Recep Tayyip Erdoğan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Recep Tayyip Erdoğan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Aralık 2020 Pazartesi

IŞİD'İN KOBANİ SALDIRSI VE TEZKERENİN YENİ DÖNEMİN SİYASETİNE YANSIMALARI

IŞİD'İN KOBANİ SALDIRSI VE TEZKERENİN YENİ DÖNEMİN SİYASETİNE YANSIMALARI



Feyzi Çelik ÇÖZÜMÜN UÇURUMUNDAKİ SÜREÇ VE KÜRDİSTAN 30.09.2014
Türkiye bütün enerjisini, Suriye’deki Kürtleri yedek güç haline getirmek ve onları Esad'la savaştırmak için harcadı. Kürtler bu rolü kabul etmedikçe, Kürtlerin günlük ihtiyaçlarını karşılamak için kurdukları yönetimleri, oldu bitti şeklinde niteleyerek çeşitli zorluklarla baş başa bıraktı onları. Radikal İslamcıların Kürtlerin üzerinde salınması, Türkiye'nin Kürtlere yaşattığı en önemli zorlukların biriydi. Türkiye'nin politikaları ortaya çıkmıştır. Devlet Bakanı Akdoğan çıkmış "Suriye Kürtleri doğal müttefikleriymiş" kim inanır bu yalana. Suriye Kürtlerinin temsilcilerini tanımayacaksın, onları terörist ilan edeceksin sonra da müttefikiz diyeceksiniz buna inanmamızı bekleyeceksiniz. Günlerdir IŞİD, Kobani'ye doğru ilerliyor. Kendi topraklarını Kobani'ye yardım etmek isteyenlere sonuna kadar kapatacaksın, oradaki Kürtleri katillerin eline vereceksin. Kürtler bunu yutmaz artık. Barzani de sizin ne olduğunu anladı artık. Bunların karşısında Türkiye’yi eleştirmek, demokratik eylem yapmak her Kürdün hakkı olduğu halde, bu hakka karşı gazla, gerçek mermi ile müdahale edeceksin, onların yanında eyleme katılan Aysel Tuğluk’u “edepsizlik” yapmakla suçlayacaksın. Aysel Tuğluk’un taşı olayı, onların işledikleri büyük suçların perdelemesi için kullanacaksınız.

Başka bir deyişle, bakanı, başbakanı işledikleri suçlarını kapatmak için kendilerine günah keçisi olarak Aysel Tuğluk'u seçtiler. Aysel Tuğluk'un elindeki taş neredeyse Kürtlere savaş ilanın gerekçesi oldu. Türkiye'yi işgalci konuma düşürebilecek "tampon bölge" uygulanmasına sürülecek "mehmetçik" bir anda "aziz mehmetçik" konumuna getirildi. Türkiye, IŞİD'e karşı olmaktan çok, IŞİD'in yıkmaya çalıştığı Kobani Kantonunu yok etmeye çalışıyor.

Kobani'yi Araplaştırma/Türkleştirmeyi esas alarak Türk topraklarına dahil etme çabası vardır. Böyle yaparak, Türk askerinin Afrin ve Cizire'yi de dağıtması kolaylaşacaktır. Kısacası, Türkiye/IŞİD ittifakı devam ediyor. Rehinelerin serbest bırakılmasından sonra Türkiye IŞİD karşıtı koalisyonda yer alacağını söylemiş olsa da bu söylem ABD'nin beklediği anlamda bir söylem değişikliği değildir. ABD, Rusya ve Suriye'nin karşı koyacağı şartları ileri sürmüştür. ABD'nin gündeminde Suriye'ye yabancı askerden çok Suriyelilerden oluşacak bir kara gücüdür.

Bu gücün büyük oranda Kürtlerden oluşacağı da açıktır. Türkiye, IŞİD'e karşı oluşturulacak bir Kürt gücünün oluşmasını istemiyor. Çünkü oluşturulacak bu güç, ABD ve Batı'nın sağladığı silahlarla kalıcı bir güç haline gelebilir. Türkiye, Batı’nın desteğiyle Kürtlerin anahtar konumuna gelişi, başka bir deyişle Kürtlerin Türkiye’den rol çalma durumuna gelişini önlemek için Suriye’de tampon bölge oluşturma düşüncesi öteden beri vardı. Yerel seçimlerden bir hafta önce Ahmet Davutoğlu, Hakan Fidan, Genel Kurmay 2. Başkanının ses kayıtları Süleyman Şah Türbesinin korunması adı altında Türkiye’nin operasyon hazırlığı içinde olduğunu göstermişti. Son günlerde Türkiye toprağı sayılan Süleyman Şah Türbesi çevresinde IŞİD yoğunluğu yönündeki haberler bu hazırlıkların boşuna hazırlıklar olmadığını gösteriyor. Kobani saldırısı ile Süleyman Şah Türbesinin etrafının IŞİD tarafından sarıldığı yönündeki haberler birbiriyle bağlantılıdır. Türkiye’nin Kobani-Suruç sınırına askeri yığınak yapıp, Kobani’ye destek vermek isteyen Kuzey Kürdistanlılara müdahale etmiş olması, tezkere öncesi hazırlıkların son aşamaya geldiğini gösteriyor. Konjonktürel durum, ABD’nin Suriye’ye bakış açısındaki farklılıklar ile Türkiye ile Kürt Siyasal Hareketi(KSH) arasındaki “çözüm sürecinin” Rojava nedeniyle tıkanma durumuna gelişi, Türkiye’nin istediği şekilde hareket etmesinin önünde engel olarak duruyor. Türkiye öyle bir duruma gelmiş ki, tezkerenin kabul edilip, Suriye topraklarına Türk askerinin girmesine karar verilse dahi, bundan Türkiye’nin kazançlı olup olmayacağı belirsizdir. IŞİD’in Kobani’yi kuşatmasında kolaylık sağlayan Türkiye’nin Kobani’yi işgali, Kürtler tarafından IŞİD saldırısının yeni bir versiyonu olarak görülecektir. Bu da devam edip etmeyeceği “Öcalan’ın kararına göre belirlenecek” çözüm sürecini geriye dönülmez bir şekilde yok edecektir.

ABD, Irak'taki Kürtlere silah vermesi ile Rojava'daki Kürtlere silah vermesinde şimdiye kadar farklı davrandığı bilinmektedir. ABD, Rojava'daki Kürtleri, IŞİD karşısında çaresiz bırakarak, Rojava Kürtlerinin Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY)'nin inisiyatifi doğrultusunda hareket etmeye zorladığı konusunda güçlü argümanlar bulunsa da IŞİD saldırısı karşısında KBY Peşmergeleri ile YPG/HPG savaşçılarının birlikte hareket etmeleri ABD’nin farklı davranışını anlamsız hale getirmektedir. Türkiye’yi asıl endişelendiren husus da “Kürtler arasındaki ulusal birliğin” sağlanmış olmasıdır. Dikkat edilecek olursa Türkiye ile PKK arasındaki çözüm sürecinin açmazı da Rojava'dan ileri gelmektedir. Rojava üzerinden çözülecek düğüm çözüm sürecinin kaderini belirleyecektir. Eğer Kobani düşerse, Türkiye'nin kara harekatı, ABD'nin havadan müdahalesiyle kurtarılırsa bu Rojava'daki siyasi aktörlerin yenilgisi anlamına geleceğinden dolayı Rojava'yı KBY'nin yörüngesine daha fazla kaymaya zorlayacaktır. KCK'nin 27 Eylül tarihinde yayınladığı açıklamasında "koalisyon güçlerini uyarması" böyle olması olasılığından dolayıdır. KCK'nin "çatışmasızlık bitti" açıklamasının fiili sonuçları Amed ve Bitlis'teki polise yönelik eylemlerle açıkça ortaya çıksa da son ana kadar hükümet ile HDP arasındaki temasların devam etmesi, KCK'nin "sürecin bittiği" yönündeki açıklamalar karşısında HDP Eş genel başkanı Demirtaş'ın ABD ziyaretini yarıda kesip, Türkiye'ye dönmeye karar vermesi ve Demirtaş'ın "süreç konusunda son kararın Öcalan'a ait olduğunu" söylemiş olması, bir anda dikkatleri, bu hafta sonucu gerçekleşmesi beklenen HDP/Öcalan görüşmesine çevirmiş durumdadır. KBY, IŞİD'in Musul'u alıp, Kürdistan'a yönelmesinden sonra bazı gerilemeler yaşadıysa da özellikle ABD'nin IŞİD'e müdahalesi sonrasında Irak Merkezi yönetimiyle birlikte hareket etmeye başlamış olması, KBY'nin Kerkük'te sağladığı üstünlüğü kalıcı hale getirme imkanı sundu. Irak merkezi hükümeti ile KBY arasında çelişkiler olduğu dönemde, Rojava'daki Kürtlerin Irak'la ilişkileri daha iyiydi. KBY'nin Rojava'ya çıkardığı engeller Irak üzerinden gideriliyordu. Musul'un düşmesi ile birlikte değerlendirildiğinde Rojava'nın Musul üzerinden Irak'la ilişki geliştirmesi imkansız hale geldi. Çünkü Rojava'nın en büyük kantonu Cizire, KBY'ne muhtaç olmadan(Tıl Koçer Kapısı) bazı ihtiyaçlarını giderebiliyordu. O nedenle IŞİD, kolayca Rojava'ya saldıramıyordu. Bu açıdan bakıldığında, ABD ve koalisyon güçlerinin etkin müdahalelerine rağmen, IŞİD'in Şengal'le birlikte Kobani'ye saldırılarını görülmemiş şekilde artırmış olmasında Irak ve KBY'nin Rojava'dan desteğini tam olarak çektiğini göstermektedir.
KSH'ne yol gösterenlerin en önemli argümanlarından biri en eski ve köklü Kürt hareketini temsil eden PDK (Kürdistan Demokrat Partisi)'nin, genel Kürt siyasetine ağabeylik yapabileceği konusundaki beklentilerdir. Bu beklentilerin en önemli nedeni, PDK'nin Irak Kürdistan Yönetimindeki etkinliği ve aktifliğinden ileri gelmektedir. Özellikle, ABD'nin Irak'a müdahalesinde PDK'nin diğer Kürt partileriyle ilişkisi, diğer Kürt partilerinin PDK ile ilişkili olmasının ABD'yle ilişkinin dolaylı yolu olarak görülmüş olmasıdır. Gerçeğin bunun böyle olmadığıdır. PDK ve onunla birlikte hareket eden diğer Kürt partileri, ABD'den çok, komşuları Türkiye ve İran'la ilişkileri hep ön plandaydı. PDK daha çok Türkiye ile ilişkili iken, YNK daha çok İran'la ilişkili oldu. İlişkili olan her iki devlette de "Kürt meselesi" olduğundan dolayı, Irak Kürt partilerini sürekli olarak kendi dışındaki Kürtlerin sorunlarıyla ilgilenmemeyi beraberinde getirmiştir.

Bu da bu partilerin Irak Kürdistanı dışında örgütlenmesini zora sokmuştur.

Bu partilerin Suriye Kürtleri arasında ilk örgütlemeyi sağlayan partiler olduğunu da belirtmek gerekir. Suriye'de daha sonra PKK'nin etkin olmasıyla birlikte gerek PDK gerekse YNK'nin örgütlenmesi gerilemiştir. Bunun en önemli nedeni, PDK'nin PKK yerine, Türkiye ile ilişkilerini ön plana almasıydı. Nitekim, Türkiye PDK üzerinden Suriye'deki Kürt muhalefetinin, Suriye Ulusal Koalisyonun bir alt bileşeni yapmaya çaba göstermiştir. Suriye Kürt muhalefeti özellikle PYD, bundan uzak durdukça, PYD'ye Türkiye ve PDK'nin suçlaması "Esad'la işbirliği yapıyor, Esad'a kurşun sıkmıyor" şeklinde paralellik göstermiştir. Türkiye ile PDK'nin ilişkileri o kadar yoğunlaşmış ki, yedikleri içtikleri ayrı gitmemeye başlarken, IŞİD'in Irak Kürdistan'ına saldırmaya başlaması bu ilişkileri bir anda tuzla buz etmiştir. Deyim yerindeyse Kürtler için 21. Yüzyıl 2014'ün yazında başlamıştır. Bu dönemin en önemli özelliği, Kürtlerin Küresel güçlerle aracısız ilişkinin yolunu açmıştır. Bu yol, içinde avantajları olduğu kadarıyla dezavantajları da taşımaktadır. Nasıl ki, Küresel güç Irak Kürdistan’ındaki Kürt örgütleri bir araya geldiyse, aynı şekilde Ortadoğu'da aktör olacak Kürtlerin Kürdistan'ın bütünlüğünde bir araya gelmeleri zorunludur. Parti, örgüt, aşiret çıkarları bir tarafa bırakılmalı, ulusal birlik temel alınmalıdır. Ulusal birlik, askeri gücü, kendi kararlaştırmasını esas almalıdır. Öyle bir siyasal birlik olmalıdır ki, Batı'dan gelecek ekonomik ve askeri desteklerin nereye gideceği konusunda Batılı güçlerin kafasında soru işaretleri bırakmamalıdır. Kürtlerin temel istemi olmasa Kürtlerin ABD ile birlikte hareket etmek zorunda kalışları karşısında buna bölgesel güçlerin göstereceği tepki/tavır yeni dönemin dezavantajlı yönüdür. Bu dezavantaj aynı zamanda Kürtlerin birlikte hareket etmesinin pozitif enerjisi olacaktır. Bu çerçevede Kürt örgüt, parti ve liderlikleri ayakta kalacak, bu dönemin gereklerini okuyamayanlar "tarihin çöp tenekesinde" yerini alacaktır.

Afganistan ve Irak'ta görüldüğü gibi ne ABD'nin havadan müdahalesi ne de fiili işgalin sonuç almaya yeterli olmadığını göstermiştir.
Bunun başarılı olması için, yerel askeri gücün desteği zorunludur.
Zaten, İngiltere öncülüğündeki sömürgecilik politikasının iflası ve İngiltere'nin paldır palas sömürgelerden çıkışı bu nedeneydi. ABD'nin tarih sahnesine çıkışı da İngiltere'nin bu mirası üzerinden devam etmiştir. Gelişmelerin uzağında durup da Kürt Siyasal Hareketine akıl vermeye kalkışan bazı kesimler, Kürtlerin geleceğinin ABD'nin ipotekliğini kabul etmeleriyle mümkün olacağını söylüyorlar. Özellikle, KSH'nin Rojava'daki özgün direnişini görmeden, onların ABD'ye yalvardıklarını söylüyorlar. Bütünsel olarak bakıldığında, bölgesel bazı güçleri yanına alan IŞİD'in Kürtlere saldırısı karşısında, IŞİD'i düşman olarak gören ABD'nin IŞİD'e müdahale etmesini istemek kadar normal bir durum olamaz. ABD'nin de "Ortadoğu'daki Stratejisini" ayakta tutması için yerel güçlerin desteğini de almak durumundadır. Rojavalı Kürtler, her şeyden önce Kendi topraklarını koruyorlar, bunun için savaşıyorlar. Bu aynı zamanda ABD lehine bir durumdur. IŞİD ve benzeri örgütler, Kürtlerin bu savunma savaşı gerçeğini örtbas ederek Kürtleri ABD ve Batı'nın askeri gibi göstermektedir. Bu şekilde, Kürtlerle Arapları karşı karşıya getiriyorlar. Kürtlerle savaşın ABD ile savaş olduğunu söylüyorlar.

Bu da Kürtleri daha da yalnızlaştırmaktadır. Bu durumda, Kürtlerin katliamının olmaması için, ABD'den Kobani'deki IŞİD mevzilerine havadan müdahale etmesini istemek kadar normal bir şey olamaz. Aynı şekilde Kürtlerin direnişi olmadan da IŞİD'e gerçek anlamda zarar verilmeyeceğini ABD bilmiyor mu? Burada önemli olan nokta, IŞİD'e karşı ne sadece Kürtlerin direnişinin ne de ABD'nin havadan müdahalesi tek başına sonuç alıcı olmayacağının bilinmesidir. Zorunlu bir ilişki vardır. Nasıl ki, birbirini yok etmeye yeminli İngiltere-Sovyetler Birliği (Liberalizm-Sosyalizm) Naziler karşısında zorunluluktan dolayı ittifakı zorunlu kıldıysa burada olması istenilen de budur. Bu asla, Kürtlerin bundan sonraki süreçte ABD'nin bir alt bileşeni haline geldiğini göstermez. Özgürlüğüne kavuşan Kürtlerin geleceklerini özgürce kararlaştırnasının yolunu açar.
AKP hükümeti, devletin önemli kadrolarına cemaate mensup kişileri atarken, "bunlar inançlı Müslümanlar" demişti. Sonradan onları paralel ilan etti. Aynı şeyi herhalde IŞİD için de "bunlar Müslüman, Müslüman’dan terörist olmaz" dediği muhakkaktır. Şimdi de "Müslüman olmak terörist olmamak anlamına gelmez" diyerek IŞİD'le de tıpkı cemaatle arasını bozduğu gibi bozacaktır. Böylece AKP, ne ılımlısına ne de radikaline yaranacaktır. Ilımlısı da radikali de AKP'ye düşman olacaktır. En kötüsü de Kürtlerin düşmanlığını kazanmış olmasıdır. Hele hele Cemaat ve IŞİD Kürtlerle ittifak etse ne olacak? Kendi düşen ağlamaz demekten iyi söz olmaz derim.

Yeni gelişmeler, Türkiye ile KBY ilişkilerini de temelden etkilemiştir. Kürtler arası birliktelik oldukça, bundan memnun olmayacak en önemli güç Türkiye'den başkası olmayacağından dolayı PKK'nin KBY ve Barzani'ye yönelik Türkiye ile birlikte hareket ettiği yönündeki eleştirilerin de bir geçerliliği kalmamıştır. En son Türkiye CB Erdoğan'ın Almanya'ya hitaben "KBY'ne silah verilmesin" çıkışı, Türkiye ile Barzani ilişkilerinin eskisi gibi olmadığını göstermektedir. Erdoğan aynı konuşmasında şimdiye kadar "çözüm sürecini" sürdürdüğü PKK'yi IŞİD'den daha tehlikeli bir örgüt olarak göstermesi de Türkiye'nin IŞİD'e desteğinin devam edeceği anlamına gelmektedir. Türkiye'nin IŞİD karşıtı koalisyona katılmayı imkansız hale getiren "ipe un serpme" politikasıyla birlikte değerlendirildiğinde, mevcut hükümetle Batı'nın ilişkilerinin devam etmesi de mümkün değildir. Türkiye ile birlikte hareket eden KBY'inden sonra Suudi Arabistan ve Katar gibi devletlerin ABD'nin yanında yer almış olması Türkiye'yi yalnızlığa iyice itecektir. Küresel ekonomiye bağlılığı, ekonominin kırılganlığı, sıcak paraya dayalı piyasa sistemi, Türkiye'nin NATO ile tarihsel bağları ve taahhütleri gereği yalnızlık ve batıya dayalı olmayan politikaları sürdürmesi mümkün değildir. Türkiye'nin dünya dengeleri içinde tarafsız bir güç, ya da Rusya ile birlikte hareket etmesinin koşulları da bulunmamaktadır. Her şeyden önce Türkiye'nin Suriye ve Ukrayna'da takındığı tutum bu şekilde hareket etmesine engeldir. Dış politikada keskin bir dil kullanıp, iç politika sürdürülmeye çalışılacaktır. ABD'nin karşı çıktığı, tampon / güvenlikli / uçuşa yasak bölge gibi kararları TSK'nın uygulayacağı veya nasıl uygulayacağı konusunda da merak konusudur. Kaldı ki, bu konuda TSK'nın yetkilendirilmesi, hükümetin gerilettiği sandığı TSK Vesayetini geri de getirebilir. Özellikle, AKP'nin alternatifinin demokratik yoldan çıkmayışı yönünde ilerleme olmadığı takdirde TSK'ya taviz vererek konumunu sürdürmek isteyebilir.

Bu nedenle KSH, AKP'ye karşı CHP dahil olmak üzere seçim ittifaklarını gündeme almak durumundadır. CHP de aynı şekilde HDP ile ittifakın yolundaki engelleri aşmalıdır. Bu ittifakın başlangıcı TBMM'e gelecek Irak ve Suriye tezkeresindeki tutumla olabilir. tezkerenin reddi konusundaki CHP-HDP birlikteliği ilerisi için oluşacak seçim ittifakının zeminini oluşturacaktır. Aynı zamanda AKP ile derin çatışma içinde bulunan Cemaatle de gergin hava giderilebilir. IŞİD'e karşı tutumda net tavır alan cemaatin bazı ileri gelenlerinin IŞİD'in Kobani saldırısına karşı çıkışı HDP ile cemaati yakınlaştırma potansiyeli taşımaktadır.
Recep Tayyip Erdoğan'ın CB, olmasından sonra Başbakanlığa atanan Ahmet Davutoğlu'nun nasıl bir Başbakan olacağı aşağı yukarı belliydi. Geçmişi, akademisyenlikten gelen, AKP içindeki konumu ile "bir bürokrat kisvesinde" öte anlama gelmeyen Davutoğlu'nun AKP gibi Erdoğan'ın liderliğine kitlenmiş bir partide, Partisine lider olması çok zordur. Özellikle, devasa sorunların kaynağı olan Ortadoğu'daki bozgunun temel aktörü olmak bunu daha da imkansız hale getirmektedir. Zaten, Davutoğlu Başbakanlığa atanırken, ondan yeni bir lider devşirmekten çok ondan, "geçiş dönemini" atlatacak biri gözüyle bakıldı. Bu dönemin temel özelliği, Anayasa'ya göre sembolik/sorumsuz olan CB'nin "fiili başkan" gibi olmasıdır. Erdoğan, bu konuda tahminlerde bulunanları yanıltmadı. Başbakanmış gibi davranarak ekonomiden dışişlerine kadar icrayı bizzat kendisi yürüttü. Başbakanken sürdürdüğü "polemikçi" retoriğinden hiçbir şey kaybetmedi. Hem içerdeki hem de dışardakilerle tartışmaları o yürüttü. Aynı şekilde eleştirilerin çoğunluğu ona yöneldi. Giderek, Başbakanlık yokmuş gibi göründü. Başbakan kendisini var gösterebilmek için bol bol İslami söylem(İslam, Allah, dua) ve devletçi/türkçü söylemi(büyük devlet, büyük millet, Osmanlı) esas aldı. Başbakanlığının üçüncü haftasında kendisine verilen "49 rehine paketi" bile işe yaramadı. 49 rehinenin tesliminin maliyeti (Kobani) ortaya çıktıkça, bundan sonra işinin kolay olmayacağı da çıkmış oldu. Bunun çözüm sürecinin geleceği üzerindeki etkileri göz önüne alındığında bocalamanın/başarısızlığın ne boyuta geleceği konusunda iyimser olmayı gerektirecek bir durum yoktur.

Hükümet, daha önce iki tezkere şeklinde(Irak, Suriye) Meclise sunulan tezkereleri tek bir tezkere başlığı altında 2 Ekim’de TBMM’ye getiriyor. Tezkerede her ne kadar IŞİD’in terörist olduğu yazılıp, ona karşı da mücadele edileceği yazılmış ise hükümetin geçmişteki söylem ve pratiği, Irak ve Suriye’deki rejimlerden söz edilmezken, IŞİD’le ciddi bir şekilde savaşan Kürt Siyasal Hareketinin “çözüm sürecinin kurtarılmaya çalışıldığı” bir dönemde “savaşılması gereken terörist” olarak nitelenmesi, AKP hükümetinin giderek Suriye ve Türkiye Kürdistan’ı hareketleriyle birlikte çeşitli alanlarda hareket eden KBY’ni dahi “terörist” ilan etmesi dahi ihtimal dahilindedir. Bu bakımdan tezkere, basit bir tezkereden çok, AKP’nin bundan sonraki Ortadoğu ve Kürt politikasının yol haritası şeklindedir. Bu yol haritasının en büyük ideolojik desteği de “Türk Milliyetçiliğinin klasik reflekslerine” dayanmaktadır. MHP’nin de destek vereceği anlaşılan bu tezkere ile geçmişteki Kürt konusunu “Askere havale etmekten” başka bir anlama gelmemektedir. 30 Ağustos 2014 Resepsiyonunda Genel Kurmay Başkanı Necdet Özel’in “muttıra” niteliğindeki sözleri, askerin Kürt meselesi konusunda 1990’lı yıllardaki konumuna döndüğü de söylenebilir. Bu konum 2007 yılından sonra TSK’de Kürt sorunu konusunda oluşan olumlu/yapıcı politikadan da eser bırakmamıştır. Bu nedenle, AKP’nin Kürt politikasının Türkiye’nin Kürt politikası olduğu söylenemez. Bu tezkereye bakarak, KSH’nin “çözüm sürecini” bitirerek, yeniden “çatışmaya başlaması” kararı vermesi doğru değildir. Başta CHP olmak üzere, Türkiye’de “tezkere ile Türkiye’nin sokulmak istenilen rolüne” karşı çıkan çok sayıda toplumsal dinamikler vardır. Bu dinamiklerin ileride iktidar dinamiği haline gelme, ihtimali KSH’nin tek taraflı da olsa en azından “çatışmasızlık” sürecine devam etmelidir. Bu aynı zamanda AKP içindeki, demokratik özünü barındıran kesimlerin de sempatisini kazanacaktır. Kaldı ki, IŞİD karşısında büyük bir direniş sergileyen YPG ve HPG’ye karşı Türkiye toplumunda büyük bir sempatinin oluştuğun da göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Yazımı, Anonim Eski Bir Halk Masalı ile bitirmek istiyorum: “Kediden korktuğu için kederlenen bir farecik varmış. Büyük bir büyücü fareciğe acımış ve onu kediye dönüştürmüş. Ama hayvan bu sefer de köpekten korkmaya başlayınca büyücü onu köpeğe dönüştürmüş. Bu sefer de kaplandan korkmuş. Büyücü, gayet sabırlı bir biçimde, gücünü kullanıp onu kaplana çevirmiş. Ama bu sefer de avcıdan korkmaya başlamış. Büyücü, sonunda pes etmiş ve hayvanı yeniden fareye dönüştürüp şöyle demiş: Sana ne yapsam yardımcı olamam çünkü sen büyüdüğünü hiç anlamadın. En iyisi ilk halinde kalman."(Aktaran Paulo Coelho, Aldatmak, S.114 Can Yayınları 2014) ***

2 Aralık 2018 Pazar

Ömer Laçiner,in Hayal kırıklıkları ve bir gelir Kapısı olarak Birikim dergisi

Ömer Laçiner,in Hayal kırıklıkları ve bir gelir Kapısı olarak Birikim dergisi

15 Mart 2016 13:06 

Laçiner, her konuda Kendini hep haklı ve hiç yanılmamış göstermek için uğraşsa da “ Bir şeyi 40 defa söylersen olurmuş ” demekten öteye geçemiyor.

Fethullah Gülen cemaatinin düzenlediği Abant Platformu toplantılarının müdavimlerinden Birikim Dergisi kurucularından Ömer Laçiner, 
Nokta Dergisi ile bir röportaj gerçekleştirdi. Kürt sorunu ve PKK, Gülen cemaatine yönelik operasyonlar, CHP’nin Sosyal Demokrat HDP’nin Syriza olamaması ile AKP ve Recep Tayyip Erdoğan üzerine son dönemde sıklıkla servis edilen liberal tezleri tekrarladığı röportajında hiçbir siyasi sorumluluk duygusunun olmaması dikkat çekiyor.

Laçiner, her konuda kendini hep haklı ve hiç yanılmamış göstermek için uğraşsa da “bir şeyi 40 defa söylersen olurmuş” demekten öteye geçemiyor.

“PKK’nin Strateji değişikliğine Devlet hazır değil”

Röportaj, Haziran seçimlerinden sonra Kürt sorununundaki gelişmelerle başlıyor. Ömer Laçiner, geçtiğimiz Haziran ayından sonra başlayan çatışmaların 
ardından PKK’nin strateji değişikliğine gittiğini söylüyor. Dağ gerillalarının, yerini şehir gerillalarına bıraktığına ve PKK’nin işinin daha da kolaylaştığına 
dikkat çeken Laçiner, devletin böyle bir çatışmaya hazır olmadığını ileri sürüyor.

PKK’nin strateji değişiminin, örgütün lojistik gücünü de arttıracağını savunan Laçiner, “Gazze’de nasıl ki tüneller açıldıysa, Suruç’ta, Nusaybin’de, 
Kamışlı’da da inşaat halinde olan en az elli tane tünel var! Senin devlet olarak bunu engellemen mümkün değil! PKK eğer ‘Ben çatışmayı sürdüreceğim’ derse, 
Filistinlerin İsrail’e karşı sürdürdüğünden çok daha etkili sürdürebilir. Sadece Silopi’de, devletin gaddarlığı yüzünden 500 çocuğun dağa çıktığı söyleniyor. 
Ha, bundan sonra dağda gerilla görmeyeceksiniz! O iş bitti!” diyor.

“Erdoğan’ın nasıl başkanlık yapacağını biliyoruz”

2010 referandumunda anayasa değişikliğinden ya da 2013’e kadar AKP’ye verilen destekten hiç bahsetmeyince bunların hatırlanmayacağına ya da unutulacağına güvenen Laçiner, “Başkanlık muğlak bir konu, bu anlamda… Başkanlık sistemine geçildiğinde, Erdoğan’ın nasıl başkanlık yapacağını biliyoruz: “Adliye de bana bağlı olsun, Yasama’ya da emredeyim, Yürütme zaten benim elimde!” Bu manada “kuvvetlerin uyumu”, diktatörlük kurmak demektir. 100-150 yıllık merkeziyetçiliğin olduğu bir ülkede “ABD’de de başkanlık sistemi var” demek bir demagojidir. Bir de kuvvetin ve sayısal üstünlüğün, kendisine her türlü şeyi yapma imkânı verdiğini söyleyen bir insandan bahsediyoruz.” diyerek yıllarca “Kemalistlerin kuruntusu” diye hor gördükleri Erdoğan karşıtlığında kendine yer açmaya çalıştı.

Yeni umut CHP ama o da sosyal demokrat olamıyormuş

Ömer Laçiner, Haziran seçimlerinden sonra tekrar başlayan savaş ile birlikte HDP’nin gerilemesi ile bu kez de utangaç bir biçimde de olsa CHP’ye yanaşıyor. 
Laçiner, “CHP’nin kendi içinde barındırdığı iki eğilim var. Birinci şık, ulusalcı solculuk. O rafine milliyetçiliğe kaydığı anda bir “Beyaz Türk Partisi” olur. 
En fazla da yüzde 10 oy alır.” diyerek CHP’nin ulusalcılarla yollarını ayırmasını tekrarlarken bu kez CHP’ye yol da göstermeyi ihmal etmiyor.

“İkinci şık da sosyal demokratlık… Bunun sosyolojik bir temeli yok. Çünkü CHP’nin emekçi bir tabanı yok. 80’lerin ortalarından beri sosyal demokrat 
kimliğini CHP’ye giydirmeye çalışsalar da oturmuyor. Onlar, CHP’de hep sığıntı kadrolar oldu.” diyerek eleştirse de aklınca CHP’nin “sosyal demokrat” 
olmasını istediğini ifade etmeye buradan başlıyor. Elbette bu arada CHP’nin yoğun olarak oy aldığı Türkiye’nin sahil bölgelerinde yaşayanların ya da Alevi 
olanların arasında emekçi olmadığını da öğrenmiş oluyoruz.

Ama günün sonunda Laçiner için sosyal demokratlığın ölçütü Kürt sorunununda tavır almaktan öteye köy yok. “Dünyanın her yerinde sol partiler, o ülkedeki 
azınlıkların, hakları elinden alınmışların yanındadır. CHP, kendi partisindeki ulusalcıları kaybetmemek için bir türlü sosyal demokrat parti olamıyor. 1990’larda HADEP milletvekillerini kendi bünyelerine alarak iyi bir şey yaptılar, fakat ikinci seçimde oy kayıplarını buna yordular. 
Hâlbuki üç, dört sene bedel öderdiniz; ama sonunda oylarınızı arttırırdınız. Ecevit, ‘ortanın solu’ hareketini başlattığı zaman yüzde 25’ lere kadar düşen 
CHP’nin oyunu, yüzde 42’ye taşıdı.” diyen Laçiner “CHP’ci” sayılmamak için önlemini de alıyor ve CHP’nin bunu yapacak ne gücünün, ne de isteğinin 
olduğunu söylemeyi de ihmal etmiyor.

Liberal ütopya: HDP, Podemos ve Syriza gibi olabilirdi

Laçiner’in, bir “liberal ütopya” olarak tarif edilebilecek HDP’nin Syriza olması hayallerinin suya düşmesinden de üzgün olduğu da anlaşılıyor. Laçiner, 
“Haziran Seçimleri öncesinde yapılan anketlerde, ‘Bir dahaki seçimde HDP’ye oy verebilirim’ diyenlerin oy oranı yüzde 30’ları geçmişti. HDP bu yolda devam 
edebilseydi, bir sonraki seçimde yüzde 20’leri görebilirdi. Birkaç sene içinde de Podemos (İspanya) ve Syriza (Yunanistan) gibi sol bir hareket çıkabilirdi, 
HPD’den. Bunun için de 7 Haziran Seçimleri’nden önceki performansını sürdürmesi lazımdı. Israrlı barış arzusunu geçtiğimiz Temmuz ayına kadar da 
sürdürdü aslında.” dedi.

Bu ütopyanın suya düşmesinin sorumlusu olarak ise “7 Haziran’dan sonra sadece AKP ve Erdoğan’ın değil, MHP’nin de bütün okları HDP’ye çevrildi. 
Büyük bir kin ve ırkçılıkla üzerine gittiler. HDP bunu tek başına kaldırabilirdi; ama o sırada devreye PKK girdi! Eğer PKK’nın ‘Ateşkes bozulmuştur. 
Silahlı mücadeleyi başlatıyorum’ kararı olmasaydı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu savaş politikasını zor işletirdi! Haziran’dan önce Diyadin’de provokasyon 
denendi. Diyarbakır’ın göbeğinde bomba atıldı. HDP binalarına saldırıldı… HDP bütün bunlara rağmen aklıselimle davrandı. Aynı şekilde sakin kalan PKK’nın, 
üstelik de HDP o kadar oy almışken savaşı başlatması, denklemi bozdu.” diyerek PKK’yi gördüğünü açıkladı.

Duy da inanma: Erdoğan liberallerle ittifak kurmamış

Laçiner, AKP ve Erdoğan’ın 2011 seçimlerinden sonra değiştiğini ileri sürerek dönemin AKP İstanbul İl Başkanı Aziz Babuşçu’nun 2013 başlarında söylediği, 
“Geçtiğimiz 10 yıl içinde, bir tasfiye süreci ve bir tanımlama özgürlük, hukuk, adalet söylemi etrafında yaptıklarımıza paydaşlar vardı. İnşa dönemi onların 
arzu ettiği gibi olmayacak. Dolayısıyla o paydaşlar bizimle beraber olmayacaklar” sözlerini hatırlatırken konuyu Gülen cemaatine bağlayarak liberallerin AKP 
ile ortaklığını unutturmaya çalışıyor. Oysa Babuşçu o röportajında açıkça liberalleri de anıyordu.

“Cemaat’le iktidar kavgası da burada başladı. Cemaat, “Ben 2002’den beri bütün cephelerde seninle çarpıştım. Sana kadrolar verdim. Şimdi devleti yeniden dizayn ediyoruz. İktidarı bölüşme zamanı geldi” dedi!” diyen Laçiner bundan sonra Gülen cemaati ile AKP üzerine tezlerini sıralıyor.

“Erdoğan’ı ABD’lilerle Cemaat tanıştırdı”

Recep Tayyip Erdoğan’ı ABD’lilerle Gülen cemaatinin tanıştırdığını ifade eden Ömer Laçiner, “AKP’lileri, ABD’deki Lobilerle, Kongre Mahfilleriyle tanıştıran hep Cemaat’in adamlarıydı. AKP’lilerin öyle teşkilatları falan yoktu. Erdoğan, ‘Cemaat benimle mücadeleye karar verdiyse bunu ABD’nin onayı ve desteğiyle yapacaktır’ diye düşündü muhtemelen. Bunun içine sonra Avrupa’yı da kattı ” diye konuştu.

Bir gelir kapısı olarak Birikim dergisi: Gülen cemaatini eleştirince Refah Partililer 2 bin dergi alıp dağıttılar.

Laçiner, 1995 yılında Gülen cemaatinin siyasetin içinde olduğunu anlattığı yazısını Refah Partililerin “ Fotokopi yapıp dağıttığını ” da açıkladı. 
Ömer Laçiner, Gülen cemaatine ilişkin bir yazısını Milli Görüşçülerin fotokopi yapıp dağıtmasına ilişkin olayı şöyle aktardı:

“Ben 1995 yılında, 28 Şubat öncesi, Gülen Cemaati hakkında ‘siyasal olmayan İslam’ övgüleri düzüldüğü sırada bir yazı yazdım. ‘Saçmalamayın. Onların da 
bir siyaseti var; ama başka türlü!’ demiştim. Refah Partili olup da Cemaat’e karşı olanlar, bana tebrik telefonları etmeleri bir tarafa, 2 bin tane Birikim 
dergisi alıp dağıttılar! O yazıları fotokopi yapıp dağıttılar, teşkilatlarında.”

http://gazetemanifesto.com/2016/lacinerin-hayal-kirikliklari-bir-gelir-kapisi-olarak-birikim-dergisi-26846/


***

21 Ocak 2018 Pazar

PANZER VE KÜRT İSYANI - ALMAN DERİN DEVLETİ KILIÇ! BÖLÜM 3

PANZER VE KÜRT İSYANI - ALMAN DERİN DEVLETİ KILIÇ! BÖLÜM 3


ABD, İsrail ve Almanya ordu mensupları ve istihbaratı Erbil'de ve Kuzey Irak'ta IŞİD'e karşı savaşacak 100 bin kişilik ordu kuruyorlar. Kara savaşında Amerikan askeri ölsün istemiyorlar. IŞİD ve diğer 10 Selefi terör örgütü ile 12 milyon Suriyeliyi evsiz yurtsuz bırakıp, yaşadıkları topraklardan zorla kovdurdu, kaçırdılar. 

Uluslararası Hukuk masterlı Hollandalı komşum, "bu anlattıklarını neden Batı medyası yazmıyor?" diye sordu. "Planın sahibi toplumu uyandırmaz" dedim. "Erdoğan’a halk halen yüzde 41 oy nasıl veriyor?" diye sordu. "Hitler’e nasıl vermişti" diye soruya soruyla cevap verdim. Suriye'yi Afganistanlaştıran Erdoğan ve Fidan ülkemizi Pakistanlaştırma, Güneydoğu'yu Filistinleştirme, yolsuzluğu Malezyalaştırmayı başardı! Suriye'de Erdoğan ve Fidan yönetiminin Katar, İsrail ve Suudi destekli yol açtığı kaos 12 milyon Suriyeliyi evsiz yurtsuz bıraktı. Utanın azıcık, hiç mi insanlığınız kalmadı? MİT ile Suriye'ye terör ihraç eden devlet kaynaklarını AŞİH gibi selefi terör örgütü kurmak için kullanan Erdoğan'ın yargılanma zamanı yakındır. 

PKK ile mücadele de ipleri eline alan TSK bürokrasisi PKK'yı 2.5 yldır kasten güçlendiren AKP ve Erdoğan'a acımayacaktır. Kesin yargılanacaklar. Erdoğan, 2012'den beri TSK'yı Suriye'de savaşa sokmaya çalışıyor. Reyhanlı'dan Suruç'a sayısız provoke yapıldı. Ordu yemedi, yemeyecektir. 

Erdoğan başkan olamayacağını anladı, AKP'yi iktidar da tutamayacak. Geriye ne kalıyor? Savaş çıkarmakla 1 yıl seçimi erteleme. Asker yemiyor. Muhafazakar Kürtler, Liberaller, AB destekçileri, Anadolu Kaplanları ve Hizmet cemaatı AKP'yi terk ederek vebalı olmaktan kurtuldu çok şükür... Erdoğan'ın hukuksuzluklarına suça bulaşmış bürokratlar soğuk terler döküyorlar, kendi kendilerini tasfiye ettiler, maskeleri düştü, sevinin ciddi bir hain ve nüfuz ajanı kitlesini tesbit edebildik. 

Alman Gladyo, ordumuza kumpas kurdu! 

Orduya Gladyo ve onun kullandığı Erdoğan'ın nasıl kumpas kurduğunu Genelkurmay'daki vatansever-ler Dağlıca ile yeniden anladılar ve emin oldular: İhanet ekibi bitiyor! Cemaatı bitirdim sananların kendisi kin ve nefretlerinde boğuldu ve bittiler. Ölmüşler ağlayanları yok. AKP ve Erdoğan, ortada büyük bir enkaz bıraktı. Bunun düzeltilmesi için yolsuzluk yapmayan, ihlaslı, samimi ve mert insanlara ekmek su kadar muhtaçız. 

IŞİD konusunda akademik düzey akademiye hitap eden 400 sayfa, gazetecilik dili ile normal okuyucunun anlayacağı 350 sayfa kitaplarım çıktı. Hiç bir statüko, dikta ve sisteme bağlı olmadığım için sansürsüz özgürce yazıyorum; kamuoyunun doğru bilgilenmeye ihtiyacı var. Arayan buluyor doğruları! Hem Selefi terörü hem PKK üzerinden kumpas konusunda son dört yıldır 2000 sayfa 
yazmışım, 4 kitap. IŞİD kitablarım okuyucu ile buluştu. Hepsi belgeli bilgilerdir. 

Türkiye ve Genelkurmay, global silah ve petrol mafyasının Kuzey Suriye enerji nakli ve Kürdistan projesine nasıl tavır alacak? Asıl cevaplanması gereken soru budur... Türkiye'nin çıkarı Kuzey Suri-ye'den enerji nakli projesini engellemekten geçer. Bu proje yüzünden 12 milyon insan mağdur edildi, ediliyor. Neden mi? Katar, Suudi, İsral ve global silah ve petrol sanayinin beslediği Gladyo şebekesine satılan Erdoğan ve Fidan asla milli bir karar alamazlar. Rusya'nın pozisyonu olmasa Erdoğan ve Fidan'ı global şebeke çoktan Suriye'de savaşa sokmuştu. Batılıların enerji ihtiyacı Rusya'dan azat olsun diye Mehmetçik öldürülmez. 

Erdoğan ve Fidan'ın Selefi terörünü destekleme projesi çöktü, Büyük Kürdistan'ın kuranlara mükemmel bir malzeme sundular. Aptallığa doydular. Global petrol ve silah mafyası, Kuzey Suriye'den boru hattı geçirmek için IŞİD'i kullanarak halkı kovdu, PKK ve PYD ile zayıf Kürt devleti kuruyorlar. Kurulacak Büyük Kürdistan'da global petrol ve silah mafyası, 30 yıllık petrol ve gaz imtiyaz anlaşması ve enerji nakil anlaşması yapıyorlar. Global petrol ve silah mafyasının kullandığı Erdoğan ve Fidan ülkemizi iç savaşa sürükledi. Suriye savaşına engel olan Rusya neyin peşinde? Rusya, Kuzey Suriye'den enerji boru hattının AB'ye uzatılması halinde Rusya ekonomisinin biteceğini görüyor. Buna izin 
vermeyecekleri açık! 

Rusya, çıkacak Suriye savaşı için Esed bölgesinde hazırlıklarını tamamladı. Katar, İsrail, Suudi Arabistan, İngiliz ve Amerikalılara karşı! Rusya, Erdoğan'ın selefi terörü destekleme politikası ile Batı Gladyosuna hizmet ettiğinin farkındaydı. Kürdistan kurulmasına TSK'nın karışacağı net bilgidir! Aklı 
başında bir iktidar olsaydı, global şebekenin ihanet planlarına karşı Rusya ile denge politikası izler, 12 milyon insanı mağdur etmezdi. Rusya, Türkiye ve İran hattı, Batılı emparyalistlerin enerji kaynakları ve Avrupa'ya nakil savaşına dur derse, çakma Kürdistan'ı engelleyebilir. Savaş karşıtı cephe tüm dünyada yükseliyor. Global silah ve petrol mafyasının Yahudilerin elinde olduğunu bilmeyen yok. Erdoğan kuklası oldu ve kaybedecektir. 

Bu karanlık süreç sona erdiğinde ülkemizde herkes cemaatın dik, mert ve sağlam duruşuyla ülkemizi bölünmekten kurtardığını net anlayacaktır. Erdoğan ve Fidan'ı parmağında oynatan Global Zındıka Şebekesi, cemaata operasyonlarla PKK'yla ülkemizi bölme planlarından hedef saptırmaya çalışıyor, buna kanan kalleşlerdir. 

İlginçtir; Erdoğan ve Fidan'ın Alman Gladyo ve PKK ile yürüttüğü başkanlık sistemi ve federasyon politikasını yine HDP'ye oy veren Kürtler 7 Haziran 2015’de bozmuştu. Doğruları yazdığımı her kesim iyi biliyor. Hatta PKK içindeki lordlar bile. Erdoğan ile anlaştık diye hava atıyorlardı. Türkiye'deki Gladyo şebekesini dağıtacak delikanlılar da Genelkurmay da bizde var merak etmeyin. Erdoğan ve Fidan, ağır bedel ödeyecekler! Bazıları nasıl böyle net yazabildiğimi soruyor. Her kesimde dostlarım var, ülkemizin bölünmesini istemeyen vatanseverler ihaneti durduracaktır. 

AKP, dindar Kürtlerden oy aldığı dönemde Türkiye'nin bölünmezliğinin garantisi idi, şimdi ülkemizin bölünmesinin garantisi oldu. İhanet etti. AKP, dindar Kürtleri HDP'ye kaptırıp başkanlık sistemi hayal olunca Erdoğan Gladyo şebekesinin eline tamamen düştü. Kandan besleniyor artık! Global şebeke, AKP'nin dindar Kürtlerden oy almasını kullanıp, PKK'yı tek muhatap yaptırıp bir kumpas kurdular ülkemize. HDP’ye oy verenler bu tezgahı bozdu. Ancak HDP’nin beyin mimarlarının yine Alman Gladyosu olduğu da unutulmamalıdır. 

PKK'nın Erdoğan ile anayasa metni konusunda anlaşma yaptığını Prof.Dr. Tözün Bahçeli mülakatımla 2011'de kamuoyuna ilk açıklayan gazeteciyim. 

Tözün Bahçeli, ' Yeni Anayasaya Türkiye Türklerin değildir yazdıracaklar, Erdoğanla Anlaştılar' demişti. Barış diye Dayatılan süreç, bir İhanet Süreciydi. 
Ülkemizi yakan ve bölmeye çalışan Gladyo ekibinin MİT ve TSK'daki nüfus ajanlarının isimlerini ben bildiğime göre Genelkurmay da bilmiyor mu? 

PKK'nın akademisyen kanadını Alman BND yürütüyor, yoksa bu adamlarda öyle stratejik derinlik yok, Genelkurmay zekasını yenecek seviyede değildir. Oslo görüşmelerinde arabulucu devlet İngilizlerdi kısmen sızdırdılar, gerekirse hepsini sızdırırız diye Erdoğan'ı kucağa oturtmuşlardı, anlayın artık neden Alman BND’nin dinlemelerinden korkuyor? Erdoğan'a Türkiye Federasyonu kuruyoruz, 

Musul, Halep, Erbil, Kerkük, Şam Türkiye'ye bağlanıp Halife kral olacaksın diye aldattı bu Gladyo ekibi. Kimse ülkemizi maceraya atamaz. 

Yeni anasayayı PKK'yı yöneten global şebeke Erdoğan'a Oslo'da dayattı, Erdoğan başkanlık yolunun açılması karşılığında olur verdi. 

Sorun işte budur! PKK yöneticilerinin Global şebeke ile 2011'de an-laştığını PKK Cumhuriyeti kitabımda detaylarıyla yazdım. Erdoğan'a başkanlık şekeri verdiler ve PKK ile ittifaka ittiler. Bir yandanda Selefi terörüne destek verdirip rant sağlattılar ki, edindiği servetle herkesi satın alsın, biat ettirsin, özgür medyayı sustursun. 

Dilimde tüy bitti. PKK'yı yöneten Alman Gladyosunu yahudiler yönetir çoğu Amerikalı veya İngiliz kökenlidir. Ortak global bir plan koordine ile yürüyor. 1993'de 33 askerimizi PKK'ya adres teslim öldürten MİT Gladyo şebekesi, Erdoğan'ın başkanlık sistemine destek diye ülkeyi yakıyor. 

Uyanalım. 

Erdoğan ve Fidan ülkemizi Gladyo şebekesi ile iç savaşa götürüyor, başkanlık hülyası peşindeki Erdoğan, her türlü cinayeti meşru görecek kadar delirdi! Halkı sokağa döküp aşırı Türk milliyetçileri ile Gladyo kontrolündeki Kürt faşizanlar arasında kavga çıksın istiyorlar. PKK’ya BM gücünü bölgeye getireceğiz sözü verenler, ordumuzun Kürt katliamları yapmasını istiyor, tahrik ediyor. 

Twitter ajan kaynıyor, bunları takip ederseniz planlarını öğrenebiliyorsunuz. Hepsi açık istihbaratla iç savaşı organize ediyor. Büyük bir kumpas var! Dağlıca şehit sayısının 37, kaçırılan askerin 12 olduğunu, bölgede bulunan İngiliz, Amerikan ve Alman ajanlarını takiple ilk gece yazmıştım. MİT içindeki Gladyo'yu Genelkurmay tasfiye etmeden terör bitmez. Selefi terörü örgütü AŞİH ve KCK'yı 
kuran da bunlardır. PKK Türkiye Cumhuriyetinde asfalt yolların yapımı aşama sında bunca bombayı MİT’den habersiz yerleştirmiş olduğuna kargalar bile güler. Bedelli askerlik yapıp Öcalan'a methiyeler düzen AKP Milletvekili Abdurahim Boynukalın, Mustafa Varank ve Erdoğan’ın emriyle Hürriyet'i bastı. Devlet kaymağı ve güç ellerinden çıkınca kim bilir neler yaparlar? 

Ergenekoncuların elinde Recep Tayyip Erdoğan’ın yolsuzlukları ile ilgili 3600 dosya bulunuyor, bunca zafiyetleri varken, AKP kurtulur diye beklemeyiniz. Ellerindeki bazı skandal kaset çekimlerinin ne olduğunu bilmeme rağmen bahsetmek istemiyorum. Abdullah Gül’ün, etliye sütlüye dokunmayan 
uyarıları büyük çöküşü engellemeyecektir. Anadolu'nun bölünmesine karşılık kaldırdıkları Balyoz kendi başlarına inecek inşallah. Son çeyreğin içindeler. Süreci, çürüklerin isim isim ayıklanması olarak görüyorum. Milyarlarca dolar verseniz böyle kolay temizlik olmazdı! Masumlar için kırmızı bülten  çıkarmayı başaramayan zalimler için yakında kaçacaklar ve haklarında kırmızı bülten çıkartılacaktır. 
Buna zerre miktar şüphem yok. Uzanlar gibi iltica ederken siyasi gerekçe uydurur ve kıvırtır bunlar da… 

Ve Erdoğan’ı siyasi mevta yapacak sözler ağzından döküldü, "400 milletvekili alınsaydı bunlar olmazdı" dedi. Erdoğan, artık yeni bir sürece girildiğini de söyledi. Evet, bu süreç onu ve ekibini tutuklanmaya götürecektir. 400 vekil istendi, ülke 400 şehit vermeye doğru gidiyordu. Sanki birileri öç alıyorlardı, bu ne hırs! Dağlıca saldırısı anlamlı, özel bir yerdi. 2007 seçiminden de 91 gün sonra PKK aynı yerde saldırdı. TBMM'de tezkere geçtikten 4 gün sonra aynı yerde 30 şehidimiz var. Tabur Komutanı pusuya mı düşürüldü? Dağlıca tabur komutanıyla neden irtibatlar kesildi? Ölüme neden terk edildiler? PKK ne zamandan beri gündüz saldırı yapıyordu? İç savaş provaları algıda yeni/kalleş bir perdedir. Yerel kaynaklara göre Iğdır’da ölen 13 polis ihaneti belgeledi. Genelkurmay 290 defa operasyon istemesine rağmen Erdoğan’ın valilerine sadece 8 operasyona izin vermişti. Hakkari’nin yüzde 80’ü 3 yıldır PKK’nın elinde kurtarılmış bölge idi. Buna Cizre ve Mardin’de eklenmeye çalışılınca kızılca kıyamet koptu. Tunceli üzerine oynayarak Alevileri kaosa çekme planlarını yanında İstanbul'dan tüm ülkeye yayma planları vardı. TSK, 2 Ekim 2014’den beri ipleri eline almmaış mıydı? 

Yaşananlar dizginlerin kimin elinde olduğu gösteriyordu! Sahi kim muktedir? Ülkeyi kim yönetiyordu? Millet gerçekleri görüyordu! Bu ülkenin polisi, askeri ceplerinde "Cenazemize gelmeyin" vasiyetini taşıyordu. Şehit yakınlarını tehdit etmeniz çare değildi. 

PKK artık Durdurmayacaktı. Hani Öcalan Konuşmuştu, ne oldu? Kandan beslenenlerin sonu geliyordu. PKK ile Başkanlık sistemi anlaşması yapan Erdoğan idi Oslo'da. Anladınız mı? Hem Anaları ağlattılar, hem Şehit Babaları ve Analarına susun dediler. Aylan bebek, Erdoğan, Fidan ve Davudoğlu’nun 
stratejik derinliklerinde boğuldu. Cemaatın gücü bir yere kadar yetmişti, bunca ihaneti durduramazdı. Global Şebeke, bir kere Erdoğan’ı kullanmaya karar vermişti. 

Tuğrul Türkeş, İki aylık Başbakanlık yardımcılığı için MHP'den ayrılır mıydı? Daha uzun kalacağı kendisine söylenmiş olmalıydı. AKP’nin seçimle filan gitmeye niyeti yoktu. Yönetimi bırakmamak için her türlü menfiliğe bulaşacaktı. Kimse AKP ve Erdoğan'dan anayasa ve hukuku tanımasını beklemiyordu. Kaçışı yoktu, hesap verecekti! "Bastırılacaklar". Kan, kaos, özerklik gibi planlar yapanların bastırılmsına az kaldı. Vicdanları kararmış dindarlar Suriye'yi bu hale getirmemiş gibi utanmadan Batı'yı suçluyordu. Kimi kandırıyorsunuz? Suriyeli mültecilerin insanlık dramında Erdoğan’ın payı büyüktü. Aylan bebek vebalinin de kime ait olduğu belliydi. 

O fotoğraf global bir vicdan hareketi başlattı. Mülteciler artık her yerde vardı! Artık herkes bir şey yapmak zorundaydı. Eskimolar bile selefi teröristlere Erdoğan’ın silah gönderdiğini biliyordu! Kanada Labrador'da babası fok balığı avcısı olan bir talebem söyleyince şok olmuştum. Duymayan kaldı mı? 
Neyi gizliyorsunuz, böyle devlet sırrı mı olur? MİT bile mahkemeye cevap vermiyor ve Erdoğan’ın MİT tırları dediği skandalı sahiplenmiyor. Senin kirli kara ticaretini sahiplenirse nelerin olacağının farkında! Dün: Cuma namazını Şam'da kılacağız diyen, savaş bölgeseline silah & mühimmat gönderen bugün vebal Avrupa'nın diyor ve kimseyi inandıramıyordu. Katar, Bahreyn, Kuveyt ve Suudi Arabistan bir tane bile Suriyeli mülteci almazken, Papa, Hıristiyanlara herbiriniz ailesine bir tane Suriyeli mülteci alsın çağrısı yaptı. AKP’nın yol açtığı insanlık dramının geldiği son nokta devrilmelerine yol açıyordu! 

AKP nerede hata yaptı? Nerede yapmadı ki! Milliyetçi ve güvenlikçi eski Türkiye'ye dönüş kan ve gözyaşı getiriyordu. Hem PKK ile işbirliği yapıyor; hem ülkeyi El-Kaide ve IŞİD türü örgütlerle yardımla teröre destek verme suçuna itiyordu. Muhsin Başkanı Gladyo mu öldürttü? Erdoğan fetvasını da aldı. ÖKK'ye bir cesur yiğidi öldürün diyen cani sizlere hiç acır mı? Büyük seçimde medya 
operasyonu yapıldı ve 100 yerel-bölgesel televizyon kanalı SARAY'ın talimatıyla TÜRKSAT uydusundan indirildi. İpek medya baskını bir gözdağı idi. Doğan medya baskı altına alındı. Zaman ve Bugün grubundan başka neredeyse özgür medya kalmadı. İHHcıların İsrail ajanı dediği Feridun Sinirlioğlu Dışişleri Bakanı oldu. Bu İHHcılar için açıklanması zor bir durumdu. Mavi Marmara’nın 
Yahudi sanıkları için kırmızı bülten hazırlatmayan Sinirlioğlu ödüllendirildi. İngiliz ajanı Gladyocu Doğu Perinçek, AKP'nin ve Erdoğan’ın yaptıklarından memnundu. Osmanlı Ocakları ile Gladyo Planını uyguluyordu. İsrail de Feridun Sinirlioğlu'nun bakan olmasından memnundu! Anlayana bu deliller bile yeterdi! 

Ülkemizde istihbarat ve terörle mücadelenin sıfırlandığı açıktır. Artık merkezi sağ ve merkezi sol diye bir şey kalmadı. Aşırı Milliyetçilik oy getirmiyor. Tüm eğilimleri toplayacak bir adres gereklidir. ispiyon eden kişidir. Bu denli dönek davranması fıtratı gereğidir, yeni değildir. 

Erdoğan kabusu 2016’da bitiyor. Ancak 3. karanlık tünel bizi kapıda bekliyor. Erdoğan’ın ülkemizi milletimizi içine ittiği bataklıktayız. Erdoğan’ın Karunlaşma süreci Firavunlaşmaya evrildikten sonra 2. Tünele 2011’de girdik, şimdi bu tünelden çıkmak üzereyiz. Ancak birde 3. tünel var. Erdoğan ve AKP canavarını 12 yıl beraber oldu, büyüttü, durdurmadı diye cemaata laf atanlara sizin eliniz armut mu topluyordu denmelidir. Cemaat toplumun yüzde 3'ü ise, geriye kalan yüzde 97 ne yapıyor? Yolsuzluk ve ihanetler yapılırken hepiniz oradaydınız, hiç tepki vermediniz. 

Şimdi görüyorum ki, zulmeden zalime her zaman karşı çıkacaksın. Kendinize zulmettirmeyin, zulmedenlere de engel olarak yardımcı olunuz. Tek suçu cemaatın üstüne yıkmak kolaycılıktır. Hepiniz oradaydınız, iradenizi elinizden zorla alan mı vardı? Haram cennette yaşadınız! Hadi cemaat bu konuda ikna edici olamıyor, 77 milyon sadece cemaatten oluşmuyor, geri kalan çoğunluk neden yolsuzlukla yaşadılar? Neden hep sustunuz? Borçlanılmış konfor yalancı bir cennet yaşattı. Halbuki herkesin ayağına adeta bir pranga vurulmuş durumda. Statükonun kölesi oldunuz. 

Türkiye, 2012'de PKK terörünü bitiren, KCK'nın canına ot tıkayan; paralel bahanesiyle mağdur edilen kahraman Emniyetçileri, savcıları ve hakimleri şimdi mumla arıyordu. Aslında kilit cümleyi PKK elebaşı Abdulah Öcalan yandaşlarına gönderdiği mektupda şöyle kurmuştu: 7 Şubat darbesinde polisi yok edip, savcıları safdışı bırakıp MİT'e yardımcı oldum ve KCK'lıları serbest bıraktırdım. İşte kumpas buydu. Havuz medyası algı operasyonu ile bunu çarpıttı ve cadı avına dönüşen bir siyasi fahişelik ser-giledi. HDP'nin 'Seni başkan yaptırmayacağız' sloganı başarılı olunca, MİT'in elindeki oyuncak Öcalan 
kullanışsız hale geldi. 6 Haziran’a kadar akmayan kan 8 haziran’da Erdoğan eliyle güdümlerindeki PKK eli kullanılarak terör kasten azdırıldı. Çakma çözüm sürecinde 2.5 yıl boyunca şehirlere 80 bin silah yığan PKK'ya ve Öcalan'a melek muamelesi yaptılar, dağa kaldırılan 10 bin genç var dedik, aval aval seyrettiler! TSK ve polisi etkisiz hale getirip çakma akil adamlarla siyasi şov yaptılar. 

Havuz medyası, milli meselelere hep Erdoğan'ın siyasi çıkarlarına ve istikbal hedeflerine göre baktı, bu nedenle kıvırta kıvırta dansöze, renk değiştire değiştire bukelamona döndüler; ülkeyi bölen ihanet planlarına karşı çıkan herkes hain ilan edildi ve karakter suikastına maruz kaldı. Kürt sorunu uzmanı Prof. Dr. Sedat Laçiner’i hazmedemediler, çünkü yaptıkları hataları haykırıyordu. Erdoğan ne yapsa haklı görüldü, eleştirenler işinden oldu, yetişmiş insan gücümüze, cins beyinlere acımadan kıyıldı. 

Bu süreçte toplum vicdanını temsil eden Hizmet Cemaatı, en başından beri MİT ve Erdoğan'ın selefi terörüne destek ve Kürt sorununda PKK'yı tek muhatap yapma politikasına net biçimde karşı çıktı. Barışçıl çözme evet dedi ama ortada samimiyetsizlik ve gizli bir ajanda olduğunu da biliyordu. Cemaat, MİT'in Erdoğan'ı Öcalan ve PKK desteğiyle başkan yapma hain emeline karşı çıktığı için hem PKK hem MİT hemde Erdoğan'ın hedefi oldu. Bu hakikatı bildikleri halde zalimin tarafına geçen nice güya aydın sandıklarımızın maskesi düştü, güçten yana oldular. 

MİT'in Öcalanlı Erdoğan’ı başkan yapma projesi artık tamamen çöktü. Kürt siyaseti legalize olmuş Meclis'te güçlü temsil edilirken HDP şiddete neden başvursun? HDP’yi baraj altında bırakma çabası ve algısı ülkenin ulusal güvenliğine hizmet etmiyor. 

Aktrollerin elebaşı Taha Ün KCK içindekilerin yüzde 25'i Fidan'ın adamları diye itiraf etmişti. O halde PKK terörünü kullanan alçak el bellidir. Havuzun darbe diye pazarladığı 7 Şubat soruşturması durdu-rulmasaydı, bugün Efgan Ala ve Fidan'ın KCK'nın içindeki MİT'li PKK terörü belkide olmazdı. Erdoğan'ın başkanlık inadıyla mevcut şartlarda Kürtler fiilen kopuyor. Duygusal kopuşun ötesi 
yaşandığı aşamada siyasi hesap yapan alçaktır. Kan üzerinden siyaset yapan Erdoğan rejimi bu defa çatlamıştır ve acı çöküşe doğru ilerlemektedir. 

Şehit yakınlarının yürekleri dağlayan feryatlara kulak tıkayanlar ancak zalimlerdir. Havuz medyasına göre bunlar taşkınlıklar. Halkı hissetmiyorlar, acılarını duymuyorlar. Zalimlerin kalıcı yeri cehennemdir. Yaşasın zalimler için cehennem diyorum. Erdoğan'ın bu kez yakayı kin ve nefret popülizmyle 
kurtaracağını pek sanmıyorum. Bir arkadaşım rüyasında acı sonunu görmüş, Emine hanım pek üzgünmüş! Rüyalarla amel edilmez, ancak benzer rüyaları yüzlerce salih insan görüyorsa, sadık rüya olabilirler. Adnan Menderes'i asan, Turgut Özal'ı zehirleyen KARANLIK GÜÇLER, Erdoğan'ı yargılanmadan kurtarma karşılığı satın aldılar ve tepe tepe kullanıyorlar. Miadı dolduktan sonra bir paçavra gibi buruşturup ebedi cehenneme atacaklarını anlamak için çok yüksek analiz kabiliyetine sahip olmanız gerekmiyor. 

Bir ilin emniyeti, valiliği şehirde olanlardan haberi olmaz mı? Operasyon yapmak istenildiği zaman gerekli izinler doğuda verilmedi. Bugünler yaşanmasaydı, PKK'yı tehdit olmaktan çıkartıp yerine cemaatleri birinci iç düşman yazdıran AKP’nin kötü niyetleri tam anlaşılamazdı. PKK'yı kırmızı kitaptan çıkaranlar bugün neyi savunuyorlar? Allah sizlerinde evlerine ateş salsın... AKP'nin barış sürecinin geldiği nokta, çıkmaz sokak budur. PKK azdırıldı, Erdoğan şehitleri sayarak kan ve oy ticareti yapıyor şimdi. Özel Harekat polislerimize ateş açan teröristi devlet hastanesinde tedavi ediyoruz hatta o terörist belediyede çalıştırıyoruz. Şaka gibi.. Daha sonra polisimizi hastanede infaz ediyorlar. PKK 
şehir merkezlerinde bu günler için hazırlık yaparken, PKK'ya ses çıkartmayanlar bugünlerin sorumlusudur. Açık ve net. Bunu defalarca yazdık diye barış değil kan istiyorsun diyen havuz medyası yazarları bugün ne yazıyorlar? Tam tersini karalayıp güya aptal ve keriz kandırıyorlar. İki gün bir görüşte sabt dursalar ve bir fikirleri lsa gam yemeyeceğim. İmralı ve Oslo mutabakatları açıklansa, 
ülke başkanlık sistemi inadı yüzünden Erdoğan'ın ülkeye ihanetini görecektir. Daha 2 yıl önce 2013’de PKK/KCK’lılar serbest bırakılmalı diyen Bülent Arınç, güya AKP’nin vicdanıydı. 

Öte yandan Alman istihbaratı, Türkiye, Suriye’deki cihatçılara silah gönderdi dedi. Rapor ve belgesini açıklıyor, patriotları çekiyor, kimse Alman Gladyosu’na bir laf söylemiyordu! Eğer buda skandal değilse pes doğrusu! Kürt düşmanlığı politikası neden yalan daha iyi anlaşır. Herşey servet için! Kürt petrolünün gizemli imtiyaz şirketi: Powertrans, sahibi damat Beraat Albayrak. Karamehmetler ve Barzanı kime petrol satıyordu? 

Kürt petrolünün satışından elde edilen paralar Türkiye'deki bankalara değil, Ağustos 2015’den itibaren Almanya daki bankalara aktarılmaşa başlanmıştı! Bildiğiniz skandaldı! Kürt petrolünün paraları artık Halk bankasına değil, Alman bankalarına niçin akıyor, damat Beraat Albayrak nedenini kamuoyuna açıklaya  bilir mi? Şok haber, Kürdistan Tv Kanalına düştü. Nasıl bir taviz verdiniz Alman BND'ye? Ortada 48 yıllık bir anlaşma varken neden Kürt petrol paraları Almanya'ya akıyor? 1,3 katrilyon Dolarlık bir ihanet var. İzahı yok bunun! Kürt petrol parasının artık Almanya bankalarına aktığını açıklayan Irak Kürdistan bölgesel yönetimi doğal kaynaklar Bakanı Hawrami dir. Yolsuzlukla suçlanan bakan Hawram, "131 milyon dolar sadece Ağustos ayında aylık kayıp" diye bilerek ağzından kaçırdı. Barzanilerin adının da karıştığı petrol kaçakçılığı ilk defa sorgulanıyordu. 

Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nde Neçirvan Barzani'nin Erdoğan ailesi ile yaptığı yolsuzluğu resmen tartışılmaya başlanmış durumdaydı. Barzani'de Erdoğan'ı kara ticarete aşırı zorlaması nedeniyle suçluyordu. Erdoğan’ın bir kara para musluğu daha kesildi. Para gidince Erdoğan Kürt dostluğundan Kürt düşmanlığına geçti. Selefi terörüne desteği işin tuzu biberi, Kürtler için 
Erdoğan’dan kurtulmak için işin bahanesi oldu. Düşünsenize, bundan sonra yılda 30 milyar Dolarlık ticari hacim Alman bankalarına aktarılacaktı. Neden? Erdoğan'ın Kürt düşmanlığı Barzani'yi kızdırdı. 

Recep Tayyip Erdoğan'ın kaşıdığı Kürt fobisi ve kan politikası Kürt petrolünü kaybetmemize yol açtı. Kürdistan bağımsızlığı referandumu için de zemin oluştu. İran, petrol ve gazını Kürdistan ve Suriye üzerinden Akdeniz'e ulaştırmak istiyordu. Peşmergelere askeri eğitim vererek Alman Gladyosu irtibatını güçlendirdi. Ankara ne yapıyordu? Kürtleri düşman ilan edip, dimyata pirince giderken evindeki bulgurdan da oluyordu. Almanlar, Kürdistan'da Barzanilerin iktidarda kalmasını istiyordu. İran, IŞİD'e karşı savaşta ABD ile anlaştı, bende varım diyor, Ankara ise hızla bölgede kan kaybediyordu. Erdoğan'ın Kürt barış masasını sırf HDP'yi baraj altında bırakmak için yıkma bedeli hızla artmaya başladı. 

Her yıl Irak petrolünün tamamı; Kürt ve Arap Petrolün tamamı Türkiye’den pazarlansa, her yıl 9,9 milyar dolar gelir demekti. İkisi de şimdi kaybedildi. Erdoğan, Katar ve Almanya oyunu ile pasifize edildi. Katar’ın katkılarıyla kurulan Irak şirketi SOMO, Katar ile birlikte artık Körfez'den, daha sonra ise Kuzey Suriye enerji koridorundan dış dünyaya pazarlama yapacaktır. El Nusra, Katar'ın selefi oyuncağıydı, Irak'ın kaçak petrolünü Somo ile Bağdat üzerinden resmi satacaklar. IŞİD'in elinde 12 kuyu var. Bundan sonra ABD ve koalisyon güçleri ile bu kuyuların geri alınması için Kürtlerle beraber savaşacaklar. Almanya, Kobani olaylarından beri Kuzey Irak'ta neden Kürt Peşmergelere IŞİD'e karşı askeri eğitim veriyordu? Erdoğan'ı ve elbette ülkemizi selefi atına oynaması batırıyordu. Katar, El Nusra’yı IŞİD’ten 2015 Nisan ayında boşatmış ve ayırmıştı. Kürt gruplarla El Nusra’nın bu ittifakı 

IŞİD’e karşı mücadelede ABD’nin de işine gelecektir. Erdoğan'ın kin ve nefret politikası her yerde patlıyor ve ülkemize büyük zarar veriyordu. Kürt petrolünün Erdoğan yüzünden kaybedilmesi büyük bir skandaldır. Kürdistan yönetimi ve Erdoğan uzun süredir Kürt petrolü Irak petrolü değildir diyerek  direniyor ve Bağdat’ın petrol payını göndermiyordu. Daha önce Şii Nuri El Maliki hükümeti ile limoni ilişkiler bahane ediliyordu, ancak Maliki devrileli epey oldu. Bağdat’ın paraları ve faizleri kimin cebine girdi? 

Ve 2015’te Katar, Erdoğan'a bu kazığı göstere göstere attı! Katar, Erdoğan’ın Neçirvan Barzani ile yatıp kalktığını biliyordu, bu nedenle önce Kürt petrolüne karşı, Irak petrolü restini çekti. Katar emiri, bunun için Irak petrollerinin tamamının pazarlanacağı SOMO adlı şirketini yeni Bağdat yönetimiyle 
kurdu ve Bağdat'a tam yetki verdi. Erdoğan’ı bypass etmekle kalmadılar, Ankara’nın Kürtlerle ekonomik ilişkisine de darbe vurdular. Irak petrolünü Katarla birlikte pazarlamak isteyen Erdoğan, bu defa da Kürt petrolünden ülkemizi mahrum bırakmış oldu. Yükseltilen Kürt düşmanlığıyla Türkiye, 
kendi ayağına kurşun sıkmaya devam ediyor. Katar'dan El Nusra için Erdoğan rejimine gelen milyar dolarların, yani hoşafın yağı da kesilmiş gözüküyor. Katar, Kürtleri bölgede yeni oyuncu partneri olarak seçti. Erdoğan'ın kara para işleri İran'dan sonra Kürdistan'da da işte böyle patladı. Kürdistan'da tek gaz şirketi Dana-Crescent ile PowerTrans arasındaki kara para ilişkisi kişiselleştirildi. Erdoğan ve Beraat Albayrak’ın sahibi olduğu PowerTrans üzerinden kara para avantası ve rantı böylece bitti. Bakan Ashti Hawrami İngiltere'nin kullandığı bir isimdi. Eylül ayında uluslararası tahkim mahkemesinde görülmeye başlanacak davasında Hawrami petrol kaçakçılığı ve yolsuzluktan yargılanıyordu. Erdoğan’a açık mesaj vererek, ben yanarsam seni de yakarım demek istedi. Çünkü 
Enerji Bakanı Taner Yıldız ile anlaşma yapan Hawrami, Neçirvan'ın kirli para eliydi. Tahkim davasında 5 milyar dolar ceza alınırsa, Kürdistan’ın ekonomisi batabilir. Büyük ihtimalle Neçirvan Barzani, Hawrami'nin kellesini tahkim'e verecektir. Legal ticaret yapsanız ve devletimize düzgün vergi ödeseniz olmaz mıydı? 

PKK ve IŞİD ile gerçek mücadeleyi paralel yaftasıyla tasfiye ettiren Gladyo ekibi Erdoğan'ı kafesleyip gaza getirdiler. TSK, ipleri eline aldı ve bu yanlışa dur demeye 2 Ekim 2014’den beri başladı. PKK’yı kullananların Kobani bahanesiyle ülkemizi yakması sadece bir maskeydi. Çözümü asla istemeyen Kandil ve KCK’yı kuran Fidan ekibi son kozlarını oynamıştı. KCK’nın yüzde 25’i MİT personeli iti-
rafı AKP Milletvekili trolcülerin reisi Taha Ün’den geldi. O halde, KCK’ya operasyon yapan Emniyetçiler ve yargı mensupları neden sürgün ve emekli edildi, meslekten atıldı, veya halen hapisteler?!... 

Erdoğan’ın IŞİD ve türevi salafi cihadcılara verdiği destek ve ticareti nedeniyle dış politikamız çöktü ve diplomatlarımız son 4 yıldır kara günler yaşadılar. Dışişleri, bundan sonra IŞİD'e karşı destek bul-mak için yurtdışında göğsünü gere gere konuşabilir, PKK ile mücadele nedenimizi rahatca anlatılabilir. 
Elbette ilk karşılacakları soru terör üzerinden servet kazanan siyasilere ve bürokratların ne yapılacağıdır. Üstü örtülemeyecek kadar büyük ve açık suçlar işlediler, belgeler yabancı istihbaratların elinde dolaşıyor ve medyaya yavaş yavaş servis yapıyorlar. Türkiye, itibar ve güvenirliğini kaybetti. Cemaata suçu atmakla Erdoğan kendisini ve seçmeni aldatıyor. 

IŞİD ile mücadele edilmesi kaçınılmazdı. Yezid'i kullananlar bunu ıskaladılar veya kasten ülkemizin olumlu kredisini çizdirdiler. Türkiye yalnızlaştırıldı. Burada onurlu bir yalnızlık yoktu, rezaletler vardı. Dış düşman fobisiyle ülkemizin açık hapishanesi haline getirilmesi uzun süre yaşatılamaz dı. Yeşil Süfyanizm'in sonu ateşli ve sesli bir yıkımla geldi, geliyor. Erdoğan'ın arkasına saklanan azınlık dar-
beci gruba, bence sessiz bir karşı darbe yapılmıştır. 

Genelkurmay, 2 Ekim 2014'den beri PKK ile Ocak 2015'den beri IŞİD ile mücadele ediyor. Erdoğan'ı destekleyen Gladyocu Karanlık MİT ve TSK ekibi kaybettiler. 3. Grup dediğim çoğunluk kesimin kazanması ülkemizde asıl ulusal güvenlik sorunlarını çözecek, çakma düşman cemaat algısı sona erecek 
ve normalleşme süreci başlayacaktır. TSK ve MİT içinde, gerçek ulusal güvenlik sorunları nedeniyle PKK ve IŞİD'le mücadele eden grupla, bunları yöneten ve destekleyen grubun savaşını izliyoruz. Çok şükür ki, IŞİD'i PKK'ya karşı kullanma politikasının Kürtlerde kin ve nefreti artırıp Büyük Kürdistan'ı kurma projesi olduğu anlaşıldı! TSK, ulusal güvenlik gerekçesiyle ülkemizin adını kirletenleri tasfiye sürecini başlattı, Aralık ayına kadar bu sürecin etkileri ülkemize net yansıyacaktır. 

2009'da Fidan'ı MİT başına getiren İsrail yanlısı, İslam düşmanı Neocon siyonist, Gladyo MİT ve TSK ekibi, IŞİD ile PKK savaşı kurguladılar. Kürt barışı ile Oslo'dan beri PKK'yı güçlendiren ve Dolmabahçe travmasına yol açıp HDP'yi de güçlendiren Yalçın Akdoğan ve Beşir Atalay da siyasi birer mevta olmuşlardır. 2009'dan beri Fidan ile paralel diye devletten tasfiye edilen emniyet ve yargı mensupları, PKK ve IŞİD tezgahına karşı çıkanlardır. Fidan'ın karanlık konsorsiyumu ile birikte Erdoğan, AKP ve Türkiye kaybetti. IŞİD ve PKK'yı temizleyecek gerçek devlet adamları mağdur edildiler! IŞİD'e yönelik henüz yabancı medyaya yansıyan ve yazdığım bilinen adreslere operasyon yapıldı, Fidan'ın IŞİD hücreleri yerinde duruyor! Bu sorunu meydana getiren Erdoğan, Fidan, Ala, Atalay, Akdoğan ve Kasırga ile yola devam edilemeyeceği açıktır. 

Cemaat’ın Kürtlerin güvenini kazanması Erdoğan tarafından kıskanıldı ve bugünlere 2009’dan beri gelindi. Geçmişte de Kürtlerin İslami potansiyelinin ortaya çıkmasının önü çakma İslami yapılarla kesilmişti. Türk ve Kürt Hizbullah’ını hatırlayınız. Nurcu demeye dilimin varmadığı 120 kişilik 
Tahşiyeciler grubu MİT'in bu tür istihbarat çalışmasının ürünüdür. Kumpas çöktü ama Hidayet Karaca halen içerde tutsak oarak tutuluyor. IŞİD içinde savaşan dindar Kürtlerde bulunuyor. İslam milliyeti ve kültür, Türk ve Kürtleri birbirine bağlayan kardeşlik bağıdır. Gülen grubunun samimi yaptığı Doğu hizmeti iyi anlaşılacaktır. Hiç bir devlet, istihbarat teşkilatı, örgüt ve cemaat, sosyolojik realiteleri gözardı ederek savaşamaz. Sosyoloji uzmanlarına, güvenlik ve terör uzmanı akademisyen ve aydınlara sözü bırakınız. 

Belirsiz Oslo sürecinde, PKK elebaşı Abdulah Öcalan’a verilen sözler tıkır tıkır işliyordu. PKK kurduğu mahkemelerde davalara hükmediyordu. Bölgedeki valiler PKK nın isteklerini harfiyen yerine getiriyordu. PKK her il ve ilçeye atadığı sorumlularla paralel vali kaymakam oluşturdu. 2013'de Erdoğan'ın başbakanlık genelgesiyle Güneydoğu’da arama listesindeki teröristleri şehrin ortasında dahi 
yakalamak yasaklanmıştı! 

Erdoğan'ın PKK'yı Kürt sorunu çözümünde tek muhatap haline getirmesi AKP'den dindar Kürtleri kaçırdı, HDP'nin umut haline geldiğini göremedi. Diktatör ve otoriyer Erdoğan imajının karşısına geöen HDP Eşbaşkanı Selahaddin Demirtaş, solcular, Aleviler, liberaller, beyaz Türkler ve dindar Kürtlerden yüzde 5 fazladan emanet oy topladı. Oysa Kürtlerin çoğunluğu PKK'nın modası geçmiş 
Marksist-Leninist ideolojisini ve aşırı milliyetçiliğini benimsemiyor. Liberal demokrasi istiyor. PKK'yı barış güvercini gibi görenler bu terör örgütünün binlerce Kürt'ün ölümünden de mesul olduğunu unuttu. IŞİD'i kullanma AKP'yi batırdı. Elbette PKK, Kürtlerin temsilcisi değildir, Kürtler de PKK demek değildir. PKK uzantısı PYD, IŞİD ile savaşıyor diye PKK'nın terörleri hoş görülemez. TSK 
IŞİD terörünü yok etmek için PKK ile işbirliği yapamaz, PKK'yı yok eder diye IŞİDcilere gizli destekte olamaz. Kamuoyu olanları pek anlamıyor, ancak TSK, Ocak 2015’den beri çok ciddi olarak IŞİD ile mücadele halinde. Erdoğan'ın yol açtığı pislikleri temizliyor. 

Erdoğan ve ekibi irtica yerine paraleli icat etti ve her türlü hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet, talan, vatana ihaneti, örtmeye çalışıyorlardı. Erdoğan'ın yeşil 28 Şubat'ında zulüm 10 kat daha fazla zalimlikte askeri vesayeti çoktan geçti! Toplumsal barış ve birliği paralel komedisi ile parçaladı, kin ve nefret ile 
toplumu polarize edip herkesi birbirine düşman yaptı. MİT'in cemaatleri tehditle bazılarını da vaatlerle Gülen Cemaati'nin karşısında birleştirme gayreti de çökmüştür. Yaşanan kırılma çok büyüktür. El Kaida ile ülkemin teröriste destekte beraber anılması kanıma dokunuyor. Erdoğan, siyasi istikbali için İslam düşmanlarına utanmadan istediği tüm malzemeyi verdi. Erdoğan'ın en büyük korkusu tarikat ve cemaatlerin kendi aleyhine dönmesiydi. Risaleyi Nur cemaatlerinde homurdanma hızlandı, arkası gelecektir. 

Türkiye'nin mahkemelerinde savunma yapmak küfürdür diyen IŞİD destekçisi Halis Bayancuk ile MİT cemaata iftara atsın diye özel görüşmüştü. Bayuncuk'un IŞİD operasyonunda tutuklanması ile karanlık MİT'in bir projesi daha çökmüş oldu. 

PKK, Erdoğan sayesinde koparabildiği kadar taviz kopartıp global güçlerle Büyük Kürdistan pazarlığı yapıyordu, TSK bu gidişata dur demiştir. Gülen Hocaefendi ve Hizmet cemaatı günah keçisi yapıldı. İftiralarla yaptıkları tüm çirkinlikleri örtbast için büyük bir şal görevi görüyordu. Deniz artık bitti, kirli yolun sonuna gelindi. Erdoğan, İslam’ın elmas hakikatları politikaya alet edilirse nasıl doğru yoldan 
saptırılacağını her gün ispatlıyor; TSK dine, kültüre ve örfe yapılan bunca saygısızlıkları da görüyordur! TSK, PKK ve IŞİD ile ciddi mücadele etmemeyi ulusal güvenlik sorunu olarak gördü ve gerekeni Erdoğan'a rağmen yapıyor. 


4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,

***