Fırat Kalkanı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Fırat Kalkanı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Aralık 2020 Cuma

Türk-Rus ilişkileri dönüm noktasında..

Türk-Rus ilişkileri dönüm noktasında.. 



Prof.Dr.Sait Yılmaz 
02 Şubat 2019 



 Giriş.. 
Çok önemli eşikler yaklaşana kadar Türkiye ile ilgili makale yazmaktan kaçınıyoruz. 
Ama yaşanan bilgi kirliği içinde neler olduğunu kendi dilimizle topluma anlatma sorumluluğu hissediyoruz. Bu yüzden, çok fazla detaya inmeden olanları anlatmaya çalışacağız. 
Hâlihazırda Türkiye, üç konuda köşeye sıkışmış durumda; 

 - Ekonomik darboğaz. 
 - ABD ve Rusya ile ilişkileri. 
 - Suriye’de beklenen gelişmeler. 
 Bunların hepsi birbiri ile iç içe ve çok yakında önemli gelişmelere ve hatta Rusya ile önemli bir gerilime yol açabilir. Hatta bu gelişmeler Mart ayı sonrasında Türkiye’nin iç ve dış politikasında yeni açılımların habercisi olabilir. Ne demek istiyoruz, anlatalım. 
 Türk Ekonomisi dış politika tercihlerimizi zorluyor.. 
Türkiye’nin şu anki güncel dış borcu 408 milyar dolar ve bu borcu çevirebilmesi yani borcu borç ile kapatabilmesi ve diğer acil ihtiyaçları için kısa vadede 50 milyar dolara ihtiyacı var. Bu parayı temin edecek dış adresler artık azaldığı için (ilgili bakan her ne kadar algı yönetimi dese de) IMF’nin kapısı çalındı. IMF’nin ise önce siyasi sonra teknik istekleri var. 

Siyasi istekler şu şekilde sıralanıyor; 

 - Tarafını seç; hem Batı ittifakının nimetlerinden yararlanıp, hem Rusya ile hareket edemezsin. 
 - Suriye odaklı başta olmak üzere Kürtlerle (YPG/PKK) barış süreci başlat, 
 - Doğu Akdeniz’de Batılı enerji şirketlerinin faaliyetlerini engelleme, 
 - Kıbrıs’ta çözümün yanında ol (Türkiye’nin çözümsüzlüğü istediğini iddia ediyorlar). 

 Bunların yanında teknik istekler ise istikrar paketi ve yapısal dönüşüm kapsamında tedbirlerin uygulanması yani IMF’nin ekonomik acı reçetesi anlamına geliyor. Burada en dikkat çekici konu ise Batılı şirketlerin Türkiye’nin elinde kalanları da yağmalaması için doların acilen devalüe edilmesi. IMF’nin resmi beklentisi şu an doların 10.21 TL civarına çıkarılması. Ekonomistler ise bunun 8-10.5 TL arasında olmasını bekliyorlar. 
 Türkiye bunlara ‘hayır’ demiyor sadece seçim sonrasına bırakılmasını istiyor ama 
paranın yarısını hemen istiyor. IMF ise ‘stand-by anlaşması yapılmadan para yok’ diyor. 
Türkiye’nin seçim öncesi böyle bir anlaşma imzalaması beklenmiyor. 
 
Özetle, Türk ekonomisi seçim öncesi dönemde ayakta durmaya çalışırken Mart sonrası için iyi sinyaller vermiyor. Ekonomimizin asıl sorunu üretmeyen yani tüketime dayalı olması. 
Her ne kadar ‘ihracatımız yerinde’ yani azalmadı diye övünülse de ithalat geriye gitti çünkü döviz yok. Bunun anlamı dışarıdan ithal edilen ara mala diğer adı ile montaj sanayiye dayalı ihracatımız da her an çökebilir. Son iki üç aydır pansuman paralar ile döviz rahatladı. Ancak, elde döviz rezervi azalınca şirketler büyük projelerden çıkmaya hazırlanıyor. 

Türk-ABD ilişkileri nasıl ilerliyor? 

 Türk-ABD ilişkileri çok çalkantılı ve öngörülemez şartlarda devam ediyor. Bunun 
temel sebeplerinden birisi Amerikan yönetiminin kendi içindeki derin çatlaklar. Trump yönetimi ile ABD istihbarat ve güvenlik aygıtı farklı politikalar peşinde. Hatta Trump’ın en yakın çalışanları bile başına buyruk hareket ediyor. 

Yani karşımızda tek bir ABD yok. 

Eskiden ABD ile yapılan görüşmelerde bütüncül bir yaklaşım ile paket halinde anlaşılırdı. 
Şimdi ise bir konuda anlaşsak bile diğer konular da sorunlar devam ediyor. Hatta belirli bir konuda bile ABD’nin ne yapmaya çalıştığını anlamak çok zor. Örneğin Suriye konusundaki gelişmelere bakalım; 
 - Önce Trump, ‘Suriye’den çekileceğiz’ dedi. 
 - Sonra ABD içinde Kürtler konusunda tepki alınca ‘Türkiye’yi ekonomik olarak 
ezeriz’ ifadesini kullandı. 
 - Yakın zamanda ise ‘(Kürtleri korumak için) Suriye’de tampon bölge kuracağız’ 
açıklaması yaptı. 
 Peki, ABD Suriye’de ne yapmak istiyor? 
 - Suriye’de Kürt kartını İran’a karşı kullanmak için hala YPG/PKK’nın hamisi rolünü oynamaya devam etmek istiyor. 
 - Türk-Rus ilişkilerinin ne kadar kırılgan olduğunun farkında ve yakından izleyerek, 
Türkiye’yi köşeye sıkıştırmak istiyor. Nitekim IMF’ye başvurmamız ona bu fırsatı verdi. 

 ABD, Suriye’de Türkiye’den iki şey istiyor; 

 - Kürtleri Esat ve Ruslara bırakma, doğrudan görüş ve Kürt özerkliğini legalize et. 
 - Rusya ile ilişkilere son ver, Suriye’de taraf değiştir. 
 ABD, Türkiye ve Rusya ilişkilerini izlerken şu sonuca vardı; Türkiye iki büyük güç 
arasında bir denge sağlayamıyor sadece Rusya ile ilişkilerini ABD’ye karşı şantaj olarak kullanıyor. Türk-Rus ilişkileri bir ittifak değil, çeşitli paketlerden oluşuyor. 

Bu Paketler; 

 - Rusya’nın müsaadesi ve izni ile önce Fırat Kalkanı bölgesine, 
 - Daha sonra Afrin bölgesine girilmesini ve 
 - Soçi Anlaşması kapsamında İdlib’teki cihatçıların (Sünni savaşçı) temizlenmesini içeriyordu. 

 Bunların hepsi Suriye’nin bütünlüğünü kapsayan bir genel siyasi barış planını 
destekleyecekti. Nitekim Rusya uzun zamandır paket anlaşmalar gereği, Türkiye’nin Fırat Kalkanı ve Afrin Bölgelerinden çıkmasını ve buraları Esat’a teslim etmesini istiyor. 

Örneğin 

(Rus medyasının iddiasına göre) Türkiye, Afrin bölgesinde üç haftada 10 km. ilerleyemeyince Ruslar, YPG/PKK’yı Tel-Rıfat’a çektiler ve böylece Türkiye bir haftada boşalan bölgeye yerleşti. Ardından Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un Türkiye’nin Afrin’den artık çekilmesi gerektiği açıklaması gelmişti. 

 Durumu yakından izleyen ABD yönetimi, işte bu noktada Türk-Rus ilişkilerinin bir 
ittifak olmadığını ve ne kadar kırılgan olduğunu gördü. Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerini ABD’ye karşı şantaj olarak kullandığını anladı. 
 Burada bir ara bilgi vermeden geçmeyelim. Trump’ın Fırat’ın doğusu konusunda ani çekilme kararının arkasında Kaşıkçı olayı nedeni ile yaşadığı şantaj etkili olmuştu. Bu şantajın diğer ucunda Suudi Arabistan daha da özelde Prens Salman vardı. Salman o dönemden beri boş durmuyor, Türkiye aleyhinde elinden geleni yapıyor. 

 - YPG/PKK bölgesine her ay milyarlarca dolar yardım gönderiyor. 
 - İdlib bölgesindeki cihatçıları Türkiye’ye karşı ayaklandırdı ve Suudilerin adamları İdlib’in %70’ini ele geçirdi. Yani bu bölgeyi temizlememiz ya da yeni bir etki bölgesi yaratmamız artık çok zor gözüküyor. 
 - Başta İsrail, ABD ve Almanya olmak üzere yabancı istihbarat servislerine büyük 
paralar ödeyerek Ankara aleyhinde 15 Temmuz darbe girişimi ile ilgili belge ve kayıt topluyor. 

 Ortadoğu’da ABD, İsrail, Suudi Arabistan, Mısır ve Körfez ülkeleri bir tarafta; Rusya, İran, Türkiye ve Katar ise diğer tarafta bulunuyor. Türkiye ve Katar, Sünni olmakla birlikte Müslüman Kardeşleri yakınlığı nedeni ile diğer taraftaki Sünnilerden ayrılıyorlar. 

 YPG/PKK üzerine oyunlar.. 

 Rusya, Türkiye ve İran’ı Astana’da bir araya getiren ve bugüne kadar işbirliğini devam ettiren Astana Süreci’ndeki ortak mantık şu idi; Suriye konusu ülkenin toprak bütünlüğü içinde çözülecek ve üç ülke bu barışın garantörü olacaktı. 
 Rusların bu ortak mantık çerçevesinde Türkiye’den beklentileri şunlar; 

 - Fırat Kalkanı ve Afrin bölgelerini terk et. 
 - Soçi Anlaşması’nda söz verdiğin gibi İdlib’i yabancı savaşçılardan temizle. 
 - Fırat’ın doğusu seni ilgilendirmez, burası Esat’ın sorunudur. 

Son isteğini desteklemek için Ruslar, Türkiye ile Suriye yönetimi arasında yapılan 
Adana Mutabakatı’nı gündeme getirdi. Mutabakat 1998’de yapılmıştı ve Aralık 2010’da yenilenmiş, Nisan 2011’de yani Türkiye, Suriye’ye müdahil olmadan birkaç ay önce yürürlüğe girmişti 1. Peki, mutabakat neden önemli? Anlatalım. 

1 Söz konusu dokumana ulaşmak için; 
   https://tr.scribd.com/document/391746593/Syrian-Turkish-Adana-Agreement 

- Mutabakat ile Suriye yönetimi de PKK’yı terör örgütü olarak kabul ediyor ve 
önlemek için elinden gelen her şeyi yapacağını vaat ediyor. 
- Mutabakat’ın gizli olan maddelerinden sonuncusuna göre; eğer Türkiye, Suriye’nin aldığı tedbirlerden tatmin olmazsa Suriye sınırı boyunca karşı toprakların 5 km. derinliğinde bir bölgeye müdahale edebilir ve güvenlik kuşağı kurabilir. 
 Ruslar, bu mutabakatı göstererek ‘Siz Fırat’ın doğusuna müdahale etmek yerine 
Kürtlerin Esat ile anlaşmasına izin verin çünkü Esat zaten YPG/PKK’yı terör örgütü olarak kabul ediyor ve bu öncelikle onun yükümlülüğü’ diyorlar. 
Özetle, Suriye’de Rusya kendi çözümünü Türkiye’ye dayatıyor. Türkiye’nin başından beri Fırat’ın doğusuna girmek gibi bir niyeti olmadığı zaten belli ve girmeyeceği bekleniyor. 

Çelişki Suriye’nin bütünlüğünü savunan Türkiye’nin hem kontrol altına aldığı bölgelerden çekilmemesi hem de Esat ile görüşmeye bir türlü yanaşmaması. Geçen zamanda içinde Türkiye’nin Suriye politikaları YPG/PKK meselesini ABD, Rusya ve Suriye’nin de meselesi haline getirdi. 

Rusya ve ABD’nin Suriye’deki nihai barış ile ilgili bir gizli planları olduğunu 
biliyoruz. Anlaşamadıkları nokta Kürtlere istediklerini vermek değil, bunu kimin vereceği yani kimin hamileri kalacağı. Ruslar bu yönde yakın zaman önce Hmeymim askeri üssünde YPG/PKK liderleri ile bir araya geldi ve Esat rejimi ile anlaşmasını sağlamaya çalışıyorlar. 

ABD ise YPG/PKK’lılara ‘Sakın Esat’a gitmeyin’ diyor. İki arada kalan YPG/PKK, 
kendilerine bağımsızlık bile vereceğini söyleyen ABD’ye yakın ama Ruslar da ‘Eğer Esat ile anlaşmazsanız sizi Türkiye’ye bırakırız’ şantajını yapıyor. 

ABD, YPG/PKK’yı İran senaryosu çerçevesinde kullanmak için elinde tutmak istiyor. 
Bu yüzden, Fırat’ın doğusundan çekilmeyecek, ABD güvenlik aygıtı buna izin vermeyecek. 
ABD’nin çekilmesi ancak Türkiye’nin Esat ile Kürtlerin geleceği konusunda anlaşması ile mümkün olabilir. Bu nedenle, ekonomi üzerinden şantaja devam ediyorlar. Trump’ın danışmanı Bolton ve senatör Lindsay Graham’ın Ankara ziyaretlerinin amacı buydu ve Amerikan kamuoyuna yaptıkları açıklamalarda oyunun adını koydular; ‘Kürtleri ezdirmeyeceğiz.’ 

Büyük hesaplaşma öncesi Türk-Rus ilişkileri.. 

 Türk-Rus ilişkileri sadece Suriye özelinde değil, çok boyutlu olarak önemli sorunlar yaşıyor. Genel çerçevede Türk-Rus ilişkileri özellikle geçen Mayıs ayından beri oldukça sıkıntılı ve karşılıklı güven sıfır seviyesinde. Suriye ile ilgili yukarıda sıraladığımız talepleri sorunların sadece bir kısmı. Ruslara göre, Ankara Suriye’de hiçbir sözünü yerine getirmedi. 

Ruslar, Türkiye’nin Suriye’de girdiği bölgelerden gerçekten çıkacağını sanıyordu ama öyle olmadı. 
 Ruslar, Ankara-Washington gelişmelerini yakından izliyor ve acele tepki vermek 
istemiyorlar. Ancak, ABD ile ilişkilerimizden rahatsızlar, ne konuştuğumuzun peşindeler. 
Ruslar, Türkiye’nin Rus kartını ABD’ye karşı şantaj olarak kullandığını düşünüyor. Üstelik Türkiye ekonomik soruları nedeni ile gittikçe ABD ve Batıya kayıyor. 

Öte yandan; 

 - Ruslardan S-400 ya da benzeri bir silah sistemi alacağımızı ama şifrelerini ABD’ye teslim edeceğimizi düşünüyorlar. 
 - Türkiye hala Akkuyu nükleer santral projesi için gerekli parayı bulamadı. 
 - Ruslar enerji hattını Karadeniz’e döşediler ama Türk Akımı II için hala ticari bir anlaşma yok. 

 Rusların büyük planı (Avrasyacılık), Türkiye ve İran’ı bir potada kontrolünde tutmak, bunu diğer Türk Cumhuriyetlerine reklam olarak kullanmak ve böylece Rus realizmi gereği her coğrafyada çıkarlarını maksimize etmektir. 

 ABD’nin planı ise Türkiye’yi karşı ittifaktan koparmak ve İran planına dâhil etmek. Suudiler ise Ankara’nın Arap dünyası liderliği planına son vermek istiyor. Türkiye’nin Şii İran ve Rusya ile aynı tarafta uzun süre kalmayacağı öngörülüyor ve büyük hesaplaşma çok uzak değil. Bu hesaplaşma sanıldığı gibi taraflar arasında değil, Türkiye ve Rusya arasında yaşanacak. 

  Rusya, Türkiye’nin ABD ile ilişkileri konusunda kendisine dürüst davranmadığını 
düşünüyor. İlave olarak aşağıdaki üç konuda Türkiye’nin Rusya’ya ihanet ettiğini algılıyor. 
 - Ekümenikliğini kabul etmediği halde İstanbul’daki Rum kilisesinin Ukrayna 
kilisesini kendisinden koparmasına izin vermesi (kilise birliğini bozması). 
 - Kerç Boğazı sorununda Ukrayna yanında yer almamız ve bu ülkeye insansız hava aracı satmamız. (Ruslar bu konuda; ‘Savaşın bitmesine yardımcı olmayacak’ açıklaması ile yetindiler). 
 - NATO’nun Karadeniz’deki Rusya aleyhine faaliyetlerine gönülden destek vermeye başlamamız. 
 
   Burada Rusya ile ilişkilerimiz konusunda bir öz eleştiri yapalım. Ruslar, NATO üyesi olsa da güçlü bir Türkiye’nin kendi çıkarlarına da hizmet edeceğini görecek kadar realistler. 

Ancak biz, ABD ile olduğu gibi Rusya ile de ilişki kurmayı bir türlü öğrenemedik. Ruslar hakkındaki temel bazı hususları bile hala Soğuk Savaş mantığından kurtulamayan Batılı kaynaklardan öğreniyoruz. Rusya konusunda ne uzmanlarımız ne de kurumsal diyalog kanallarımız var. İşte bu yüzden yani kurumsal diyalogun geliştirilmesi için İstanbul’da Türk-Rus Yüksek İstişare Kurulu’nu teşkil ettik 2. 

2 İnternet adresinden kurul ile ilgili bilgilere ulaşabilirsiniz; https://www.rebtek.org/yuksek-istisare-kurulu/ 

 Sonuç..
 
 Makalemizi daha fazla uzatmadan sonuca gelelim. Kötüye giden ekonomik şartları bir kez daha Türkiye’yi çok önemli bir eşikte Batıya yanaşmaya ve Ruslara sırtını dönmeye zorluyor. Eğer ilişkilerimiz tersine dönerse, Ruslar; turizm, nükleer santral ve ekonomik yaptırımlar ötesinde çok daha radikal yaptırımlara başvurabilirler. Örneğin, Türkiye’nin derhal Suriye’de bulunduğu bölgelerden çıkmasını talep edebilir, Suriye hava sahasını kapatabilir ve Esat rejimi ile birlikte İdlib’e harekâta ve hava saldırılarına başlayabilirler. 

 Ankara’ya tavsiyemiz ise 2011’den beri aynı; Türkiye’nin güçlü bir Suriye’ye ihtiyacı var ve bunun çaresi Esat ile anlaşmak. Bu hem ABD’nin bölgeden çekilmesini hem de Rusları tatmin edecek bir çözümü sağlar. Böylece Suriye ile birlikte çözüm konusunda ABD kartını ve Rusya üzerinden ilişkiyi devreden çıkarıp, YPG/PKK’nın elimine edilmesi ve diğer çıkarlarımız konusunda ortak bir yol haritası izleyebiliriz. 

Unutmayın, biz Suriye ile komşuyuz. 


***

11 Kasım 2020 Çarşamba

Türkiye’nin 2019 Yılında Terörizmle Mücadelesi.,

Türkiye’nin 2019 Yılında Terörizmle Mücadelesi.,





Sınır Ötesinden Pençe Vuruşu
Yazan  Erol Başaran Bural 
31 Aralık 2019

2019 yılında Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve kolluk kuvvetleri; PKK, IŞİD, FETÖ ve DHKP-C terör örgütleri başta olmak üzere yurt içi ve sınır ötesinde terörle mücadeleye aralıksız devam etmiştir.
Bu dönem içerisinde; yurt içinde kırsal alanda PKK ile mücadeleye devam edilirken eş zamanlı olarak yerleşim yerlerinde ve sınır ötesinde terör örgütlerine yönelik çok sayıda operasyon gerçekleştirilmiştir.

Barış Pınarı Harekâtı.,

Suriye’deki PKK terör örgütü varlığına yönelik olarak, 9 Ekim 2019 tarihinde Barış Pınarı Harekâtı başlatılmıştır. Barış Pınarı Harekâtının amacı; Suriye kuzeyinde teşkil edilmeye çalışılan PKK devletçiğine engel olmak üzere bu bölgedeki koridoru parçalamak, Türkiye’ye yakın bölgelerde konuşlu PKK terör örgütü unsurlarını temizlemek, Suriye’nin kuzeyinde güvenli bir bölge oluşturmak, oluşturulacak güvenli bölgeye Türkiye’de bulunan geçici koruma altındaki Suriyelileri yerleştirmek, M4 karayolunu kontrol altına alarak PKK’nın ikmal faaliyetlerine engel olmak şeklinde ifade edilmiştir.



Barış Pınarı Harekât Alanı

Suriye kuzeyinde Resulayn ve Tel Abyad ilçeleri arasında başlatılan operasyon, 17 Ekim 2019 tarihinde ABD ile varılan mutabakat neticesinde 120 saat süre için durdurulmuştur. 13 maddelik mutabakata göre PKK terör örgütünün operasyon bölgesinden güneye çekileceği, çekilme tamamlanmazsa operasyonun devam edeceği kararına varılmıştır. 120 saatlik aranın tamamlanmasına kısa süre kala Soçi’de, 22 Aralık 2019’da Rusya ile varılan mutabakat neticesinde ise; Tel Rıfat ve Münbiç'teki PKK/YPG'li teröristlerin, silahlarıyla beraber bu bölgenin dışına çıkarılacağı 23 Ekim’den itibaren 150 saat içinde PKK/YPG'nin harekat bölgesinde sınırdan 30 kilometrenin dışına çıkarılacağı, 150 saatin sonunda Barış Pınarı Harekât alanı sınırlarının batısı ve doğusunda, 10 kilometre derinlikte Türk-Rus ortak devriyelerinin başlayacağı hususları karara bağlanmıştır.[1]
Barış Pınarı Harekâtı süresince PKK terör örgütünün sınır illerimize yönelik 700’e yakın havan ve roket saldırıları sonucunda 18 vatandaşımız şehit olurken çok sayıda mülk zarar görmüştür. Açık kaynaklara yansıyan bilgilere göre harekatta 16 askerimiz şehit olmuş, 168 askerimiz ise yaralanmış, Suriye Milli Ordusu’ndan 224 asker şehit olmuş, 692 asker yaralanmış, 900’ün üzerinde terörist etkisiz hale getirilmiştir.[2] 31 Ekim 2019 itibarıyla 4 bin 219 kilometrekare alan içindeki 558 yerleşim biriminin ele geçirildiği ifade edilmiştir.

Pençe Operasyonları

2018 yılı Mart ayından itibaren hemen hemen Afrin’e yönelik düzenlenen Zeytin Dalı Harekâtı ile eş zamanlı olarak, Hakkâri/Şemdinli ilçesinin hemen güneyinde ve Irak’ın kuzeyinde yer alan, PKK terör örgütünün barınma alanlarından Hakurk’a yönelik operasyon başlatılmıştır. “Kararlılık” adı verilen bu operasyon ile sınır ötesinden önleyici tedbirler kapsamında;

Hudut güvenliğinin sağlanması,

PKK terör örgütünün söz konusu bölgedeki barınma alanlarının imha edilmesi,
Teröristlerin Irak kuzeyinden ülkemize girişinin engellenmesi,
Türkiye içindeki terör örgütü mensupları ile Irak kuzeyindekilerin irtibatının kesilmesi,

Bölgenin terör örgütü mensuplarından tamamen temizlenmesi amaçlanmıştır.
  

 Pençe Operasyonu Harekât Bölgesi
 
2018 yılında başlatılan Kararlılık Harekâtı, 2019 yılında genişletilerek Pençe Harekâtına dönüştürülmüştür. TSK’nın Irak kuzeyinde 27 Mayıs 2019’da başlattığı Pençe Harekâtı terörizmle mücadelenin sınır ötesinden başlatılması maksadıyla icra edilen önleyici stratejisini bu bölge için yeniden gündeme getirmiştir. Pençe-1 Harekâtı 27 Mayıs'ta Hakurk’a yönelik olarak Kararlılık harekatının devamı şeklinde başlatılırken, 12 Temmuz 2019 tarihinde Pençe-2 harekâtı Hakurk’tan güneye doğru genişletilen bölgede başlatılmıştır. 23 Ağustos 2019’da ise Irak’ın kuzeyinde PKK’nın Irak’ın kuzeyinde bir başka yuvalanma alanı olan Sinat-Haftanin bölgesinde Pençe-3 Operasyonunun başlatıldığı açıklanmıştır. Operasyon, hudut güvenliğini daha uygun arazi kesimlerinden ve ileriden sağlamak maksadıyla icra edilmiştir.[3]
Pençe harekâtı kapsamında 174 teröristin etkisiz hale getirildiği, 398 mağara ve deponun imha edildiği, 356 mayın ve EYP’nin tespit edilerek etkisiz hale getirildiği, 5.3 ton amonyum nitrat ele geçirildiği, yakın bir tarihte ise Hakurk bölgesinde SA-18 hava savunma füzesi ele geçirildiği MSB tarafından düzenlenen basın bilgilendirme toplantısında belirtilmiştir.[4]

Kıran Operasyonları

2019 yılında yurt dışında Irak ve Suriye kuzeyine operasyonlar devam ederken, eş zamanlı olarak yurt içinde Kıran serisi operasyonlar başlatıldı. Jandarma Genel Komutanlığına bağlı jandarma komando, Jandarma Özel Harekât ve güvenlik korucuları ile Emniyet Genel Müdürlüğüne bağlı Polis Özel Harekât birliklerince;
Yurt içinde bölücü terör örgütü PKK’nın kış üslenmesi hazırlıklarını bertaraf etmek,
Hareket kabiliyeti daralan terörist grupları etkisiz hale getirmek,
Teröristlerin bölgeler arası geçişlerini engelleyerek takviye almalarını önlemek
PKK terör örgütünün yurt içi hareket kabiliyetini kısıtlamak,
Alan hakimiyetini tesis etmek ve/veya pekiştirmek olduğu değerlendirilmektedir.
Kıran operasyonları kapsamında;
17 Ağustos 2019’da Kavaklı bölgesi merkez olmak üzere, Hakkâri-Van-Şırnak ara hattını kapsayacak şekilde Kıran-1,
27 Ağustos'ta Bagok ve Mava alanları merkez olmak üzere Mardin-Batman-Şırnak ara hattında Kıran-2,
21 Eylül'de Herekol ve Bestler Dereler bölgesi merkez olmak üzere Siirt ve Şırnak ara hattında Kıran-3,
24 Eylül'de Çemçe-Madur bölgesi merkez olmak üzere Kars-Ağrı-Iğdır ara hattında Kıran-4,
8 Kasım'da Şenyayla bölgesi merkez olmak üzere Diyarbakır-Bingöl-Muş ara hattında Kıran-5,
13 Kasım’da Van, Hakkâri ve Şırnak kırsalındaki Faraşin bölgesinde Kıran-6[5],
24 Kasım’da Tunceli'de, Munzur Vadisi'nde Kıran-7[6],
11 Aralık 2019’da Bitlis ve Siirt kırsalında Kıran-8[7],
20 Aralık 2019 tarihinde Şırnak’ta Kıran-9 Cudi Dağı, Hakkari’de Kıran-10 Kazan Vadisi[8],
21 Aralık 2019’da ise Kıran-11 Narko-Terör Operasyonu başlatılmıştır.[9] Kıran operasyonları çerçevesinde de şu ana kadar 121 terörist etkisiz hale getirilmiş, 229 mağara ve sığınak imha edilmiştir.

SİHA Kullanımı

2016 yılından itibaren Türkiye’nin PKK ile mücadelede askeri kuvvet kullanımı, istihbarata dayalı, nokta hedeflerine yönelik, yurtiçi ve yurtdışını kapsayan, güvenliğin sınır ötesinden alındığı yeni bir konsepte evrilmiştir.

Bu yıldan itibaren TSK ve İçişleri Bakanlığı envanterindeki İnsansız Hava Aracı (İHA) ve Silahlı İnsansız Hava Araçlarının (SİHA) nitelik ve niceliklerindeki artış, yeni nesil taarruz helikopterlerinin kullanılmaya başlanması yeni konseptin yapı taşını oluşturmuştur. İçişleri Bakanlığı terörden arananlar listesinin[10] incelenmesi neticesinde söz konusu listeden; kırmızı kategoriden 12, mavi kategoriden 9, yeşil kategoriden 24, turuncu kategoriden 21 ve gri kategoriden 171 PKK’lı teröristin etkisiz hale getirildiği görülmektedir. 2018 yılında 101 sözde üst düzey teröristin etkisiz hale getirildiği bilinmektedir.[11] Son iki yıllık veriler karşılaştırıldığında etkisiz hale getirilen PKK terör örgütü lider kadro sayısında yaklaşık %70’lik bir artış görülmektedir.
Ayrıca SİHA’lar kullanılarak gerçekleştirilen operasyonlar neticesinde 2019 yılında 363, bugüne dek toplam 1.144 PKK terör örgütü mensubunun etkisiz hale getirildiği açıklanmıştır.[12]

PKK ile Mücadelede İkna Yöntemi

PKK terör örgütüyle mücadele kapsamında terör örgütüne katılanların aileleriyle görüşülmüş, bu şahısların terör örgütünden ayrılmalarını sağlamak üzere aileler vasıtasıyla ikna metodunun kullanılmasıdır. Yapılan resmî açıklamalara göre[13] son üç yıldır 5.500’ün üzerinde aile ile görüşülmüş, 2019 yılında[14] 260, son üç yılda ise 800’e yakın terör örgütü mensubu bu faaliyetler neticesinde güvenlik güçlerine teslim olmuştur.

IŞİD Terör Örgütüyle Mücadele

Açık kaynaklardan derlenen bilgiler çerçevesinde 2019 yılında yurtiçinde düzenlenen operasyonlar neticesinde 1.939 IŞİD mensubu gözaltına alınmıştır (Grafik 1).
 


Grafik 1. 2019 Yılı IŞİD Terör Örgütü Gözaltı Miktarı
Bir yandan PKK terör örgütüyle, diğer yandan irili ufaklı çok sayıda aşırı sol eğilimli terör örgütleriyle mücadele eden Türkiye IŞİD terör örgütünü etkisiz hale getirmek ve eylem kapasitesini sonlandırmak üzere operasyonlarını da devam ettirmektedir. Bununla birlikte, Suriye ve Irak’ta silahlı kapasitesi sınırlandırılmış olan IŞİD terör örgütü Türkiye’ye yönelik tehdit olma vasfını korumaya devam etmektedir.

IŞİD terör örgütüne yönelik operasyonlarda ele geçirilen terör örgütü mensuplarının sayısı önemli olmakla birlikte, ülkemizin hangi şehirlerinde bu operasyonların yoğunlaştığı da (Grafik 2) ayrıca önem arz etmektedir. Terör örgütü IŞİD’e yönelik olarak düzenlenen operasyonlardan medyaya yansıyanların analizi neticesinde; Adana, İzmir, Samsun, Bursa, Şanlıurfa, Osmaniye ve Mersin illerinde düzenlenen operasyon miktarlarının ön plana çıktığı görülebilmektedir.
 


Grafik 2. 2019 Yılı İllere Göre IŞİD Terör Örgütü Operasyon Miktarları
Açık kaynaklara yansıyan haberler analiz edildiğinde, Türk vatandaşlarının yanı sıra çok sayıda yabancı uyruklunun IŞİD operasyonları neticesinde gözaltına alındığı/tutuklandığı da göze çarpmaktadır. IŞİD operasyonlarında gözaltına alınan yabancı uyrukluların büyük kısmını Suriye ve Iraklılar oluştururken, az sayıda da olsa; Fas, Mısır, Endonezya, Filistin, Cezayir, Fransa, Hollanda, Ürdün, Lübnan, Danimarka, Birleşik Arap Emirlikleri ve Gürcistan vatandaşlarının da bulunduğu görülmektedir.

Türkiye’deki IŞİD tehdidine yönelik bir diğer tespit ise düzenlenen operasyonlarda IŞİD mensuplarının ülkemizde kurulu dernek ve vakıflarla ilişkileri olmasıdır. Operasyonlarla ilgili açık kaynak haberlerine yansıyan bilgilere göre, legal görünüm altında illegal faaliyetleri organize eden IŞİD terör örgütü mensuplarının bu yerlerde;

Terör örgütüne eleman kazandırmak maksadıyla ders ve sohbetler düzenledikleri,
Örgütün propagandasını yaptıkları,
Suriye’de çatışma bölgelerine gidip-gelmek üzere planlama yaptıkları, 
Çatışma bölgesinden gelen veya gidecek elemanların ihtiyaçlarını karşıladıkları,
Örgüte eleman temin etmek amacıyla çalışmalar yaptıkları,
Örgüt üyelerinin ailelerine yardım topladıkları,

IŞİD terör örgütü adına haraç topladıkları anlaşılmaktadır.

Yıl içerisinde IŞİD’le mücadele kapsamında dikkat çekici bir diğer husus da haziran ayı içerisinde Mersin-Anamur’da terör örgütüne ait beş adet sığınak ve deponun ele geçirilerek imha edilmesine ilişkin olarak karşımıza çıkmaktadır.  Anamur’da düzenlenen operasyon neticesinde çok sayıda yaşam malzemesinin yanı sıra uyku tulumları ve sırt çantaları ele geçirilmiş, olayla ilgili zanlıların kırsal alanda faaliyet yürütmeye çalıştıkları ve eylem arayışında oldukları belirlenmiş, sulh ceza hakimliğine sevk edilen zanlılardan 14'ü tutuklanmış, 5'i adli kontrol şartıyla serbest bırakılmıştır. IŞİD terör örgütüne ait depo, sığınak ve barınakların tespitine ilişkin dikkat çekici hususlardan ilki belki de ilk kez IŞİD’in depo ve sığınaklarının arazide bulunmuş olmasıdır. İkinci husus ise bu depoların Mersin-Anamur kırsalında ele geçirilmesidir.

Hatırlanacağı gibi IŞİD terör örgütü eski lideri Ebubekir el Bağdadi 29 Nisan 2019’da bir video yayımlamış, Bağdadi elindeki "Türkiye Vilayeti" yazan bir dosya dikkatleri çekmiştir.  Bağdadi’nin videosunun yayımlanmasının üzerinden yaklaşık iki ay geçtikten sonra bu kez Türkçe konuşan 5 örgüt mensubunun örgüt lideri Bağdadi’ye bağlılıklarını tazeledikleri görüntü kaydı basına yansımış, konuşan terörist Türkiye’yi tehdit etmiştir. Türkiye’ye yönelik IŞİD tehdidinin açıklandığı bu günlerin arkasından örgüte ait sığınak ve barınakların bulunması, örgütün kırsal alanda eğitim ve eylem yapma niyetini ortaya koymaktadır.

FETÖ ile Mücadele

Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ), Türkiye için en önemli güvenlik sorunlarının başında gelmektedir. Şüphesiz her terör örgütü Türkiye için tehdittir ancak FETÖ’nün güvenlik, sosyo-ekonomik, sosyo-politik, sosyo-psikolojik öğeleri içinde barındırması, ezoterik kült bir yapısı olması, üyelerinin kendilerini terör örgütüne adama seviyeleri, takiye yaparak kripto elemanlar olarak uyuyan hücrelere dönüşmeleri, kendi çıkarları için diğer tüm terör örgütler ya da yabancı istihbarat örgütleri ile işbirliği yapabilmeleri ve kısaca amaca ulaşmak için her yolu mubah saymalarından dolayı en büyük ve önemli tehlike olduğunu söylemek mümkündür.
FETÖ, Türkiye açısından arz ettiği tehdidin yanında aynı zamanda bölgesel ve küresel etkileriyle birlikte uluslararası barışı ve güvenliği tehdit edecek potansiyele sahip devletlerarası ilişkileri etkileyen “Yeni Nesil Bir Terör Örgütüdür”. Zira FETÖ, uluslararası alanda faaliyet halinde olan diğer terör örgütlerinin radikalleşme süreçlerinden ciddi farklılık göstermektedir; 30 yılı aşkın bir zaman diliminde radikalleşme süreci olan FETÖ yapısı modern kültist radikalleşmenin, günümüzdeki en son, en kanlı ve en küresel yapısını oluşturmaktadır[15].
FETÖ ile mücadele kapsamında 15 Temmuz 2016’dan bugüne 2019 yılı Kasım ayına kadar 261 bin 700 kişinin gözaltına alınmış, bunlardan 91 bin 287'si tutuklanmıştır[16]. FETÖ ile mücadelede başlatılan soruşturmalar neticesinde 15 Temmuz 2016'dan bugüne kadar TSK’dan 3 bin 559'u 2019'da olmak üzere toplam 18 bin 630 personel ihraç edilmiş, 356'sı 2019 yılında olmak üzere toplam 982 emekli personelin rütbeleri geri alınmıştır. 5 bin 846 personel hakkında ise adli ve idari süreç devam etmektedir.[17]

2019 yılında FETÖ ile mücadelede yaşanan bir diğer gelişme de FETÖ mensuplarının yurtdışında yakalanarak Türkiye’ye getirilmesidir. Bu kapsamda 30 Ağustos 2019’da FETÖ’nün Malezya sorumlusu[18], 19 Ekim 2019’da ise FETÖ’nün Meksika sorumlusu[19] MİT operasyonuyla Türkiye’ye getirilmiştir.
2019 yılında FETÖ ile mücadele kapsamında yaşanan önemli bir diğer gelişme ise örgütün finansal kaynaklarıyla mücadelesinde görülmüştür. Ankara Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, FETÖ’nün Türkiye’ye yasa dışı yollardan para sokmak için “Hawala” olarak bilinen bir sistemi kullandığını deşifre etmiş, bu sistemi kullanarak ülke içerisine sokulan yüklü miktardaki paranın döviz büroları üzerinden belli bir komisyon karşılığında illerde örgüt mensuplarına ulaştırıldığını belirlemiş, şüphelilerin Hawala sistemini kullanarak 13 milyon 744 bin 197 dolar, 2 milyon 135 bin 634 Avro ve 12 milyon 628 bin 530 lira tutarında işlem yapıldığını tespit etmiştir. Haklarında gözaltı kararı verilen 79 şüpheli arasındaki 7 kişinin döviz bürolarında çalışan kişiler oldukları belirtilmiştir.[20]

2019 Yılında PKK Terör Örgütüyle Mücadelenin Analizi

PKK terör örgütüyle mücadele kapsamında 2019 yılına ilişkin veriler,[21] teröristle mücadele harekâtının kış aylarında da aralıksız devam ettirilmesi, terör örgütünün barınma alanlarının İHA’lar tarafından kesintisiz şekilde gözetlenmesi/kontrol altında tutulması alan hakimiyetini sağlanması neticesinde, PKK’nın eylem ve hareket kabiliyetinin yurt içinde büyük ölçüde sınırlandırdığına işaret etmektedir.
Teröristle mücadeleye iştirak eden TSK ve kolluk kuvvetleri 2019 yılında terör örgütünün yurt içindeki barınma alanlarına yönelik operasyonlarını sürdürerek, terör örgütü elemanlarının lojistik ve barınma maksadıyla kullandıkları sığınak ve mağaraları tespit etmiş bu alanları kullanılamaz hale getirmişlerdir. MSB tarafından düzenlenen basın bilgilendirme toplantısında aktarılan bilgilere göre[22] 2019 yılı içerisinde toplam 1.852 sığınak, mağara ve depo imha edilmiştir.  

Aynı basın bilgilendirme toplantısı bilgilerine göre; 2018 yılı içerisinde düzenlenen teröristle mücadele harekâtı kapsamında; toplamda çeşitli çap ve markalarda 1.015 silahın ele geçirildiği görülmektedir. (Grafik 3) Ele geçirilen silahlar cinslerine göre incelendiğinde dikkat çeken hususun, ABD tarafından PKK/PYD terör örgütüne aktarılan tanksavar füzelerindeki artış olduğu görülmektedir. Bu füzelerden 2016 yılında bir adet, 2017 yılında 11 adet, 2018 yılında 30 adet ele geçirilirken, 2019 yılında bu sayının 69’a yükseldiği görülmektedir. Yıl içerisinde ayrıca; 1.066 EYP imha edilirken, 420.000 hafif silah mühimmatı, 174 mayın, 3.329 kilo patlayıcı madde ile 45 ton amonyum nitrat ele geçirilmiştir.
 

Grafik 3 - 2018 Yılında PKK Terör Örgütünden Ele Geçirilen Silahlar
 
PKK terör örgütüne yönelik olarak 2019 yılında TSK ve kolluk kuvvetleri 31’i büyük, 119’u orta çaplı olmak üzere toplam 150 operasyon düzenlemiş, operasyonlarda 1789 terörist etkisiz hale getirilmiştir.  Etkisiz hale getirilen terör örgütü mensuplarından 255’ini terör örgütünden kaçarak güvenlik güçlerine teslim olanlar oluşturmaktadır.[23] Barış Pınarı Harekâtı süresince etkisiz hale getirilen 900, Pençe Harekâtı kapsamında etkisiz hale getirilen 174 teröristle birlikte 2019 yılında toplam 2.863 terörist etkisiz hale getirilmiştir.

Yurt içindeki terörist sayısı 2017’de 2 bin 475-2 bin 780 civarında iken bu sayı yüzde 69 azalışla 2018’de 755-876 aralığına, 2019’da ise 500’ün altında kadar düşmüştür.

Örgüte katılım son 30 yılın en düşük seviyesine ulaşmış ve 2018 yılında örgüte katılan kişi sayısı 95’e kadar gerilerken, (2017 yılında PKK terör örgütüne katılım sayısı[24] 117) 2019’da bu sayı 100’e yakın bir seviyede ortaya çıkmıştır.     
Açık kaynaklardan derlenen bilgilere göre 2019’e ilişkin şehit ve yaralı durumu incelendiğinde, yıl içerisinde 71 askerimizin şehit olduğu (Grafik 4), 259 askerimizin yaralandığı, 4 güvenlik korucumuzun şehit olduğu 9 güvenlik korucumuzun yaralandığı, 3 polisimizin şehit olduğu 8 polisimizin yaralandığı, 26 vatandaşımızın şehit olduğu 50 vatandaşımızın yaralandığı sonucuna ulaşılmaktadır.  
 
Grafik 4 -  2016, 2017, 2018 ve 2019 Yıllarında Şehit Yaralı TSK Personel Durumu
 Ayrıca 2019 yılı içerisinde düzenlenen narko terör operasyonları neticesinde; 43 milyon kök keneviri ele geçirilmiştir.[25]

Halkların Birleşik Devrim Hareketi Terör Örgütü

 Irak kuzeyinden Türkiye’ye geçiş yolları kontrol altına alınan PKK terör örgütü terör eylemlerini gerçekleştirmek üzere kendisine yeni yollar, yeni alanlar aramaktadır. Terör örgütü PKK bu maksatla Türkiye’deki irili ufaklı diğer örgütlerle iş birliği yapmakta, yurt içinde özellikle şehir merkezlerinde kendisine yeni ortaklar bulmaya çalışmaktadır.

Türkiye’de kamuoyu tarafından pek de bilinmeyen Halkların Birleşik Devrim Hareketi (HBDH) Türkiye’de terör eylemleri gerçekleştirmek isteyen bazı komünist ve Marksist-Leninist silahlı örgütlerin ortak eylem yapma kararının ardından birleşerek 12 Mart 2016’da kurdukları bir terör oluşumu olarak dikkat çekmektedir. Kuruluş bildirgesi PKK terör örgütü elebaşlarından Duran Kalkan tarafından okunan HBDH, kendi söylemleriyle “emperyalizm, kapitalizm, şovenizm, faşizm ve ırkçılık gibi fikirlere karşı mücadele edeceğini açıklayarak, bu amaçla eylemler yapacağını” bildirerek terör sahnesindeki yerini almıştır.
HBDH, PKK çatısı altında adı altında; Marksist Leninist Komünist Parti (MLKP), Maoist Komünist Partisi (MKP), Devrimci Karargâh, Devrimci Komünarlar Partisi (DKP), Marksist Leninist Silahlı Propaganda Birliği (MLSPB), Türkiye İhtilalci Komünistler Birliği (TİKB) ve Türkiye Komünist Emek Partisi/ Leninist (TKEP-L) isimli terör örgütlerinden meydana gelmektedir.

2019 yılı içerisinde HBDH tarafından üstlenilen özellikle sabotaj türü eylemler bilinmektedir. Her ne kadar sayıca diğer terör örgütlerine göre daha küçük gruplardan oluşsa da PKK terör örgütünün himayesi altında kurulmuş olması HBDH isimli terör oluşumunu birincil derecede tehdit haline getirmeye yetmektedir.

PKK ile iş birliği içerisinde HBDH’nin bölücü örgütün teknik kapasitesinden faydalandığı, daha önceki yıllarda erişemeyecekleri silah sistemlerini bu iş birliği sayesinde elde etmeleri HBDH’nin kapasitesini artırmaktadır. Suriye’de IŞİD terör örgütüyle mücadele adı altında PKK/PYD ile de aynı saflarda yer alan HBDH altındaki terör örgütleri, bu ülkeyi adeta bir laboratuvar alanı olarak kullanarak yeni taktik ve teknikler öğrenmekte, eylem tecrübesi elde etmektedir. Ortak amaçları Türkiye’ye zarar vermek olan HBDH çatısı altındaki terör örgütleri PKK terör örgütü korumasında kapasite kazanmakta, PKK terör örgütü de artık diğer terör örgütlerine vekalet vererek alan genişletmektedir.

Sonuç ve Değerlendirme 

IŞİD terör örgütüyle mücadele çerçevesinde, eldeki sayısal veriler, yıl içerisinde düzenlenen operasyonlar, operasyonlarda ele geçirilen malzemeler, operasyonlar ın düzenlendiği coğrafi alanlar göz önünde bulundurularak; Türkiye’ye IŞİD terör örgütü tehdidinin halen varlığını sürdürdüğü, Irak ve Suriye’de görünürlüğü azalan IŞİD terör örgütünün Türkiye’de eylem yapma fırsatı kolladığını, Dernek-vakıf benzeri yasal görünümlü oluşumlar üzerinden propaganda, eleman temini, finansman sağlama faaliyetlerini sürdürdüğü, Yalnızca büyükşehir kapsamındaki illerimizde değil aynı zamanda dikkatleri çekmeyeceğini düşündüğü nispeten daha küçük illerde örgütlenme çabası içerisinde olabileceği, Kırsal ve dağlık bölgelerde tıpkı PKK terör örgütü gibi barınma alanları oluşturma ve bu bölgelerde eğitim yapma gayretlerini artırmış olabileceği, PKK terör örgütünün ülke içerisinde minimize edilmesiyle eş zamanlı olarak sahneye çıkarak terör eylemlerini artırabileceği, PKK terör örgütüyle iş birliğini artırabileceği değerlendirilmektedir. IŞİD’le mücadele çerçevesinde;

IŞİD terör örgütünün şehir yapılanmasının temizlenmesine yönelik devam eden operasyonlara ağırlık verilmesinin, Yerleşim yerlerinde özellikle geçici koruma altındaki Suriyelilere yardım görünümü altında kurulan dernek ve vakıflar üzerindeki kontrolün artırılmasının, Kırsal alanda yuvalanmaya çalışan IŞİD teröristlerine yönelik tedbirlerin artırılmasının,

Örgüt propagandası yaparak radikalleşmeye neden olan IŞİD terör örgütü yayınlarının sonlandırılmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

HBDH isimli terör yapılanması içerisinde yer alan değişik örgütlerin sosyal medya üzerinden yayımladığı mesajlar incelendiğinde, önümüzdeki dönemlerde bu örgütlerin; gençlere yönelik propaganda ve elaman temin sürecine hız verecekleri, PKK terör örgütünün cezaevleri ve sokak eylemlerine katılım sağlayacakları, Türkiye içerisinde örgütlenme çabalarını artıracakları öngörülmektedir.
Hem kapasite olarak hem de eylem sayısı olarak her ne kadar HBDH’nin gücü şu an için önemsenmeyecek boyutta imiş gibi görünse de PKK terör örgütü ile mücadele ederken bileşenleri ve destekçileri ile mücadele göz ardı edilmemeli, bu yapılanmaya karşı daha fazla önlem alınmalıdır. IŞİD terör örgütüyle mücadele bahanesiyle çoğunlukla Suriye’de faaliyet gösteren terör yapılanmasına karşı istihbarat gayretleri artırılmalı, lise ve üniversite gençliği içerisinde yayılmalarına ve ideolojik olarak yerleşmelerine izin verilmemeli, Türkiye’deki hücre yapılanmalarına yönelik operasyonlar artırılmalıdır.
2019 yılı içerisinde PKK terör örgütü ile mücadele kapsamında yürütülen operasyonlar ve elde edilen neticeler değerlendirildiğinde, terör örgütüne ilişkin istihbarat faaliyetlerinin ve bu faaliyetlerin etkinliğinin eskiye nazaran arttığını söylemek mümkün görünüyor.

Sınır ötesinde düzenlenen Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı, Kararlılık ve Pençe Harekâtlarıyla eş zamanlı icra edilen hava harekâtları ile terör örgütü mensuplarının sınırlarımızdan içeri girmesi, sınır ötesindeki barınma alanlarında hareket etmeleri önlenmiş, terör örgütü mensupları yurtiçine giremeden bulundukları yerde yani kaynaklarında imha edilerek, terör örgütüne sınır ötesinden pençe vuruşu yapılmıştır.

Sonuç olarak; 2019 yılında teröristle mücadelenin etkin bir şekilde yürütüldüğü, TSK ve kolluk kuvvetlerinin birçok terör örgütüne karşı eş zamanlı olarak büyük başarılar elde ettiği değerlendirilmektedir. Sahada güvenlik alanında kazanılan başarılar terörizmle mücadelenin diğer boyutlarına da yansıtılmalı, 2020 yılından itibaren terörün psikolojik, sosyo-kültürel, ideolojik boyutlarıyla mücadele kapsamında daha fazla çalışma yapılmalı, yurt içinde PKK terör örgütüne desteğin azaldığı değerlendirilen bu dönemden istifade ile terör örgütünün arkasında bulmak isteyeceği halk desteğinin tamamen ortadan kaldırılmasına yönelik sosyo-ekonomik eylem planları hazırlanmalıdır.

TSK verileri kapsamında yapılan değerlendirme neticesinde, PKK terör örgütünün EYP saldırılarının büyük oranda önüne geçildiği, binlerce EYP’nin ele geçirilerek imha edildiği, EYP ile birlikte çok sayıda LPG tüpünün de PKK sığınak ve barınaklarında bulunduğu anlaşılmaktadır. Terör örgütünün EYP yapımında kullandığı amonyum nitrat içerikli gübrelerin dağıtımına / satışına getirilen kısıtlamalar ve kontroller LPG tüpleri içinde alınmalı, LPG tüplerinin dağıtımı ve satışını kontrol altında bulunduracak bir düzenlemeye gidilmelidir.
Terörizmle mücadele çok boyutlu bir yaklaşımla ele alındığında lider kadrolara yönelik düzenlenen operasyonların bu yaklaşımın önemli bir parçası olduğu görülüyor. Lider kadro operasyonları neticesinde;

Terör örgütünün terör eylemleri planlama ve icra yetenekleri ile hareket kabiliyetinin kısıtlandığı,
Terör örgütü sözde liderlerinin yerlerini gizledikleri, iletişim vasıtalarını kullanamadıkları,
Terör örgütünün bilgi/veri akışının sekteye uğradığı,
Terör örgütünün hiyerarşik yapısının bozulabileceği,
İmha edilenin yerine yeni sorumlu bulunana kadar örgütten kopmaların yaşanabileceği,

Terör örgütü mensuplarının moral seviyesinin düşeceği düşünülmektedir.
Lider kadroya yönelik operasyonların başarının daha yukarılara taşınabilmesi için PKK terör örgütünün sözde üst düzey sorumlularına yönelik operasyonlar artırılarak devam ettirilmeli, tıpkı FETÖ mensuplarına olduğu gibi PKK terör örgütü mensuplarına yönelik lider kadro operasyonları Avrupa’ya taşınmalıdır.
2019 yılı içerisinde gerçekleştirilen bir yıllık terörizmle mücadele operasyonları değerlendirilirken, bu mücadelede önemli görevler alan TSK mensuplarının ve kolluk kuvvetlerinin yıl içerisinde ne tür zorluklar yaşadıklarını, kahramanlıklarını, fedakârlıklarını da düşünmeden geçmemek gerekiyor… Bu vesile ile terörle mücadelede şehit olan tüm asker, polis, güvenlik korucusu ve vatandaşlarımızı bir kez daha rahmetle anıyor, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum…

Erol Başaran Bural., 

DİĞER MAKALELERİ;

'Gözlem noktalarımıza provokatif eylem olabilir'
Rus Askeri Doktrini Çerçevesinde İdlib
Bağdadi ve Şahin
Fırat'ın doğusunda ABD'nin 'güvensiz' bölgesi
Türkiye’ye Yönelik IŞİD Tehdidi ve Mücadele


 KAYNAKÇA;
[1] http://www.hurriyet.com.tr/gundem/son-dakika-tarihi-zirve-sonrasi-cumhurbaskani-erdogan-ve-putinden-ortak-aciklama-41356342
[2] https://www.diplomatikstrateji.com/baris-pinari-harekati-son-durum-haritasi/
[3] https://www.cnnturk.com/turkiye/son-dakika-pence-3-harekati-basladi.
[4] https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/msb-2019da-150-teror-operasyonu-yapildi/1685339
[5] https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/kiran-operasyonlarinda-116-terorist-etkisiz-hale getirildi/1643650
[6] https://www.trthaber.com/haber/turkiye/kiran-7-operasyonu-basladi-442626.html.
[7] http://www.hurriyet.com.tr/gundem/kiran-8-basladi-41400869.
[8] http://www.hurriyet.com.tr/gundem/son-dakika-haberi-kiran-9-cudi-dagi-ve-kiran-10-kazan-vadisi-operasyonu-basladi-41401877
[9] https://www.sabah.com.tr/galeri/turkiye/kiran-11-operasyonu-basladi-1260-personel-katiliyor.
[10] http://www.terorarananlar.pol.tr/Sayfalar/default.aspx
[11] https://www.cnnturk.com/turkiye/suleyman-soylu-artik-sinirlarimizdan-kus-ucurtmayacagiz
[12] http://www.hurriyet.com.tr/gundem/son-dakika-bakan-soylu-kiran-operasyonlarinda-121-terorist-etkisiz-hale-getirildi-41378134
[13] https://www.haberler.com/icisleri-bakani-suleyman-soylu-3-yildir-600-e-12663223-haberi.
[14] https://www.icisleri.gov.tr/teror-orgutunde-cozulme-devam-ediyor-12
[15] Polis Akademisi Başkanlığı. (2018). Uluslararası bir tehdit olarak FETÖ. Polis Akademisi Yayınları: 67 Rapor No: 20. 5. ISBN: 978-605-4619-95-5.
[16] http://www.hurriyet.com.tr/gundem/son-dakika-bakan-soylu-kiran-operasyonlarinda-121-terorist-etkisiz-hale-getirildi-41378134.
[17] https://www.sabah.com.tr/gundem/2019/12/27/milli-savunma-bakanliginda-bilgilendirme-toplantisi
[18] https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/feto-nun-malezya-sorumlusu-mit-operasyonuyla-turkiye-ye-getirildi/1569017
[19] https://www.yenisafak.com/gundem/fetonun-meksika-imami-osman-karaca-mit-tarafindan-yakalanarak-turkiyeye-getirildi-3510954
[20] http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/dunya/1703085/turkiyeye-yasa-disi-para-transferine-baskin.html
[21] 01 Ocak-24 Aralık 2018 tarihleri arasında İçişleri Bakanlığı, TSK ve MSB tarafından yapılan resmi açıklamalar ve açık kaynaklarda yer alan haberlerden derlenmiştir.
[22] https://www.sabah.com.tr/gundem/2019/12/27/milli-savunma-bakanliginda-bilgilendirme-toplantisi
[23] https://www.sabah.com.tr/gundem/2019/12/27/milli-savunma-bakanliginda-bilgilendirme-toplantisi
[24]http://aa.com.tr/tr/politika/icisleri-bakani-soylu-15-temmuz-2016-tarihinden-itibaren-47-bin-523-kisi-tutuklandi/1007102
[25] https://www.aa.com.tr/tr/politika/icisleri-bakani-soylu-narko-teror-kapsaminda-bu-yil-43-milyon-kok-kenevir-yakaladik/168713

https://21yyte.org/tr/merkezler/islevsel-arastirma-merkezleri/terorizm-ve-terorizmle-mucadele/turkiye-nin-2019-yilinda-terorizmle-mucadelesi-sinir-otesinden-pence-vurusu

***

30 Kasım 2018 Cuma

SURİYEDE BARIŞA ÇOK VAR

SURİYEDE BARIŞA ÇOK VAR.




Prof.Dr.Sait Yılmaz 
05 Kasım 2018 

 Giriş 

 Suriye’de 2011 yılından beri devam eden iç savaşta başlangıçtaki planlar tutmayınca 2014 ayındaki Halep başarısızlığının ardından Türkiye ve ABD’nin yollarının ayrıldı. Eylül 2015’de Rusların müdahalesi ile savaşın seyri değişti. Esat’a verilen güçlü destek ve Rus varlığı ABD ve Türkiye’yi kendi etki bölgeleri dışında hareket edemez hale getirdi. Türkiye, Sünni Arap kartına Amerikalılar ise sahada en güçlü vekil olarak gördükleri Kürt kartına sarılmış durumdadır. Şimdi Türkiye’nin etki sahası olarak gördüğü İdlib-Afrin-Fırat Kalkanı bölgeleri ile ABD’nin desteklediği YPG/PKK bölgesinin yeni statüsü masadaki konulardır. 
Taraflar Suriye içinde oydukları bölgelere Suriye Anayasası’nda statü vererek sahadaki askeri durumu siyasi kazanca çevirmek istiyorlar. Tabii Esat’ın ve rejiminin geleceği de bu Anayasa ile şekillenecek. Genel resim içinde Esat, devlet mekanizmasını çok güçlü bir şekilde elinde tutuyor. Ülke genelinde ise İdlib ve Rakka hariç tüm vilayetler kontrolü altında. Hatta YPG bölgesi içindeki Haseki bile Esat’ın kontrolünde kalmaya devam ediyor. Gelinen durum nedir, 
ne olacak? Anlatalım. 

 İdlib-Afrin-Fırat Kalkanı.. 

 Astana Anlaşması’na göre Türkiye, İdlib’i savaşçı gruplardan temizleyecek ve bölge güvenli hale getirilecekti. Ancak, Türkiye zaman içinde ayak sürüdü, bu işi yapmak istemedi. 
Bunun üzerine Esat, İdlib’i geri almak istedi ama gücü yetmedi. 17 Eylül 2018’deki Soçi Anlaşması ile Türkiye’nin istediği şekilde Esat güçlerinin İdlib’e yapacağı harekât durduruldu. Bu anlaşmanın arkasında Rusya ve ABD arasındaki istişareler etkili oldu. İdlib bölgesi İslamcı savaşçılardan temizlenmiş değil ve ne olacağı belirsiz. Türkiye, temizlik yapmak yerine ‘dönüştürme’ yoluna girdi. Türkiye’nin planına göre; buradaki radikal savaşçılar ılımlı hale getirilecek ve Esat bunlarla da masaya oturmaya razı edilecek. 

 İdlib içinde Suriye’nin çeşitli bölgelerinden toplanmış çoğunluğu Sünni Arap 3.5 
milyon nüfus var. Buradaki savaşçı gruplar içinde şunlar bulunmaktadır; 

 - Doğu Türkistanlı, Özbek ve Kafkasyalılar dâhil (5 bin), 

 - El Nusra (El Kaide); 7-10 bin, 

 - Ilımlı (ÖSO); içinde pek çok farklı ve ayrı gruplar halinde 30 bin kişi kadar ancak savaş kabiliyetleri yok, 

 - Daha radikal gruplar; 1.000 kişi kadar. 

 Esat güçleri tek başına İdlib’i geçiremez ancak RF ve İran desteğinde bölgeye girebilir ama iki tarafta ağır zayiat verebilir. Bu yüzden, bu seçenek arka planda bekliyor. Rusya, Ankara’nın İdlib’i radikal silahlı gruplardan temizlemesi beklentisinden vazgeçmiş değil. Ankara’da İdlib’te dönüşüm yapılırsa Türkiye’nin otonomi bölgesi isteğine olumlu cevap verileceğini umuyor, aslında başından beri kuzeybatı Suriye’de ‘de facto’ bir özerk bölge yaratmaya çalışıyor. İdlib ile ilgili gelişmeler Rusya’nın Türkiye ile ortaklığı devam ettirme niyetinden kaynaklansa da bu ittifak her an bozulabilir. 

Afrin’in güney yarısı yani Tel Rifat bölgesi hala YPG/PKK’nın kontrolünde. Afrin 
bölgesi içinde hala önemli bir Kürt nüfusu yaşıyor. Türkiye insani yardımı sürdürmeye çalışıyor ama ÖSO’nun burada işlediği suçlar (hırsızlık, tecavüz vb.) halkı Türkiye’ye düşman ediyor, bölgede güvenlik yok. 

Fırat Kalkanı, bölgesi ise Afrin’e göre daha sakin ama burada da Suriye’nin dört bir yanından toplanmış kişilerden oluşan ÖSO grupları içinde çıkar çatışması yaşanıyor. 

Şimdilik İdlib bölgesindeki konum ‘çatışmanın tırmanmasının önlenmesi’, Fırat’ın 
doğusunda ise ‘çatışmasızlık’ bölgesi olarak belirlenmiş durumda. 

 YPG/PKK bölgeleri.. 

 Fırat’ın doğusunda Kürt gruplar, IŞİD’ın geri kalanlarını temizlemek görüntüsü altında Haseki ve Rakka’da hala Esat güçlerine saldırıyor1, Deyrizor bölgesinde toprak genişletmeye devam ediyorlar. İşin aslı Kürtler, IŞİD ile mücadeleyi çoktan bıraktı ve ele geçirdikleri bölgeyi genişletmek istiyorlar. Kürtler, yerel yönetimleri geliştirerek, devlet inşasına devam ediyor. Eylül 2018’de Kürt yerel polisi (Asayiş), Arap okullarının kapanmasını protesto eden 50’den fazla kişiyi tutukladı. Vergi vermeyenlerin dükkânlarını yakıyorlar. YPG/PKK her yere Kürt sembollerini yayarken, Araplar, Türkmenler ve diğer etnik gruplar yok gibi 
davranıyorlar. Bunları yaparken, ABD, Avrupa, Körfezin Arap ülkelerinin siyasi, ekonomik, askeri ve medya desteği alıyorlar. Kürtlerin bağımsızlığı hak ettiği mesajı işleniyor. ABD daha önce bölgeden çekilme zamanı olarak IŞİD ile mücadelenin bitmesini açıklamıştı. Yeni durumda ne buna uyuyor ne de Kürt provokasyonlarına ses çıkarıyor. ABD, Türkiye’nin bu devlete engel olma niyetlerini perdeleme ve önleme için ikna yöntemini kullanıyor. Kürt kartı, 
İran’a karşı Türkiye’yi yanına çekmenin bir aracı olarak görülüyor. 

 YPG/PKK kuvvetleri, ABD ve Türkiye anlaşmasına rağmen Münbiç bölgesinden hiç çekilmediler. Münbiç’te değişen bir şey yok. Hiçbir zaman YPG/PKK bölgesinde devriye olmadı. Son devriye faaliyeti Amerikan üssünün olduğu bir bölgeye doğru 500 m. ilerleme getirdi. Türk askeri YPG/PKK bölgesine hiç girmedi yani devriye işi ÖSO bölgesinde kaldı. 

 Özetle, ABD desteğini alan YPG/PKK” özerk bölge” ile “bağımsız devlet” arasında bir çözüm arayışındadır. Sonuçta ortaya çıkacak muhtemel federal yapı içinde YPG/PKK; kendi parlamentosu ve belediyeleri olan, vergi toplayan ve petrol kuyularını kontrol eden Barzani modelinden daha aşağı bir devlet benzeri yapıdan aşağısına razı olmak istemiyor. 
Esat’a ise dış ilişkiler, savunma, uluslararası ticaret gibi konular bırakılacak 

 PKK’nın lider kadrosu Suriye düz ve güvenli olmadığı için Kandil’de saklanmaya 
devam ediyor. Lider kadro içinde Karayılan, Bayık, Bahoz Erdal, Nurettin Sufi ve Şahin Çilo var. Bunlardan Şahin Çilo, YPG/PKK’nın başında kişidir. Çilo askeri liderdir, siyasi temsilciler ise; sözde Suriye Demokratik Meclisi üyesi Erdar Halil, Asya Abdullah ve Siban Hamo’dur. Suriye’deki YPG/PKK bölgelerinde (Fırat’ın batısı ve doğusu) toplam 70 bin militan var. Bunların 20 bin Kürt, 50 bini ABD’nin satın aldığı Araplardır. 3-5 bin YPG/PKK, Afrin güneyindedir (Tel Rifat). 

 Türkmenler.. 

 İdlib ve Afrin ile birlikte Fırat Kalkanı bölgesi de Araplaştırılırken Türkmenler Suriye genelinde buharlaştılar. 2011 yılına göre Suriye’deki Türkmen nüfusu (3.5 milyon2) %90 azaldı veya kayboldu. Bugün Suriye’deki Türkmen mevcudu 35 bin civarındadır. Suriye’den Türkiye’ye gelen Türkmen miktarı 500 bindir. 10 bin Türkmen Avrupa’ya gitti. Toplama bir milyon nüfusa sahip YPG/PKK bölgesinde devlet kurulmaya çalışılırken, Suriye’deki Türkmenler sahipsiz ve ne istediğini bilmiyorlar. ÖSO içinde dahi Türkmen yoktur. 

Irak’ta da durum aynı; Türkmenler son seçimlerde Kerkük’te Irak Türkmen 
Cephesi’nden 2, Şii gruplar içinden 7 milletvekili çıkardılar. Ancak, 100 bin nüfuslu Hıristiyanlar bakanlık (Adalet) alırken, Türkmenlere bakanlık verilmedi. En az Kürtler kadar nüfusa sahip Türkmenler, Irak’ta yok sayılırken, Kürtler kuzeydeki özerk bölge hariç ülke egemenliğin yarısına sahipler. 

 Suriye’nin geleceği ve ülkelerin pozisyonları.. 

 Suriye’de işler 2016’da başlayan ABD ve Rusya arasındaki centilmenlik anlaşmasına göre yürüyor3. ABD Savunma Bakanlığı, Fırat’ın doğusu ve batısından sorumlu iken İdlib bölgesindeki ÖSO’nun içinde CIA’nın grupları da var. Rusların önceliği zaten İdlib bölgesi ve burası çözüldükten sonra Fırat’ın doğusu ile ilgili anlaşmanın daha kolay olduğunu düşünüyorlar. Rus-ABD centilmen anlaşması Esat’ın ve Rusların Fırat’ın doğusuna girmemesini içeriyor. ABD, Suriye’nin kuzeyindeki tarım ve enerji bölgelerinde yaklaşık 20 
üs kurdu ve bu üsler bölgeden gitmeye niyetinin olmadığının da bir göstergesi. Amerikalılar, savaştan daha az zarar gören bu bölgede kolayca yeniden ülke inşası yapacaklarını düşünüyorlar. Ancak, burada yaşayanların çoğu Kürt değil ve YPG vahşice insanları kontrol altında tutmaya çalışıyor. 

Suriye üzerinde Türkiye, Rusya Federasyonu ve ABD anlaşamadı. Herkesin kendi Suriye planı var. RF; Esatlı bir Suriye, ABD; zayıf ve problemli bir Suriye, Türkiye ise İhvanlı bir Suriye istiyor. ABD, Türkiye’yi destekleyebilir çünkü İhvan içinde kendi adamları da var ve bunlar yönetimde yer alırsa onay verebilir. İhvan’ın gönlü Türkiye’de değil, mecbur olduğundan Türkiye ile işbirliği yapıyor. Özetle, Türkiye’nin Suriye politikası YPG/PKK’dan önce Esat’ı göndermek yani rejimi değiştirmek konusuna odaklanmış durumdadır. 27 Ekim 2018’de İstanbul’da yapılan Dörtlü Suriye Zirvesi’nden bir sonuç çıkmadı. Türkiye’nin 
beklentisi Anayasa yapılması ve özellikle Türkiye olanlar olmak üzere göçmenlerin güvenli ve gönüllü dönüşünün sağlanması idi. Türkiye’den dönenler ÖSO bölgesine gönderiliyorlar. Zirve’ye katılan Almanya ve Fransa’nın sahada varlığı yok ama Türkiye ile birlikte özellikle göçmen akışı konusunda ön almak istiyorlar. Diğer yandan kendilerine masada yer buldular. 

Esat ise 2011 yılına dönmek, ülkenin bütünlüğünü ve egemenliğini devam ettirmek istiyor. Türkiye, 2011 yılında olduğu gibi Esat ile İhvan’ı iktidarı ortak etmeye zorlayabilir ama Esat eğer İhvan’a bir kere kolunu kaptırırsa 1980’lerde olduğu gibi ne olacağını çok iyi biliyor. 

İhvan (Müslüman Kardeşler) içinde Türkiye’nin belirli bir adamı da yok, liderlik çok parçalı, pek çok isim geçiyor. İhvan’ın asıl sahibi İngiltere ama gelişmelerin içinde gözükmese de yakından izliyor ve taksimat zamanını bekliyor. 

 Suudi Arabistan, Suriye’de denklem dışı kaldı ve kendi teröristlerini Rakka 
bölgesinden çıkarmak için YPG/PKK’ya 100 milyon dolar rüşvet verdi. Bu teröristler geçen yıl Suudi Bakanın gözetiminde Rakka’dan alınmıştı. Katar, Suriye’de Türkiye ile birlikte hareket ediyor ama artık sahada savaşçısı kalmadı. El Nusra (El Kaide), Körfez ülkeleri tarafından finanse ediliyor. Kimse tarafından sevilmeyen ve istenmeyen İsrail ise sahada da kendine müttefik bulamadı. Bu yüzden, kaosun ve savaşın devamını istiyor, ara sıra bir yerleri vurarak ortalığı karıştırıyor. 

 İran’ı pasifize etmek için yeni ABD enerji yaptırımları Suriye’de sonuç verebilir. İran güçleri yavaş yavaş Suriye’den çekilebilir. Bunun için yaptırımların yumuşatılması karşılığı Rusya aracılığında ABD ve İsrail ile İran arasında bir anlaşma olasılığı var. İran’ın Suriye’de pek bir rolünün kalmamış olmaması da bu çekilmeyi daha olası hale getiriyor. 

 Sonuç.. 

 BM Suriye Özel Temsilcisi Steffan De Mistura istifa edince Suriye sorununa siyasi çözüm arayışları şimdilik lidersiz kaldı. Mistura, Kofi Annan ve Lahdar İbrahimi’den sonra başarısız olan üçüncü özel temsilci oldu. Şu ana kadar Suriye’de genel bir çözüme ilişkin esaslı bir doküman yok. Cenevre I’de kabul edilen altı maddelik metin taraflarca farklı şekilde yorumlanıyor. Sadece İdlib konusunda bir metin var. Şimdi Mistura’nın yerine gelecek BM özel temsilcisi ile taraflar yeniden pazarlık yapmak için hazırlanıyor. Rusya’nın kaleme aldığı bir Anayasa’nın Cenevre’de ‘taraf olarak kabul edilmişler’in temsil edildiği Anayasa Komisyonu’nda görüşülmeye başlanması ile yeni bir sürece girilebilir. Türkiye’nin Fırat’ın batısından ABD’nin de doğusundan çıkmayacağı göz önüne alınarak iki bölgede özerkliğin getirilmesi olası gözüküyor. Bunun batıdaki adı ‘yerel yönetimlerin geliştirilmesi’ ama doğuda ise daha kuvvetli bir ‘özerk yönetim’ olabilir. 

 Daha önce de yazdığımız gibi bir iç savaş ortalama 10-15 yıl sürer ve biz henüz 
yedinci yıldayız. Suriye’deki savaşın siyasi olarak çözülmesi 5-6 yıl daha devam eder. Daha çok sular akacak; örneğin İdlib ve Fırat’ın doğusunda savaş yeniden tetiklenebilir. Esat’ın gücü ne İdlib’e ne de Fırat bölgesine yetmeyeceğine göre, çekilirse iç savaş tetiklenebilir. 

YPG/PKK alanını genişletmek peşine düşebilir. Türkiye’nin Fırat’ın batısına müdahalesi ABD’nin çekilmesine bağlı gözüküyor. Sihirli çözüm Türkiye’nin sadece Rusya ile değil ABD ile de anlaşmasında dır. Kaşıkçı kozu bunun için kullanılmalıdır. 

DİPNOTLAR;

1 Firas Samuri, Northeastern Syria: Kurdish Anarchy and Sultan Erdogan Dreams, Global Research, (October 25, 2018). 
2 3.5 milyon Türkmen’in 1.5 milyonu Türkçe konuşan ve Türk kimliğine vakıf olanlardı. 1 milyon Türkçe bilmeyip, Türk kimliğinin farkında olanlardı. 1 milyon Türkmen ise ne Türkçe konuşuyor ne de Türk kimliğinin farkında idi. Bunlar Suriye rejimi tarafından Türkiye sınırından iç bölgeye zorla göç ettirilenlerdi. 
3 Andrew Korybko, Strategic Assessment of the War on Syria in Fall 2018: Idlib & the Northeast, Eurasia Future, (October 20, 2018). 


***

1 Eylül 2018 Cumartesi

SURİYE KRİZİNDE YENİ SAFHA İDLİB SURİYE BATAKLIĞI, İDLİB EN RİSKLİ GİRİŞİM., BÖLÜM 4


SURİYE KRİZİNDE YENİ SAFHA İDLİB SURİYE BATAKLIĞI, İDLİB EN RİSKLİ GİRİŞİM., BÖLÜM 4


HTŞ’yi zor durumda bırakan ve böylelikle zayıflatan başka bir adım ise İdlib’de muhalifler arasındaki askeri dengenin HTŞ’nin aleyhine değişmesidir. 
Bu anlamda Ahraru’ş-Şam ve Nureddin Zengi grubunun kurduğu Cephetü’l-Tahrir Suriye ve Feylaku’ş-Şam, Ceyşu’l-Nasr, Ceyş İdlib Hür, 1. Sahil Tümeni, 2. Sahil Tümeni, Fevcu’l-Evvel, Ceyşu’l-Sani, Ceyşu’l-Nukba, Şüheda el-İslam Dareyya, Fırka el-Hurriye ve 23. Fırka’nın birleşmesi sonucu şekillenen Ulusal Özgürleştirme Cephesi’nin güçlenmesi HTŞ’yi daha da geriletecektir. Nitekim son dönemde HTŞ ile Ahraru’ş-Şam ve Nureddin Zengi Hareketi’nin kurduğu savunma paktı Cephetü’l-Tahrir Suriye ve Sukuru’ş-Şam ile önemli çatışmalar yaşanmıştır. 
Çatışmaların şiddeti hafiflemiş olsa da HTŞ İdlib’de zayıflamış ve birçok alan kaybetmiştir.

Bu bağlamında Cephetü’l-Tahrir Suriye, Vataniye Cephesi, Ceyşu’l-Ahrar, Sukuru’ş-Şam Tugayları bir araya gelerek Cephetü’l-Vataniye lil-Tahrir’i 
kurması oldukça önemli ve dikkat çekici bir hamle olmuştur. Kurulan yeni yapı HTŞ’yi dengeleyebilecek ve hatta zayıflatacak bir güce sahiptir. 
İdlib bölgesindeki güç dengelerinin değişmesi ve HTŞ’nin zayıflatılması durumunda HTŞ sorunsalının daha kolay çözülebileceği muhtemeldir.

Diğer yandan HTŞ’nin zayıflaması El-Kaide ve DEAŞ gibi örgütleri İdlib bölgesinde güçlendirme ihtimali da barındırabilir. Cephetü’l-Tahrir Suriye ile HTŞ arasındaki çatışmalar esnasında HTŞ içerisindeki El-Kaide kanadı gruptan ayrılarak Hurrase’d-Din örgütünü kurmuştur. Hurrase’d-Din örgütü İdlib gerilimi azaltma bölgesini gözetmeyerek cephe hatlarında rejim ve rejim yanlısı milislere karşı saldırılar düzenlemiştir. 
Bu örgütün Türkiye’yi düşman unsur olarak görmesi endişe verici bir diğer durumdur. Dolayısıyla HTŞ’ye yönelik adımlar atılırken eş zamanlı olarak 
Hurrase’d-Din gibi radikal yapılanmaların da baskı altına alınarak zayıflatılması gerekmektedir.

Fakat HTŞ’nin zayıflatılması ve hatta tamamen ortadan kaldırılması durumunda Esed rejiminin saldırgan tavrını durdurma ihtimalinin şüpheli olduğunu söylemek mümkündür. Zira ifade edildiği gibi Esed rejiminin daha önce saldırdığı bölgelerde HTŞ’nin varlığı oldukça sınırlıdır. 
Örneğin Ceyşü’l-İslam kontrolündeki Doğu Guta gibi bazı bölgeler HTŞ’den arındırılmış bölgelerdir. Buna karşın Türkiye’nin, Esed rejimini nüfuzu altına alan Rusya ile yürütebileceği müzakereler önemlidir. Rusya’nın temel argümanı bölgede bulunan HTŞ ve diğer küçük radikal yapılanmalar üzerinden şekillenmektedir. Bu anlamda HTŞ’nin zayıflaması Türkiye’nin diplomatik arenada hareket alanını genişleterek Rusya’ya karşı elini güçlendirecektir. Ayrıca HTŞ’nin zayıflamasıyla tüm muhalif unsurları tek bir emir komuta altında toplayacak bir çatı yapılanma için harekete geçilmesi gereklidir. Muhalefetin tek bir çatı altında toplanacak olması rejimden gelecek olası bir saldırıya karşı caydırıcı etki yapacaktır.

Esed rejiminin İdlib’e yönelik olası askeri operasyonu tamamen Rusya’nın alacağı pozisyona bağlıdır. Rusya bir yandan Suriye’ye yaptığı askeri 
müdahale neticesinde asker ve siyasi bir zafer elde etmek istemektedir. Dolayısıyla Türkiye ile yürüttüğü Astana sürecini ve Türkiye’nin İran’ı 
dengeleyebilmek için üstlenebileceği rolü önemsemektedir. Rusya nihayetinde İran’ın Suriye’de kendi nüfuz alanını paylaşmasını istememekte ve 
İsrail üzerinden ABD ile yürüttüğü müzakerelerde de bu durumdan yararlanmaya çalışmaktadır. 

Rusya ayrıca şimdiye kadar çok büyük yatırım yapmış olmasına rağmen yıllar süren yıpratıcı savaş neticesinde rejimin askeri, iktisadi ve beşeri olarak tükenmiş olduğunun da farkındalığıyla İdlib’de yeni bir uzun süreli yıpratıcı savaşa girmeyi arzu etmemektedir. Ancak Moskova, Esed rejiminin egemenliğinin Suriye genelinde yeniden tesis edilmesi konusunda oldukça net ve açık bir tavır da sergilemektedir. Bu bağlamda Türk askeri personelinin Suriye toprağında kalmaması gerektiğini sürekli dile getirmektedir. Aynı şekilde Nusra Cephesi veya HTŞ’nin yok edilmesi hususunda da ısrarcı olmaktadır. Rusya bu bağlamda Astana süreci ve yeni anayasa yazımını bir fırsat olarak görmekte, belli tavizlerle Esed rejiminin ülke sathındaki egemenliğini tesis edeceğini düşünmektedir. 

Türkiye için ise gelinen aşamada muhaliflerin son kalesi konumuna gelen İdlib’in istikrar ve güvenliğini sağlamak oldukça önemlidir. Bir yandan olası bir saldırının yol açacağı ve yüz binlerce kişiden oluşacağı aşikar mülteci akımı söz konusuyken diğer yandan muhalefetin İdlib’i kaybetmesi Afrin ve FKH alanını da savunmasız bırakacaktır. Esed rejimi ve yanlısı milislerin İdlib’i kontrol ettiği bir durumda bir sonraki hedefin Afrin ve FKH alanı olacağı tahmin edilebilir. Ayrıca İdlib’in kaybedilmesi Türkiye’nin hem diplomasi masasındaki gücünü zayıflatacak hem de Suriye’nin geleceğinin şekillenmesindeki rolünü azaltacaktır. 

Bu bağlamda atılacak askeri ve diplomatik adımlarla İdlib’i güvence altında tutmaya gayret gösterilmesi önem arz etmektedir.35

SONUÇ

Muhalif gruplar arasında yaşanan güç mücadelesiyle birlikte sıklıkla DEAŞ ve rejime bağlı yapılar tarafından suikastlara ve bomba yüklü araç saldırılarına 
maruz kalan İdlib bölgesinde istikrarlı bir yapının oluşmasının kolay olmadığı görülmektedir. Ayrıca bölgeye yönelik gerek Rusya gerekse rejim tarafından düzenlenen hava bombardımanları Astana süreciyle varılan anlaşmaya yönelik güveni zedeleyerek bölgenin istikrarsızlığına katkı yapmaktadır. Astana sürecinde çatışmayı azaltma bölgesi olarak belirlenen Doğu Guta, Kuzey Humus ve Dera bölgelerine yönelik Rus ve İran destekli rejim saldırıları İdlib’de de benzer bir senaryonun yaşanabileceği endişesini doğurmaktadır. 

Burada Türkiye’nin gözlem noktalarının caydırıcılığının önümüzdeki süreçte ciddi anlamda test edileceği öngörülebilir. Türkiye oluşturduğu on iki askeri noktayla bölgenin karadan hedef alınmasının önüne geçmiştir. Ancak rejimin Dera’nın ardından İdlib’i hedef almak için bir çaba içinde olduğu da anlaşılmaktadır.

Öte yandan Esed rejimi İdlib’i yeniden kontrol etme niyetini açık bir şekilde ortaya koysa da sahadaki gerçeklikler ve askeri kapasite açısından farklı dinamiklerin belirleyici olduğu da görülmektedir. Rejimin İdlib’e kapsamlı bir harekat düzenlemek için askeri kapasitesinin yetersiz kaldığı ve bu bağlamda özellikle Rusya ve İran’a tamamen bağımlı olduğu değerlendirilebilir.

Dolayısıyla siyasi ve askeri anlamda Rusya’nın nüfuzu altında olan Esed rejiminin İdlib’e saldırma kararının Rusya ve İran’ın onayı olmadan gerçekleşmeyeceği söylenebilir. Özellikle Rusya’nın artan nüfuzu İdlib gibi önemli bir meselede Esed rejiminin karar alma imkanını sınırlamaktadır. 
Diğer yandan yedi yıldır devam eden çatışma ve “yıpratma savaşı”ndan dolayı Esed rejiminin askeri gücü gittikçe aşınmış ve insan kaynakları tükenmiştir. Oldukça sınırlı bir mobilize güce sahip olan, hem insan kaynağı hem de askeri teçhizat açıdan zayıf duruma düşen Esed rejiminin muhaliflerin son kalesi haline gelmiş, on binlerce savaşçının olduğu İdlib bölgesine yapacağı hamlenin kolay olmayacağı aşikardır. Bu hususlar dikkate alındığında rejiminin İdlib’e saldırma kararının ancak Rusya’nın onayı ve kapsamlı desteği halinde gerçekleşebileceği anlaşılmaktadır. Ancak rejim kendi imkanlarıyla Kuzey Hama ve Lazkiye’nin kuzeybatısında sınırlı harekatlar düzenleyebilir.

Türkiye, Rusya ile yürüttüğü müzakereler neticesinde FKH ve ZDH örneklerinde olduğu gibi sahada varlığını ve etkinliğini artırmış, Suriyeli muhaliflerinin yanı sıra siviller için de bir yaşam alanı oluşturmuştur. Türkiye İdlib üzerinde Ruslarla yürüteceği müzakerelerle yaklaşık 3 milyon sivilin yaşadığı bölgeyi büyük bir insani krizden kurtarma çabasındayken bölgeye yönelik askeri tahkimatını da artırmaktadır.

Yedi yılı geçkin zamandır süren Suriye iç savaşından alınabilecek derslerden birisi masada verilen sözlerin değil sahadaki fiili durumun belirleyici olduğudur. 
Rusya, İran ve rejim güçlerinin Astana sürecinde verdikleri sözlerden ziyade sahadaki duruma göre hareket ettikleri görülmektedir. İdlib bölgesindeki 
çatışmalar büyük oranda durmuş olsa da hava saldırıları devam etmektedir. 

Türkiye’nin, Rusya ve rejim hava kuvvetlerini Suriye hava sahası içinde fiilen durdurması mümkün olmadığından diplomatik yollarla hava saldırılarını mümkün olduğunca azaltmak için çabalaması gerekmektedir. Ayrıca HTŞ ve diğer radikal örgütlerin İdlib’deki varlıkları azaltılarak Rusya ve rejimin bölgeye yönelik hava harekatları için öne sürdüğü bahaneleri ellerinden alınmalıdır. Bu bağlamda Cephetü’l-Tahrir Suriye, Vataniye Cephesi, Ceyşu’l-Ahrar, Sukuru’ş-Şam Tugayları’nın bir araya gelerek Cephetü’l-Vataniyelil-Tahrir’i kurması oldukça önemlidir. Kurulan yeni yapı HTŞ’yi dengeleyebilecek ve hatta zayıflatacak bir güce sahipken Rusya’nın İdlib’i hedef alabilmek için ileri sürdüğü HTŞ/Hurrase’d-Din ve iltisaklı yapılar kartı elinden alınabilir. Türkiye muhalif grupları bir araya getirerek bir güç temerküzü oluşturacak çatı yapılanmayı desteklemekte, HTŞ ve iltisaklı gruplarla bir çatışma olmadan bu yapıların dağılması ve içerisindeki 

Yedi yılı geçkin zamandır süren Suriye iç savaşından alınabilecek derslerden birisi masada verilen sözlerin değil sahadaki fiili durumun belirleyici olduğudur.yerli unsurların yeni çatı yapılanmaya katılmasını temin etmeye gayret göstermektedir.

Yine de İdlib’de muhalifler arası dengelerin kolay kolay istikrara kavuşamayacağı değerlendirilebilir. 

Farklı ideoloji ve vizyonların ön plana çıktığı gruplar arasında yaşanan çatışmaların yakın dönemde yeniden tekrarlanmayacağının da bir garantisi 
bulunmamaktadır. Böylesi bir gelişmenin halihazırdaki insani krizi daha da derinleştireceği öngörülebilir. Türkiye’nin mezkur senaryolara hazırlıklı olması gerekmektedir. Suriye’deki çatışmaların sonlanması ve Astana sürecinin nihayete erip siyasal bir çözüm üretilmesi açısından Türkiye’nin muhalifleri tek bir çatı altında toplaması önem arz ederken rejim ve müttefiklerinin İdlib’e yönelik saldırgan tavırlarından vazgeçmeleri ve hava saldırılarını durdurmaları da elzemdir. 

Ancak rejimin Doğu Guta, Kuzey Humus ve Dera’daki kazanımlarının ardından İdlib’deki muhalifleri de elimine ederek askeri açıdan Suriye muhalefetini 
ve devrimci güçleri tamamen etkisiz hale getirmeyi arzuladığı görülmektedir. Türkiye Rusya ile yürüteceği askeri diplomasi yoluyla rejimin böyle bir hamle 
yapmasını engellemek durumundadır.

Nihayetinde yaklaşık 3 milyon sivilin yaşadığı ve muhalifler için her anlamda son kale konumuna gelen İdlib’in muhafazası Suriye’nin geleceğinde siyasal 
bir çözümü hayata geçirecek kapsayıcı ve kuşatıcı yeni bir siyasal yapının inşası için önem arz etmektedir. 

    Astana süreci kapsamında yürütülen yeni anayasa yapımı ve atılacak diğer ilgili adımlarda da rejim üzerine bir baskı unsuru olarak varlığını sürdürmek durumundadır. İdlib’in muhafazası Türkiye açısından ise olası mülteci akınlarından korunmaktan FKH ve ZDH bölgelerindeki nüfuzuna, PKK’nın Suriye kolu PYD/YPG ile yürütülen mücadeleden Suriye’nin geleceğine ilişkin müzakerelerde söz sahibi olmaya kadar geniş bir spektrumda önem arz etmektedir.

2011’den bu yana devam etmekte olan ve yakın tarihte yaşanan en kanlı çatışmalardan birisi olan Suriye krizinde Esed rejiminin askeri kazanımlarının 
ardından İdlib bölgesi muhaliflerin son kalesi konumuna gelmiş durumdadır. İdlib’i yeniden kontrol etmek istediğini açık bir şekilde ifade eden Esed rejiminin 
şehre saldırma kararının Rusya ve İran’ın onayı ve desteği olmadan gerçekleşmeyeceği söylenebilir. Özellikle Rusya’nın artan nüfuzu İdlib gibi önemli bir meselede Esed rejiminin tek başına karar alma imkanını sınırlamaktadır. Diğer yandan yedi yıldır devam eden çatışma ve “yıpratma savaşı”ndan dolayı Esed rejiminin askeri gücü gittikçe aşınmış ve insan kaynakları tükenmiştir. Oldukça sınırlı bir mobilize güce sahip olan, hem insan kaynağı hem de askeri teçhizat açısından zayıf duruma düşen Esed rejiminin muhaliflerin son kalesi haline gelmiş, on binlerce savaşçının olduğu İdlib bölgesine yapacağı hamlenin kolay olmayacağı aşikardır. 
Bu hususlar dikkate alındığında Esed rejiminin İdlib’e saldırma kararının ancak Rusya’nın onayı ve kapsamlı desteği halinde gerçekleşebileceği anlaşılmaktadır. 
Ancak bu durum Esed rejiminin kendi imkanlarıyla Kuzey Hama ve Kuzeybatı Lazkiye’de sınırlı harekatlar düzenleyemeyeceği anlamına gelmeyecektir.

Türkiye, Rusya ile yürüttüğü müzakereler neticesinde Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatları örneğinde olduğu gibi sahadaki varlığını ve etkinliğini 
artırarak Suriyeli muhaliflerin yanı sıra siviller için de bir yaşam alanı oluşturmuştur. Astana süreci ve çatışmasızlık anlaşmasının neticesinde İdlib 
bölgesinde on iki farklı gözlem noktası tesis eden Türkiye İdlib üzerinde Ruslarla yürüteceği müzakerelerle ve sahada muhalefeti birleştirecek ve radikal 
unsurları elimine edecek adımlarla yaklaşık 3 milyon sivilin yaşadığı bölgeyi büyük bir insani krizden kurtarabilir.

ANKARA • İSTANBUL • WASHINGTON D.C. • KAHİRE 

www.setav.org
Uygulama: Erkan Söğüt
Baskı: Turkuvaz Haberleşme ve Yayıncılık A.Ş., İstanbul
SETA | SİYASET, EKONOMİ VE TOPLUM ARAŞTIRMALARI VAKFI
Nenehatun Cd. No: 66 GOP Çankaya 06700 Ankara TÜRKİYE
Tel: +90 312 551 21 00 | Faks: +90 312 551 21 90
www.setav.org | info@setav.org | @setavakfi
SETA | İstanbul
Defterdar Mh. Savaklar Cd. Ayvansaray Kavşağı No: 41-43
Eyüpsultan İstanbul TÜRKİYE
Tel: +90 212 395 11 00 | Faks: +90 212 395 11 11
SETA | Washington D.C. 
1025 Connecticut Avenue, N.W., Suite 1106 
Washington D.C., 20036 USA
Tel: 202-223-9885 | Faks: 202-223-6099
www.setadc.org | info@setadc.org | @setadc
SETA | Kahire
21 Fahmi Street Bab al Luq Abdeen Flat No: 19 Cairo EGYPT
Tel: 00202 279 56866 | 00202 279 56985 | @setakahire



DİPNOTLAR;

1. “Turkey Finishes Setting up Observation Posts in Idlib”, Hürriyet Daily News, 16 Mayıs 2018.
2. Kendini fesheden Nusra ve Şam’ın Fethi Cephesi’nin ana omurgasında oluşturulan çatı yapının adıdır.
3. Ahraru’ş-Şam ve Nurettin Zengi grubunun çatı yapılanmasına verilen isimdir.
4. Fetih Koalisyonu’nun kuruluşunda parçası olan önemli gruplar; Ahraru’ş-Şam, Nusra Cephesi, Hakk Tugayı, Ceyşu’l-Sünnet, Ecnedu’ş-
    Şam, İmam Buhari Ketibesi, Feylaku’ş-Şam.
5. “Rebels Seek to Storm Idlib”, NOW News, 25 Mart 2015,
    https://now.mmedia.me/lb/en/NewsReports/565025-rebels-seek-to-storm-idlib-amid-chemical-fears, (Erişim tarihi: 12 Temmuz 2018).
6. Mariam Karouny, “Islamist Groups Seize Syrian City Idlib for First Time”, Reuters, 28 Mart 2015.
7. “Nusra, Allies Overrun Syrian Town of Jisr al-Shughur”, The Daily Star, 25 Nisan 2015.
8. Leith Aboufadel, “Syrian Army Withdraws from Ariha and Kafr Najd”, Almasdar News, 28 Mayıs 2015, 
    https://www.almasdarnews.com/article/syrian-army-withdraws-from-ariha-and-kafrnajd, (Erişim tarihi: 12 Temmuz 2018).
9. Can Acun ve Bilal Salaymeh, El-Kaide’den HTŞ’ye Nusra Cephesi, (SETA Rapor, İstanbul: 2018).
10. “ISIS Attacks Hayat Tahrir Al-Sham In Syria’s Eastern Hama”, South Front, 9 Ekim 2017, 
       https://southfront.org/isis-attacks-hayat-tahrir-al-sham-in-syrias-eastern-hama,     (Erişim tarihi: 12 Temmuz 2018).
11. “Violent Fighting and Fierce Clashes at the Hometown of the Defence Minister in Al-Assad’s Regime… More That 350
       Air Strikes… and More Than 75 Killed and Tens were Injured”, Syrian Observatory for Human Rights, 
       http://www.syriahr.com/en/?p=77295, (Erişim tarihi: 12 Temmuz 2018).
12. 27 Şubat’ta varlığını internet üzerinden duyuran Hurrase’d- Din yaptığı ilk resmi açıklamada Şam sahasında çalışmaya başlayacaklarını
      söyledi. Doğu Guta için çağrıda bulunan grup birbirleriyle savaşan muhalif gruplara da çatışmayı durdurmaları ve Şam için güçlerini birleştirmeleri 
       çağrısı yaptı. Hurrase’d-Din’i oluşturan gruplar ise şunlardır: 
       Ceyşu’l-Melahim, Ceyşu’l-Sahil, 
       Ceyşu’l-Badiye, Sahil Seriyesi, 
       Kabul Seriyesi, 
       Guraba Seriyesi, 
       Cundu’l-Şeria,
       Bettar Ketibesi, 
       Ebu Ubeyde ibn Cerrah Ketibesi, 
       Guta ve Duma Seriyesi, 
       Ebu Bekir Sıddık Ketibesi. 
       Hurrase’d-Din’in Genel Emiri eski Nusra Cephesi’nin Askeri komutanı Ebu Hammam Şami iken Şura meclisinde ise Sami Ureydi, Ebu Culeybeb, Ebu Kassam, 
       Ebu Hatice Ürdüni ve Ebu Abdurrahman Mekki gibi isimler bulunuyor.
Örgüt hakkında daha fazla bilgi için bkz. Hakan Turan, “Tanzim Hurras ed-Din ve Suriye’deki El-Kaide Varlığı”, Suriye Gündemi, 29 Mart 2018, 
      http://www.suriyegundemi.com/2018/03/29/tanzim-hurras-ed-din-dinin-muhafizlari-ve-suriyede-el-kaide-varligi, (Erişim tarihi: 12 Temmuz 2018).
13. “Da’wa Li-Vehdet Saf El-Sevra”, Mecil İslami es-Suri, 30 Ağustos 2017, 
     http://sy-sic.com/?p=5401, (Erişim tarihi: 31 Temmuz 2018).
14. Can Acun ve Necdet Özçelik, Terörle Mücadelede Yeni Safha: Zeytin Dalı Harekatı, (SETA Rapor, İstanbul: 2018).
15. “Fasa’el Fi Rif Humus Tüşekkel el-Faulak el-Rab’e”, Nedaa Suriye, 15 Mart 2018, 
      http://nedaa-sy.com/news/4870, (Erişim tarihi: 31 Temmuz 2018).
16. “Haftalık DAEŞ Raporu 20-26 Temmuz’’, Suriye Gündemi, 27 Temmuz 2018, 
      http://www.suriyegundemi.com/2018/07/27/haftalik-daes-raporu-20-26-temmuz, (Erişim tarihi: 31 Temmuz 2018).
17. Son olarak 30 Temmuz 2018’de HTŞ tarafından üç, Ahraru’şŞam tarafından iki olmak üzere Esed rejimiyle birlikte çalışan beş kişi tutuklanmıştır.
18. “Man Huwa Muhafez İdlib?”, Enab Baladi, 17 Aralık 2015,
      https://www.enabbaladi.net/archives/56595,   (Erişim tarihi: 31 Temmuz 2018).
19. “Suriye: Musadeke ‘Ela ‘Hükümet el-İnkaz’”, Al Arabi al Jadid, 3 Kasım 2017, 
      https://goo.gl/rvo9Rx, (Erişim tarihi: 5 Ağustos 2018).
20. “Hükümet el-İnkaz fi İdlib”, Noon Post, 25 Mart 2018,
      https://www.noonpost.org/content/22623, (Erişim tarihi: 31 Temmuz 2018).
21. “Modon Kübra fi İdlib Tu’len”, Nedaa Suriye, 19 Mart 2018,
      http://nedaa-sy.com/reports/89, (Erişim tarihi: 31 Temmuz 2018).
22. “Turkey and Russia ‘Broker Ceasefire for All Syria’”, The Telegraph, 28 Aralık 2016.
23. “İdlib Operasyonu Sonucunda Afrin Kuşatılacak”, TimeTurk, 11 Ekim 2017, 
      https://www.timeturk.com/bilal-salaymeh-idliboperasyonu-sonucunda-afrin-kusatilmis-olacak/haber-748300,  (Erişim tarihi: 12 Temmuz 2018).
24. “TSK Unsurları İdlib’de Keşif Faaliyetlerine Başladı”, Anadolu Ajansı, 9 Ekim 2017.
25. “Turkish Military Starts Setting up Observation Points in Idlib”, Orient Net, 13 Ekim 2017, 
       http://orient-news.net/en/news_show/141442/0/Turkish-military-starts-setting-up-observationpoints-in-Idlib, (Erişim tarihi: 12 Temmuz 2018).
26. “HTŞ Lideri Cevlani: Türkiye ile Savaşmamamız Rejimi Çileden Çıkardı”, Mepa News, 17 Ocak 2018, 
      https://www.mepanews.com/hts-lideri-cevlani-turkiye-ile-savasmamamiz-rejimi-cileden-cikardi-12427h.htm, (Erişim tarihi: 31 Temmuz 2018).
27. “Ba’d Mutalebet Suriye Bi-Huruc el-Kuvvat el-Türkiyye”, Syria News, 15 Ekim 2017, 
      http://syria-news.com/readnews.php?sy_seq=200576, (Erişim tarihi: 31 Temmuz 2018).
28. “Estimates of Population Actually Living in Syria by Governorateand Sex”, 31 Aralık 2011, 
      http://www.cbssyr.sy/yearbook/2011/Data-Chapter2/TAB-3-2-2011.htm, ( Erişim tarihi: 31 Temmuz 2018)
29. “Madinet İdlib el-Suriye/ مدينة إدلب السورية ”, Aljazeera. 2 Nisan 2011, 
      https://goo.gl/orkBQ8, (Erişim tarihi: 31 Temmuz 2018).
30. “Suriye’deki Demografik Değişimin Yasallaştırılması”, Suriye Gündemi, 13 Nisan 2018, 
      https://www.suriyegundemi.com/2018/04/13/suriyede-demografik-degisiminin-yasallastirilmasi, (Erişim tarihi: 12 Temmuz 2018).
31. “Kuvvat Suriye el-Demokratiyye Tu’len İsti’dedha Li-lhiwar”,France 24 Arabiya. 10 Haziran 2018, 
      https://goo.gl/EmYANe,   (Erişim tarihi: 25 Temmuz 2018).
32. “Meclis Suriye el-Demokratiye Yakşif Neta’c İctima’uh Ma’ Nizamel-Esad”, CNN Arabia, 28 Temmuz 2018, 
      https://arabic.cnn.com/middle-east/article/2018/07/28/syrian-democratic-councilresults-meeting-assad,     (Erişim tarihi: 12 Temmuz 2018).
33. Hem doğrudan Türkiye ile hem de Türkiye’nin nüfuzu alındaki ZDH ve FKH bölgeleriyle geniş bir sınır hattına sahip olan İdlib açısından Ankara’nın 
      sağladığı destek rejime kaybedilen diğer bölgelere nazaran stratejik bir derinlik sağlamaktadır. Türkiye –Ürdün gibi ülkelerin aksine– Suriye muhalefetine 
      verdiği desteği siyasi ve askeri açıdan devam ettirmektedir. Bu bağlamda İdlib’e yönelik mevcut mutabakatın ihlal edilerek hedef alınacağı bir senaryoda
      Türkiye’nin Astana sürecinden çekilerek muhalifleri rejime karşı desteklemesi öngörülebilir.
34. “Tehrir eş-Şam Terfud Talab Türkiye”, Arabi 21, 4 Ağustos 2018, 
      https://goo.gl/AgXD6v, (Erişim tarihi: 7 Ağustos 2018).
35. Ömer Özkızılcık, “Türk Gözetim Noktalarında Rağmen Rusya ve Rejim Neden Hala İdlib’i Bombalıyor?”, Suriye Gündemi, 21 Haziran 2018, 
      http://www.suriyegundemi.com/2018/06/21/turk-gozetim-noktalarina-ragmen-rusya-rejim-hala-idlibi-bombaliyor,  (Erişim tarihi: 31 Temmuz 2018).



***