IŞİD etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
IŞİD etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Aralık 2020 Pazartesi

IŞİD'İN KOBANİ SALDIRSI VE TEZKERENİN YENİ DÖNEMİN SİYASETİNE YANSIMALARI

IŞİD'İN KOBANİ SALDIRSI VE TEZKERENİN YENİ DÖNEMİN SİYASETİNE YANSIMALARI



Feyzi Çelik ÇÖZÜMÜN UÇURUMUNDAKİ SÜREÇ VE KÜRDİSTAN 30.09.2014
Türkiye bütün enerjisini, Suriye’deki Kürtleri yedek güç haline getirmek ve onları Esad'la savaştırmak için harcadı. Kürtler bu rolü kabul etmedikçe, Kürtlerin günlük ihtiyaçlarını karşılamak için kurdukları yönetimleri, oldu bitti şeklinde niteleyerek çeşitli zorluklarla baş başa bıraktı onları. Radikal İslamcıların Kürtlerin üzerinde salınması, Türkiye'nin Kürtlere yaşattığı en önemli zorlukların biriydi. Türkiye'nin politikaları ortaya çıkmıştır. Devlet Bakanı Akdoğan çıkmış "Suriye Kürtleri doğal müttefikleriymiş" kim inanır bu yalana. Suriye Kürtlerinin temsilcilerini tanımayacaksın, onları terörist ilan edeceksin sonra da müttefikiz diyeceksiniz buna inanmamızı bekleyeceksiniz. Günlerdir IŞİD, Kobani'ye doğru ilerliyor. Kendi topraklarını Kobani'ye yardım etmek isteyenlere sonuna kadar kapatacaksın, oradaki Kürtleri katillerin eline vereceksin. Kürtler bunu yutmaz artık. Barzani de sizin ne olduğunu anladı artık. Bunların karşısında Türkiye’yi eleştirmek, demokratik eylem yapmak her Kürdün hakkı olduğu halde, bu hakka karşı gazla, gerçek mermi ile müdahale edeceksin, onların yanında eyleme katılan Aysel Tuğluk’u “edepsizlik” yapmakla suçlayacaksın. Aysel Tuğluk’un taşı olayı, onların işledikleri büyük suçların perdelemesi için kullanacaksınız.

Başka bir deyişle, bakanı, başbakanı işledikleri suçlarını kapatmak için kendilerine günah keçisi olarak Aysel Tuğluk'u seçtiler. Aysel Tuğluk'un elindeki taş neredeyse Kürtlere savaş ilanın gerekçesi oldu. Türkiye'yi işgalci konuma düşürebilecek "tampon bölge" uygulanmasına sürülecek "mehmetçik" bir anda "aziz mehmetçik" konumuna getirildi. Türkiye, IŞİD'e karşı olmaktan çok, IŞİD'in yıkmaya çalıştığı Kobani Kantonunu yok etmeye çalışıyor.

Kobani'yi Araplaştırma/Türkleştirmeyi esas alarak Türk topraklarına dahil etme çabası vardır. Böyle yaparak, Türk askerinin Afrin ve Cizire'yi de dağıtması kolaylaşacaktır. Kısacası, Türkiye/IŞİD ittifakı devam ediyor. Rehinelerin serbest bırakılmasından sonra Türkiye IŞİD karşıtı koalisyonda yer alacağını söylemiş olsa da bu söylem ABD'nin beklediği anlamda bir söylem değişikliği değildir. ABD, Rusya ve Suriye'nin karşı koyacağı şartları ileri sürmüştür. ABD'nin gündeminde Suriye'ye yabancı askerden çok Suriyelilerden oluşacak bir kara gücüdür.

Bu gücün büyük oranda Kürtlerden oluşacağı da açıktır. Türkiye, IŞİD'e karşı oluşturulacak bir Kürt gücünün oluşmasını istemiyor. Çünkü oluşturulacak bu güç, ABD ve Batı'nın sağladığı silahlarla kalıcı bir güç haline gelebilir. Türkiye, Batı’nın desteğiyle Kürtlerin anahtar konumuna gelişi, başka bir deyişle Kürtlerin Türkiye’den rol çalma durumuna gelişini önlemek için Suriye’de tampon bölge oluşturma düşüncesi öteden beri vardı. Yerel seçimlerden bir hafta önce Ahmet Davutoğlu, Hakan Fidan, Genel Kurmay 2. Başkanının ses kayıtları Süleyman Şah Türbesinin korunması adı altında Türkiye’nin operasyon hazırlığı içinde olduğunu göstermişti. Son günlerde Türkiye toprağı sayılan Süleyman Şah Türbesi çevresinde IŞİD yoğunluğu yönündeki haberler bu hazırlıkların boşuna hazırlıklar olmadığını gösteriyor. Kobani saldırısı ile Süleyman Şah Türbesinin etrafının IŞİD tarafından sarıldığı yönündeki haberler birbiriyle bağlantılıdır. Türkiye’nin Kobani-Suruç sınırına askeri yığınak yapıp, Kobani’ye destek vermek isteyen Kuzey Kürdistanlılara müdahale etmiş olması, tezkere öncesi hazırlıkların son aşamaya geldiğini gösteriyor. Konjonktürel durum, ABD’nin Suriye’ye bakış açısındaki farklılıklar ile Türkiye ile Kürt Siyasal Hareketi(KSH) arasındaki “çözüm sürecinin” Rojava nedeniyle tıkanma durumuna gelişi, Türkiye’nin istediği şekilde hareket etmesinin önünde engel olarak duruyor. Türkiye öyle bir duruma gelmiş ki, tezkerenin kabul edilip, Suriye topraklarına Türk askerinin girmesine karar verilse dahi, bundan Türkiye’nin kazançlı olup olmayacağı belirsizdir. IŞİD’in Kobani’yi kuşatmasında kolaylık sağlayan Türkiye’nin Kobani’yi işgali, Kürtler tarafından IŞİD saldırısının yeni bir versiyonu olarak görülecektir. Bu da devam edip etmeyeceği “Öcalan’ın kararına göre belirlenecek” çözüm sürecini geriye dönülmez bir şekilde yok edecektir.

ABD, Irak'taki Kürtlere silah vermesi ile Rojava'daki Kürtlere silah vermesinde şimdiye kadar farklı davrandığı bilinmektedir. ABD, Rojava'daki Kürtleri, IŞİD karşısında çaresiz bırakarak, Rojava Kürtlerinin Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY)'nin inisiyatifi doğrultusunda hareket etmeye zorladığı konusunda güçlü argümanlar bulunsa da IŞİD saldırısı karşısında KBY Peşmergeleri ile YPG/HPG savaşçılarının birlikte hareket etmeleri ABD’nin farklı davranışını anlamsız hale getirmektedir. Türkiye’yi asıl endişelendiren husus da “Kürtler arasındaki ulusal birliğin” sağlanmış olmasıdır. Dikkat edilecek olursa Türkiye ile PKK arasındaki çözüm sürecinin açmazı da Rojava'dan ileri gelmektedir. Rojava üzerinden çözülecek düğüm çözüm sürecinin kaderini belirleyecektir. Eğer Kobani düşerse, Türkiye'nin kara harekatı, ABD'nin havadan müdahalesiyle kurtarılırsa bu Rojava'daki siyasi aktörlerin yenilgisi anlamına geleceğinden dolayı Rojava'yı KBY'nin yörüngesine daha fazla kaymaya zorlayacaktır. KCK'nin 27 Eylül tarihinde yayınladığı açıklamasında "koalisyon güçlerini uyarması" böyle olması olasılığından dolayıdır. KCK'nin "çatışmasızlık bitti" açıklamasının fiili sonuçları Amed ve Bitlis'teki polise yönelik eylemlerle açıkça ortaya çıksa da son ana kadar hükümet ile HDP arasındaki temasların devam etmesi, KCK'nin "sürecin bittiği" yönündeki açıklamalar karşısında HDP Eş genel başkanı Demirtaş'ın ABD ziyaretini yarıda kesip, Türkiye'ye dönmeye karar vermesi ve Demirtaş'ın "süreç konusunda son kararın Öcalan'a ait olduğunu" söylemiş olması, bir anda dikkatleri, bu hafta sonucu gerçekleşmesi beklenen HDP/Öcalan görüşmesine çevirmiş durumdadır. KBY, IŞİD'in Musul'u alıp, Kürdistan'a yönelmesinden sonra bazı gerilemeler yaşadıysa da özellikle ABD'nin IŞİD'e müdahalesi sonrasında Irak Merkezi yönetimiyle birlikte hareket etmeye başlamış olması, KBY'nin Kerkük'te sağladığı üstünlüğü kalıcı hale getirme imkanı sundu. Irak merkezi hükümeti ile KBY arasında çelişkiler olduğu dönemde, Rojava'daki Kürtlerin Irak'la ilişkileri daha iyiydi. KBY'nin Rojava'ya çıkardığı engeller Irak üzerinden gideriliyordu. Musul'un düşmesi ile birlikte değerlendirildiğinde Rojava'nın Musul üzerinden Irak'la ilişki geliştirmesi imkansız hale geldi. Çünkü Rojava'nın en büyük kantonu Cizire, KBY'ne muhtaç olmadan(Tıl Koçer Kapısı) bazı ihtiyaçlarını giderebiliyordu. O nedenle IŞİD, kolayca Rojava'ya saldıramıyordu. Bu açıdan bakıldığında, ABD ve koalisyon güçlerinin etkin müdahalelerine rağmen, IŞİD'in Şengal'le birlikte Kobani'ye saldırılarını görülmemiş şekilde artırmış olmasında Irak ve KBY'nin Rojava'dan desteğini tam olarak çektiğini göstermektedir.
KSH'ne yol gösterenlerin en önemli argümanlarından biri en eski ve köklü Kürt hareketini temsil eden PDK (Kürdistan Demokrat Partisi)'nin, genel Kürt siyasetine ağabeylik yapabileceği konusundaki beklentilerdir. Bu beklentilerin en önemli nedeni, PDK'nin Irak Kürdistan Yönetimindeki etkinliği ve aktifliğinden ileri gelmektedir. Özellikle, ABD'nin Irak'a müdahalesinde PDK'nin diğer Kürt partileriyle ilişkisi, diğer Kürt partilerinin PDK ile ilişkili olmasının ABD'yle ilişkinin dolaylı yolu olarak görülmüş olmasıdır. Gerçeğin bunun böyle olmadığıdır. PDK ve onunla birlikte hareket eden diğer Kürt partileri, ABD'den çok, komşuları Türkiye ve İran'la ilişkileri hep ön plandaydı. PDK daha çok Türkiye ile ilişkili iken, YNK daha çok İran'la ilişkili oldu. İlişkili olan her iki devlette de "Kürt meselesi" olduğundan dolayı, Irak Kürt partilerini sürekli olarak kendi dışındaki Kürtlerin sorunlarıyla ilgilenmemeyi beraberinde getirmiştir.

Bu da bu partilerin Irak Kürdistanı dışında örgütlenmesini zora sokmuştur.

Bu partilerin Suriye Kürtleri arasında ilk örgütlemeyi sağlayan partiler olduğunu da belirtmek gerekir. Suriye'de daha sonra PKK'nin etkin olmasıyla birlikte gerek PDK gerekse YNK'nin örgütlenmesi gerilemiştir. Bunun en önemli nedeni, PDK'nin PKK yerine, Türkiye ile ilişkilerini ön plana almasıydı. Nitekim, Türkiye PDK üzerinden Suriye'deki Kürt muhalefetinin, Suriye Ulusal Koalisyonun bir alt bileşeni yapmaya çaba göstermiştir. Suriye Kürt muhalefeti özellikle PYD, bundan uzak durdukça, PYD'ye Türkiye ve PDK'nin suçlaması "Esad'la işbirliği yapıyor, Esad'a kurşun sıkmıyor" şeklinde paralellik göstermiştir. Türkiye ile PDK'nin ilişkileri o kadar yoğunlaşmış ki, yedikleri içtikleri ayrı gitmemeye başlarken, IŞİD'in Irak Kürdistan'ına saldırmaya başlaması bu ilişkileri bir anda tuzla buz etmiştir. Deyim yerindeyse Kürtler için 21. Yüzyıl 2014'ün yazında başlamıştır. Bu dönemin en önemli özelliği, Kürtlerin Küresel güçlerle aracısız ilişkinin yolunu açmıştır. Bu yol, içinde avantajları olduğu kadarıyla dezavantajları da taşımaktadır. Nasıl ki, Küresel güç Irak Kürdistan’ındaki Kürt örgütleri bir araya geldiyse, aynı şekilde Ortadoğu'da aktör olacak Kürtlerin Kürdistan'ın bütünlüğünde bir araya gelmeleri zorunludur. Parti, örgüt, aşiret çıkarları bir tarafa bırakılmalı, ulusal birlik temel alınmalıdır. Ulusal birlik, askeri gücü, kendi kararlaştırmasını esas almalıdır. Öyle bir siyasal birlik olmalıdır ki, Batı'dan gelecek ekonomik ve askeri desteklerin nereye gideceği konusunda Batılı güçlerin kafasında soru işaretleri bırakmamalıdır. Kürtlerin temel istemi olmasa Kürtlerin ABD ile birlikte hareket etmek zorunda kalışları karşısında buna bölgesel güçlerin göstereceği tepki/tavır yeni dönemin dezavantajlı yönüdür. Bu dezavantaj aynı zamanda Kürtlerin birlikte hareket etmesinin pozitif enerjisi olacaktır. Bu çerçevede Kürt örgüt, parti ve liderlikleri ayakta kalacak, bu dönemin gereklerini okuyamayanlar "tarihin çöp tenekesinde" yerini alacaktır.

Afganistan ve Irak'ta görüldüğü gibi ne ABD'nin havadan müdahalesi ne de fiili işgalin sonuç almaya yeterli olmadığını göstermiştir.
Bunun başarılı olması için, yerel askeri gücün desteği zorunludur.
Zaten, İngiltere öncülüğündeki sömürgecilik politikasının iflası ve İngiltere'nin paldır palas sömürgelerden çıkışı bu nedeneydi. ABD'nin tarih sahnesine çıkışı da İngiltere'nin bu mirası üzerinden devam etmiştir. Gelişmelerin uzağında durup da Kürt Siyasal Hareketine akıl vermeye kalkışan bazı kesimler, Kürtlerin geleceğinin ABD'nin ipotekliğini kabul etmeleriyle mümkün olacağını söylüyorlar. Özellikle, KSH'nin Rojava'daki özgün direnişini görmeden, onların ABD'ye yalvardıklarını söylüyorlar. Bütünsel olarak bakıldığında, bölgesel bazı güçleri yanına alan IŞİD'in Kürtlere saldırısı karşısında, IŞİD'i düşman olarak gören ABD'nin IŞİD'e müdahale etmesini istemek kadar normal bir durum olamaz. ABD'nin de "Ortadoğu'daki Stratejisini" ayakta tutması için yerel güçlerin desteğini de almak durumundadır. Rojavalı Kürtler, her şeyden önce Kendi topraklarını koruyorlar, bunun için savaşıyorlar. Bu aynı zamanda ABD lehine bir durumdur. IŞİD ve benzeri örgütler, Kürtlerin bu savunma savaşı gerçeğini örtbas ederek Kürtleri ABD ve Batı'nın askeri gibi göstermektedir. Bu şekilde, Kürtlerle Arapları karşı karşıya getiriyorlar. Kürtlerle savaşın ABD ile savaş olduğunu söylüyorlar.

Bu da Kürtleri daha da yalnızlaştırmaktadır. Bu durumda, Kürtlerin katliamının olmaması için, ABD'den Kobani'deki IŞİD mevzilerine havadan müdahale etmesini istemek kadar normal bir şey olamaz. Aynı şekilde Kürtlerin direnişi olmadan da IŞİD'e gerçek anlamda zarar verilmeyeceğini ABD bilmiyor mu? Burada önemli olan nokta, IŞİD'e karşı ne sadece Kürtlerin direnişinin ne de ABD'nin havadan müdahalesi tek başına sonuç alıcı olmayacağının bilinmesidir. Zorunlu bir ilişki vardır. Nasıl ki, birbirini yok etmeye yeminli İngiltere-Sovyetler Birliği (Liberalizm-Sosyalizm) Naziler karşısında zorunluluktan dolayı ittifakı zorunlu kıldıysa burada olması istenilen de budur. Bu asla, Kürtlerin bundan sonraki süreçte ABD'nin bir alt bileşeni haline geldiğini göstermez. Özgürlüğüne kavuşan Kürtlerin geleceklerini özgürce kararlaştırnasının yolunu açar.
AKP hükümeti, devletin önemli kadrolarına cemaate mensup kişileri atarken, "bunlar inançlı Müslümanlar" demişti. Sonradan onları paralel ilan etti. Aynı şeyi herhalde IŞİD için de "bunlar Müslüman, Müslüman’dan terörist olmaz" dediği muhakkaktır. Şimdi de "Müslüman olmak terörist olmamak anlamına gelmez" diyerek IŞİD'le de tıpkı cemaatle arasını bozduğu gibi bozacaktır. Böylece AKP, ne ılımlısına ne de radikaline yaranacaktır. Ilımlısı da radikali de AKP'ye düşman olacaktır. En kötüsü de Kürtlerin düşmanlığını kazanmış olmasıdır. Hele hele Cemaat ve IŞİD Kürtlerle ittifak etse ne olacak? Kendi düşen ağlamaz demekten iyi söz olmaz derim.

Yeni gelişmeler, Türkiye ile KBY ilişkilerini de temelden etkilemiştir. Kürtler arası birliktelik oldukça, bundan memnun olmayacak en önemli güç Türkiye'den başkası olmayacağından dolayı PKK'nin KBY ve Barzani'ye yönelik Türkiye ile birlikte hareket ettiği yönündeki eleştirilerin de bir geçerliliği kalmamıştır. En son Türkiye CB Erdoğan'ın Almanya'ya hitaben "KBY'ne silah verilmesin" çıkışı, Türkiye ile Barzani ilişkilerinin eskisi gibi olmadığını göstermektedir. Erdoğan aynı konuşmasında şimdiye kadar "çözüm sürecini" sürdürdüğü PKK'yi IŞİD'den daha tehlikeli bir örgüt olarak göstermesi de Türkiye'nin IŞİD'e desteğinin devam edeceği anlamına gelmektedir. Türkiye'nin IŞİD karşıtı koalisyona katılmayı imkansız hale getiren "ipe un serpme" politikasıyla birlikte değerlendirildiğinde, mevcut hükümetle Batı'nın ilişkilerinin devam etmesi de mümkün değildir. Türkiye ile birlikte hareket eden KBY'inden sonra Suudi Arabistan ve Katar gibi devletlerin ABD'nin yanında yer almış olması Türkiye'yi yalnızlığa iyice itecektir. Küresel ekonomiye bağlılığı, ekonominin kırılganlığı, sıcak paraya dayalı piyasa sistemi, Türkiye'nin NATO ile tarihsel bağları ve taahhütleri gereği yalnızlık ve batıya dayalı olmayan politikaları sürdürmesi mümkün değildir. Türkiye'nin dünya dengeleri içinde tarafsız bir güç, ya da Rusya ile birlikte hareket etmesinin koşulları da bulunmamaktadır. Her şeyden önce Türkiye'nin Suriye ve Ukrayna'da takındığı tutum bu şekilde hareket etmesine engeldir. Dış politikada keskin bir dil kullanıp, iç politika sürdürülmeye çalışılacaktır. ABD'nin karşı çıktığı, tampon / güvenlikli / uçuşa yasak bölge gibi kararları TSK'nın uygulayacağı veya nasıl uygulayacağı konusunda da merak konusudur. Kaldı ki, bu konuda TSK'nın yetkilendirilmesi, hükümetin gerilettiği sandığı TSK Vesayetini geri de getirebilir. Özellikle, AKP'nin alternatifinin demokratik yoldan çıkmayışı yönünde ilerleme olmadığı takdirde TSK'ya taviz vererek konumunu sürdürmek isteyebilir.

Bu nedenle KSH, AKP'ye karşı CHP dahil olmak üzere seçim ittifaklarını gündeme almak durumundadır. CHP de aynı şekilde HDP ile ittifakın yolundaki engelleri aşmalıdır. Bu ittifakın başlangıcı TBMM'e gelecek Irak ve Suriye tezkeresindeki tutumla olabilir. tezkerenin reddi konusundaki CHP-HDP birlikteliği ilerisi için oluşacak seçim ittifakının zeminini oluşturacaktır. Aynı zamanda AKP ile derin çatışma içinde bulunan Cemaatle de gergin hava giderilebilir. IŞİD'e karşı tutumda net tavır alan cemaatin bazı ileri gelenlerinin IŞİD'in Kobani saldırısına karşı çıkışı HDP ile cemaati yakınlaştırma potansiyeli taşımaktadır.
Recep Tayyip Erdoğan'ın CB, olmasından sonra Başbakanlığa atanan Ahmet Davutoğlu'nun nasıl bir Başbakan olacağı aşağı yukarı belliydi. Geçmişi, akademisyenlikten gelen, AKP içindeki konumu ile "bir bürokrat kisvesinde" öte anlama gelmeyen Davutoğlu'nun AKP gibi Erdoğan'ın liderliğine kitlenmiş bir partide, Partisine lider olması çok zordur. Özellikle, devasa sorunların kaynağı olan Ortadoğu'daki bozgunun temel aktörü olmak bunu daha da imkansız hale getirmektedir. Zaten, Davutoğlu Başbakanlığa atanırken, ondan yeni bir lider devşirmekten çok ondan, "geçiş dönemini" atlatacak biri gözüyle bakıldı. Bu dönemin temel özelliği, Anayasa'ya göre sembolik/sorumsuz olan CB'nin "fiili başkan" gibi olmasıdır. Erdoğan, bu konuda tahminlerde bulunanları yanıltmadı. Başbakanmış gibi davranarak ekonomiden dışişlerine kadar icrayı bizzat kendisi yürüttü. Başbakanken sürdürdüğü "polemikçi" retoriğinden hiçbir şey kaybetmedi. Hem içerdeki hem de dışardakilerle tartışmaları o yürüttü. Aynı şekilde eleştirilerin çoğunluğu ona yöneldi. Giderek, Başbakanlık yokmuş gibi göründü. Başbakan kendisini var gösterebilmek için bol bol İslami söylem(İslam, Allah, dua) ve devletçi/türkçü söylemi(büyük devlet, büyük millet, Osmanlı) esas aldı. Başbakanlığının üçüncü haftasında kendisine verilen "49 rehine paketi" bile işe yaramadı. 49 rehinenin tesliminin maliyeti (Kobani) ortaya çıktıkça, bundan sonra işinin kolay olmayacağı da çıkmış oldu. Bunun çözüm sürecinin geleceği üzerindeki etkileri göz önüne alındığında bocalamanın/başarısızlığın ne boyuta geleceği konusunda iyimser olmayı gerektirecek bir durum yoktur.

Hükümet, daha önce iki tezkere şeklinde(Irak, Suriye) Meclise sunulan tezkereleri tek bir tezkere başlığı altında 2 Ekim’de TBMM’ye getiriyor. Tezkerede her ne kadar IŞİD’in terörist olduğu yazılıp, ona karşı da mücadele edileceği yazılmış ise hükümetin geçmişteki söylem ve pratiği, Irak ve Suriye’deki rejimlerden söz edilmezken, IŞİD’le ciddi bir şekilde savaşan Kürt Siyasal Hareketinin “çözüm sürecinin kurtarılmaya çalışıldığı” bir dönemde “savaşılması gereken terörist” olarak nitelenmesi, AKP hükümetinin giderek Suriye ve Türkiye Kürdistan’ı hareketleriyle birlikte çeşitli alanlarda hareket eden KBY’ni dahi “terörist” ilan etmesi dahi ihtimal dahilindedir. Bu bakımdan tezkere, basit bir tezkereden çok, AKP’nin bundan sonraki Ortadoğu ve Kürt politikasının yol haritası şeklindedir. Bu yol haritasının en büyük ideolojik desteği de “Türk Milliyetçiliğinin klasik reflekslerine” dayanmaktadır. MHP’nin de destek vereceği anlaşılan bu tezkere ile geçmişteki Kürt konusunu “Askere havale etmekten” başka bir anlama gelmemektedir. 30 Ağustos 2014 Resepsiyonunda Genel Kurmay Başkanı Necdet Özel’in “muttıra” niteliğindeki sözleri, askerin Kürt meselesi konusunda 1990’lı yıllardaki konumuna döndüğü de söylenebilir. Bu konum 2007 yılından sonra TSK’de Kürt sorunu konusunda oluşan olumlu/yapıcı politikadan da eser bırakmamıştır. Bu nedenle, AKP’nin Kürt politikasının Türkiye’nin Kürt politikası olduğu söylenemez. Bu tezkereye bakarak, KSH’nin “çözüm sürecini” bitirerek, yeniden “çatışmaya başlaması” kararı vermesi doğru değildir. Başta CHP olmak üzere, Türkiye’de “tezkere ile Türkiye’nin sokulmak istenilen rolüne” karşı çıkan çok sayıda toplumsal dinamikler vardır. Bu dinamiklerin ileride iktidar dinamiği haline gelme, ihtimali KSH’nin tek taraflı da olsa en azından “çatışmasızlık” sürecine devam etmelidir. Bu aynı zamanda AKP içindeki, demokratik özünü barındıran kesimlerin de sempatisini kazanacaktır. Kaldı ki, IŞİD karşısında büyük bir direniş sergileyen YPG ve HPG’ye karşı Türkiye toplumunda büyük bir sempatinin oluştuğun da göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Yazımı, Anonim Eski Bir Halk Masalı ile bitirmek istiyorum: “Kediden korktuğu için kederlenen bir farecik varmış. Büyük bir büyücü fareciğe acımış ve onu kediye dönüştürmüş. Ama hayvan bu sefer de köpekten korkmaya başlayınca büyücü onu köpeğe dönüştürmüş. Bu sefer de kaplandan korkmuş. Büyücü, gayet sabırlı bir biçimde, gücünü kullanıp onu kaplana çevirmiş. Ama bu sefer de avcıdan korkmaya başlamış. Büyücü, sonunda pes etmiş ve hayvanı yeniden fareye dönüştürüp şöyle demiş: Sana ne yapsam yardımcı olamam çünkü sen büyüdüğünü hiç anlamadın. En iyisi ilk halinde kalman."(Aktaran Paulo Coelho, Aldatmak, S.114 Can Yayınları 2014) ***

IŞİD'E KARŞI İTTİFAK VE ÇÖZÜM SÜRECİNİN GELECEĞİ

IŞİD'E KARŞI İTTİFAK VE ÇÖZÜM SÜRECİNİN GELECEĞİ



Feyzi Çelik ÇÖZÜMÜN UÇURUMUNDAKİ SÜREÇ VE KÜRDİSTAN 15.09.2014 21:25:06
IŞİD'in Kobani'yi işgal/istila girişimi, olup da görünmeyen gerçekleri ortaya çıkardı. Türkiye'nin "Suriye muhalefeti" adı altında IŞİD'e yardım ettiği, organizasyonunu sağladığı gizlenemez bir duruma geldi. Türkiye'nin bunu geleneksel Kürt karşıtlığından çok, Suriye'de Esad'ı düşürmek için yaptı. Kürtleri de sürekli olarak muhaliflerin çatısı altında görmek istedi. Bu konuda başlangıcından bu yana Rojava Kürtlerine karşı her türlü yöntemi kullandı. PYD Eş Genel Başkanı Salih Müslim'e kapılarını açtı, Suriye muhalefetinin başına İsveç'te yaşayan bir Kürdü getirdi. Barzani ile ortaklığına dayanarak, Barzani üzerinden PYD’ye etki etmeye çalıştı. PYD'yi bölmek için elinden geleni yaptı. PYD'nin kurucularından İsa Hüso'nun ve Salih Müslim'in oğlunun öldürülmesinde Türkiye'nin rolü üzerinde hiç durulmadı. O dönemde Salih Müslim'in Rojava'ya gidiş/gelişinin engellenmesinde KDP'nin rolü olduğu görüldü. Bunların hiçbiri Rojava Kürtlerini, sönük Suriye muhalefetinin basit bir alt bileşeni haline getirmeye yetmedi. Giderek Suriye muhalefeti erimeye başladı. El Nusra ve IŞİD gibi “terörde sınır tanımayan” Radikal İslamist örgütler ön plana çıktı. Bunlardan IŞİD, örgüt olgusunu aşarak, devlet gibi hareket etmeye başladı. Ancak devletlerin elinde olabilecek silahlarla Musul gibi bir şehri işgal etmeyi başarmakla kalmadı. Helen elinde tutmaya devam ediyor. Güney Kürdistan’a saldırıyor, Rojava’nın Kobani Kantonunu işgal etmeye çalışıyor. Kobani’nin çevresini tank, top ve havan gibi ağır silahlarla doldurarak, kantonu boğmak ve büyük bir Kürt katliamı yapmanın hazırlıklarını yapıyor. Hiç kimse İŞİD’in Musul’da Irak Ordusunun bıraktığı silahlarla yaptığını söylemesin. Eğer, bir örgüt bir gecede Musul gibi bir şehri ele geçirebiliyorsa, o şehri ele geçirmek için gerekli silahlara sahip olduğunu kabul etmemiz gerekmektedir. Evet, IŞİD Musul’daki silahları ele geçirdi bu şekilde kendisini daha da güçlendirdi. Ancak bunu yapabilecek gücünü önceden oluşturmuştu. Bu gücün de TIR’larla Türkiye’den taşınan silahlarla oluşturduğu konusunda sayısız deliller bulunmaktadır. Türkiye Cumhurbaşkanının, “IŞİD’in elinde ABD silahları var” demiş olması bir manipülasyondan ibarettir. Türkiye dahil olmak üzere Ortadoğu’da kullanılan silahların ABD menşeli olduğu bilinen bir gerçektir. Hatta TIR’larla taşınan silahların tamamı ABD yapımıdır.
Davutoğlu, ABD silahlarının IŞİD'in eline geçtiğini söylemiş. Sanki, IŞİD'i örgütleyip, silahlandırdıktan sonra Musul'u ele geçirenlere yardım edenler kendileri değilmiş gibi konuşuyor. Davutoğlu, halen Esad'a karşı savaş veren, IŞİD veya El Nusra dışında muhalif güçler olduğunu sanıyor. IŞİD'in Kürtlere, Hıristiyanlara, Ezidilere, Türkmenlere katliam yaptığını görmüyor. Hatta IŞİD'in giderek Ahrar El İslam ve ÖSO'ya karşı savaş veriyor. Bunu da görmüyor. Bir kere, Irak'taki silahların IŞİD'in eline geçmesi olayı ile IŞİD'in Musul'u ele geçirebilecek bir güç haline gelişi olayını birbirinden ayırmak gerekir. Eğer IŞİD, Irak'taki ABD'nin Irak Ordusuna bıraktığı silahları ele geçirebiliyorsa, bunun basit bir gerilla savaşı başarısı olduğunu hiç kimse söylemesin. IŞİD, bunu, arkasına büyük bir güç alarak bunu yapmıştır. Bu gücün de Türkiye olduğunun sayısız örnekleri vardır. THY'nın dahi sivil personelini tahliye ettiği gerçeği dikkate alındığında konsolosluk görevlilerinin oradan çıkarmak için hiçbir şey yapmayışı, IŞİD'le Türkiye arasındaki ilişki boyutunu öylesine ortaya çıkarıyor ki, Türkiye orada IŞİD'le beraber muharip güç de mi bulunduruyor mu? Denilse yanlış olmaz. MİT tırlarının sayısı, gidiş yönü dikkate alındığında Türkiye'nin bu silahların taşınmasında sadece yol izni vermediği, bu silahları bizzat kullanan veya kullanmayı öğreten personeli eğitimi için oraya gidebileceği de göz önünde bulundurulmalıdır. Konsolosluk görevlilerinin içinde çok sayıda özel timin bulunuşu da böyle olabileceği konusunda işaretler taşımaktadır. AKP döneminde, Türkiye Irak Kürdistan'ına diğer dönemlerden farklı bir yaklaşım gösterip onları tanıma yönünde adım atmış gibi görünse dahi Türkiye'nin "dünyanın neresinde olursa olsun Kürdistan'a karşı olma" stratejisinde hiçbir değişiklik olmamıştır. Türkiye'nin KBY ile ilişkisi, eşit güçler arası ilişkiden çok, Türkiye'nin KBY'ni egemenliği altına alma amaçlıdır. KBY'nin toprağını işgal, ekonomik vs ambargolara uygulayıp tecrit etme, Irak hükümetiyle ilişkilerine müdahale etmek gibi tehditvari yöntemlerle kendisine bağımlı hale getirmektir. Talabani'nin yokluğunda, PKK ile de çözüm süreci oyalanması ile birlikte Barzani'nin bu tehditlere boyun eğişi bu süreci hızlandırmıştır. ABD'nin Irak'tan çekilişi, Suriye'de yeni bir maceraya girmek istemeyişi Ortadoğu'da ABD'nin geride bıraktığı boşluğun dolduruşunda Türkiye'yi cesaretlendirmiştir. Türkiye, Barzani'yi kendisine bağlayıp, Barzani üzerinden Rojava'da kontrolü ele geçirmiş olsaydı Türkiye'nin bölgesel güç olmasının yolu açılacaktı. Türkiye açısından bu planın gerçekleşmeyişinin en önemli nedeni Müslüman Kardeşlerin(MK) Mısır'daki başarısızlığıdır. MK, Mısır'da iktidarda kalmış olsaydı, bu Filistin, Suriye ve Irak'taki MK'nin önününde açılması demek olacaktı(Irak MK temsilcisi Tarık El Haşimi hakkında Irak'ta idam cezası verildiği halde Türkiye'nin koruması altındaydı. Musul'un IŞİD'in eline geçmesinin sorumlularından biri olduğu konusunda haberler çıktı). Anlaşılan odur ki, Katar'ın örtülü, diğer Körfez ülkelerin doğrudan katılımı(Batı'nın onayı) ile Mısır'da MK'nin askeri darbe ile devrilmesi dengeleri değiştirdi. Böylece, Türkiye'nin yüzyıla yakın Batı ile oluşturduğu politika tam bir eksen kaymasıyla sonuçlanacakken, Mısır'daki büyük yenilgi Türkiye'nin bu konudaki beklentilerini tuzla buz etti. Göründüğü kadarıyla KBY, IŞİD'e karşı oluşturulan "çekirdek gücün" temel savaşçısı olacaktır. PKK/KCK/YPG de buna destek verecektir. Türkiye'nin Barzani ve Kürtlerle ilişkisi artık eskisi gibi olmayacaktır. Çözüm sürecinin sürdürülmesinde garantör güç olan Barzani'nin çözüm sürecindeki rolü de kalmayacaktır. Bu da "oyalama süreci" haline gelen "çözüm sürecini" her an bitirebilir. Türkiye'nin onca Arap devletinin onayına rağmen, IŞİD'e karşı yapılan toplantının sonuç bildirgesine imza atmayışı, IŞİD'le mücadelede yer almak için "Ortadoğu'daki tüm terör örgütleriyle mücadeleye hazır olduğunu" söylemiş olması, IŞİD'in Kürdistan'da ilerleyişinin önlenmesinde büyük rol oynayan PKK'yle mücadele şartına bağlamış olması, TC'nin Kürtlere bakış açısını ortaya koymaktadır. Bu da çözüm sürecinin yürümeyeceğini gösteren en önemli belirtilerin başında gelmektedir. Kaldı ki, Türkiye'nin IŞİD'e karşı, böyle bir söylemde bulunuşu oyalayıcı ve IŞİD'e zaman kazandırıcı bir taktik olduğunun da bilinmesi gerekiyor. Zanedersem ABD de bunu anlamıştır. IŞİD'e karşı, hava saldırılarının İncirlik'ten değil de Erbil'den yapılmasının kararlaştırılması bu nedenledir. Davutoğlu, eski rüyalarını gerçekmiş gibi görmeye devam ediyor. Böyle olmasın diye "Esad'a yalvardık" diyor. Onun Esad'a "yalvardık" deyişi Esad'a tehdit olduğunu bir türlü kabul etmiyor. Çünkü o, bütün söyleminde konuya "mezhep" bakış açısıyla bakarak Esad'ı Suriye'de % 12'lik Sünni olmayanların temsilcisi olarak görüyor ve gitmesini istiyor. Sünnilerin de Esad'a destek verebileceğini aklının köşesinden geçirmiyor. Türkiye ve Davutoğlu böyle yaparak Suriye'deki Sünnileri ortadan ikiye bölüp bir kısmının Esad'a bir kısmının da IŞİD'e sıkı bağlanmasına neden olarak, Suriye'deki savaşın palazlanmasıyla birlikte Suriye dışına da sıçramasına da neden olmuştur. Bu tehlikenin Türkiye'ye yakınlaştığının onlarca işaretleri vardır. Türkiye'nin, ikircikli, iki yüzlü politikaları gören IŞİD'in Türkiye'de eylem/örgütleme kapasitesi gözönünde bulundurulduğunda ve "çözüm süreci" ortadan kalktığında bunun nasıl sonuçlanacağını insan düşünmek istemiyor bile. Gerek uluslararası ilişkiler, gerekse iç siyasi ilişkiler bağlamında bakıldığında, AKP'nin bir yıl içinde iki önemli seçimi kazanmış olması, AKP'yi rahatlatacağı yerde daha fazla gerilim içine sokmuştur. Bu gerilimin en önemli nedeni iktidarda kalma süresi uzakdıkça, AKP'nin iktidardan düşüşü konusunda yaşadığı korkudan ileri gelmektedir. Oy oranının yüzde 34, bürokratik vesayetin kendisini en yüksek düzeyde kendisini hissettirdiği dönemde dahi bu denli iktidardan düşme korkusu yoktu. Gezi olayı ve 17-25 Aralık 2013 yolsuzluk operasyonlarının yaşattığı korku, AKP ve liderini o kadar korkutmuşki, bu korkusunu berteraf edebilecek yargısal dizaynı yapamamanın verdiği tedirginlik CB olsa da eksilmek yerine artmaktadır. Özellikle Ekim ayında yapılacak HSYK seçimlerinde "paralel yapı/cemaatin" başarılı olmaması için elinden gelen herşeyi yapmaktadır. AKP, 2014 yılında kendisine uygun yargısal düzenlemeler yapsa da, AKP'nin işlediği suçlar ve yolsuzlukları örtbas etmeyeceğine inanmaktadır. Dış politikayı, iç politikanın manivelası haline getirmek üzerine kurulu bu politikanın sürdürülebilirliği, dış politikadaki sorunlar içe yansımaya başladıkça, AKP dış politikada açılım yapma yerine daha fazla içe sığınma ile karşı karşıyadır. Kırılgan, sıcak paraya dayalı bir ekonomiye sahip olan Türkiye'nin IŞİD nedeniyle, Suudi Arabistan ve Katar'ın içinde bulunduğu IŞİD karşıtı ittifaka imza atmayışı, mevcut durumda Türkiye'yi daha fazla açmazla karşı karşıya bırakacaktır. Görünürde, Türkiye sanki ABD'nin politikasına karşı duruyormuş gibi görünse de Türkiye'nin Küresel ekonomiyle oluşturduğu bağın bir sonucu olarak bu karşı çıkışı sürdürmesi mümkün değildir. İster istemez, Türkiye, Batı ile 200 yıllık serüvenini bir çırpıda bir tarafa atamaz. Kaldı ki, bu serüveni daha fazla bağlılık ilişkisi şeklinde sürdürmek isteyen bürokratik, muhalif ve sermaya çevreleri de her zaman olduğu gibi yedekte durmaktadır. O yüzden, pragmatizmi yaşamının en önemli ilkesi yapan AKP, manevra yaparak, tıpkı 2003'te teskerenin reddinde olduğu gibi, ABD'ye fiili destek vermek yolunu seçecektir. ***

11 Kasım 2020 Çarşamba

Türkiye’nin 2019 Yılında Terörizmle Mücadelesi.,

Türkiye’nin 2019 Yılında Terörizmle Mücadelesi.,





Sınır Ötesinden Pençe Vuruşu
Yazan  Erol Başaran Bural 
31 Aralık 2019

2019 yılında Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve kolluk kuvvetleri; PKK, IŞİD, FETÖ ve DHKP-C terör örgütleri başta olmak üzere yurt içi ve sınır ötesinde terörle mücadeleye aralıksız devam etmiştir.
Bu dönem içerisinde; yurt içinde kırsal alanda PKK ile mücadeleye devam edilirken eş zamanlı olarak yerleşim yerlerinde ve sınır ötesinde terör örgütlerine yönelik çok sayıda operasyon gerçekleştirilmiştir.

Barış Pınarı Harekâtı.,

Suriye’deki PKK terör örgütü varlığına yönelik olarak, 9 Ekim 2019 tarihinde Barış Pınarı Harekâtı başlatılmıştır. Barış Pınarı Harekâtının amacı; Suriye kuzeyinde teşkil edilmeye çalışılan PKK devletçiğine engel olmak üzere bu bölgedeki koridoru parçalamak, Türkiye’ye yakın bölgelerde konuşlu PKK terör örgütü unsurlarını temizlemek, Suriye’nin kuzeyinde güvenli bir bölge oluşturmak, oluşturulacak güvenli bölgeye Türkiye’de bulunan geçici koruma altındaki Suriyelileri yerleştirmek, M4 karayolunu kontrol altına alarak PKK’nın ikmal faaliyetlerine engel olmak şeklinde ifade edilmiştir.



Barış Pınarı Harekât Alanı

Suriye kuzeyinde Resulayn ve Tel Abyad ilçeleri arasında başlatılan operasyon, 17 Ekim 2019 tarihinde ABD ile varılan mutabakat neticesinde 120 saat süre için durdurulmuştur. 13 maddelik mutabakata göre PKK terör örgütünün operasyon bölgesinden güneye çekileceği, çekilme tamamlanmazsa operasyonun devam edeceği kararına varılmıştır. 120 saatlik aranın tamamlanmasına kısa süre kala Soçi’de, 22 Aralık 2019’da Rusya ile varılan mutabakat neticesinde ise; Tel Rıfat ve Münbiç'teki PKK/YPG'li teröristlerin, silahlarıyla beraber bu bölgenin dışına çıkarılacağı 23 Ekim’den itibaren 150 saat içinde PKK/YPG'nin harekat bölgesinde sınırdan 30 kilometrenin dışına çıkarılacağı, 150 saatin sonunda Barış Pınarı Harekât alanı sınırlarının batısı ve doğusunda, 10 kilometre derinlikte Türk-Rus ortak devriyelerinin başlayacağı hususları karara bağlanmıştır.[1]
Barış Pınarı Harekâtı süresince PKK terör örgütünün sınır illerimize yönelik 700’e yakın havan ve roket saldırıları sonucunda 18 vatandaşımız şehit olurken çok sayıda mülk zarar görmüştür. Açık kaynaklara yansıyan bilgilere göre harekatta 16 askerimiz şehit olmuş, 168 askerimiz ise yaralanmış, Suriye Milli Ordusu’ndan 224 asker şehit olmuş, 692 asker yaralanmış, 900’ün üzerinde terörist etkisiz hale getirilmiştir.[2] 31 Ekim 2019 itibarıyla 4 bin 219 kilometrekare alan içindeki 558 yerleşim biriminin ele geçirildiği ifade edilmiştir.

Pençe Operasyonları

2018 yılı Mart ayından itibaren hemen hemen Afrin’e yönelik düzenlenen Zeytin Dalı Harekâtı ile eş zamanlı olarak, Hakkâri/Şemdinli ilçesinin hemen güneyinde ve Irak’ın kuzeyinde yer alan, PKK terör örgütünün barınma alanlarından Hakurk’a yönelik operasyon başlatılmıştır. “Kararlılık” adı verilen bu operasyon ile sınır ötesinden önleyici tedbirler kapsamında;

Hudut güvenliğinin sağlanması,

PKK terör örgütünün söz konusu bölgedeki barınma alanlarının imha edilmesi,
Teröristlerin Irak kuzeyinden ülkemize girişinin engellenmesi,
Türkiye içindeki terör örgütü mensupları ile Irak kuzeyindekilerin irtibatının kesilmesi,

Bölgenin terör örgütü mensuplarından tamamen temizlenmesi amaçlanmıştır.
  

 Pençe Operasyonu Harekât Bölgesi
 
2018 yılında başlatılan Kararlılık Harekâtı, 2019 yılında genişletilerek Pençe Harekâtına dönüştürülmüştür. TSK’nın Irak kuzeyinde 27 Mayıs 2019’da başlattığı Pençe Harekâtı terörizmle mücadelenin sınır ötesinden başlatılması maksadıyla icra edilen önleyici stratejisini bu bölge için yeniden gündeme getirmiştir. Pençe-1 Harekâtı 27 Mayıs'ta Hakurk’a yönelik olarak Kararlılık harekatının devamı şeklinde başlatılırken, 12 Temmuz 2019 tarihinde Pençe-2 harekâtı Hakurk’tan güneye doğru genişletilen bölgede başlatılmıştır. 23 Ağustos 2019’da ise Irak’ın kuzeyinde PKK’nın Irak’ın kuzeyinde bir başka yuvalanma alanı olan Sinat-Haftanin bölgesinde Pençe-3 Operasyonunun başlatıldığı açıklanmıştır. Operasyon, hudut güvenliğini daha uygun arazi kesimlerinden ve ileriden sağlamak maksadıyla icra edilmiştir.[3]
Pençe harekâtı kapsamında 174 teröristin etkisiz hale getirildiği, 398 mağara ve deponun imha edildiği, 356 mayın ve EYP’nin tespit edilerek etkisiz hale getirildiği, 5.3 ton amonyum nitrat ele geçirildiği, yakın bir tarihte ise Hakurk bölgesinde SA-18 hava savunma füzesi ele geçirildiği MSB tarafından düzenlenen basın bilgilendirme toplantısında belirtilmiştir.[4]

Kıran Operasyonları

2019 yılında yurt dışında Irak ve Suriye kuzeyine operasyonlar devam ederken, eş zamanlı olarak yurt içinde Kıran serisi operasyonlar başlatıldı. Jandarma Genel Komutanlığına bağlı jandarma komando, Jandarma Özel Harekât ve güvenlik korucuları ile Emniyet Genel Müdürlüğüne bağlı Polis Özel Harekât birliklerince;
Yurt içinde bölücü terör örgütü PKK’nın kış üslenmesi hazırlıklarını bertaraf etmek,
Hareket kabiliyeti daralan terörist grupları etkisiz hale getirmek,
Teröristlerin bölgeler arası geçişlerini engelleyerek takviye almalarını önlemek
PKK terör örgütünün yurt içi hareket kabiliyetini kısıtlamak,
Alan hakimiyetini tesis etmek ve/veya pekiştirmek olduğu değerlendirilmektedir.
Kıran operasyonları kapsamında;
17 Ağustos 2019’da Kavaklı bölgesi merkez olmak üzere, Hakkâri-Van-Şırnak ara hattını kapsayacak şekilde Kıran-1,
27 Ağustos'ta Bagok ve Mava alanları merkez olmak üzere Mardin-Batman-Şırnak ara hattında Kıran-2,
21 Eylül'de Herekol ve Bestler Dereler bölgesi merkez olmak üzere Siirt ve Şırnak ara hattında Kıran-3,
24 Eylül'de Çemçe-Madur bölgesi merkez olmak üzere Kars-Ağrı-Iğdır ara hattında Kıran-4,
8 Kasım'da Şenyayla bölgesi merkez olmak üzere Diyarbakır-Bingöl-Muş ara hattında Kıran-5,
13 Kasım’da Van, Hakkâri ve Şırnak kırsalındaki Faraşin bölgesinde Kıran-6[5],
24 Kasım’da Tunceli'de, Munzur Vadisi'nde Kıran-7[6],
11 Aralık 2019’da Bitlis ve Siirt kırsalında Kıran-8[7],
20 Aralık 2019 tarihinde Şırnak’ta Kıran-9 Cudi Dağı, Hakkari’de Kıran-10 Kazan Vadisi[8],
21 Aralık 2019’da ise Kıran-11 Narko-Terör Operasyonu başlatılmıştır.[9] Kıran operasyonları çerçevesinde de şu ana kadar 121 terörist etkisiz hale getirilmiş, 229 mağara ve sığınak imha edilmiştir.

SİHA Kullanımı

2016 yılından itibaren Türkiye’nin PKK ile mücadelede askeri kuvvet kullanımı, istihbarata dayalı, nokta hedeflerine yönelik, yurtiçi ve yurtdışını kapsayan, güvenliğin sınır ötesinden alındığı yeni bir konsepte evrilmiştir.

Bu yıldan itibaren TSK ve İçişleri Bakanlığı envanterindeki İnsansız Hava Aracı (İHA) ve Silahlı İnsansız Hava Araçlarının (SİHA) nitelik ve niceliklerindeki artış, yeni nesil taarruz helikopterlerinin kullanılmaya başlanması yeni konseptin yapı taşını oluşturmuştur. İçişleri Bakanlığı terörden arananlar listesinin[10] incelenmesi neticesinde söz konusu listeden; kırmızı kategoriden 12, mavi kategoriden 9, yeşil kategoriden 24, turuncu kategoriden 21 ve gri kategoriden 171 PKK’lı teröristin etkisiz hale getirildiği görülmektedir. 2018 yılında 101 sözde üst düzey teröristin etkisiz hale getirildiği bilinmektedir.[11] Son iki yıllık veriler karşılaştırıldığında etkisiz hale getirilen PKK terör örgütü lider kadro sayısında yaklaşık %70’lik bir artış görülmektedir.
Ayrıca SİHA’lar kullanılarak gerçekleştirilen operasyonlar neticesinde 2019 yılında 363, bugüne dek toplam 1.144 PKK terör örgütü mensubunun etkisiz hale getirildiği açıklanmıştır.[12]

PKK ile Mücadelede İkna Yöntemi

PKK terör örgütüyle mücadele kapsamında terör örgütüne katılanların aileleriyle görüşülmüş, bu şahısların terör örgütünden ayrılmalarını sağlamak üzere aileler vasıtasıyla ikna metodunun kullanılmasıdır. Yapılan resmî açıklamalara göre[13] son üç yıldır 5.500’ün üzerinde aile ile görüşülmüş, 2019 yılında[14] 260, son üç yılda ise 800’e yakın terör örgütü mensubu bu faaliyetler neticesinde güvenlik güçlerine teslim olmuştur.

IŞİD Terör Örgütüyle Mücadele

Açık kaynaklardan derlenen bilgiler çerçevesinde 2019 yılında yurtiçinde düzenlenen operasyonlar neticesinde 1.939 IŞİD mensubu gözaltına alınmıştır (Grafik 1).
 


Grafik 1. 2019 Yılı IŞİD Terör Örgütü Gözaltı Miktarı
Bir yandan PKK terör örgütüyle, diğer yandan irili ufaklı çok sayıda aşırı sol eğilimli terör örgütleriyle mücadele eden Türkiye IŞİD terör örgütünü etkisiz hale getirmek ve eylem kapasitesini sonlandırmak üzere operasyonlarını da devam ettirmektedir. Bununla birlikte, Suriye ve Irak’ta silahlı kapasitesi sınırlandırılmış olan IŞİD terör örgütü Türkiye’ye yönelik tehdit olma vasfını korumaya devam etmektedir.

IŞİD terör örgütüne yönelik operasyonlarda ele geçirilen terör örgütü mensuplarının sayısı önemli olmakla birlikte, ülkemizin hangi şehirlerinde bu operasyonların yoğunlaştığı da (Grafik 2) ayrıca önem arz etmektedir. Terör örgütü IŞİD’e yönelik olarak düzenlenen operasyonlardan medyaya yansıyanların analizi neticesinde; Adana, İzmir, Samsun, Bursa, Şanlıurfa, Osmaniye ve Mersin illerinde düzenlenen operasyon miktarlarının ön plana çıktığı görülebilmektedir.
 


Grafik 2. 2019 Yılı İllere Göre IŞİD Terör Örgütü Operasyon Miktarları
Açık kaynaklara yansıyan haberler analiz edildiğinde, Türk vatandaşlarının yanı sıra çok sayıda yabancı uyruklunun IŞİD operasyonları neticesinde gözaltına alındığı/tutuklandığı da göze çarpmaktadır. IŞİD operasyonlarında gözaltına alınan yabancı uyrukluların büyük kısmını Suriye ve Iraklılar oluştururken, az sayıda da olsa; Fas, Mısır, Endonezya, Filistin, Cezayir, Fransa, Hollanda, Ürdün, Lübnan, Danimarka, Birleşik Arap Emirlikleri ve Gürcistan vatandaşlarının da bulunduğu görülmektedir.

Türkiye’deki IŞİD tehdidine yönelik bir diğer tespit ise düzenlenen operasyonlarda IŞİD mensuplarının ülkemizde kurulu dernek ve vakıflarla ilişkileri olmasıdır. Operasyonlarla ilgili açık kaynak haberlerine yansıyan bilgilere göre, legal görünüm altında illegal faaliyetleri organize eden IŞİD terör örgütü mensuplarının bu yerlerde;

Terör örgütüne eleman kazandırmak maksadıyla ders ve sohbetler düzenledikleri,
Örgütün propagandasını yaptıkları,
Suriye’de çatışma bölgelerine gidip-gelmek üzere planlama yaptıkları, 
Çatışma bölgesinden gelen veya gidecek elemanların ihtiyaçlarını karşıladıkları,
Örgüte eleman temin etmek amacıyla çalışmalar yaptıkları,
Örgüt üyelerinin ailelerine yardım topladıkları,

IŞİD terör örgütü adına haraç topladıkları anlaşılmaktadır.

Yıl içerisinde IŞİD’le mücadele kapsamında dikkat çekici bir diğer husus da haziran ayı içerisinde Mersin-Anamur’da terör örgütüne ait beş adet sığınak ve deponun ele geçirilerek imha edilmesine ilişkin olarak karşımıza çıkmaktadır.  Anamur’da düzenlenen operasyon neticesinde çok sayıda yaşam malzemesinin yanı sıra uyku tulumları ve sırt çantaları ele geçirilmiş, olayla ilgili zanlıların kırsal alanda faaliyet yürütmeye çalıştıkları ve eylem arayışında oldukları belirlenmiş, sulh ceza hakimliğine sevk edilen zanlılardan 14'ü tutuklanmış, 5'i adli kontrol şartıyla serbest bırakılmıştır. IŞİD terör örgütüne ait depo, sığınak ve barınakların tespitine ilişkin dikkat çekici hususlardan ilki belki de ilk kez IŞİD’in depo ve sığınaklarının arazide bulunmuş olmasıdır. İkinci husus ise bu depoların Mersin-Anamur kırsalında ele geçirilmesidir.

Hatırlanacağı gibi IŞİD terör örgütü eski lideri Ebubekir el Bağdadi 29 Nisan 2019’da bir video yayımlamış, Bağdadi elindeki "Türkiye Vilayeti" yazan bir dosya dikkatleri çekmiştir.  Bağdadi’nin videosunun yayımlanmasının üzerinden yaklaşık iki ay geçtikten sonra bu kez Türkçe konuşan 5 örgüt mensubunun örgüt lideri Bağdadi’ye bağlılıklarını tazeledikleri görüntü kaydı basına yansımış, konuşan terörist Türkiye’yi tehdit etmiştir. Türkiye’ye yönelik IŞİD tehdidinin açıklandığı bu günlerin arkasından örgüte ait sığınak ve barınakların bulunması, örgütün kırsal alanda eğitim ve eylem yapma niyetini ortaya koymaktadır.

FETÖ ile Mücadele

Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ), Türkiye için en önemli güvenlik sorunlarının başında gelmektedir. Şüphesiz her terör örgütü Türkiye için tehdittir ancak FETÖ’nün güvenlik, sosyo-ekonomik, sosyo-politik, sosyo-psikolojik öğeleri içinde barındırması, ezoterik kült bir yapısı olması, üyelerinin kendilerini terör örgütüne adama seviyeleri, takiye yaparak kripto elemanlar olarak uyuyan hücrelere dönüşmeleri, kendi çıkarları için diğer tüm terör örgütler ya da yabancı istihbarat örgütleri ile işbirliği yapabilmeleri ve kısaca amaca ulaşmak için her yolu mubah saymalarından dolayı en büyük ve önemli tehlike olduğunu söylemek mümkündür.
FETÖ, Türkiye açısından arz ettiği tehdidin yanında aynı zamanda bölgesel ve küresel etkileriyle birlikte uluslararası barışı ve güvenliği tehdit edecek potansiyele sahip devletlerarası ilişkileri etkileyen “Yeni Nesil Bir Terör Örgütüdür”. Zira FETÖ, uluslararası alanda faaliyet halinde olan diğer terör örgütlerinin radikalleşme süreçlerinden ciddi farklılık göstermektedir; 30 yılı aşkın bir zaman diliminde radikalleşme süreci olan FETÖ yapısı modern kültist radikalleşmenin, günümüzdeki en son, en kanlı ve en küresel yapısını oluşturmaktadır[15].
FETÖ ile mücadele kapsamında 15 Temmuz 2016’dan bugüne 2019 yılı Kasım ayına kadar 261 bin 700 kişinin gözaltına alınmış, bunlardan 91 bin 287'si tutuklanmıştır[16]. FETÖ ile mücadelede başlatılan soruşturmalar neticesinde 15 Temmuz 2016'dan bugüne kadar TSK’dan 3 bin 559'u 2019'da olmak üzere toplam 18 bin 630 personel ihraç edilmiş, 356'sı 2019 yılında olmak üzere toplam 982 emekli personelin rütbeleri geri alınmıştır. 5 bin 846 personel hakkında ise adli ve idari süreç devam etmektedir.[17]

2019 yılında FETÖ ile mücadelede yaşanan bir diğer gelişme de FETÖ mensuplarının yurtdışında yakalanarak Türkiye’ye getirilmesidir. Bu kapsamda 30 Ağustos 2019’da FETÖ’nün Malezya sorumlusu[18], 19 Ekim 2019’da ise FETÖ’nün Meksika sorumlusu[19] MİT operasyonuyla Türkiye’ye getirilmiştir.
2019 yılında FETÖ ile mücadele kapsamında yaşanan önemli bir diğer gelişme ise örgütün finansal kaynaklarıyla mücadelesinde görülmüştür. Ankara Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, FETÖ’nün Türkiye’ye yasa dışı yollardan para sokmak için “Hawala” olarak bilinen bir sistemi kullandığını deşifre etmiş, bu sistemi kullanarak ülke içerisine sokulan yüklü miktardaki paranın döviz büroları üzerinden belli bir komisyon karşılığında illerde örgüt mensuplarına ulaştırıldığını belirlemiş, şüphelilerin Hawala sistemini kullanarak 13 milyon 744 bin 197 dolar, 2 milyon 135 bin 634 Avro ve 12 milyon 628 bin 530 lira tutarında işlem yapıldığını tespit etmiştir. Haklarında gözaltı kararı verilen 79 şüpheli arasındaki 7 kişinin döviz bürolarında çalışan kişiler oldukları belirtilmiştir.[20]

2019 Yılında PKK Terör Örgütüyle Mücadelenin Analizi

PKK terör örgütüyle mücadele kapsamında 2019 yılına ilişkin veriler,[21] teröristle mücadele harekâtının kış aylarında da aralıksız devam ettirilmesi, terör örgütünün barınma alanlarının İHA’lar tarafından kesintisiz şekilde gözetlenmesi/kontrol altında tutulması alan hakimiyetini sağlanması neticesinde, PKK’nın eylem ve hareket kabiliyetinin yurt içinde büyük ölçüde sınırlandırdığına işaret etmektedir.
Teröristle mücadeleye iştirak eden TSK ve kolluk kuvvetleri 2019 yılında terör örgütünün yurt içindeki barınma alanlarına yönelik operasyonlarını sürdürerek, terör örgütü elemanlarının lojistik ve barınma maksadıyla kullandıkları sığınak ve mağaraları tespit etmiş bu alanları kullanılamaz hale getirmişlerdir. MSB tarafından düzenlenen basın bilgilendirme toplantısında aktarılan bilgilere göre[22] 2019 yılı içerisinde toplam 1.852 sığınak, mağara ve depo imha edilmiştir.  

Aynı basın bilgilendirme toplantısı bilgilerine göre; 2018 yılı içerisinde düzenlenen teröristle mücadele harekâtı kapsamında; toplamda çeşitli çap ve markalarda 1.015 silahın ele geçirildiği görülmektedir. (Grafik 3) Ele geçirilen silahlar cinslerine göre incelendiğinde dikkat çeken hususun, ABD tarafından PKK/PYD terör örgütüne aktarılan tanksavar füzelerindeki artış olduğu görülmektedir. Bu füzelerden 2016 yılında bir adet, 2017 yılında 11 adet, 2018 yılında 30 adet ele geçirilirken, 2019 yılında bu sayının 69’a yükseldiği görülmektedir. Yıl içerisinde ayrıca; 1.066 EYP imha edilirken, 420.000 hafif silah mühimmatı, 174 mayın, 3.329 kilo patlayıcı madde ile 45 ton amonyum nitrat ele geçirilmiştir.
 

Grafik 3 - 2018 Yılında PKK Terör Örgütünden Ele Geçirilen Silahlar
 
PKK terör örgütüne yönelik olarak 2019 yılında TSK ve kolluk kuvvetleri 31’i büyük, 119’u orta çaplı olmak üzere toplam 150 operasyon düzenlemiş, operasyonlarda 1789 terörist etkisiz hale getirilmiştir.  Etkisiz hale getirilen terör örgütü mensuplarından 255’ini terör örgütünden kaçarak güvenlik güçlerine teslim olanlar oluşturmaktadır.[23] Barış Pınarı Harekâtı süresince etkisiz hale getirilen 900, Pençe Harekâtı kapsamında etkisiz hale getirilen 174 teröristle birlikte 2019 yılında toplam 2.863 terörist etkisiz hale getirilmiştir.

Yurt içindeki terörist sayısı 2017’de 2 bin 475-2 bin 780 civarında iken bu sayı yüzde 69 azalışla 2018’de 755-876 aralığına, 2019’da ise 500’ün altında kadar düşmüştür.

Örgüte katılım son 30 yılın en düşük seviyesine ulaşmış ve 2018 yılında örgüte katılan kişi sayısı 95’e kadar gerilerken, (2017 yılında PKK terör örgütüne katılım sayısı[24] 117) 2019’da bu sayı 100’e yakın bir seviyede ortaya çıkmıştır.     
Açık kaynaklardan derlenen bilgilere göre 2019’e ilişkin şehit ve yaralı durumu incelendiğinde, yıl içerisinde 71 askerimizin şehit olduğu (Grafik 4), 259 askerimizin yaralandığı, 4 güvenlik korucumuzun şehit olduğu 9 güvenlik korucumuzun yaralandığı, 3 polisimizin şehit olduğu 8 polisimizin yaralandığı, 26 vatandaşımızın şehit olduğu 50 vatandaşımızın yaralandığı sonucuna ulaşılmaktadır.  
 
Grafik 4 -  2016, 2017, 2018 ve 2019 Yıllarında Şehit Yaralı TSK Personel Durumu
 Ayrıca 2019 yılı içerisinde düzenlenen narko terör operasyonları neticesinde; 43 milyon kök keneviri ele geçirilmiştir.[25]

Halkların Birleşik Devrim Hareketi Terör Örgütü

 Irak kuzeyinden Türkiye’ye geçiş yolları kontrol altına alınan PKK terör örgütü terör eylemlerini gerçekleştirmek üzere kendisine yeni yollar, yeni alanlar aramaktadır. Terör örgütü PKK bu maksatla Türkiye’deki irili ufaklı diğer örgütlerle iş birliği yapmakta, yurt içinde özellikle şehir merkezlerinde kendisine yeni ortaklar bulmaya çalışmaktadır.

Türkiye’de kamuoyu tarafından pek de bilinmeyen Halkların Birleşik Devrim Hareketi (HBDH) Türkiye’de terör eylemleri gerçekleştirmek isteyen bazı komünist ve Marksist-Leninist silahlı örgütlerin ortak eylem yapma kararının ardından birleşerek 12 Mart 2016’da kurdukları bir terör oluşumu olarak dikkat çekmektedir. Kuruluş bildirgesi PKK terör örgütü elebaşlarından Duran Kalkan tarafından okunan HBDH, kendi söylemleriyle “emperyalizm, kapitalizm, şovenizm, faşizm ve ırkçılık gibi fikirlere karşı mücadele edeceğini açıklayarak, bu amaçla eylemler yapacağını” bildirerek terör sahnesindeki yerini almıştır.
HBDH, PKK çatısı altında adı altında; Marksist Leninist Komünist Parti (MLKP), Maoist Komünist Partisi (MKP), Devrimci Karargâh, Devrimci Komünarlar Partisi (DKP), Marksist Leninist Silahlı Propaganda Birliği (MLSPB), Türkiye İhtilalci Komünistler Birliği (TİKB) ve Türkiye Komünist Emek Partisi/ Leninist (TKEP-L) isimli terör örgütlerinden meydana gelmektedir.

2019 yılı içerisinde HBDH tarafından üstlenilen özellikle sabotaj türü eylemler bilinmektedir. Her ne kadar sayıca diğer terör örgütlerine göre daha küçük gruplardan oluşsa da PKK terör örgütünün himayesi altında kurulmuş olması HBDH isimli terör oluşumunu birincil derecede tehdit haline getirmeye yetmektedir.

PKK ile iş birliği içerisinde HBDH’nin bölücü örgütün teknik kapasitesinden faydalandığı, daha önceki yıllarda erişemeyecekleri silah sistemlerini bu iş birliği sayesinde elde etmeleri HBDH’nin kapasitesini artırmaktadır. Suriye’de IŞİD terör örgütüyle mücadele adı altında PKK/PYD ile de aynı saflarda yer alan HBDH altındaki terör örgütleri, bu ülkeyi adeta bir laboratuvar alanı olarak kullanarak yeni taktik ve teknikler öğrenmekte, eylem tecrübesi elde etmektedir. Ortak amaçları Türkiye’ye zarar vermek olan HBDH çatısı altındaki terör örgütleri PKK terör örgütü korumasında kapasite kazanmakta, PKK terör örgütü de artık diğer terör örgütlerine vekalet vererek alan genişletmektedir.

Sonuç ve Değerlendirme 

IŞİD terör örgütüyle mücadele çerçevesinde, eldeki sayısal veriler, yıl içerisinde düzenlenen operasyonlar, operasyonlarda ele geçirilen malzemeler, operasyonlar ın düzenlendiği coğrafi alanlar göz önünde bulundurularak; Türkiye’ye IŞİD terör örgütü tehdidinin halen varlığını sürdürdüğü, Irak ve Suriye’de görünürlüğü azalan IŞİD terör örgütünün Türkiye’de eylem yapma fırsatı kolladığını, Dernek-vakıf benzeri yasal görünümlü oluşumlar üzerinden propaganda, eleman temini, finansman sağlama faaliyetlerini sürdürdüğü, Yalnızca büyükşehir kapsamındaki illerimizde değil aynı zamanda dikkatleri çekmeyeceğini düşündüğü nispeten daha küçük illerde örgütlenme çabası içerisinde olabileceği, Kırsal ve dağlık bölgelerde tıpkı PKK terör örgütü gibi barınma alanları oluşturma ve bu bölgelerde eğitim yapma gayretlerini artırmış olabileceği, PKK terör örgütünün ülke içerisinde minimize edilmesiyle eş zamanlı olarak sahneye çıkarak terör eylemlerini artırabileceği, PKK terör örgütüyle iş birliğini artırabileceği değerlendirilmektedir. IŞİD’le mücadele çerçevesinde;

IŞİD terör örgütünün şehir yapılanmasının temizlenmesine yönelik devam eden operasyonlara ağırlık verilmesinin, Yerleşim yerlerinde özellikle geçici koruma altındaki Suriyelilere yardım görünümü altında kurulan dernek ve vakıflar üzerindeki kontrolün artırılmasının, Kırsal alanda yuvalanmaya çalışan IŞİD teröristlerine yönelik tedbirlerin artırılmasının,

Örgüt propagandası yaparak radikalleşmeye neden olan IŞİD terör örgütü yayınlarının sonlandırılmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

HBDH isimli terör yapılanması içerisinde yer alan değişik örgütlerin sosyal medya üzerinden yayımladığı mesajlar incelendiğinde, önümüzdeki dönemlerde bu örgütlerin; gençlere yönelik propaganda ve elaman temin sürecine hız verecekleri, PKK terör örgütünün cezaevleri ve sokak eylemlerine katılım sağlayacakları, Türkiye içerisinde örgütlenme çabalarını artıracakları öngörülmektedir.
Hem kapasite olarak hem de eylem sayısı olarak her ne kadar HBDH’nin gücü şu an için önemsenmeyecek boyutta imiş gibi görünse de PKK terör örgütü ile mücadele ederken bileşenleri ve destekçileri ile mücadele göz ardı edilmemeli, bu yapılanmaya karşı daha fazla önlem alınmalıdır. IŞİD terör örgütüyle mücadele bahanesiyle çoğunlukla Suriye’de faaliyet gösteren terör yapılanmasına karşı istihbarat gayretleri artırılmalı, lise ve üniversite gençliği içerisinde yayılmalarına ve ideolojik olarak yerleşmelerine izin verilmemeli, Türkiye’deki hücre yapılanmalarına yönelik operasyonlar artırılmalıdır.
2019 yılı içerisinde PKK terör örgütü ile mücadele kapsamında yürütülen operasyonlar ve elde edilen neticeler değerlendirildiğinde, terör örgütüne ilişkin istihbarat faaliyetlerinin ve bu faaliyetlerin etkinliğinin eskiye nazaran arttığını söylemek mümkün görünüyor.

Sınır ötesinde düzenlenen Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı, Kararlılık ve Pençe Harekâtlarıyla eş zamanlı icra edilen hava harekâtları ile terör örgütü mensuplarının sınırlarımızdan içeri girmesi, sınır ötesindeki barınma alanlarında hareket etmeleri önlenmiş, terör örgütü mensupları yurtiçine giremeden bulundukları yerde yani kaynaklarında imha edilerek, terör örgütüne sınır ötesinden pençe vuruşu yapılmıştır.

Sonuç olarak; 2019 yılında teröristle mücadelenin etkin bir şekilde yürütüldüğü, TSK ve kolluk kuvvetlerinin birçok terör örgütüne karşı eş zamanlı olarak büyük başarılar elde ettiği değerlendirilmektedir. Sahada güvenlik alanında kazanılan başarılar terörizmle mücadelenin diğer boyutlarına da yansıtılmalı, 2020 yılından itibaren terörün psikolojik, sosyo-kültürel, ideolojik boyutlarıyla mücadele kapsamında daha fazla çalışma yapılmalı, yurt içinde PKK terör örgütüne desteğin azaldığı değerlendirilen bu dönemden istifade ile terör örgütünün arkasında bulmak isteyeceği halk desteğinin tamamen ortadan kaldırılmasına yönelik sosyo-ekonomik eylem planları hazırlanmalıdır.

TSK verileri kapsamında yapılan değerlendirme neticesinde, PKK terör örgütünün EYP saldırılarının büyük oranda önüne geçildiği, binlerce EYP’nin ele geçirilerek imha edildiği, EYP ile birlikte çok sayıda LPG tüpünün de PKK sığınak ve barınaklarında bulunduğu anlaşılmaktadır. Terör örgütünün EYP yapımında kullandığı amonyum nitrat içerikli gübrelerin dağıtımına / satışına getirilen kısıtlamalar ve kontroller LPG tüpleri içinde alınmalı, LPG tüplerinin dağıtımı ve satışını kontrol altında bulunduracak bir düzenlemeye gidilmelidir.
Terörizmle mücadele çok boyutlu bir yaklaşımla ele alındığında lider kadrolara yönelik düzenlenen operasyonların bu yaklaşımın önemli bir parçası olduğu görülüyor. Lider kadro operasyonları neticesinde;

Terör örgütünün terör eylemleri planlama ve icra yetenekleri ile hareket kabiliyetinin kısıtlandığı,
Terör örgütü sözde liderlerinin yerlerini gizledikleri, iletişim vasıtalarını kullanamadıkları,
Terör örgütünün bilgi/veri akışının sekteye uğradığı,
Terör örgütünün hiyerarşik yapısının bozulabileceği,
İmha edilenin yerine yeni sorumlu bulunana kadar örgütten kopmaların yaşanabileceği,

Terör örgütü mensuplarının moral seviyesinin düşeceği düşünülmektedir.
Lider kadroya yönelik operasyonların başarının daha yukarılara taşınabilmesi için PKK terör örgütünün sözde üst düzey sorumlularına yönelik operasyonlar artırılarak devam ettirilmeli, tıpkı FETÖ mensuplarına olduğu gibi PKK terör örgütü mensuplarına yönelik lider kadro operasyonları Avrupa’ya taşınmalıdır.
2019 yılı içerisinde gerçekleştirilen bir yıllık terörizmle mücadele operasyonları değerlendirilirken, bu mücadelede önemli görevler alan TSK mensuplarının ve kolluk kuvvetlerinin yıl içerisinde ne tür zorluklar yaşadıklarını, kahramanlıklarını, fedakârlıklarını da düşünmeden geçmemek gerekiyor… Bu vesile ile terörle mücadelede şehit olan tüm asker, polis, güvenlik korucusu ve vatandaşlarımızı bir kez daha rahmetle anıyor, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum…

Erol Başaran Bural., 

DİĞER MAKALELERİ;

'Gözlem noktalarımıza provokatif eylem olabilir'
Rus Askeri Doktrini Çerçevesinde İdlib
Bağdadi ve Şahin
Fırat'ın doğusunda ABD'nin 'güvensiz' bölgesi
Türkiye’ye Yönelik IŞİD Tehdidi ve Mücadele


 KAYNAKÇA;
[1] http://www.hurriyet.com.tr/gundem/son-dakika-tarihi-zirve-sonrasi-cumhurbaskani-erdogan-ve-putinden-ortak-aciklama-41356342
[2] https://www.diplomatikstrateji.com/baris-pinari-harekati-son-durum-haritasi/
[3] https://www.cnnturk.com/turkiye/son-dakika-pence-3-harekati-basladi.
[4] https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/msb-2019da-150-teror-operasyonu-yapildi/1685339
[5] https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/kiran-operasyonlarinda-116-terorist-etkisiz-hale getirildi/1643650
[6] https://www.trthaber.com/haber/turkiye/kiran-7-operasyonu-basladi-442626.html.
[7] http://www.hurriyet.com.tr/gundem/kiran-8-basladi-41400869.
[8] http://www.hurriyet.com.tr/gundem/son-dakika-haberi-kiran-9-cudi-dagi-ve-kiran-10-kazan-vadisi-operasyonu-basladi-41401877
[9] https://www.sabah.com.tr/galeri/turkiye/kiran-11-operasyonu-basladi-1260-personel-katiliyor.
[10] http://www.terorarananlar.pol.tr/Sayfalar/default.aspx
[11] https://www.cnnturk.com/turkiye/suleyman-soylu-artik-sinirlarimizdan-kus-ucurtmayacagiz
[12] http://www.hurriyet.com.tr/gundem/son-dakika-bakan-soylu-kiran-operasyonlarinda-121-terorist-etkisiz-hale-getirildi-41378134
[13] https://www.haberler.com/icisleri-bakani-suleyman-soylu-3-yildir-600-e-12663223-haberi.
[14] https://www.icisleri.gov.tr/teror-orgutunde-cozulme-devam-ediyor-12
[15] Polis Akademisi Başkanlığı. (2018). Uluslararası bir tehdit olarak FETÖ. Polis Akademisi Yayınları: 67 Rapor No: 20. 5. ISBN: 978-605-4619-95-5.
[16] http://www.hurriyet.com.tr/gundem/son-dakika-bakan-soylu-kiran-operasyonlarinda-121-terorist-etkisiz-hale-getirildi-41378134.
[17] https://www.sabah.com.tr/gundem/2019/12/27/milli-savunma-bakanliginda-bilgilendirme-toplantisi
[18] https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/feto-nun-malezya-sorumlusu-mit-operasyonuyla-turkiye-ye-getirildi/1569017
[19] https://www.yenisafak.com/gundem/fetonun-meksika-imami-osman-karaca-mit-tarafindan-yakalanarak-turkiyeye-getirildi-3510954
[20] http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/dunya/1703085/turkiyeye-yasa-disi-para-transferine-baskin.html
[21] 01 Ocak-24 Aralık 2018 tarihleri arasında İçişleri Bakanlığı, TSK ve MSB tarafından yapılan resmi açıklamalar ve açık kaynaklarda yer alan haberlerden derlenmiştir.
[22] https://www.sabah.com.tr/gundem/2019/12/27/milli-savunma-bakanliginda-bilgilendirme-toplantisi
[23] https://www.sabah.com.tr/gundem/2019/12/27/milli-savunma-bakanliginda-bilgilendirme-toplantisi
[24]http://aa.com.tr/tr/politika/icisleri-bakani-soylu-15-temmuz-2016-tarihinden-itibaren-47-bin-523-kisi-tutuklandi/1007102
[25] https://www.aa.com.tr/tr/politika/icisleri-bakani-soylu-narko-teror-kapsaminda-bu-yil-43-milyon-kok-kenevir-yakaladik/168713

https://21yyte.org/tr/merkezler/islevsel-arastirma-merkezleri/terorizm-ve-terorizmle-mucadele/turkiye-nin-2019-yilinda-terorizmle-mucadelesi-sinir-otesinden-pence-vurusu

***

9 Şubat 2020 Pazar

IŞİD Örneği Üzerinden AKP Dönemi Türk Dış Politikasına Bakış

IŞİD Örneği Üzerinden AKP Dönemi Türk Dış Politikasına Bakış 


Siyasal Eleştiri Alanı Olarak Mizah Dergileri: 


IŞİD Örneği Üzerinden AKP Dönemi Türk Dış Politikasına Bakış 

Fatih Fuat TUNCER 


Özet: 

 Ahmet Davutoğlu ile yeni bir formata geçtiği ve “stratejik derinlik” yakaladığı iddia edilen Türk dış politikası mizah dergileri tarafından sıkça eleştirilmekte ve sorgulanmaktadır. Davutoğlu ile “sıfır sorun”, “köprü değil merkez”, “güçlü Türkiye”, “çok yönlü dış politika” ve “yeni Osmanlılar” gibi metaforlar ile donanan Türk dış politikasına mizah dergilerinin bakışı ve yaklaşımı dikkat çekicidir. Bu çalışma da bu noktadan hareketle en çok satan üç mizah dergisi: Uykusuz, Penguen ve Leman’ın kapakları üzerinden mizah dergilerinin AKP 
dönemi Türk dış politika yapıcılarının IŞİD politikası konusuna bakış açısını örnek olaylar üzerinden inceleyecektir. Bu inceleme yapılırken yöntem olarak imge bilim ve söylem analizi uygulanacaktır. 

Giriş 

 Karikatürkiye isimli kitabı ile kitabı ile “Karikatürlerle Cumhuriyet Tarihi”ni 
inceleyen Turgut Çeviker; bir sanat veya edebiyat türü üzerinden bir ülkenin siyasal-toplumsal tarihini kurgulamanın sorunlu ve oldukça çetin bir iş olduğunu belirtmektedir.327 

Bu çalışma da bu noktadan hareketle mizah dergileri üzerinden AKP dönemi Türk dış politikasını incelemeyi amaçlamaktadır. Ancak çalışmanın bir sempozyum metni olmasının ortaya çıkardığı metin kısıtlaması nedeni ile tüm süreci incelemenin zorluğu göz önüne alınarak örnek bir konu üzerinden incelemenin yapılması daha uygun görünmektedir. 

Bu sebeple de son dönem oldukça tartışmalı bir konu olan IŞİD/İD(Irak Şam İslam Devleti/İslam Devleti) örneği üzerinden sempozyum bildirisinin hazırlanmasına karar verilmiştir. Bu kararın verilmesinde IŞİD terör örgütünün hem ülkemizde hem bölgemizde hem de uluslararası düzeyde en güncel tartışma konusu olması etkili olmuştur. 

 Çalışma iki ana bölümden oluşacaktır. Birinci bölüm “Siyasal Eleştiri Alanı Olarak Mizah Dergileri” başlığını taşıyacak olup; bu başlık altında “Türkiye’de geçmişten bugüne mizah dergileri” incelenecektir. Yine aynı bölümde “Türkiye’deki basın özgürlüğü tartışmaları ve 4.kuvvet olarak basın ve mizah dergilerinin yeri” tartışmasına değinilecektir. 

İkinci bölüm ise “Mizah Dergilerinde AKP’nin IŞİD Politikası” başlığını taşıyacaktır. Bu bölümde ilk alt başlık ise “AKP ve mizah” olacaktır. Bu alt başlık altında AKP iktidarı döneminde mizah dergileri ile olan ilişki ve tartışmalar ele alınacaktır. Bu bölümün son ve en önemli alt başlığı olan “Mizah dergilerinde IŞİD ve AKP” bölümünde de çalışmamızın asıl tartışma konusunu oluşturan AKP’nin İŞİD politikası ve bu politika minvalinde ortaya çıkan tartışmalara mizah dergilerinin bakışı ve yorumlaması mizah dergilerinin kapakları üzerinden 
incelenecektir. 

 Çalışmanın sonuç bölümünde de iki ana bölümünde tartışılan konu başlıkları 
değerlendirilecek olup. İŞİD örneği üzerinden mizah dergilerinin gerçekten bir siyasal eleştiri alanı olarak kabul edilip edilemeyeceği ve Türkiye’de oldukça tartışmalı olan basın özgürlüğü konusunda mizah dergilerinin duruşu tartışılacaktır. 

 Siyasal Eleştiri Alanı Olarak Mizah Dergileri 

Türkiye’de Geçmişten Bugüne Mizah Dergileri 

 Bölüme başlamadan önce belki de “mizah neye benzer?” sorusunu sormak 
gerekmektedir. Özge Mumcu bu soruyu şu şekilde cevaplamaktadır: 

 “Kısaca yanıt şu: hiçbir şeye benzemez ne içilen çaya, ne solunan havaya… Gündeme göre değişebilen, Levent Cantek’in deyişi ile bir yanıyla pansuman diğer yanıyla neşter özelliğini taşıyan kendine özgü bir varlıktır. Varlıktır çünkü yaşar, yaşadıkça değişir, değiştikçe de şeklini değiştirir.”328 

 Siyaset ve imgeler konusunda önemli çalışmalara imza atan Güven Gürkan Özkan “Sol Siyaset ve İmgelem” başlığını taşıyan makalesinde görsel ifadenin siyasal mücadele için önemini şu şekilde aktarmaktadır: 

 “Görsel ifade, çoğu zaman siyasal mücadele dilinin en etkin araçlarından biridir. Zira çarpıcı niteliği, sözü destekleyen hatta kimi zaman onun önüne geçen geçebilen hüviyetiyle kitleye sayfalarca metinden daha süratli ve etkili bir biçimde nüfuz edebilme özelliği taşır”329 

 Mumcu’nun Cantek’e dayanarak kullandığı ‘neşter’ ve ‘pansuman’ metaforu ile 
mizahın neşter olup var olan bir durumu keskince göstermesi yine pansuman olup sarıp sarmalayıp düşündürmeden de güldürmesi vurgulanmıştır.330 

 Neşteri vuran da pansumanı da yapan mizahçılar yani beyaz kağıda yaptıkları çizimleri ile yel değirmenlerine savaş açan Don Kişot’a benzetebileceğimiz çizerler belki de basın tarihinin en cesur savaşçılarıdır. Modern Türkiye tarihi bugün “eski” ve “yeni” başlıkları altında tartışılmaya çalışılsa da Türkiye çizerlerinin geçmişten bugüne en önemli ortak özellikleri sistem içerisinde bir ellerinde neşterleri diğer ellerinde pansuman malzemeleri ile muhalif olmaları ve toplumsal sorunları resmetmekten çekinmemeleridir. Tek parti döneminde “yazarları hapiste olmadığı zamanlar çıkar” sloganı ile yayın yapan Sabahattin Ali ve Aziz Nesin’in Marko Paşa’sından, Gırgır gibi bir efsaneyi Türkiye mizah tarihine kazandıran ve “Çiçeği burnunda karikatürcüler” bölümü ile bugünlerin en beğenilen çizerlerini mizaha kazandıran “Avanak Avni” ve “Utanmaz Adam”ın yaratıcısı Oğuz Aral’a ve bugün hala yoksulların ve tutunamayanların hayatlarını mizah ile savunmaya çalışan Metin Üstündağ/Met-Üst’e karikatürcülerin ortak özelliği dönemin koşulları ne olursa olsun asla iktidar erkine yakın durmamak ve toplumsal sorunları dile getirmekten korkmamak olmuştur. 

 Nasrettin Hoca ile başladığını varsayabileceğimiz tarihimizdeki eleştirel mizah 
anlatımı 20.yüzyıl ile birlikte daha da gelişmiş ve siyasal mizah anlayışına dönüşmüştür. 

Modern Türkiye’de “Marko Paşa” dergisi ile derinlik kazanan siyasal mizah anlayışı “Gırgır” dergisi ile bir anlamda kitleselleşmiştir. Gırgır dergisinin 1975 yılında 500.000 tiraja ulaşarak “dünyanın en çok satan 3. mizah dergisi” olduğu düşünülürse, bu kitleselleşmenin geldiği boyut daha da iyi anlaşılacaktır. 

 Türkiye’nin gerçek anlamda ilk mizah dergisi/gazetesi olarak göze çarpan ilk dergi Diyojen olarak görünmektedir. Adını, Anadolulu bir düşünür olan Diyojen’den alan derginin sloganı da düşünürün en temel söylemi olan “gölge etme başka ihsan istemem”dir. Derginin kurucusu Ermeni kökenli Osmanlı vatandaşı Teodar Kasap’tır. Derginin yazar kadrosunda Namık Kemal gibi önemli muhalif aydınlar bulunmaktadır. 23 Aralık 1869’da yayın hayatına başlayan dergi bir dönemin siyasal yönetimi tarafından birçok kez kapatılmış ve  toplatılmış tır.331 

Diyojen’i, Hayal(1873), Çıngıraklı Tatar(1873), Kahkaha(1875) ve Çaylak  (1876) gibi dergiler takip etmiştir. Ancak II. Abdülhamit’in tahta çıkışı ile büyük baskılar ile karşılaşan mizah dergileri İstanbul dışında basılıp, İstanbul’a el altından sokulmak zorunda kalmışlardır.332 

 II.Meşrutiyet ile esmeye başlayan özgürlük rüzgarı dönemin mizah dergilerine de bir ivme kazandırmıştır. Bu dönemin en önemli dergileri olarak ise Kalem (1908), Karagöz(1908) ve Cem(1910) göze çarpmaktadır.333 Bu dergilerin kadrosunda Türk edebiyat tarihine yön vermiş olan yazarlar bulunmaktadır. Örneğin Süt Kardeşler filminden hatırladığımız Gülyabani”nin yaratıcısı olan Hüseyin Rahmi Gürpınar, Kalem ve Cem dergilerinde yazar ve başyazar olarak karşımıza çıkmaktadır.334 

 Cumhuriyet öncesi son dönem olarak adlandırabileceğimiz Kurtuluş savaşı döneminde de Güleryüz (1921), Aydede(1922) ve Akbaba(1921) gibi mizah dergileri ön plana çıkmaktadır. Bu dergilerin kurtuluş savaşına bakış açısı ise birbirlerinden farklıdır. Sedat Simavi’nin Güleryüz’ü Milli Mücadeleyi desteklerken, Refik Halit Karay’ın Aydede’si işgal kuvvetlerini desteklemektedir. 30 Ağustos Zaferi sonrası Aydede taraf değiştirse de Karay sürgüne gönderilmiş ancak dergi 1949’a kadar yayın hayatını sürdürmüştür.335 

 Türkiye mizah dergiciliğinin muhalif karakterini oturtan dergi olarak 
değerlendirilebilecek Marko Paşa ise 1947’de yayımlanmaya başlamıştır. Sabahattin Ali, Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz gibi isimleri bünyesinde bulunan dergi tek parti yönetimine en büyük muhalefeti yapan taraflardan biri olarak göze çarpmaktadır. Dergi sürekli kapatılmakta ancak Malum Paşa, Merhum Paşa ve Öküz Paşa gibi isimlerle yeniden çıkarılmaktaydı.336 

 1950’lerde ise toplumcu mizah karakterinin daha da oturduğu görülmektedir. Örneğin İlhan Selçuk tarafından 1956 yılında kurulan Dolmuş ve Tef(1954) dergileri Turhan Selçuk ve Oğuz Aral gibi isimleri mizaha kazandırarak daha sonraki dönemlere de damga vurmuşlardır.337 

 1970’lerin mizah dergileri ise o günün Türkiye koşullarında da etkilenerek basına uygulanan sansüre rağmen en önemli siyasal eleştiri alanı olma görevini sürdürmüştür. 

Özellikle 1972’de çıkmaya başlayan Gırgır, satış rekorları kırmış ve Oğuz Aral öncülüğünde deyim yerinde ise mizah üniversitesi görevini görmüştür. 

Bu üniversiteden birçok yazar ve çizer mezun olmuş; kendi dergilerini kurmuştur.338 Örneğin bugün hala yayınlanan ve en çok satan üç dergi olan Leman(1991), Penguen(2002) ve Uykusuz(2007) bu mirasın en önemli 
örneklerindendir. Yine yayın hayatından çekilen Çarşaf (1976), Limon (1985), Hıbır(1989) ve Pişmiş Kelle (1990) dergileri Türkiye’nin yakın tarihini yansıtan çizgileri ile bir ansiklopedi niteliğindedir. 

 Bugün ise üç dergi göze çarpmaktadır. Oğuz Aral mirasını devam ettiren Leman, Penguen ve Uykusuz dergileri toplumsal olayları yakından izlemekte ve okuyucularına aktarmaktadır. Özellikle dergi kapakları ülke gündeminden etkilenmekte ve aynı zamanda ülke gündemini de belirleyebilmektedir. 

Günümüzde 4. Kuvvet Olarak Basın ve Mizah Dergileri 

 Toplumsal ve siyasal muhalefetin baskıya maruz bırakıldığı zamanlarda mizah 
dergileri geçmişten bugüne siyasal eleştirinin kendini en rahat ifade ettiği alan olmaktadır. 

Özellikle son dönem Türk basının tartışmalı durumu; uluslararası araştırmalara göre basın özgürlüğü sıralamasında 180 ülke arasından elde edilen 154.lük ve Türk basınının “kısmen özgür” durumundan “özgür olmayan” durumuna düşmesi dikkat çekicidir.339 Basının sindirildiği ve gazeteciliğin “4.kuvvet” olmaktan çıkarılarak “iktidar-sermaye” eksenine kaydığı son dönem Türkiye’sinde bütün bu yaşananlara rağmen mizah dergileri siyasal eleştiri yaparken kullandığı üslubu daha da sertleştirmekten çekinmemektedirler. Recep Tayyip 
Erdoğan’ın karikatüristlere ve mizah dergilerine açtığı davalar dahi son dönem Türk medyasında yaşanan dönüşümün bir benzerinin mizah dergilerinde yaşanmasını sağlayamamıştır. “Alo Fatih” ve “Penguen Belgeseli” gibi olayların ortaya çıkması ile güven kaybeden medyanın, yasama-yürütme-yargı sonrası kendisine atfedilen “4.kuvvet” rütbesi sorgulanır olmuştur. Özellikle ortaya atılan basına sansür uygulandığı iddiası toplumda tartışma yaratmıştır. Bütün sorgulamaya rağmen “4.Kuvvet” içerisindeki mizah dergileri görevini yerine getirmek için tüm elinden geleni ortaya koymaya çalışmaktadır. Tabi ki bu 
fikre katılmayanlar da vardır. Örneğin Akif Beki, Radikal Gazetesi’nde 3 Kasım 2011 tarihli ve “Türkiye’de sansür varsa mizah neden satmıyor?” başlıklı yazısında Beki “eğer bir sansür söz konusu olsaydı insanlar mizah dergilerinin satışlarını yükseltirdi” demektedir. Yani Beki’ye göre bir siyasi düzende kaliteli mizah yoksa orada baskı yoktur.340 Türkiye’deki mizahın kalitesinin kime göre ve neye göre belirleneceği bambaşka bir tartışma konusudur. 

Ancak Beki’nin bu satırları yazarken internet medyasının mizah dergilerinin satışlarını derinden etkilediği gerçeğini atladığı göze çarpmaktadır. Sosyal medya’da mizah dergilerinin kapaklarının yayınlanır yayınlanmaz haber olması ve tartışılması medyanın dijitalleşmesi ile mizah dergilerinin satış rakamları arasındaki ilişkiyi doğrular niteliktedir. 

 Çizerlerin yerine mizah dergilerinin ön plana çıkmasındaki neden dikkat çekicidir. Zira çizerlerin çalıştığı mecralar yani gazete veya dergiler onların özgürlük alanını belirlemektedir. Örneğin Çeviker yayınlamış olduğu Karikatürkiye kitabının önsözünde bu konuya şu şekilde yaklaşmaktadır: 

“Karikatür ‘bağımlı’ bir yaratıcılık alanıdır. Çizer, basın organına ‘ait’tir ve bu nedenle özgür değildir. O, istediğini çizmekte ‘özgür’dür; ancak, yazı işleri karikatürü yayımlarsa “söz”ünü kamuya iletebilir!”341 

 İşte tam da bu noktada çalışılan alanın dayanışma gücü de önem kazanmakta dır. Onun içindir ki 2006 yılında Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhuriyet Gazetesi yazarı Musa Kart’ın çizmiş olduğu “Erdoğan kafalı kedi karikatürü”ne açtığı davaya karşı Penguen dergisi çizmiş olduğu “Tayyipler Alemi” karikatürü ile cevap vermiştir. Her iki karikatüre de açılan davalar düşmüş ancak mizah dergileri ve çizerler duruşlarından vazgeçmemişlerdir.342 Yine geçtiğimiz haftalarda “17 Aralık Yolsuzluk Soruşturması”nın takipsizlikle sonuçlanmasını 
kendi üslubu ile çizen Musa Kart’a yönelik açılan dava Türkiye’deki mizahçılardan olduğu kadar yurtdışında da tepki ile karşılanmıştır. Musa Kart’a destek amacı ile The Guardian’ın çizeri Martin Rowson, Twitter’da #Erdogancaricature etiketi ile tüm çizerleri Erdoğan karikatürleri paylaşarak Musa Kart’a destek olmaya çağırmıştır.343 

Mizah Dergilerinde AKP’nin İŞİD Politikası 

AKP ve Mizah Dergileri 

 İktidardaki AKP ve Mizah dergileri arasındaki ilişki, AKP iktidarının göreve geldiği ilk günden itibaren dikkat çekicidir. Zira mecliste yapılamayan muhalefeti, medya tarafından dile getirilemeyenleri ve yazılamayanları ülkemizde mizah dergileri yapıyor görünmektedir. 

Örneğin 28 Aralık 2011 tarihinde kaçakçılık yapan köylülerin bombalanması haberi ulusal medyada bilerek tam 12 saat geciktirilmiş ve bu durum mizah dergileri tarafından eleştirilmiştir. Özellikle “Gezi Parkı” protestolarında üç maymunu oynayan Türk medyasının içler acısı haline rağmen mizah dergileri direnişi aktaran ve destekleyen çizimler yaparak 4.kuvvet görevini yerine getirmeye çalışmıştır. (bkz: Şekil 1) 


Şekil: 1 

 Mizah dergilerinin bu muhalefeti tabii ki de iktidar tarafından karşılıksız bırakılmamış ve mizah dergilerine davalar açılmıştır. Daha önceki bölümlerde değindiğimiz bu davalar ile mizah dergileri sindirilmeye çalışılmışsa da başarılamamıştır. Son dönemde iktidarın ve dolayısı ile “yeni Türkiye” muhalifi herkes bir kesimin paralı silahşoru olmakla suçlanmaktadır. Penguen Dergisi çizerlerinden Selçuk Erdem ve Erdil Yaşaroğlu; 28 Eylül 2014 tarihinde Wall Street Journall Türkiye servisine verdikleri röportajda bu durumu şu şekilde değerlendirmektedirler: 

“… Mesela ‘kimden para alıyorsunuz?’ gibi şeyler var. … Doğan Grubunun bir parçası olduğumuzu sanıyor bir kısım. Halbuki alakamız yok. Biz bağımsızız. Ama bunlar internet eleştirilerinin dışına da çıkabiliyor. Yani telefonla aramalarmış, tehditlermiş. Hatta hatırlarsanız bir ara saldırı bile olmuştu.”344 

 Görüldüğü üzere toplumsal kutuplaşmadan nasibini mizah dergileri de almakta ve tehditlere hedef olmaktadırlar. Buna rağmen iktidarların tutumu ne olursa olsun mizah dergilerinin muhalif tavrı devam ediyor görünmektedir. İktidar tarafından muhalefete sürekli yöneltilen “hiç mi güzel şeyler yapmadık bu ülkede?” sorusuna da mizah dergileri tarafından anında cevap verilmektedir.(bkz: şekil 2) 


Şekil:2 

Mizah Dergilerinde AK PARTİ’nin İŞİD Politikası 

 2011 yılının Mart ayında Arap Baharı’nın Suriye’yi de içine alması ile birlikte 
Türkiye’nin de Suriye politikası değişmiş ve Esad karşıtı bir politika izlenmeye başlanmıştır. 

Bu minvalde Türkiye, önce Esad’ı Esed yapmış; Suriye’ye uluslararası toplum tarafından bir askeri operasyon yapılması taraftarı olmuş ve Türkiye’nin Suriye içerisindeki muhalif grupları koşulsuz olarak desteklediği sürekli iddia edilmiştir. Yine bu süreçte Irak ve Suriye içerisindeki muhalif grupların hareketleri şüphe yaratmıştır. Bunlardan en dikkat çekeni ise IŞİD olmuştur. 2004 yılında Irak’ta Tevhid ve Cihat adı ile ortaya çıkan örgüt, 2006 yılında Irak İslam Devleti adını almış; Suriye ve Irak’taki kaos ortamında güçlenen örgüt Irak İslam Devleti  adını alarak güçlenmiş, 2013 yılında Suriye’deki karışıklıktan faydalanarak Irak Şam İslam Devleti adını kullanmaya başlayan örgüt 2014 yılında da kendine İslam Devleti adını vermiştir.345 Mizah dergileri ise bütün bu süreçte yaşananların nabzını tutmuş ve iktidarın yaklaşımını kapaklarına taşıyacak kadar yakından takip etmeye çalışmıştır. 

 2012 yılında Suriye’deki çatışmaların şiddetlenmesi ile sınır kapıları açılmış yüz 
binlerce mülteci Türkiye’ye alınmıştır. Ancak sınırların Esad kontrolünden çıkması sonucunda Türkiye-Suriye sınırı tartışmalı bir hal almış ve yabancı savaşçılar sorunu tartışılmaya başlanmıştır. Dönemin Başbakanı Erdoğan ve dönemin Dış İşleri Bakanı Davutoğlu tarafından başlatılan Esat karşıtı kampanya ülkede savaş beklentisi yaratmıştır. Savaş ve yabancı savaşçı tartışması mizah dergileri tarafından kapaklara taşınmış ve yaşananlara tepki gösterilmiştir.(bkz: Şekil:3) 
Şekil:3 

 2013 yılında ise Erdoğan ve Davutoğlu’nun tüm desteğine ve çabasına rağmen Özgür Suriye Ordusu tam olarak bekleneni verememiş ve Suriye konusunun Rusya ve ABD tarafından müzakere yolu ile tartışılmasına karar verilmiştir. Bu dönemde de uluslararası toplumun dışında politika üretmeye çalışarak “değerli yalnızlık” gibi kavramları ortaya atan hükümet kanadı mizah dergileri tarafından yoğun eleştiri almıştır. Özellikle Egemen Bağış’ın “Gezi’de ölenler Suriye’de ölenlerin yanında devede kulak kalır” sözü büyük tepki çekmiştir.(bkz: Şekil: 4) 


http://medyafaresi.com/i/haber/1068854-bwfmlgncmaapxyf_jpg_large.jpg 

Şekil:4 

 2014 yılında ise Suriye krizindeki en büyük tartışma konusu ise IŞİD olmuştur. 
İktidarın uzunca bir süre kamuoyu önünde eleştirmekten kaçındığı IŞİD örgütünün internet ortamına düşen katliam videoları Türkiye ve dünyada şok yaratmıştır. Özellikle Suriye’ye giden MİT’e ait tırların durdurulması ve içerisinde bulunduğu iddia edilen silahların IŞİD ve Nusra gibi örgütlere gittiğinin iddia edilmesi mizah dergileri tarafından işlenen konulardan birisi olmuştur. Yine aynı dönemde IŞİD’in Musul kentini ele geçirmesi ile Türkiye konsolosluk çalışanların IŞİD tarafından rehin alınması uygulanan haber yasağına rağmen mizah dergileri tarafından görmezden gelinmemiştir. (Bkz: Şekil: 5) 


Şekil:5 

 Rehinelerin kurtarılması sürecinde yaşanan tartışmalar ve IŞİD’e karşı oluşturulacak koalisyona Türkiye’nin rehinelerin can güvenliğini gerekçe göstererek katılmaması da mizah dergileri tarafından eleştirilmiştir. (bkz: Şekil:6) 
Şekil:6 

 Rehinelerin kurtarılması sonrası bu sefer de Türkiye’nin IŞİD’e karşı nasıl strateji izleyeceği tartışılırken gündem bir anda tezkere tartışmalarına odaklanmıştır. Tezkere tartışmaları sırasında ve sonrasında sık sık Kobane/Aynel Arap’ta YPG ve IŞİD arasındaki çatışmalar gündemi meşgul ediyor görünmekte dir; bu durum Leman, Penguen ve Uykusuz dergileri tarafından gündeme taşınmıştır.(Bkz: Şekil:7) 


Şekil:7 


Sonuç Yerine 

 IŞİD meselesinin henüz netleşmemiş ve neticelenmemiş olduğu noktasından hareketle bu bölüme “sonuç” adını vermektense “sonuç yerine” demek daha mantıklı olacaktır. Çalışmada iki ana bölüm yer almış ve bu bölümlerde Türkiye’deki mizah dergilerinin belli başlı toplumsal olaylara bakış açısı incelenmiştir. 

 Çalışmanın ilk bölümünde iki sorunun cevabı aranmıştır. Bu sorular: “Türk mizah dergileri siyasal eleştiri alanı olarak değerlendirebilir mi?” ve “mizah dergileri Türkiye’de 4.Kuvvet görevini yerine getirmekte midir?” sorularıdır. 

Her iki soru da birbiri ile bağlantılıdır. Çalışma metni göstermektedir ki mizah dergileri geçmişten bugüne Türkiye’de siyasal eleştiri alanı olarak değerlendirilebilecektir. Yine aynı şekilde Türkiye tarihinde basına 
uygulanan tüm baskı ve sansüre rağmen mizah dergileri bazen isim değiştirerek bazen de davalara karşı mücadele bayraklarını indirmeyerek Türkiye’de basının yerine getirdiği tartışmalı olan 4.kuvvet görevini bir şekilde yerine getirmeye çalışmaktadır. 

 Çalışmanın ikinci bölümünde ise yine başka iki sorunun cevabı aranmıştır. Bu sorular: “AKP ve mizah dergileri ilişkisi nasıldır?” ve “mizah dergilerinin IŞİD konusuna bakışı geçmişten bugüne tutarlı mıdır?” sorularıdır. Yine bir önceki bölümde olduğu gibi bu bölümün iki sorusu da birbiri ile bağıntılıdır. AKP ve mizah dergileri arasındaki ilişki diğer iktidarlar ve mizah dergileri ile olan ilişkiden farklı değildir. Yani 1940’ların Marko Paşa’sı tek parti yönetimine karşı nasılsa bugünlerin Uykusuz, Penguen ve Leman dergileri de AKP iktidarına aynı şekilde yaklaşmakta ve iktidara karşı toplumcu bir tutum sergiliyor görünmekte dir. IŞİD ve Suriye konusunda da mizah dergilerinin söz konusu dönemdeki tüm 
tartışmalarda hükümet aksine bir tutum takınarak Suriye ve IŞİD politikasını eleştirdiği görünmektedir. 

 Sonuç olarak Namık Kemal’in ve Teodor Kasap’ın Diyojen’inden, Marko Paşa’ya, Oğuz Aral’ın Gırgır’ına ve bugünün Leman, Uykusuz ve Penguen’ine kadar mizah dergileri çoğunlukla toplumsal muhalefetten yana olmuşlar; çoğunlukla iktidarın ve sermayenin sesinin yansıtıldığı basın tarihimizde bulundukları tarafı korumuşlar ve savunmuşlardır. Elbette her ortamda olduğu gibi mizah dünyası içinde de karşıt isimler de bulunmaktadır. Ancak ana akım mizah medyasının içerisinde bu isimlerin oldukça az olması okuyucunun takdirini kimden yana gösterdiği konusunda belirleyici olmaktadır. 

Kaynakça 

Leman Dergisi 

Uykusuz Dergisi 

Penguen Dergisi 

Çeviker, Turgut, Karikatürkiye:Karikatürlerle Cumhuriyet Tarihi(1923-2008), 3.cilt, İstanbul: NTV Yayınları, 2010. 

Aytekin, Akın, “Medyada En İyi Direnci Gösteren Mizah Dergileri”, 28 Eylül 2014, 
http://www.wsj.com.tr/news/articles/SB11976045344857054351604580181741300684832?mod=WSJ_article_EditorsPicks, (30.10.2014). 

Beki, Akif, “Sansür varsa mizah niye satmıyor?”, 3 Aralık 2011, Radikal, 
http://www.radikal.com.tr/yazarlar/akif_beki/sansur_varsa_mizah_niye_satmiyor-1068361, (Erişim Tarihi: 26.10.2014). 

Öztan, Güven G., “Sol Siyaset ve İmgelem”, Bianet, 28 Şubat 2013, 
http://www.bianet.org/bianet/siyaset/144721-sol-siyaset-ve-imgelem, (Erişim Tarihi: 29.10.2014). 

Mumcu, Özge, “Mizah Neye Benzer?”, 20 Kasım 2011, 
http://ozgemumcu.net/2011/11/20/mizah-neye-benzer/, (Erişim Tarihi: 28.10.2014). 

Mumcu, Özge, “Türkiye’de Mizahın Anlamları: Levent Cantek ile Söyleşi”, 
http://www.ozgemumcu.com/2011/11/turkiyede-mizahn-anlamlar.html, (Erişim tarihi:   29.10.2014). 

Pınarcı, Gülden A., “Toplumun Kahkaha Aynası: Mizah Dergileri”, 
http://e-bulten.library.atilim.edu.tr/sayilar/2013-01/encok.html, (Erişim Tarihi: 12.09.2014). 

Seyhan, Salih, “II.Mizah Basını ve İçeriklerinden Seçilmiş Örnekler”, Turkish Studies, International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 8/3, Winter 2013. 

Saydur, Mehmet, “Sabahattin Ali, Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz’ın Emperyalizme Karşı Açtıkları Bayrak”, 
http://www.markopasa.org/index.php?option=com_content&task=view&id=9&Itemid=1,  (Erişim Tarihi: 11.09.2014). 

Taşkın, Figen, “Osmanlı Karikatüristlerinin Gözünden Balkan Krizi”, 
www.journals.istanbul.edu.tr/iuydta/article/download/.../1023018338, (Erişim Tarihi: 10.09.2014). 

Yazıcı, Nermin, “Yazılı Türk Mizahının Gelişim Sürecinde Batılı Anlamda İlk Mizah Dergisi: Cem”, ”, Turkish Studies, International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 6/3, Summer, 2011. 

“Aydede 91 Yıl Sonra Tekrar Huzurlarınızda!”, 17 Nisan 2013, 
http://www.gazeteciler.com/kitaplik/aydede-91-yil-sonra-tekrar-huzurlarinizda-65159h.html,  (Erişim Tarihi: 10.09.2014). 

“Türkiye Basın Özgürlüğü Sıralamasında 154. Sırada”, 
http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2014/02/140212_rsf_turkiye, (Erişim Tarihi:  13.09.2014). 

 “Tayyipler Alemi Davası Reddedildi”, http://www.sendika.org/2006/02/tayyipler-alemi-
karikaturu-davasi-reddedildi/, (Erişim Tarihi: 13.09.2014). 

 “Syria is ‘Satistified’ With US Airstrikes Against Islamic State Positions”, RiaNovosti, 30.09.2014, 
http://en.ria.ru/world/20140930/193443992/Syria-Is-Satisfied-With-US-
Airstrikes-against-Islamic-State-Positions.html, (Erişim Tarihi: 30.09.2014). 


BU BÖLÜM DİPNOTLARI;


327 Çeviker, Turgut, Karikatürkiye:Karikatürlerle Cumhuriyet Tarihi(1923-2008), 3.cilt, İstanbul: NTV  Yayınları, 2010, s.537. 
328 Mumcu, Özge, “Mizah Neye Benzer?”, 20 Kasım 2011, 
      http://ozgemumcu.net/2011/11/20/mizah-neye-benzer/, (Erişim Tarihi: 28.10.2014). 
329 Öztan, Güven G., “Sol Siyaset ve İmgelem”, Bianet, 28 Şubat 2013, 
      http://www.bianet.org/bianet/siyaset/144721-sol-siyaset-ve-imgelem, (Erişim Tarihi: 29.10.2014). 
330 Mumcu, Özge, “Türkiye’de Mizahın Anlamları: Levent Cantek ile Söyleşi”, 
      http://www.ozgemumcu.com/2011/11/turkiyede-mizahn-anlamlar.html, (Erişim tarihi: 29.10.2014). 
331 Seyhan, Salih, “II.Mizah Basını ve İçeriklerinden Seçilmiş Örnekler”, Turkish Studies, International 
      Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 8/3, Winter 2013, s.497. 
332 Seyhan, a.g.m 
333 Yazıcı, Nermin, “Yazılı Türk Mizahının Gelişim Sürecinde Batılı Anlamda İlk Mizah Dergisi: Cem”, ”, 
      Turkish Studies, International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic 
      Volume 6/3, Summer, 2011, s.1305. 
334 Taşkın, Figen, “Osmanlı Karikatüristlerinin Gözünden Balkan Krizi”, 
       www.journals.istanbul.edu.tr/iuydta/article/download/.../1023018338, (Erişim Tarihi: 10.09.2014). 
335 “Aydede 91 Yıl Sonra Tekrar Huzurlarınızda!”, 17 Nisan 2013, 
     http://www.gazeteciler.com/kitaplik/aydede-91-yil-sonra-tekrar-huzurlarinizda-65159h.html, (Erişim Tarihi: 10.09.2014). 
336 Saydur, Mehmet, “Sabahattin Ali, Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz’ın Emperyalizme Karşı Açtıkları Bayrak”, 
      http://www.markopasa.org/index.php?option=com_content&task=view&id=9&Itemid=1, (Erişim Tarihi: 11.09.2014). 
337 Pınarcı, Gülden A., “Toplumun Kahkaha Aynası: Mizah Dergileri”, 
      http://e-bulten.library.atilim.edu.tr/sayilar/2013-01/encok.html, (Erişim Tarihi: 12.09.2014). 
338 Pınarcı, a.g.m. 
339 “Türkiye Basın Özgürlüğü Sıralamasında 154. Sırada”, 
      http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2014/02/140212_rsf_turkiye, (Erişim Tarihi: 13.09.2014). 
340 Beki, Akif, “Sansür varsa mizah niye satmıyor?”, 3 Aralık 2011, Radikal, 
    http://www.radikal.com.tr/yazarlar/akif_beki/sansur_varsa_mizah_niye_satmiyor-1068361, (Erişim Tarihi: 26.10.2014). 
341 Çeviker, a.g.e, s.537. 
342 “Tayyipler Alemi Davası Reddedildi”, 
      http://www.sendika.org/2006/02/tayyipler-alemi-karikaturu-davasi-reddedildi/, (Erişim Tarihi: 13.09.2014). 
343 Walsh, James, “#ErdoganCaricature: cartoonists hit back at Turkish leader’s clampdown”, The Guardian, 23 Ekim 2014, 
      http://www.theguardian.com/world/2014/oct/23/erdogancaricature-cartoonists-hit-back-at-turkish-leaders-clampdown, (Erişim Tarihi: 28.10.2014). 
344 Aytekin, Akın, “Medyada En İyi Direnci Gösteren Mizah Dergileri”, 28 Eylül 2014, 
    http://www.wsj.com.tr/news/articles/SB11976045344857054351604580181741300684832?mod=WSJ_article_EditorsPicks, (30.10.2014). 


***