25 Ocak 2017 Çarşamba

Basra Körfezi Ülkelerinin Toplumsal ve Siyasal Yapıları BÖLÜM 1



Basra Körfezi Ülkelerinin Toplumsal ve Siyasal Yapıları BÖLÜM 1 



Prof. Dr. Veysel Ayhan 
ORSAM Ortadoğu Danışmanı 
Abant İzzet Baysal Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü 


Bugün, Basra körfezi ülkelerinin toplumsal siyasal ve rejim sorunlarını tartışıcaz, birlikte görüş alışverişinde bulunacağız. 

Dersin adı bilindiği üzere körfez ülkelerinin toplumsal siyasal ekonomik yapıları olarak geçmektedir. Temel soru şu biz niye körfez ülkeleri diyoruz? 

Bunun bir adı yok mu? 

Bunun adı arap körfez ülkesi mi? Basra körfez ülkesi mi veya iran körfezi mi? Dolayısı ile burada literatürde kullandığımız 3 kavram karşımıza çıkıyor. 
Araplar buna Arap körfezi, İranlılar İran körfezi veya Fars körfezi ve bizlerde Basra körfezi diyoruz. Aslında her kavramın kendince tarihsel bir gelişimi var ve 
aynı zamanda belirli bir ideolojik yansıması var. 

Ama buna rağmen aslında kavram uluslararası literatürde kullanımı itibari ile tektir. Yani belirli bir kavram üzerinden açıklama yapılır. Diğer kavramların 
tümü yalnızca genel olarak o toplumların kullanmış olduğu kavramlardır ve aslında uluslararası hukuk ve uluslararası toplum tarafından kabul görmeyen 
kavramlar olarak karşımıza çıkar. Uluslararası toplum tarafından kullanılan nitelendirme göz önüne alındığında sizce hangi kavram bölgeyi nitelendiriyor? 
Uluslararası hukuk itibari ile buraya bir Basra körfezi diyemeyiz, buraya Arap körfezi diyemeyiz. Arapların kurmuş olduğu Körfez İşbirliği Konseyi gibi bir örgütlenme var. Neden bunun ismi Arap körfez İşbirliği Konseyi değil de Körfez İşbirliği Konseyi örgütlenmesidir? “KİK” dediğimiz Körfez İşbirliği Konseyi vardır, madem Araplar buraya Arap Körfezi diyorlarsa neden buraya Arap Körfezi İşbirliği konseyi olarak adlandırmıyorlar? Diyemezler çünkü hem Birleşmiş Milletler metinlerinde hem uluslararası hukuk metinlerinde hemde uluslararası toplum bakımından buranın ismi Fars körfezi olarak geçer. Çünkü bu özellikle çok önemli bir kavramdır. Uluslararası hiç bir metinde buraya siz Arap körfezi veya Basra körfezi diyemezsiniz. Buna rağmen toplumlar, biz Irak’ı, Irak’ın Basra vilayetini Osmanlı döneminde denetim altına aldıktan sonra 2 seçenekle karşı karşıyaydık. Ya buraya Arap körfezi diyecektik ya da buraya Fars körfezi diyecektik. Biz Basra vilayetinden hareket ederek buraya Basra kavramını kullanmaya başladık ve o günden bugüne Basra kavramı özel literatürde kullandığımız bir kavram olarak geçiyor. O dönemde bir Araplık kavramı ki o zamanda Arapçayı, arap kavramını kullanmıyorlardı. 

Buraya en modern dönemde Arap körfezi denmeye başlanmıştır ki oda Farslarla İranlılar arasındaki çatışmanın son dönemlerde derinleşmesi ile birlikte Araplar baskın bir şekilde buraya Arap körfezi kavramını kullanmaya başlamışlardır. Tarih kitaplarına baktığımız vakit, milattan sonraki dönemlerde 10. Yüzyılda ondan sonraki dönemlerde yazılan birçok kitapta oranın ismi Fars körfezi olarak geçer. Dolayısı ile aslında bizim literatürde yok, ingilizce literatürde Fars körfezi türkçe literatürde Basra körfezi demeyi devam ederiz. Ve böyleliklede hala o kavramla nitelendirmeyi sürdürürüz. 

Dolayısı ile buraya biz bir anlamda isim olarak nereden geldiğine bakacak olursak ontolojik açıdan yukarıda anlattığım gibidir. Zaten herşeye ontolojik 
olarak bakmak gerekir. Bir kavramın nereden çıktığını, nasıl çıktığını, ne anlama geldiğini bilmediğimiz takdirde, ne bölgeyi iyi bir şekilde analiz edebilirsiniz, 
ne de bölge üstündeki devletlerin temel hak taleplerini buraya hangi misyonu yüklediklerini ortaya koyamayız, dolayısıyla buraya bir anlamda İranlılar kendi iç körfezi, kendi iç denizi olarak nitelendirmişler ve böyle görmüşlerdir.

 Nitekim 1945lere kadar körfezde yaşayan bir kişinin hiç bir kimlik, pasaportu olmadan İran tarafından, Arap tarafına geçmesi serbestti. Burada bir sınırlama yoktu çünkü İran bu bölgede yaşayan herkesi İranlı olarak görüyordu. İran kültürünün bir parçası olarak görüyordu ve dolayısıyla bunlara herhangi bir sınırlama koymayı düşünmüyordu. 1945, yani savaştan sonra değişen güç pozisyonları ve çatışan tarafların farklılaşması ile birlikte geçişler yasaklandı ve nitekim sınırlar dediğimiz, ilk kez modern anlamda Basra körfezine sınırları, İran’la diğer Arapların sınırlarının belirlendiği bir dönem başlamış oldu. 
Dolayısıyla burası bir anlamda Fars körfezidir. Burada kimler yaşıyor diye baktığımız anda, aslında Ortadoğu’nun birçok bölgesinde şöyle bir analiz, 
mantık var; homojen bir yapı varmış gibi sınırları İngiliz veya Amerikalılar tarafından çizilmiş, cetvelle çizilmiş, cetveli koyup bölgeleri hangi devletlere 
verileceğini belirlemişler ve bu devletleri ortaya çıkarmışlar gibi bir algı var bizim toplumumuzda ama böyle bir şey yok. Buradaki toplumsal yapılar, 
bu toplumsal yapıların dayanmış olduğu tarihsel geri plan ve burada ki devletleşme süreçleri İngiltere daha bu bölgeye gelmeden önce vardı. Hatta Osmanlı bu bölgeye gelmeden önce vardı. Dolayısıyla burada şunu bilmemiz gerekir buraya yaklaşırken genellemeci yaklaşmamak gerekir, buraya yaklaşırken ayrıntılara inmek lazım ve burada yaşayan toplumsal yapıların bu bölgedeki siyasal faaliyetlerini tarihsel geri planlarını mutlaka ve mutlaka bilme
miz ve göz önünde bulundurmamız lazım. Buradan hareket ederek körfez dediğimiz bölgeyi nereden başlatıp, nerede bitirmemiz lazım sorusuna cevap 
verecek olursak, İran’ı da içine alıyor, Umman’ı da kesen bir tarafta hat çizerek bir bölge denetimi içine alıyor. Buradan başlayarak ilk etapta buradaki toplumsal yapılar üzerinde durmamız gerekiyor. Bugün Ortadoğu’da yaşayan bütün bu halk hareketlerinin temelinde toplumsal dinamikler yatar. 
Bu toplumsal dinamiklerin temelinde de faklılaşan mezhepsel, farklılaşan etnik farklılaşan kabilesel, mezheplerinde kendi içinde farklılaşan yanları yatar. 

Dolayısı ile bunu iyi kavrayabilmemiz için buradaki toplumsal yapıları iyi bir şekilde görmemiz lazım. Burada kimler yaşıyor? Bu soruya net cevap 
vermek lazım, bu soruya net cevap verebilmek içinde bölgeyi detaylı bir şekilde kendi içerisinde ayrıntılı bir şekilde ayırmamız lazım. Ki buradaki toplumsal 
yapıları bildiğimiz vakit, buradaki kültürel yapıları, buradaki mezhepsel yapıları, buradaki dinsel yapıları buradaki siyasal faaliyetleri, bu siyasal faaliyetlerin ne tür sonuçlar doğurduğunu, bölge dışı ülkelerin bu ülkelerdeki hangi toplumsal gruplarla ilişki kurabileceğini veya kurduğunu daha iyi ortaya koyabiliriz. Dolayısı ile bir çalışmaya başlarken, bir bölgeyi tanımaya başlarken, ilk önceliğimiz buradaki toplumsal yapıyı çıkarmak, herşeyi bir köşeye bırakıyoruz çünkü bu somut bir şeydir. Duyguya, önyargıya gerek yoktur. Objektif bir araştırma, objektif bir bakış, buradaki toplumsal yapıların somut bir şekilde ortaya konulması ile başlayabilir. Bizim akademik hayatta yaptığımız en büyük yanlışlardan bir tanesi kendimiz bu bölgenin toplumsal yapılarının da öyle ya da böyle olduğunu tam doğru olmadan ortaya koyup siyasal analizler yapıyoruz eğer temel zaten yanlışsa toplumsal yapıyı zaten ortaya koymakta hatalıysak, önyargılıysak, bilgisizsek zaten ondan sonra gelecek bütün analizlerimiz tüm ortadoğu analizlerimiz sapar, yanlış olur. Dolaysıyla bugüne kadar ciddi şekilde Ortadoğu çalışmalarının, politik anlamdaki olayların çözümlenemeyişi, çözemeyişimiz bu bölgeyi, altında yatan temel neden buradaki toplumsal yapıları görmememiz. Bölgeye bakacak olursak; bu bölgede kim yaşar? Berduşlar yaşar, Beduci dediğimiz bölücü gruplar yaşar. Pakistan ile İran sınırları arasında dağlık bir bölgede yaşarlar ve Berduşlar Beducistan dediğimiz kendilerine göre Beducistan toprakları içerisinde bir devlet kurma mücadelesi hem Pakistan’da hem de İran’da yürüttüler. Ve bu gruplar hem İran rejimi için tehdit oluşturuyorlar hemde Pakistan rejimi için tehdit oluşturuyorlar ve her iki rejimde de bunlar siyasal alanda temsil edilmeyen gruplardır. Dolayısıyla bir ülkede bir toplumsal grup siyasal, ekonomik alanda temsil edilmiyorsa bu ülkede toplumsal istikrarsızlık unsuru vardır. Toplumsal istikrarsızlık unsuru barındırıyordur. Ve her an bu ülkede ciddi sorunlar yaşanabilir. Bugün yaşanmıyor diye, yarın yaşanmayacak anlamınada gelmiyor. 

Neden körfez önemli? 

Çünkü burada ciddi anlamda toplumsal istikrarsızlık unsurları var. Toplumsal istikrarsızlık unsurlarının en temel başlangıç noktası, bu grubun siyasal, 
bu grubun ekonomik, bu grubun idari temsili var mıdır, yok mudur? Yoksa ozaman bu grup her zaman rejim karşısında bir tehittir. Bunu net bir biçimde 
ortaya koymamız gerekir. Eğer biraz önce bahsettiğimiz noktadan başlayacak olursak buradaki toplumsal yapı Berduşlardır. Beducistanda dediğimiz 
berduşlardır. Berduşlar sunni bir topluluktur. 

Burada bir ara hatırlayacak olursanız burada üst düzey subayları bombalı eylemler yapıldı. Bundan yaklaşık 7-8 ay önce, biara Dubai’den bir tane yine 
birisini yakalayıp getirdiler Yunanlı ajanlar, bunların hepsi Berduş kökenliydi. Şu anda ki durumları, rejimlere karşılar, rejim karşısında askeri anlamda bir karşı koyuşları var, ama ciddi bir örgütlenmeleri yok, sınırlı bir askeri yapıları var. Buna rağmen rejime karşı nokta operasyonlarını ciddi bir şekilde ger-
çekleştirebiliyorlar. Ve burada toplumsal yapı aslında bu hereketi destekliyor. Baskı nedeni ile şu an çok yaygın bir toplumsal destek bulamıyor ama İran rejimi burada istikrarlı bir kontrol kurabilmiş değildir. Ve burada her zaman istikrarsızlık unsurunu kendi içerisinde barındırıyor. Bu bölgenin biraz daha yukarısına çıktığımızda özellikle Irak sınırından başlar, bu bölge Huzistan dediğimiz bölgedir. Ve bu Huzistan bölgesinde araplar yaşar, ve bu araplarda 
şii kökenli araplardır. Saddam Hüseyn 25 Eylül 1980’de İran’ı işgal ederken bir hat çizdi, Huzistanı içine aldı ama sonradan bu bölgeyi dışarda bıraktı çizdiği 
sınırda çünkü bu bölge zaten fars değil, araptı. Ama İran tabi sonuna kadar savaşı sürdürdü. 

Bu bölgede yaşayan Arapların, islamiyet ile birlikte daha güçlü bir şekilde bölgeyi islamlaştırma adına bölgeye giden araplar olduğu, islamlaştırabilmek için birleşen araplar olduğu, halkın karşısına çıktığını ve şuan ki toplumsal yapıları Şiidir. 1980- 1988 arasındaki savaşta aslında Şiiler İran’dan geri aldılar, 
Şiilik bunlar açısından birincil öneme sahip bir kavramdır, Şiilik bunlar açısından önemli olmakla birlikte, Araplık bilincininde hala farkındadırlar. Buna rağmen şiilik , kimlik tanımlamalarında, aslında bunlar şiiliği birinci sıraya koyuyorlar, ikinci sıraya araplığı koyuyorlar. Tabi aşağıdada belirticem, körfezin arap kısmında yaşayan şiilerin pekte mutlu olmadığını görüyoruz. Bunlar arap olduğu için hiçbir hak veya çok büyük haklar elde ettiği de olmuyor, böyle olduğu içinde İranlıl’arla şiilik kimliği üzerinde uzlaşarak birlikte yaşamanın daha uygun olacağı düşüncesindeler. Ayrıca tarihsel olarak çok uzun yıllardır Farslarla birlikte yaşıyorlar. Bu yüzdende rejimi reddeden bir varlık olarak karşımıza çıkmıyor. Mesela şu anda Irak’ta yaşayan şiilerin, hani bunlar İran’la yapılan savaşta ki ondan önce 1977- 1975 deki bu ayaklanmalarda 200- 300 bin Iraklı şii arap bölgeye gitmiş. Ondan sonra önemli bir kısım kendi içlerinde evlendiler, yani şuanda o bölgede Iraklı şiiliği ile toplumsal anlamda yeni her ikisininde karışımı çok ciddi bir nüfus var, 1 milyonu aşan bir nüfus var, iç içe geçmiş bir durumla karşı karşıyayız ki Basra körfezinden başlayıp Dialaya kadar yukarı çıkabilecek olan bir bölgeyi kapsar. Bu alandan haritada yukarı çıkıyorsunuz iç bölgeye girdiğiniz vakit toplumsal anlamda Farslarla karşı karşıya kalıyorsunuz, biraz daha Basra körfezinin dışına çıkan bir bölge burası, Fars ondan sonra Türkmenler vardır bu bölgede, biraz daha içeri doğru gidersek haritada Azerbaycan’ıda içerisine alan hatta Azerbaycan’ın hem doğusu hem batısını içine alacak kadar ciddi bir azeri nüfustanda söz etmek mümkündür. Burada yaşayan Azeriler eskiden kendi içlerinde bir bütündü, sonra İran rejimi bunu kendi içerisinde doğu batı ve bir eyalet daha olmak üzere 3 eyalete böldü kendi içerisinde ama körfeze çıkışları yok, bunların tam tersi Azerbaycan’a, Tebriz bunların merkezinde yer alır. Eğer İran’ın tarihsel geri planına bakacak olursanız, İran’ı her zaman Azeriler kurmuştur. En son 1925’lerde Farslar... Fakat şunu söylemeliyiz, İran’da Azeri ya da Fars dediğiniz vakit ciddi bir fark görmüyor sunuz, iç içe geçmiş bir yapı var. Çünkü yüz yıllardır Azeriler zaten bu ülkeyi Farslarla birlikte yönetiyorlardı, iç içe geçmiş bir toplumsal yapıları var, özellikle şiiliği, yani farsları kim şii yaptı? Azerileri kim şii yaptı? Farsları şii yapan Şah İsmail’dir. Azeriler, Farsları şii yaptı. Bugün şiiliği farsların savunduğuna bakmayın bugün dini rehber Azeridir. İrandaki dini rehbere baktığınız vakit azeridir. En büyük, en üstün otorite olan kişidir aynı zamanda. 

Dolayısı ile şiilik Azeriliğe özgü bir şeydir aslında. Çıkışı Şah İsmail, çıkışı yayılışı, güçlenmesi, etkili bir hale dönüşmesi Azerilerin çabalamaları sonucu gerçekleş miştir. Pek fazla farslar burada etkili değildir tabi farslar farklıdır yani birçok alanda çok önemli bir toplumdur yani bunuda göz ardı etmememiz gerekir. Haritada bu bölgenin de biraz aşağısına indiğimizde kim yaşar bu bölgede? 

Bu bölgede Kürtler yaşar ve bunlarda rejimle iç içe geçtiğini düşündüğümüz vakit, rejimle sorunlar yaşayan bir diğer topluluktur. Yani berduşlar gibi rejimle uzlaşamayan, rejimle ciddi problemleri olan ve aynı zamanda berduşlar gibi sunni kökenli olan çok az feyhi vardır yani şii kökenli olan vardır. Onun dışında hepsi sunni kökenlidir ve bunlarda rejimle ciddi anlamda sorun yaşayan bir kesimdir. Sınır boyları Türkiye’ye kadar uzanır. Doğu Beyazıt’a kadar uzanan bir bölgede yer alırlar. O bölgede küçük köylerde ermenilerde yaşar. Azeriler vardır, kürtler ve ermenilerde mevcuttur bazı bölgelerde, böyle bir dağılım gösterir. Körfezden inen bölgeye kadar bir dağılım gösterir buradaki toplumsal yapı. Hattı çizip, Iraka gittiğiniz vakit, bu bölgede çoğunluklu olarak %80 – 85’i şii araplar yaşar. Bağdat’ın aşağısına indiğimizde, Kuveyt’e kadar Basra vilayeti dahil olmak üzere olan bölgeyi şii arapların nüfusun % 80 – 85 ini oluşturmaktadır. Burada sunni Araplar da yaşar ama çoğunluk şii araplardadır. Dolayısı ile Irak’ın diğer 
tarafında sunniler yaşar, kürtler yaşar, türkmenleryaşar, ama körfez kısmını da şiiler oluşturur. Ondan sonra Kuveyt’e iniyorsunuz, Kuveyt’te nüfusun %70 sunni araptır. %30’u şii araptır. Kuveyt’ten sonrada Suudi Arabistan çıkıyor karşımıza, Elhasra, Kadir dediğimiz bölgelere, vilayetleri bu bölge şiidir. 
Bu bölgenin üstüne çıktığınız vakit bunlar kabiledir ve sunni araptır, mezhep olarakta vahabidir. Kendi iç bölgelerinde( Meç dediğimiz bölgeyi kapsar). 
Bunlar gene bu hat boyunca şemman dediğimiz birçok farklı kabile vardır. Bunlarda sunni arap kabilelerdir. Bunların kökeni Mekke, Medine, Yemen 
kökenlidir. Ama bunlar bu hat boyunca geldiğiniz vakit şiiliğin en önemli 2. Merkezi ile karşı karşıya kalırsınız. 1. Mekke merkezi, Necef, Kerbela, 
Küfe bölgesi ise 2. Bölgesi de bu körfezdir. Yani Bahreyn’de dahildir. Bu nedenle Bahreyn çok önemlidir. Bunlar iç içe geçmiş ailelerdir aynı zamanda. 

Ondan sonra Katar’a baktığınız vakit Katar nispeten daha bütüncüldür, vahabidir. Ve belli kabileler vardır bu bölgede. Birleşik Arap Emirlikleri ise, çok 
dağınıktır. Yerleşkesi çok fazla olmayan ama vahabi olan aynı zamanda sunni ve şii varlığınıda kendi içerisinde barındıran ama buna rağmen 7 ayrı emirlik 
olan bir ülkedir. 7 ayrı emirlik, gevşek kompederasyon, halende yaşayan 7 ayrı emirlik, sonra Umman’a geliyoruz. Burada nüfusun önemli bir kısmı ibaridir yani Hariciliğin bir koludur. Sonra Suur bölgesi birazcık daha vahabi sunni kökenli kesimler vardır. Hatta orada 3 – 4 ay önce bir ayaklanma çıkmıştı. Bu bölgedede Yemenli Zeydi kabileler yaşar. Toplumsal yapıları bir toparlıycak olursak, Ortadoğu’da hiç bir ülke homojen bir toplumsal yapıya sahip değildir. Mekke ise tarihsel köken itibari ile baktığımız vakit her zaman Sünniliği ya da Şiiliğin en önemli merkezlerinden bir tanesidir. Vahabiler buraya zorla girmiştir. Ve her zaman vahabiliğe karşı hayır diye ciddi bir tansiyon orda vardır. Orada 4 mezhep vardır ama buna rağmen vahabilik o bölgede ortaya çıkmış bu bölge toplumsal dengesini sağlamış bir mezhep değildir. Çünkü zaten sunni dünyasının en önemli merkezi burasıdır, şiilerde gider oraya ama vahabiler için burası problemli bir yerdir aslında. Her zaman sorun yaşadıkları bir bölgedir burası. 

Katılımcı: 

İnanç olarak düşündüğümüz zaman vahabilik farklı ama ticari olarak veya mezhepsel olarak düşündüğünüz zaman vahabilik, islamiyetin diğer grupları 
tarafından benzer birçok uygulama var. Kabeyi yağmalıyorlar, tüm değerli eşyaları alıyorlar, onlara göre bu tür yani caminin olması veya ibadet yerlerinin 
olması, mezarların olması, bunlara karşı insanların gelip, sürekli dini inançlarını göstermesi, dinsel anlamda yani mezhepsel anlamda kabul edilebilecek 
bir şey değil. Dolayısıyla, Kabenin böyle çok fazla öne çıkartılması sunni dünyasından ve diğer inançlardan bu bölgeye gelinmesi onlar tarafından kabul 
görülmüyor, mezhepsel anlamda görülmüyor. O nedenle bazı Sunniler, vahabiliğinde harici olarak veya aşırı Serefi bir akım olarak görürler yani sere-
filer çok sade, hiç bir şey yok onlar için ve bu tür binalarda yok. Binaya benzeyen bir mekanlarıda yoktur. Yani onlar için herşey sadedir. Bir yere gidilir, 
oturulur öyle çok fazla birşey istemezler. 

Katılımcı: 

Biz suudi arabistan devletinin uygulamaları demiyoruz. Vahabi mezhebinin uygulamaları diyoruz. Fark bu. Bir devletin uygulaması ile bir mezhebin 
inançtan yaklaşımı farklıdır. 

Katılımcı: 

Suudi Arabistan’da, Zeydiler mi yaşar? Suudi Arabistan’da Şiilerde yaşar, Suudi Arabistan’da Sünnilerde yaşar, Suudi Arabistan’da Hıristiyanlarda yaşar. 

Katılımcı: 

Şiillerle bakacak olursak; Şiiliği, Vahabi din adamları, fetva vererek din dışı olarak görürler, bu çok önemli birşey yani toplumunuzda, %25’ini veya 
islamiyetin önemli bir kesimini siz din dışı olarak nitelendiriyorsunuz. Din dışı olarak gördüğünüz vakit tüm haklarınıda elinden alıyorsunuz. Yani bu 
adamaları artık kutsal görmüyosunuz ve kutsal görmediğinize karşı, Hıristiyan da görmüyorsunuz. 

Katılımcı: 

Şiiler zaten orayı çok kutsal görürler, oranın korunması gerektiğine inanırlar, o yüzden ordaki camide Şiilere yönelik çok ciddi olaylar yaşandı. İki sefer 
orda çok ciddi öldürme olayları gerçekleşti; biri 1980’lerde gerçekleştirildi, biri de 1990’larda gerçekleşti, sonra birde İran’lı Şiiler yaşadı bu sorunları, 
İranlı Şiiler gelip orda çok büyük problemler yaşadılar, o nedenden Şiileri zaten buradan atamazsın burayı onlar kutsal olarak görürler. 

Veysel AYHAN: 

Güvenlik birimlerinde Şiilere ayrımcılık yapıldığı çok net ortada hem dinsel hem siyasi hem ekonomik hem idari anlamda. Kişi yani bu dediğimiz tümü için geçerlidir, berduşlar içinde geçerlidir diğerleri içinde geçerlidir. Kendi kimliklerini ön plan plana çıkarmasa, sistemde hareket edebilmesi, sistemde bir noktaya gelebilmesi kolaydır, problem yaşamazlar. Bu dünyanın her yerinde böyledir. Sistemle sorun yaşamaya ne zaman başlanıyor, bu tür ayrımcılık politikalarına karşı çıkmaya başladığınız andan itibaren başlıyorsunuz. Eğer bu ayrımcılık politikalarına karşı çıkmazsanız sorun yok zaten, sistemle sorununuz olmaz ki; sistem sizi polise yapar, sistem sizi bir noktaya kadarda taşır. Çünkü siz orada yaşanan ayrımcılık politikalarına karşı gelmiyorsunuz. 

Gelmediğiniz takdirde de bir sorun yok zaten. İstediğiniz noktayada çıkarsınız, bu dünyanın her yerindede böyledir. Amerika’dan daha çok 
Amerikacı olursanız Obama gibi başada geçersiniz. Yeter ki siz Amerika’nın çıkarlarını savunun, en başa en tepeyede sizi getirir. Bu böyle. Buradan hareketle bölgedeki ekonomik yapılara değinelim. Buradaki ekonomik yapının önemli bir kısmı petrol ve doğal gaz kaynaklarına dayanır ve petrol şuan dünyadaki en önemlii tüketim maddeleri içerisinde en önemlisidir. Dünya petrol ve doğalgaz kaynaklarının önemli bir kısmı Basra körfezinde bulunur. 
Yani petrolde %56 doğalgazda %40- 41 e kadar çıkabilcek bir orandır. 

Bunların tümüne baktığınız vakit, Basra körfezinde yoğunlaşmış alanlarda bulunmaktadır. 

Şunu söylüyoruz çoğu zaman; Ortadoğu dünya enerji kaynakları açısından çok önemli bir bölgedir. Aslında doğru olan Basra körfezi dünya petrol ve doğal gaz kaynakları açısından önemli bir bölgedir. Çünkü Ortadoğu dediğiniz vakit; çok geniş bir coğrafya içerisine giriyor. O zaman Suriye’de de, Ürdün’de de, İsrail’de de, Mısır’da da petrol olsun. Ama yok. Demek ki petrol ve doğal gaz dünya enerji kaynaklarının iki önemli ham maddesi, yalnızca ve yalnızca Basra körfezi ülkelerinde bulunur. Dolayısı ile dünya petrol ve doğal gaz kaynaklarının dünyada ve Ortadoğu’da adil bir şekilde dağıtılmadığını görmekteyiz. Ne anlama geliyor bu; Dünyada doğal gaz ve petrol tüketen önemli ülkelerin başında baktığımız vakit ABD, Avrupa sonra Asya Pasifik ülkeleri geliyor. O açıdan bunların gelişmişlik düzeylerini sürdürebilmeleri için, en temel ihtiyaçları olan doğal gazı ve petrolü güvenli erişim yollarını politikalarını, güzergahlarını, her zaman ellerinde tutmak veya en azından buna erişmek istiyor. Ve bu açıdan Ortadoğu dünya siyaseti açısından her zaman hayati öneme sahip bir bölge olarak karşımıza çıkıyor. Ondan önce, Hindistan’a giden ticaret yollarının geçiş güzergahları yine kullanılıyordu. Özelliklede bu kralların oluşturulması ile ama günümüz itibari ile düşündüğümüz vakit; burası neden bu kadar çok önemli, 
çünkü bu bölge ciddi anlamda dünyadaki enerji tüketimini karşılayacak. Peki, ne zaman biter? Bilemiyoruz 1900’lerin başında 40 yıl sonra bitecek deniliyordu. 
Ama bitmedi. Yarın yeni teknolojileer bulunur, yeni kaynaklar bulunur. 

Bir 50- 60 yıl sonra biter diyorlar. Ama biz bugün yaşıyorsak  bugüne bakacaksak,  bu politikalar üzerinden, bu bölgeye dünya bağımlıdır. Yani dünyadaki gelişmiş ülkeler, bu bölgeye, bugün AB’nin tümünü daha doğrusu Avrupa kıtasının tümünü düşünecek olursanız, tümünde 15 milyar varillik petrol vardır. Ama körfez ülkelerinin her hangi bir tanesini düşünecek 
olursanız. Bugün 101 artı 103 - 104 milyar varillik petrol vardır. Bu muazzam bir rakam. 100 milyar varilin üstünde bir kaynak var. Birleşik Arap Emirlik’lerine 
baktığımız zaman böyle, Suudi Arabistan zaten bilindiği üzere dünyadaki en önemli petrol kaynaklarını bulunduran ülke ve 236 milyar varil petrol varillerine sahip. Dünyadaki en önemli, yaklaşık dünya petrolünün %25ini elinde tutan bir ülkeden bahsediyoruz. Irak’a baktığımız vakit; 1970’lerde yapılan aramaların sonucundaki, petrol rezervleri 115 milyar varil ki bugün yeni araştımalar yapılırsa, bu miktarın çok daha üste çıkabileceğini öngörebiliriz. Dolayısı ile bu bölgenin, Basra körfezinin en önemli özelliği, bu toplumsal yapıyı bir kenara bırakacak olursak, bu bölge dünyadaki enerji tüketimini karşılayan bölge çünkü bunlar üretiyor, tüketmiyor. Mesela Avrupa üretiyor da, tüketiyor da ve bir sanayisi var. 

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,

***

Dışişleri Bakanlığı İnsan Kaynakları Politikası Brifingi


Dışişleri Bakanlığı İnsan Kaynakları Politikası Brifingi 



ORTADOĞU STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ 


TAKDİM 

ORSAM olarak kuruluş yılımız olan 2009’dan bu yana Haziran veya Temmuz ayları içinde 15 gün süreli “ORSAM Ortadoğu Yaz Okulu Programı” düzenlemekte yiz. Programa, Türkiye’nin farklı illerinden, yaklaşık 50 değişik üniversiteden lisans, yüksek lisans ve doktora düzeyinde öğrenciler ve değişik sektörlerde çalışan konu ile ilgili kişiler katılmaktadır. Öğrencilerin büyük çoğunluğu üniversitelerin uluslararası ilişkiler bölümünde olmak üzere sosyal bilimler alanındaki diğer bölümlerde eğitimlerini sürdürmektedir. 

“ ORSAM Ortadoğu Yaz Okulu Programı ”, Ortadoğu konulu derslerden oluşan bir seminer şeklinde yürütülmektedir. Bu yıl 3.sü düzenlenen “ORSAM Ortadoğu Yaz Okulu Programı”, 20 Haziran-1 Temmuz 2011 tarihleri arasında gerçekleşmiştir. Programda verilen dersler arasında; Dünyada ve Türkiye’de Düşünce Kuruluşları,   Türkiye’nin Dış Politikasında Ortadoğu, ABD Dış Politikasında Ortadoğu, Arap Dünyasında Rejimler ve Değişim, Basra Körfezi Ülkelerinin Toplumsal ve Siyasal Yapıları, İsrail, Filistin Meselesinin Temel Dinamikleri, Irak Türkmenleri, Ortadoğu Denkleminde Irak, İran’da Siyasal Sistem Yapı ve İran’ın Dış Politikası, Lübnan, Suriye, Ortadoğu’da İslami Hareketler, Ortadoğu Ekonomileri, Kuzey Afrika ve Ortadoğu, Ortadoğu’da Su Sorunu, Türkiye’nin Orta Asya Politikası yer almaktadır. 
Ortadoğu bölgesi öğrenmek ve anlamak açısından son derece önemli olduğunu düşündüğümüz bu dersler konularının uzmanı ORSAM araştırmacıları, danışmanları ve çeşitli üniversitelerden değerli akademisyenler tarafından verilmektedir. 

Son Üç yıl içinde düzenlenen “ ORSAM Ortadoğu Yaz Okulu Programı ”nda değerli bir birikim oluştuğuna inanıyoruz. Bu birikimin sadece programa katılan öğrenciler tarafından değil konuyla ilgili daha geniş kesimler tarafından faydalanılması için seminerlerde ses kaydı tutulmuş ve kayıtların deşifreleri yapılmıştır. 
ORSAM tarafından hazırlanan elinizdeki çalışma bu deşifrelerin tamamını içermektedir. Ortadoğu araştırmacılarının ve bölgeye ilgi duyanların faydalanacağını umduğumuz çalışmayı kamuoyunun ilgisine sunuyoruz. 

Saygılarımızla. 

Hasan KANBOLAT 
ORSAM Başkanı 
ORSAM ORTADOĞU 
YAZ OKULU 2010 -2011 

ORSAM ORTADOĞU YAZ OKULU 2011  
Eylül 2011 
Hazırlayan: Seval KÖK
Ankara - TÜRKİYE ORSAM © 2011 

Bu raporun içeriğinin telif hakları ORSAM’a ait olup, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarınca kaynak gösterilerek kısmen yapılacak makul alıntılar ve yararlanma dışında, hiçbir şekilde önceden izin alınmaksızın kullanılamaz, yeniden yayımlanamaz. 

Bu raporda yer alan değerlendirmeler yazarına aittir; ORSAM’ın kurumsal görüşünü yansıtmamaktadır. 

ORSAM ORTADOĞU STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ ORSAM ORTADOĞU STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ 
STRATEJİK BİLGİ YÖNETİMİ, ÖZGÜR DÜŞÜNCE ÜRETİMİ ORTADOĞU STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ 

Tarihçe 

Türkiye’de eksikliği hissedilmeye başlayan Ortadoğu araştırmaları konusunda kamuoyunun ve dış politika çevrelerinin ihtiyaçlarına yanıt verebilmek amacıyla, 
1 Ocak 2009 tarihinde Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (ORSAM) kurulmuştur. Kısa sürede yapılanan kurum, çalışmalarını Ortadoğu özelinde yoğunlaştırmıştır. 

Ortadoğu’ya Bakış 

Ortadoğu’nun iç içe geçmiş birçok sorunu barındırdığı bir gerçektir. Ancak, ne Ortadoğu ne de halkları, olumsuzluklarla özdeşleştirilmiş bir imaja mahkum edilmemelidir. Ortadoğu ülkeleri, halklarından aldıkları güçle ve iç dinamiklerini seferber ederek barışçıl bir kalkınma seferberliği başlatacak potansiyele sahiptir. Bölge halklarının bir arada yaşama iradesine, devletlerin egemenlik halklarına, bireylerin temel hak ve hürriyetlerine saygı, gerek ülkeler arasında gerek ulusal ölçekte kalıcı barışın ve huzurun temin edilmesinin ön şartıdır. Ortadoğu’daki sorunların kavranmasında adil ve gerçekçi çözümler üzerinde durulması, uzlaşmacı inisiyatifleri cesaretlendirecektir Sözkonusu çerçevede, Türkiye, yakın çevresinde bölgesel istikrar ve refahın kök salması için yapıcı katkılarını sürdürmelidir. Cepheleşen eksenlere dâhil olmadan, taraflar arasında diyalogun tesisini kolaylaştırmaya devam etmesi, tutarlı ve uzlaştırıcı politikalarıyla sağladığı uluslararası desteği en etkili biçimde değerlendirebilmesi bölge devletlerinin ve halklarının ortak menfaatidir. 

Bir Düşünce Kuruluşu Olarak ORSAM’ın Çalışmaları 

ORSAM, Ortadoğu algalımasına uygun olarak, uluslararası politika konularının daha sağlıklı kavranması ve uygun pozisyonların alınabilmesi amacıyla, kamuoyunu ve karar alma mekanizmalarına aydınlatıcı bilgiler sunar. Farklı hareket seçenekleri içeren fikirler üretir. Etkin çözüm önerileri oluşturabilmek için farklı disiplinlerden gelen, alanında yetkin araştırmacıların ve entelektüellerin nitelikli çalışmalarını teşvik eder. ORSAM; bölgesel gelişmeleri ve trendleri titizlikle irdeleyerek ilgililere ulaştırabilen güçlü bir yayım kapasitesine sahiptir. ORSAM, web sitesiyle, aylık Ortadoğu Analiz ve altı aylık Ortadoğu Etütleri dergileriyle, analizleriyle, raporlarıyla ve kitaplarıyla, 
ulusal ve uluslararası ölçekte Ortadoğu literatürünün gelişimini desteklemekte dir. Bölge ülkelerinden devlet adamlarının, bürokratların, akademisyenlerin, stratejistlerin, gazetecilerin, işadamlarının ve STK temsilcilerinin Türkiye’de konuk edilmesini kolaylaştırarak bilgi ve düşüncelerin gerek Türkiye gerek dünya kamuoyuyla paylaşılmasını sağlamaktadır. 
www.orsam.org.tr 

Dışişleri Bakanlığı İnsan Kaynakları Politikası Brifingi 

Yer: Dışişleri Bakanlığı Konferans 
Salonu 14.00-16.00 




   _  Dışişleri Bakanlığı İnsan Kaynakları Politikası Brifingi Osmanlı diplomasi geleneğinin Mirasçısı olan Dışişleri Bakanlığı’nın kökleri 1500’lü yılların başına 
kadar uzanıyor. Bakanlığımız, Türkiye’nin en köklü bürokrasi geleneğine sahip kurumları arasında yer alıyor. 

   _  Misyonumuz; 

. Bölgemizde ve dünyada barışçıl, adil ve kalkınmaya imkân tanıyan bir ortamın kalıcı şekilde tesisi ve güçlendirilmesi, 
. Her türlü toplumsal yaşamın temelini oluşturan insan haklarının ve demokratik değerlerin savunulması ve ileriye götürülmesi, 
. İnsanlığın kültürel mirasının, çevrenin ve yerkürenin doğal yaşam alanlarının korunması, 
. Uluslararası hukukun ve ona olan saygının geliştirilmesi ve güçlendirilmesi. 

  _ Temel Görev Alanlarımız; 

• Diplomatik ilişkilerin yürütülmesi ve koordinasyonu. 
• Konsolosluk hizmet ve himayesinin sağlanması. 
• Kamu diplomasisi faaliyetlerinin yürütülmesi. 
• Dış ekonomik, ticari ve kültürel ilişkilerin geliştirilmesi. Teşkilat Yapımız; 

1. Merkez teşkilatı 
2. Yurtdışı teşkilatı 

• Büyükelçilikler 
• Daimi temsilcilikler 
• Başkonsolosluklar 
• Fahri başkonsolosluklar 

  _ Ana Hizmet Alanları Birimleri; 

• Siyaset Planlama 
• İkili Siyasi İşler 
• Avrupa Birliği 
• Uluslararası Güvenlik İşleri 
• Çok Taraflı Siyasi İşler 
• Küresel ve İnsani Konular 
• Çatışmayı Önleme ve Kriz Yönetimi 
• Çok Taraflı Ekonomik İşler 
• İkili Ekonomik İşler 
• Uluslararası Hukuk 
• Antlaşmalar 
• Konsolosluk 
• Araştırma ve Güvenlik İşleri 
• Enformasyon Yurtdışı Tanıtım ve Kültürel İlişkiler 
• Protokol Yardımcı Hizmet Birimleri; 
• Diplomasi Akademisi 
• Diplomatik Arşiv 
• Tercüme Dairesi 
• İnsan Kaynakları 
• İdari ve Mali İşler 
• Bilişim Teknolojileri Danışma ve Denetim Birimleri; 
• Stratejik Araştırmalar Merkezi 
• Dış Politika Danışma Kurulu 
• Teftiş Kurulu 
• Strateji Geliştirme Başkanlığı 
• Hukuk Müşavirliği 

  _ Yurtdışı Teşkilatımız; 

• Bakanlığımız, uluslararası ilişkilerin genişleyen kapsamı ve dış politikada alınan yeni inisiyatiflerle birlikte, çok çeşitli alanlarda ve coğrafyalarda yeni sorumluluk lar üstleniyor. 
• Buna paralel olarak Bakanlığımızın dış teşkilatı da son 20 yıl içerisindeki üçüncü ve en büyük genişleme sürecinden geçiyor. 

Faaliyette olan veya açılmasına karar verilen toplam temsilcilik sayısı 206* 
2009, 2010 ve 2011’de faaliyete geçen temsilcilik sayısı 23 
Ulaşılması öngörülen toplam temsilcilik Sayısı 214 

  _ Dış Temsilcilikler; 

  _ Dış temsilcilikler aşağıdaki ana kriterlere göre altı grup altında kümelendiriliyor 

• Ülkedeki yaşam koşulları (iklim, uzaklık, eğitim, sağlık, temel ihtiyaçlara erişim imkanları vb.) 
• Ülkedeki güvenlik durumu (asayiş, savaş, iç savaş, terör eylemleri vb.) Personel Yapısı; 
• Dışişleri Bakanlığı personeli altı ana kadro grubundan oluşmaktadır. 
• Meslek Memurları (1107) 
• Konsolosluk ve İhtisas Memurları (725) 
• Hukuk müşavirleri (23) 
• Danışmanlar (22) 
• Mütercim ve diğer merkez memurları ile merkez sözleşmeli personel 
• Yurtdışında görevli sözleşmeli personel Merkez ve Yurtdışı Teşkilatında Genel Personel Dağılımı 

Merkezde ve Dış Temsilciliklerde İş Akışı 

Merkezdeki İş Akışı; 

• Dışişleri Bakanlığı, “üzerinde güneş batmayan” bir kamu kurumu. 
• Yeni Zelanda’daki Büyükelçiliğimizde mesai bitmeden önce, Ankara’da mesai başlamış oluyor. Merkezde akşam olurken, Los Angeles Başkonsolosluğumuz güne yeni başlıyor. 
• Merkez birimlerimizin, dünyanın hemen her bölgesindeki gelişmeleri yakından takip etmesi, temsilciliklerden gelen bilgileri süratle değerlendirmesi ve gerekli talimatları dış teşkilata zamanlıca göndermesi gerekiyor. 
• Dış ilişkilerde, gecikmeli ya da yanlış alınan kararlar, çoğu zaman telafisi mümkün olmayan olumsuz sonuçlar doğurma riski taşıyor. Bu risk, sadece milli çıkarlarımızla ilgili değil, yurtdışında yaşayan vatandaşlarınızın hak, huzur ve güvenlikleri ile de ilgili olabiliyor. 
• Bu nedenle, Merkez teşkilatında, 
• Mesai mevhumu olmadan çalışmaya hazırlıklı olunması, 
• Kısa zamanda önemli kararların alınması, Alınan kararların süratle hayata geçirilmesi gerekiyor. 

Bir Örnek… Libya Tahliye Operasyonu… 

• Libya’daki iç karışıklık ve çatışmaların yoğunlaşması üzerine; 
• 20 Şubat gecesi Dışişleri Bakanımızın başkanlığında olağanüstü bir zirve yapıldı. 
• Zirvede, ilgili kurum ve kuruluşların da en üst düzeyde temsil edilmesi sağlandı. 
• Zirve sonucunda, sayısı 25 bini bulan vatandaşlarımızın en kısa sürede tahliye edilmesi kararı alındı. 
• Aynı gün içerisinde, 24 saat esasına göre görev yapan; 
• Bakanlık Kriz Merkezi ve Operasyon Koordinasyon Merkezi oluşturuldu. 
• Konsolosluk Çağrı Merkezi devreye sokuldu. 
• Bir hafta içerisinde 24.091 kişinin Libya’dan tahliye edilmesi sağlandı. 
• Havayoluyla 10.513 
• Denizyoluyla 8.364 
• Firmalarca havayoluyla 4.098 

Dış Temsilciliklerde İş Akışı 

• Heyet başkanı için 
• Dış temsilciliklerde işin hacmi ve niteliği, temsilciliğin türüne ve hangi ülkede olduğuna görefarklılık gösterir. 
• Ancak her dış temsilcilikte yerine getirilmesi gereken ortak bazı görevler vardır: 
• Ev sahibi ülke/kuruluş yetkilileri, diğer ülkelerin diplomatları, düşünce ve medya kuruluşları ile sürekli iletişim içinde olmak, 
• Muhataplarınızla çeşitli konularda görüş alış verişinde bulunmak. 
• Derlenen bilgileri Ankara’ya ve diğer ilgili temsilciliklere değerlendirme şeklinde iletmek. 
• Kamu diplomasisi faaliyetleri yürütmek. 
• Diplomatların görevleri mesai saatleri dışında da devam eder. Milli gün resepsiyonlarına ve benzeri resmi davetlere iştirak edilmesi temel vazifeler dendir. 
• Dış temsilciliklerin en yoğun mesaisi ise Türkiye’den üst düzey ziyaretler (Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakanlar) yapıldığında yaşanır. 

DIŞ TEMSİLCİLİKLERDE İŞ AKIŞI 

Üst Düzey Resmi Ziyaretler,

• Cumhurbaşkanı ve Başbakan düzeyindeki ziyaretlerde, iki ülke arasındaki ilişkiler ve ortak önem taşıyan uluslararası konular tüm boyutla-rıyla ele alınır. 
• Heyetlerde çok sayıda üst düzey bürokrat ve danışman da bulunur. 
• Heyetlere, işadamı grupları ve gazeteciler de refakat eder. 
• Bu ziyaretlerin hazırlık aşaması da çok önemlidir. Bu kapsamda; 
• Ziyaret sırasında imzalanacak anlaşmalara son şekli verilir. 
• Ziyaretin öncelikli gündem maddeleri tespit edilir. Ziyaret dosyası hazırlanır. 
• En az iki şehri kapsayacak şekilde, kapsamlı ziyaret programları oluşturulur. 
• Heyet başkanının eşi için 
• Heyete refakat eden işadamı ve gazeteciler için 
• Konuk heyetin ağırlanması ve güveliği ile ilgili olarak ev sahibi ülke protokol görevlileri ile detaylı çalışmalar ve planlamalar yapılır. 
• Üst düzey ziyaret programları çerçevesinde, heyet başkanının, diğer resmi temaslarının yanı sıra, 
• Ülkede mukim vatandaş temsilcilileriyle, 
• Türk işadamları ve firma temsilcileriyle, 
• Düşünce ve medya kuruluşlarının temsilcileriyle, biraraya gelmesi sağlanır. 
• İş Konseyi toplantıları tertip edilir. Ziyaret sonrası: 
• Ziyaret sonrasında, heyet başkanı ve diğer heyet üyeleri tarafından gerçekleştirilen görüşmelerin tutanakları hazırlanır. 
• Ziyarette üzerinde uzlaşılan konulara ilişkin izleme çizelgesi oluşturulur. 
• Ziyarete ilişkin genel değerlendirme ile birlikte, tutanaklar merkeze iletilir. 

MESLEK OLARAK DİPLOMATLIK 

Diplomatlığın Ana Bileşenleri 

• Dünyadaki ve ülkenizdeki gelişmeleri sürekli takip etmek. 
• Bilgilerinizi taze tutmak ve kendinizi her alanda sürekli geliştirmek. 
• Ülkenizden, kültürünüzden ve yakınlarınızdan uzakta yaşamayı kabullenmek. 
• Zor şartlar altında ve hatta yaşam riski bulunan bölgelerde çalışmaya her zaman hazırlıklı olmak. 
• Farklı ülkelere, kültürlere ve yaşam şartlarına çabuk adapte olabilmek. 
• İnsanlarla sağlıklı iletişim kurabilme yeteneğine sahip olmak. 
• Muhataplarınızın güvenini asla zedelememek. 
• Düşünerek konuşmak ve hareket etmek. Yurtdışında sadece kendi şahsınızı değil, devletinizi temsil ettiğinizi unutmamak. 

YURTDIŞI ATAMA SİSTEMİ 

• Olağan görev süreleri; 
• Merkez teşkilatında en az iki yıl, 
• Yurtdışı teşkilatında en fazla beş yıl. 
• Bir Türk diplomatın meslek hayatının yaklaşık 2/3’ü yurtdışında geçiyor. 
• Her diplomat, meslek yaşantısının belirli bir bölümünde, mahrumiyet bölgelerinde görev yapmak zorunda. 

PROTOKOL VE PROTOKOL KURALLARI 

• Protokol, devlet törenlerinde, diplomatik ilişkilerde, resmi ilişkilerde ve sosyal hayatta uyulması gereken kurallar manzumesidir. 
• Terbiye, saygı, nezaket ve zarafet olgularının içerdiği öğeler, protokol uygulamalarına yön verir ve anlam kazandırır. 
• Protokolün en fazla önem ve öncelik taşıdığı alan diplomasidir. Protokol, diplomasi süreçlerinin yüzyıllardır ayrılmaz bir parçasıdır. 
• Türkiye Cumhuriyeti’nde devlet protokolünü düzenleme sorumluluğu 1927 yılından beri Dışişleri Bakanlığı Protokol Genel Müdürlüğü’ndedir. 
• Protokol kuralları, sadece dış ilişkilerimizde değil, Bakanlık içi ilişkilerde de her zaman gözetilir. 
• Bakanlık memurları, ast ve üstleriyle ilişkilerinde saygıyı ve işbirliğini her zaman ön planda tutar. Hitap şekillerini ve protokol kurallarını öncelikle öğrenir ve içselleştirir. 

BİR DİPLOMAT NE YAPAR? 

• Uluslararası ilişkiler alanındaki gelişmeleri takip ve analiz eder. Dış politikanın oluşturulmasına yönelik gerekli girdileri sağlar. 
• Devleti adına tasarrufta bulunur ve devletinin iradesini açıklar (temsil görevi). Bunun bir gereği olarak, diplomatik ayrıcalık ve bağışıklıklardan yararlanır. 
• Dış politikanın icrasında ilk elden görev, yetki ve sorumluluk üstlenir. Hükümeti adına müzakereler/görüşmeler yapar veya bunlara iştirak eder. 
• Tarihin akışına tanıklık eder ve hatta bu akışın içinde bizzat yer alır veya onu yönlendirme imkanını yakalar. 

Ama aynı zamanda; 

• Nikâh kıyar, 
• Hapishane ziyaretleri gerçekleştirir, 
• Noterlik, “ Askerlik Şubesi Başkanlığı” ve “Nüfus Müdürlüğü” yapar. 

BİR DİPLOMATIN ve AİLESİNİN HAYATI NASILDIR? 

Hem zor hem de keyifli… 

• Hiçbir ülkede yerleşik düzene sahip olamadığınız için bazen canınız sıkılır. Görev yaptığınız ülkeye tam alışmışken yeni bir ülkeye atanırsınız. 
• Türkiye’deki ilk yılınız yerleşmekle, ikinci yılınız toplanmakla geçer. 
• Eşiniz kariyerine ara vermek veya ondan tamamen feragat etmek zorunda kalabilir. Bu sizi ve eşinizi üzebilir. 
• Çocuğunuz her seferinde yeni arkadaş çevrelerine, eğitim sistemlerine ve kültürlere adapte olmakta zorlanabilir. 
• Gerekli ihtimamı göstermezseniz, çocuğunuz kendi öz kültürüne yabancılaşa bilir. 
• Aklınız, Türkiye’deki yakınlarınızda kalır. Yardıma ihtiyaçları olduğunda, onların yayında olamayabilirsiniz. Tüm zorluklarına rağmen… 
• Sürekli yeni ülkeler, yeni kültürler, yeni insanlar ve yeni tatlarla tanışırsınız. 
• Dünyanın hemen her coğrafyasında dostlarınız olur. 
• Dünyaya yönelik algınız daha iyi şekillenir. Dünyaya farklı pencerelerden (ülkelerden) bakma imkânını elde edersiniz. Ufkunuz genişler. 
• Eşiniz de temsil ve diplomasi faaliyetlerinde fiilen rol üstlenir. Eşler, ülke tanıtımına en az diplomatlar kadar katkı yapabilir. 
• Çocuğunuz dünya vatandaşı olur. Farklılıklara ve farklı olana tahammül etmeyi daha iyi öğrenir. Gerekli ihtimamı gösterirseniz, kendi kültürünü de öncelikle sahiplenir. 
• Çocuğunuz, anadiline ilave olarak, en az iki dili daha çok iyi düzeyde konuşabilir. Sizin sayenizde, Türkiye’deki yakınlarınız da yeni ülkeler tanır 

BAKANLIĞIMIZDAN NELER BEKLENEBİLİR? 

Genç Bir Diplomat Bakanlığımızdan Neler Bekleyebilir? 

• Türkiye’yi yurtdışında temsil etmenin ayrıcalığı. 
• Meslekte ilerlemenin liyakate dayalı olduğu dinamik bir kurumda, diplomasi alanında sağlam ve sürekliliği olan bir kariyer. 
• Diplomasi Akademisi’nde kaliteli, prestijli ve sürekli hizmet içi eğitim. Yurtdışında lisansüstü eğitim programlarına ve kurslara katılım. 
• Dünyanın hemen her bölgesinde görev yapma imkanı ve kısa sürede kazanılacak diplomasi deneyimi. 
• Yurtdışında yaşayan vatandaşlarımıza hizmet etmenin tatmin ve mutluluğu. 
• Türkiye Cumhuriyeti’nin yurtdışı temsilciliklerinde ve merkez teşkilatında genç yaşta idarecilik deneyimi. Uzmanlaşma 
• Yeniden yapılanma çerçevesinde, coğrafi bölge/ ülke ve diğer meslekî alanlarda uzmanlaşmasına büyük önem veriyoruz. 
• Bakanlığımızın 6004 sayılı Teşkilat Kanununun 19 uncu maddesi: 

“Bakanlık, dış politikanın yürütülmesinde gerekli ve faydalı gördüğü uzmanlık konularının ve yabancı dillerin Bakanlık personelince öğrenilmesi ve bu alanlardaki mevcut birikim ve yeteneklerinin geliştirilmesi amacıyla gerekli gördüğü tedbirleri alır ve bu personele uygulanacak teşvikleri belirler.” 

• Uzmanlaşma süreçlerini belli bir bütünlük içinde oluşturuyor, programa bağlıyor ve yürütüyoruz. 
• Uzmanlaşmaya yönelik tedbir ve teşvikleri, her bir uzmanlık alanına göre özel olarak biçimlendiriyoruz. 
• Yeniden yapılanma çerçevesinde, coğrafi bölge/ ülke ve diğer meslekî alanlarda uzmanlaşmasına büyük önem veriyoruz. 
• Bakanlığımızın 6004 sayılı Teşkilat Kanununun 19 uncu maddesi: 
“ Bakanlık, dış politikanın yürütülmesinde gerekli ve faydalı gördüğü uzmanlık konularının ve yabancı dillerin Bakanlık personelince öğrenilmesi ve bu alanlardaki mevcut birikim ve yeteneklerinin geliştirilmesi amacıyla gerekli gördüğü tedbirleri alır ve bu personele uygulanacak teşvikleri belirler.” 
• Uzmanlaşma süreçlerini belli bir bütünlük içinde oluşturuyor, programa bağlıyor ve yürütüyoruz. 
• Uzmanlaşmaya yönelik tedbir ve teşvikleri, her bir uzmanlık alanına göre özel olarak biçimlendiriyoruz. 

Bölgesel Uzmanlaşma 

Bölgesel Uzmanlaşma Sürecinde Üç Temel Hedef 

MALİ HAKLAR 

• Yurtdışı Görevler Bağlamında Önemli Mali Haklar 
• Görev yapılan ülkeye göre 4000 ilâ 5000 ABD Doları başlangıç maaşı (üçüncü kâtip için) 
• Çocuklar için eğitim yardımı (yurtdışı eğitim masraflarının %50’si) 
• Türkiye’ye gidiş-geliş masraflarına katkı (sıla bileti) 
• Teşvik ödeneği (mahrumiyet bölgelerinde görev yapanlar için) 
• Olağanüstü durumlarla (savaş, hastalık, kaza vb.) bağlantılı tazminat hakları 

DİPLOMAT NASIL OLABİLİRİM? 

Meslek Memuru Kimdir? 

• Türk dış politikasının oluşturulması ve icrasında görev, yetki ve sorumluluk üstlenirler ve temsil görevi icra ederler. 
• Yabancı devletlerle ve uluslararası kuruluşlarla yürütülen ikili ve çok taraflı ilişkilerin siyasi boyutu ve uluslararası hukuk konuları ağırlıklı olmak üzere, uluslararası ilişkiler alanındaki gelişmeleri takip ve analiz ederler. 
• Dış politikanın oluşturulmasına yönelik gerekli girdileri sağlarlar, stratejileri ve hareket tarzlarını oluşturarak Hükümet tarafından tespit olunan dış politika çerçevesinde tatbik ederler. 
• Yurtdışı teşkilatına atandıklarında, konsolosluk işlemlerinde de imzaya yetkili olurlar. 

Meslek Memuru nasıl olunur? Başvuru koşulları 

• 35 yaşını doldurmamış olmak, 
• Uluslararası ilişkiler, hukuk, siyaset bilimi ve kamu yönetimi, tarih, sosyoloji, halkla ilişkiler ve tanıtım, psikoloji, iktisat, işletme, maliye ve finans bölümleri ile ağırlıklı olarak bu alanlara yönelik eğitim programlarına sahip bölümlerinden mezun olmak, veya, Üniversitelerin sosyal bilimler alanında en az dört yıllık lisans eğitimi yapmış olup, uluslararası ilişkiler, siyaset bilimi, kamu yönetimi, hukuk ve iktisat alanlarında lisansüstü eğitim yapmış bulunmak, 
• Sınav duyurusunda ilan edilen KPSS puan taban puanını aşmış olmak ve bu puanla, sınava katılım için belirlenen kontenjan içine girmeye hak kazanmak 
(son giriş sınavında KPSS 36, 21 veya 108 istendi) Meslek Memurluğu giriş sınavı 

I. Aşama: Çoktan seçmeli sınav (gerek görülmesi halinde) 

• Uluslararası ilişkiler politikası ve teorisi 
• Uluslararası kamu hukuku 
• Siyasi tarih (Dünya siyasi tarihi, Osmanlı diplomasi tarihi ve Türk dış politikası) 
• Anayasa hukuku ve siyasal sistemler, idare hukuku, medeni hukuk 
• Uluslararası iktisat, mikro-makro iktisat, Türkiye ekonomisi, kamu maliyesi 
• Genel kültür 

II. Aşama: Yazılı Sınav 

• Yabancı dilde kompozisyon (İngilizce, Fransızca veya Almanca) 
• Türkçe kompozisyon 
• Türkçeden yabancı dile ve yabancı dilden Türkçeye çeviri 
• Sınava Fransızca veya Almancadan girenler için, ayrıca, 
- İngilizce kompozisyon 
- Türkçeden İngilizceye çeviri 

III. Aşama: Mülakat 
• Güncel dış politika ve uluslararası konular bağlamında, adayın muhakeme, kavrayış, genel kültür, Türkçe ve yabancı dile ifade yeteneği, genel 
   davranış, tepki ve temsil nitelikleri açısından değerlendirilmesi. 


KONSOLOSLUK VE İHTİSAS MEMURU,

İhtisas Memurluğu KİMDİR? 

Konsolosluk ve İhtisas Memurluğu giriş sınavı 

• Konsolosluk ve İhtisas Memurları, aşağıdaki alanlarda görev, yetki ve sorumluluk üstlenen ve temsil görevi icra eden memurlardır: 
• Konsolosluk hizmetleri, 
• Ekonomik ve kültürel işler, 
• Kamu diplomasisi, 
• Ulusal mevzuatla bağlantılı hukuki işler, 
• Protokol, 
• Kançılarya idaresi, 
• Personel, idari ve mali işler, 
• Elektronik konsolosluk ve bilişim hizmetleri, 
• Özel uzmanlık bilgisi gerektiren ihtisas alanları (silahsızlanma, enerji, su, çevre vb.) 
• Konsolosluk ve İhtisas Memurları, yurtdışı teşkilatına sürekli görevle atandıklarında, konsolosluk işlemlerinde imzaya yetkilidir. 

Konsolosluk ve İhtisas Memuru nasıl olunur? 

• 35 yaşını doldurmamış olmak, 
• Dört yıllık herhangi bir fakülte mezunu olmak, 
• NOT: Bakanlık, işlev alanlarındaki uzmanlaşma ihtiyacını dikkate alarak sadece belirli fakültelerin veya bölümlerin mezunlarının başvurabileceği konsolosluk ve ihtisas memurluğu adaylık sınavları da açabilir. Gerek görülmesi halinde, sınava iştirak için mesleki ön tecrübe şartı da aranabilir. 

Belirli fakültelerin veya bölümlerin mezunlarının başvurabileceği veya mesleki ön tecrübe şartı aranan sınavlar sonucunda Bakanlığa alınan memurların, merkez ve yurtdışı teşkilatında uzmanlık dalları ile bağlantılı olarak görevlendirilmeleri esastır. 

KPSS Şartı: 

Son sınavda (2010) istenen KPSS puanları; 

• İngilizce, Almanca veya Fransızcadan girenlerden KPSS-108 ve 6 
• Çince, Japonca, Rusça, Arapça, Farsça, Yunancadan girenlerden KPSS-3 

SINAVIN AŞAMALARI: 

Birinci Aşama: Yazılı Sınav 

• Türkçe kompozisyon veya alan bilgisi 
• Yabancı dilde kompozisyon (Bakanlıkça ilan edilecek yabancı diller) 
• Türkçeden yabancı dile ve yabancı dilden Türkçeye çeviri 
   İkinci aşama: Mülakat 

Adayın Muhakeme, Kavrayış, Genel kültür, Türkçe ve yabancı dile ifade yeteneği, genel davranış, tepki ve temsil nitelikleri açısından değerlendirilmesi. 

KARİYER AŞAMALARI BAKANLIK KARİYER MEMURİYETLERİ ARASINDA BİR KARŞILAŞTIRMA 

• MESLEK MEMURLARI 

• Sunduğu kariyer perspektifi: Birinci Sınıf Başkonsolos / Elçi / Büyükelçi / Daimi Temsilci 

• Yurtdışındaki statüsü: Diplomatik pasaport hamili 

• Mezuniyet şartı: Fakülte/bölüm sınırlaması var 

• Giriş sınavı zorluk derecesi: Konsolosluk ve İhtisas Memurluğu giriş sınavına göre daha zor. 

• Yeterlilik sınavı: Altıncı yılda Başkâtiplik ve Konsolosluk Yeterlilik Sınavı 

• Yurtdışı görev süresi: Meslek yaşamının ortalama üçte ikisi 

• KONSOLOSLUK VE İHTİSAS MEMURLARI 

• Sunduğu kariyer perspektifi: Başkonsolos / Büyükelçilik Müsteşarı / Daimi Temsilcilik Müsteşarı 

• Yurtdışındaki statüsü: Diplomatik pasaport hamili 

• Mezuniyet şartı: Tüm lisans mezunlarına açık 

• Giriş sınavı zorluk derecesi: Meslek Memurluğu giriş sınavına göre daha kolay. 

• Yeterlilik sınavı: Dokuzuncu yılda Kariyer İlerleme ve Konsolosluk Yeterlilik Sınavı 

• Yurtdışı görev süresi: Meslek yaşamının ortalama üçte ikisi 

GİRİŞ SINAVLARINA İLİŞKİN BİRKAÇ NOT 

• Bakanlık giriş sınavlarında liyakat esası hep korundu ve korunmaya devam edecek. 

• Giriş sınavlarında hiçbir aday, mezun olduğu üniversiteye, anne-babasının mesleğine veya toplumsal kökenine göre değerlendirmeye tabi tutulmuyor. 

• Bakanlığın kurumsal kültürü ve gelenekleri, giriş sınavlarda iltiması engelleyen en temel güvence. 

• Giriş sınavlarında bazı üniversite ve fakültelerin başarı oranı diğerlerine göre halen daha yüksek seyrediyor. 

• Ancak, Türkiye’de üniversitelerin ve mezunlarının kalitesi de her geçen yıl artıyor. Mezunları daha önce Bakanlığımıza hiç girememiş veya çok az girebilmiş bazı üniversitelerden artık kariyer memuru alabiliyoruz. 

• 2010 yılında Bakanlığa alınan 100 meslek memurundan 30’u; 100 konsolosluk ve ihtisas memurundan ise 33’ü bu tür üniversitelerin mezunları. 
 2010 Meslek memurluğu sınavında 23 farklı üniversitenin mezunlarından kazananlar oldu. 

ÜNİVERSİTELERE GÖRE DAĞILIM GİRİŞ SINAVLARI İÇİN SON BİR TAVSİYE 

• SINAVA GİRECEĞİNİZ YABANCI DİL DIŞINDA, BİR BAŞKA YABANCI DİLİ DAHA İYİ DÜZEYDE BİLİYORSANIZ, GİRİŞ SINAVLARINDA ÖNEMLİ BİR AVANTAJA SAHİPSİNİZ. 

• BİLDİĞİNİZ İKİNCİ YABANCI DİLDEN MUTLAKA KPDS’YE GİRİN. 

• KPDS’DEN ALACAĞINIZ; 

• 80’İN ÜZERİNDEKİ PUANLAR, ÇOKTAN SEÇMELİ SINAVDA 

• 70’İN ÜZERİNDEKİ PUANLAR, YAZILI SINAVDA 

• SİZE ÖNEMLİ PUAN AVANTAJLARI SAĞLAYACAK ORSAM ORTADOĞU YAZ OKULU - 2011 



***