . 
Aksit , B. Ve Tabakoglu , B. Ve Serdar , A. 2002 , Ulus – Devlet ve Cemaatçi Kültür 
Arasına Sıkısan – Gelisen Sivil Toplum , Dikmen , A. A. (ed.) Cumhuriyet Döneminde Siyasal Düsünce ve Modernlesme , Türk Sosyal ilimler Dernegi ve İmaj Yayınları, Ankara. 
Aktan , C.C. 1993 , Çıkar Grupları ve Rant Kollama , Amme İdaresi Dergisi , TODA E, Ankara., 1999 , Anayasal Demokrasi Anayasal İktisat , Yeni Türkiye Dergisi (30 ) , 
Ankara. , 2003 , Türkiye’de Güç Odakları ve Yozlasan Demokrasi, Yasal Soygun , Ed.: C.C. Aktan ,Zaman Kitap , İstanbul , s. 305-310 
Aliefendioglu, Y. 1999 , İnsan Hakları ve Sivil Toplum Örgütleri 
http://www.abchukuk.com/makaleler (04.04.2006) 
Alkan , H. 1999 , Avrupa Birligi Karar Alma Süreçlerinde Baskı Grupları , Türk İdare Dergisi , (422) , Ankara . 
Alkan , H. Ve Öner , S. 2000 , Sivil Toplum – Devlet İliskilerinde Baskı Gruplarının 
Rolü ve Türkiye , Türk İdare Dergisi (427) , Ankara. 
Apollonio , D.E ve La Raja , R.J. 2004 , Who Gave Soft Money ? The Effect Of İnterest Group Resources on Political Contributions , The Journal Of Politics (66) , USA 
Arı ,T. 2004, Uluslararası İliskiler ve Dıs Politika , Alfa Yayıcılık , İstanbul. 
Aslan, S. ve Gül , C. 2004 , Geçmisten Günümüze Türkiye’de Baskı Grupları , C.Ü.İ.İ.B. Dergisi Cilt.5 sayı 1 s.85-100  
Ay , H. 2003, Baskı Gruplarının Gücü ve Siyasal Karar Alma Sürecine Etkisi , Yasal Soygun , Ed. : C.C. Aktan , Zaman Kitap , İstanbul, s.185-230 
Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Sartı. 
Bayhan , V. 2002 , Demokrasi ve STÖ.’lerin Engelleri : Patronaj ve Nepotizm, C.Ü. Sos.Bil.Dergisi (26) s.1-3, Sivas. 
Belge Net Web Sayfası , http://www.belgenet.com./dava/yücedivan,erisim 02.06.2006. 
Binderkrants , A. 2005 , nterest Group Strategies , Politikal Studies, (53) , USA. BM web sayfası , http://www.un.org./geninfo Erisim: 02.06.2006. 
Bolay . S.H. 1997 , Demokrasinin Felsefi Temelleri Üzerine , Yeni Türkiye Dergisi (17) , Ankara . 
Bozkurt , Ö. 1998 , Gönüllü Kurulus , Kamu Yönetimi Sözlügü, Ed.: S.Sezen , TODA E , Ankara . 
,1998 , Rüsvet , Kamu Yönetimi Sözlügü Ed.: S.Sezen , TODA E , Ankara . 
,1998 , Bürokrasi, Kamu Yönetimi Sözlügü , Ed.: S.Sezen , TODA E , Ankara . 
Burstein , P. Ve Linton A. 2002 , The İmpact of Political Parties, İnterest Groups and Social Movement Organizations on Public Policy , Social Forces, The 
University of North Carolina Pres , USA. 
Cardoso , F.H. 2005, Political Parties , Foreign Policy , (150) , USA , S.41-42 
Cemal , H. 1999 , Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım , Dogan Kitap, İstanbul. 
Çitçi, O. 1998 , Parti Örgütü , Kamu Yönetimi Sözlügü, Ed.: S.Sezen , TODA E Ankara,s.199-201 
Çakmaklı, S.E. 2003 , Baskı Gruplarının Siyasal Partilerle İliskileri , Yasal Soygun Ed.: C.C.Aktan , Zaman Kitap stanbul , s. 157-184 
Demir , Ö. ve Acar , M.2002 , Sosyal Bilimler Sözlügü , Vadi Yayınları, Ankara. 
Duverger , M , 1993 , Siyasi Partiler ,Çev. E. Özbudun , Bilgi Yayınevi , Ankara. 
Dündar , C. 2006 , Özel Arsivinden Belgeler Ve Anılarıyla Vehbi Koç , Dogan Kitap , İstanbul . 
Ekici , M.S. ve Demir , M. 2003 , Rant Kollama Sürecinde Baskı Grupları , Yasal Soygun, Ed.: C.C.Aktan , Zaman Kitap , İstanbul , s.231-256. 
Ergun, T , 1998 Yönetisim , Kamu Yönetimi Sözlügü , Ed.:S.Sezen , TODA E Ankara , s.274. 
Erkan , H. 2000 , Üçlü Uzlasmalar , TİSK İsveren Dergisi , (Agustos) , Ankara 
Ersoy A. 1999 , Bürokratik Anayasadan Demokratik Anayasaya , Yeni Türkçe Dergisi , (30) Ankara . 
Eryılmaz , B. 2004 Kamu Yönetimi , Erkan Matbaası , İstanbul. 
Fındıklı , R, 1989 , Yönetim Karsısında Denge Unsuru Olarak Orta Sınıflar , Türk İdare Dergisi , (384) , Ankara . 
Gözler , K. 2005 , Türk Anayasa Hukuku Dersleri , Ekin Kitabevi, 3 ncü Baskı , Bursa . 
Hasgüler , M. ve Uludag , M.B. 2004 , Devletlerarası ve Hükümetler Dısı Uluslararası Örgütler , Paradigma Yayınevi , Çanakkale . 
Hennessy , P. 2000 , Pressure Groups : Their Role n Developing The Law , Legaldate (12) , Australia . Gözübüyük , A.S. , 2006 ,Anayasa Hukuku , 14 ncü Baskı , Turhan Kitabevi , Ankara . 
Kahraman , H.B. 1995 , Sag Türkiye ve Partileri , İmge Kitabevi , Ankara . 
Karpat , K.H. 2004 , İslamın Siyasallasması , Bilgi Üniversitesi Yayını, İstanbul . 
Keles , R. 2004, Yerinden Yönetim ve Siyaset , Cem Yayınevi , 4 ncü Basım , İstanbul . 
Kettele , D.F. 2000, Yönetisimin Dönüsümü ; Küresellesme , Yetki Devri ve Hükümetlerin Rolü, Çev. M.A. Özer , Sayıstay Dergisi (54), Ankara . 
Kır , Y. 1999 , 3 D , Demokratik Siyaset , Demokratik Devlet , Demokratik Toplum , Yeni Türkiye Dergisi (30 ) , Ankara . 
Kongar , E. 2000 , 28 Subat ve Demokrasi , Remzi Kitabevi , İstanbul. 
Kutadgobilik , T. 2005 , TİSK’in AB Sürecine Katkıları , Hedefleri ve Önerileri , 
http://www.tisk.org.tr./duyurular , (19.04.2006) 
Kuzu , B. 1985 , Kamu Yönetiminde Baskı Gruplarının Rolü ve Memleketimizdeki Duruma Bir Bakıs , İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, (2) , İstanbul. 
,1999 , Demokratik Süreçte Nasıl Bir Anayasa ? Yeni Türkiye Dergisi , (30) İstanbul. 
Küçükömer , . 1963 , Politika Nedir? Cuntacılıktan Sivil Topluma , Ed.: Y.Yaman , Baglam Yayınevi , İstanbul . 
Laçiner , S. 2004 , Dıs Politikanın Degisen Dogası ve STK’ların Rolü , ÇOMÜİB İBF Dergisi , Çanakkale . 
Mahalli Gazete , 2006, Kocatepe 23.04.2006 sayısı , Afyonkarahisar . 
Mardin , S. 2004 , Türkiye’de Toplum ve Siyaset , Ed.: M.Türköne . ve T. Önder İletisim Yayınları , 12 nci Baskı , İstanbul . 
Odabas , U.K. 1999 , Niçin Devlet , Nasıl Anayasa ? , Yeni Türkiye Dergisi (30), Ankara . 
Oguz , F. 2003 , Kamu Tercihi , Rant Arama ve Bürokrasinin Çıkmazı , Yasal Soygun , 
Ed.: C.C.Aktan , Zaman Kitabevi , İstanbul , s.119-138 
Onaran , O. 1998 , Karar Verme , Kamu Yönetimi Sözlügü Ed.: S.Sezen , TODA E Yayını, Ankara , s.140 
Özdag , Ü. 1991 , Ordu-Siyaset İliskisi (Atatürk ve İnönü Dönemleri) , Gündogan Yayınları , Ankara . 
Parkinson , .N. 1984, Siyasal Düsüncenin Evrimi , Çev.: M. Harmancı Remzi Kitabevi , İstanbul . 
Richardson , J. 2000 , Government , İnterest Groups and Policy Change, Political Studies Association , (48) USA . 
Sabah Gazetesi , 2006 , TSOF ilanı , 12.04.2006 sayısı , s.17. 
Sakal , M. , Tarihsiz , Siyasal Karar Alma Sürecinde Yer Alan Aktörler ve Rolleri, 
http://www.canaktan.org. (01.05.2006) 
San , C. 1998 , Devlet , Kamu Yönetimi Sözlügü ,Ed. : S.Sezen , TODAE Yayını , Ankara, s.64-65. 
Sander , O. 1989 , Siyasi Tarih , İlkçaglardan 1918’e , İmge Kitabevi , Ankara . 
Selçuk , S. 1997 , Dar Ufuklu Demokrasiyle Yetinmenin Bunaltıcı Dayanılmazlıgı , Yeni Türkiye Dergisi (17) , Ankara . , 
1999 , Adli Yılı Açış Konusması , Yargıtay , Ankara. 
Siyasi Partiler Kanunu , 2820 sayılı , Kabul Tarihi : 22 Nisan 1983 
Tan , A. 2002, Politik Pazarlama, Papatya Yayınevi , İstanbul 
Tekeli , . Tarihsiz , Katılımcı Demokrasi , Sivil Aglar ve STK’lar , 
http.//www.stksempozyumu.org./ (21.03.2006) 
Tıchenor , D.J. ve Harris , R.A. 2005 , The Development of İnterest Group Politics in America , Annval Review of Political Science , (8) , USA. 
Tisk Raporu , 2005 , Türkiye – AB Müzakereleri , Çalısma Grupları ve Etki Analizlerinin Önemi ile STK’ların Rolü , Tisk-İsveren Dergisi (Eylül) , Ankara. 
Turan , . 1986 , Siyasal Sistem ve Siyasal Davranıs , Der Yayın Üçüncü Baskı , İstanbul. 
Turgut , M. 1998 , Baskanlık Sistemi , Ordu ve Demokrasi Bogaziçi Yayıncılık ,İstanbul . 
Tüsiad Basın Bülteni , 2004 , 24 Kasım 2004 tarih ve TS/Bas-Bül/04-104 Sayılı Bülten , İstanbul . 
Tüsiad Dernek Tüzügü , 2001 , http://www.tusiad.org./tüzük.htm (01.05.2006). 
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası , 1982 
Yorgancı , A.E. 2000 , Sivil Toplumun Tarihsel Evrimi , Tügiad Elegans Magazin (Yaz) , İstanbul . 

***