Afrin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Afrin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Aralık 2020 Cuma

Türk-Rus ilişkileri dönüm noktasında..

Türk-Rus ilişkileri dönüm noktasında.. 



Prof.Dr.Sait Yılmaz 
02 Şubat 2019 



 Giriş.. 
Çok önemli eşikler yaklaşana kadar Türkiye ile ilgili makale yazmaktan kaçınıyoruz. 
Ama yaşanan bilgi kirliği içinde neler olduğunu kendi dilimizle topluma anlatma sorumluluğu hissediyoruz. Bu yüzden, çok fazla detaya inmeden olanları anlatmaya çalışacağız. 
Hâlihazırda Türkiye, üç konuda köşeye sıkışmış durumda; 

 - Ekonomik darboğaz. 
 - ABD ve Rusya ile ilişkileri. 
 - Suriye’de beklenen gelişmeler. 
 Bunların hepsi birbiri ile iç içe ve çok yakında önemli gelişmelere ve hatta Rusya ile önemli bir gerilime yol açabilir. Hatta bu gelişmeler Mart ayı sonrasında Türkiye’nin iç ve dış politikasında yeni açılımların habercisi olabilir. Ne demek istiyoruz, anlatalım. 
 Türk Ekonomisi dış politika tercihlerimizi zorluyor.. 
Türkiye’nin şu anki güncel dış borcu 408 milyar dolar ve bu borcu çevirebilmesi yani borcu borç ile kapatabilmesi ve diğer acil ihtiyaçları için kısa vadede 50 milyar dolara ihtiyacı var. Bu parayı temin edecek dış adresler artık azaldığı için (ilgili bakan her ne kadar algı yönetimi dese de) IMF’nin kapısı çalındı. IMF’nin ise önce siyasi sonra teknik istekleri var. 

Siyasi istekler şu şekilde sıralanıyor; 

 - Tarafını seç; hem Batı ittifakının nimetlerinden yararlanıp, hem Rusya ile hareket edemezsin. 
 - Suriye odaklı başta olmak üzere Kürtlerle (YPG/PKK) barış süreci başlat, 
 - Doğu Akdeniz’de Batılı enerji şirketlerinin faaliyetlerini engelleme, 
 - Kıbrıs’ta çözümün yanında ol (Türkiye’nin çözümsüzlüğü istediğini iddia ediyorlar). 

 Bunların yanında teknik istekler ise istikrar paketi ve yapısal dönüşüm kapsamında tedbirlerin uygulanması yani IMF’nin ekonomik acı reçetesi anlamına geliyor. Burada en dikkat çekici konu ise Batılı şirketlerin Türkiye’nin elinde kalanları da yağmalaması için doların acilen devalüe edilmesi. IMF’nin resmi beklentisi şu an doların 10.21 TL civarına çıkarılması. Ekonomistler ise bunun 8-10.5 TL arasında olmasını bekliyorlar. 
 Türkiye bunlara ‘hayır’ demiyor sadece seçim sonrasına bırakılmasını istiyor ama 
paranın yarısını hemen istiyor. IMF ise ‘stand-by anlaşması yapılmadan para yok’ diyor. 
Türkiye’nin seçim öncesi böyle bir anlaşma imzalaması beklenmiyor. 
 
Özetle, Türk ekonomisi seçim öncesi dönemde ayakta durmaya çalışırken Mart sonrası için iyi sinyaller vermiyor. Ekonomimizin asıl sorunu üretmeyen yani tüketime dayalı olması. 
Her ne kadar ‘ihracatımız yerinde’ yani azalmadı diye övünülse de ithalat geriye gitti çünkü döviz yok. Bunun anlamı dışarıdan ithal edilen ara mala diğer adı ile montaj sanayiye dayalı ihracatımız da her an çökebilir. Son iki üç aydır pansuman paralar ile döviz rahatladı. Ancak, elde döviz rezervi azalınca şirketler büyük projelerden çıkmaya hazırlanıyor. 

Türk-ABD ilişkileri nasıl ilerliyor? 

 Türk-ABD ilişkileri çok çalkantılı ve öngörülemez şartlarda devam ediyor. Bunun 
temel sebeplerinden birisi Amerikan yönetiminin kendi içindeki derin çatlaklar. Trump yönetimi ile ABD istihbarat ve güvenlik aygıtı farklı politikalar peşinde. Hatta Trump’ın en yakın çalışanları bile başına buyruk hareket ediyor. 

Yani karşımızda tek bir ABD yok. 

Eskiden ABD ile yapılan görüşmelerde bütüncül bir yaklaşım ile paket halinde anlaşılırdı. 
Şimdi ise bir konuda anlaşsak bile diğer konular da sorunlar devam ediyor. Hatta belirli bir konuda bile ABD’nin ne yapmaya çalıştığını anlamak çok zor. Örneğin Suriye konusundaki gelişmelere bakalım; 
 - Önce Trump, ‘Suriye’den çekileceğiz’ dedi. 
 - Sonra ABD içinde Kürtler konusunda tepki alınca ‘Türkiye’yi ekonomik olarak 
ezeriz’ ifadesini kullandı. 
 - Yakın zamanda ise ‘(Kürtleri korumak için) Suriye’de tampon bölge kuracağız’ 
açıklaması yaptı. 
 Peki, ABD Suriye’de ne yapmak istiyor? 
 - Suriye’de Kürt kartını İran’a karşı kullanmak için hala YPG/PKK’nın hamisi rolünü oynamaya devam etmek istiyor. 
 - Türk-Rus ilişkilerinin ne kadar kırılgan olduğunun farkında ve yakından izleyerek, 
Türkiye’yi köşeye sıkıştırmak istiyor. Nitekim IMF’ye başvurmamız ona bu fırsatı verdi. 

 ABD, Suriye’de Türkiye’den iki şey istiyor; 

 - Kürtleri Esat ve Ruslara bırakma, doğrudan görüş ve Kürt özerkliğini legalize et. 
 - Rusya ile ilişkilere son ver, Suriye’de taraf değiştir. 
 ABD, Türkiye ve Rusya ilişkilerini izlerken şu sonuca vardı; Türkiye iki büyük güç 
arasında bir denge sağlayamıyor sadece Rusya ile ilişkilerini ABD’ye karşı şantaj olarak kullanıyor. Türk-Rus ilişkileri bir ittifak değil, çeşitli paketlerden oluşuyor. 

Bu Paketler; 

 - Rusya’nın müsaadesi ve izni ile önce Fırat Kalkanı bölgesine, 
 - Daha sonra Afrin bölgesine girilmesini ve 
 - Soçi Anlaşması kapsamında İdlib’teki cihatçıların (Sünni savaşçı) temizlenmesini içeriyordu. 

 Bunların hepsi Suriye’nin bütünlüğünü kapsayan bir genel siyasi barış planını 
destekleyecekti. Nitekim Rusya uzun zamandır paket anlaşmalar gereği, Türkiye’nin Fırat Kalkanı ve Afrin Bölgelerinden çıkmasını ve buraları Esat’a teslim etmesini istiyor. 

Örneğin 

(Rus medyasının iddiasına göre) Türkiye, Afrin bölgesinde üç haftada 10 km. ilerleyemeyince Ruslar, YPG/PKK’yı Tel-Rıfat’a çektiler ve böylece Türkiye bir haftada boşalan bölgeye yerleşti. Ardından Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un Türkiye’nin Afrin’den artık çekilmesi gerektiği açıklaması gelmişti. 

 Durumu yakından izleyen ABD yönetimi, işte bu noktada Türk-Rus ilişkilerinin bir 
ittifak olmadığını ve ne kadar kırılgan olduğunu gördü. Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerini ABD’ye karşı şantaj olarak kullandığını anladı. 
 Burada bir ara bilgi vermeden geçmeyelim. Trump’ın Fırat’ın doğusu konusunda ani çekilme kararının arkasında Kaşıkçı olayı nedeni ile yaşadığı şantaj etkili olmuştu. Bu şantajın diğer ucunda Suudi Arabistan daha da özelde Prens Salman vardı. Salman o dönemden beri boş durmuyor, Türkiye aleyhinde elinden geleni yapıyor. 

 - YPG/PKK bölgesine her ay milyarlarca dolar yardım gönderiyor. 
 - İdlib bölgesindeki cihatçıları Türkiye’ye karşı ayaklandırdı ve Suudilerin adamları İdlib’in %70’ini ele geçirdi. Yani bu bölgeyi temizlememiz ya da yeni bir etki bölgesi yaratmamız artık çok zor gözüküyor. 
 - Başta İsrail, ABD ve Almanya olmak üzere yabancı istihbarat servislerine büyük 
paralar ödeyerek Ankara aleyhinde 15 Temmuz darbe girişimi ile ilgili belge ve kayıt topluyor. 

 Ortadoğu’da ABD, İsrail, Suudi Arabistan, Mısır ve Körfez ülkeleri bir tarafta; Rusya, İran, Türkiye ve Katar ise diğer tarafta bulunuyor. Türkiye ve Katar, Sünni olmakla birlikte Müslüman Kardeşleri yakınlığı nedeni ile diğer taraftaki Sünnilerden ayrılıyorlar. 

 YPG/PKK üzerine oyunlar.. 

 Rusya, Türkiye ve İran’ı Astana’da bir araya getiren ve bugüne kadar işbirliğini devam ettiren Astana Süreci’ndeki ortak mantık şu idi; Suriye konusu ülkenin toprak bütünlüğü içinde çözülecek ve üç ülke bu barışın garantörü olacaktı. 
 Rusların bu ortak mantık çerçevesinde Türkiye’den beklentileri şunlar; 

 - Fırat Kalkanı ve Afrin bölgelerini terk et. 
 - Soçi Anlaşması’nda söz verdiğin gibi İdlib’i yabancı savaşçılardan temizle. 
 - Fırat’ın doğusu seni ilgilendirmez, burası Esat’ın sorunudur. 

Son isteğini desteklemek için Ruslar, Türkiye ile Suriye yönetimi arasında yapılan 
Adana Mutabakatı’nı gündeme getirdi. Mutabakat 1998’de yapılmıştı ve Aralık 2010’da yenilenmiş, Nisan 2011’de yani Türkiye, Suriye’ye müdahil olmadan birkaç ay önce yürürlüğe girmişti 1. Peki, mutabakat neden önemli? Anlatalım. 

1 Söz konusu dokumana ulaşmak için; 
   https://tr.scribd.com/document/391746593/Syrian-Turkish-Adana-Agreement 

- Mutabakat ile Suriye yönetimi de PKK’yı terör örgütü olarak kabul ediyor ve 
önlemek için elinden gelen her şeyi yapacağını vaat ediyor. 
- Mutabakat’ın gizli olan maddelerinden sonuncusuna göre; eğer Türkiye, Suriye’nin aldığı tedbirlerden tatmin olmazsa Suriye sınırı boyunca karşı toprakların 5 km. derinliğinde bir bölgeye müdahale edebilir ve güvenlik kuşağı kurabilir. 
 Ruslar, bu mutabakatı göstererek ‘Siz Fırat’ın doğusuna müdahale etmek yerine 
Kürtlerin Esat ile anlaşmasına izin verin çünkü Esat zaten YPG/PKK’yı terör örgütü olarak kabul ediyor ve bu öncelikle onun yükümlülüğü’ diyorlar. 
Özetle, Suriye’de Rusya kendi çözümünü Türkiye’ye dayatıyor. Türkiye’nin başından beri Fırat’ın doğusuna girmek gibi bir niyeti olmadığı zaten belli ve girmeyeceği bekleniyor. 

Çelişki Suriye’nin bütünlüğünü savunan Türkiye’nin hem kontrol altına aldığı bölgelerden çekilmemesi hem de Esat ile görüşmeye bir türlü yanaşmaması. Geçen zamanda içinde Türkiye’nin Suriye politikaları YPG/PKK meselesini ABD, Rusya ve Suriye’nin de meselesi haline getirdi. 

Rusya ve ABD’nin Suriye’deki nihai barış ile ilgili bir gizli planları olduğunu 
biliyoruz. Anlaşamadıkları nokta Kürtlere istediklerini vermek değil, bunu kimin vereceği yani kimin hamileri kalacağı. Ruslar bu yönde yakın zaman önce Hmeymim askeri üssünde YPG/PKK liderleri ile bir araya geldi ve Esat rejimi ile anlaşmasını sağlamaya çalışıyorlar. 

ABD ise YPG/PKK’lılara ‘Sakın Esat’a gitmeyin’ diyor. İki arada kalan YPG/PKK, 
kendilerine bağımsızlık bile vereceğini söyleyen ABD’ye yakın ama Ruslar da ‘Eğer Esat ile anlaşmazsanız sizi Türkiye’ye bırakırız’ şantajını yapıyor. 

ABD, YPG/PKK’yı İran senaryosu çerçevesinde kullanmak için elinde tutmak istiyor. 
Bu yüzden, Fırat’ın doğusundan çekilmeyecek, ABD güvenlik aygıtı buna izin vermeyecek. 
ABD’nin çekilmesi ancak Türkiye’nin Esat ile Kürtlerin geleceği konusunda anlaşması ile mümkün olabilir. Bu nedenle, ekonomi üzerinden şantaja devam ediyorlar. Trump’ın danışmanı Bolton ve senatör Lindsay Graham’ın Ankara ziyaretlerinin amacı buydu ve Amerikan kamuoyuna yaptıkları açıklamalarda oyunun adını koydular; ‘Kürtleri ezdirmeyeceğiz.’ 

Büyük hesaplaşma öncesi Türk-Rus ilişkileri.. 

 Türk-Rus ilişkileri sadece Suriye özelinde değil, çok boyutlu olarak önemli sorunlar yaşıyor. Genel çerçevede Türk-Rus ilişkileri özellikle geçen Mayıs ayından beri oldukça sıkıntılı ve karşılıklı güven sıfır seviyesinde. Suriye ile ilgili yukarıda sıraladığımız talepleri sorunların sadece bir kısmı. Ruslara göre, Ankara Suriye’de hiçbir sözünü yerine getirmedi. 

Ruslar, Türkiye’nin Suriye’de girdiği bölgelerden gerçekten çıkacağını sanıyordu ama öyle olmadı. 
 Ruslar, Ankara-Washington gelişmelerini yakından izliyor ve acele tepki vermek 
istemiyorlar. Ancak, ABD ile ilişkilerimizden rahatsızlar, ne konuştuğumuzun peşindeler. 
Ruslar, Türkiye’nin Rus kartını ABD’ye karşı şantaj olarak kullandığını düşünüyor. Üstelik Türkiye ekonomik soruları nedeni ile gittikçe ABD ve Batıya kayıyor. 

Öte yandan; 

 - Ruslardan S-400 ya da benzeri bir silah sistemi alacağımızı ama şifrelerini ABD’ye teslim edeceğimizi düşünüyorlar. 
 - Türkiye hala Akkuyu nükleer santral projesi için gerekli parayı bulamadı. 
 - Ruslar enerji hattını Karadeniz’e döşediler ama Türk Akımı II için hala ticari bir anlaşma yok. 

 Rusların büyük planı (Avrasyacılık), Türkiye ve İran’ı bir potada kontrolünde tutmak, bunu diğer Türk Cumhuriyetlerine reklam olarak kullanmak ve böylece Rus realizmi gereği her coğrafyada çıkarlarını maksimize etmektir. 

 ABD’nin planı ise Türkiye’yi karşı ittifaktan koparmak ve İran planına dâhil etmek. Suudiler ise Ankara’nın Arap dünyası liderliği planına son vermek istiyor. Türkiye’nin Şii İran ve Rusya ile aynı tarafta uzun süre kalmayacağı öngörülüyor ve büyük hesaplaşma çok uzak değil. Bu hesaplaşma sanıldığı gibi taraflar arasında değil, Türkiye ve Rusya arasında yaşanacak. 

  Rusya, Türkiye’nin ABD ile ilişkileri konusunda kendisine dürüst davranmadığını 
düşünüyor. İlave olarak aşağıdaki üç konuda Türkiye’nin Rusya’ya ihanet ettiğini algılıyor. 
 - Ekümenikliğini kabul etmediği halde İstanbul’daki Rum kilisesinin Ukrayna 
kilisesini kendisinden koparmasına izin vermesi (kilise birliğini bozması). 
 - Kerç Boğazı sorununda Ukrayna yanında yer almamız ve bu ülkeye insansız hava aracı satmamız. (Ruslar bu konuda; ‘Savaşın bitmesine yardımcı olmayacak’ açıklaması ile yetindiler). 
 - NATO’nun Karadeniz’deki Rusya aleyhine faaliyetlerine gönülden destek vermeye başlamamız. 
 
   Burada Rusya ile ilişkilerimiz konusunda bir öz eleştiri yapalım. Ruslar, NATO üyesi olsa da güçlü bir Türkiye’nin kendi çıkarlarına da hizmet edeceğini görecek kadar realistler. 

Ancak biz, ABD ile olduğu gibi Rusya ile de ilişki kurmayı bir türlü öğrenemedik. Ruslar hakkındaki temel bazı hususları bile hala Soğuk Savaş mantığından kurtulamayan Batılı kaynaklardan öğreniyoruz. Rusya konusunda ne uzmanlarımız ne de kurumsal diyalog kanallarımız var. İşte bu yüzden yani kurumsal diyalogun geliştirilmesi için İstanbul’da Türk-Rus Yüksek İstişare Kurulu’nu teşkil ettik 2. 

2 İnternet adresinden kurul ile ilgili bilgilere ulaşabilirsiniz; https://www.rebtek.org/yuksek-istisare-kurulu/ 

 Sonuç..
 
 Makalemizi daha fazla uzatmadan sonuca gelelim. Kötüye giden ekonomik şartları bir kez daha Türkiye’yi çok önemli bir eşikte Batıya yanaşmaya ve Ruslara sırtını dönmeye zorluyor. Eğer ilişkilerimiz tersine dönerse, Ruslar; turizm, nükleer santral ve ekonomik yaptırımlar ötesinde çok daha radikal yaptırımlara başvurabilirler. Örneğin, Türkiye’nin derhal Suriye’de bulunduğu bölgelerden çıkmasını talep edebilir, Suriye hava sahasını kapatabilir ve Esat rejimi ile birlikte İdlib’e harekâta ve hava saldırılarına başlayabilirler. 

 Ankara’ya tavsiyemiz ise 2011’den beri aynı; Türkiye’nin güçlü bir Suriye’ye ihtiyacı var ve bunun çaresi Esat ile anlaşmak. Bu hem ABD’nin bölgeden çekilmesini hem de Rusları tatmin edecek bir çözümü sağlar. Böylece Suriye ile birlikte çözüm konusunda ABD kartını ve Rusya üzerinden ilişkiyi devreden çıkarıp, YPG/PKK’nın elimine edilmesi ve diğer çıkarlarımız konusunda ortak bir yol haritası izleyebiliriz. 

Unutmayın, biz Suriye ile komşuyuz. 


***

27 Ocak 2019 Pazar

BÜYÜK İSRAİL PROJESİ (BİP) SURİYE DE TAM GAZ DEVAM EDİYOR,

BÜYÜK İSRAİL PROJESİ (BİP) SURİYE DE TAM GAZ DEVAM EDİYOR,




Kafanızı karıştırmayın
SONER YALÇIN
Önce bir tespit:
26 Ağustos, 2016 
Osmanlı kuruluşundan itibaren en ağır koşulları kabul eden Karlofça Antlaşması'nı imzalamak zorunda kaldı.
Bu antlaşma; Batı'da büyük çapta toprak kaybettiği ilk antlaşmaydı. Orta Avrupa'daki egemenliği büyük ölçüde sona erdi.
Bu antlaşma; Avrupalıların Türkleri Avrupa'dan atma umutlarını artırdı.
Osmanlı askeri tarihi hakkında kitaplar yazanların ortak görüşü şudur:
“Hükümleri açısından tam bir felaket olan Karlofça
Antlaşması bile Osmanlı İmparatorluğu'nun askeri sistemini yıkamamıştır. Önemli eyaletler, hudut
savunma hatları ve her şeyden önemlisi tecrübeli askeri kadroların kaybedilmesinerağmen, ordu kendini yeniden yapılandırarak iki asır daha imparatorluğun kalan topraklarını savunabilmiştir. Kendinden daha güçlü rakipleri değişen dünya koşullarına ayak uyduramayıp yıkılırken, Osmanlı Ordusu varlığını koruyabilmiştir.” (Osmanlı Askeri Tarihi, M.Uyar-E.J. Erickson)
Ve…
Türk Ordusu daha zorunu Milli Mücadele döneminde gösterdi. Rusya, Almanya, Avusturya orduları paramparça olup iç savaş yaşarken; askerlerinin terhis edilmesine ve silahlarına işgal otoritelerinin el koymasına rağmen Osmanlı Ordusu, Anadolu'da disiplinini ve kurumsal kimliğini bozmadan Mustafa Kemal önderliğindeemperyalizme karşı büyük mücadeleye başladı.
Yani…
Arkadaş, bu toprakların yiğit ordusuna güvenmeye devam et; emperyalizmin maşaları FETÖ, PKK, IŞİD onun bileğini bükemez.
Ne demişti büyük Atatürk:
“Sizin gibi kumandanları, subayları ve erleri olan bir millet için yâd elleri altında köle olmak mümkün değildir…”
Bu tespit ardından konumuza girebiliriz…

Kayıp ülke!
Sınırımızda ne oluyor?
Yok Cerablus… Yok Afrin… Yok Menbiç…
Yok Suriye Ordusu YPG ile ateşkes antlaşması yaptı.
Yok Türk Ordusu Cerablus'a girdi; askeri operasyona “Fırat Kalkanı” adı verildi.
Vs. Vs.
Gazetelerde-ekranlarda sürekli hangi bölge kimin kontrolünde renkli haritalar yayınlanıyor-gösteriliyor. Kafalar sürekli karıştırılıyor.
Ekranlarda bolca uzman var. Ellerindeki çubuklar harita üzerinde dolaşıp duruyor; bolca stratejilerden bahsediyorlar. Takip etmek imkansız hale geliyor; örgüt isimleri-yer adları birbirine karışıyor.
Sahi neler oluyor?
Meseleye, mikro-küçük değil, makro-büyük açıdan bakarsak ancak işin aslını kavrayabiliriz.
O halde, önce şu gerçeğin altını çizelim:
Suriye meselesinde ABD var, Rusya var, İran var, Türkiye var, Fransa var, İngiltere var, Katar var, Ürdün var, Lübnan var, Suudi Arabistan var, Irak var, var oğlu var.
Hizbullah var, Hamas var, Müslüman Kardeşler var, El Kaide var, IŞİD var, Nusra var, PKK var, Barzani bile var.
Kim yok?
Kimin adı, küresel medyada hiç geçmiyor/geçirilmiyor? (Dış haberler; bu yayın merkezlerinden tercüme edilenlere dayandırıldığı için bizim medyada da yok!)
Kim bu ülke?..
Suriye'nin komşusu!
Üstelik Suriye ile yıllardır arası bozuk; kimi dönem savaş bile yaptılar.
Bildiniz, İsrail!..
Yok Cerablus… Yok Afrin… Yok Menbiç… Kafanızı bunlarla karıştırmayınız!
İsrail'in adı Suriye iç savaşında niye hiç geçmiyor bunu düşününüz! Örneğin…
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer öncülüğünde Türkiye-Suriye ilişkileri geliştirilirken İsrail tedirgin olmuştu.
Demek ki Suriye meselesi İsrail için çok önemliydi.
Yani… Küresel medya merkezleri (örneğin, Suriye Ordusu'nun konumunu uydularıyla tespit edip muhaliflere vermesi gibi faaliyetlerde bulunan) İsrail'i; gözlerden-kulaklardan saklasa da savaşın merkezinde bu ülke var!
Peki… Gelelim can alıcı soruya:
İsrail, Suriye'de neyin peşinde?
İlk amaçları
Farkındasınız…
Suriye iç savaşını mezhep temelli göstermek istiyorlar; Alevi, Sünni, Dürzi…
Suriye iç savaşını dinsel temelli göstermek istiyorlar; Müslüman, Hıristiyan…
Suriye iç savaşını etnik temelli göstermek istiyorlar; Arap, Kürt, Türkmen…
Yahudi bu işin neresinde?
Yahudi yok mu? Yok! Oysa…
Tevrat/Tekvin'e göre; Yahudilere -vaat edilmiş topraklar- “Arz-ı Mev'ud” verildi.
Burası…
İsrail, Filistin, Lübnan toprakları ile Ürdün, Mısır ve Suriye'nin kıyı bölgeleridir! Keza… İsrailoğulları “Kenan Ülkesi” denen bu yerleri yaklaşık olarak 500 yıl (M.Ö. 1500-M.Ö. 1000 yılları arasında) yönetti.
Siyonist Yahudiler bu bölgeleri tekrar ele geçirme isteklerinden hiç vazgeçmedi.
İsrail'in Suriye ile bitmez tükenmez savaşının kaynağıdır bu bilgiler.
Şimdi şu soruları sorabiliriz:
Suriye iç savaşı neden ülkenin kuzeyine sıkıştı kaldı?
İç savaştan önce Suriye'de hiç gücü olmayan ve parçalı bulunan Kürt örgütlerini kimler, nasıl, neden bir araya getirdi?
PKK-YPG nasıl oldu da Irak ve Suriye ordularını yenen IŞİD'e karşı ardı ardına zafer kazanıp topraklarını sürekli genişletti?
Ve neden PKK-YPG Akdeniz'e ulaşmayı en büyük davası haline getirdi?
Tüm bunlara sesini çıkarmaması ve sınırında olanlara müdahalede bulunmaması için kimler Türkiye'de, sürekli terör eylemi düzenletti; darbe girişimi planladı?
Soru aslında yanıttır:
İlk hedefleri; “Kürt Yahudi Devleti”ni kurdurmaktır.
Sonraki aşama “Büyük İsrail”dir!
Yok Cerablus… Yok Afrin… Yok Menbiç…
Diye kafanızı hiç karıştırmayınız…
SONER YALÇIN


http://www.ozelburoistihbarat.com/ulkeler-kitalar-dosyasi/israil-dosyasi-buyuk-israil-projesi-bip-suriyede-tam-gaz-devam-ediyor-982

30 Kasım 2018 Cuma

SURİYEDE BARIŞA ÇOK VAR

SURİYEDE BARIŞA ÇOK VAR.




Prof.Dr.Sait Yılmaz 
05 Kasım 2018 

 Giriş 

 Suriye’de 2011 yılından beri devam eden iç savaşta başlangıçtaki planlar tutmayınca 2014 ayındaki Halep başarısızlığının ardından Türkiye ve ABD’nin yollarının ayrıldı. Eylül 2015’de Rusların müdahalesi ile savaşın seyri değişti. Esat’a verilen güçlü destek ve Rus varlığı ABD ve Türkiye’yi kendi etki bölgeleri dışında hareket edemez hale getirdi. Türkiye, Sünni Arap kartına Amerikalılar ise sahada en güçlü vekil olarak gördükleri Kürt kartına sarılmış durumdadır. Şimdi Türkiye’nin etki sahası olarak gördüğü İdlib-Afrin-Fırat Kalkanı bölgeleri ile ABD’nin desteklediği YPG/PKK bölgesinin yeni statüsü masadaki konulardır. 
Taraflar Suriye içinde oydukları bölgelere Suriye Anayasası’nda statü vererek sahadaki askeri durumu siyasi kazanca çevirmek istiyorlar. Tabii Esat’ın ve rejiminin geleceği de bu Anayasa ile şekillenecek. Genel resim içinde Esat, devlet mekanizmasını çok güçlü bir şekilde elinde tutuyor. Ülke genelinde ise İdlib ve Rakka hariç tüm vilayetler kontrolü altında. Hatta YPG bölgesi içindeki Haseki bile Esat’ın kontrolünde kalmaya devam ediyor. Gelinen durum nedir, 
ne olacak? Anlatalım. 

 İdlib-Afrin-Fırat Kalkanı.. 

 Astana Anlaşması’na göre Türkiye, İdlib’i savaşçı gruplardan temizleyecek ve bölge güvenli hale getirilecekti. Ancak, Türkiye zaman içinde ayak sürüdü, bu işi yapmak istemedi. 
Bunun üzerine Esat, İdlib’i geri almak istedi ama gücü yetmedi. 17 Eylül 2018’deki Soçi Anlaşması ile Türkiye’nin istediği şekilde Esat güçlerinin İdlib’e yapacağı harekât durduruldu. Bu anlaşmanın arkasında Rusya ve ABD arasındaki istişareler etkili oldu. İdlib bölgesi İslamcı savaşçılardan temizlenmiş değil ve ne olacağı belirsiz. Türkiye, temizlik yapmak yerine ‘dönüştürme’ yoluna girdi. Türkiye’nin planına göre; buradaki radikal savaşçılar ılımlı hale getirilecek ve Esat bunlarla da masaya oturmaya razı edilecek. 

 İdlib içinde Suriye’nin çeşitli bölgelerinden toplanmış çoğunluğu Sünni Arap 3.5 
milyon nüfus var. Buradaki savaşçı gruplar içinde şunlar bulunmaktadır; 

 - Doğu Türkistanlı, Özbek ve Kafkasyalılar dâhil (5 bin), 

 - El Nusra (El Kaide); 7-10 bin, 

 - Ilımlı (ÖSO); içinde pek çok farklı ve ayrı gruplar halinde 30 bin kişi kadar ancak savaş kabiliyetleri yok, 

 - Daha radikal gruplar; 1.000 kişi kadar. 

 Esat güçleri tek başına İdlib’i geçiremez ancak RF ve İran desteğinde bölgeye girebilir ama iki tarafta ağır zayiat verebilir. Bu yüzden, bu seçenek arka planda bekliyor. Rusya, Ankara’nın İdlib’i radikal silahlı gruplardan temizlemesi beklentisinden vazgeçmiş değil. Ankara’da İdlib’te dönüşüm yapılırsa Türkiye’nin otonomi bölgesi isteğine olumlu cevap verileceğini umuyor, aslında başından beri kuzeybatı Suriye’de ‘de facto’ bir özerk bölge yaratmaya çalışıyor. İdlib ile ilgili gelişmeler Rusya’nın Türkiye ile ortaklığı devam ettirme niyetinden kaynaklansa da bu ittifak her an bozulabilir. 

Afrin’in güney yarısı yani Tel Rifat bölgesi hala YPG/PKK’nın kontrolünde. Afrin 
bölgesi içinde hala önemli bir Kürt nüfusu yaşıyor. Türkiye insani yardımı sürdürmeye çalışıyor ama ÖSO’nun burada işlediği suçlar (hırsızlık, tecavüz vb.) halkı Türkiye’ye düşman ediyor, bölgede güvenlik yok. 

Fırat Kalkanı, bölgesi ise Afrin’e göre daha sakin ama burada da Suriye’nin dört bir yanından toplanmış kişilerden oluşan ÖSO grupları içinde çıkar çatışması yaşanıyor. 

Şimdilik İdlib bölgesindeki konum ‘çatışmanın tırmanmasının önlenmesi’, Fırat’ın 
doğusunda ise ‘çatışmasızlık’ bölgesi olarak belirlenmiş durumda. 

 YPG/PKK bölgeleri.. 

 Fırat’ın doğusunda Kürt gruplar, IŞİD’ın geri kalanlarını temizlemek görüntüsü altında Haseki ve Rakka’da hala Esat güçlerine saldırıyor1, Deyrizor bölgesinde toprak genişletmeye devam ediyorlar. İşin aslı Kürtler, IŞİD ile mücadeleyi çoktan bıraktı ve ele geçirdikleri bölgeyi genişletmek istiyorlar. Kürtler, yerel yönetimleri geliştirerek, devlet inşasına devam ediyor. Eylül 2018’de Kürt yerel polisi (Asayiş), Arap okullarının kapanmasını protesto eden 50’den fazla kişiyi tutukladı. Vergi vermeyenlerin dükkânlarını yakıyorlar. YPG/PKK her yere Kürt sembollerini yayarken, Araplar, Türkmenler ve diğer etnik gruplar yok gibi 
davranıyorlar. Bunları yaparken, ABD, Avrupa, Körfezin Arap ülkelerinin siyasi, ekonomik, askeri ve medya desteği alıyorlar. Kürtlerin bağımsızlığı hak ettiği mesajı işleniyor. ABD daha önce bölgeden çekilme zamanı olarak IŞİD ile mücadelenin bitmesini açıklamıştı. Yeni durumda ne buna uyuyor ne de Kürt provokasyonlarına ses çıkarıyor. ABD, Türkiye’nin bu devlete engel olma niyetlerini perdeleme ve önleme için ikna yöntemini kullanıyor. Kürt kartı, 
İran’a karşı Türkiye’yi yanına çekmenin bir aracı olarak görülüyor. 

 YPG/PKK kuvvetleri, ABD ve Türkiye anlaşmasına rağmen Münbiç bölgesinden hiç çekilmediler. Münbiç’te değişen bir şey yok. Hiçbir zaman YPG/PKK bölgesinde devriye olmadı. Son devriye faaliyeti Amerikan üssünün olduğu bir bölgeye doğru 500 m. ilerleme getirdi. Türk askeri YPG/PKK bölgesine hiç girmedi yani devriye işi ÖSO bölgesinde kaldı. 

 Özetle, ABD desteğini alan YPG/PKK” özerk bölge” ile “bağımsız devlet” arasında bir çözüm arayışındadır. Sonuçta ortaya çıkacak muhtemel federal yapı içinde YPG/PKK; kendi parlamentosu ve belediyeleri olan, vergi toplayan ve petrol kuyularını kontrol eden Barzani modelinden daha aşağı bir devlet benzeri yapıdan aşağısına razı olmak istemiyor. 
Esat’a ise dış ilişkiler, savunma, uluslararası ticaret gibi konular bırakılacak 

 PKK’nın lider kadrosu Suriye düz ve güvenli olmadığı için Kandil’de saklanmaya 
devam ediyor. Lider kadro içinde Karayılan, Bayık, Bahoz Erdal, Nurettin Sufi ve Şahin Çilo var. Bunlardan Şahin Çilo, YPG/PKK’nın başında kişidir. Çilo askeri liderdir, siyasi temsilciler ise; sözde Suriye Demokratik Meclisi üyesi Erdar Halil, Asya Abdullah ve Siban Hamo’dur. Suriye’deki YPG/PKK bölgelerinde (Fırat’ın batısı ve doğusu) toplam 70 bin militan var. Bunların 20 bin Kürt, 50 bini ABD’nin satın aldığı Araplardır. 3-5 bin YPG/PKK, Afrin güneyindedir (Tel Rifat). 

 Türkmenler.. 

 İdlib ve Afrin ile birlikte Fırat Kalkanı bölgesi de Araplaştırılırken Türkmenler Suriye genelinde buharlaştılar. 2011 yılına göre Suriye’deki Türkmen nüfusu (3.5 milyon2) %90 azaldı veya kayboldu. Bugün Suriye’deki Türkmen mevcudu 35 bin civarındadır. Suriye’den Türkiye’ye gelen Türkmen miktarı 500 bindir. 10 bin Türkmen Avrupa’ya gitti. Toplama bir milyon nüfusa sahip YPG/PKK bölgesinde devlet kurulmaya çalışılırken, Suriye’deki Türkmenler sahipsiz ve ne istediğini bilmiyorlar. ÖSO içinde dahi Türkmen yoktur. 

Irak’ta da durum aynı; Türkmenler son seçimlerde Kerkük’te Irak Türkmen 
Cephesi’nden 2, Şii gruplar içinden 7 milletvekili çıkardılar. Ancak, 100 bin nüfuslu Hıristiyanlar bakanlık (Adalet) alırken, Türkmenlere bakanlık verilmedi. En az Kürtler kadar nüfusa sahip Türkmenler, Irak’ta yok sayılırken, Kürtler kuzeydeki özerk bölge hariç ülke egemenliğin yarısına sahipler. 

 Suriye’nin geleceği ve ülkelerin pozisyonları.. 

 Suriye’de işler 2016’da başlayan ABD ve Rusya arasındaki centilmenlik anlaşmasına göre yürüyor3. ABD Savunma Bakanlığı, Fırat’ın doğusu ve batısından sorumlu iken İdlib bölgesindeki ÖSO’nun içinde CIA’nın grupları da var. Rusların önceliği zaten İdlib bölgesi ve burası çözüldükten sonra Fırat’ın doğusu ile ilgili anlaşmanın daha kolay olduğunu düşünüyorlar. Rus-ABD centilmen anlaşması Esat’ın ve Rusların Fırat’ın doğusuna girmemesini içeriyor. ABD, Suriye’nin kuzeyindeki tarım ve enerji bölgelerinde yaklaşık 20 
üs kurdu ve bu üsler bölgeden gitmeye niyetinin olmadığının da bir göstergesi. Amerikalılar, savaştan daha az zarar gören bu bölgede kolayca yeniden ülke inşası yapacaklarını düşünüyorlar. Ancak, burada yaşayanların çoğu Kürt değil ve YPG vahşice insanları kontrol altında tutmaya çalışıyor. 

Suriye üzerinde Türkiye, Rusya Federasyonu ve ABD anlaşamadı. Herkesin kendi Suriye planı var. RF; Esatlı bir Suriye, ABD; zayıf ve problemli bir Suriye, Türkiye ise İhvanlı bir Suriye istiyor. ABD, Türkiye’yi destekleyebilir çünkü İhvan içinde kendi adamları da var ve bunlar yönetimde yer alırsa onay verebilir. İhvan’ın gönlü Türkiye’de değil, mecbur olduğundan Türkiye ile işbirliği yapıyor. Özetle, Türkiye’nin Suriye politikası YPG/PKK’dan önce Esat’ı göndermek yani rejimi değiştirmek konusuna odaklanmış durumdadır. 27 Ekim 2018’de İstanbul’da yapılan Dörtlü Suriye Zirvesi’nden bir sonuç çıkmadı. Türkiye’nin 
beklentisi Anayasa yapılması ve özellikle Türkiye olanlar olmak üzere göçmenlerin güvenli ve gönüllü dönüşünün sağlanması idi. Türkiye’den dönenler ÖSO bölgesine gönderiliyorlar. Zirve’ye katılan Almanya ve Fransa’nın sahada varlığı yok ama Türkiye ile birlikte özellikle göçmen akışı konusunda ön almak istiyorlar. Diğer yandan kendilerine masada yer buldular. 

Esat ise 2011 yılına dönmek, ülkenin bütünlüğünü ve egemenliğini devam ettirmek istiyor. Türkiye, 2011 yılında olduğu gibi Esat ile İhvan’ı iktidarı ortak etmeye zorlayabilir ama Esat eğer İhvan’a bir kere kolunu kaptırırsa 1980’lerde olduğu gibi ne olacağını çok iyi biliyor. 

İhvan (Müslüman Kardeşler) içinde Türkiye’nin belirli bir adamı da yok, liderlik çok parçalı, pek çok isim geçiyor. İhvan’ın asıl sahibi İngiltere ama gelişmelerin içinde gözükmese de yakından izliyor ve taksimat zamanını bekliyor. 

 Suudi Arabistan, Suriye’de denklem dışı kaldı ve kendi teröristlerini Rakka 
bölgesinden çıkarmak için YPG/PKK’ya 100 milyon dolar rüşvet verdi. Bu teröristler geçen yıl Suudi Bakanın gözetiminde Rakka’dan alınmıştı. Katar, Suriye’de Türkiye ile birlikte hareket ediyor ama artık sahada savaşçısı kalmadı. El Nusra (El Kaide), Körfez ülkeleri tarafından finanse ediliyor. Kimse tarafından sevilmeyen ve istenmeyen İsrail ise sahada da kendine müttefik bulamadı. Bu yüzden, kaosun ve savaşın devamını istiyor, ara sıra bir yerleri vurarak ortalığı karıştırıyor. 

 İran’ı pasifize etmek için yeni ABD enerji yaptırımları Suriye’de sonuç verebilir. İran güçleri yavaş yavaş Suriye’den çekilebilir. Bunun için yaptırımların yumuşatılması karşılığı Rusya aracılığında ABD ve İsrail ile İran arasında bir anlaşma olasılığı var. İran’ın Suriye’de pek bir rolünün kalmamış olmaması da bu çekilmeyi daha olası hale getiriyor. 

 Sonuç.. 

 BM Suriye Özel Temsilcisi Steffan De Mistura istifa edince Suriye sorununa siyasi çözüm arayışları şimdilik lidersiz kaldı. Mistura, Kofi Annan ve Lahdar İbrahimi’den sonra başarısız olan üçüncü özel temsilci oldu. Şu ana kadar Suriye’de genel bir çözüme ilişkin esaslı bir doküman yok. Cenevre I’de kabul edilen altı maddelik metin taraflarca farklı şekilde yorumlanıyor. Sadece İdlib konusunda bir metin var. Şimdi Mistura’nın yerine gelecek BM özel temsilcisi ile taraflar yeniden pazarlık yapmak için hazırlanıyor. Rusya’nın kaleme aldığı bir Anayasa’nın Cenevre’de ‘taraf olarak kabul edilmişler’in temsil edildiği Anayasa Komisyonu’nda görüşülmeye başlanması ile yeni bir sürece girilebilir. Türkiye’nin Fırat’ın batısından ABD’nin de doğusundan çıkmayacağı göz önüne alınarak iki bölgede özerkliğin getirilmesi olası gözüküyor. Bunun batıdaki adı ‘yerel yönetimlerin geliştirilmesi’ ama doğuda ise daha kuvvetli bir ‘özerk yönetim’ olabilir. 

 Daha önce de yazdığımız gibi bir iç savaş ortalama 10-15 yıl sürer ve biz henüz 
yedinci yıldayız. Suriye’deki savaşın siyasi olarak çözülmesi 5-6 yıl daha devam eder. Daha çok sular akacak; örneğin İdlib ve Fırat’ın doğusunda savaş yeniden tetiklenebilir. Esat’ın gücü ne İdlib’e ne de Fırat bölgesine yetmeyeceğine göre, çekilirse iç savaş tetiklenebilir. 

YPG/PKK alanını genişletmek peşine düşebilir. Türkiye’nin Fırat’ın batısına müdahalesi ABD’nin çekilmesine bağlı gözüküyor. Sihirli çözüm Türkiye’nin sadece Rusya ile değil ABD ile de anlaşmasında dır. Kaşıkçı kozu bunun için kullanılmalıdır. 

DİPNOTLAR;

1 Firas Samuri, Northeastern Syria: Kurdish Anarchy and Sultan Erdogan Dreams, Global Research, (October 25, 2018). 
2 3.5 milyon Türkmen’in 1.5 milyonu Türkçe konuşan ve Türk kimliğine vakıf olanlardı. 1 milyon Türkçe bilmeyip, Türk kimliğinin farkında olanlardı. 1 milyon Türkmen ise ne Türkçe konuşuyor ne de Türk kimliğinin farkında idi. Bunlar Suriye rejimi tarafından Türkiye sınırından iç bölgeye zorla göç ettirilenlerdi. 
3 Andrew Korybko, Strategic Assessment of the War on Syria in Fall 2018: Idlib & the Northeast, Eurasia Future, (October 20, 2018). 


***