ORTA DOĞU’DA “ KÜÇÜK ” AMA “ ÖNEMLİ ” OLABİLMEK: “ KATAR ” ÖRNEĞİ BÖLÜM 2
Bugün için, dünya hâkimeyetine yönelen, dolayısıyla enerji havzalarını, deniz ticaret yollarını denetim altında tutmaya çalışan devlet ABD dir.
Zaten Basra Körfezinin önemi, ABD çıkarlarının tüm dünya ölçeğinde tek ve hâkim belirleyici durumuna geldiği dönemden itibaren, stratejik olarak artmıştır. ABD nin bölgeye olan ilgisi, başta petrol zenginliğinden kaynaklanmakla birlikte esas olarak, petrolün kontrol ve güvenliğini sağlamak, Arap ülkelerinde daha önce yapılmak istendiği gibi, bölgeye yerleşen Amerikan Şirketleri aleyhine millileştirilme yapılmasını engellemek; dost olmayan bölgesel güçlerin (Irak, İran ve bazen de Suudi Arabistan) hâkimiyetinin önüne geçmek; bölge dışı egemen olabilecek güçlerin (Rusya, Avrupa Birliği, Japonya ve Çin) çıkarlarını baltalamak ve üzerindeki kendi payını reddettiği terörizmi kontrol etme iddiasını sürdürmek için, Basra Körfezini kontrol altında tutmaya yöneliktir.
Üstelik ABD, kendi hegemonyasını sürdürme çabasında özellikle Avrupalı ve Japon rakiplerine karşı üç belirleyici avantaja sahip olduğunu gayet iyi anlamış durumdadır: Yerkürenin doğal kaynaklarını denetliyor olmak, askeri bir tekel ve kapitalizmin ideolojik egemenliğini ifade etmek için kullanılılan “ Anglo- Sakson ” kültürün etkisi. Bu üç avantajın sistematik bir biçimde kullanılışı, ABD.nin Orta Doğu petrolü üzerinde askeri denetim kurmak için gösterdiği çabaları aydınlatmaktadır.20
Zaten bu bölge, hegemon devletlere imtiyaz vererek güvenliğini sağlama yolunda ilişki geliştirmenin önemli örneklerini sergilemiştir. Örneğin, İran Şahı 1901.de lüks harcamalarını yabancılara verdiği imtiyazlarla karşılama yoluna gitmiş ve bu doğrultuda Rusyanın etkisi altında bulunan beş kuzey ili
hariç, İrandaki tüm petrol imtiyazları, toplam kârın yüzde 6.sı karşılığında, bir İngiliz vatandaşı olan William Knox D.Arcy.ye verilmiştir. İran.da petrolün
varlığının 1908.de kesinlik kazanmasıyla birlikte, 1909.da kurulan Anglo Iranian Oil Company.nin hisselerinin yüzde 51.ini 1914.te alan İngiliz hükümeti, Şirket üzerinde ve dolayısıyla da İran petrolleri üzerinde denetim sahibi olmuştur. Petrol imtiyazıyla dünya hâkimiyetine yönelen güçlerle ilişkiler ve güvenlik sağlama yolu, Basra Körfezi ülkelerince yoğun olarak uygulanmıştır.
Elbette, tarih boyunca Doğu ve Batı arasındaki eşitsiz ilişki biçimleri bağlamında, hegemon devletler kadar söz konusu hegemonyayı kabul eden (ya da tabi olan) ülkelerin koşul ve seçimleri de ortaya çıkan sonuçlar hususunda belirleyici olmuştur. Bu bağlamda, genelde Basra Körfezi - özelde ise bu bölgede yer alan petrol zengini Arap monarşileri - her dönemde “uzun vadede çıkarları farklılaşmaya mâhkum, uzlaşmaz iki efendinin kölesi olarak kalmıştır”21.
Çok uzun dönem belki hâlâ Batı.nın kolonizasyon hedefinin nesnesi olan Körfez ülkeleri, genel olarak bu kolonizasyon çabalarına belirgin bir direnç gösterememiştir. Edward Said e göre, deniz aşırı tahakküm konusunda büyük ölçüde karşı çıkılmamış ve caydırılmamış bir iradeden söz edilmektedir.
Örneğin, “19. yüzyılın sonlarında Batı daki sömürgeci lobilerin entrika ya da halk desteği yoluyla ulusu, toprak için daha çok kapışmaya ve yerlileri emperyal güçlerin hizmetine daha çok koşmaya doğru itmesi, süreci durdurma ya da baskılama yönünde pek az çaba görülmesi, bizi etkilemiş olmalıdır.”22
Arap monarşilerinin aradığı “ Efendi ” bugün için ABD.dir. Körfez ülkelerinin aşırı muhafazakâr yöneticileri, hiçbir zaman için sorgulamayı düşünmedikleri belki de varlıklarının garantisi olarak gördükleri liberal küreselleşmenin ve ABD.nin hegemonyacı taleplerinin iletişim kanalları gibi hareket etmişlerdir. Bu hükümetler, özellikle 1990-1991 Körfez Savaşı nın sonrasında, bölgede ABD nin askeri varlığının sürekli hale gelmesinin ardından, ABD nin yarı protektorası haline gelmişlerdir.23
Çünkü söz konusu monarşiler, sahip oldukları ekonomik güce rağmen; sahip olamadıkları güvenlik ihtiyacından dünya sisteminde aktif ajanlar olarak
değil sisteme tek yanlı uyarlanan pasif ajanlar olarak var olmalarından dolayı, varlıklarını koruyabilmek için din, dil, ırk birlikleri olan ülkelere karşı bile
başta ABD olmak üzere, pek çok ülkeyle işbirliği yapmışlardır. Maalesef bu işbirliği, tam anlamıyla ikiyüzlü politikaların ortaya çıkmasına yol açmıştır.
1967 yılındaki “ Altı Gün Savaşları ”nda bile, Körfez ülkelerinin güvenliklerini sağlama yönündeki çabaları, bu tür politikaların örneklerini ortaya koymuştur.
Örneğin Ürdün, savaş sonrasında, bir yandan bölge ülkelerinden destek almaya çalışırken bir yandan da bölgede tehlike oluşturabilecek ülkelere karşı Batı ile
işbirliği yoluna gitmiştir. Bu ve benzeri yönelimleri tüm Körfez ülkeleri, koşulları bağlamında defalarca gerçekleştirmiştir.
Bu duruma ilişkin örnekler, “hegemon devletin” değişimine bağlı olan bazı ufak tefek değişikliklerle, sürekli anlatılmaya çalışılmıştır. Kimine göre, iki efendiden biri ABD, diğeri Suudi Arabistan; kimine göre ise biri ABD diğeri ise İran dır. Ya da 20. yüzyılın ortalarına dek ABD nin yerinde İngiltere oturmaktadır. Aktörler değişse bile, yaklaşım özü itibariyle değişmemekte ve Körfez.deki Arap monarşilerinin iki güç arasında sıkışmışlığını örneklemektedir.
Elbette bu “iki güç arasında sıkışmışlık durumu”, aslında bir tür bağımlılığı hecelemekte dir. Körfezin petrol zengini monarşileri için bu bağımlılığın nedeni, coğrafi sınırlar ve ekonomik açıdan istikrar ve güvenliklerini koruma ihtiyacıdır. Çeşitli ödünler vererek, iş birliği yaptığı ülkeler ile ilişki biçim ve dönemleri de, bu durumu belgeler niteliktedir. Çünkü, bir ülkenin ekonomik gelişmesi ve güvenliğinin sürdürülebilirliği hususundaki risk tahmin ve tayini, o ülkenin varlığını ve gelişme çizgisini koruma ve sürdürmesinde son derece önemlidir. Orta Doğu gibi fiili ve ekonomik çıkar çatışmalarının şiddetli biçimde yaşandığı bir coğrafyada, bu önem çok daha kritik bir boyut kazanmaktadır. Körfez monarşileri de, dünya enerji kaynaklarındaki büyük payına rağmen bölgenin içinde bulunduğu ve potansiyel çatışma durumundan dolayı- dahil oldukları, coğrafi ve ekonomik risk tahminlerine ilişkin olumsuz tabloyu alt edebilmek için, bir çeşit “ Koruma Şemsiyesine ” ihtiyaç duymaktadırlar. Bu koruma, ilgili ülkeleri, büyük enerji tüketicileri ve yatırımcıları için çekici hale getirmekte ve kendi coğrafyalarındaki daha güçlü ülkelerle ilişkilerinde, ellerini var olma
koşullarını güçlendirebilmektedir.
Bu bağlamda, Körfez ülkelerinin, bölgedeki büyük devletlerin aksine, kendi güvenliklerini sağlayamayacak ölçüdeki askeri ve nüfus yapıları, onları,
ABD ile güvenlik temelli ilişkilere itmiştir. ABD.nin de yukarıda anlattığımız çıkarları doğrultusunda bölge güvenliğini şansa bırakmama yönündeki kararlı
tutumu dikkate değerdir. ABD, bu güvenlik iş birliği anlaşmalarını, büyük ölçüde kendisine üstlerini açan Körfez ülkelerinde askeri güç bulundurma
yönünde yapmaktadır. Zaten bu coğrafyada var olmaya çalışan ABD için işbirliği yoluna gitmek isteyen Körfez devletlerinin güvenliği ve bu nedenle bu
devletlerle ilişkilerin geliştirilmesi her zaman büyük önem taşımıştır.
Özetle, Arap ülkeleri içinde özellikle halkını maddi olarak doyuran Körfez Emirliklerinde, artık kendi güçlerine dayanarak direnmeyi içeren Pan-
Arap oluşum ve gelişmelerden söz etmek mümkün görünmemektedir. Çünkü, “ tarihin bu sayfası çoktan kapanmıştır. Arap ülkeleri ne yerel devletler olarak
ne de bütün bir Pan-Arap varlığı olarak bundan böyle kendi projelerine sahip değildirler.” 24 Bundan böyle bu ülkelerdeki tüm gelişmeler, eleştirel ve
araştırmacı bir bakış açısıyla hegemon devletler ile aralarındaki çıkar ilişkilerinin belirleyiciliği dikkate alınarak okunmalıdır.
2.2 Körfez Ülkelerinin Batılı Çıkarlara Uygun Ekonomi-Politik Koşulları
Basra Körfezi genel olarak geleneksel hanedanlık rejimlerinin hüküm sürdüğü ya da en iyi ihtimalle parlamenter sisteme geçilmiş olsa da tam anlamıyla demokratikleşme, demokratik politikalar üretme, demokratik katılım ve bağımsızlık konusunda gerekli açılımları sağlayamayan; demokrasinin
gelişimi için gerekli toplumsal ve kültürel altyapının yeterli olmadığı ülkelerden oluşmaktadır. Burada yer yer modern demokratik devletlerden söz edebiliyorsak da Basra Körfezi.nde, geleneksel hanedanlık rejimiyle yönetilen ve demokratik leşmeden uzak devletlerin ağırlıkta olduğunu söylemek yanlış olmaz. Örneğin, bölgenin en modern ülkesi olarak kabul edebileceğimiz İranın, seçilmiş bir parlamentosu ve devlet başkanı bulunmasına rağmen tüm denetim dinsel bürokrasinin elindedir. Bunun dışındaki Suudi Arabistan, Kuveyt, Bahreyn, Katar, BAE ve Umman.da ise, tamamen veraset yoluyla el değiştiren hanedanlık rejimi ( krallık ya da emirlik ) hâkimdir.
Otokrasi, Fransızca “ Monarchie ” kelimesinden gelen, bir hükümdarın devlet başkanı olduğu ve söz konusu devlet başkanının bu yetkiyi yaşamı boyunca elinde bulundurduğu yönetim biçimini ifade eden bir yönetim biçimi olan Monarşinin, bir çeşitidir. Fakat monarşinin aksine yönetim her zaman miras yoluyla kalmamakta, kişi tarafından ele geçirilmektedir.
Zaten genel olarak, Arap dünyasında yer alan devletlerin neredeyse tamamının demokratik yapısından söz etmek mümkün değildir. Bu bölgede hâkim iktidar tipi otokrasi. ya da otokratik monarşidir. Bu yönetim biçiminde, devlet iktidarı, kişisel iktidarla eş anlamlı olmaktadır. Körfez deki iktidarların bir diğer özelliği ise, Vahabi tarzı din kurumuyla bütünleşmiş bir monarşiyle yönetilmeleridir. Bu bağlamda yargı kurumu da dâhil olmak üzere tüm güçler, dini geleneklere göre düzenlenmiştir.
Bu durum, İslamiyet ile anılan söz konusu devletlerin siyasi İslama dayalı anlayışlarına da uygundur. Çünkü siyasi İslam, direnme yerine teslimiyeti savunan ve toplumun özgürlükleri çerçevesinde, kendi geleceğini tayin hakkını yadsıyan yapısıyla, bu yönetim biçimleriyle uyumludur.
“Körfez devletlerinin de hemen hepsinde, otoriter yönetimler işbaşında bulunmaktadır. Bunlardan Suudi Arabistan ve İran arasında belirgin farklılıklar
bulunmakla beraber, siyasal rejimlerinin İslama dayandığını iddia eden bu devletler dini, halk üzerinde bir baskı ve onları yönetme aracı olarak
kullanmakta dırlar… Siyasal yapıları mutlak monarşiden meşruti monarşiye yaklaşan ama genelde otoriter görünümlerini koruyan Körfez ülkeleri
ekonomik açıdan karma ekonominin hüküm sürdüğü, özel mülkiyete izin veren, özel sektörü ve yabancı sermayeyi teşvik eden ekonomik yapılara
sahiptirler… İhracat gelirleri temelde petrole (bütçe gelirlerinin yüzde 80.ini, milli gelirlerinin yüzde 30.unu oluşturmakta) ikinci olarak da doğal gaza
dayanan bu ülkeler, petrol dışı sektörleri geliştirerek ekonomilerini çeGitlendirmeye çalışmaktadırlar.”25
Özellikle din, bu bölgede önemli bir siyasi ajandır. Bölgede yaşayan halkların hemen hepsinin Müslüman olması, dini, toplumsal dayanışmayı sağlamak ve halkın yönetime sadakatini devam ettirmek amacıyla kullanılan bir araç haline dönüştürmekte; kabile toplumunda siyasal itaatin vücut bulma biçiminin hiyerarşik olması da, Körfezde.deki siyasal istikrarın var oluşunun önemli bir nedeni olarak görülmektedir.
Bu ülkelerde, ekonomik liberalizm ve serbest piyasa ekonomisine geçiş, demokratikleşmeden daha hızlı gerçekleşmiş, bu konuda epey mesafe
alınmıştır. Bölgede, özel mülkiyet sınırlanmadığı ve özel girişimcilik engellenmediği gibi, yabancı sermayeyi ülkeye çekmek için ek tedbirlere de
başvurulmaktadır. Bunlardan özellikle Bahreyn ve Katar, dünyanın en önemli bankacılık ve finans merkezleri arasında yer almaktadır.26
Ekonomik güçlerine bağlı olarak, Basra Körfezi ülkelerinde yaşayan Arapların durumu, genel Arap dünyasından oldukça farklı ve ayrıcalıklıdır.
Ekonomik ve teknolojik olarak son derece iyi koşullara sahiptirler. Örneğin, CIA Factbook.un 2008 verilerine göre, Kuzey Afrika ülkesi Cezayir de kişi
başına düşen GSYGH 7,000 dolar veya Yemen.de 2,400 dolar iken; Basra Körfezi ülkesi Katar.da 103,500 dolar, Kuveyt.te 57,400 dolar, Umman'da
20,200 dolar, Bahreyn.de 37,200 dolar, BAE'nde ise 40,000 ve Suudi Arabistan.da 20,700 dolardır.27
“Körfezde bulunan devletler esas olarak bir bütün halinde Müslüman devletler olarak bilinmekle beraber, bu devletler arasında var olan mezhep ayrılıkları, ideolojik sorunlar, sınır sorunları, tarihsel ve psikolojik sorunlar, ülkelerin politik önceliklerinin farklı olması ve farklı politik tercihlere sahip olmaları ayrıca Batılı ülkelerle birebir ilişkileri, bu ülkelerin güçlü bir birlik oluşturmamalarına ve bölgeyi ilgilendiren pek çok uluslararası sorun karşısında, birlikte hareket edememelerine neden olmaktadır.”28
Özetle “ Bölgenin yakın tarihinde denenen birleşme istekleri, farklı aşiretlerin menfaat kavgalarından öteye gidememiştir.”29
Çoğu 18. yüzyılda kurulmuş hanedanlıklara dayanan Körfez monarşilerinin, geçmişten günümüze hâlâ varlıklarını sürdürmelerinde etkili olan olgular: İngiliz emperyalizminin çıkarları (bugün için de ABD emperyalizminin çıkarları), II. Dünya Savaşı sonrasında artan zenginlikleri ve hamilere sağlanan petrol imtiyazlarıdır. Batı nın çıkarları doğrultusunda gelişmelere gebe koşulları destekler nitelikteki bu olgular, yeni ve daha görkemli açılımlarla hala sürmektedir. Bu açılımların en nezih örneklerini veren Körfez Monarşilerinden biri de, son dönemlerde adını Türkiye de yaptığı yatırımlar ve resmi ziyaretler bağlamında sıkça duyduğumuz Katar dır.
3. Katar’ın Körfez’in Jeopolitik Çıkmazından Büyükler Ligine Uzanan Yolu
3.1 Katar’ın Coğrafi, Tarihsel ve Ekonomi-Politik Koşulları
Katar, (Abu Dabi, Dubai, garja, Acman, Ümmül Kayvan, Füceyre ve Ra’s el-Hayma adlı yedi Emirliğin oluşturduğu) BirleGik Arap Emirlikleri adı altında birleşmeyi tercih etmeyip, bu yapılanmanın dışında kalan iki Basra Körfezi Emirliğinden (Katar ve Bahreyn) biridir. Ülke coğrafi olarak iki Kıbrıs adası büyüklüğündedir (Belçika nın yüzölçümünün üçte biri; Türkiye nin yüzölçümünün yetmişte biri kadar.) ve Suudi Arabistan.dan Basra Körfezi ne uzanan 11,437 km2.lik bir alana sahiptir.
Körfez ülkelerinin Bahreyn den sonra diğer bir küçük ülkesi olan ve 1971.de İngiltere.nin bölgeden çekilmesiyle bağımsızlığını kazanan Katar Devleti (State of Qatar veya Dawlat Al Qatar), Basra Körfezi.nin batı kıyısında bir yarımada üzerinde bulunmaktadır. Kuzeyden Basra Körfezi, güneyden ise, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleriyle çevrili olan Katar.da, 824,789 (Temmuz 2008) dolayındaki nüfusun % 70.ini yabancılar oluşturmakta ve iş gücünün de % 90.ı yabancılardan meydana gelmektedir. Nüfusun sadece 200 bin dolayındaki kısmı Katar vatandaşıdır. Katar halkının çoğunluğu Vahabi olmakla beraber, ülkede % 25 dolayında gii yaşamaktadır.30
Tablo-3: Katar’da Etnik Grup Oranları31
Katar Devleti nin resmi dini İslam dır ve ülkenin birincil yasama kaynağı Şeriattır. Suudi Arabistan.da olduğu gibi, Vahabi inançlara zorunlu,
katı biçimde; çoğu resmi uygulamada bağlı kalmamaktadır. Gayrimüslimlerin dinini yayması illegal olmasına rağmen, ibadet özgürlüğü anayasal güvence
altındadır. “Katar, aralarında Dr. Yusuf Al Qaradawi.nin de bulunduğu birkaç muhafazakâr İslami ruhbana ev sahipliği yapmaktadır. Kasım 2005.te Emir,
Anglikan Kilisesi ne 7 milyon dolarlık inşaat için arsa bağışlamış; inşaat, 2006 Nisan.ında başlamıştır. Bu kilise ve diğer 3 kilisenin daha 2009 da
tamamlanması beklenmektedir. Katar 2002 Kasım ında da Vatikan la diplomatik ilişki kurmuştur.”32
Resmi dili Arapça olan ülkede İngilizce, eğitim dili ve günlük kullanım dili olarak yaygın olarak kullanılmaktadır. Ülkede toplam nüfusun % 89.u okur yazardır ve işsizlik oranı sadece %0.7.dir. “Katar.da bulunan arkeolojik kalıntılar, M.Ö. 4000 yılında yaşanmış bir yer olduğunu göstermektedir. 5. yüzyılda Yunan tarihçi Herodotus, denizci Kenaniler in Katar ın ana halkı olduğunu belirtmiştir. 33 Ayrıca coğrafya tutkunu Makedon Kral Ptolemynin, M.S. 2. yüzyılda hazırlanan dünyanın en eski haritası olan- haritasında, ülke “ Katara ” olarak belirtilmiş ve adının o zamanlarda orada yaşayan ve çok önemli ticari limanları olan “ Zubara ” lılar dan aldığına inanılmıştır.34
Katar, Hz. Ebu Bekir döneminde İslam topraklarına katılmıştır. Emeviler döneminde bazı ayaklanmalara şahit olan ve zaman zaman bağımsız
yönetimlerce idare edilen Katar'a 899'da Karmatiler hâkim olmuşlardır. Karmatiler in hâkimiyeti 1058'deki halk ayaklanmasına kadar sürmüştür.
Bundan sonra bölge, yerel kabile şeyhlerinin yönetiminde kalmıştır. 1520'de Katar'ı Portekizliler işgal etmiş, ancak Portekizliler çok fazla kalmamıGlar ve
onların çekilmesinden sonra, Beni Halid Kabilesi bölgeye hükmetmeye başlamıştır. 1766'da Utub Kabilesi.nin El Halife ailesi mensupları Katar'a
yerleşmiş; burada inci avcılığı ve ticaretiyle uğraşmaya başlamış ve 1783'te de burada bir bölgesel yönetim oluşturmuşlardır.35 Böylece, 1870.lere kadar
Katar.ın denetimi 1783.te Bahreyn i denetimlerine alan Al Halife (Al Khalifa) hanedanının elinde bulunmuştur.36 Katar.da en önemli hegemon devletler
Osmanlı ve İngiltere olmuştur. Biraz daha ayrıntıya girersek: “1871'de bölge Osmanlı Devleti'ne tabi olmuş, Türk askeri birliği Katar'da 1915'e kadar
kalmıştır.”37
Katar ın 1916'da imzalanan bir anlaşmayla İngilizlere tabi hale geldiği dönemdeki şeyhi, geyh Abdullah bin Jassim Al Thani' dir. İngilizler, 1970
yılında Katar'dan askerlerini çekmişler ve 3 Eylül 1971 tarihinde yerli yönetici geyh Ahmed bin Ali Al Thani.ye emirlik unvanı verilmiştir. Katarın
“bağımsız” bir konuma erişmesinden sonra, 22 gubat 1972 tarihinde geyh Khalifa bin Hamad Al Thani emirliğe getirilmiştir. Katar yönetimi, büyük
ölçüde Körfez ülkelerinin genel yönetim biçimine uygunluk göstermektedir.
Tüm Körfez monarşileri ve halkları için geçerli olan ve Edward Said in dillendirdiği koşullar, Katar için de şöyle olmuştur: “Bağımsızlığını yeni
kazanmış ulusun tüm heyecanına, gayretine karşın, orta sınıfın zayıflığı, altyapının ve bilgi birikiminin eksikliği, uluslararası baskılar, arzu edilen büyük
atılımın gerçekleştirilmesini engellemiş; aslında, pek çok şey, bu arada özellikle sosyal yapı aşağı yukarı aynı kalmıştır. Sıradan insanların hayal kırıklığı, yeni yönetimin otoriteryen tedbirleriyle kontrol altına alınmıştır. Bu arada, liderin saygınlığı da yavaş yavaş bir kült biçimine dönüşmeye başlamış tır. Sonunda, sömürgeci gücün kovulmasıyla kazanılan bağımsızlık, pek çok alandaki başarısızlıklarla ağır ağır “uzaktan kumanda” bir sömürgeciliğe geçiş yapmıştır ve yakın geçmişte devamlılık göstermektedir. Eski kolonyal güç, artık fiziki anlamıyla orada olmasa da, iktidarını büyük ölçüde tekrar kurmuştur.”38 Katar ın politik koşullarıyla ilgili olarak ise şunlar söylenebilir: Katar, mutlak monarşi ile yönetilen bir Emirliktir. Emir geyh Hamad bin Khalifa Al Thani 27 Haziran 1995 yılında, kansız bir darbe ile babasının yerine yönetime gelmiştir. Bütün güç (devlet başkanlığı, savunma bakanlığı ve başkomutanlık ünvanları) Emir'in elinde olup, başbakanlık (Hamad bin Jasim bin Jabor Al Thani ) gibi pozisyonlarda da hükümran aileden kimseler görev yapmaktadır. Al Thani ailesi yaklaşık 5 bin kişiden oluşan büyük bir ailedir. Devlet başkanlığının babadan oğula geçtiği sistemde, sık sık egemenlik mücadeleleri yaşanmaktadır, bugünkü Emir.in tahta çıkışı da, böyle bir mücadele sonunda gerçekleşmiştir.
Tablo-4: KATAR DEVLETİ’NİN EMİRLERİ 39
Daha önce belirttiğimiz üzere, Katarın hükümranlık sistemi tartışmaya açık olarak, Emir in erkek çocuklarına veraset yoluyla geçmektedir. Şeyh, iki
büyük oğlu daha olmasına rağmen, 1996'da Prens Jassem'i veliaht göstermiştir. Ancak 2003 Ağustos unda üçüncü oğlu olan Jassem bin Hamad Al Thani yi
kendi varisi olarak tanımlamaktan vazgeçmiştir. Bugün Emir, dördüncü oğlu Tamim bin Hamad Al Thani yi Katar Monarşisinin varisi olarak tanımlamaktadır. Özetle, bugün rejimin veliaht prensi geyh Tamim bin Hamad Al Thani dir.
Ülkedeki diğer yönetim mekanizmaları ise Şöyle şekillenmiştir: Emir tarafından atanan kabine idari işleri yürütmektedir. 1970.den bu yana yürürlükte olan Anayasa yerine, 29 Nisan 2003 tarihinde referandum ile onaylanan ve 9 Haziran 2005.te yürürlüğe giren yeni Anayasaya göre, yönetim gücünün bir kısmı 45 sandalyelik Danışma Meclisi ne devredilmiştir. Yine yeni Anayasaya göre, yasama organı Al Shura adı verilen Danışma Meclisidir. (Advisory Council ya da Majlis Al Shura ) Danışma Meclisi üyelerinin 3.te 2.sini halkın seçmesi, geri kalanı ise Emirin ataması öngörülmüştür. Ancak bunun, uygulamada izlerini görmek mümkün değildir.
Tüm bu anlatımlardan da görüldüğü üzere, yasama ve yürütme faaliyetleri Emir fermanına bağlı olmakla birlikte, halkın siyasal katılımı sembolik bir belediye seçiminden öteye gidememiştir. Ülkede, siyasi parti ya da siyasi baskı gruplarından söz edilemez. Zaten son derece apolitik olan Katar halkının da, tarih boyunca siyasal katılım konusunda bir mücadelesi olmamıştır.
Ülkenin ekonomik koşulları ise siyasal gelişiminin çok ötesinde bir gelişme çizgisi takip etmiştir. Katar, pek çok açıdan “küçük” ama potansiyeli çok büyük bir ülkedir. Önce İngiltere nin şimdilerde de ABD.nin buradan uzaklaşmak istememelerinin sebebi de budur.
Aslında geçmişte yarımada, inci dışında gözle görünür çok az doğal kaynağa sahiptir ve 18. yüzyıl ortalarına gelindiğinde burası dünyanın en verimli inci üretim merkezlerinden biridir. Nadir bulunduklarından doğal incilerin fiyatı da yüksektir. Ama yine de, Katar halkının geliri çok azdır. 1930.larda Japonlar daha ucuza kültür incisi üretmenin yolunu bulunca ülkenin doğal inci endüstrisi de çökmüştür. Petrol rezervlerinin işletilmeye başlanacağı 1949 yılına kadar Katarlılar da, diğer Körfez ülkeleri gibi sadece balıkçılık ve denizcilikle geçimini sağlamaktadır. Ama petrolün işletilmeye başlanmasıyla, ekonomik yaşam düzeyi tamamen değişmiştir. Ülke, 1971 yılında bağımsızlığını kazandıktan sonra, petrol ve doğal gaz gelirlerini demir-çelik ve petro-kimya gibi değişik sanayi alanlarında yatırıma dönüştürmeyi başarmıştır.
Otoyolları, Hava alanları, iletişim ağı ve büyük iş merkezleriyle modern bir görünüm kazanan ülke, kişi başına düşen milli gelir oranıyla dünyadaki en
zengin ülkelerin başında gelmektedir.”40 Tarım, Katar'ın GSYGH'nın yüzde 0,2'sini sağlamaktadır. Ülke iklimi ve kıt su kaynakları, bu sektörün gelişmesini
önlemektedir. Resmi raporlara göre, Katar'ın toplam alanının sadece yüzde 0,7'si ekilebilir niteliktedir. Tarım üretimini teşvik etmek amacıyla ekilebilir
alanların tamamı devlete aittir.
Bununla birlikte, “ 1939 da, Katar için çok daha kazançlı olan petrol keşfedilmiş tir ve hâlâ yeni petrol sahaları bulunmaktadır. Katar ın kuzeydoğu kıyısı açıklarında dünyanın petrol sahalarının dışında yer alan en büyük doğal gaz rezervi yatmaktadır. Bu rezervin hacmini kavramak epeyce güçtür: Katar.ın yarısı kadar bir alanı kaplamakta ve 225 milyon metreküplük ( 2009 verilerine göre yaklaşık 891 trilyon kübik feetlik 41) doğal gaz içermektedir ki bu, ABD.deki tüm evleri, bir asırdan fazla ısıtmaya yetecek bir miktardır. Hızla sanayi imarına açılan bu doğal gaz sahası, Katar.ı, dünyanın en büyük enerji
tedarikçisi konumuna taşıyıp birkaç yıl içinde de, kişi başına düşen gelirin en yüksek olduğu ülke haline getirmiştir.”42
Aslında Katar.ın petrol rezervleri diğer Körfez ülkelerine göre son derece sınırlıdır. “ Petrol rezervleri 150 milyar varil civarında olup, rezervlerinin bu üretim hızıyla üç yüz yıldan fazla bir ömrü olduğu hesaplanmaktadır.”43 OPEC tarafından hazırlanan 2008 Kasım ayı “Aylık Petrol Pazar Raporu” na göre: Katar.ın 13 OPEC ülkesi içinde, günlük petrol üretim oranı (milyon varil bazında) yüzde 0.84.tür. Aynı oran Suudi Arabistan için ise yüzde 9.22.dir.44 Görüldüğü gibi, dünya petrol rezervleri içindeki payı %1.in altında olan ülkenin asıl enerji zenginliği ise, 891 trilyon kübik feet dolayında olduğu tahmin edilen doğal gazdır. Katar, dünyada yüzde 14.3.lük oranıyla, Rusya ve İran dan sonra en büyük 3. doğal gaz rezerv oranına sahip olmasıyla ekonomik geleceği için umut vadetmektedir.
Ülkenin, doğal gaz ve petrol gelirleriyle her yıl artı veren hazinesi, kamusal hizmetlerin, Katar halkına ücretsiz olarak verilmesinde ve halkın sosyal refahının arttırılmasında kullanılmaktadır. Doğal gaz zenginliği Katar halkını muazzam bir refah düzeyine ulaştırmıştır. Katarın 2008 yılı GSYGH (satın alma gücü paritesi) 85.35 milyar dolar, kişi başına düşen GSYGH 103,500 dolardır. IMF tahminlerini yanıltmayarak, 2008 yılında Katar, dünyanın en zengin ülkesi unvanını kişi başına düşen GSYGH sı 81 bin 100 dolar olan Lüksemburg dan devralmıştır.45 Tüm bu ekonomik veriler özellikle doğal gaz zenginliği bağlamında Katar, her dönemde Batılı hegemon güçlerin ilgisine mazhar olmuş; bu bölgenin bugün için en “ küçük ” ama en “ önemli ” ülkelerinden biridir.
3.2 Katar’ın ABD ile İlişkileri
Bilindiği gibi ABD, Katar ın da içinde bulunduğu bu coğrafyayı, kendisini en yüksek derecede garantörü olarak addettiği dünya kapitalist düzenini tehdit edebilecek bir “fırtına bölgesi” olarak görmektedir. Bu nedenle, Washington.un bu coğrafyada giriştiği müdahalelerin ardı arkası kesilmemektedir. ABD nin (özellikle iç muhalif dinamikleri destekleyerek) hükümet devirme, darbeler, ekonomik ve mali baskı kurma ve doğrudan ya da dolaylı askeri müdahaleyle el atmadığı tek bir bölge bile yoktur.46
Katar.da da, ABD.nin desteğini aldığı iddia edilen ve iktidara gelişinden itibaren bu ülkeyle son derece yakın ilişkiler geliştiren, hatta topraklarını ABD.nin üs yerleşimine açan geyh Hamad bin Khalifa Al Thani.nin, 1995.te babası Khalifa bin Hamad Al Thani.yi iktidardan uzaklaştırarak, ülkenin yeni Emiri olması ve geyh Hamad bin Khalifa.nın iktidara gelmesinden sonra, ülkede, Batı tipi modernleşme yolunda göreceli adımlar atıldığı iddiası, bu tip iktidar yapılanmalarına bir örnektir. Bu bağlamda Katar da, ABD nin, kendi gücünün kesintiye uğramaksızın devamı açısından yapmaya çalıştığı, bu coğrafyada, “ kendisine dost olarak tanımladığı aslında zayıf, denetlenebilir ve her zaman iş birliğine açık yönetimler kurulması ” Şeklindeki hedefinin hayata geçme biçimlerinden sadece biri olarak kabul edilebilir.
Katar, diğer Körfez ülkelerinde olduğu gibi birkaç noktada dışa bağımlı bir ülkedir. Eğitimli iş gücü, enerji yataklarının işletilmesi, altyapı yatırımları
için gerekli teknolojinin temini, enerji dağıtımı için gerekli pazarın oluşturulması ve en önemlisi de güvenliğinin sağlanması bu bağımlılık noktalarıdır. Bunun nedeni de, coğrafi konumundan kaynaklanan sorunlar ve ülkenin her açıdan “ küçük ” yapısıdır.
Körfez İşbirliği Konseyi nin en ayrıksı öğrencisi ve Suudi Arabistan ın Bahreyn i de kıskanan sadık kardeşi olan Katar ın politikası, içinden çıkılmaz bir şekilde hep bu bağımlılık noktalarına dayanan jeopolitik sınırlamalara bağlı olmuştur.47 Bu nedenle de Katar, diğer Körfez ülkelerinde olduğu gibi, tarih boyunca güçlü bir ülkenin güvenlik koruması altında var olmuştur. 1968 de İngiltere.nin bölgeden çekileceğini açıklamasından sonra Körfez deki dengesiz güç yapılarının belirginleşmesiyle birlikte, söz konusu korunma ihtiyacı bir kez daha gündeme gelmiştir. Çünkü bölgedeki Suudi Arabistan ve İran gibi ülkelerin mezhepsel birlikleri v.b. üzerinden Körfez monarşilerine yönelik hak iddiası belirginleşmiş tir.
Bu dönemlerden itibaren Katar da kendi bağımsızlığını korumak ve güvenliğini sağlayabilmek için, kendi için tehdit oluşturan ülkelere ve onu koruyan hamilerine cömert davranarak denge sağlamaya çalışmaktadır.
Özetle, Körfez ülkelerinin coğrafi sınırlar ve ekonomik açıdan istikrar ve güvenliklerini koruma ihtiyacından kaynaklanan aslında bir tür bağımlılığı
heceleyen iki güç arasındaki sıkışmışlık durumu, en açık biçimde Katar da vücut bulmakta, ülkenin tüm politik açılımlarında bunun izleri görülmektedir.
Bu bağlamda Katar.da, zenginliklerine rağmen nüfusları ve daha düşük seviyedeki gelişmişlik düzeyleriyle bağımsızlıklarını yitirmemek için, ödün
vermek, daha tehditkâr olan devletlere karşı ittifak yapmak ya da yabancı bir koruyucu aramak gibi üç temel strateji geliştiren bir Körfez Arap monarşisidir.
Bu stratejilerin hepsini yeri geldikçe kullanmış olmakla birlikte, bugün hâkim olan strateji, yabancı bir koruyucunun hamiliğine sığınmaktır. Katar.ın, kendi
güvenliklerini sağlayamayacak ölçüdeki askeri ve nüfus yapısı ülkeyi, önce bölgesel güçlerle (İran, Suudi Arabistan) uzlaşmazlıktan kaçınan ilişkilere,
ardından da ABD ile güvenlik ve elbette politik temelli temaslara itmiştir.
“Küçük Körfez Emirliği (Katar), ilk kez 1991 Körfez Savaşından bu yana, kendisinin ne kadar zayıf olduğunu fark etmiştir. Irakın Kuveyti ilhakı,
Katar.ın Suudi egemenliği kâbusunu hatırlamasına neden olmuştur. 1990.ların başında iki ülke arasında yaşanan sınır olayları, Katar Emiri.ni, ülkesinin bir
koruyucuya ihtiyaç duyduğuna ikna etmede etkili olmuştur. İki ülke arasındaki ittifak, on yıllık bir sürede sağlamlaştırılmış ve Dohada ABD Merkez
Komutanlığı nın inşasıyla doruğa çıkmıştır.”48 “ Katar Emiri Şeyh Khalifa bin Hamad Al Thani yi 1995 te tahttan indiren kansız darbede de, darbeyi yapan
Veliaht Prens ile belirsiz ilişkileri olduğu ifade edilen ABD yönetiminin etkisi olduğu iddia edilmektedir.”49
Bu anlatımı güçlendirebilmek için Katar ve ABD arasındaki ilişkilere, ABD nin ülkedeki güç ve belirleyiciliğine bakmakta yarar vardır. Temel olarak
Katar, bölgedeki komşularıyla olan gerginlikleri, ABD ve Avrupa ile stratejik ilişkiler kurarak dengeleyen bir ülkedir. ABD ise, bu gaz ve petrol ülkesini
bölgedeki en önemli noktalarda biri olarak görmektedir. ABD Büyükelçiliği, Katar.da 1973.te kurulmuş ancak iki ülkenin güvenlik anlaşmaları, 1987-1988
Tanker Savaşına; sıkı güvenlik anlaşmaları ise, 1991 Körfez Savaşına dek olgunlaşmamıştır.
Katar 1991 Körfez Savaşında Koalisyon Güçlerine ülkesinde çalışma izni vermiş; Ocak 1991.de de, Katar zırhlı kuvvetleri ilgili güçlere, Suudi Arabistanın Kafji kentinde, bir Irak saldırısını püskürtme konusunda yardım etmiştir. 22 Haziran 1992.de, hava ve deniz tesislerini açmak için ABD ile savunma işbirliği anlaşması imzalanarak, hâlâ devam eden sıkı askeri işler koordinasyonu dönemi başlatılmıştır. Haziran 1993.te ise, İngiltere ile bir güvenlik anlaşması imzalanmıştır. Yine bu dönemde Katar, ABD.nin - 8 Ekim 1994 ve 15 Aralık 1994 arasında Irak ın Kuveyt sınırına hareketine karşılık olarak yürüttüğü askeri operasyon olan- “Uyanık Savaşçı (Vigilant Warrior) Operasyonu”nda, ABD ile uçaklarının harekete geçeceği hava üssü ve maddi destek sağlayacağına dair anlaşma yapmıştır. Eylül 1994 te ABD Doha da bir askeri irtibat ofisi açmıştır. ABD Haziran 1995 te de –henüz yönetimi ele geçiren-Şeyh Hamad ı acilen tanımış ve bu zamandan itibaren Katar.ın savunma işbirliğinin yanı sıra siyasi, ekonomik ve eğitim reformlarını memnuniyetle karşılamıştır.
Bu bağlamda, Mart 2005.te Katar, ABD ile bir ABD askeri mekanize tugayının ağır ekipmanlarının (110.un üzerinde M-1A2 tankının) ülkede önceden konumlandırılması ve 4 bin vasıtasıyla tüm destek kuvvetleri tümenine ev sahipliği yapacağına dair anlaşmaya varmıştır. Bu geniş kapsamlı anlaşma, Nisan 1996.da, ABD Savunma Bakanı William Perry.nin ziyareti sırasında imzalanmıştır.50 Üstelik bu anlaşmalar, sadece fiili savaş dönemleriyle sınırlı kalmamıştır. Katar ordusunun hava ve deniz kuvvetleri ABD ile ortak tatbikatları sürdürmektedir.
Özetle, Katar ile ABD arasındaki savunma ilişkileri son 15 yılı aşkın süredir-Katarlı yetkililer zaman zaman ABD.nin Körfezdeki askeri operasyonlarını eleştirseler de savunma işbirliği tatbikatları, yerleşik donanım ve üs anlaşmalarını da içerecek şekilde gelişmiştir. Katarın başkenti Doha nın
güneyinde bulunan El Udeyd hava üssü ABD.nin Afganistan ve Irak operasyonlarında lojistik, komutanlık ve merkez üssüdür. Es Sayliyya ise,
ABD.nin dünyadaki en büyük askeri teçhizat merkezi olarak hizmet vermiştir. Katar 1990.larda El Udeyd Hava Üssünü 1 trilyon doların üzerinde yatırımla
inşa etmiştir. O dönemde, Katar ın kendine ait bir hava kuvveti bulunmamakta dır. Nisan 2003.te, ABD nin Orta Doğu Savaş Hava Operasyon Merkezi, Suudi Arabistan daki Prens Sultan Hava Üssünden, Katar.ın El Udeyd Hava Üssüne taşınmıştır. Katar buraya yeni bir hava operasyon kumanda merkezini de içerecek şekilde ABD kuvvetlerine, tesisleri inşa etmek ve kalitesini yükseltmek için 400 milyon dolar katkıda bulunmuştur. 2003.ten 2007 mali yılına kadar Kongre, ABD nin Katar daki inşa faaliyetleri için 126 milyon dolarlık bütçe tahsis etmiştir. Milli Savunma Yetki Kanunu, 2008 mali yılında, Katar daki özel operasyon tesisleri ve yeni bir hava üssü inşaatı için 81.7 milyon dolar harcama izni vermiştir. 51
Ayrıca, Katarda hükümran ailenin üyelerinin de dahil olduğu kişilerce, terörist gruplara destek sağlandığı iddiaları; zamanla, Katar.ın terörle mücadele
(karşı terör) girişimleri; ABD silahlı kuvvetlerine uzun dönemli ev sahipliği ve sürmekte olan Irak Operasyonu, Afganistan ve global terörizme karşı savaşında
destek vaatleriyle dengelenmiştir. Bugün, Katar-ABD ilişkileri son derece sıkı ve samimidir. Eylül 2005.ten bu yana, Katar, Katrina Kasırgasına 100 milyon
dolar bağışlamıştır. ABD Katara, yerel güvenlik güçlerinin gelişmesi için limitli karşı terör yardımı sağlamıştır. Export-Import Bank (İhracat ve İthalat
Bankası), Katar.da 1996.dan beri süren doğal gaz geliştirme projelerini desteklemek için 2 milyar dolar borç güvencesi vermiştir.
Katar.ın ABD.ye yönelik tavizleri bununla da sınırlı kalmamakta, bölgedeki pek çok ülkenin cesaret edemediği ancak ABD.nin övgülerine mazhar olan eylemleri dikkat çekmektedir. Arap ülkelerinin, Filistin sorunundan kaynaklanan katı tutumuna rağmen; İsrail ile yaptığı enerji anlaşmaları, 1996.da İsrailin Doha.da ticari bir temsilcilik kurmasına izin vermesi, İsrail ile diplomatik ilişkilerini sürdürmesi, 2008.de ülkede kilise açılmasına izin verilmesi, bölgedeki “ Demokratikleşme ” sürecine dâhil olma yolunda 2003 yılında yürürlüğe giren anayasa ve belediye seçimleri, bölgede ABD.nin ayrıcalıklı müttefiği olma yolunda atılmış adımlardan sadece birkaçıdır. Bir diğer örneğe göre ise, gubat 2003.te Doha da gerçekleştirilen İslam Konferansı Örgütü Zirvesinde, Katar diplomasisinin tepedeki ismi geyh Hamed Bin Cesim, üye devletleri, “ Irakın birliği ve toprak bütünlüğünü etkileyebilecek herhangi bir eylemden kaçınmaya” çağırırken; birkaç kilometre uzakta, Katarın ABD.ye açtığı El Udeyd ve Es Sayliyyadaki üsler, ABD Merkez Komutanlığı tarafından Irak işgali için kullanılmıştır ve hâlâ kullanılmaktadır.
3.3 Katar’ın ABD ile ilişkileri Bağlamında Büyükler Ligine Uzanan Yolu
Bölgesel çıkarları büyük ölçüde uzlaşmaz nitelikte olan Katar ve ABD.nin, tamamıyla olumlu ilişkiler sürdürmeleri, son derece ikiyüzlü politikalar geliştirmeleriyle mümkün olmuştur. Ve Katar.ın bugün tüm dünyayı dolaşan adı, söz konusu politikaların sonucudur. Çünkü Katar için güvenliğini sağlama yolunda, bu bölgede bir dengenin sağlanması konusunda, hamilere sağlanan imkânlar yeterli değildir. Tartının diğer kefesinde, asırlar boyunca ötekileştirilmiş veya kendisini ( Emperyalist Batı ) “ ötekisi ” üzerinden inşa etmiş bir Arap halkı ve kendini bu halkın hakları üzerinden var etmiş, bölgenin güçlü devletleri (İran, Suudi Arabistan, bir dönem Irak gibi) vardır. Asırlara dayanan otokratik rejimler bağlamında, öfke ve talepleri büyük ölçüde dizginlenmiş, köreltilmiş bu halkın ve devletlerin kontrol altında tutulması için tatmin edilmesi; kendilerini üzerinden ürettikleri “ötekiler”in, canlı tutulması gerekmektedir.
Bu bağlamda, Katarın da dahil olduğu otokratik iktidarlar, emperyalist saldırganlığa karGı direnebildikleri ya da en azından halklarına (Arap ve Müslüman coğrafyasına)
direndikleri izlenimini verebildikleri ve bütün halkın olmasa bile, halkın büyük bölümünün maddi yaşam koşullarında gözle görülür
bir iyileşme sağlayabildikleri zaman, kesinlikle popüler hale gelmektedirler. Otokratik iktidarlar meşruiyetlerini… (moderniteye ve emperyalizm
bağlamında Batı’ya direnebildikleri izlenimi verebilmelerine dayanan) bu geleneğe borçludur.52 Bu konudaki dengeleyici mekanizmalar, bir yandan
Batılı ülkelere ciddi taviz veren anlaşmalar yaparken, diğer yandan pan-Arap terör örgütlerine destek olmaktan; çeşitli kurumsal yapılarıyla –özellikle
medyalarıyla- söylem düzeyinde bu dengeyi sağlıyormuş izlenimi yaratmaya dek, geniş bir yelpazede uygulamaya konmaktadır.
Örneğin Katarın ABD ile güvenlik-işbirliği çalışmaları neredeyse hiç gündeme gelmezken; El Cezire televizyonu, Kanalı finanse eden Katar Devletinin ( Amerikan yanlısı ) iç ve dış politikası ile (Amerikan karşıtı) medya stratejisi arasındaki ciddi bir çelişkinin ifadesi olmasına rağmen pan-Arap, ABD karşıtı olarak kazandığı ünüyle Katar.ın sembolü haline gelmiştir.Ya da ABD.nin Körfez.deki en önemli müttefiki Katarın, ABD.nin peşine düşerek
Orta Doğu.da pek çok ülkenin işgaline giriştiği terör suçlularıyla bağlantısı defalarca gündeme gelmiştir.
11 Eylül Komisyon Raporu ve eski ABD hükümet yetkililerine göre, Katarın hükümran ailesinin üyesi ve şu anki İç işleri Bakanı geyh Abdullah
bin Khalid Al Thani 1990.larda, 11 Eylül saldırılarının beyni olarak kabul edilen intihar pilotu Khalid Shaikh Mohammed.i de içerecek şekilde, El Kaide
liderlerine güvenli barınak ve yardım sağlamıştır. Eski ABD yetkililerinin ifadeleri ve ABD.nin sızan hükümet raporlarında, 1990.ların ortalarında, Usame Bin Ladinin, daha sonra Dini Bağış ve İslami İşler Bakanlığını yapan geyh Abdullah bin Khalid.in misafiri olarak, iki kez Doha.yı ziyaret ettiği belirtilmektedir. 10 Ağustos 1996 daki Doha ziyareti sırasında, Bin Ladin, Suudi Arabistan.daki patlayıcı hareketi ve Dammam, Dharan, and Khobardaki ABD ve İngiltere.ye karşı operasyon hedefleri konusunda görüşmüştür. Bir başka söylentiye göre ise, geyh Abdullah bin Khalid 1990 ların başında, Afgnistandaki Sovyet karşıtı savaş için, düzinelerce sözde “ Afgan-Arap ” eski askeri Katara getirmiş ve bunların kurduğu yetiştirme merkezlerinde, yaşayıp çalışmasını sağlamıştır. Tüm bu iddialara rağmen, Emir, Nisan 2007.de Shaikh Abdullah bin Khalid.i tekrar İçişleri Bakanı olarak atamıştır.53 Yine benzer bir iddiaya göre, 1996 Ocak ayında, FBI yetkilileri Khalid Shaikh Mohammed.i yakalama şansını, Katarın yüksek rütbeli üyelerinin Mohammedi, yaklaşan baskına karşı uyarmaları ve kaçmasına izin vermeleri nedeniyle kaçırmıştır.
Katarın önde gelenlerinin terörizme potansiyel desteğine dair bir diğer bağlantı ise, El Kaide örgütünün öldürülen lideri Ebu Musab Zerkavi (Abu Musab Al Zarqawi) ile ilgilidir. 11 Eylül sonrasında, Zerkavinin Katar dan transit geçiş yaptığı, güvenli bir evden yararlandığı ve Al Thani ailesinin üyeleri tarafından finansal destek aldığı iddia edilmektedir. 54 Katarın terörizme desteği konusunda kurulan bir diğer bağlantı ise, Saddam Hüseyinin ailesiyle ilgilidir. Saddam Hüseyinin eşi Sajida Khayrallah Tilfa ve kızı Hala, söylentiye göre hâlen Eski Başbakan Yardımcısı Shaikh Mohammed bin Khalifa Al Thaninin davetlisi olarak geldikleri Katarda yaşamaktadır. Diğer yandan, İnterpolün Saddam Hüseyin'in Ürdün'e kaçan büyük kızı Raghad ile Katar'da gizlendiği sanılan eşi Sajida için uluslararası tutuklama emri bulunmaktadır.
Konuyla ilgili son bağlantı, Katar.ın Hamas desteğine gönderme yapmaktadır. Katar, Ocak 2006.dan Ocak 2008.e dek “Hamas.a 50 milyon dolar ödemiş; Hamas yetkililerine çok sayıda müzakere ve görüşmeler için ev sahipliği yapmıştır. Ekim.de Katar yönetimi, Filistin.deki gruplar arasında sorunları çözmek ve kaçırılan İsrail askeri, Gilad Shalit.ın serbest bırakılması için başarısız bir mekik diplomasisi yürütmüştür. Hatta, İsrail Dışişleri Bakanı Tzipi Livni, Ekim 2006.da Doha.daki demokrasi konferansına katılım davetini Hamas temsilcilerinin de katıldığı gerekçesiyle reddetmiş; konferansa alt kıdemli bir dış işleri yetkilisi katılmıştır. gubat 2007.de İsrail Başbakan Yardımcısı Dohayı ziyaret etmiş ve Emirin, İsrail.in Hamas ile direk görüşme teklifini reddetmiştir. 55 Bu bağlantılar listesi uzayıp gitmektedir. Dolayısıyla, yukarıda sözünü ettiğimiz gibi, Katar.ın, “ küçük ” bir Körfez ülkesi olarak bölgesel varlığını koruyabilmesi için sürdürdüğü çabalar, kanımızca “ Katar ” adını her gördüğümüz yeri daha dikkatli okumamız gerekliliğine vurgu yapan,
son derece şüpheli politikaların ortaya çıkmasına yol açmıştır.
Özetle, bugün Katar.ın stratejik tercih ve tutumlarını belirleyen, 3 temel faktör vardır:
1) Suudi Arabistan Krallığının gölgesinden çıkma konusundaki gayretli arzusu ( ki bu arzu, bölgenin güçlü devletlerinin karşısında ayakta durabilmek ve güvenliğini sağlayabilme mücadelesine işaret etmektedir.)
2) 1994- 1999 arasında yönetim tarafından bastırılan bir gii isyanının darmadağın ettiği Bahreyn.in feci deneyimi ki bu deneyim bölgenin
her açıdan “ Küçük ” ülkelerine güvenlik ihtiyacını gündeme getirmiştir.)
3) Washingtonu memnun etme ve açıklık ve demokratik reform çağrısına yanıt verme isteği (ki bu istek Katar.ın tüm stratejik açılımlarının kaynağıdır).
Dolayısıyla, Katar ile yakınlaşma talep ve yönelimlerine ilişkin tüm karar ve beklentiler bu faktörler doğrultusunda okunmalı, değerlendirilmelidir. Bu
bağlamın dışında bir okuma yetersizdir, boştur.
Sonuç ve Değerlendirme
Katar özelinde bu önemli coğrafyaya ( Basra Körfezine ) ilişkin tüm okumalarda, bakılması gereken esas nokta, Orta Doğu.da “küçük” ama “ önemli ” olabilmenin nasıl ve hangi koşullarda mümkün olduğudur. Bu sorulara verilecek yanıt, bizi daha doğru okumalara götürecektir.
Öncelikle Katar bizim gündemimize yeni girmiş gibi görünmekle birlikte yeni ortaya çıkmış, zenginliğinin farkına yeni varılmış veya bu coğrafyada emperyalist güçlerle ilişkileri yeni gündeme gelmiş bir ülke değildir. “ Önemi ”, Coğrafi, askeri ve toplumsal büyüklüğüyle orantısız bir güce sahip olması, Irak.tan sonraki en büyük Amerikan askeri varlığının Katar sınırları içinde bulunması ya da Amerikan Merkez Komutanlığı (CENTCOM) olarak anılan üste 20 bin askerin bulunması gerçeğiyle yakından ilişkilidir. Yukarıda da uzunca bahsettiğimiz ilişkileri bağlamında, Katarın “küçük” ama “önemli” olma yolundaki ilerleyişi, ABD çıkarları ve Orta Doğu bölgesine yönelik politikaları belirlenimlidir.
Bilindiği gibi 11 Eylül.den bu yana ABD ile Orta Doğu arasındaki ilişki yeni bir aşamaya girmiştir: Bu bölgedeki, İslami ülke ve hareketleri iyi ve
kötü, radikal ve ılımlı, geleneksel ve modern olarak ikiye ayırmak, birinciyi bastırıp ikincisiyle yardımlaşır görünmek yeni bölgesel politikanın bir
açılımıdır. Örneğin, bir yandan ABD Dış İşleri Bakanlığı İranda “ Seçilmeyen ” kanadın insan hakları ihlalleri konusunda on altı sayfalık rapor yayınlamakta;
öte yandan Beyaz Sarayın “ İslamşinas ” uzmanları yeni bir Hatemi aramaktadır. Bir yandan Pakistan ve Afganistan dağları Bin Ladinın öldürülmesi için alt üst edilmekte; öte yandan Afganistan halkının başına İslami Luye Curga musallat edilmektedir. Bir yandan Irakın kuzeyinde Ensar ül İslamın üsleri yerle bir edilmekte; molla Muktada Sadrın peşine düşürülmekte; öte yandan Aetüllah Hekim ile Sistani.ye göz kulak olmaktadır. 56
Bu bağlamda ABD.nin yakın geçmişte, bölgedeki tüm fiiliyatları ve Katar.la ilişkileri ile bu ilişkilerin yüklediği misyonla ortaya çıkan “Katar” olgusu, bu ikili siyasetin tezahürleridir.
DİPNOTLAR;
1 Tayyar Arı, Geçmişten Günümüze Orta Doğu: Siyaset, Savaş ve Diplomasi, İstanbul, Alfa Yayınları, 2004, s.9.
2 Adem Ayten, “Orta Doğu Jeopolitiği”, Avrasya Dosyası, 2003-Kış, Sayı:5, s.85.
3 Ahmet Davutoğlu, Stratejik Derinlik, Gstanbul, Küre Yayınları, 2002, s.129.
4 “World Proved Reserves of Oil and Natural Gas, Most Recent Estimates”, PennWell Corporation, Oil & Gas Journal, Vol. 106.48, 03.03.2009, (Çevrimiçi),
http://www.eia.doe.gov/emeu/international /reserves.html, Erişim Tarihi: 05 Mayıs 2009.
5 Arı, Geçmişten Günümüze Orta Doğu: Siyaset, Savaş ve Diplomasi, s. 27.
6 Sedat Laçiner, “Orta Doğu Diye Bir Yer Var mı?”, Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu Dergisi, t.y., s. 153.
7 Tayyar Arı, 2000’li Yıllarda Basra Körfezi’nde Güç Dengesi, Alfa Yayınları, İstanbul, 1999, s.10.
8 Arı, Geçmişten Günümüze Orta Doğu: Siyaset, Savaş ve Diplomasi, s.27.
9 Ibid., s. 102.
10 Ibid., s. 141.
11 Arı, 2000’li Yıllarda Basra Körfezi’nde Güç Dengesi, s. 6.
12 Abdülkadir Gerçeksever, Kayıp Kimlik Basra Körfezi, İstanbul, IQ Yayıncılık, 2005, s. 70.
13 “Crude Oil Reserves 1980-2009”, www.eia.doe.gov/pub/international/iealf/ crudeoilreserves.xls, Energy Information Administration, Erişim Tarihi: 29 Nisan 2009.
14 “Crude Oil Reserves 1980-2009”, (Çevrimiçi),
www.eia.doe.gov/pub/international/iealf/crudeoil reserves.xls, Energy Information Administration, Erişim Tarihi: 29 Nisan 2009.
15 gener Üşümzsoy, “ Basra Körfezinin Petrol Açısından Vazgeçilmezliği ” Türksolu, 29.05.2006, (Çevrimiçi),
http://www.turksolu.org/108/usumezsoy108.htm, Erişim Tarihi: 15 30 Ağustos 2008.
16 Gerçeksever, Kayıp Kimlik Basra Körfezi, s. 74.
17 “World Proved Reserves of Oil and Natural Gas, Most Recent Estimates”, PennWell Corporation, Oil & Gas Journal, Vol. 106.48, 03.03.2009, (Çevrimiçi),
http://www.eia.doe.gov/emeu/international /reserves.html, Erişim Tarihi: 05 Mayıs 2009.
18 Gerçeksever, Kayıp Kimlik Basra Körfezi, s. 35.
19 “ World Proved Reserves of Oil and Natural Gas, Most Recent Estimates ”, PennWell Corporation, Oil & Gas Journal, Vol. 106.48, 03.03.2009, (Çevrimiçi),
http://www.eia.doe.gov/emeu/ international/reserves.html, Erişim Tarihi: 05 Mayıs 2009.
20 Samir Amin; Ali El Kenz, Avrupa ve Arap Dünyası, Çev. Kemal Ülker, İstanbul, Versus Yayınları, 2006, s.70.
21 Muhammed El-Uvifi, “İktidarsız Nüfuz: El Cezire ve Arap Kamu Alanı”, El Cezire Olayı: Yeni Arap Medyası Üzerine Eleştirel Perspektifler, İstanbul,
Versus Yayınları, 2006, s.88.
22 Edward W. Said,, Kültür ve Emperyalizm, Çev. Necmiye Alpay, Hil Yayınları, İstanbul, 2004, s. 284.
23 Amin, El Kenz, Avrupa ve Arap Dünyası, s. 171.
24 Amin, El Kenz, Avrupa ve Arap Dünyası, s. 59. .
25 Arı, 2000’li Yıllarda Basra Körfezi’nde Güç Dengesi, s. 87.
26 Arı, Geçmişten Günümüze Orta Doğu: Siyaset, Savaş ve Diplomasi, s. 29.
27 “Greater Middle East:Managing Change in Troubled Times?”, CIA Factbook 2008, (Çevrimiçi), www.odci.gov/cia/ publications/factbook, Erişim Tarihi: 17 Nisan 2009.
28 Arı, 2000’li Yıllarda Basra Körfezi’nde Güç Dengesi, s. 13.
29 Barry Rubin, “Jeopolitik ve Orta Doğu”, Avrasya Dosyası, 2002, Cilt:8, Sayı:4, s. 41.
30 Lenore G. Martin, The Unstable Gulf: Threats From Within, Lexington, Lexington Books, 1984, p. 81.
31 “Qatar”, CIA World Factbook, (Çevrimiçi), https.//www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/geos/qa.html, Erişim Tarihi: 13 Aralık 2008.
32 Christopher M. Blanchard, “Qatar: Background and U.S. Relations”, CRS Report for Congress, Congressional Research Service,2008, p. 4.
33 Qatar Cultural Book, DAGOC- Doha Asian Games Organizing Committee Press, 2006, p. 7.
34 Hilary Bainbridge, Marhaba: Qatar’s Premier İnformation Guide, Winter 2007-2008, p. 11.
35 Samir A. Azam, Everything Qatar: Your Comprehensive Guide To The Heart Of The Arabian Gulf, Department of Gnformation and Research Ministry
of Foreign Affairs Press, 2007, p. 14.
36 Jawad Al Arayed, A Line in The Sea, California, North Atlantic Books, 2003, p. 125.
37 Zekeriya Kurşun, Basra Körfezi’nde Osmanlı İngiliz Çekişmesi-Katar’da Osmanlılar (1871-1916), Ankara, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2004, s.2.
38 Kaan Durukan, “Doğu-Batı İkilemi”ne Dört BakıG, Montesquieu, Fanon, Galeano, Said, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2004, s. 69.
39“Qatar”, 21.08.2008, (Çevrimiçi), https.//www.cia.gov/library/publications/the-worldfactbook/ geos /qa.html#Govt, Erişim Tarihi: 03 Eylül 2008.
40 Ömer Turan, Tarihin Başladığı Nokta: Orta Doğu, Gstanbul, AK-KA Yayıncılık, 2002, s. 318.
41 “World Proved Reserves of Oil and Natural Gas, Most Recent Estimates”, PennWell Corporation, Oil & Gas Journal, Vol. 106.48, 03.03.2009, (Çevrimiçi),
http://www.eia.doe.gov/emeu/international /reserves.html, Erişim Tarihi: 05 Mayıs 2009.
42 Mary Anne Weaver, “ Yukarıdan Gelen Devrim ”, National Geographic, Mart-2003.
43 Asım Çalış, “Katar Raporu”, Ankara, GGEME- Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi Yayını, 2008, s. 2.
44 “OPEC Monthly Oil Market Report”, November 2008, (Çevrimiçi),
http://www.opec.org/home/Monthly%20Oil%20Market%20Reports/2008/pdf/MR112008.pdf, Erişim Tarihi: 13 Aralık 2008.
45 “Qatar”, CIA World Factbook, (Çevrimiçi), https.//www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/print/qa.html, Erişim Tarihi: 29 Nisan 2009.
46 Amin, El Kenz, Avrupa ve Arap Dünyası, s.74.
47 Olivier Da Lage, “El Cezire.nin Politikası ya da Doha.nın Diplomasisi”, El Cezire Olayı: Yeni Arap Medyası Üzerine Eleştirel Perspektifler,
İstanbul, Versus Yayınları, 2006, s.60.
48 El-Uvifi, El Cezire Olayı: Yeni Arap Medyası Üzerine Eleştirel Perspektifler, s. 80.
49 Bkz. Robert Baer, Sleeping with the Devil: How Washington Sold our Soul for Saudi Crude, New York: Crown Publishers, 2003.
50 Anthony H. Cordesman, Bahrain, Oman, Qatar and The UAE: Challenges of Security, Boulder, Colorado, Westview Press, 1997, p. 226.
51 Blanchard, CRS Report for Congress, p. 10.
52 Amin, El Kenz, Avrupa ve Arap Dünyası, s. 7.
53 Baer, Sleeping With The Devil: How Washington Sold Our Soul For Saudi Crude, p. 195.
54 Blanchard, CRS Report for Congress, p. 12.
55 Ibid., p. 14.
56 Mohsen Ebrahimi, “ Irak Gelişmeleri Bağlamında islam Cumhuriyeti-ABD ilişkileri”, (Çevrimiçi),
http://www.wpiran.org/WPITurkish/yeniyayinlar/irakmoh3.htm, 20 Nisan 2004.
57 “ Katar Temaslarını ABD Üssü Yönlendirecek ”, Sol: Günlük Gazete, (Çevrimiçi), http://arsiv.sol.org.tr/index.php?yazino=30184, 14 Nisan 2008.
Bilindiği gibi, “ABD, bu coğrafyayla güvenlik maskesi altındaki hegemonik ilişkilerine on yıllar önce başlamıştır. İlişkiler insanı rahatsız edecek, bölgeye ilişkin hassasiyetleri bulunanların midesini bulandıracak ölçüde girift ve Şüpheli dir. Dolayısıyla, bugün, bu coğrafyadaki başta Katar olmak üzere Körfez Emirlikleriyle tesis edilmesi planlanan ilişkiler, bu ülkelerin ötesinde ABD ile ilişki anlamını taşımaktadır. Çünkü, Katar, bölgedeki ABD politikasının en önemli bileşenlerinden biridir.” 57 Dolayısıyla ülkemizin Katar (ve benzeri Körfez Emirlikleri) ile ilişkilerinin hükumetin siyasal tutumunun tezahürü olarak kabul edilen- Arap-İslam coğrafyasına yaklaşmakla ya da Körfez sermayesini ülkemize akıtmakla sınırlı olarak okunması, yersiz ve yetersizdir. Başta ABD olmak üzere tüm dünya, bu coğrafyanın petrol ve doğal gaz zenginliklerini ve stratejik konumunun farkına varalı hatta bu konumdan yararlanmaya başlayalı çok olmuştur. Özetle, akademik dünyada, medya organlarımızın yaptığı gibi, keşif edilmişi yeniden keşfetmiş gibi davranma lüksümüz yoktur.
Bugün, Körfez ile ilişki demek, ABD ile ilişki demektir.
Kaynakça
Al Arayed, Jawad, A Line in The Sea, California, North Atlantic Books, 2003.
Amin, Samir; El Kenz, Ali, Avrupa ve Arap Dünyası, Çev. Kemal Ülker, Gstanbul, Versus Yayınları, 2006.
Arı, Tayyar, Geçmişten Günümüze Orta Doğu: Siyaset, Savaş ve Diplomasi, Gstanbul, Alfa Yayınları, 2004.
Arı,Tayyar, 2000’li Yıllarda Basra Körfezi’nde Güç Dengesi, Alfa Yayınları, Gstanbul, 1999.
Ayten, Adem, “Orta Doğu Jeopolitiği”, Avrasya Dosyası, 2003-KıG, Sayı:5.
Azam, Samir A., Everything Qatar: Your Comprehensive Guide To The Heart Of The Arabian Gulf, Department of Gnformation and Research Ministry of
Foreign Affairs Press, 2007.
Baer, Robert, Sleeping with the Devil: How Washington Sold our Soul for Saudi Crude, New York: Crown Publishers, 2003.
Bainbridge, Hilary, Marhaba: Qatar’s Premier İnformation Guide, Winter 2007-2008.
Blanchard, Christopher M., “Qatar: Background and U.S. Relations”, CRS Report for Congress,
Congressional Research Service,2008.
Çalış, Asım, “Katar Raporu”, Ankara, GGEME- BaGbakanlık DıG Ticaret MüsteGarlığı Ghracatı
GeliGtirme Etüd Merkezi Yayını, 2008.
Cordesman,Anthony H., Bahrain, Oman, Qatar and The UAE: Challenges of Security, Boulder,
Colorado, Westview Press, 1997.
Da Lage, Olivier, “El Cezire.nin Politikası ya da Doha.nın Diplomasisi”, El Cezire Olayı: Yeni Arap Medyası Üzerine Eleştirel Perspektifler, Gstanbul,
Versus Yayınları, 2006, ss. 59-77.
Davutoğlu, Ahmet, Stratejik Derinlik, İstanbul, Küre Yayınları, 2002.
Durukan, Kaan, “Doğu-Batı İkilemi”ne Dört Bakış, Montesquieu, Fanon, Galeano, Said, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2004.
Ebrahimi, Mohsen, “Irak Gelişmeleri Bağlamında İslam Cumhuriyeti-ABD İlişkileri”, (Çevrimiçi),
http://www.wpiran.org/WPITurkish/yeniyayinlar/irakmoh3.htm, 20 Nisan 2004.
El-Uvifi, Muhammed, “İktidarsız Nüfuz: El Cezire ve Arap Kamu Alanı”, El Cezire Olayı: Yeni Arap Medyası Üzerine Eleştirel Perspektifler,
İstanbul, Versus Yayınları, 2006, ss. 77-91.
Gerçeksever, Abdülkadir, Kayıp Kimlik Basra Körfezi, İstanbul, IQ Yayıncılık, 2005.
Kurşun, Zekeriya, Basra Körfezi’nde Osmanlı İngiliz Çekişmesi-Katar’da Osmanlılar (1871-1916), Ankara, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2004, s.2.
Laçiner,Sedat, “ Orta Doğu Diye Bir Yer Var mı? ”, Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu Dergisi, t.y.
Martin,Lenore G., The Unstable Gulf: Threats From Within, Lexington, Lexington Books, 1984.
Rubin,Barry “Jeopolitik ve Orta Doğu”, Avrasya Dosyası, 2002, Cilt:8, Sayı:4.
Said, W. Edward, Kültür ve Emperyalizm, Çev. Necmiye Alpay, Hil Yayınları, İstanbul, 2004.
Turan, Ömer, Tarihin Başladığı Nokta: Orta Doğu, İstanbul, AK-KA Yayıncılık, 2002,.
Üşümzsoy, Şener, “ Basra Körfezi nin Petrol Açısından Vazgeçilmezliği ” Türksolu, 29.05.2006,
(Çevrimiçi), http://www.turksolu.org/108/usumezsoy108.htm, Erişim Tarihi: 30 Ağustos 2008.
Weaver, Mary Anne, “ Yukarıdan Gelen Devrim ”, National Geographic, Mart-2003. “Crude Oil Reserves 1980-2009”, (Çevrimiçi),
www.eia.doe.gov/pub/international/iealf/crudeoilreserves.xls, Energy Information Administration, Erişim Tarihi: 29 Nisan 2009.
“Greater Middle East:Managing Change in Troubled Times?”, CIA Factbook 2008, (Çevrimiçi),
www.odci.gov/cia/ publications/factbook, Erişim Tarihi: 17 Nisan 2009.
“OPEC Monthly Oil Market Report”, November 2008, (Çevrimiçi),
http://www.opec.org/home/Monthly%20Oil%20Market%20Reports/2008/pdf/MR112008.pdf, Erişim Tarihi: 13 Aralık 2008.
Qatar Cultural Book, DAGOC- Doha Asian Games Organizing Committee Press, 2006.
“Qatar”, CIA World Factbook, (Çevrimiçi), https.//www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/print/qa.html, Erişim Tarihi: 29 Nisan 2009.
“Qatar”, 21.08.2008, (Çevrimiçi), https.//www.cia.gov/library/publications/the-worldfactbook/ geos/qa.html#Govt, Erişim Tarihi: 03 Eylül 2008.
“Qatar”, CIA World Factbook, (Çevrimiçi), https.//www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/geos/qa.html, Erişim Tarihi: 13 Aralık 2008.
“World Proved Reserves of Oil and Natural Gas, Most Recent Estimates”, PennWell Corporation,Oil & Gas Journal, Vol. 106.48, 03.03.2009, (Çevrimiçi),
http://www.eia.doe.gov/emeu/international/reserves. html, Erişim Tarihi: 05 Mayıs 2009.
****