Zeytin Dalı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Zeytin Dalı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Kasım 2020 Çarşamba

Türkiye’nin 2019 Yılında Terörizmle Mücadelesi.,

Türkiye’nin 2019 Yılında Terörizmle Mücadelesi.,





Sınır Ötesinden Pençe Vuruşu
Yazan  Erol Başaran Bural 
31 Aralık 2019

2019 yılında Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve kolluk kuvvetleri; PKK, IŞİD, FETÖ ve DHKP-C terör örgütleri başta olmak üzere yurt içi ve sınır ötesinde terörle mücadeleye aralıksız devam etmiştir.
Bu dönem içerisinde; yurt içinde kırsal alanda PKK ile mücadeleye devam edilirken eş zamanlı olarak yerleşim yerlerinde ve sınır ötesinde terör örgütlerine yönelik çok sayıda operasyon gerçekleştirilmiştir.

Barış Pınarı Harekâtı.,

Suriye’deki PKK terör örgütü varlığına yönelik olarak, 9 Ekim 2019 tarihinde Barış Pınarı Harekâtı başlatılmıştır. Barış Pınarı Harekâtının amacı; Suriye kuzeyinde teşkil edilmeye çalışılan PKK devletçiğine engel olmak üzere bu bölgedeki koridoru parçalamak, Türkiye’ye yakın bölgelerde konuşlu PKK terör örgütü unsurlarını temizlemek, Suriye’nin kuzeyinde güvenli bir bölge oluşturmak, oluşturulacak güvenli bölgeye Türkiye’de bulunan geçici koruma altındaki Suriyelileri yerleştirmek, M4 karayolunu kontrol altına alarak PKK’nın ikmal faaliyetlerine engel olmak şeklinde ifade edilmiştir.



Barış Pınarı Harekât Alanı

Suriye kuzeyinde Resulayn ve Tel Abyad ilçeleri arasında başlatılan operasyon, 17 Ekim 2019 tarihinde ABD ile varılan mutabakat neticesinde 120 saat süre için durdurulmuştur. 13 maddelik mutabakata göre PKK terör örgütünün operasyon bölgesinden güneye çekileceği, çekilme tamamlanmazsa operasyonun devam edeceği kararına varılmıştır. 120 saatlik aranın tamamlanmasına kısa süre kala Soçi’de, 22 Aralık 2019’da Rusya ile varılan mutabakat neticesinde ise; Tel Rıfat ve Münbiç'teki PKK/YPG'li teröristlerin, silahlarıyla beraber bu bölgenin dışına çıkarılacağı 23 Ekim’den itibaren 150 saat içinde PKK/YPG'nin harekat bölgesinde sınırdan 30 kilometrenin dışına çıkarılacağı, 150 saatin sonunda Barış Pınarı Harekât alanı sınırlarının batısı ve doğusunda, 10 kilometre derinlikte Türk-Rus ortak devriyelerinin başlayacağı hususları karara bağlanmıştır.[1]
Barış Pınarı Harekâtı süresince PKK terör örgütünün sınır illerimize yönelik 700’e yakın havan ve roket saldırıları sonucunda 18 vatandaşımız şehit olurken çok sayıda mülk zarar görmüştür. Açık kaynaklara yansıyan bilgilere göre harekatta 16 askerimiz şehit olmuş, 168 askerimiz ise yaralanmış, Suriye Milli Ordusu’ndan 224 asker şehit olmuş, 692 asker yaralanmış, 900’ün üzerinde terörist etkisiz hale getirilmiştir.[2] 31 Ekim 2019 itibarıyla 4 bin 219 kilometrekare alan içindeki 558 yerleşim biriminin ele geçirildiği ifade edilmiştir.

Pençe Operasyonları

2018 yılı Mart ayından itibaren hemen hemen Afrin’e yönelik düzenlenen Zeytin Dalı Harekâtı ile eş zamanlı olarak, Hakkâri/Şemdinli ilçesinin hemen güneyinde ve Irak’ın kuzeyinde yer alan, PKK terör örgütünün barınma alanlarından Hakurk’a yönelik operasyon başlatılmıştır. “Kararlılık” adı verilen bu operasyon ile sınır ötesinden önleyici tedbirler kapsamında;

Hudut güvenliğinin sağlanması,

PKK terör örgütünün söz konusu bölgedeki barınma alanlarının imha edilmesi,
Teröristlerin Irak kuzeyinden ülkemize girişinin engellenmesi,
Türkiye içindeki terör örgütü mensupları ile Irak kuzeyindekilerin irtibatının kesilmesi,

Bölgenin terör örgütü mensuplarından tamamen temizlenmesi amaçlanmıştır.
  

 Pençe Operasyonu Harekât Bölgesi
 
2018 yılında başlatılan Kararlılık Harekâtı, 2019 yılında genişletilerek Pençe Harekâtına dönüştürülmüştür. TSK’nın Irak kuzeyinde 27 Mayıs 2019’da başlattığı Pençe Harekâtı terörizmle mücadelenin sınır ötesinden başlatılması maksadıyla icra edilen önleyici stratejisini bu bölge için yeniden gündeme getirmiştir. Pençe-1 Harekâtı 27 Mayıs'ta Hakurk’a yönelik olarak Kararlılık harekatının devamı şeklinde başlatılırken, 12 Temmuz 2019 tarihinde Pençe-2 harekâtı Hakurk’tan güneye doğru genişletilen bölgede başlatılmıştır. 23 Ağustos 2019’da ise Irak’ın kuzeyinde PKK’nın Irak’ın kuzeyinde bir başka yuvalanma alanı olan Sinat-Haftanin bölgesinde Pençe-3 Operasyonunun başlatıldığı açıklanmıştır. Operasyon, hudut güvenliğini daha uygun arazi kesimlerinden ve ileriden sağlamak maksadıyla icra edilmiştir.[3]
Pençe harekâtı kapsamında 174 teröristin etkisiz hale getirildiği, 398 mağara ve deponun imha edildiği, 356 mayın ve EYP’nin tespit edilerek etkisiz hale getirildiği, 5.3 ton amonyum nitrat ele geçirildiği, yakın bir tarihte ise Hakurk bölgesinde SA-18 hava savunma füzesi ele geçirildiği MSB tarafından düzenlenen basın bilgilendirme toplantısında belirtilmiştir.[4]

Kıran Operasyonları

2019 yılında yurt dışında Irak ve Suriye kuzeyine operasyonlar devam ederken, eş zamanlı olarak yurt içinde Kıran serisi operasyonlar başlatıldı. Jandarma Genel Komutanlığına bağlı jandarma komando, Jandarma Özel Harekât ve güvenlik korucuları ile Emniyet Genel Müdürlüğüne bağlı Polis Özel Harekât birliklerince;
Yurt içinde bölücü terör örgütü PKK’nın kış üslenmesi hazırlıklarını bertaraf etmek,
Hareket kabiliyeti daralan terörist grupları etkisiz hale getirmek,
Teröristlerin bölgeler arası geçişlerini engelleyerek takviye almalarını önlemek
PKK terör örgütünün yurt içi hareket kabiliyetini kısıtlamak,
Alan hakimiyetini tesis etmek ve/veya pekiştirmek olduğu değerlendirilmektedir.
Kıran operasyonları kapsamında;
17 Ağustos 2019’da Kavaklı bölgesi merkez olmak üzere, Hakkâri-Van-Şırnak ara hattını kapsayacak şekilde Kıran-1,
27 Ağustos'ta Bagok ve Mava alanları merkez olmak üzere Mardin-Batman-Şırnak ara hattında Kıran-2,
21 Eylül'de Herekol ve Bestler Dereler bölgesi merkez olmak üzere Siirt ve Şırnak ara hattında Kıran-3,
24 Eylül'de Çemçe-Madur bölgesi merkez olmak üzere Kars-Ağrı-Iğdır ara hattında Kıran-4,
8 Kasım'da Şenyayla bölgesi merkez olmak üzere Diyarbakır-Bingöl-Muş ara hattında Kıran-5,
13 Kasım’da Van, Hakkâri ve Şırnak kırsalındaki Faraşin bölgesinde Kıran-6[5],
24 Kasım’da Tunceli'de, Munzur Vadisi'nde Kıran-7[6],
11 Aralık 2019’da Bitlis ve Siirt kırsalında Kıran-8[7],
20 Aralık 2019 tarihinde Şırnak’ta Kıran-9 Cudi Dağı, Hakkari’de Kıran-10 Kazan Vadisi[8],
21 Aralık 2019’da ise Kıran-11 Narko-Terör Operasyonu başlatılmıştır.[9] Kıran operasyonları çerçevesinde de şu ana kadar 121 terörist etkisiz hale getirilmiş, 229 mağara ve sığınak imha edilmiştir.

SİHA Kullanımı

2016 yılından itibaren Türkiye’nin PKK ile mücadelede askeri kuvvet kullanımı, istihbarata dayalı, nokta hedeflerine yönelik, yurtiçi ve yurtdışını kapsayan, güvenliğin sınır ötesinden alındığı yeni bir konsepte evrilmiştir.

Bu yıldan itibaren TSK ve İçişleri Bakanlığı envanterindeki İnsansız Hava Aracı (İHA) ve Silahlı İnsansız Hava Araçlarının (SİHA) nitelik ve niceliklerindeki artış, yeni nesil taarruz helikopterlerinin kullanılmaya başlanması yeni konseptin yapı taşını oluşturmuştur. İçişleri Bakanlığı terörden arananlar listesinin[10] incelenmesi neticesinde söz konusu listeden; kırmızı kategoriden 12, mavi kategoriden 9, yeşil kategoriden 24, turuncu kategoriden 21 ve gri kategoriden 171 PKK’lı teröristin etkisiz hale getirildiği görülmektedir. 2018 yılında 101 sözde üst düzey teröristin etkisiz hale getirildiği bilinmektedir.[11] Son iki yıllık veriler karşılaştırıldığında etkisiz hale getirilen PKK terör örgütü lider kadro sayısında yaklaşık %70’lik bir artış görülmektedir.
Ayrıca SİHA’lar kullanılarak gerçekleştirilen operasyonlar neticesinde 2019 yılında 363, bugüne dek toplam 1.144 PKK terör örgütü mensubunun etkisiz hale getirildiği açıklanmıştır.[12]

PKK ile Mücadelede İkna Yöntemi

PKK terör örgütüyle mücadele kapsamında terör örgütüne katılanların aileleriyle görüşülmüş, bu şahısların terör örgütünden ayrılmalarını sağlamak üzere aileler vasıtasıyla ikna metodunun kullanılmasıdır. Yapılan resmî açıklamalara göre[13] son üç yıldır 5.500’ün üzerinde aile ile görüşülmüş, 2019 yılında[14] 260, son üç yılda ise 800’e yakın terör örgütü mensubu bu faaliyetler neticesinde güvenlik güçlerine teslim olmuştur.

IŞİD Terör Örgütüyle Mücadele

Açık kaynaklardan derlenen bilgiler çerçevesinde 2019 yılında yurtiçinde düzenlenen operasyonlar neticesinde 1.939 IŞİD mensubu gözaltına alınmıştır (Grafik 1).
 


Grafik 1. 2019 Yılı IŞİD Terör Örgütü Gözaltı Miktarı
Bir yandan PKK terör örgütüyle, diğer yandan irili ufaklı çok sayıda aşırı sol eğilimli terör örgütleriyle mücadele eden Türkiye IŞİD terör örgütünü etkisiz hale getirmek ve eylem kapasitesini sonlandırmak üzere operasyonlarını da devam ettirmektedir. Bununla birlikte, Suriye ve Irak’ta silahlı kapasitesi sınırlandırılmış olan IŞİD terör örgütü Türkiye’ye yönelik tehdit olma vasfını korumaya devam etmektedir.

IŞİD terör örgütüne yönelik operasyonlarda ele geçirilen terör örgütü mensuplarının sayısı önemli olmakla birlikte, ülkemizin hangi şehirlerinde bu operasyonların yoğunlaştığı da (Grafik 2) ayrıca önem arz etmektedir. Terör örgütü IŞİD’e yönelik olarak düzenlenen operasyonlardan medyaya yansıyanların analizi neticesinde; Adana, İzmir, Samsun, Bursa, Şanlıurfa, Osmaniye ve Mersin illerinde düzenlenen operasyon miktarlarının ön plana çıktığı görülebilmektedir.
 


Grafik 2. 2019 Yılı İllere Göre IŞİD Terör Örgütü Operasyon Miktarları
Açık kaynaklara yansıyan haberler analiz edildiğinde, Türk vatandaşlarının yanı sıra çok sayıda yabancı uyruklunun IŞİD operasyonları neticesinde gözaltına alındığı/tutuklandığı da göze çarpmaktadır. IŞİD operasyonlarında gözaltına alınan yabancı uyrukluların büyük kısmını Suriye ve Iraklılar oluştururken, az sayıda da olsa; Fas, Mısır, Endonezya, Filistin, Cezayir, Fransa, Hollanda, Ürdün, Lübnan, Danimarka, Birleşik Arap Emirlikleri ve Gürcistan vatandaşlarının da bulunduğu görülmektedir.

Türkiye’deki IŞİD tehdidine yönelik bir diğer tespit ise düzenlenen operasyonlarda IŞİD mensuplarının ülkemizde kurulu dernek ve vakıflarla ilişkileri olmasıdır. Operasyonlarla ilgili açık kaynak haberlerine yansıyan bilgilere göre, legal görünüm altında illegal faaliyetleri organize eden IŞİD terör örgütü mensuplarının bu yerlerde;

Terör örgütüne eleman kazandırmak maksadıyla ders ve sohbetler düzenledikleri,
Örgütün propagandasını yaptıkları,
Suriye’de çatışma bölgelerine gidip-gelmek üzere planlama yaptıkları, 
Çatışma bölgesinden gelen veya gidecek elemanların ihtiyaçlarını karşıladıkları,
Örgüte eleman temin etmek amacıyla çalışmalar yaptıkları,
Örgüt üyelerinin ailelerine yardım topladıkları,

IŞİD terör örgütü adına haraç topladıkları anlaşılmaktadır.

Yıl içerisinde IŞİD’le mücadele kapsamında dikkat çekici bir diğer husus da haziran ayı içerisinde Mersin-Anamur’da terör örgütüne ait beş adet sığınak ve deponun ele geçirilerek imha edilmesine ilişkin olarak karşımıza çıkmaktadır.  Anamur’da düzenlenen operasyon neticesinde çok sayıda yaşam malzemesinin yanı sıra uyku tulumları ve sırt çantaları ele geçirilmiş, olayla ilgili zanlıların kırsal alanda faaliyet yürütmeye çalıştıkları ve eylem arayışında oldukları belirlenmiş, sulh ceza hakimliğine sevk edilen zanlılardan 14'ü tutuklanmış, 5'i adli kontrol şartıyla serbest bırakılmıştır. IŞİD terör örgütüne ait depo, sığınak ve barınakların tespitine ilişkin dikkat çekici hususlardan ilki belki de ilk kez IŞİD’in depo ve sığınaklarının arazide bulunmuş olmasıdır. İkinci husus ise bu depoların Mersin-Anamur kırsalında ele geçirilmesidir.

Hatırlanacağı gibi IŞİD terör örgütü eski lideri Ebubekir el Bağdadi 29 Nisan 2019’da bir video yayımlamış, Bağdadi elindeki "Türkiye Vilayeti" yazan bir dosya dikkatleri çekmiştir.  Bağdadi’nin videosunun yayımlanmasının üzerinden yaklaşık iki ay geçtikten sonra bu kez Türkçe konuşan 5 örgüt mensubunun örgüt lideri Bağdadi’ye bağlılıklarını tazeledikleri görüntü kaydı basına yansımış, konuşan terörist Türkiye’yi tehdit etmiştir. Türkiye’ye yönelik IŞİD tehdidinin açıklandığı bu günlerin arkasından örgüte ait sığınak ve barınakların bulunması, örgütün kırsal alanda eğitim ve eylem yapma niyetini ortaya koymaktadır.

FETÖ ile Mücadele

Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ), Türkiye için en önemli güvenlik sorunlarının başında gelmektedir. Şüphesiz her terör örgütü Türkiye için tehdittir ancak FETÖ’nün güvenlik, sosyo-ekonomik, sosyo-politik, sosyo-psikolojik öğeleri içinde barındırması, ezoterik kült bir yapısı olması, üyelerinin kendilerini terör örgütüne adama seviyeleri, takiye yaparak kripto elemanlar olarak uyuyan hücrelere dönüşmeleri, kendi çıkarları için diğer tüm terör örgütler ya da yabancı istihbarat örgütleri ile işbirliği yapabilmeleri ve kısaca amaca ulaşmak için her yolu mubah saymalarından dolayı en büyük ve önemli tehlike olduğunu söylemek mümkündür.
FETÖ, Türkiye açısından arz ettiği tehdidin yanında aynı zamanda bölgesel ve küresel etkileriyle birlikte uluslararası barışı ve güvenliği tehdit edecek potansiyele sahip devletlerarası ilişkileri etkileyen “Yeni Nesil Bir Terör Örgütüdür”. Zira FETÖ, uluslararası alanda faaliyet halinde olan diğer terör örgütlerinin radikalleşme süreçlerinden ciddi farklılık göstermektedir; 30 yılı aşkın bir zaman diliminde radikalleşme süreci olan FETÖ yapısı modern kültist radikalleşmenin, günümüzdeki en son, en kanlı ve en küresel yapısını oluşturmaktadır[15].
FETÖ ile mücadele kapsamında 15 Temmuz 2016’dan bugüne 2019 yılı Kasım ayına kadar 261 bin 700 kişinin gözaltına alınmış, bunlardan 91 bin 287'si tutuklanmıştır[16]. FETÖ ile mücadelede başlatılan soruşturmalar neticesinde 15 Temmuz 2016'dan bugüne kadar TSK’dan 3 bin 559'u 2019'da olmak üzere toplam 18 bin 630 personel ihraç edilmiş, 356'sı 2019 yılında olmak üzere toplam 982 emekli personelin rütbeleri geri alınmıştır. 5 bin 846 personel hakkında ise adli ve idari süreç devam etmektedir.[17]

2019 yılında FETÖ ile mücadelede yaşanan bir diğer gelişme de FETÖ mensuplarının yurtdışında yakalanarak Türkiye’ye getirilmesidir. Bu kapsamda 30 Ağustos 2019’da FETÖ’nün Malezya sorumlusu[18], 19 Ekim 2019’da ise FETÖ’nün Meksika sorumlusu[19] MİT operasyonuyla Türkiye’ye getirilmiştir.
2019 yılında FETÖ ile mücadele kapsamında yaşanan önemli bir diğer gelişme ise örgütün finansal kaynaklarıyla mücadelesinde görülmüştür. Ankara Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, FETÖ’nün Türkiye’ye yasa dışı yollardan para sokmak için “Hawala” olarak bilinen bir sistemi kullandığını deşifre etmiş, bu sistemi kullanarak ülke içerisine sokulan yüklü miktardaki paranın döviz büroları üzerinden belli bir komisyon karşılığında illerde örgüt mensuplarına ulaştırıldığını belirlemiş, şüphelilerin Hawala sistemini kullanarak 13 milyon 744 bin 197 dolar, 2 milyon 135 bin 634 Avro ve 12 milyon 628 bin 530 lira tutarında işlem yapıldığını tespit etmiştir. Haklarında gözaltı kararı verilen 79 şüpheli arasındaki 7 kişinin döviz bürolarında çalışan kişiler oldukları belirtilmiştir.[20]

2019 Yılında PKK Terör Örgütüyle Mücadelenin Analizi

PKK terör örgütüyle mücadele kapsamında 2019 yılına ilişkin veriler,[21] teröristle mücadele harekâtının kış aylarında da aralıksız devam ettirilmesi, terör örgütünün barınma alanlarının İHA’lar tarafından kesintisiz şekilde gözetlenmesi/kontrol altında tutulması alan hakimiyetini sağlanması neticesinde, PKK’nın eylem ve hareket kabiliyetinin yurt içinde büyük ölçüde sınırlandırdığına işaret etmektedir.
Teröristle mücadeleye iştirak eden TSK ve kolluk kuvvetleri 2019 yılında terör örgütünün yurt içindeki barınma alanlarına yönelik operasyonlarını sürdürerek, terör örgütü elemanlarının lojistik ve barınma maksadıyla kullandıkları sığınak ve mağaraları tespit etmiş bu alanları kullanılamaz hale getirmişlerdir. MSB tarafından düzenlenen basın bilgilendirme toplantısında aktarılan bilgilere göre[22] 2019 yılı içerisinde toplam 1.852 sığınak, mağara ve depo imha edilmiştir.  

Aynı basın bilgilendirme toplantısı bilgilerine göre; 2018 yılı içerisinde düzenlenen teröristle mücadele harekâtı kapsamında; toplamda çeşitli çap ve markalarda 1.015 silahın ele geçirildiği görülmektedir. (Grafik 3) Ele geçirilen silahlar cinslerine göre incelendiğinde dikkat çeken hususun, ABD tarafından PKK/PYD terör örgütüne aktarılan tanksavar füzelerindeki artış olduğu görülmektedir. Bu füzelerden 2016 yılında bir adet, 2017 yılında 11 adet, 2018 yılında 30 adet ele geçirilirken, 2019 yılında bu sayının 69’a yükseldiği görülmektedir. Yıl içerisinde ayrıca; 1.066 EYP imha edilirken, 420.000 hafif silah mühimmatı, 174 mayın, 3.329 kilo patlayıcı madde ile 45 ton amonyum nitrat ele geçirilmiştir.
 

Grafik 3 - 2018 Yılında PKK Terör Örgütünden Ele Geçirilen Silahlar
 
PKK terör örgütüne yönelik olarak 2019 yılında TSK ve kolluk kuvvetleri 31’i büyük, 119’u orta çaplı olmak üzere toplam 150 operasyon düzenlemiş, operasyonlarda 1789 terörist etkisiz hale getirilmiştir.  Etkisiz hale getirilen terör örgütü mensuplarından 255’ini terör örgütünden kaçarak güvenlik güçlerine teslim olanlar oluşturmaktadır.[23] Barış Pınarı Harekâtı süresince etkisiz hale getirilen 900, Pençe Harekâtı kapsamında etkisiz hale getirilen 174 teröristle birlikte 2019 yılında toplam 2.863 terörist etkisiz hale getirilmiştir.

Yurt içindeki terörist sayısı 2017’de 2 bin 475-2 bin 780 civarında iken bu sayı yüzde 69 azalışla 2018’de 755-876 aralığına, 2019’da ise 500’ün altında kadar düşmüştür.

Örgüte katılım son 30 yılın en düşük seviyesine ulaşmış ve 2018 yılında örgüte katılan kişi sayısı 95’e kadar gerilerken, (2017 yılında PKK terör örgütüne katılım sayısı[24] 117) 2019’da bu sayı 100’e yakın bir seviyede ortaya çıkmıştır.     
Açık kaynaklardan derlenen bilgilere göre 2019’e ilişkin şehit ve yaralı durumu incelendiğinde, yıl içerisinde 71 askerimizin şehit olduğu (Grafik 4), 259 askerimizin yaralandığı, 4 güvenlik korucumuzun şehit olduğu 9 güvenlik korucumuzun yaralandığı, 3 polisimizin şehit olduğu 8 polisimizin yaralandığı, 26 vatandaşımızın şehit olduğu 50 vatandaşımızın yaralandığı sonucuna ulaşılmaktadır.  
 
Grafik 4 -  2016, 2017, 2018 ve 2019 Yıllarında Şehit Yaralı TSK Personel Durumu
 Ayrıca 2019 yılı içerisinde düzenlenen narko terör operasyonları neticesinde; 43 milyon kök keneviri ele geçirilmiştir.[25]

Halkların Birleşik Devrim Hareketi Terör Örgütü

 Irak kuzeyinden Türkiye’ye geçiş yolları kontrol altına alınan PKK terör örgütü terör eylemlerini gerçekleştirmek üzere kendisine yeni yollar, yeni alanlar aramaktadır. Terör örgütü PKK bu maksatla Türkiye’deki irili ufaklı diğer örgütlerle iş birliği yapmakta, yurt içinde özellikle şehir merkezlerinde kendisine yeni ortaklar bulmaya çalışmaktadır.

Türkiye’de kamuoyu tarafından pek de bilinmeyen Halkların Birleşik Devrim Hareketi (HBDH) Türkiye’de terör eylemleri gerçekleştirmek isteyen bazı komünist ve Marksist-Leninist silahlı örgütlerin ortak eylem yapma kararının ardından birleşerek 12 Mart 2016’da kurdukları bir terör oluşumu olarak dikkat çekmektedir. Kuruluş bildirgesi PKK terör örgütü elebaşlarından Duran Kalkan tarafından okunan HBDH, kendi söylemleriyle “emperyalizm, kapitalizm, şovenizm, faşizm ve ırkçılık gibi fikirlere karşı mücadele edeceğini açıklayarak, bu amaçla eylemler yapacağını” bildirerek terör sahnesindeki yerini almıştır.
HBDH, PKK çatısı altında adı altında; Marksist Leninist Komünist Parti (MLKP), Maoist Komünist Partisi (MKP), Devrimci Karargâh, Devrimci Komünarlar Partisi (DKP), Marksist Leninist Silahlı Propaganda Birliği (MLSPB), Türkiye İhtilalci Komünistler Birliği (TİKB) ve Türkiye Komünist Emek Partisi/ Leninist (TKEP-L) isimli terör örgütlerinden meydana gelmektedir.

2019 yılı içerisinde HBDH tarafından üstlenilen özellikle sabotaj türü eylemler bilinmektedir. Her ne kadar sayıca diğer terör örgütlerine göre daha küçük gruplardan oluşsa da PKK terör örgütünün himayesi altında kurulmuş olması HBDH isimli terör oluşumunu birincil derecede tehdit haline getirmeye yetmektedir.

PKK ile iş birliği içerisinde HBDH’nin bölücü örgütün teknik kapasitesinden faydalandığı, daha önceki yıllarda erişemeyecekleri silah sistemlerini bu iş birliği sayesinde elde etmeleri HBDH’nin kapasitesini artırmaktadır. Suriye’de IŞİD terör örgütüyle mücadele adı altında PKK/PYD ile de aynı saflarda yer alan HBDH altındaki terör örgütleri, bu ülkeyi adeta bir laboratuvar alanı olarak kullanarak yeni taktik ve teknikler öğrenmekte, eylem tecrübesi elde etmektedir. Ortak amaçları Türkiye’ye zarar vermek olan HBDH çatısı altındaki terör örgütleri PKK terör örgütü korumasında kapasite kazanmakta, PKK terör örgütü de artık diğer terör örgütlerine vekalet vererek alan genişletmektedir.

Sonuç ve Değerlendirme 

IŞİD terör örgütüyle mücadele çerçevesinde, eldeki sayısal veriler, yıl içerisinde düzenlenen operasyonlar, operasyonlarda ele geçirilen malzemeler, operasyonlar ın düzenlendiği coğrafi alanlar göz önünde bulundurularak; Türkiye’ye IŞİD terör örgütü tehdidinin halen varlığını sürdürdüğü, Irak ve Suriye’de görünürlüğü azalan IŞİD terör örgütünün Türkiye’de eylem yapma fırsatı kolladığını, Dernek-vakıf benzeri yasal görünümlü oluşumlar üzerinden propaganda, eleman temini, finansman sağlama faaliyetlerini sürdürdüğü, Yalnızca büyükşehir kapsamındaki illerimizde değil aynı zamanda dikkatleri çekmeyeceğini düşündüğü nispeten daha küçük illerde örgütlenme çabası içerisinde olabileceği, Kırsal ve dağlık bölgelerde tıpkı PKK terör örgütü gibi barınma alanları oluşturma ve bu bölgelerde eğitim yapma gayretlerini artırmış olabileceği, PKK terör örgütünün ülke içerisinde minimize edilmesiyle eş zamanlı olarak sahneye çıkarak terör eylemlerini artırabileceği, PKK terör örgütüyle iş birliğini artırabileceği değerlendirilmektedir. IŞİD’le mücadele çerçevesinde;

IŞİD terör örgütünün şehir yapılanmasının temizlenmesine yönelik devam eden operasyonlara ağırlık verilmesinin, Yerleşim yerlerinde özellikle geçici koruma altındaki Suriyelilere yardım görünümü altında kurulan dernek ve vakıflar üzerindeki kontrolün artırılmasının, Kırsal alanda yuvalanmaya çalışan IŞİD teröristlerine yönelik tedbirlerin artırılmasının,

Örgüt propagandası yaparak radikalleşmeye neden olan IŞİD terör örgütü yayınlarının sonlandırılmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

HBDH isimli terör yapılanması içerisinde yer alan değişik örgütlerin sosyal medya üzerinden yayımladığı mesajlar incelendiğinde, önümüzdeki dönemlerde bu örgütlerin; gençlere yönelik propaganda ve elaman temin sürecine hız verecekleri, PKK terör örgütünün cezaevleri ve sokak eylemlerine katılım sağlayacakları, Türkiye içerisinde örgütlenme çabalarını artıracakları öngörülmektedir.
Hem kapasite olarak hem de eylem sayısı olarak her ne kadar HBDH’nin gücü şu an için önemsenmeyecek boyutta imiş gibi görünse de PKK terör örgütü ile mücadele ederken bileşenleri ve destekçileri ile mücadele göz ardı edilmemeli, bu yapılanmaya karşı daha fazla önlem alınmalıdır. IŞİD terör örgütüyle mücadele bahanesiyle çoğunlukla Suriye’de faaliyet gösteren terör yapılanmasına karşı istihbarat gayretleri artırılmalı, lise ve üniversite gençliği içerisinde yayılmalarına ve ideolojik olarak yerleşmelerine izin verilmemeli, Türkiye’deki hücre yapılanmalarına yönelik operasyonlar artırılmalıdır.
2019 yılı içerisinde PKK terör örgütü ile mücadele kapsamında yürütülen operasyonlar ve elde edilen neticeler değerlendirildiğinde, terör örgütüne ilişkin istihbarat faaliyetlerinin ve bu faaliyetlerin etkinliğinin eskiye nazaran arttığını söylemek mümkün görünüyor.

Sınır ötesinde düzenlenen Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı, Kararlılık ve Pençe Harekâtlarıyla eş zamanlı icra edilen hava harekâtları ile terör örgütü mensuplarının sınırlarımızdan içeri girmesi, sınır ötesindeki barınma alanlarında hareket etmeleri önlenmiş, terör örgütü mensupları yurtiçine giremeden bulundukları yerde yani kaynaklarında imha edilerek, terör örgütüne sınır ötesinden pençe vuruşu yapılmıştır.

Sonuç olarak; 2019 yılında teröristle mücadelenin etkin bir şekilde yürütüldüğü, TSK ve kolluk kuvvetlerinin birçok terör örgütüne karşı eş zamanlı olarak büyük başarılar elde ettiği değerlendirilmektedir. Sahada güvenlik alanında kazanılan başarılar terörizmle mücadelenin diğer boyutlarına da yansıtılmalı, 2020 yılından itibaren terörün psikolojik, sosyo-kültürel, ideolojik boyutlarıyla mücadele kapsamında daha fazla çalışma yapılmalı, yurt içinde PKK terör örgütüne desteğin azaldığı değerlendirilen bu dönemden istifade ile terör örgütünün arkasında bulmak isteyeceği halk desteğinin tamamen ortadan kaldırılmasına yönelik sosyo-ekonomik eylem planları hazırlanmalıdır.

TSK verileri kapsamında yapılan değerlendirme neticesinde, PKK terör örgütünün EYP saldırılarının büyük oranda önüne geçildiği, binlerce EYP’nin ele geçirilerek imha edildiği, EYP ile birlikte çok sayıda LPG tüpünün de PKK sığınak ve barınaklarında bulunduğu anlaşılmaktadır. Terör örgütünün EYP yapımında kullandığı amonyum nitrat içerikli gübrelerin dağıtımına / satışına getirilen kısıtlamalar ve kontroller LPG tüpleri içinde alınmalı, LPG tüplerinin dağıtımı ve satışını kontrol altında bulunduracak bir düzenlemeye gidilmelidir.
Terörizmle mücadele çok boyutlu bir yaklaşımla ele alındığında lider kadrolara yönelik düzenlenen operasyonların bu yaklaşımın önemli bir parçası olduğu görülüyor. Lider kadro operasyonları neticesinde;

Terör örgütünün terör eylemleri planlama ve icra yetenekleri ile hareket kabiliyetinin kısıtlandığı,
Terör örgütü sözde liderlerinin yerlerini gizledikleri, iletişim vasıtalarını kullanamadıkları,
Terör örgütünün bilgi/veri akışının sekteye uğradığı,
Terör örgütünün hiyerarşik yapısının bozulabileceği,
İmha edilenin yerine yeni sorumlu bulunana kadar örgütten kopmaların yaşanabileceği,

Terör örgütü mensuplarının moral seviyesinin düşeceği düşünülmektedir.
Lider kadroya yönelik operasyonların başarının daha yukarılara taşınabilmesi için PKK terör örgütünün sözde üst düzey sorumlularına yönelik operasyonlar artırılarak devam ettirilmeli, tıpkı FETÖ mensuplarına olduğu gibi PKK terör örgütü mensuplarına yönelik lider kadro operasyonları Avrupa’ya taşınmalıdır.
2019 yılı içerisinde gerçekleştirilen bir yıllık terörizmle mücadele operasyonları değerlendirilirken, bu mücadelede önemli görevler alan TSK mensuplarının ve kolluk kuvvetlerinin yıl içerisinde ne tür zorluklar yaşadıklarını, kahramanlıklarını, fedakârlıklarını da düşünmeden geçmemek gerekiyor… Bu vesile ile terörle mücadelede şehit olan tüm asker, polis, güvenlik korucusu ve vatandaşlarımızı bir kez daha rahmetle anıyor, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum…

Erol Başaran Bural., 

DİĞER MAKALELERİ;

'Gözlem noktalarımıza provokatif eylem olabilir'
Rus Askeri Doktrini Çerçevesinde İdlib
Bağdadi ve Şahin
Fırat'ın doğusunda ABD'nin 'güvensiz' bölgesi
Türkiye’ye Yönelik IŞİD Tehdidi ve Mücadele


 KAYNAKÇA;
[1] http://www.hurriyet.com.tr/gundem/son-dakika-tarihi-zirve-sonrasi-cumhurbaskani-erdogan-ve-putinden-ortak-aciklama-41356342
[2] https://www.diplomatikstrateji.com/baris-pinari-harekati-son-durum-haritasi/
[3] https://www.cnnturk.com/turkiye/son-dakika-pence-3-harekati-basladi.
[4] https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/msb-2019da-150-teror-operasyonu-yapildi/1685339
[5] https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/kiran-operasyonlarinda-116-terorist-etkisiz-hale getirildi/1643650
[6] https://www.trthaber.com/haber/turkiye/kiran-7-operasyonu-basladi-442626.html.
[7] http://www.hurriyet.com.tr/gundem/kiran-8-basladi-41400869.
[8] http://www.hurriyet.com.tr/gundem/son-dakika-haberi-kiran-9-cudi-dagi-ve-kiran-10-kazan-vadisi-operasyonu-basladi-41401877
[9] https://www.sabah.com.tr/galeri/turkiye/kiran-11-operasyonu-basladi-1260-personel-katiliyor.
[10] http://www.terorarananlar.pol.tr/Sayfalar/default.aspx
[11] https://www.cnnturk.com/turkiye/suleyman-soylu-artik-sinirlarimizdan-kus-ucurtmayacagiz
[12] http://www.hurriyet.com.tr/gundem/son-dakika-bakan-soylu-kiran-operasyonlarinda-121-terorist-etkisiz-hale-getirildi-41378134
[13] https://www.haberler.com/icisleri-bakani-suleyman-soylu-3-yildir-600-e-12663223-haberi.
[14] https://www.icisleri.gov.tr/teror-orgutunde-cozulme-devam-ediyor-12
[15] Polis Akademisi Başkanlığı. (2018). Uluslararası bir tehdit olarak FETÖ. Polis Akademisi Yayınları: 67 Rapor No: 20. 5. ISBN: 978-605-4619-95-5.
[16] http://www.hurriyet.com.tr/gundem/son-dakika-bakan-soylu-kiran-operasyonlarinda-121-terorist-etkisiz-hale-getirildi-41378134.
[17] https://www.sabah.com.tr/gundem/2019/12/27/milli-savunma-bakanliginda-bilgilendirme-toplantisi
[18] https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/feto-nun-malezya-sorumlusu-mit-operasyonuyla-turkiye-ye-getirildi/1569017
[19] https://www.yenisafak.com/gundem/fetonun-meksika-imami-osman-karaca-mit-tarafindan-yakalanarak-turkiyeye-getirildi-3510954
[20] http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/dunya/1703085/turkiyeye-yasa-disi-para-transferine-baskin.html
[21] 01 Ocak-24 Aralık 2018 tarihleri arasında İçişleri Bakanlığı, TSK ve MSB tarafından yapılan resmi açıklamalar ve açık kaynaklarda yer alan haberlerden derlenmiştir.
[22] https://www.sabah.com.tr/gundem/2019/12/27/milli-savunma-bakanliginda-bilgilendirme-toplantisi
[23] https://www.sabah.com.tr/gundem/2019/12/27/milli-savunma-bakanliginda-bilgilendirme-toplantisi
[24]http://aa.com.tr/tr/politika/icisleri-bakani-soylu-15-temmuz-2016-tarihinden-itibaren-47-bin-523-kisi-tutuklandi/1007102
[25] https://www.aa.com.tr/tr/politika/icisleri-bakani-soylu-narko-teror-kapsaminda-bu-yil-43-milyon-kok-kenevir-yakaladik/168713

https://21yyte.org/tr/merkezler/islevsel-arastirma-merkezleri/terorizm-ve-terorizmle-mucadele/turkiye-nin-2019-yilinda-terorizmle-mucadelesi-sinir-otesinden-pence-vurusu

***

3 Eylül 2018 Pazartesi

Afrin’e Uzanan Zeytin Dalı,

Afrin’e Uzanan Zeytin Dalı,



Erol Başaran Bural
21 Ocak 2018 Pazar
21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü                        
Milli Güvenlik ve Dış Politika Araştırmaları Merkezi
Afrin’e Uzanan Zeytin Dalı

Kod Adı: Zeytin Dalı., 

      Yaklaşık bir yıldan uzun bir süredir Afrin’deki PKK/PYD terör örgütü varlığının temizlenmesine yönelik yapılacağı belirtilen harekât, 20 Ocak 2018’de “Zeytin 
Dalı Harekâtı” adı ile başladı. Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) tarafından yapılan harekâta yönelik yapılan açıklamada; “ Hudutlarımızda ve bölgede güvenlik ve 
istikrarı sağlamak maksadıyla, Suriye’nin kuzeybatısında Afrin bölgesinde, PKK/KCK/PYD-YPG ve DEAŞ’a mensup teröristleri etkisiz hale getirmek ve dost ve kardeş bölge halkını bunların baskı ve zulmünden kurtarmak üzere, 20 Ocak 2018 saat 17:00'dan itibaren “Zeytin Dalı Harekâtı” başlatılmıştır.” denildi.[i]

Hem harekâtın isimlendirilmesinin hem de TSK açıklamasının ve arka planında birçok stratejik mesajın yer aldığını söylemek mümkün görülüyor.Afrin 
bölgesindeki zeytin ağaçlarının varlığından yola çıkarak harekâtın bölgeye barış getireceğine ve asıl amacının bölge insanlarına barış getirmek olduğu vurgusunu yapan Zeytin Dalı isimlendirmesinin, üzerinde iyi çalışılmış stratejik bir mesaj olduğu anlaşılıyor. Yine harekâtın isminden yola çıkarak Türkiye; Suriye topraklarını işgal gibi bir amacının bulunmadığını, bölgede barışın önünde büyük bir engel yaratan terör örgütlerinin temizlenmesi nin ardından ele geçirilen bölgelerde istikrarın sağlanması amacıyla gerekli işlemlerin yapılacağını ve nihayetinde bu toprakların asıl sahiplerine yani Suriyelilere geri verileceği 
mesajını iletiyor.

TSK’nın harekâta yönelik birinci mesajında birden çok stratejik mesaj yer alıyor. Bunlardan birincisi harekâtın hedefinin ismiyle de müstesna olacak şekilde bölgede istikrarın ve güvenliğin sağlanması olduğuna ilişkin. İkinci mesaj ise PKK terör örgütünün yanı sıra TSK’nın hedefinin IŞİD terör örgütü ile de mücadele olduğu vurgusunun yapılması. Üçüncü önemli mesajharekâtın dayandığı uluslararası hukuk temeline vurgu yapılarak hukuki meşruiyetin sağlanması. 
Dördüncü mesaj ise Suriye’nin toprak bütünlüğüne yapılan vurgu. Bu vurgu ile Türkiye bir kez daha hem harekâtın amacının Afrin bölgesini işgal ve ele 
geçirmek olmadığını vurgularken hem de bölgede yerleşik PKK/PYD terör örgütünün asıl amacının Suriye’yi bölmek olduğuna işaret ediyor. Beşinci ve son mesaj ise harekâtın hedefinin Afrin bölgesini ele geçirmeye çalışan terör örgütleri olduğu ve sivillere zarar vermemek için gösterilen hassasiyeti vurguluyor.

Harekâtın İlk Gününe Yönelik İzlenimler

Harekâtın birinci gününde yoğun bir hava akını ile daha önceden tespit edilen terör örgütü hedeflerinin vurularak yumuşatıldığını görüyoruz. Yine TSK 
tarafından harekâta yönelik yapılan ikinci açıklamada[ii] 7 bölgede tespit edilen 108 hedefin 72 savaş uçağı ile vurulduğu, 21 Ocak’ta yapılan açıklama ile 
ise taarruz edilen hedef sayısının 153’e yükseldiği[iii] belirtiliyor. Bugüne kadar Irak’ın kuzeyinde gerçekleştirilen harekâtlar ile Suriye kuzeyine geçtiğimiz yıl düzenlenen Fırat Kalkanı harekâtı ile kıyaslandığında, 72 savaş uçağı ile yapılan bu harekâtın oldukça yoğun bir baskı yaratabilecek büyüklükte olduğunu söyleyebiliriz. Bu kadar çok sayıda savaş uçağı ile eş zamanlı olarak harekâtın gerçekleştirilmesinin, hedeflerin tam isabetle vurulmasının ve şimdiye 
dek sivil kaybın bulunduğuna yönelik bir haberin gelmemesinin büyük bir başarıya imza atıldığına işaret ettiğini de vurgulamak gerekiyor.

Yine Zeytin Dalının ilk günlerinde Fırat Kalkanı bölgesi ile Afrin sınırında ÖSO ile PKK/PYD terör örgütü arasında çatışmaların yaşandığı haberleri açık 
kaynaklara yansıyor. Gerçekleştirilen etkin ve yoğun hava harekâtının ardından bazı PKK/PYD unsurlarının güneye doğru çekildikleri, sivillerin yerleşim 
yerlerini terk etmemeleri için zorladıklarına yönelik haberler de yayılıyor.

Açık kaynaklara yansıyan bilgilerden Afrin’de geniş bir alana yönelik düzenlenen hava harekâtı, kara harekâtının hem kuzeyden hem batıdan hem de doğudan yani Fırat Kalkanı bölgesinden başlatılacağına işaret ediyor. Birinci aşamada kara harekâtının kırsal bölgede yuvalanarak tahkimat yapmış PKK/PYD terör örgütü 
mensuplarının silah mevzileri, korunak ve barınaklarının imhasına yönelik olacağını görebiliyoruz. Büyük bir ihtimalle, harekâtı karadan geliştiren TSK 
birliklerini durdurabileceği düşüncesine sahip olan terör örgütü mensupları, kritik arazi arızalarını savunmaya, TSK birliklerini oylamaya çalışacaktır. Hava 
unsurlarının kullanılmasına devam edilmesi durumunda, kırsalda araziyi elde tutmaya çalışan terör örgütü mensuplarının yerleşim yerlerine doğru çekileceğini ve TSK ile çatışmaları meskûn mahallerde kabul edeceği açıkça görülüyor.

Yine harekât öncesi açık kaynaklara yansıyan bilgilerden PKK/PYD’nin meskûn mahallere yaklaşma istikametleri ve meskûn mahallerde uzun süredir savunmaya yönelik tahkimat yaptığı, hendekler kazdığı, barikatlar oluşturduğu, El Yapımı Patlayıcılar (EYP) ile tuzaklar kurduğu, tüneller hazırladığı da bilinmektedir. 
Çatışmaların meskûn mahallere doğru çekilmesi durumunda sivillere zarar gelmemesi için alınacak tedbirlerin TSK harekâtını bir miktar da olsa 
yavaşlatabileceğini, EYP ile mücadelenin ön plana çıkabileceğini görüyoruz.

Harekâtın gelişimi kapsamında sıklıkla sorulan sorulardan birisi de harekâtın süresine yönelik olarak karşımıza çıkıyor. Harekât ne kadar sürede tamamlanacak? 
Harekâtın ne kadar sürede tamamlanacağından çok harekâtın en az zayiatla tamamlanmasının ön plana çıkarılması gerekiyor aslında. Bu açıdan 
yaklaşıldığında; TSK’nın da mümkün olan kısa sürede harekâtı tamamlamak isteyeceği ancak bu arada zaman baskısı altında hata yapmak da istemeyeceği 
düşünülmeli, Zeytin Dalı’nın PKK/PYD varlığı bölgeden yok edilinceye kadar ve bir tek askerimizin, bir tek ÖSO mensubunun burnu dahi kanamadan gereken sürede bitirilmesi esas kabul edilmelidir.

Alınabilecek Tedbirler

Harekâtın seyri kapsamında bir şeyler söylemek için henüz çok erken olsa da dikkat edilmesi gereken en önemli hususun harekâtın meskûn mahallerin 
temizlenmesine yönelik safhasına yoğunlaşılması gerektiğini de belirtmek gerekiyor. PKK/PYD terör örgütünün bölgeye zaman içerisinde gönderdiği 
teröristlerin yerleşim yerlerinde konuşlandırılmış olması ve TSK birliklerimizle ÖSO unsurlarına bu bölgelerde zayiat verdirmeye çalışacağını akıllarda tutmak 
gerekiyor. Bu nedenle meskûn mahallerde yaşanabilecek çatışmalarda kuşatmanın sağlanarak terör örgütü mensuplarının tecrit edilmesi, EYP tehdidine karşı oldukça dikkatli olunması, hendek, barikat ve tünellerin imhasının sivil kaybına yol açmadan cerrahi bir operasyonla yapılması hususları önem kazanıyor. Hem yurt içinde Sur, Nusaybin, Yüksekova, Şırnak ve İdil gibi bölgelerde hem de Fırat Kalkanı bölgesinde gerçekleştirilen meskûn mahal operasyonlarında büyük bir tecrübe edinen TSK’nın, Afrin bölgesinde de aynı hassasiyet ve başarıyı göstereceğini şimdiden kestirmek güç görünmüyor.

Bir diğer önemli husus da PKK/PYD terör örgütüne sağlanan gelişmiş silah sistemlerin bölgede TSK’ya karşı kullanılabileceği riskine ilişkin olarak 
karşımıza çıkıyor.Gerek karadan intikal eden komando ve özel kuvvetler birliklerine, gerekse zırhlı birliklere karşı PKK/PYD’nin elinde var olan 
gelişmiş tanksavar silahlarını kullanabileceğini sürekli değerlendirmek, hava unsurlarına ve özellikle kullanılması durumunda helikopterlerimize yönelik hava 
savunma füze tehdidine karşı gerekli önlemlerini eksiksiz almak önem arz ediyor.

Zeytin Dalı operasyonu öncesinde olduğu üzere medyanın, harekât süresinde de bölgeden canlı yayınlar yaptığı görülüyor. Bölgeden canlı yayınlarla habere ilk 
ulaşan olma arzusunda bulunan medyanın TSK’ya ait silah ve birlik miktarlarını, bu birliklerin giriş ve konuş noktalarını en ince ayrıntısına kadar kamuoyuna 
açıklama yarışının, harekâtın ilerleyişine zarar verebileceğini de belirtmek gerekiyor. Devletin stratejik iletişim yönetimini gözden geçirerek, medya 
kuruluşlarının bilgilendirilmesinin sağlanması, harekâtı tehlikeye sokabilecek yayınların öz denetim çerçevesinde medya kuruluşlarının kendileri tarafından 
önlenmesine yönelik izahatlarda bulunulmasında fayda görülüyor. Benzer şekilde çatışma ortamlarında medyanın gücü göz önünde bulundurularak TSK’nın muhtemel hareketleri hakkında bilgi vermek yerine, gerektiğinde stratejik aldatma konusunda kullanılması gerektiğinin de altını çizmek gerekiyor.

Konuyla ilintili olarak harekâtın psikolojik harekât desteğinin de önemli olduğu açıkça görülüyor. Bu tür önemli ve etkin harekâtlar öncesi, harekâtın ilk günü 
gerçekleştirilen hava harekâtı ile birlikte en azından; bölgede yaşayan sivillerin bilgilendirilmesi, sivillerin zarar görmemesi için alınan tedbirler, 
terör örgütü mensuplarının caydırılmasına yönelik mesajları da içeren bildirilerin havadan atılması gerekirdi. (Bu tedbirler belki de alınmıştır ancak 
uygulansaydı medyada mutlaka yer alırdı.) Bu çerçevede; TSK tarafından Afrin harekât alanında psikolojik harekât faaliyetlerinin başlatılması, şayet 
başlatılmış ise en az yapılan manevralar kadar önemli olduğunu göz önünde bulundurularak harekâtın seyrine göre geliştirilmesinde büyük fayda görülüyor. 
Yine benzer kapsamda şayet ele geçirilirse -ki büyük ihtimalle ele geçirilecektir- başta ABD olmak üzere PKK/PYD’ye batılı ülkeler tarafından verilen silah ve teçhizatın kamuoyu ile paylaşılması, PKK terör örgütünün silahlandırılmasına yönelik Türkiye’nin haklı endişelerinin uluslararası kamuoyu ile paylaşılması, müteakip harekâtlar açısından da büyük bir kuvvet çarpanı etkisi yaratacaktır.

Son olarak, Zeytin Dalı Harekâtının devamı süresince PKK terör örgütünün hem dikkatleri başka yöne kaydırmak, hem de öç almak maksadıyla başta Şırnak-Hakkâri sınır hattı olmak üzere, Türkiye içerisinde de terör eylemleri gerçekleştirebileceği göz önünde bulundurulmalı, kolluk kuvvetlerinin başta 
metropoller olmak üzere ülke genelinde alarm seviyesini yükselterek alınan tedbirleri artırması, yurtiçinde teröristle mücadele operasyonlarına aralıksız 
devam edilmesi gerekmektedir.

Harekâta katılan birliklerimizin hem yurt içindeki meskûn mahal operasyonlarından hem de Fırat Kalkanı Harekâtından edindiği birçok tecrübe 
mevcuttur. Bu seçkin birliklerimiz Zeytin Dalı Harekâtını icra etmek için gerekli teçhizat, silah, malzeme, akıl ve cesarete fazlasıyla sahiptir. Türk milletinin bu harekâtın başarıyla sonuçlanacağına olan inancı da tamdır. Allah Mehmetçiğimizin yar ve yardımcısı olsun.

KAYNAKÇA;

[i]http://www.tsk.tr/BasinFaaliyetleri/BA_47

[ii] http://www.tsk.tr/BasinFaaliyetleri/BA_48

[iii] http://www.tsk.tr/BasinFaaliyetleri/BA_49



Uzman Hakkında
Erol Başaran Bural
Milli Güvenlik ve Dış Politika Araştırmaları Merkezi
erolbural@gmail.com

Uzmanın Diğer Yazıları

  İdlib'te Yaklaşan Felaket 
  İdlib Senaryoları 
  PKK Terörünün Kuluçka Makinası: Kandil 
  Taliban’dan IŞİD’e: Afganistan ve Terör Sorunu 
  ABD’nin Nükleer Anlaşmadan Çekilme Kararı ve Sonrası 
  Suriye’ye Atılan “Savaş Baltaları” ve Propaganda 
  Suriye İç Savaşında Pandoranın Kutusu: İdlib 
  Afrin’e Uzanan Zeytin Dalı 
  ABD Stratejik İletişiminin Çöküşü: PKK/PYD Üzerinden Yalanlar 
  İdlib Açmazı 
  İran Krizi PKK’nın İştahını Kabartıyor 
  Türkiye’nin 2017 Yılında Terörle Mücadele Stratejisi: Önleyici Kolluk ve 
  Kesintisiz Mücadele 
  PKK/PYD’ye Silah Yardımı Saçmalığı  
  Türkiye’ye Yönelik Terör Tehdidi: IŞİD’in Emni’leri  
  Neden Şemdinli? 
  IŞİD’in Yeni Modus Operandisi 
  İdlib’de Riskler ve Tehditler: Malhama ve İngimasi 
  Terörizmle Mücadelede Kamuoyu ile İletişim Yönetimi Nasıl Olmalı? 
  Uluslararası Toplum IŞİD’e Odaklanırken, Boko Haram Vahşeti Artıyor 
  IŞİD'den En Çok Türkiye Zarar Görüyor 
  IKBY’nin Bağımsızlık Referandumu, PKK Terör Örgütü ve Gerçekler 
  IŞİD Yalnız Kurtlarını Uyandırmaya mı Çalışıyor? 
  Terörizmle Mücadelede Terör Örgütü Lider Kadrolarına Yönelik Operasyonlar 
  PKK Terör Örgütünün Kitle İkna Silahları ve Propaganda Yöntemleri 
  Avrupa Birliği Terörizm Durumu ve Eğilimi Raporunda PKK Terör Örgütü 
  PKK/PYD’nin Yabancı Teröristleri 
  Terörizmi Küresel Alana Yaymak: Filipinler’de DAEŞ Varlığı 
  Brüksel'deki NATO Zirvesi ve Uluslararası Terörizmle Mücadele 
  Manchester’da Terör Saldırısı: DAEŞ’in Yalnız Kurtları ya da Uyuyan Hücreleri 
  mi? 
  PYD ve PKK İlişkisini Anla(ta)mamak 
  Terör Örgütleri ve Propaganda: DAEŞ Terör Örgütü Örnek Olay İncelemesi 

***



1 Eylül 2018 Cumartesi

SURİYE KRİZİNDE YENİ SAFHA İDLİB SURİYE BATAKLIĞI, İDLİB EN RİSKLİ GİRİŞİM., BÖLÜM 4


SURİYE KRİZİNDE YENİ SAFHA İDLİB SURİYE BATAKLIĞI, İDLİB EN RİSKLİ GİRİŞİM., BÖLÜM 4


HTŞ’yi zor durumda bırakan ve böylelikle zayıflatan başka bir adım ise İdlib’de muhalifler arasındaki askeri dengenin HTŞ’nin aleyhine değişmesidir. 
Bu anlamda Ahraru’ş-Şam ve Nureddin Zengi grubunun kurduğu Cephetü’l-Tahrir Suriye ve Feylaku’ş-Şam, Ceyşu’l-Nasr, Ceyş İdlib Hür, 1. Sahil Tümeni, 2. Sahil Tümeni, Fevcu’l-Evvel, Ceyşu’l-Sani, Ceyşu’l-Nukba, Şüheda el-İslam Dareyya, Fırka el-Hurriye ve 23. Fırka’nın birleşmesi sonucu şekillenen Ulusal Özgürleştirme Cephesi’nin güçlenmesi HTŞ’yi daha da geriletecektir. Nitekim son dönemde HTŞ ile Ahraru’ş-Şam ve Nureddin Zengi Hareketi’nin kurduğu savunma paktı Cephetü’l-Tahrir Suriye ve Sukuru’ş-Şam ile önemli çatışmalar yaşanmıştır. 
Çatışmaların şiddeti hafiflemiş olsa da HTŞ İdlib’de zayıflamış ve birçok alan kaybetmiştir.

Bu bağlamında Cephetü’l-Tahrir Suriye, Vataniye Cephesi, Ceyşu’l-Ahrar, Sukuru’ş-Şam Tugayları bir araya gelerek Cephetü’l-Vataniye lil-Tahrir’i 
kurması oldukça önemli ve dikkat çekici bir hamle olmuştur. Kurulan yeni yapı HTŞ’yi dengeleyebilecek ve hatta zayıflatacak bir güce sahiptir. 
İdlib bölgesindeki güç dengelerinin değişmesi ve HTŞ’nin zayıflatılması durumunda HTŞ sorunsalının daha kolay çözülebileceği muhtemeldir.

Diğer yandan HTŞ’nin zayıflaması El-Kaide ve DEAŞ gibi örgütleri İdlib bölgesinde güçlendirme ihtimali da barındırabilir. Cephetü’l-Tahrir Suriye ile HTŞ arasındaki çatışmalar esnasında HTŞ içerisindeki El-Kaide kanadı gruptan ayrılarak Hurrase’d-Din örgütünü kurmuştur. Hurrase’d-Din örgütü İdlib gerilimi azaltma bölgesini gözetmeyerek cephe hatlarında rejim ve rejim yanlısı milislere karşı saldırılar düzenlemiştir. 
Bu örgütün Türkiye’yi düşman unsur olarak görmesi endişe verici bir diğer durumdur. Dolayısıyla HTŞ’ye yönelik adımlar atılırken eş zamanlı olarak 
Hurrase’d-Din gibi radikal yapılanmaların da baskı altına alınarak zayıflatılması gerekmektedir.

Fakat HTŞ’nin zayıflatılması ve hatta tamamen ortadan kaldırılması durumunda Esed rejiminin saldırgan tavrını durdurma ihtimalinin şüpheli olduğunu söylemek mümkündür. Zira ifade edildiği gibi Esed rejiminin daha önce saldırdığı bölgelerde HTŞ’nin varlığı oldukça sınırlıdır. 
Örneğin Ceyşü’l-İslam kontrolündeki Doğu Guta gibi bazı bölgeler HTŞ’den arındırılmış bölgelerdir. Buna karşın Türkiye’nin, Esed rejimini nüfuzu altına alan Rusya ile yürütebileceği müzakereler önemlidir. Rusya’nın temel argümanı bölgede bulunan HTŞ ve diğer küçük radikal yapılanmalar üzerinden şekillenmektedir. Bu anlamda HTŞ’nin zayıflaması Türkiye’nin diplomatik arenada hareket alanını genişleterek Rusya’ya karşı elini güçlendirecektir. Ayrıca HTŞ’nin zayıflamasıyla tüm muhalif unsurları tek bir emir komuta altında toplayacak bir çatı yapılanma için harekete geçilmesi gereklidir. Muhalefetin tek bir çatı altında toplanacak olması rejimden gelecek olası bir saldırıya karşı caydırıcı etki yapacaktır.

Esed rejiminin İdlib’e yönelik olası askeri operasyonu tamamen Rusya’nın alacağı pozisyona bağlıdır. Rusya bir yandan Suriye’ye yaptığı askeri 
müdahale neticesinde asker ve siyasi bir zafer elde etmek istemektedir. Dolayısıyla Türkiye ile yürüttüğü Astana sürecini ve Türkiye’nin İran’ı 
dengeleyebilmek için üstlenebileceği rolü önemsemektedir. Rusya nihayetinde İran’ın Suriye’de kendi nüfuz alanını paylaşmasını istememekte ve 
İsrail üzerinden ABD ile yürüttüğü müzakerelerde de bu durumdan yararlanmaya çalışmaktadır. 

Rusya ayrıca şimdiye kadar çok büyük yatırım yapmış olmasına rağmen yıllar süren yıpratıcı savaş neticesinde rejimin askeri, iktisadi ve beşeri olarak tükenmiş olduğunun da farkındalığıyla İdlib’de yeni bir uzun süreli yıpratıcı savaşa girmeyi arzu etmemektedir. Ancak Moskova, Esed rejiminin egemenliğinin Suriye genelinde yeniden tesis edilmesi konusunda oldukça net ve açık bir tavır da sergilemektedir. Bu bağlamda Türk askeri personelinin Suriye toprağında kalmaması gerektiğini sürekli dile getirmektedir. Aynı şekilde Nusra Cephesi veya HTŞ’nin yok edilmesi hususunda da ısrarcı olmaktadır. Rusya bu bağlamda Astana süreci ve yeni anayasa yazımını bir fırsat olarak görmekte, belli tavizlerle Esed rejiminin ülke sathındaki egemenliğini tesis edeceğini düşünmektedir. 

Türkiye için ise gelinen aşamada muhaliflerin son kalesi konumuna gelen İdlib’in istikrar ve güvenliğini sağlamak oldukça önemlidir. Bir yandan olası bir saldırının yol açacağı ve yüz binlerce kişiden oluşacağı aşikar mülteci akımı söz konusuyken diğer yandan muhalefetin İdlib’i kaybetmesi Afrin ve FKH alanını da savunmasız bırakacaktır. Esed rejimi ve yanlısı milislerin İdlib’i kontrol ettiği bir durumda bir sonraki hedefin Afrin ve FKH alanı olacağı tahmin edilebilir. Ayrıca İdlib’in kaybedilmesi Türkiye’nin hem diplomasi masasındaki gücünü zayıflatacak hem de Suriye’nin geleceğinin şekillenmesindeki rolünü azaltacaktır. 

Bu bağlamda atılacak askeri ve diplomatik adımlarla İdlib’i güvence altında tutmaya gayret gösterilmesi önem arz etmektedir.35

SONUÇ

Muhalif gruplar arasında yaşanan güç mücadelesiyle birlikte sıklıkla DEAŞ ve rejime bağlı yapılar tarafından suikastlara ve bomba yüklü araç saldırılarına 
maruz kalan İdlib bölgesinde istikrarlı bir yapının oluşmasının kolay olmadığı görülmektedir. Ayrıca bölgeye yönelik gerek Rusya gerekse rejim tarafından düzenlenen hava bombardımanları Astana süreciyle varılan anlaşmaya yönelik güveni zedeleyerek bölgenin istikrarsızlığına katkı yapmaktadır. Astana sürecinde çatışmayı azaltma bölgesi olarak belirlenen Doğu Guta, Kuzey Humus ve Dera bölgelerine yönelik Rus ve İran destekli rejim saldırıları İdlib’de de benzer bir senaryonun yaşanabileceği endişesini doğurmaktadır. 

Burada Türkiye’nin gözlem noktalarının caydırıcılığının önümüzdeki süreçte ciddi anlamda test edileceği öngörülebilir. Türkiye oluşturduğu on iki askeri noktayla bölgenin karadan hedef alınmasının önüne geçmiştir. Ancak rejimin Dera’nın ardından İdlib’i hedef almak için bir çaba içinde olduğu da anlaşılmaktadır.

Öte yandan Esed rejimi İdlib’i yeniden kontrol etme niyetini açık bir şekilde ortaya koysa da sahadaki gerçeklikler ve askeri kapasite açısından farklı dinamiklerin belirleyici olduğu da görülmektedir. Rejimin İdlib’e kapsamlı bir harekat düzenlemek için askeri kapasitesinin yetersiz kaldığı ve bu bağlamda özellikle Rusya ve İran’a tamamen bağımlı olduğu değerlendirilebilir.

Dolayısıyla siyasi ve askeri anlamda Rusya’nın nüfuzu altında olan Esed rejiminin İdlib’e saldırma kararının Rusya ve İran’ın onayı olmadan gerçekleşmeyeceği söylenebilir. Özellikle Rusya’nın artan nüfuzu İdlib gibi önemli bir meselede Esed rejiminin karar alma imkanını sınırlamaktadır. 
Diğer yandan yedi yıldır devam eden çatışma ve “yıpratma savaşı”ndan dolayı Esed rejiminin askeri gücü gittikçe aşınmış ve insan kaynakları tükenmiştir. Oldukça sınırlı bir mobilize güce sahip olan, hem insan kaynağı hem de askeri teçhizat açıdan zayıf duruma düşen Esed rejiminin muhaliflerin son kalesi haline gelmiş, on binlerce savaşçının olduğu İdlib bölgesine yapacağı hamlenin kolay olmayacağı aşikardır. Bu hususlar dikkate alındığında rejiminin İdlib’e saldırma kararının ancak Rusya’nın onayı ve kapsamlı desteği halinde gerçekleşebileceği anlaşılmaktadır. Ancak rejim kendi imkanlarıyla Kuzey Hama ve Lazkiye’nin kuzeybatısında sınırlı harekatlar düzenleyebilir.

Türkiye, Rusya ile yürüttüğü müzakereler neticesinde FKH ve ZDH örneklerinde olduğu gibi sahada varlığını ve etkinliğini artırmış, Suriyeli muhaliflerinin yanı sıra siviller için de bir yaşam alanı oluşturmuştur. Türkiye İdlib üzerinde Ruslarla yürüteceği müzakerelerle yaklaşık 3 milyon sivilin yaşadığı bölgeyi büyük bir insani krizden kurtarma çabasındayken bölgeye yönelik askeri tahkimatını da artırmaktadır.

Yedi yılı geçkin zamandır süren Suriye iç savaşından alınabilecek derslerden birisi masada verilen sözlerin değil sahadaki fiili durumun belirleyici olduğudur. 
Rusya, İran ve rejim güçlerinin Astana sürecinde verdikleri sözlerden ziyade sahadaki duruma göre hareket ettikleri görülmektedir. İdlib bölgesindeki 
çatışmalar büyük oranda durmuş olsa da hava saldırıları devam etmektedir. 

Türkiye’nin, Rusya ve rejim hava kuvvetlerini Suriye hava sahası içinde fiilen durdurması mümkün olmadığından diplomatik yollarla hava saldırılarını mümkün olduğunca azaltmak için çabalaması gerekmektedir. Ayrıca HTŞ ve diğer radikal örgütlerin İdlib’deki varlıkları azaltılarak Rusya ve rejimin bölgeye yönelik hava harekatları için öne sürdüğü bahaneleri ellerinden alınmalıdır. Bu bağlamda Cephetü’l-Tahrir Suriye, Vataniye Cephesi, Ceyşu’l-Ahrar, Sukuru’ş-Şam Tugayları’nın bir araya gelerek Cephetü’l-Vataniyelil-Tahrir’i kurması oldukça önemlidir. Kurulan yeni yapı HTŞ’yi dengeleyebilecek ve hatta zayıflatacak bir güce sahipken Rusya’nın İdlib’i hedef alabilmek için ileri sürdüğü HTŞ/Hurrase’d-Din ve iltisaklı yapılar kartı elinden alınabilir. Türkiye muhalif grupları bir araya getirerek bir güç temerküzü oluşturacak çatı yapılanmayı desteklemekte, HTŞ ve iltisaklı gruplarla bir çatışma olmadan bu yapıların dağılması ve içerisindeki 

Yedi yılı geçkin zamandır süren Suriye iç savaşından alınabilecek derslerden birisi masada verilen sözlerin değil sahadaki fiili durumun belirleyici olduğudur.yerli unsurların yeni çatı yapılanmaya katılmasını temin etmeye gayret göstermektedir.

Yine de İdlib’de muhalifler arası dengelerin kolay kolay istikrara kavuşamayacağı değerlendirilebilir. 

Farklı ideoloji ve vizyonların ön plana çıktığı gruplar arasında yaşanan çatışmaların yakın dönemde yeniden tekrarlanmayacağının da bir garantisi 
bulunmamaktadır. Böylesi bir gelişmenin halihazırdaki insani krizi daha da derinleştireceği öngörülebilir. Türkiye’nin mezkur senaryolara hazırlıklı olması gerekmektedir. Suriye’deki çatışmaların sonlanması ve Astana sürecinin nihayete erip siyasal bir çözüm üretilmesi açısından Türkiye’nin muhalifleri tek bir çatı altında toplaması önem arz ederken rejim ve müttefiklerinin İdlib’e yönelik saldırgan tavırlarından vazgeçmeleri ve hava saldırılarını durdurmaları da elzemdir. 

Ancak rejimin Doğu Guta, Kuzey Humus ve Dera’daki kazanımlarının ardından İdlib’deki muhalifleri de elimine ederek askeri açıdan Suriye muhalefetini 
ve devrimci güçleri tamamen etkisiz hale getirmeyi arzuladığı görülmektedir. Türkiye Rusya ile yürüteceği askeri diplomasi yoluyla rejimin böyle bir hamle 
yapmasını engellemek durumundadır.

Nihayetinde yaklaşık 3 milyon sivilin yaşadığı ve muhalifler için her anlamda son kale konumuna gelen İdlib’in muhafazası Suriye’nin geleceğinde siyasal 
bir çözümü hayata geçirecek kapsayıcı ve kuşatıcı yeni bir siyasal yapının inşası için önem arz etmektedir. 

    Astana süreci kapsamında yürütülen yeni anayasa yapımı ve atılacak diğer ilgili adımlarda da rejim üzerine bir baskı unsuru olarak varlığını sürdürmek durumundadır. İdlib’in muhafazası Türkiye açısından ise olası mülteci akınlarından korunmaktan FKH ve ZDH bölgelerindeki nüfuzuna, PKK’nın Suriye kolu PYD/YPG ile yürütülen mücadeleden Suriye’nin geleceğine ilişkin müzakerelerde söz sahibi olmaya kadar geniş bir spektrumda önem arz etmektedir.

2011’den bu yana devam etmekte olan ve yakın tarihte yaşanan en kanlı çatışmalardan birisi olan Suriye krizinde Esed rejiminin askeri kazanımlarının 
ardından İdlib bölgesi muhaliflerin son kalesi konumuna gelmiş durumdadır. İdlib’i yeniden kontrol etmek istediğini açık bir şekilde ifade eden Esed rejiminin 
şehre saldırma kararının Rusya ve İran’ın onayı ve desteği olmadan gerçekleşmeyeceği söylenebilir. Özellikle Rusya’nın artan nüfuzu İdlib gibi önemli bir meselede Esed rejiminin tek başına karar alma imkanını sınırlamaktadır. Diğer yandan yedi yıldır devam eden çatışma ve “yıpratma savaşı”ndan dolayı Esed rejiminin askeri gücü gittikçe aşınmış ve insan kaynakları tükenmiştir. Oldukça sınırlı bir mobilize güce sahip olan, hem insan kaynağı hem de askeri teçhizat açısından zayıf duruma düşen Esed rejiminin muhaliflerin son kalesi haline gelmiş, on binlerce savaşçının olduğu İdlib bölgesine yapacağı hamlenin kolay olmayacağı aşikardır. 
Bu hususlar dikkate alındığında Esed rejiminin İdlib’e saldırma kararının ancak Rusya’nın onayı ve kapsamlı desteği halinde gerçekleşebileceği anlaşılmaktadır. 
Ancak bu durum Esed rejiminin kendi imkanlarıyla Kuzey Hama ve Kuzeybatı Lazkiye’de sınırlı harekatlar düzenleyemeyeceği anlamına gelmeyecektir.

Türkiye, Rusya ile yürüttüğü müzakereler neticesinde Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatları örneğinde olduğu gibi sahadaki varlığını ve etkinliğini 
artırarak Suriyeli muhaliflerin yanı sıra siviller için de bir yaşam alanı oluşturmuştur. Astana süreci ve çatışmasızlık anlaşmasının neticesinde İdlib 
bölgesinde on iki farklı gözlem noktası tesis eden Türkiye İdlib üzerinde Ruslarla yürüteceği müzakerelerle ve sahada muhalefeti birleştirecek ve radikal 
unsurları elimine edecek adımlarla yaklaşık 3 milyon sivilin yaşadığı bölgeyi büyük bir insani krizden kurtarabilir.

ANKARA • İSTANBUL • WASHINGTON D.C. • KAHİRE 

www.setav.org
Uygulama: Erkan Söğüt
Baskı: Turkuvaz Haberleşme ve Yayıncılık A.Ş., İstanbul
SETA | SİYASET, EKONOMİ VE TOPLUM ARAŞTIRMALARI VAKFI
Nenehatun Cd. No: 66 GOP Çankaya 06700 Ankara TÜRKİYE
Tel: +90 312 551 21 00 | Faks: +90 312 551 21 90
www.setav.org | info@setav.org | @setavakfi
SETA | İstanbul
Defterdar Mh. Savaklar Cd. Ayvansaray Kavşağı No: 41-43
Eyüpsultan İstanbul TÜRKİYE
Tel: +90 212 395 11 00 | Faks: +90 212 395 11 11
SETA | Washington D.C. 
1025 Connecticut Avenue, N.W., Suite 1106 
Washington D.C., 20036 USA
Tel: 202-223-9885 | Faks: 202-223-6099
www.setadc.org | info@setadc.org | @setadc
SETA | Kahire
21 Fahmi Street Bab al Luq Abdeen Flat No: 19 Cairo EGYPT
Tel: 00202 279 56866 | 00202 279 56985 | @setakahire



DİPNOTLAR;

1. “Turkey Finishes Setting up Observation Posts in Idlib”, Hürriyet Daily News, 16 Mayıs 2018.
2. Kendini fesheden Nusra ve Şam’ın Fethi Cephesi’nin ana omurgasında oluşturulan çatı yapının adıdır.
3. Ahraru’ş-Şam ve Nurettin Zengi grubunun çatı yapılanmasına verilen isimdir.
4. Fetih Koalisyonu’nun kuruluşunda parçası olan önemli gruplar; Ahraru’ş-Şam, Nusra Cephesi, Hakk Tugayı, Ceyşu’l-Sünnet, Ecnedu’ş-
    Şam, İmam Buhari Ketibesi, Feylaku’ş-Şam.
5. “Rebels Seek to Storm Idlib”, NOW News, 25 Mart 2015,
    https://now.mmedia.me/lb/en/NewsReports/565025-rebels-seek-to-storm-idlib-amid-chemical-fears, (Erişim tarihi: 12 Temmuz 2018).
6. Mariam Karouny, “Islamist Groups Seize Syrian City Idlib for First Time”, Reuters, 28 Mart 2015.
7. “Nusra, Allies Overrun Syrian Town of Jisr al-Shughur”, The Daily Star, 25 Nisan 2015.
8. Leith Aboufadel, “Syrian Army Withdraws from Ariha and Kafr Najd”, Almasdar News, 28 Mayıs 2015, 
    https://www.almasdarnews.com/article/syrian-army-withdraws-from-ariha-and-kafrnajd, (Erişim tarihi: 12 Temmuz 2018).
9. Can Acun ve Bilal Salaymeh, El-Kaide’den HTŞ’ye Nusra Cephesi, (SETA Rapor, İstanbul: 2018).
10. “ISIS Attacks Hayat Tahrir Al-Sham In Syria’s Eastern Hama”, South Front, 9 Ekim 2017, 
       https://southfront.org/isis-attacks-hayat-tahrir-al-sham-in-syrias-eastern-hama,     (Erişim tarihi: 12 Temmuz 2018).
11. “Violent Fighting and Fierce Clashes at the Hometown of the Defence Minister in Al-Assad’s Regime… More That 350
       Air Strikes… and More Than 75 Killed and Tens were Injured”, Syrian Observatory for Human Rights, 
       http://www.syriahr.com/en/?p=77295, (Erişim tarihi: 12 Temmuz 2018).
12. 27 Şubat’ta varlığını internet üzerinden duyuran Hurrase’d- Din yaptığı ilk resmi açıklamada Şam sahasında çalışmaya başlayacaklarını
      söyledi. Doğu Guta için çağrıda bulunan grup birbirleriyle savaşan muhalif gruplara da çatışmayı durdurmaları ve Şam için güçlerini birleştirmeleri 
       çağrısı yaptı. Hurrase’d-Din’i oluşturan gruplar ise şunlardır: 
       Ceyşu’l-Melahim, Ceyşu’l-Sahil, 
       Ceyşu’l-Badiye, Sahil Seriyesi, 
       Kabul Seriyesi, 
       Guraba Seriyesi, 
       Cundu’l-Şeria,
       Bettar Ketibesi, 
       Ebu Ubeyde ibn Cerrah Ketibesi, 
       Guta ve Duma Seriyesi, 
       Ebu Bekir Sıddık Ketibesi. 
       Hurrase’d-Din’in Genel Emiri eski Nusra Cephesi’nin Askeri komutanı Ebu Hammam Şami iken Şura meclisinde ise Sami Ureydi, Ebu Culeybeb, Ebu Kassam, 
       Ebu Hatice Ürdüni ve Ebu Abdurrahman Mekki gibi isimler bulunuyor.
Örgüt hakkında daha fazla bilgi için bkz. Hakan Turan, “Tanzim Hurras ed-Din ve Suriye’deki El-Kaide Varlığı”, Suriye Gündemi, 29 Mart 2018, 
      http://www.suriyegundemi.com/2018/03/29/tanzim-hurras-ed-din-dinin-muhafizlari-ve-suriyede-el-kaide-varligi, (Erişim tarihi: 12 Temmuz 2018).
13. “Da’wa Li-Vehdet Saf El-Sevra”, Mecil İslami es-Suri, 30 Ağustos 2017, 
     http://sy-sic.com/?p=5401, (Erişim tarihi: 31 Temmuz 2018).
14. Can Acun ve Necdet Özçelik, Terörle Mücadelede Yeni Safha: Zeytin Dalı Harekatı, (SETA Rapor, İstanbul: 2018).
15. “Fasa’el Fi Rif Humus Tüşekkel el-Faulak el-Rab’e”, Nedaa Suriye, 15 Mart 2018, 
      http://nedaa-sy.com/news/4870, (Erişim tarihi: 31 Temmuz 2018).
16. “Haftalık DAEŞ Raporu 20-26 Temmuz’’, Suriye Gündemi, 27 Temmuz 2018, 
      http://www.suriyegundemi.com/2018/07/27/haftalik-daes-raporu-20-26-temmuz, (Erişim tarihi: 31 Temmuz 2018).
17. Son olarak 30 Temmuz 2018’de HTŞ tarafından üç, Ahraru’şŞam tarafından iki olmak üzere Esed rejimiyle birlikte çalışan beş kişi tutuklanmıştır.
18. “Man Huwa Muhafez İdlib?”, Enab Baladi, 17 Aralık 2015,
      https://www.enabbaladi.net/archives/56595,   (Erişim tarihi: 31 Temmuz 2018).
19. “Suriye: Musadeke ‘Ela ‘Hükümet el-İnkaz’”, Al Arabi al Jadid, 3 Kasım 2017, 
      https://goo.gl/rvo9Rx, (Erişim tarihi: 5 Ağustos 2018).
20. “Hükümet el-İnkaz fi İdlib”, Noon Post, 25 Mart 2018,
      https://www.noonpost.org/content/22623, (Erişim tarihi: 31 Temmuz 2018).
21. “Modon Kübra fi İdlib Tu’len”, Nedaa Suriye, 19 Mart 2018,
      http://nedaa-sy.com/reports/89, (Erişim tarihi: 31 Temmuz 2018).
22. “Turkey and Russia ‘Broker Ceasefire for All Syria’”, The Telegraph, 28 Aralık 2016.
23. “İdlib Operasyonu Sonucunda Afrin Kuşatılacak”, TimeTurk, 11 Ekim 2017, 
      https://www.timeturk.com/bilal-salaymeh-idliboperasyonu-sonucunda-afrin-kusatilmis-olacak/haber-748300,  (Erişim tarihi: 12 Temmuz 2018).
24. “TSK Unsurları İdlib’de Keşif Faaliyetlerine Başladı”, Anadolu Ajansı, 9 Ekim 2017.
25. “Turkish Military Starts Setting up Observation Points in Idlib”, Orient Net, 13 Ekim 2017, 
       http://orient-news.net/en/news_show/141442/0/Turkish-military-starts-setting-up-observationpoints-in-Idlib, (Erişim tarihi: 12 Temmuz 2018).
26. “HTŞ Lideri Cevlani: Türkiye ile Savaşmamamız Rejimi Çileden Çıkardı”, Mepa News, 17 Ocak 2018, 
      https://www.mepanews.com/hts-lideri-cevlani-turkiye-ile-savasmamamiz-rejimi-cileden-cikardi-12427h.htm, (Erişim tarihi: 31 Temmuz 2018).
27. “Ba’d Mutalebet Suriye Bi-Huruc el-Kuvvat el-Türkiyye”, Syria News, 15 Ekim 2017, 
      http://syria-news.com/readnews.php?sy_seq=200576, (Erişim tarihi: 31 Temmuz 2018).
28. “Estimates of Population Actually Living in Syria by Governorateand Sex”, 31 Aralık 2011, 
      http://www.cbssyr.sy/yearbook/2011/Data-Chapter2/TAB-3-2-2011.htm, ( Erişim tarihi: 31 Temmuz 2018)
29. “Madinet İdlib el-Suriye/ مدينة إدلب السورية ”, Aljazeera. 2 Nisan 2011, 
      https://goo.gl/orkBQ8, (Erişim tarihi: 31 Temmuz 2018).
30. “Suriye’deki Demografik Değişimin Yasallaştırılması”, Suriye Gündemi, 13 Nisan 2018, 
      https://www.suriyegundemi.com/2018/04/13/suriyede-demografik-degisiminin-yasallastirilmasi, (Erişim tarihi: 12 Temmuz 2018).
31. “Kuvvat Suriye el-Demokratiyye Tu’len İsti’dedha Li-lhiwar”,France 24 Arabiya. 10 Haziran 2018, 
      https://goo.gl/EmYANe,   (Erişim tarihi: 25 Temmuz 2018).
32. “Meclis Suriye el-Demokratiye Yakşif Neta’c İctima’uh Ma’ Nizamel-Esad”, CNN Arabia, 28 Temmuz 2018, 
      https://arabic.cnn.com/middle-east/article/2018/07/28/syrian-democratic-councilresults-meeting-assad,     (Erişim tarihi: 12 Temmuz 2018).
33. Hem doğrudan Türkiye ile hem de Türkiye’nin nüfuzu alındaki ZDH ve FKH bölgeleriyle geniş bir sınır hattına sahip olan İdlib açısından Ankara’nın 
      sağladığı destek rejime kaybedilen diğer bölgelere nazaran stratejik bir derinlik sağlamaktadır. Türkiye –Ürdün gibi ülkelerin aksine– Suriye muhalefetine 
      verdiği desteği siyasi ve askeri açıdan devam ettirmektedir. Bu bağlamda İdlib’e yönelik mevcut mutabakatın ihlal edilerek hedef alınacağı bir senaryoda
      Türkiye’nin Astana sürecinden çekilerek muhalifleri rejime karşı desteklemesi öngörülebilir.
34. “Tehrir eş-Şam Terfud Talab Türkiye”, Arabi 21, 4 Ağustos 2018, 
      https://goo.gl/AgXD6v, (Erişim tarihi: 7 Ağustos 2018).
35. Ömer Özkızılcık, “Türk Gözetim Noktalarında Rağmen Rusya ve Rejim Neden Hala İdlib’i Bombalıyor?”, Suriye Gündemi, 21 Haziran 2018, 
      http://www.suriyegundemi.com/2018/06/21/turk-gozetim-noktalarina-ragmen-rusya-rejim-hala-idlibi-bombaliyor,  (Erişim tarihi: 31 Temmuz 2018).



***

SURİYE KRİZİNDE YENİ SAFHA İDLİB SURİYE BATAKLIĞI, İDLİB EN RİSKLİ GİRİŞİM., BÖLÜM 3


SURİYE KRİZİNDE YENİ SAFHA İDLİB SURİYE BATAKLIĞI, İDLİB EN RİSKLİ GİRİŞİM., BÖLÜM 3



İDLİB’DE ASKERİ DENGELER

Esed rejiminin askeri anlamda oldukça zor durumda kaldığı ve İdlib’i muhalefete kaybettiği 2015’te Rusya ve İran, Moskova’da gerçekleştirilen birtakım temasların ardından duruma bizzat müdahale etme kararı aldı. Rus ordusu halihazırda kullandığı Tartus Deniz Üssü’nün yanı sıra Lazkiye’nin güneydoğusunda yer alan Hmeymim Hava Üssü’ne yığınak yapmaya koyuldu. Eylül 2015’e gelindiğinde ise Rus hava saldırıları muhalif bölgeleri vurmaya başladı. Aynı dönemde İdlib’i ele geçiren muhaliflerin Fetih Ordusu koalisyonu içerisinde de anlaşmazlıklar baş göstermiş ve ayrılıklar yaşanmıştı. Bu durum Hama’ya yönelik operasyonu akamete uğratırken bölgeye yönelik başlayan yoğun Rus hava bombardımanı eşliğinde rejimin karadan düzenlediği saldırılar şiddetlendi. Bu duruma muhalifler bir süre direnebildi ve Hama hattında rejimin ilerlemesine izin verilmedi.

Buna karşın Rusya ve rejim saldırılarını Lazkiye ve Halep’e yoğunlaştırdı. 2016 boyunca bölgede muhaliflere yönelik düzenlenen ağır bombardıman ve hava saldırılarıyla muhalifler Lazkiye’nin önemli bir kısmından çıkarıldı. Halep’e yönelen saldırılarda ise şehrin önce Kuzey Halep’le bağlantısı Nubl ve Zehra’ya ulaşan rejim güçleriyle kesildi. Devamındaki yoğun saldırıların ardından Halep şehrinde bulunan muhalif bölge kuşatma altına alındı. 2016’da Halep’in 

Muhalefetin karşı karşıya kaldığı en büyük sorunlardan biri yönetim meselesidir. Esed rejiminden ele geçirilen bölgelere sağlık, güvenlik ve eğitim hizmetleri sağlamak konusunda yeterli başarının gösterilemediği söylenebilir.bütünüyle rejime bağlı güçler tarafından geçirilmesiyle birlikte Rusya, İran ve Türkiye önderliğinde Kazakistan’ın başkenti Astana’da “Astana barış süreci” denilen yeni bir barış inisiyatifi başlatıldı.22

 Anlaşma çerçevesinde belirlenen “çatışmayı azaltma bölgeleri” ile birlikte İdlib, Kuzey Humus, Doğu Guta ve Dera bölgelerinde çatışmasızlık sürecinin ilk adımlarının atılacağı karara bağlandı. Bu kapsamda Türkiye’nin İdlib’de on iki gözlem noktası kuracağı da karara bağlanan bir diğer başlık oldu.

İdlib’de Türk Askeri Konuşlandırılması ve Dinamikleri 

Türkiye FKH ile birlikte Suriye sahasında aktif bir varlık göstermeye başladı. Ağustos 2016’da başlayan operasyonla Halep’in kuzeyinde 2 bin kilometre karelik –hem DEAŞ hem de YPG’den arındırılmış– Suriyeli sığınmacılar ve muhalif unsurlar için güvenli bir alan oluşturuldu. 

Türkiye’nin Suriye sahasında attığı bir başka önemli adım ise Ocak 2018’de oldu. Rusya ile varılan mutabakatlar neticesinde Afrin bölgesini YPG’den kurtarmak için Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) destekli ÖSO gruplarının katılımıyla bir operasyon gerçekleştirildi. Operasyon öncesinde ise TSK’ya ait güçler Afrin’in güneyinde yerleşmeye başladı. Böylelikle bölge kuşatılmış oldu.23

TSK konuşlandırması Astana süreci ve çatışmasızlık bölgesi kapsamında gerçekleştirildi.

Astana süreci çerçevesinde İdlib’de çatışmazlık (de-eskalasyon) bölgesi uygulanmasına karar verildi. İdlib çatışmasızlık bölgesi Eylül 2017’de 
düzenlenen 6. Astana toplantısında somutlaştı. 8 Ekim 2017’de Türk heyetinin İdlib’de bulunan muhalif askeri gruplarla yaptığı görüşmenin ardından 
Türk askerleri Atme beldesi yakınlarında konuşlanmaya başladı. 9 Ekim 2017’de TSK tarafından yapılan basın açıklamasında “Gerginliği Azaltma Kontrol Gücü’nde yer alan TSK unsurları İdlib bölgesinde icra edeceği harekat kapsamında gözlem noktaları tesis etmek üzere 8 Ekim 2017 tarihinden itibaren keşif faaliyetlerine başlamıştır” ifadesi kullanıldı.24

Türkiye gözlemci noktalarından ilkini Ekim 2017’de Halep sınırları içerisinde yer alan ve Afrin hududunda bulunan Bereket Dağı’na kurdu.25

 Bundan sonra sırasıyla İdlib çevresini kuşatacak şekilde toplam on iki gözlem noktasında Türk askerleri konuşlandırıldı. TSK’nın İdlib bölgesinde düzenlediği askeri intikal harekatının bölgeye yansımaları oldu. İdlib’de Türkiye’nin artan nüfuzu ve askeri varlığının HTŞ’yi dönüştürdüğü ve örgütü daha da ılımlılaştırdığı iddia edilebilir. Nitekim HTŞ siyasi büro açma gibi bazı adımlar attı. Öte yandan kimi askeri gruplar kendi çıkarını gözeterek geçici bir itirazda bulunsalar da genel olarak TSK’nın intikal operasyonuna uyumlu bir şekilde hareket edildi. Birtakım marjinal grupların operasyona karşı provokasyon girişimleri ise başarılı olmadı.

Bu konuşlanma karşısında direnen bazı radikal unsurlar söz konusu olmuştu. Nitekim sahadaki kaynaklar sınırda Türkiye’ye ait bir aracı hedef aldı. Saldırının arkasında olan HTŞ mensubu kişinin Mısırlı olduğu ve bir grup genci komuta ettiği iddia edildi. 10 Ekim 2017’de Twitter’da yayımlanan bir bildiride “Cema’at’ü Ensar el-Furkan fi Bilad eş-Şam” (Şam’da Furkan Ensarları Cemaati) adlı bu grup kuruluşunu duyurdu. 

Bildiride paylaşılan bilgilere göre yeni grubun “Sünni Cihadi” olduğu, hem Ensar hem de Muhacir’den oluştuğu (yabancı savaşçıların yanı sıra Suriyelileri de barındırdığını ima ediyor) iddia edildi. Bildiride ayrıca “Kafir olan ABD’yi ve Rusya’yı dost edinenlerin hükmü ABD’nin ve Rusya’nın hükmü gibidir, bu hükme Türk ordusu ve onunla beraber mürted olanları dahildir” beyanı yer aldı. Başka bir paragrafta “Demokrasi ve ulusal projelere sahip olan mürted kafir olanlarla mücadele etmek, Nusayri ve Ruslarla mücadele etmekten evladır” ifadesi kullanıldı. Ancak grubun iddialı açıklamalarının aksine yapay olduğu ve sahada anlamlı bir karşılığının bulunmadığı görüldü.

Zaman içerisinde yapılan intikal harekatı ve Suriye sahasında yaşanan gelişmeler HTŞ’yi siyasi arenada da varlık göstermenin gerekliliğine ikna 
etmiş görünmektedir. Bu kapsamda HTŞ bünyesinde siyasi büro kurulmuştur. < Ayrıca 12 Ekim 2017’de HTŞ’nin medya organı olan İba Haber Ajansı’nın yaptığı haberde 33 araçla Yüz Türk Askerinin Atme Sınır Kapısı’ndan girdiğini belirtmesi ve HTŞ lideri Ebu Muhammed Cevlani’nin yaptığı açıklamada kullandığı “ Türkiye ile bir formül bulma yolunu seçtik. Bu gelişme Türkiye’nin İdlib’e girmesini ve bizimle savaşmasını isteyen rejim ve müttefiklerini çileden çıkardı”26 > ifadeleri bu manada değerlendirilebilir. Bu açıklama da dahil olmak üzere HTŞ’nin yönetim kademesinden zaman zaman gelen beyanların örgütün Türkiye’nin politikası ve bölgede artan nüfuzuna karşı esneklik göstermek durumunda kaldığını işaret etmektedir. Ancak örgüt için Türkiye hala yönetilmesi gereken bir tehdit unsurudur. Zira Ankara’nın İdlib politikasının temelinde HTŞ gibi radikal yapılanmaların siyaset yoluyla kendini Lağvetmesi ya da cebren dağıtılması yer almaktadır.

HARİTA 2. İDLİB’DEKİ TÜRKİYE, RUSYA VE İRAN’A AİT ASKERİ GÖZLEM NOKTALARI



Öte yandan TSK’nın intikal operasyonunun bölgedeki halk nezdinde büyük bir umutla karşılandığı tescil edilmiştir. Esed rejimi ise harekattan ve bölgede artan TSK varlığından rahatsızlığını ifade etmiştir. Nitekim rejimin bölgeye yönelik devam eden bombardımanı ve saldırı girişimleri bunun bir göstergesidir. Saha çalışmaları Türk askeri intikalinin İdlib halkında genel olarak epey olumlu karşılandığını gösterirken zaman zaman askerlere yönelik karşılama törenleri de yapılmıştır. 

Türkiye başta Afrin’in güneyi olmak üzere Batı Halep, Kuzey Hama ve Kuzey Lazkiye’de muhalefetin kontrolünde bulunan cephelerde gözlem noktaları kurdu. Rusya ise hemen hemen Türkiye’nin muhalefetin cephelerinde kurduğu noktaların karşısında rejimin kontrol bölgesinde gözlem noktaları oluşturdu. İran’ın gözlem noktaları ise milislerinin yoğun olduğu Halep’in güneybatısı ve Hama’nın kuzeyinde kuruldu. Rusya her ne kadar Esed rejimi ve İran milislerinin İdlib bölgesine ilerlemesini engellese de bölgeye yönelik zaman zaman düzenlediği sortileri büyük katliamlarla sonuçlandı. Öte yandan Moskova’nın çatışmasızlık anlaşmasına rağmen Dera’da muhalefet elinde bulunan bölgeye saldıran Esed rejimine destek vermesi İdlib’de aynı senaryonun tekrar edilebileceği endişesi yarattı.

Esed rejimi ise Türk askerlerinin Suriye’den derhal ve şartsız çıkması için çağrıda bulundu. Rejimin Dışişleri Bakanlığınca yapılan açıklamada Türk askerlerinin Suriye’ye girmesi “agresyon” olarak nitelendi.27

 Esed rejimi zaman zaman İdlib’i bombalamaya devam ederken İran’a bağlı Şii milislerle beraber Batı Halep’ten ve Hama’nın kuzeyinden ilerlemeye çalıştı.

İDLİB’E YÖNELİK MUHTEMEL BİR SALDIRI VE ETKİLERİ

İdlib bölgesine yönelik rejim ve müttefiklerinin gerçekleştirebileceği olası bir askeri harekatın neticesinde bölgede büyük bir insani kriz yaşanacağı 
öngörülmektedir. Bölgenin nüfusu son yedi sene içerisinde dramatik bir şekilde artmıştır. 2011’de yapılan nüfus sayımına28  göre İdlib eyaleti yaklaşık 
1,5 milyon kişiyken takriben 160 bin kişi şehir merkezinde yaşamaktadır. İdlib eyaletinin nüfusunun çoğu Arap olmakla birlikte Türkmen ve çok az sayıda Kürt de bulunmaktadır. Sünni Arapların yanı sıra az sayıda Şii Araplar, Hristiyan ve Dürzü nüfus da mevcuttur.29

 Suriye’deki devrimin başlamasının ardından ilk göç veren eyaletlerden biri İdlib olmuştur. Esed rejiminin sivil protestoculara ateş açması ve kontrolünden çıkan beldelere yönelik bombardıman düzenlemesinin neticesinde Mayıs 2011’de İdlib eyaletinden Türkiye sınırına sığınanlar olmuştur. 
Özellikle rejim güçleri Cisre’ş-Şuğur bölgesine girdikten sonra yerli halkın büyük bir kısmı göç etmek zorunda kalmıştır. 

Cisre’ş-Şuğur başta olmak üzere Esed rejiminin bombardımanına maruz kalan beldelerde göç dalgası oluşmuştur. Göç dalgalarının bir kısmı Türkiye sınırına bir kısmı ise Esed rejiminin kontrolünde olduğu için nispeten güvenli sayılan İdlib şehir merkezine doğru gerçekleşmiştir. 2015 başında şehir merkezi nüfusunun 150 binden 400 bine kadar arttığı tahmin edilmektedir.

Muhalif güçlerin Mart 2015’te İdlib’i ele geçirmesiyle beraber eyaletin nüfus dağılımı yeniden değişti. İdlib savaşı olarak adlandırılan ve günlerce devam eden Esed rejimi ile muhalif güçler arasındaki çatışmanın neticesinde İdlib şehir merkezinden on binlerce kişi geçici olarak başka yerlere sığınmak zorunda kaldı. Muhalefetin şehir merkezini ele geçirmesinin ardından şehir ahalisinin çoğunluğu yeniden şehre döndü. Rejim güçlerinin çekilmesiyle birlikte İdlib şehir merkezine göç hareketi artmaya başladı. Bilhassa Esed rejiminin uygulamaya başladığı tahliye anlaşmalarının ardından şehir merkezi başta olmak üzere eyaletin nüfusundaki artış daha da hızlandı. Suriye’nin çeşitli yerlerinden tehcir edilen 
muhalif unsurlar ve aileleri İdlib’e nakledildi. Bunun yanı sıra rejim ve Rus hava güçlerinin zaman zaman düzenlediği sorti ve bombardımanın 
neticesinde iç göç hareketi de yaşandı.

Ağustos ile Aralık 2016’da Şam’ın etrafında bulunan Kudsayya, Muaddamiyye, Darayya ve Zabadani gibi ilçe ve semtlerden yaklaşık 10 bin kişi, Ocak 2017’de ise Esed rejiminin başlattığı Halep taarruzundan sonra on binlerce kişi İdlib’e tehcir edildi. Mayıs 2017’de yaklaşık 27 bin kişi Humus Vaer ilçesinden göç ettirildi. Göç ettirilenlerin bir bölümü Fırat Kalkanı alanına gitse de büyük bir kısmı İdlib’e nakledildi. Tehcir politikası 2017’de olduğu gibi 2018’de de devam etti. 2018’de on binlerce kişi Doğu Guta, Humus’un kuzeyi, Dera ve Kuneytra’dan İdlib’e tehcir edildi. 

Esed rejiminin tehcir politikası kapsamında İdlib’e göç ettirilen insanların çoğunun bölgelerine dönemeyeceğini öngörmek mümkündür. 
Uygulanan bu tehciri kalıcılaştırmak ve “yasallaştırmak” için birçok adım atılmıştır. Bu adımların en önemlisi tehcir edilen insanların mülkiyet 
haklarının lağvedilerek yerlerine iskan edilen, rejime ve İran’a müzahir milisler ve ailelerinin mülk sahibi kılınmasıdır. Bu bağlamda 2 Nisan 2018’de Esed rejiminin onayladığı 2018 yılı 10. sayılı Kanun’un bir kırılma noktası olduğu söylenebilir. Düzenlenen yeni Kanun değişiklikler getirerek tehcir edilen meskun bölgelerin asıl sakinlerinin mülkiyet haklarının lağvedilmesine ve yerlerini işgal eden rejim yanlısı insanların gasplarının meşrulaştırılmasına yol açmaktadır.30

Halihazırda İdlib’deki nüfus 2,5-3 milyon arasında seyredip bu rakamın yarısının yerinden edilmiş kişiler (internally displaced persons, IDPs) olduğu tahmin edilmektedir. İdlib şehir merkezinde ise 600 binden fazla kişinin yaşadığı değerlendiriliyor. Yaşanan dramatik nüfus artışı dolayısıyla İdlib bölgesi birçok insani ve altyapısal sıkıntıyla karşı karşıya kaldı. Nitekim yedi yıldır devam eden çatışmadan dolayı bölgenin altyapısı ve hizmet tesisleri büyük zarar gördü. Suriye’nin çeşitli yerlerinden tehcir edilen Suriyeli vatandaşların yanı sıra İdlib’e başka ülkelerinin vatandaşları da göç ettirildi. Örneğin Suriye’de yaşayan binlerce Filistinli mülteci Şam’da bulunan Han eş-Şeyh ve Yarmuk kampından İdlib’e tehcir edildi. 

Öte yandan DEAŞ’ın çökmesiyle beraber terör örgütünün daha önce kontrol ettiği bölgelerden bir göç dalgası yaşandığı görülmektedir. 

Bu göç dalgasında Suriye vatandaşlarının yanı sıra yabancı savaşçılar ve ailelerinin de bulunduğu iddia edilse de –ki bunların büyük bir kısmının 
Iraklı olduğu değerlendirebilir– somut bir bulgu ortaya konamamıştır. Yine bu bağlamda dikkat edilmesi gereken hususlardan birisi eski Cundü’l-
Aksa savaşçıları ve gelen radikal unsurların genel olarak Sermin beldesinde yerleşmiş olması ve bir yoğunluk oluşturmalarıdır. Öte yandan birkaç bin 
civarında Uygur savaşçı ve aileleri de Cisre’ş-Şuğur bölgesinde ikamet etmeye devam etmektedir. 

İdlib’e Askeri Operasyon İhtimali

Türkiye, Rusya ve İran’ın garantör olduğu Astana süreci kapsamında İdlib, gerilimi azaltma bölgesi olarak ilan edildiği ve anlaşma kapsamında Türkiye 
12, Rusya 10 ve İran 7 gözetim noktası inşa ettiği halde Esed rejimi ve zaman zaman Rusya hava güçleri bölgeye yönelik hava saldırısı düzenlemeye 
devam etmiştir. Türkiye’nin gözetim noktalarını kurmasıyla beraber rejim ve rejim yanlısı milisler İdlib bölgesine yönelik büyük bir askeri operasyon düzenlemese de Kuzey Hama ve Batı Halep cephelerine saldırılarda bulunmuştur. Dolayısıyla Türkiye, İran ve Rusya garantörlüğünde devam 
eden Astana sürecinin pürüzsüz ilerlediği ve tarafların anlaşmalara riayet ettiğini söylemek mümkün değildir. Astana süreci kapsamında İdlib gerilimi azaltma bölgesine ilaveten Humus, Guta ve Dera gerilimi azaltma bölgeleri de ilan edilmiştir. 

Fakat Guta, Humus, Dera ve Kuneytra bölgelerindeki Suriyeli muhalifler Rusya, İran ve rejimin saldırılarına maruz kalmış ve sonunda tahliye anlaşmasına razı olmuşlardır. Guta, Humus, Dera ve Kuneytra bölgelerinde abluka altında bulunan Suriyeli muhalifler ve siviller İdlib ve FKH alanına tahliye edilmiştir.

En son 9 Haziran 2018’de Rusya’nın hava güçleri desteğiyle Esed rejimi ve yanlısı milisler Dera’ya yönelik büyük bir askeri operasyon başlatmıştır. 
Rusya’nın daha önce verdiği taahhütlere rağmen saldırı devam etmiştir. Yaklaşık iki hafta devam eden çatışmalardan sonra muhalif güçleri Rusya’nın dayattığı şartları kabul etmek durumunda kalmıştır. Saldırı sonucunda yaklaşık 300 bin Suriyeli Ürdün ve işgal altındaki Golan Tepeleri hududuna iltica etmiş ancak Ürdün’ün sınır kapılarını açmaması ve muhalifler ile Rusya’nın anlaşması neticesinde sığınmacılar geri dönmek zorunda kalmıştır.

Rusya, İran ve rejim Astana süreci kapsamında ilan edilen gerilimi azaltma bölgelerine yönelik geniş kapsamlı operasyon başlatırken her zaman 
HTŞ’nin varlığını öne sürmüştür. Rusya bu iddiayı ortaya atarken BM Güvenlik Konseyi’nin Suriye ile ilgili aldığı 2254 sayılı kararına atıfta bulunmaktadır. Zira mezkur karar Nusra Cephesi ve uzantılarını terör örgütü olarak sayıp yapılan her ateşkesten örgütü müstesna kılmıştır. Guta ve Humus bölgelerinde HTŞ’nin varlığı oldukça sınırlı olmasına rağmen bölgelere yönelik saldırılar devam etmiştir. HTŞ’nin varlığının çok daha güçlü olduğu İdlib bölgesine yönelik yapılacak olası bir saldırı halinde HTŞ bahanesinin kullanılacağı öngörülüyor. Nitekim Rusya ve Esed rejimi HTŞ’nin varlığını öne sürerek İdlib bölgesindeki hava saldırılarına devam etmektedir.

Varılan anlaşmalara rağmen rejim İdlib bölgesini yeniden kontrol etmeyi ve Suriye genelinde egemenliğini yeniden tesis etmeyi hedeflediğini sürekli ifade ediyor. Esed rejimi HTŞ ile birlikte ÖSO başta olmak üzere bütün muhalif grupları terör örgütü olarak tanıyor. Dera’da muhalefetin elinde bulunan bölgeyi kontrol ettikten sonra rejimin bir sonraki adımının İdlib olacağı tahmin ediliyor. Zira İdlib’in dışında rejimi egemenliğinin haricinde kalan ve SDG (Suriye Demokratik Güçleri)-YPG kontrolünde olan bölge Esed rejimi için birincil tehdit teşkil etmiyor.

PYD/YPG ve çatı yapılanmaları olan SDG ve SDK’nin (Suriye Demokratik Konseyi) Esed rejimiyle müzakere yapmaya hazır olduğu ifadeleri basına yansırken31  son dönemlerde iki taraf arasında aylardır devam eden görüşme trafiği olduğuna yönelik güçlü emareler ortaya çıkmıştır.

ABD ise SDG/SDK’yi Esed rejimle görüşmeye teşvik etmektedir. Nitekim SDK 28 Temmuz 2018’de Tabka şehrinde Esed rejimiyle geniş ve çok yönlü bir müzakere gerçekleştiğini duyurmuştur.32

 PYD/YPG güçlerinin Esed rejimiyle masaya oturması ve muhtemelen gerçekleşen müzakerelerin neticesinde bazı tavizler vererek rejimi Doğu Fırat bölgesi üzerindeki egemenliğini kabul etmesi Esed rejiminin İdlib’e daha fazla odaklanmasını beraberinde getirecektir.

Ancak Türkiye’nin Humus, Dera ve Guta bölgelerin aksine İdlib’e doğrudan müdahale etme imkanına sahip olması ve sonrasında burada gözetim noktaları kurmasının rejim ve rejim destekçilerini genel olarak engellediği iddia edilebilir. Nitekim Türkiye, İran ve Rusya’nın İdlib gerilimi azaltma bölgesinin cephe hatlarına kurdukları gözetim noktalarının temel amacı sınır hattındaki çatışmaları durdurmak ve tarafların alan kaybedip kazanmasını engellemektir. Gözetim noktaları sınır hattında ne kadar etkili ise de cephe arkasına düzenlenen hava harekatlarına karşı işlevsizdir.

< İdlib’in kaybedilmesi Türkiye’nin hem diplomasi masasındaki gücünü zayıflatır hem de Suriye’nin geleceğinin şekillenmesindeki rolünü azaltır. >

Türk gözetim noktaları ve Türkiye’nin doğrudan müdahale imkanı olmasaydı Rusya, İran ve rejimin İdlib bölgesine yönelik kara harekatı başlatmaları öngörülebilirdi. Nitekim Rusya, İran ve rejimi İdlib’e saldırmaktan alıkoyan Türkiye’nin sahadaki etkisi ve karşı taraf aleyhine üretebileceği yüksek askeri ve siyasi maliyettir.

Nihayetinde Astana sürecinin hayata geçirilmesindeki en temel rol Türkiye’ye aittir. Türkiye’nin Suriyeli askeri ve siyasi muhalefet üzerindeki etkisi 
bu grupların Astana sürecinin bir parçası olmasını beraberinde getirmiştir. Türkiye’nin olası desteği nedeniyle İdlib’e yönelik kapsamlı bir harekatın 
maliyeti oldukça artacağından.33

Rusya, İran ve rejim Astana süreci kapsamında Türkiye ile beraber bir yol haritası belirlemeyi tercih etmiştir. Ancak bölgeye yönelik hava harekatları 
görece azalmış olsa da halen devam etmektedir. Rejim ve müttefikleri HTŞ ve diğer radikal grupları bahane ederek İdlib’de muhalifleri zaman zaman 
hedef almaktadır.

Türkiye ise İdlib’de attığı adımlar ve yürüttüğü yoğun çalışmalar neticesinde HTŞ’yi zayıflatmaya ve böylelikle bölgeye olası bir saldırıyı önlemeye çalışmaktadır. Aslında HTŞ’nin İdlib’deki varlığı sadece Rusya ve rejim için bahane değil aynı zamanda Ankara’nın Suriye politikası için ciddi bir meydan okumadır. Türkiye’nin HTŞ’nin siyasi bürosuyla dolaylı olmak kaydıyla– iletişime geçerek HTŞ’nin kendisini lağvetmesini talep ettiği birçok kaynak tarafından dillendirilmiştir.34

    Nitekim Türkiye’ye yakın olan Suriyeli muhalif gruplarca HTŞ’ye yönelik bu minvalde birçok talep olmuştur. HTŞ’nin kendisini lağvetmeyi reddediyor 
olması Türkiye’nin İdlib’deki politikasını zorlaştırmaktadır.

4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.

***