ABD etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ABD etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Aralık 2020 Cuma

ABD NİN SURİYEDE YENİ ARAYIŞLARI DEYRİZOR PLANI

ABD NİN SURİYEDE YENİ ARAYIŞLARI DEYRİZOR PLANI



Prof.Dr.Sait Yılmaz 
27 Ekim 2019 

ABD’nin Suriye için yeni arayışları, Deyrizor Planı..1 


     Türkiye‟nin Barış Pınarı Harekâtı, YPG/PKK‟yı bertaraf etmekten çok Suriye‟nin kuzeyinde bir Arap Hilali oluşturma gayretinden öteye gidemedi. 
Aslında Suriye‟de olacaklar konusunda örtülü bir ABD-Rusya planı var ve bu Soçi Mutabakatı‟na da yansıdı. Soçi Mutabakatı‟nda yazılı olmayan bir 
(gayriresmi) uzlaşma ile İdlib bölgesinde gelişmeler bekleniyor1. Soçi Mutakatı, Rusya‟nın Suriye sahnesindeki stratejisinin önünü açtı. YPG/PKK‟yı 
kontrollerine almak için adımlar atıyorlar. Bu arada işin ABD cephesinde ilginç gelişmeler yaşanıyor. Önce Trump, “Petrolü garanti altına aldık” dediğinde 
ciddiye almadık; “Suriye’deki petrol işlerine yaramaz, öyle olsa idi oraya çoktan bir Amerikan şirketi gelirdi” diye düşündük. Ama ABD içinde özellikle 
Kongre ve Dış İşleri Bakanlığı arasındaki tartışmaları izlerken yeni bilgiler öğrendik. Bir de aşağıdaki haritayı görünce bu olasılığı sorgulamaya karar verdik. 
Ama önce ABD‟deki dış politika anlayışındaki değişim ve Kürtlere nasıl baktıkları ile işe başlayalım. Trump’ın muhafazakar milliyetçiliği.. ABD dış politika 
ile anlayışında Trump ile başlayan bir değişim yaşanıyor. Amerikan dış politikacı kurucuları sayılan Washington, Jefferson, Hamilton gibi başkanların 
geliştirdiği bir tür “milliyetçilik” esasına dayanır. Kurucuların devlet yönetiminde dayandığı temel esaslar şunlardı; hukukun üstünlüğü, bireysel özgürlük, 
serbest teşebbüs, eşitlik ve sınırlı devlet. Dış politika devletin çıkarlarını sağlamalıydı ve Amerika, (dünyayı düzenleme rolü olan) “istisnai ülke” idi. 
Bu tüm ABD devlet başkanlarının aynı dış politikayı izlediği anlamına gelmiyor. Diğerleri bu temellere bağlı kalmışlardır ama konjonktüre uygun bir dış 
politika izlemişlerdir. Ülkenin kurucusu George Washington, o dönemde Avrupa‟nın güç çekişmeleri karşısında “yalnızcılık” politikasına başvurmuş, 
ittifaklara girmemiştir. William McKinley, emperyalizme başvurmuş ve Asya‟daki çıkarları için Pasifikte‟ki Filipinleri işgal etmişti. 

Woodrow Wilson ile büyük bir kırılma yaşandı; Birinci dünya Savaşı ile birlikte ulus-devlet batıyordu, çare “uluslararasıcılık” olmalıydı. 

Trump‟ın uyguladığı dış politika da “muhafazakâr milliyetçilik” ya da sadece “milliyetçilik” esasına dayanmaktadır2. Trump, ne savaş ne de yalnızcılık 
yanlısıdır. Trump‟ın oyun planı; şartlar istediği duruma gelene kadar ya baskı yapmak ya da gerginliği azaltmaktır. Öncelikle ABD‟nin çıkarını korumakta 
kararlı olduğunu göstermekte, eğer karşı tarafla bir ortak noktada buluşursa anlaşmaktadır. Trump‟ın anladığı dış politika da budur; büyük jeopolitik 
rekabetin olduğu ortamda baskı ve işbirliği karışımı bir formül uygulamak3. ABD‟nin Türkiye ile ilgili dış politikası da buna benzerdir. Her seferinde 
yaptırım tehdidi ile gelmekte, alabileceklerini görmekte, daha fazla gidemediği yerde geri çekilmektedir. Diğer ülkelere uygulanacak yaptırımlar, 
tarihsel olarak ABD Maliye ve Hazine Bakanlıklarının en önemli projesidir ve bunlar özellikle kurgulanır. Örneğin İran ile nükleer program anlaşması 
yapıldığında Obama yönetimi, İran‟ın ülke dışındaki paralarını bloke etme kabiliyetlerini caydırıcılık için yeterli görüyordu. 

    ABD için artık ittifaklar yok vekiller var.. 

    İttifak kurmak, 19. yüzyıl Avrupa‟sından kalma bir gelenektir. Artık NATO gibi sağlam resmi ittifaklar bile çalışmıyor. Strateji oyununun kendi tarafında 
artık „müttefikler‟ değil, „rica edenler‟ ve „vekil güçler‟ var4. Çünkü dostları korumak çok pahalı, vekil güçler için ise parasını öde, işin bitince sırtını dön 
yeterli. Önemli olan vekil güçlerin bunu bilmesidir. ABD, zaten Suriye‟de sonsuza değin kalamayacaktı. Bunu sadece YPG/PKK değil, diğer Kürtler de 
biliyordu ama kendilerini buna mecbur hissettiler. YPG/PKK‟nin Esat ve Rusya tarafına geçiş süreci yani „özgürlük savaşçısı‟ iken Esat ve Rusya tarafına 
katılmaları bir hafta bile sürmedi. Ama Esat biliyor ki, ihanet genetik bir alışkanlıktır. İttifaklar konusuna dönecek olursak; bu yeni mantıkla 
ABD; Güney Kore, Japonya, Filipinler ve Suudi Arabistan ile ilgili yükümlüklerinden kurtulmaya çalışıyor. ABD‟ye rica eden veya yalvaranlar karşılığını 
ödemeli ve bu sonsuza değin sürmemeli yani yakın bir çıkış zamanı olmalı. ABD için, Kuzeye karşı Güney Kore, Rusya‟ya karşı Polonya, Çin‟e karşı 
Filipinler ve Türkiye‟ye karşı PKK tek taraflı bir rica-yalvaran ilişkisidir. Strateji üretmek bakımından tembel olan Avrupa ise hala romantizmle yaşıyor. 
Ama yukarıda anlattıklarımızdan en çok ders alması gereken hala ABD‟nin kuklası olmakla hayatta kaldığını sanan Arap ülkeleri ve nihayet Orta Doğu‟yu 
tek başına yönettiğini sanan İsrail‟dir. Artık Amerikalılar, daha önce Afganistan ve Irak‟ta yaptıkları gibi, uzun zaman alacak zaferler yerine kolay çıkışı 
olan başarıları seçecekler. Gerçekçi sonuçlar için maddi çıkar sağlayacak, sınırlı savaşlar tercih edilecek. Aksi takdirde Amerikan kanının akması ve para 
kaybı söz konusudur. Bunları sağlamanın yani Amerikan kanı akmamasının ve de ucuza getirmenin yolu ise fantezi peşindeki vekil güçleri kendi yerine 
kullanmaktır5. Müttefiklik ise dostluğu çağrıştıran eski bir romantik söylemdir. ABD’nin Kürtlere bakışı.. ABD‟de Kürt hayranları; Kürtlerin hala devlet 
kuramamış, mazlum bir millet olduğu hikâyesi ile işe başlıyor. Orta Doğu‟da yaşayan 30 milyon Kürt‟ün yaklaşık yarısı Türkiye‟de yaşıyormuş. 
CIA‟ya göre Türkiye‟de 14.5 milyon, İran‟da 6 milyon, Irak‟ta 5-6 milyon, Suriye‟de ise 2 milyondan az Kürt yaşamaktadır. 1.2 milyon civarında Kürt‟ün 
iç savaş esnasında Suriye‟yi terk ettiği tahmin ediliyor. Dört ülkedeki Kürtler homojen değildir; Irak‟rakiler Sorani, Türkiye‟deki Kurmanji lehçesi konuşur 
ve tercüman olmadan anlaşamazlar. Hepsinin derdi kendisinin lider olduğu kendi devletini kurmak olduğundan aralarında anlaşamazlar. 

Büyük Kürdistan sadece eşkıya başı Apo‟nun hayalidir ama bu sadece PKK‟nın söylemi olarak kalmıştır. Suriye‟deki YPG/PKK‟yı savunan Amerikalılar 
Suriye‟nin kuzeyinde kurdukları Suriye Demokratik Güçleri‟nin (SGD) tamamının YPG/PKK olmadığını iddia ediyorlar. PKK‟dan türeyen YPG‟nin monolitik bir yapı olmadığını, ilerici ve ılımlı olduğunu, PKK‟nın Soğuk Savaş‟tan kalma Marksizmini paylaşmadığını söylüyorlar. Üstelik 70 bin kişinin  katili PKK, uzun zamandır sivillere saldırmıyor muş 6. Bu mantığa göre, El Kaide, Amerikan askerlerini öldürdüğü zaman terörist olmuyor. Bombalamaları yapan Özgürlük Şahinleri denen grup, aslında PKK‟dan kopan bir grupmuş, onların Suriye‟de bir kolu yokmuş. Ne yazık ki Suriye, Irak, İran ve Türkiye‟de yaşayan Kürtler, bu ülkelerin meşru rejimlerini hedef alan büyük devletlerin kuklası oldular ve İran senaryosu için de onları gene sahada kanları akıtılacak. 

Yeni bir vekil güç görevi onları bekliyor.

   ABD ve YPG/PKK İlişkileri.. 

ABD Özel Kuvvetleri ve CIA, Suriye‟nin kuzeyindeki Kürt yoğunluklu bölgede 2012 yılında çalışmaya başladı. 
2014 yılında ise IŞİD ile mücadele görüntüsü altında bu yapılar açıktan faaliyet göstermeye yöneldi. ABD, Suriye topraklarında asker bulundurmak için 
IŞİD ile mücadele bahanesi ile YPG/PKK‟yı vekil güç seçti ve İsrail ile birlikte yarı özerk bir Kürt bölgesi oluşturdu. SDG, ABD Özel Kuvvetleri tarafından 
eğitildi, donatıldı ve maaşları ödendi. 

Bu yapının içinde sözde IŞİD‟in uyuyan hücrelerini yok etmek için özel anti-terör birimleri (Kürtçesi; Yekîneyên Antî Teror ) kuruldu7. İsrail, 3.84 milyar dolar değer değerinde petrol satın alarak, Kürt bölgesini finanse etti8. İşin ilginç yanı, 
2015 yılında Irak‟ın kuzeyinde Barzani‟nin çaldığı petrol Türkiye üzerinden Ceyhan Limanı yolu ile denizden İsrail‟e gidiyordu. 

ABD‟nin YPG/PKK‟ya sağladığı silah, araç ve diğer askeri teçhizat konusunda uzun bir liste var. 

Şekil: 

SDG’nin Suriye’deki Yapılanması Barış Pınarı Harekâtı öncesi ABD Dış İşleri Bakanlığı ve PYD arasında görüşmelerle ilgili önemli bilgilere vakıf oluyoruz. 

Örneğin görüşmelerde ABD tarafının PYD‟yi Türkiye‟nin desteklediği gruplarla işbirliğine zorladığı, ABD‟nin İslamcı savaşçı kartına yeniden sarılmak istediği anlaşılıyor. ABD, PYD‟yi Suriyeli muhaliflerin kontrolündeki Suriye Görüşmeler Komisyonu ve muhaliflerin olduğu bölgelerde faaliyet gösteren sivil savunma örgütü Beyaz Helmetler ile temas kurmaya zorluyor. Jeffrey‟in büyük ölçüde YPG/PKK‟dan oluşan SDG yapısının Arap kısmı ile ile ilgili İran karşı bir güç oluşturmak için çeşitli planlar üzerinde çalıştığı ortaya çıkıyor 9. Nitekim Kürt kartını Rusya‟nın elinde almak için Mazlum Kobani (Gerçek adı; Ferhat Abdi10), Washington‟a davet edildi. 

James Jeffrey, Trump‟ın IŞİD ile mücadeleden sorumlu büyükelçisi olarak, son gelişmeler üzerine eleştirilmeye başlanmıştı. Eleştirilerden en önemlisi 
öncesinde Türkiye‟nin harekâtını küçümsemesi ve Suriyeli Kürtlere çekilmeleri konusunda yanlış mesaj verdiği üzerine idi. Washington‟a giden PYD heyetinin başı ise kendilerine “IŞİD yenilgiye uğratılana ve Suriye’de siyasi çözüme ulaşana kadar ABD’nin Suriye’den çıkmayacağı” sözü verdildiğini söyledi. 

Hatta “Türkiye’nin harekâtının başlamasına bir gün kala bile hava sahasının Türklere kapalı olacağını sanıyorduk” dediler. Jeffrey ise Kongre Dış İlişkiler 
Komitesin‟de yaptığı tanıklık görüşmesi esnasında Türkiye‟nin harekâtı esnasında YPG/PKK‟ya koruma söz vermediklerini söyledi. Jefrrey, Türkiye‟nin 
ABD askerlerini caydırıcı görmediklerini, zaten onların görevinin de Kürtleri korumak olmadığını açıkladı. PYD tarafı ise çekilmelerini Türkiye‟nin harekât 
yapmaması şartı ile kabul etmiş olduklarını öne sürüyor. Deyrizor Planı’na nasıl gelindi?.. ABD‟nin Suriye‟deki gelişmeler konusunda hem Türkiye hem 
de Suriyeli Kürtler ile yaptığı görüşmelerin merkezinde eski Ankara Büyükelçisi James Jeffrey var. 

Jeffrey, geçen Aralık ayında ABD-Türkiye Çalışma Grubu içinde iken de ABD‟nin Kürtlerle ilişkisinin “taktiksel ve geçici” olduğunu söylemişti. 

Belki de en doğru cümleleri Bush dönemi danışmanlarından Michael Doran söyledi 11; “Rus ve İranlıların kullandığı vekil gücü ödünç aldık, stratejik olarak aptallık, herkes biliyor ki biz eninde sonunda oradan ayrılacağız ama Türkler hep orada kalacak.” Ancak, ABD‟deki savaş meraklısı danışman timleri Suriye‟de kalmak istiyor. Ortada bir Deyrizor Planı var. Bu işi kotarmak için hem Güney Suriye‟de özel bir üs olan ve PYD kontrolü dışındaki El-Tanf seçildi ve kuzeydeki Amerikan askerleri buraya çekiliyor. James Jeffrey, Kongre‟de yaptığı tanıklık görüşmesin de; ABD‟nin Suriye‟den İran‟ı çıkarma görevinin devam ettiğini, Trump yönetiminin PYD kontrolündeki alanda Suriyeli Kürtlerden ayrı bir İran karşıtı güç hazırlama planları yaptığını açıkladı12. ABD‟nin ürettiği, yaşattığı ve kontrol ettiği IŞİD, askeri operasyonlarının da terörle mücadele görüntüsü için korkuluğu olmaya devam edecek. Savunma Bakanlığı‟nın Suriye‟nin güneyinde Irak ve Ürdün sınırlarına yakın bölgeleri işgal hazırlığı yaptığı konuşuluyor13. 

Üstelik kuzeyden tüm Amerikan askerlerini çekilmediği Pentagon‟un hava üssünde bazılarının kaldığı biliniyor14. ABD uçakları, taarruz helikopterleri ve silahlı drone‟ları Türkiye sınırı dâhil Suriye hava sahasında uçmaya, İsrail‟e de hedef göstermeye devam ediyor. El-Tanf her ne kadar Ürdün‟e yakın olsa da Deyrizor üzerinden Irak ve Rmelian askeri hava üssüne bağlantı kurulabilir. Ancak asıl destek bölgesi Türkiye‟nin güvenli bölgedeki varlığı ile kurulabilir. Deyrizor tamamen bir Arap bölgesi, bu bölge yöneticileri Esat ve İranlılardan çok çektiğini iddia ederek ABD‟ye sıcak mesajlar veriyor. Deyrizor Planı uygulanabilir mi?.. Söz konusu plan için Jeffrey‟in ekibinin uzun zamandır çalıştığı belirtiliyor. Merak edilen bu yapının YPG/PKK olmadan nasıl teşkil edileceği. Eski Özel Temsilci Brett McGurk, bu gücü ikmal etmenin zorluğundan bahsetti. Akla gelen çözüm ise Arap muhaliflerin bu bölgeye uzanması için bir kordidor açılması ya da Irak ve Ürdün üzerinden destek sağlanması. Jeffrey, SDG‟nin Arap kolundan hem Esat hem IŞİD karşıtı bir güç oluşturma planı yapıyor15. Plana göreİ ABD, Deyrizor‟daki petrol bölgesini Kürtler değil Arap muhaliflerle kontrol edecek. 

Buradaki Arapları savaşçıya dönüştürmek için eğitilmiş YPG/PKK elemanlarının kullanılması bile düşünülüyor. Trump, 23 Ekim‟de YPG/PKK‟nın başı Mazlum Abdi ile görüştükten sonra, “Belki Kürtlerin ‘Petrol Bölgesi’ne doğru ilerlemeye başlama zamanıdır” açıklaması yaptı. Böylece, petrol sahaları ile Kürtleri memnun edilmesi ve IŞİD tehlikesinin kullanılması amaçlanıyor. 


Harita: 

Deyrizor Planı Trump, Suriye‟den çekilme ile ilgili olarak “Petrol nerede ise orada küçük bir Amerikan unsuru kalacak” demişti. Trump‟ın petrolü garanti altına aldık ve IŞİD ile mücadeleye devam açıklaması bunun örtüsü ama buradaki petrol ve doğal gazın fazla bir ekonomik değeri olmadığı biliniyor. Öte yandan, Suriye devleti kendi servetinin bu şekilde gasp edilmesini sineye çekmeyecektir. 

Suriye ordusunun bölgeye intikali sürüyor. Amerikan güçlerine ikmal hattı olarak çalışan Semelka (Fiş Habur) sınırının Suriye ordusunun kontrolüne geçmesi halinde petrol sahasındaki askerlerin lojistik sorunu da başlayacaktır16. Uzun süre hava ikmaline bel bağlayarak orada kalamazlar. Türkiye de epey zamandır Irak‟ın kuzeyi ve Suriye arasındaki geçişleri kapatacak bir koridor peşinde. Türkiye için Küetlerin petrol gelirine sahip olması terörün finansmanıdır. 

ABD‟nin Irak‟tan Suriye‟yi vurması ise bu ülkeyi de karıştırabilir. Sonuç; ABD’nin İran senaryosu yaklaşıyor.. Trump, sonsuz savaşlara son vermek isterken, 
İran karşıtı cephe Suriye‟nin güneydoğusunda uzun süreli bir kalış planlıyor. ABD‟de hala Cumhuriyetçilerin çoğunluğu ve pek çok Demokrat, Suriye‟ de Esat‟ın gitmesini ve rejim değişikliğini, Amerikan kuklası bir yönetimin gelmesini destekliyor. Aynı şey İran için masadan sahaya iniyor. 

ABD, İkinci Dünya Savaşı‟ndan beri gündemi sürekli savaş olan bir güvenlik ekibinin danışmanlığında yönetiliyor. ABD‟nin Türkiye ile çıkarları söz konusu 
olduğunda Kürt devleti fantezisi ile kandırdığı PYD‟yi bırakıp, Suriye‟den çıkması kaçınılmazdı, mesele bunun ne zaman olacağı idi. 

ABD, Kürtlerden ümidi kesip İran‟a karşı da savaştırmak üzere bölgedeki muhalif Arap cihatçı unsurlarla da yoluna devam edebilir. 

Belki de buna Esat‟ı düşürmekten ve Arap muhaliflerden vazgeçmeyen Türkiye ile beraber karar verildi. Görünen o ki, barışa yaklaştık denilirken, 
başka planların gereği olarak, yeni bataklıklara çekileceğiz. 

DİPNOTLAR;

1 Nauman Sadiq, Why Did Trump Give the Green Light to Turkish Intervention in Northern Syria? Framed by Russia? Global Research, (October 23, 2019).
2 Colin Dueck, Age of Iron: On Conservative Nationalism, Oxford University Press, (2019).
3 James Jay Carafona, Trump Prepares America for a Great-Power Competition, Heritage Foundation, (October 24, 2019).
4 Salvatore, The United States Has Supplicants, Not Allies, National Interest, (October 26, 2019).
5 Gil Barndollar, America Was Always Going to Dump the Kurds, RealClearDefense, (October 23, 2019).
6 Michael Rubin, Turkey's Syria Policy Could Lead to Its Own Destruction, American Enterprise Institute (October 21, 2019).
7 Joseph Fitsanakis, US Special Forces’ Secrets Fall into Hands of Russians as Kurds Side with Syria, True Republica, (October 25, 2019). 
8 Sarah Abed, The Kurds: Washington’s Weapon of Mass Destabilization in the Middle East, The Rabbit Hole, (October 23, 2019).
9 Matthew Petti, Exclusive: Inside the State Department's Meltdown with the Kurds, National Interest, (October 22, 2019).
10 Mazlum Kobani haricinde Mazlum Abdi, Şahin Çilo gibi pek çok kod ismi kullanmakta, ancak gerçek isminin Mustafa olduğu bilinmektedir.
11 Michael Rubin, Turkey Is No Ally of the United States, American Enterprise Institute, (October 23, 2019).
12 Matthew Petti, Trump Team Member James Jeffrey Spars With Kurdish Diplomat, Reason, (October 23, 2019).
13 Gordon Lubold, U.S. Weighs Leaving More Troops, Sending Battle Tanks to Syria, Wall Street Journal, (October 25, 2019). 
14 Stephen Lendman, US Reoccupation of Northern Syria? Turkish Aggression Halted? CRG, (October 25, 2019).
15 Matthew Petti, Inside the Iran Hawks' Hijacking of Trump's Syria Withdrawal Plan, National Interest, (October 21, 2019).
16 Fehim Taştekin, Kürtlere petrol görevi mi? Ne sefillik! Gazete Duvar, (25 Ekim, 2019).

***

Türk-Rus ilişkileri dönüm noktasında..

Türk-Rus ilişkileri dönüm noktasında.. 



Prof.Dr.Sait Yılmaz 
02 Şubat 2019 



 Giriş.. 
Çok önemli eşikler yaklaşana kadar Türkiye ile ilgili makale yazmaktan kaçınıyoruz. 
Ama yaşanan bilgi kirliği içinde neler olduğunu kendi dilimizle topluma anlatma sorumluluğu hissediyoruz. Bu yüzden, çok fazla detaya inmeden olanları anlatmaya çalışacağız. 
Hâlihazırda Türkiye, üç konuda köşeye sıkışmış durumda; 

 - Ekonomik darboğaz. 
 - ABD ve Rusya ile ilişkileri. 
 - Suriye’de beklenen gelişmeler. 
 Bunların hepsi birbiri ile iç içe ve çok yakında önemli gelişmelere ve hatta Rusya ile önemli bir gerilime yol açabilir. Hatta bu gelişmeler Mart ayı sonrasında Türkiye’nin iç ve dış politikasında yeni açılımların habercisi olabilir. Ne demek istiyoruz, anlatalım. 
 Türk Ekonomisi dış politika tercihlerimizi zorluyor.. 
Türkiye’nin şu anki güncel dış borcu 408 milyar dolar ve bu borcu çevirebilmesi yani borcu borç ile kapatabilmesi ve diğer acil ihtiyaçları için kısa vadede 50 milyar dolara ihtiyacı var. Bu parayı temin edecek dış adresler artık azaldığı için (ilgili bakan her ne kadar algı yönetimi dese de) IMF’nin kapısı çalındı. IMF’nin ise önce siyasi sonra teknik istekleri var. 

Siyasi istekler şu şekilde sıralanıyor; 

 - Tarafını seç; hem Batı ittifakının nimetlerinden yararlanıp, hem Rusya ile hareket edemezsin. 
 - Suriye odaklı başta olmak üzere Kürtlerle (YPG/PKK) barış süreci başlat, 
 - Doğu Akdeniz’de Batılı enerji şirketlerinin faaliyetlerini engelleme, 
 - Kıbrıs’ta çözümün yanında ol (Türkiye’nin çözümsüzlüğü istediğini iddia ediyorlar). 

 Bunların yanında teknik istekler ise istikrar paketi ve yapısal dönüşüm kapsamında tedbirlerin uygulanması yani IMF’nin ekonomik acı reçetesi anlamına geliyor. Burada en dikkat çekici konu ise Batılı şirketlerin Türkiye’nin elinde kalanları da yağmalaması için doların acilen devalüe edilmesi. IMF’nin resmi beklentisi şu an doların 10.21 TL civarına çıkarılması. Ekonomistler ise bunun 8-10.5 TL arasında olmasını bekliyorlar. 
 Türkiye bunlara ‘hayır’ demiyor sadece seçim sonrasına bırakılmasını istiyor ama 
paranın yarısını hemen istiyor. IMF ise ‘stand-by anlaşması yapılmadan para yok’ diyor. 
Türkiye’nin seçim öncesi böyle bir anlaşma imzalaması beklenmiyor. 
 
Özetle, Türk ekonomisi seçim öncesi dönemde ayakta durmaya çalışırken Mart sonrası için iyi sinyaller vermiyor. Ekonomimizin asıl sorunu üretmeyen yani tüketime dayalı olması. 
Her ne kadar ‘ihracatımız yerinde’ yani azalmadı diye övünülse de ithalat geriye gitti çünkü döviz yok. Bunun anlamı dışarıdan ithal edilen ara mala diğer adı ile montaj sanayiye dayalı ihracatımız da her an çökebilir. Son iki üç aydır pansuman paralar ile döviz rahatladı. Ancak, elde döviz rezervi azalınca şirketler büyük projelerden çıkmaya hazırlanıyor. 

Türk-ABD ilişkileri nasıl ilerliyor? 

 Türk-ABD ilişkileri çok çalkantılı ve öngörülemez şartlarda devam ediyor. Bunun 
temel sebeplerinden birisi Amerikan yönetiminin kendi içindeki derin çatlaklar. Trump yönetimi ile ABD istihbarat ve güvenlik aygıtı farklı politikalar peşinde. Hatta Trump’ın en yakın çalışanları bile başına buyruk hareket ediyor. 

Yani karşımızda tek bir ABD yok. 

Eskiden ABD ile yapılan görüşmelerde bütüncül bir yaklaşım ile paket halinde anlaşılırdı. 
Şimdi ise bir konuda anlaşsak bile diğer konular da sorunlar devam ediyor. Hatta belirli bir konuda bile ABD’nin ne yapmaya çalıştığını anlamak çok zor. Örneğin Suriye konusundaki gelişmelere bakalım; 
 - Önce Trump, ‘Suriye’den çekileceğiz’ dedi. 
 - Sonra ABD içinde Kürtler konusunda tepki alınca ‘Türkiye’yi ekonomik olarak 
ezeriz’ ifadesini kullandı. 
 - Yakın zamanda ise ‘(Kürtleri korumak için) Suriye’de tampon bölge kuracağız’ 
açıklaması yaptı. 
 Peki, ABD Suriye’de ne yapmak istiyor? 
 - Suriye’de Kürt kartını İran’a karşı kullanmak için hala YPG/PKK’nın hamisi rolünü oynamaya devam etmek istiyor. 
 - Türk-Rus ilişkilerinin ne kadar kırılgan olduğunun farkında ve yakından izleyerek, 
Türkiye’yi köşeye sıkıştırmak istiyor. Nitekim IMF’ye başvurmamız ona bu fırsatı verdi. 

 ABD, Suriye’de Türkiye’den iki şey istiyor; 

 - Kürtleri Esat ve Ruslara bırakma, doğrudan görüş ve Kürt özerkliğini legalize et. 
 - Rusya ile ilişkilere son ver, Suriye’de taraf değiştir. 
 ABD, Türkiye ve Rusya ilişkilerini izlerken şu sonuca vardı; Türkiye iki büyük güç 
arasında bir denge sağlayamıyor sadece Rusya ile ilişkilerini ABD’ye karşı şantaj olarak kullanıyor. Türk-Rus ilişkileri bir ittifak değil, çeşitli paketlerden oluşuyor. 

Bu Paketler; 

 - Rusya’nın müsaadesi ve izni ile önce Fırat Kalkanı bölgesine, 
 - Daha sonra Afrin bölgesine girilmesini ve 
 - Soçi Anlaşması kapsamında İdlib’teki cihatçıların (Sünni savaşçı) temizlenmesini içeriyordu. 

 Bunların hepsi Suriye’nin bütünlüğünü kapsayan bir genel siyasi barış planını 
destekleyecekti. Nitekim Rusya uzun zamandır paket anlaşmalar gereği, Türkiye’nin Fırat Kalkanı ve Afrin Bölgelerinden çıkmasını ve buraları Esat’a teslim etmesini istiyor. 

Örneğin 

(Rus medyasının iddiasına göre) Türkiye, Afrin bölgesinde üç haftada 10 km. ilerleyemeyince Ruslar, YPG/PKK’yı Tel-Rıfat’a çektiler ve böylece Türkiye bir haftada boşalan bölgeye yerleşti. Ardından Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un Türkiye’nin Afrin’den artık çekilmesi gerektiği açıklaması gelmişti. 

 Durumu yakından izleyen ABD yönetimi, işte bu noktada Türk-Rus ilişkilerinin bir 
ittifak olmadığını ve ne kadar kırılgan olduğunu gördü. Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerini ABD’ye karşı şantaj olarak kullandığını anladı. 
 Burada bir ara bilgi vermeden geçmeyelim. Trump’ın Fırat’ın doğusu konusunda ani çekilme kararının arkasında Kaşıkçı olayı nedeni ile yaşadığı şantaj etkili olmuştu. Bu şantajın diğer ucunda Suudi Arabistan daha da özelde Prens Salman vardı. Salman o dönemden beri boş durmuyor, Türkiye aleyhinde elinden geleni yapıyor. 

 - YPG/PKK bölgesine her ay milyarlarca dolar yardım gönderiyor. 
 - İdlib bölgesindeki cihatçıları Türkiye’ye karşı ayaklandırdı ve Suudilerin adamları İdlib’in %70’ini ele geçirdi. Yani bu bölgeyi temizlememiz ya da yeni bir etki bölgesi yaratmamız artık çok zor gözüküyor. 
 - Başta İsrail, ABD ve Almanya olmak üzere yabancı istihbarat servislerine büyük 
paralar ödeyerek Ankara aleyhinde 15 Temmuz darbe girişimi ile ilgili belge ve kayıt topluyor. 

 Ortadoğu’da ABD, İsrail, Suudi Arabistan, Mısır ve Körfez ülkeleri bir tarafta; Rusya, İran, Türkiye ve Katar ise diğer tarafta bulunuyor. Türkiye ve Katar, Sünni olmakla birlikte Müslüman Kardeşleri yakınlığı nedeni ile diğer taraftaki Sünnilerden ayrılıyorlar. 

 YPG/PKK üzerine oyunlar.. 

 Rusya, Türkiye ve İran’ı Astana’da bir araya getiren ve bugüne kadar işbirliğini devam ettiren Astana Süreci’ndeki ortak mantık şu idi; Suriye konusu ülkenin toprak bütünlüğü içinde çözülecek ve üç ülke bu barışın garantörü olacaktı. 
 Rusların bu ortak mantık çerçevesinde Türkiye’den beklentileri şunlar; 

 - Fırat Kalkanı ve Afrin bölgelerini terk et. 
 - Soçi Anlaşması’nda söz verdiğin gibi İdlib’i yabancı savaşçılardan temizle. 
 - Fırat’ın doğusu seni ilgilendirmez, burası Esat’ın sorunudur. 

Son isteğini desteklemek için Ruslar, Türkiye ile Suriye yönetimi arasında yapılan 
Adana Mutabakatı’nı gündeme getirdi. Mutabakat 1998’de yapılmıştı ve Aralık 2010’da yenilenmiş, Nisan 2011’de yani Türkiye, Suriye’ye müdahil olmadan birkaç ay önce yürürlüğe girmişti 1. Peki, mutabakat neden önemli? Anlatalım. 

1 Söz konusu dokumana ulaşmak için; 
   https://tr.scribd.com/document/391746593/Syrian-Turkish-Adana-Agreement 

- Mutabakat ile Suriye yönetimi de PKK’yı terör örgütü olarak kabul ediyor ve 
önlemek için elinden gelen her şeyi yapacağını vaat ediyor. 
- Mutabakat’ın gizli olan maddelerinden sonuncusuna göre; eğer Türkiye, Suriye’nin aldığı tedbirlerden tatmin olmazsa Suriye sınırı boyunca karşı toprakların 5 km. derinliğinde bir bölgeye müdahale edebilir ve güvenlik kuşağı kurabilir. 
 Ruslar, bu mutabakatı göstererek ‘Siz Fırat’ın doğusuna müdahale etmek yerine 
Kürtlerin Esat ile anlaşmasına izin verin çünkü Esat zaten YPG/PKK’yı terör örgütü olarak kabul ediyor ve bu öncelikle onun yükümlülüğü’ diyorlar. 
Özetle, Suriye’de Rusya kendi çözümünü Türkiye’ye dayatıyor. Türkiye’nin başından beri Fırat’ın doğusuna girmek gibi bir niyeti olmadığı zaten belli ve girmeyeceği bekleniyor. 

Çelişki Suriye’nin bütünlüğünü savunan Türkiye’nin hem kontrol altına aldığı bölgelerden çekilmemesi hem de Esat ile görüşmeye bir türlü yanaşmaması. Geçen zamanda içinde Türkiye’nin Suriye politikaları YPG/PKK meselesini ABD, Rusya ve Suriye’nin de meselesi haline getirdi. 

Rusya ve ABD’nin Suriye’deki nihai barış ile ilgili bir gizli planları olduğunu 
biliyoruz. Anlaşamadıkları nokta Kürtlere istediklerini vermek değil, bunu kimin vereceği yani kimin hamileri kalacağı. Ruslar bu yönde yakın zaman önce Hmeymim askeri üssünde YPG/PKK liderleri ile bir araya geldi ve Esat rejimi ile anlaşmasını sağlamaya çalışıyorlar. 

ABD ise YPG/PKK’lılara ‘Sakın Esat’a gitmeyin’ diyor. İki arada kalan YPG/PKK, 
kendilerine bağımsızlık bile vereceğini söyleyen ABD’ye yakın ama Ruslar da ‘Eğer Esat ile anlaşmazsanız sizi Türkiye’ye bırakırız’ şantajını yapıyor. 

ABD, YPG/PKK’yı İran senaryosu çerçevesinde kullanmak için elinde tutmak istiyor. 
Bu yüzden, Fırat’ın doğusundan çekilmeyecek, ABD güvenlik aygıtı buna izin vermeyecek. 
ABD’nin çekilmesi ancak Türkiye’nin Esat ile Kürtlerin geleceği konusunda anlaşması ile mümkün olabilir. Bu nedenle, ekonomi üzerinden şantaja devam ediyorlar. Trump’ın danışmanı Bolton ve senatör Lindsay Graham’ın Ankara ziyaretlerinin amacı buydu ve Amerikan kamuoyuna yaptıkları açıklamalarda oyunun adını koydular; ‘Kürtleri ezdirmeyeceğiz.’ 

Büyük hesaplaşma öncesi Türk-Rus ilişkileri.. 

 Türk-Rus ilişkileri sadece Suriye özelinde değil, çok boyutlu olarak önemli sorunlar yaşıyor. Genel çerçevede Türk-Rus ilişkileri özellikle geçen Mayıs ayından beri oldukça sıkıntılı ve karşılıklı güven sıfır seviyesinde. Suriye ile ilgili yukarıda sıraladığımız talepleri sorunların sadece bir kısmı. Ruslara göre, Ankara Suriye’de hiçbir sözünü yerine getirmedi. 

Ruslar, Türkiye’nin Suriye’de girdiği bölgelerden gerçekten çıkacağını sanıyordu ama öyle olmadı. 
 Ruslar, Ankara-Washington gelişmelerini yakından izliyor ve acele tepki vermek 
istemiyorlar. Ancak, ABD ile ilişkilerimizden rahatsızlar, ne konuştuğumuzun peşindeler. 
Ruslar, Türkiye’nin Rus kartını ABD’ye karşı şantaj olarak kullandığını düşünüyor. Üstelik Türkiye ekonomik soruları nedeni ile gittikçe ABD ve Batıya kayıyor. 

Öte yandan; 

 - Ruslardan S-400 ya da benzeri bir silah sistemi alacağımızı ama şifrelerini ABD’ye teslim edeceğimizi düşünüyorlar. 
 - Türkiye hala Akkuyu nükleer santral projesi için gerekli parayı bulamadı. 
 - Ruslar enerji hattını Karadeniz’e döşediler ama Türk Akımı II için hala ticari bir anlaşma yok. 

 Rusların büyük planı (Avrasyacılık), Türkiye ve İran’ı bir potada kontrolünde tutmak, bunu diğer Türk Cumhuriyetlerine reklam olarak kullanmak ve böylece Rus realizmi gereği her coğrafyada çıkarlarını maksimize etmektir. 

 ABD’nin planı ise Türkiye’yi karşı ittifaktan koparmak ve İran planına dâhil etmek. Suudiler ise Ankara’nın Arap dünyası liderliği planına son vermek istiyor. Türkiye’nin Şii İran ve Rusya ile aynı tarafta uzun süre kalmayacağı öngörülüyor ve büyük hesaplaşma çok uzak değil. Bu hesaplaşma sanıldığı gibi taraflar arasında değil, Türkiye ve Rusya arasında yaşanacak. 

  Rusya, Türkiye’nin ABD ile ilişkileri konusunda kendisine dürüst davranmadığını 
düşünüyor. İlave olarak aşağıdaki üç konuda Türkiye’nin Rusya’ya ihanet ettiğini algılıyor. 
 - Ekümenikliğini kabul etmediği halde İstanbul’daki Rum kilisesinin Ukrayna 
kilisesini kendisinden koparmasına izin vermesi (kilise birliğini bozması). 
 - Kerç Boğazı sorununda Ukrayna yanında yer almamız ve bu ülkeye insansız hava aracı satmamız. (Ruslar bu konuda; ‘Savaşın bitmesine yardımcı olmayacak’ açıklaması ile yetindiler). 
 - NATO’nun Karadeniz’deki Rusya aleyhine faaliyetlerine gönülden destek vermeye başlamamız. 
 
   Burada Rusya ile ilişkilerimiz konusunda bir öz eleştiri yapalım. Ruslar, NATO üyesi olsa da güçlü bir Türkiye’nin kendi çıkarlarına da hizmet edeceğini görecek kadar realistler. 

Ancak biz, ABD ile olduğu gibi Rusya ile de ilişki kurmayı bir türlü öğrenemedik. Ruslar hakkındaki temel bazı hususları bile hala Soğuk Savaş mantığından kurtulamayan Batılı kaynaklardan öğreniyoruz. Rusya konusunda ne uzmanlarımız ne de kurumsal diyalog kanallarımız var. İşte bu yüzden yani kurumsal diyalogun geliştirilmesi için İstanbul’da Türk-Rus Yüksek İstişare Kurulu’nu teşkil ettik 2. 

2 İnternet adresinden kurul ile ilgili bilgilere ulaşabilirsiniz; https://www.rebtek.org/yuksek-istisare-kurulu/ 

 Sonuç..
 
 Makalemizi daha fazla uzatmadan sonuca gelelim. Kötüye giden ekonomik şartları bir kez daha Türkiye’yi çok önemli bir eşikte Batıya yanaşmaya ve Ruslara sırtını dönmeye zorluyor. Eğer ilişkilerimiz tersine dönerse, Ruslar; turizm, nükleer santral ve ekonomik yaptırımlar ötesinde çok daha radikal yaptırımlara başvurabilirler. Örneğin, Türkiye’nin derhal Suriye’de bulunduğu bölgelerden çıkmasını talep edebilir, Suriye hava sahasını kapatabilir ve Esat rejimi ile birlikte İdlib’e harekâta ve hava saldırılarına başlayabilirler. 

 Ankara’ya tavsiyemiz ise 2011’den beri aynı; Türkiye’nin güçlü bir Suriye’ye ihtiyacı var ve bunun çaresi Esat ile anlaşmak. Bu hem ABD’nin bölgeden çekilmesini hem de Rusları tatmin edecek bir çözümü sağlar. Böylece Suriye ile birlikte çözüm konusunda ABD kartını ve Rusya üzerinden ilişkiyi devreden çıkarıp, YPG/PKK’nın elimine edilmesi ve diğer çıkarlarımız konusunda ortak bir yol haritası izleyebiliriz. 

Unutmayın, biz Suriye ile komşuyuz. 


***

Türkiye, Sınırlı gücüyle, ABD, Rusya ve Çin arasında oyun oynamak konusunda dikkatli olmalı.

 Türkiye, Sınırlı gücüyle, ABD, Rusya ve Çin arasında oyun oynamak konusunda dikkatli olmalı.


.
    Çinli uzman: Türkiye, sınırlı gücüyle ABD, Rusya ve Çin arasında oyun oynamak konusunda dikkatli olmalı ABD'nin Suriye'den çekilme süreciyle başlayan yeni dönemi ve Çin ve ABD ile ilişkileri bağlamında Türkiye'nin konumunu Sputnik'e değerlendiren Global Times yazarı Yang Sheng, "Türkiye, sınırlı gücüyle ABD, Rusya ve Çin arasında oyun oynamak konusunda dikkatli olmalıdır. Gücünün ötesinde bir oyuna girmesi, zarar görmesiyle sonuçlanabilir" dedi. ABD Başkanı Donald Trump'ın Suriye'den çekilme kararını açıklamasının ardından, bölge siyaseti yeni bir dönüm noktasına ulaştı. Söz konusu çekilme kararı ABD yönetimi içinde dahi istifalarla sonuçlanan siyasi çatlaklara yol açarken, ABD sonrası Suriye'deki güç dengelerinin ne yönde ilerleyeceği ise son dönemin en büyük tartışma konusu haline geldi. Söz konusu çekilme kararı, Trump yönetimiyle birlikte ABD dış politikasının ana unsuru haline gelen ‘America first' (Önce Amerika) politikasıyla doğrudan alakalı. Hatta, Suriye'den çekilme konusu, Trump'ın başkanlık yarışındaki vaatlerinden de öne çıkanlar arasındaydı. Dolayısıyla, ABD'nin Suriye'den geri adım atması, Trump başta olmak üzere —çeşitli itirazlara rağmen- ABD yönetimi tarafından bir başarı olarak da lanse ediliyor. ABD'nin çekilme süreciyle başlayan yeni dönemi, Suriye başta olmak üzere bölgenin siyasi geleceğini ve Rusya, Çin ve ABD ile ilişkileri bağlamında Türkiye'nin bölgedeki konumunu Global Times yazarı Çinli uzman Yang Sheng ile konuştuk.
    ‘ABD'NİN ÇEKİLMESİ, ORTADOĞU'DAKİ RAKİPLERİNİN, ÇIKARLARINI BAŞARIYLA KORUDUĞU ANLAMINA GELİYOR'
    Çin Komünist Partisi'nin yayın organlarından Global Times yazarı Yang, söz konusu çekilme kararının ABD için zafer niteliği taşımadığını belirterek şu değerlendirmeyi yapıyor: 'ABD çekilirse Rusya, İran ve Suriye için temel sorun Türkiye'nin askeri varlığı olur' "ABD'nin orijinal stratejik hedefi, Suriye hükümetini devirmek ve Ortadoğu'daki etkisini genişletmek için yeni bir Batı yanlısı rejim kurmaktı. Fakat şimdi, ABD bu hedefi çoktan terk etti ve birliklerini oradan geri çekme kararı aldı, bu da Rusya ve İran başta olmak üzere Ortadoğu'daki rakiplerinin kendi çıkarlarını başarıyla koruduğu anlamına geliyor." ‘IŞİD'LE MÜCADELE RUSYA, İRAN VE SURİYE TARAFINDAN BAŞARIYLA GERÇEKLEŞTİRİLDİ' Trump'ın ABD'nin Suriye'deki varlığına ilişkin ‘IŞİD'le mücadele' konusunu öne sürdüğünü ve bunun ABD'nin Suriye'deki askeri varlığının bahanesi olduğunu hatırlatan Yang, ABD tarafından öne sürülen bu gerekçenin ise Rusya, İran ve Suriye tarafından büyük oranda başarıyla gerçekleştirildiğini vurguluyor.
    ‘ABD'NİN HALA YARARLANABİLECEĞİ BİR SENARYO VAR' Öte yandan, ABD'nin kuvvetlerini çekme kararının ABD açısından ‘kesin bir yenilgi de sayılamayacağını' da belirten Çinli uzman, bunun gerekçesi olarak ise ABD'nin bölgede varlığını hala sürdüren müttefiklerini işaret ediyor: "ABD ve müttefikleri, Suriye'nin yeniden birleşmesini başarıyla engelledi ve söz konusu müttefikler —İdlib'dekiler de dahil olmak üzere- varlıklarını sürdürüyorlar. Bu, ABD'nin bölgede hala yararlanabileceği bir senaryo olduğu anlamına geliyor." ‘ABD'İN BÖLGEDEN AYRILMASI, KÜRTLERE DESTEĞİN BİTECEĞİ ANLAMINA GELMİYOR' Yang ayrıca, ABD'nin bölgedeki en büyük müttefiki olan YPG'nin geleceğine ilişkin de görüşlerini belirterek, ABD'nin bölgeden ayrılmasının Kürtlere verilecek desteğin kesilmesi anlamına gelmeyebileceğini söylüyor. Bölgedeki Kürt kuvvetlerinin geleceğine ilişkin de konuşan Yang, "Kürt güçlerinin geleceği, biraz da Türkiye'nin kararına bağlı. Eğer Türkiye, Kürt kuvvetlerini çok fazla zorlarsa ve Suriye ile Rusya'nın çıkarlarını tehdit eder noktaya gelirse, o zaman Rusya, Suriye ve Kürt kuvvetlerinin ortaklaşacağı bir zemin oluşacaktır" ifadelerini kullanıyor. ‘RUSYA VE ÇİN İLE YAKINLAŞMA, BATIDAN FAYDA SAĞLAMA AMACINA HİZMET EDİYOR' Türkiye'nin Rusya ve Çin ile kurduğu ilişkilere ve son dönemde yeniden ‘olumlu yönde ilerleme' eğilimine giren ABD — Türkiye ilişkilerine ilişkin de konuşan Yang, Türkiye'nin ‘Öncelikle bir NATO ülkesi' olduğunu hatırlatarak şunları söyledi: "Öncelikle, Türkiye bir NATO ülkesi ve NATO üyeliğini sonlandıracağına dair somut bir işaret bulunmuyor. Bu yüzden, Çin ve Rusya'yla yakınlaşmak Türkiye için yalnızca Batı'dan daha fazla fayda sağlamak amacına hizmet ediyor. Türkiye aynı zamanda dünyaya başkaları tarafından kullanılan bir kukla yerine Rusya ile ABD arasında kendi pozisyonunu belirleyebilen bir ülke olduğunu göstermek istiyor." ‘RUSYA İLE ÇİN, BÖLGESEL BİR GÜÇ TARAFINDAN KULLANILMAK İSTEMEYECEKTİR' Rus uzman: Rusya, Suriye ile Türkiye arasında çatışma çıkmasına izin vermez Rusya ve Çin'in, Türkiye'den ABD'ye sırtını dönmesini beklemediğini söyleyen Yang, ‘Bu iki dünya gücünün bir bölgesel güç tarafından kullanılmak istemeyeceğini' belirterek "Batıya karşı avantajlı duruma geçmek için Türkiye'nin Çin ile Rusya'yı kullanması geçmişte işe yaramış olabilir, ancak bu durumun sonsuza kadar süreceği gibi bir gerçeklik bulunmuyor" diyor. ‘TÜRKİYE HÜKÜMETİ ÇOK HIRSLI'
    Öte yandan Yang, bu tablonun Türkiye hükümetinin ‘çok hırslı' olmasından kaynaklandığını belirterek "Türkiye, sınırlı gücüyle ABD, Rusya ve Çin arasında oyun oynamak konusunda dikkatli olmalıdır. Türkiye'nin, kabiliyetinin ötesinde bir oyuna girmesi, zarar görmesiyle sonuçlanabilir" ifadelerini kullanıyor. ‘ÇİN, SURİYE'YE DÜNYA STANDARTLARINDA YARDIM SUNABİLİR' Çin: Suriye krizinden tek gerçekçi çıkış yolu siyasi çözüm Çin'in Suriye'deki konumuna ilişkin de konuşan Yang, "Çin, Suriye'deki savaşa dahil olmak istemedi, ancak diğer bütün uluslararası meselelerde yaptığı gibi siyasi çözümü savundu. Ancak savaş sonrası yeniden yapılanma döneminde, Çin Suriye'ye dünya standartlarında yardım sunabilir" dedi. Yang ayrıca, Suriye'deki savaşın Çin'e olabilecek muhtemel etkilerine dair ise "Suriye'deki yeni durumla birlikte, savaş alanlarında tecrübe kazanan teröristler, yeni saldırılarda bulunmak üzere dünyanın diğer bölgelerine gidebilir. Bu durum, uluslararası kamuoyu gibi Çin için de çeşitli zorluklarla yüzleşmek anlamına gelebilir" dedi. ‘BAZI BÖLGE ÜLKELERİ TERÖRİSTLERE YARDIM ETTİ'
    Suriye'de oluşan bu tehlikeli durumun oluşmasında ‘bazı bölge ülkelerinin sorumluluğu' olduğunu da hatırlatan Yang, "Geçtiğimiz yıllarda, bazı bölge ülkeleri kendi çıkarlarını korumak ve teröristlerin Suriye'ye girebilmeleri için çok sayıda yardımda bulundular. Şimdi ise bu teröristler savaş tecrübesi edindi, daha tehlikeli hale geldiler ve uluslararası kamuouna yönelik tehditleri artıyor" ifadelerini kullandı.


    ***

    23 Aralık 2020 Çarşamba

    ABD Güleni iade etmez, sığınması için başka ülkeye gönderebilir

    ABD Güleni iade etmez, sığınması için başka ülkeye gönderebilir


    Emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ:  

    "Batı, orduyu Anadolu'ya hapsetmek istiyor"

    11 Ağustos 2016 14:28

    Emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ, TSK'daki cunta yapılanması tarafından düzenlenen darbe girişiminin planlayıcısı olduğu öne sürülen Gülen cemaati lideri Fethullah Gülen'in Türkiye'ye iade edilmesi talebiyle ilgili olarak "ABD Gülen'i iade etmez. Zira CIA'nın Gülenciler ile dünya çapındaki istihbarat işbirliği ortaya çıkar. Ayrıca çok sayıda ajan teşhir edilmiş olur. Ulusal Güvenlik Direktörü James Clapper'in 'Gülencilerin darbedeki rolü konusunda ikna edici veriye sahip değiliz' ifadesi, daha şimdiden ABD istihbarat camiasının bu sorunu yokuşa sürme niyetine işaret ediyor" dedi. "Mahkeme, darbe talimatının müritleri tarafından değil de, bizzat Gülen tarafından verildiği hususunda kesin delil talebinde bulunacak" ifadesini kullanan Elekdağ, "Bu bakımdan önümüzde 3-4 sene sürecek bir mahkeme süreci görünüyor. Bu uzun sürecin Türk-Amerikan ilişkilerini kopma noktasına getirmesi tehlikesini göz ardı etmemek gerekiyor. Bu nedenle Washington, Gülen', Türkiye'ye iade etmeyeceğinden emin olduğu bir ülkeye sığınmasını kolaylaştırma yoluna gidebilir" diye yazdı.

    Sözcü'den Uğur Dündar'a konuşan Şükrü Elekdağ'ın açıklamaları şöyle:

    Sayın Elekdağ, kalkışma sonrasında Hükümetin üst komuta bağlantılarına ilişkin yaptığı yeni düzenlemeye, emir-komuta birliğini bozacağı, hatta TSK'yı perişan edeceği gerekçesiyle yoğun tepki gösterildi. TSK'nın güçlendirilmesine ve itibar restorasyonuna ihtiyaç duyulduğu bu sıkıntılı dönemde neden böyle bir karar alındı?

    Hükümet, tek elde yoğunlaşmanın darbelere yol açtığı görüşünden hareketle, sivilleşme havası vererek, askeri kuvveti dağıtıyor.Genelkurmay Başkanlığı, koordinatör-sembolik bir makam olarak Cumhurbaşkanlığı'na bağlanıp izole ediliyor. Kara, Hava ve Deniz Kuvvetleri, Milli Savunma Bakanlığı'na bağlanıyor. Cumhurbaşkanı ve Başbakan, kuvvet komutanlarına resen emir verebilecekler. Bu düzenleme, Genelkurmay Başkanlığı'nın TSK üzerindeki fonksiyonunu ortadan kaldırıyor ve emir-komuta birliğini yerle bir ediyor. Emir-komuta birliği, ordunun tüm imkan ve kabiliyetlerinin eşgüdüm içinde tek hedefe yöneltilmesini sağlar. Bir orduda emir-komuta birliği olmadığı takdirde, o ordu, tüm potansiyelini hedefe odaklayamaz, komutanlık gücü zayıflar, disiplin ve koordinasyonu bozulur. MÖ 500 yılında yaşamış olan stratejinin babası Sun Tzu'dan başlayarak, Makyavel ve Karl Von Caussewitz'e kadar bütün stratejistler, eserlerinde emir-komuta birliğinin ülke savunmasındaki yaşamsal önemini vurgulamışlardır. Uzun lafın kısası, emir-komuta birliği olmayan bir ordu savaş yapamaz.

    15 Temmuz'un hedefi Cumhurbaşkanıdır

    Orgeneral Başbuğ'un, yanlış teşhisle tedavi olmaz demesinin anlamı bu sözlerinizle daha netleşiyor.

      Evet. Başbuğ “Darbeyi yapan TSK değil ordu içine sızmasına müsaade ettiğiniz tarikatçı cuntadır, bu itibarla faturayı TSK'ya çıkarmayın” diyor. Ben de bir kere daha belirteyim. 15 Temmuz kalkışmasının nedeni, asla TSK'nın teşkilat yapısı değil, “ne istediler de vermedik” mantalitesidir. Bu itibarla bu düzenlemeden vazgeçilmelidir. Yaşadığımız coğrafyada, dış odaklar ülkemizi bölmek ve parçalamak için her vasıtaya başvurmakta, iç ve dış terör tehdidi de giderek yoğunlaşmaktadır. Bu şartlarda, güçlü ve caydırıcı niteliklere sahip ordusu olmayan bir Türkiye, varlığını ve bütünlüğünü koruyamaz. Bu itibarla ordumuzun yeniden yapılandırılmasında, günlük kısa vadeli amaçlarla hareket edilmemeli, TSK'nın ve uzman görüşlerinin dikkate alındığı akılcı bir yaklaşım sergilenmelidir.

      Orgeneral Başbuğ, tehlikeye işaret ederek “Bu işin arkasındaki (küresel) güçlerin asıl hedefi Türk Ordusu'dur” diyor.

      Ergenekon ve Balyoz davalarında hedef Ordu'ydu. 15 Temmuz darbe girişiminin ise esas hedefi Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bertaraf edilmesidir!.. Bundan hiç şüpheniz olmasın. İslam aleminde saygınlık ve liderlik arayan Erdoğan'ın dış politikasının merkezine Filistin davasını ve İsrail düşmanlığını oturtmuş olması, demokrasi ve terör konularında Batı'ya sürekli ikiyüzlülüğünü hatırlatması, “Ey Batı…” diyerek Batı dünyasına ayar vermeye çalışması, Ortadoğu'da ABD çıkarlarıyla çatışan bir politika izlemesi ve İslamcı bir lider olması nedeniyle ona karşı önyargılı olan, güven duymayan, “hesapsız” çıkışlarından aşırı rahatsızlık duyan odakların oluşmasına yol açmıştır. Bu odakların, Erdoğan'ın siyasi kaderine karşı fazla duyarlı olması beklenemezdi. Nitekim, 15 Temmuz gecesi 23:15'te ABD Büyükelçiliği yoluyla Washington'dan siyasi destek talebinde bulunan AKP Hükümeti'ne, ancak Erdoğan'ın hayatta olduğu ve darbecilerin kaybedecekleri anlaşıldıktan sonra cevap verilmiş, saat 02:05'te Beyaz Saray ve ABD Dışişleri Bakanlığı eşzamanlı açıklamada bulunarak “Türkiye'de tüm tarafların seçilmiş Hükümet'i desteklemeleri gerektiği” ifade edilmiştir. Sözünü ettiğim odakların maşası olan Cemaat, 17/25 Aralık krizinde rüşvet ve yolsuzluk operasyonuyla Erdoğan'ı düşürmek istemişti. O zaman başarılı olsalardı, 15 Temmuz kalkışmasına ihtiyaç kalmayacaktı.

    Peki, ABD ve Avrupa'daki büyük devletler TSK'nın güçlü olmasını isterler mi?

    Bu devletlerin stratejisi, Türk Ordusu'nun, Anadolu coğrafyasına hapsedilmiş sıradan bir “savunma ordusu” olarak kalması ve “bölgesel boyutta askeri imkân ve kabiliyetlere sahip bir güce” dönüşmesinin engellenmesidir. Yani TSK'nın Anadolu coğrafyası dışındaki tehditlere karşı taarruz yetenekleri olan bir orduya dönüşmesini istemezler. TSK'nın kendisine böyle bir yetenek sağlayacak silah sistemleri sağlama girişimlerini önlerler. Türk Ordusu'nun bölgesel operasyonlar yapacak imkân ve kabiliyete erişmesi bu devletler için bir kâbustur.

    "Batı, orduyu Anadolu'ya hapsetmek istiyor"

    Yapılan bir kamuoyu araştırması halkın % 70'inin darbe girişiminde bulunan FETÖ'nün arkasında ABD'nin bulunduğuna inanıyor. Bu doğru olabilir mi?

    Halkta böyle bir şeyi ancak ABD yapar yolunda bir eğilim vardı. Ancak darbe girişiminin hemen ertesi günü Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu'nun canlı televizyon yayınına bağlanarak “Darbenin arkasında ABD vardır”demesi, Hükümet'in görüşü olarak algılanmış ve büyük bir olasılıkla halkın bu istikametteki eğilimini kuvvetlendirmiştir. Yine o günlerde Başbakan Yıldırım da isim vermeden ABD'yi suçladı ve “Bu olaydan sonra Gülen'in arkasında duracak ülke göremiyorum. Duracak ülke, Türkiye'ye karşı ciddi bir savaşın içindedir. Türkiye'ye dost değildir” diyerek tansiyonu yükseltti. Bu sert meydan okumayı üstüne alınanABD Dışişleri Bakanı Kerry “Bu türden ifadeler Türk-Amerikan ilişkilerine zarar verir” diyerek Türk Hükümeti'ni uyarmak ihtiyacını duydu. 

    Öte yandan Gülen'in bu işi bir “üst aklın” yönlendirmesiyle yaptığını söyleyen Cumhurbaşkanı'nın dilinden düşürmediği “üst akıl” lafı da kamuoyu tarafından “Amerika” olarak algılanıyordu. Ancak, ABD Genelkurmay Başkanı Dumfort'un Ankara'ya yaptığı ziyaretle birlikte birden yelkenler suya indi ve Hükümet açıktan ABD'yi suçlamayı bıraktı. Hatta söz konusu ziyaret hakkında Başbakanlık tarafından yapılan resmi açıklamada, “Stratejik ortağımız ve müttefikimiz ABD milletimiz ve demokrasimize yönelik bu terörist darbe girişimine karşı tutumunu açık ve kararlı biçimde sergilemiştir” denilerek ABD övüldü ve suçlamaktan vazgeçildi. Bu konuda Hükümet'in sövgüden övgüye giden bir tutumuna tanık olduk. Sonuçta, eskilerin “hikmet-i devlet” (raison d'état) dedikleri kavram, Hükümete tam bir U dönüşü yaptırarak, makul olan çizgiye getirdi.

     (U.D.): Peki, bu konuda sizin görüşünüz nedir?

     (Ş.E.): Obama'nın, görevini bırakmasına üç ay kala, başarılı olmaması ve ABD'nin arkasında bulunduğunun ortaya çıkması halinde, Türkiye'nin NATO üyeliğini dahi gözden geçirmesine yol açacak boyutta stratejik sonuçlar doğuracak hukuk dışı bir operasyona emir vermesini mümkün görmüyorum. Ancak, ABD derin devleti içinde aktif olan ve CIA ile irtibatı bulunan gurupların bu darbe girişiminde rol oynamaları mümkündür.

    "ABD Gülen'i başka ülkeye gönderme yoluna gidebilir"

    Gelelim en önemli soruya: Gülen'in Türkiye'ye iadesi sağlanabilecek mi?

    ABD Gülen'i iade etmez!.. Zira CIA'nın Gülenciler ile dünya çapındaki istihbarat işbirliği ortaya çıkar. Ayrıca çok sayıda ajan teşhir edilmiş olur. Ulusal Güvenlik Direktörü James Clapper'in “Gülencilerin darbedeki rolü konusunda ikna edici veriye sahip değiliz” ifadesi, daha şimdiden ABD istihbarat camiasının bu sorunu yokuşa sürme niyetine işaret ediyor. Clapper, ABD'deki, CIA da dahil, 16 istihbarat kuruluşundan oluşan “Ulusal İstihbarat Konseyi”nin başkanıdır. Bu mevkideki bir yetkilinin 15 Temmuz darbesi sorumluları hakkında çok açık bilgisi olması gerekir. Buna rağmen Gülen'i koruyucu bir açıklama yapması endişe vericidir. Önemli bir nokta da; Türkiye ile Amerika arasındaki suçluların iadesi anlaşmasının 3. maddesinin, siyasi nitelikte suçluların iade edilmeyeceğini öngörüyor olmasıdır. Ancak devlet veya hükümet başkanına işlenmiş veya işlenmesine teşebbüs edilmiş bir suç, siyasi nitelikte bir suç sayılmıyor. New York Bölge Mahkemesi'nin, İngiltere'de terör suçundan hapse mahkum edilip ABD'ye kaçan bir mahkumu siyasi suçlu sayarak İngiltere'ye iade edilmemesini öngören bir kararı var: John Doherty Dosyası… Bu da, mahkeme safhasında Gülen'in suçunun hangi nitelikte olduğunun (siyasi mi, terör mü?) uzun tartışmalara yol açacağını gösteriyor. Ayrıca mahkeme, darbe talimatının müritleri tarafından değil de, bizzat Gülen tarafından verildiği hususunda kesin delil talebinde bulunacak. Bu bakımdan önümüzde 3-4 sene sürecek bir mahkeme süreci görünüyor. Bu uzun sürecin Türk-Amerikan ilişkilerini kopma noktasına getirmesi tehlikesini göz ardı etmemek gerekiyor. Bu nedenle Washington, Gülen', Türkiye'ye iade etmeyeceğinden emin olduğu bir ülkeye sığınmasını kolaylaştırma yoluna gidebilir.

    Başta AKP, siyasi partiler ve liderleri Türkiye'nin yaşadığı bu kanlı darbe girişiminden hangi dersleri çıkarmalı?

    Yaşadıklarımız şu üç önemli gerçeği zihinlerimize nakşetti: Birincisi, laiklik ilkesi siyasi amaçlar için çiğnenmeseydi, Türkiye bu felaketi yaşamazdı. İkincisi; dinle siyaseti birbirine karıştırmayan laik sistemin hakim olduğu bir ortamda bu felaket gerçekleşmezdi. Üçüncüsü; demokrasiye darbe din silahıyla yapıldı. Bu üç gerçekten çıkaracağımız sonuçlar şunlar: 

    1) Atatürk'ün öngördüğü gibi, ülke yönetimi din veya ideolojiye değil, akıl ve bilime dayanmalıdır. 

    2) Laiklik, herhangi bir cemaatin, tarikatın devlete hakim olmasını ve dini siyasi bir güç olarak kullanmasını önler. 

    3) Laikliğin ayrıştırıcı değil, birleştirici fonksiyonu vardır. Halkımızın barış, huzur, birlik ve beraberlik içinde yaşamasını ve demokratik rejimin istikrarını sağlar. 

      Türkiye 15 Temmuz felaketinden bu dersleri çıkarırsa, uğradığı kayıpları daha kısa bir sürede telafi eder, ekonomik ve demokratik gelişmesini pekiştirir, daha itibarlı, daha saygın bir ülke olur. Bu söylediklerimizin gerçekliğini anlamak için başımızı şöyle bir kaldırıp çevremize bakmak kafidir. Laiklik ilkesine sırtını dönen Arap ve Müslüman ülkelerde gördüğümüz şaşmaz senaryo, şeriat yanlısı İslamcı kesimin din devleti düzeninde kendi değerlerini toplumun geri kalan kısmına dayattığı, bunun sonucunda özgürlükler ve insan haklarıyla bilim ve sanatın yok olduğu, çatışmalarla ülkenin kan gölüne döndüğü ve halkın sefalet ve cehalet içinde yaşadığıdır. Merhum büyük bilim adamı Halil İnalcık'ın söylediği gibi, “Türkiye için gerek Batı, gerek İslam dünyası karşısında bir tek yükseliş yolu vardır. Atatürk devrimini gerçek ruhuyla benimsemek ve şaşmaz bir şekilde izlemek.”

    https://t24.com.tr/haber/emekli-buyukelci-sukru-elekdag-abd-guleni-iade-etmez-siginmasi-icin-baska-ulkeye-gonderebilir,354372


    ***

    14 Kasım 2020 Cumartesi

    Emperyalizmin “Kürt” Kartı., BÖLÜM 6

    Emperyalizmin “Kürt” Kartı.,  BÖLÜM 6



    “Kürt sorunu”nun tarihsel ve mantıksal bütünlüğü içindeki anlatımında, İngiltere, ABD ve İsrail’in emperyalist hesaplarına uygun olarak tutarlı politikalar izlediklerini görüyoruz. Tarihsel süreç içinde açıklanmasında zorluk çekilen tek nokta, Türkiye’nin ulusal çıkarları açısından son derecede sakıncalı olan bu süreci engellemek için hiçbir ciddi girişimde bulunmamış olmasıdır. Hatta engellemek şöyle dursun, Türkiye sürecin her aşamasında ona katkıda bulunmuştur. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, Atatürk’ün “tam bağımsızlık” ilkesine dayanan temel dış politika stratejisini terk ederek kendisini ekonomik, siyasal ve askeri olarak Batı’ya tek yanlı bağımlı kılan politikaları benimseyen Türkiye, 1980 yılından itibaren de küresel kapitalizmin yörüngesine mutlak olarak girmiştir. Bunun sonucunda, aralarında “Kürt sorunu”nun da bulunduğu öncelikli dış politika sorunlarının tümünde başarısız olunmuş ve ağır bedeller ödenmiştir. Eğer son 60 yıldaki, özellikle de son 25 yıldaki stratejik tercihler köklü bir biçimde değiştirilmez, bu bağlamda Batı’ya tek yanlı bağımlılık durumuna son verilerek Atatürkçü dış politika stratejisine geri dönülmezse, bundan 15 yıl sonra Mîsâk-ı Millî sınırlarımızdan ödün verme noktasına geldiğimizi hep birlikte göreceğiz. 

    KAYNAKÇA 

    Yayınlanmamış Arşiv Belgeleri 

    Public Record Office (İngiliz Devlet Arşivi) 
    FO (Foreign Office) Dışişleri Bakanlığı’nın 371 serisinde sınıflanan 3384, 3385, 3407, 
    3411, 4149, 4159, 4191, 4192, 5232 sayılı dosyaları. 
    CAB (Cabinet Papers) Kabine tutanaklarından 21, 27 ve 42 serisinde sınıflanan dosyalar. 
    India Office Records - Library (Hindistan Bakanlığı Arşivi) 
    L/P-S (Library/Political and Secret) Hindistan Bakanlığı’nın 10 ve 11 serisinde sınıflanan 105, 142, 151 ve 781 sayılı dosyaları. 
    Yayınlanmış Belgeler 
    Council Special Report No. 15 “Generating Momentum for A New Era in US – Turkey 
    Relations,” by Steven A. Cook and Elizabeth Sherwood-Randall, June 2006, 
    Council on Foreign Relations Press, Washington D.C., http://www.cfr.org/ 
    publication/10796. 
    Diplomacy in the Near and Middle East: A Documentary Record (1914-1956), Derleyen J. C. 
    Hurewitz, Vol. II, New York, D. Van Nostrand Co., Inc., 1958. 
    Documents on British Foreign Policy, 1919-1939, Ed. by E. L. Woodward, Rohan Butler, First 
    Series, Vol. IV, 1919, London, Her Majesty’s Stationary Office, 1952. 
    The Institute for Advanced Strategic and Political Studies, Study Group on A New Israeli 
    Strategy Toward 2000, “A Clean Break: A New Strategy for Securing the Realm,” 
    http://www.iasps.org/strat1.htm. 

    Anılar 

    Atatürk, Mustafa Kemal, Nutuk/Söylev, C.I, Ankara, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1981. 
    Ryan, Andrew, The Last of the Dragomans, London, 1951. 
    Wilson, Arnold Talbot, Mesopotamia, 1917-1920: A Clash of Loyalties (A Personal and Historical Record), London, Oxford University Press, 1931. 

    Kitaplar 

    Arı, Tayyar, Irak, İran ve ABD: Önleyici Savaş, Petrol ve Hegemonya, 1.B., İstanbul, Alfa Yayınları, 2004. 
    Bayur, Yusuf Hikmet, Türk İnkılâbı Tarihi, C. III/3, 1.B., Ankara, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1957. 
    Bush, Britain Cooper, India and the Arabs (1914-1921), Los Angeles, University of California Press, 1971. 
    Fromkin, David, A Peace to End All Peace: Creating the Modern Middle East (1914-1922), London, Penguin Boks Ltd., 1991. 
    Kaymaz, İhsan Şerif, Mezopotamya’da Emperyalist Kapışma ve Yerleşme, İstanbul, Kaynak Yayınları, 2006. 
    Kaymaz, İhsan Şerif, Musul Sorunu: Petrol ve Kürt Sorunları ile Bağlantılı Tarihsel-Siyasal Bir İnceleme, İstanbul, Otopsi Yayınları, 2003. 
    Longrigg, Stephen Hemsley, Iraq 1900 to 1950: A Political, Social and Economic History, 3rd Pr., Beirut, Oxford University Press, 1968. 
    McDowall, David, A Modern History of the Kurds, Nerw York, I. B. Tauris and Co., Ltd. 1997. 
    Nachmani, Amicam, Israel, Turkey and Greece: Uneasy Relations in the East Mediterranean, London, Frank Cass, 1987. 
    Nevakivi, Jukka, Britain, France and the Arab Middle East (1914-1920), London, Athone Press, 1969. 
    Sachar, Howard Morley, A History of Israel: From the Rise of Zionism to Our Time, New York, 2000. 
    Stivers, William, Supremacy of Oil: Iraq, Turkey and the Anglo-American World Order (19181939), 
    London / Ithaca, Cornell University Press, 1982. 
    Temperley, H. W. V., A History of the Peace Conference of Paris, Vol. VI, London, Henry Frowde 
    and Hodder and Stoughton, 1924. 
    Yergin, Daniel, The Prize, New York, Simon and Schuster, 1991. 

    Makaleler 

    Abdelhadi, Magdi, “Israelis Train Kurdish Forces,” BBC World, Middle East, September 
    20, 2006, http://news.bbc.co.uk/2/hi/middle_east/5364982.stm. 
    Barron, Andrea, “U.S. and Israeli Jews Express Suport for Kurdish Refugees,” Washington 
    Report on Middle East Affairs, May-June 1991. 
    Barzani, Saywan, “Defense of A Thesis: The Iraqi Kurdistan Question, 1991-2005,” Roj 
    Bash! January 13, 2006, http://northerniraq.info/blog/?p=35. 
    Berzenci, Sa’di, “Irak Kürdistanı’nda Mevcut Durum Hakkında Görüş,” Avrasya Dosyası, 
    C. 3., S. 1 (İlkbahar 1996), s. 193-216. 
    Bhadrakumar, M. K., “Turkey not done with the Kurds,” Asia Times, June 12, 2007, http:// 
    www.atimes.com/ atimes/middle_east/if12ak05.html. 
    Blumenthal, Sidney, “The Neo-cons’ Next War,” Salon.com., August 3, 2006, http://www. 
    salon.com/opinion/ blumenthal/2006/08/03/mideast/index_np.html. 
    Brook, Kevin Alan, ““The Genetic Bonds Between Kurds and Jews,” http://maviboncuk.
    blogspot.com/2004/05/genetic-bonds-between-kurds-and-jews.html; 
    http://christianparty.net/ jewsdna.htm. 
    Buruma, Ian, “How to Talk About Israel,” New York Times, August 31, 2003, http://www. 
    nytimes.com/2003/08/31/magazine/31ANTISEMITISM.html?ex=1377662400&e 
    n=7a8cfb612d5fffa2&ei=5007&partner=USERLAND. 
    Dizard, John, “How Ahmad Chalabi Conned to Neo-cons,” Salon.com., May 4, 2004, 
    http://archive.salon.com/news/feature/2004/05/04/chalabi/index_np.html. 
    Doğan, Yalçın, Milliyet, 3.2.1993. 
    Glass, Charles, “Welcome to Kurdistan (While It Lasts),” The Independent, 23.11.2004, 
    http:// news.independent.co.uk. 
    Kaymaz, İhsan Şerif, “Arap-Kürt Karşıtlığı Temelinde Irak’ın Parçalanmasına Giden Yol ve Türkiye,” Harp Akademileri Stratejik Araştırmalar Enstitüsü Güvenlik Stratejileri Dergisi, 
    C. I, Sayı 1 (Haziran 2005), s. 7-31. 
    Kwiatowski, Karen, “Israel Makes Its ‘Clean Break,’” Anti-War.com., July 15, 2006, http:// 
    www.antiwar.com/orig/kwiatkowski.php?articleid=9306. 
    Ledeen, Michael, “The War won’t End in Baghdad,” Wall Street Journal, Opinion Journal, 
    September 4, 2002, http://www.opinionjournal.com/editorial/feature.html?id= 
    110002213. 
    Levy, Daniel, “Ending the Neo-Conservative Nightmare,” Haaretz, 04.08.2006, http:// 
    www.haaretz.com/hasen/spages/746312.html. 
    Makiya, Kanan, “A Model for Post-Saddam Iraq,” American Enterprise Institution, October 
    3, 2002, http://www.benadorassociates.com/article/140. 
    Mearsheimer, John and Stephen Walt, “The Israel Lobby,” London Review of Boks, Vol. 28, 
    No. 6, 23.03.2006, http://www.lrb.co.uk/v28/n06/mear01_.html. 
    Minasian, Sergey, “The Israeli-Kurdish Relations,” 21st Century, No 1 (2007), http:// 
    www.noravank.am/file/article/256_en.pdf. 
    Özdağ, Ümit, “Kuzey Irak ve PKK,” Avrasya Dosyası, C. 3., S. 1 (İlkbahar 1996), s. 81-104. 
    Öznur, Hakkı, “İsrail Kürt İlişkisinin Tarihsel Arkaplanı,” 2023, S. 39 (15 Temmuz 2004), s. 32-44. 
    Prince, James A., “A Kurdish State in Iraq,” Current History, Vol. 92, No. 570 (January, 1993). 
    Rubin, Michael, ”The Other Iraq,” Jarusalem Report, 31.12.2001, http://www.barzan.com. 
    Tolan, Sandy and Jason Felch, “Beyond Regime Change,” L. A. Times, December 1, 
    2002, http://www.globalpolicy.org/security/issues/iraq/2002/ 1201beyond.htm. 
    Vest, Jason, “The Men from JINSA and CSP,” The Nation, September 2, 2002, http://www. 
    thenation.com/doc/ 20020902/vest. 
    Whitaker, Brian, “Playing Skittles with Saddam,” Guardian Unlimited, September 3, 2002, 
    http://www.guardian.co.uk/Archive/Article/ 0,4273,4493638,00.html. 
    Yinon, Oded, “A Strategy for Israel in the Nineteen Eighties,” Kivunim, No 14 (February 
    1982) in “The Zionist Plan for the Middle East,” Translated and Edited by Israel 
    Shahak, Association of Arab-American University Graduates, Inc., Belmont, 
    Massachusetts, 1982, Special Document No. 1, http://www.geocities.com/alabasters_
    archive/zionist_plan.html. 
    Harita-1: 1904 yılında Theodor Hertzl’in, 1947’de Haham Fischmann’ın Tanımlamalarına göre “vaat edilmiş ülke”nin sınırları 
    Harita-2: İran’a yapılacak olası bir saldırının planı 
    Harita-3: Irak’ın parçalanması 

    DİPNOTLAR;

    1 İhsan Şerif Kaymaz, Musul Sorunu: Petrol ve Kürt Sorunları ile Bağlantılı Tarihsel-Siyasal Bir İnceleme, İstanbul, Otopsi Yayınları, 2003, s. 29-30. 
    2 CAB 42/2; CAB 27/1: Hirtzel note, 14.3.1915. 
    3 CAB 27/1; CAB 42/3/12; L/P-S/11/105, P.1745/16: Report of the Committee on Asiatic Turkey, 
       30.6.1915; William Stivers, Supremacy of Oil:Iraq, Turkey and the Anglo-American World Order (19181939), 
       London / Ithaca, Cornell University Press, 1982, s. 22-23; David Fromkin, A Peace to End 
       All Peace: Creating the Modern Middle East (1914-1922), London, Penguin Boks Ltd., 1991, s. 141142; 
       Britain Cooper Busch, Britain, India and the Arabs (1914-1921), Los Angeles, University of 
       California Press, 1971, s. 45-48; Jukka Nevakivi, Britain, France and the Arab Middle East (19141920), 
       London, Athone Press, 1969, s. 18-25. 
    4 Diplomacy in the Near and Middle East: A Documentary Record (1914-1956), Derleyen J. C. Hurewitz, 
       Vol. II, New York, D. Van Nostrand Co., Inc., 1958, s. 18-22; H. W. V. Temperley, A History of the 
       Peace Conference of Paris, Vol. VI, London, Henry Frowde and Hodder and Stoughton, 1924, s. 16; 
    5 Arnold Talbot Wilson, Mesopotamia, 1917-1920: A Clash of Loyalties (A Personal and Historical Record), 
       London, Oxford University Press, 1931, s. 8; Yusuf Hikmet Bayur, Türk İnkılâbı Tarihi, C. III/3, 1.B., Ankara, 
       Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1957, s. 115; Stephen Hemsley Longrigg, Iraq 1900 to 
       1950: A Political, Social and Economic History, 3rd Pr., Beirut, Oxford University Press, 1968, s. 91; 
       İhsan Şerif Kaymaz, Mezopotamya’da Emperyalist Kapışma ve Yerleşme, İstanbul, Kaynak Yayınları, 2006, s. 127-129. 
    6 Daniel Yergin, The Prize, New York, Simon and Schuster, 1991, s. 183. 
    7 CAB 21/119: Paper by Admiral Sir Edmond J. W. Slade on the Petroleum Situation in the British Empire, 29.7.1918; CAB 21/119: 
       Admiralty Memorandum for the Imperial War Cabinet,  R. E. Wemyes, 30.7.1918/G.T. 5267; CAB 21/119: Admiralty Memorandum on the reported oil 
        fields of Mesopotamia and part of Persia, 2.8.1918/G.T. 5313. 
    8 Kaymaz, Musul Sorunu…op.cit., s. 59-78. 
    9 FO 371/3411, 167860/155461: Sykes Memorandum for Crowe, 30.9.1918. 
    10 FO 371/3407: Toynbee to Sykes, London, 22.10.1918. 
    11 CAB 27/24, Eastern Committee minutes of 37th meeting, 29.10.1918; CAB 27/38, “Reconstruction of Arabia,” Note by Lt. Col. Lawrence, 4.11.1918, Eastern Committee, 2207. 
    12 FO 371/3384, W-44/183424: Wilson to Montagu, Baghdad, 27.10.1918/9177; FO 371/3384, W-44/183449; L/P-S/10/781, P.4779; Air 20/512: Wilson to Montagu, Baghdad, 30.10.1918/9267; 
        FO 371/3385, W-44/203520; L/P-S/10/781, P.5516: Wilson to Montagu, Baghdad, 7.12.1918/10806; Wilson, op.cit., s. 116, 123, 127-132, 134, 143-144; Busch, op.cit., s. 274-275; Nevakivi, op.cit., s. 136. 
    13 FO 371/4149: Note by Political Officer, Sulaimaniyah, in regard to the political status of Kurdistan. 
    14 L/P-S/11/142, P.5421-A: “Memorandum Respecting the Settlement of Turkey and the Arabian Peninsula,” by Political Intelligence Department, 
        Foreign Office, 21.11.1918. 
    15 L/P-S/11/151, P.2408: Statement by the British Government for the Peace Conference Concerning the Settlement of the Middle East, 7.2.1919. 
    16 FO 371/5232, E.15721/2719/44: “General Staff Desiderata Regarding Territorial Adjustments, (A.) Former Turkish Empire in Asia” 19.2.1919 Annexure to the memorandum by the Secretary of State for War, Winston S. Churchill, December 10, 1920. 
    17 FO 371/4191, ME 44/89705/3050: Wilson to Montagu, Baghdad, 13.6.1919/6666, Enclosure to the minutes of the Interdepartmental Committee on Eastern Affairs, 1822, 16.6.1919. 
    18 Documents on British Foreign Policy, 1919-1939, Ed. by E. L. Woodward, Rohan Butler, First Series, Vol. IV, 1919, London, Her Majesty’s Stationary Office, 1952, No. 192, s. 735-736: Webb to Foreign 
        Office, Constantinople, 19.81919/1676; FO 371/4192, ME 44/112202/3050, Noel’s note, 5.8.1919. 
    19 Kaymaz, Musul..., op.cit., s. 101-106. 
    20 İbid., s. 106-110. 
    21 Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk/Söylev, C.I, Ankara, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1981, s. 157 185; FO 371/4159, ME 44-A/131054/521: Robeck to Curzon, Constantinople, 19.9.1919/1830 R.; 
        DBFP, I/IV, op.cit., No. 616, s. 920-923; Andrew Ryan, The Last of the Dragomans, London, 1951, s. 140-141. 
    22 FO 371/4191, ME 44/16747/3050: G. Picot to M. Sykes, Paris, 12.1.1919. 
    23 Kaymaz, Musul...,op.cit., s. 121-139. 
    24 Ibid., s. 189-197. 
    25 Ibid., s. 197-202, 311-325, 361-362. 
    26 Ibid., s. 244-292, 303-311, 379-597. 
    27 İhsan Şerif Kaymaz, “Arap-Kürt Karşıtlığı Temelinde Irak’ın Parçalanmasına Giden Yol 
         ve Türkiye,” Harp Akademileri Stratejik Araştırmalar Enstitüsü Güvenlik Stratejileri 
         Dergisi, C. I, Sayı 1 (Haziran 2005), s. 22. 
    28 İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazilerin Yahudilere karşı uyguladığı soykırım. 
    29 Sergey Minasian, “The Israeli-Kurdish Relations,” 21st Century, No 1 (2007), s. 21-22, 
         http://www.noravank.am/file/article/256_en.pdf; 
         Oded Yinon, “A Strategy for Israel in the Nineteen , Eighties,” Kivunim, No 14 (February 1982) in “The Zionist Plan for the Middle East,” Translated 
         and Edited by Israel Shahak, Association of Arab-American University Graduates, Inc., Belmont, Massachusetts, 1982, Special Document No. 1, 
         http://www.geocities.com/alabasters_archive/zionist_plan.html. 
    30 Howard Morley Sachar, A History of Israel: From the Rise of Zionism to Our Time, New York, 2000, s. 398-399. 
        (İsrail’in bu hava operasyonuna “Operation Ali Baba”(Ali Baba Operasyonu) adı verilmiştir. 
    31 Minasian, loc.cit., s. 18-19. 
    32 Victor Ostrovsky, By Way of Deception: A Davastanding Insider’s Portrait of the Mossad, Toronto, Staddard, 1990’dan aktaran Minasian, loc.cit., s. 22. 
    33 Idem. 
    34 Ibid., s. 22-24; Amicam Nachmani, Israel, Turkey and Greece: Uneasy Relations in the East Mediterranean, London, Frank Cass, 1987, s. 15; 
    David McDowall, A Modern History of the Kurds, Nerw York, I. B. Tauris and Co., Ltd. 1997, s. 320, 331. (1997’deki İslâm devriminden sonra işgal edilen 
    Tahran’daki ABD Büyükelçiliği’nde bulunan belgeler, CIA ve Mossad’ın Kürtleri kışkırtma yönündeki eylemlerini ortaya koyan belgeleri açığa çıkarmıştı.) 
    35 Kaymaz, loc.cit., s. 22-23. 
    36 Andrea Barron, “U.S. and Israeli Jews Express Suport for Kurdish Refugees,” Washington Report on Middle East Affairs, May-June 1991, s. 64. 
    37 Israel Shahak, “Open Secrets: Israeli Nuclear and Foreign Policies,” www.abbc.com/historia/shahak/opensec/ 07.htm’den aktaran Minasian, loc.cit., s. 25. 
    38 Congressional Quarterly Weekly Report, Vol. 49, No. 15 (April 13, 1991), s. 933; No. 16 (April 20, 1991), s. 1009-1011’den aktaran Tayyar Arı, Irak, İran ve ABD: Önleyici Savaş, Petrol ve Hegemonya, 
        1.B., İstanbul, Alfa Yayınları, 2004 , s. 447-448. 
    39 James A. Prince, “A Kurdish State in Iraq,” Current History, Vol. 92, No. 570 (January, 1993), s. 17-22. 
    40 Yalçın Doğan, Milliyet, 3.2.1993. 
    41 Sa’di Berzenci, “Irak Kürdistanı’nda Mevcut Durum Hakkında Görüş,” Avrasya Dosyası, C. 3., S. 1 (İlkbahar 1996), s. 193-216; Ümit Özdağ, “Kuzey Irak ve PKK,”  Avrasya Dosyası, C. 3., S. 1 (İlkbahar 1996), s. 81-104. 42 Arı, a.g.e., s. 445-468. 
    43 Minasian, loc.cit., s. 25. 
    44 Rapor, The Institute for Advanced Strategic and Political Studies (=Gelişmiş Stratejik ve Politik Çalışmalar Enstitüsü) adlı Amerikan think-tank kuruluşuna 
         bağlı Study Group on A New Israeli Strategy Toward 2000 (=2000’e Doğru Yeni İsrail Stratejisi Üzerine Çalışma Grubu) tarafından hazırlanmıştı ve 
         “A Clean Break: A New Strategy for Securing the Realm,” (=Yeni Bir Fırsat: Devletin Güvenliği İçin Yeni Bir Strateji) başlığını taşıyordu. 
        (http://www.iasps.org/strat1.htm.) 
    45 Sidney Blumenthal, “The Neo-cons’ Next War,” Salon.com., August 3, 2006, http://www.salon.com/opinion/ blumenthal/2006/08/03/mideast/index_np.html; 
        John Dizard, “How Ahmad Chalabi Conned to Neo-cons,” Salon.com., May 4, 2004, 
        http://archive.salon.com/news/feature/2004/05/04/chalabi/index_np.html. 
    46 Jason Vest, “The Men from JINSA and CSP,” The Nation, September 2, 2002, 
        http://www.thenation.com/doc/ 20020902/vest; Daniel Levy, “Ending the Neo-Conservative Nightmare,” Haaretz, 04.08.2006, 
        http://www.haaretz.com/hasen/spages/746312.html. 
    47 Blumenthal, loc. cit. 
    48 Ian Buruma, “How to Talk About Israel,” New York Times, August 31, 2003, 
         http://www.nytimes.com/2003/08/31/magazine/31ANTISEMITISM.html?ex=1377662400&en=7a8cfb612d5fffa2&ei=5007&partner=USERLAND; Karen Kwiatowski, “Israel Makes Its ‘Clean Break,’” Anti-War.com., July 15, 2006, 
         http://www.antiwar.com/orig/kwiatkowski.php?articleid=9306; Brian Whitaker,“Playing Skittles with Saddam,” Guardian Unlimited, September 3, 2002, 
         http://www.guardian.co.uk/Archive/Article/ 0,4273,4493638,00.html; John Mearsheimer and Stephen Walt, “The Israel Lobby,” London Review of Boks, Vol. 28, No. 6, 23.03.2006, 
         http://www.lrb.co.uk/v28/n06/mear01_.html; Sandy Tolan and Jason Felch, “Beyond Regime Change,” L. A. Times, December 1, 2002, 
         http://www.globalpolicy.org/security/issues/iraq/2002/ 1201beyond.htm. 
    49 Tolan – Felch, loc.cit.; Kanan Makiya, “A Model for Post-Saddam Iraq,” American Enterprise Institution, October 3, 2002, 
         http://www.benadorassociates.com/article/140.
    50 Tolan – Felch, loc.cit. 
    51 Michael Ledeen, “The War won’t End in Baghdad,” Wall Street Journal, Opinion Journal, September 4, 2002, 
         http://www.opinionjournal.com/editorial/feature.html?id=110002213. 
    52 Tolan – Felch, loc. cit. 
    53 Arı, op.cit.., s. 508-509. 
    54 Minasian, loc.cit., s. 26. 
    55 Idem. 
    56 Magdi Abdelhadi, “Israelis Train Kurdish Forces,” BBC World, Middle East, September 20, 2006, 
         http://news.bbc.co.uk/2/hi/middle_east/5364982.stm. 
    57 Minasian, loc.cit., s. 27. 
    58 Minasian, loc.cit., s. 28. 
    59 “United Front of the Eastern (Iranian) Kurdistan” (=Doğu Kürdistan [İran Kürdistanı] Birleşik Cephesi) ‘ni oluşturan başlıca örgütler şunlardı: 
        “Democratic Party of Iranian Kurdistan” (İran Kürdistan Demokratik Partisi), “Organization for the Struggle of Iranian Kurdistan” (=İran Kürdistanı 
         Mücadele Örgütü), “Revolutonary Union of Kurdistan” (=Kürdistan Devrimci Birliği). 
    60 Minasian, loc.cit., s. 28. 
    61 Council Special Report No. 15 “Generating Momentum for A New Era in US – Turkey Relations,” by Steven A. Cook and Elizabeth Sherwood-Randall, June 2006, Council on Foreign Relations 
         Press, Washington D.C., http://www.cfr.org/publication/10796. 
    62 M. K. Bhadrakumar, “Turkey not done with the Kurds,” Asia Times, June 12, 2007, 
         http://www.atimes.com/ atimes/middle_east/if12ak05.html. 
    63 Idem. 
    64 Michael Rubin,”The Other Iraq,” Jarusalem Report, 31.12.2001, http://www.barzan.com; Hakkı Öznur, 
        “İsrail Kürt İlişkisinin Tarihsel Arkaplanı,” 2023, S. 39 (15 Temmuz 2004), s. 32-44. 
    65 Ariella Oppenheim, “The Y Chromosomes Pool of Jews as Part of the Genetic Landscape of the Middle East,” The American Journal of Human Genetics, No 69 (5), November 2001, s. 10951112; Tamara Traubman, “Study Finds Close Genetic Connections Between Jews, Kurds,” Ha’aretz, 21 November 2001’den aktaran Minasian, loc.cit., s. 15-16; Kevin Alan Brook, ““The Genetic Bonds Between Kurds and Jews,” 
         http://maviboncuk.blogspot.com/2004/05/geneticbonds-between-kurds-and-jews.html; http://christianparty.net/ jewsdna.htm. 
         http://www. washingtoninstitute.org/media. 
    66 Kaymaz, loc.cit., s. 27-28. 
    67 Saywan Barzani, “Defense of A Thesis: The Iraqi Kurdistan Question, 1991-2005,” Roj Bash! January 13, 2006, http://northerniraq.info/blog/?p=35. 
    68 Nuri Talabani, Arapların artık Kürtleri de İsrailliler gibi görmeye başladığını söylerken, aslında tüm bölge halklarının Kürtlere yönelik bakış açılarını yansıtıyor. 
    Charles Glass, “Welcome to Kurdistan (While It Lasts),” The Independent, 23.11.2004, http:// news.independent.co.uk. 

    Akademik Bakış 
    Cilt 1, Sayı 1 
    Kış 2007 
    İhsan Şerif Kaymaz 
    Emperyalizmin “Kürt” Kartı 


    ***