iran etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
iran etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Aralık 2020 Cuma

Türk-Rus ilişkileri dönüm noktasında..

Türk-Rus ilişkileri dönüm noktasında.. 



Prof.Dr.Sait Yılmaz 
02 Şubat 2019 



 Giriş.. 
Çok önemli eşikler yaklaşana kadar Türkiye ile ilgili makale yazmaktan kaçınıyoruz. 
Ama yaşanan bilgi kirliği içinde neler olduğunu kendi dilimizle topluma anlatma sorumluluğu hissediyoruz. Bu yüzden, çok fazla detaya inmeden olanları anlatmaya çalışacağız. 
Hâlihazırda Türkiye, üç konuda köşeye sıkışmış durumda; 

 - Ekonomik darboğaz. 
 - ABD ve Rusya ile ilişkileri. 
 - Suriye’de beklenen gelişmeler. 
 Bunların hepsi birbiri ile iç içe ve çok yakında önemli gelişmelere ve hatta Rusya ile önemli bir gerilime yol açabilir. Hatta bu gelişmeler Mart ayı sonrasında Türkiye’nin iç ve dış politikasında yeni açılımların habercisi olabilir. Ne demek istiyoruz, anlatalım. 
 Türk Ekonomisi dış politika tercihlerimizi zorluyor.. 
Türkiye’nin şu anki güncel dış borcu 408 milyar dolar ve bu borcu çevirebilmesi yani borcu borç ile kapatabilmesi ve diğer acil ihtiyaçları için kısa vadede 50 milyar dolara ihtiyacı var. Bu parayı temin edecek dış adresler artık azaldığı için (ilgili bakan her ne kadar algı yönetimi dese de) IMF’nin kapısı çalındı. IMF’nin ise önce siyasi sonra teknik istekleri var. 

Siyasi istekler şu şekilde sıralanıyor; 

 - Tarafını seç; hem Batı ittifakının nimetlerinden yararlanıp, hem Rusya ile hareket edemezsin. 
 - Suriye odaklı başta olmak üzere Kürtlerle (YPG/PKK) barış süreci başlat, 
 - Doğu Akdeniz’de Batılı enerji şirketlerinin faaliyetlerini engelleme, 
 - Kıbrıs’ta çözümün yanında ol (Türkiye’nin çözümsüzlüğü istediğini iddia ediyorlar). 

 Bunların yanında teknik istekler ise istikrar paketi ve yapısal dönüşüm kapsamında tedbirlerin uygulanması yani IMF’nin ekonomik acı reçetesi anlamına geliyor. Burada en dikkat çekici konu ise Batılı şirketlerin Türkiye’nin elinde kalanları da yağmalaması için doların acilen devalüe edilmesi. IMF’nin resmi beklentisi şu an doların 10.21 TL civarına çıkarılması. Ekonomistler ise bunun 8-10.5 TL arasında olmasını bekliyorlar. 
 Türkiye bunlara ‘hayır’ demiyor sadece seçim sonrasına bırakılmasını istiyor ama 
paranın yarısını hemen istiyor. IMF ise ‘stand-by anlaşması yapılmadan para yok’ diyor. 
Türkiye’nin seçim öncesi böyle bir anlaşma imzalaması beklenmiyor. 
 
Özetle, Türk ekonomisi seçim öncesi dönemde ayakta durmaya çalışırken Mart sonrası için iyi sinyaller vermiyor. Ekonomimizin asıl sorunu üretmeyen yani tüketime dayalı olması. 
Her ne kadar ‘ihracatımız yerinde’ yani azalmadı diye övünülse de ithalat geriye gitti çünkü döviz yok. Bunun anlamı dışarıdan ithal edilen ara mala diğer adı ile montaj sanayiye dayalı ihracatımız da her an çökebilir. Son iki üç aydır pansuman paralar ile döviz rahatladı. Ancak, elde döviz rezervi azalınca şirketler büyük projelerden çıkmaya hazırlanıyor. 

Türk-ABD ilişkileri nasıl ilerliyor? 

 Türk-ABD ilişkileri çok çalkantılı ve öngörülemez şartlarda devam ediyor. Bunun 
temel sebeplerinden birisi Amerikan yönetiminin kendi içindeki derin çatlaklar. Trump yönetimi ile ABD istihbarat ve güvenlik aygıtı farklı politikalar peşinde. Hatta Trump’ın en yakın çalışanları bile başına buyruk hareket ediyor. 

Yani karşımızda tek bir ABD yok. 

Eskiden ABD ile yapılan görüşmelerde bütüncül bir yaklaşım ile paket halinde anlaşılırdı. 
Şimdi ise bir konuda anlaşsak bile diğer konular da sorunlar devam ediyor. Hatta belirli bir konuda bile ABD’nin ne yapmaya çalıştığını anlamak çok zor. Örneğin Suriye konusundaki gelişmelere bakalım; 
 - Önce Trump, ‘Suriye’den çekileceğiz’ dedi. 
 - Sonra ABD içinde Kürtler konusunda tepki alınca ‘Türkiye’yi ekonomik olarak 
ezeriz’ ifadesini kullandı. 
 - Yakın zamanda ise ‘(Kürtleri korumak için) Suriye’de tampon bölge kuracağız’ 
açıklaması yaptı. 
 Peki, ABD Suriye’de ne yapmak istiyor? 
 - Suriye’de Kürt kartını İran’a karşı kullanmak için hala YPG/PKK’nın hamisi rolünü oynamaya devam etmek istiyor. 
 - Türk-Rus ilişkilerinin ne kadar kırılgan olduğunun farkında ve yakından izleyerek, 
Türkiye’yi köşeye sıkıştırmak istiyor. Nitekim IMF’ye başvurmamız ona bu fırsatı verdi. 

 ABD, Suriye’de Türkiye’den iki şey istiyor; 

 - Kürtleri Esat ve Ruslara bırakma, doğrudan görüş ve Kürt özerkliğini legalize et. 
 - Rusya ile ilişkilere son ver, Suriye’de taraf değiştir. 
 ABD, Türkiye ve Rusya ilişkilerini izlerken şu sonuca vardı; Türkiye iki büyük güç 
arasında bir denge sağlayamıyor sadece Rusya ile ilişkilerini ABD’ye karşı şantaj olarak kullanıyor. Türk-Rus ilişkileri bir ittifak değil, çeşitli paketlerden oluşuyor. 

Bu Paketler; 

 - Rusya’nın müsaadesi ve izni ile önce Fırat Kalkanı bölgesine, 
 - Daha sonra Afrin bölgesine girilmesini ve 
 - Soçi Anlaşması kapsamında İdlib’teki cihatçıların (Sünni savaşçı) temizlenmesini içeriyordu. 

 Bunların hepsi Suriye’nin bütünlüğünü kapsayan bir genel siyasi barış planını 
destekleyecekti. Nitekim Rusya uzun zamandır paket anlaşmalar gereği, Türkiye’nin Fırat Kalkanı ve Afrin Bölgelerinden çıkmasını ve buraları Esat’a teslim etmesini istiyor. 

Örneğin 

(Rus medyasının iddiasına göre) Türkiye, Afrin bölgesinde üç haftada 10 km. ilerleyemeyince Ruslar, YPG/PKK’yı Tel-Rıfat’a çektiler ve böylece Türkiye bir haftada boşalan bölgeye yerleşti. Ardından Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un Türkiye’nin Afrin’den artık çekilmesi gerektiği açıklaması gelmişti. 

 Durumu yakından izleyen ABD yönetimi, işte bu noktada Türk-Rus ilişkilerinin bir 
ittifak olmadığını ve ne kadar kırılgan olduğunu gördü. Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerini ABD’ye karşı şantaj olarak kullandığını anladı. 
 Burada bir ara bilgi vermeden geçmeyelim. Trump’ın Fırat’ın doğusu konusunda ani çekilme kararının arkasında Kaşıkçı olayı nedeni ile yaşadığı şantaj etkili olmuştu. Bu şantajın diğer ucunda Suudi Arabistan daha da özelde Prens Salman vardı. Salman o dönemden beri boş durmuyor, Türkiye aleyhinde elinden geleni yapıyor. 

 - YPG/PKK bölgesine her ay milyarlarca dolar yardım gönderiyor. 
 - İdlib bölgesindeki cihatçıları Türkiye’ye karşı ayaklandırdı ve Suudilerin adamları İdlib’in %70’ini ele geçirdi. Yani bu bölgeyi temizlememiz ya da yeni bir etki bölgesi yaratmamız artık çok zor gözüküyor. 
 - Başta İsrail, ABD ve Almanya olmak üzere yabancı istihbarat servislerine büyük 
paralar ödeyerek Ankara aleyhinde 15 Temmuz darbe girişimi ile ilgili belge ve kayıt topluyor. 

 Ortadoğu’da ABD, İsrail, Suudi Arabistan, Mısır ve Körfez ülkeleri bir tarafta; Rusya, İran, Türkiye ve Katar ise diğer tarafta bulunuyor. Türkiye ve Katar, Sünni olmakla birlikte Müslüman Kardeşleri yakınlığı nedeni ile diğer taraftaki Sünnilerden ayrılıyorlar. 

 YPG/PKK üzerine oyunlar.. 

 Rusya, Türkiye ve İran’ı Astana’da bir araya getiren ve bugüne kadar işbirliğini devam ettiren Astana Süreci’ndeki ortak mantık şu idi; Suriye konusu ülkenin toprak bütünlüğü içinde çözülecek ve üç ülke bu barışın garantörü olacaktı. 
 Rusların bu ortak mantık çerçevesinde Türkiye’den beklentileri şunlar; 

 - Fırat Kalkanı ve Afrin bölgelerini terk et. 
 - Soçi Anlaşması’nda söz verdiğin gibi İdlib’i yabancı savaşçılardan temizle. 
 - Fırat’ın doğusu seni ilgilendirmez, burası Esat’ın sorunudur. 

Son isteğini desteklemek için Ruslar, Türkiye ile Suriye yönetimi arasında yapılan 
Adana Mutabakatı’nı gündeme getirdi. Mutabakat 1998’de yapılmıştı ve Aralık 2010’da yenilenmiş, Nisan 2011’de yani Türkiye, Suriye’ye müdahil olmadan birkaç ay önce yürürlüğe girmişti 1. Peki, mutabakat neden önemli? Anlatalım. 

1 Söz konusu dokumana ulaşmak için; 
   https://tr.scribd.com/document/391746593/Syrian-Turkish-Adana-Agreement 

- Mutabakat ile Suriye yönetimi de PKK’yı terör örgütü olarak kabul ediyor ve 
önlemek için elinden gelen her şeyi yapacağını vaat ediyor. 
- Mutabakat’ın gizli olan maddelerinden sonuncusuna göre; eğer Türkiye, Suriye’nin aldığı tedbirlerden tatmin olmazsa Suriye sınırı boyunca karşı toprakların 5 km. derinliğinde bir bölgeye müdahale edebilir ve güvenlik kuşağı kurabilir. 
 Ruslar, bu mutabakatı göstererek ‘Siz Fırat’ın doğusuna müdahale etmek yerine 
Kürtlerin Esat ile anlaşmasına izin verin çünkü Esat zaten YPG/PKK’yı terör örgütü olarak kabul ediyor ve bu öncelikle onun yükümlülüğü’ diyorlar. 
Özetle, Suriye’de Rusya kendi çözümünü Türkiye’ye dayatıyor. Türkiye’nin başından beri Fırat’ın doğusuna girmek gibi bir niyeti olmadığı zaten belli ve girmeyeceği bekleniyor. 

Çelişki Suriye’nin bütünlüğünü savunan Türkiye’nin hem kontrol altına aldığı bölgelerden çekilmemesi hem de Esat ile görüşmeye bir türlü yanaşmaması. Geçen zamanda içinde Türkiye’nin Suriye politikaları YPG/PKK meselesini ABD, Rusya ve Suriye’nin de meselesi haline getirdi. 

Rusya ve ABD’nin Suriye’deki nihai barış ile ilgili bir gizli planları olduğunu 
biliyoruz. Anlaşamadıkları nokta Kürtlere istediklerini vermek değil, bunu kimin vereceği yani kimin hamileri kalacağı. Ruslar bu yönde yakın zaman önce Hmeymim askeri üssünde YPG/PKK liderleri ile bir araya geldi ve Esat rejimi ile anlaşmasını sağlamaya çalışıyorlar. 

ABD ise YPG/PKK’lılara ‘Sakın Esat’a gitmeyin’ diyor. İki arada kalan YPG/PKK, 
kendilerine bağımsızlık bile vereceğini söyleyen ABD’ye yakın ama Ruslar da ‘Eğer Esat ile anlaşmazsanız sizi Türkiye’ye bırakırız’ şantajını yapıyor. 

ABD, YPG/PKK’yı İran senaryosu çerçevesinde kullanmak için elinde tutmak istiyor. 
Bu yüzden, Fırat’ın doğusundan çekilmeyecek, ABD güvenlik aygıtı buna izin vermeyecek. 
ABD’nin çekilmesi ancak Türkiye’nin Esat ile Kürtlerin geleceği konusunda anlaşması ile mümkün olabilir. Bu nedenle, ekonomi üzerinden şantaja devam ediyorlar. Trump’ın danışmanı Bolton ve senatör Lindsay Graham’ın Ankara ziyaretlerinin amacı buydu ve Amerikan kamuoyuna yaptıkları açıklamalarda oyunun adını koydular; ‘Kürtleri ezdirmeyeceğiz.’ 

Büyük hesaplaşma öncesi Türk-Rus ilişkileri.. 

 Türk-Rus ilişkileri sadece Suriye özelinde değil, çok boyutlu olarak önemli sorunlar yaşıyor. Genel çerçevede Türk-Rus ilişkileri özellikle geçen Mayıs ayından beri oldukça sıkıntılı ve karşılıklı güven sıfır seviyesinde. Suriye ile ilgili yukarıda sıraladığımız talepleri sorunların sadece bir kısmı. Ruslara göre, Ankara Suriye’de hiçbir sözünü yerine getirmedi. 

Ruslar, Türkiye’nin Suriye’de girdiği bölgelerden gerçekten çıkacağını sanıyordu ama öyle olmadı. 
 Ruslar, Ankara-Washington gelişmelerini yakından izliyor ve acele tepki vermek 
istemiyorlar. Ancak, ABD ile ilişkilerimizden rahatsızlar, ne konuştuğumuzun peşindeler. 
Ruslar, Türkiye’nin Rus kartını ABD’ye karşı şantaj olarak kullandığını düşünüyor. Üstelik Türkiye ekonomik soruları nedeni ile gittikçe ABD ve Batıya kayıyor. 

Öte yandan; 

 - Ruslardan S-400 ya da benzeri bir silah sistemi alacağımızı ama şifrelerini ABD’ye teslim edeceğimizi düşünüyorlar. 
 - Türkiye hala Akkuyu nükleer santral projesi için gerekli parayı bulamadı. 
 - Ruslar enerji hattını Karadeniz’e döşediler ama Türk Akımı II için hala ticari bir anlaşma yok. 

 Rusların büyük planı (Avrasyacılık), Türkiye ve İran’ı bir potada kontrolünde tutmak, bunu diğer Türk Cumhuriyetlerine reklam olarak kullanmak ve böylece Rus realizmi gereği her coğrafyada çıkarlarını maksimize etmektir. 

 ABD’nin planı ise Türkiye’yi karşı ittifaktan koparmak ve İran planına dâhil etmek. Suudiler ise Ankara’nın Arap dünyası liderliği planına son vermek istiyor. Türkiye’nin Şii İran ve Rusya ile aynı tarafta uzun süre kalmayacağı öngörülüyor ve büyük hesaplaşma çok uzak değil. Bu hesaplaşma sanıldığı gibi taraflar arasında değil, Türkiye ve Rusya arasında yaşanacak. 

  Rusya, Türkiye’nin ABD ile ilişkileri konusunda kendisine dürüst davranmadığını 
düşünüyor. İlave olarak aşağıdaki üç konuda Türkiye’nin Rusya’ya ihanet ettiğini algılıyor. 
 - Ekümenikliğini kabul etmediği halde İstanbul’daki Rum kilisesinin Ukrayna 
kilisesini kendisinden koparmasına izin vermesi (kilise birliğini bozması). 
 - Kerç Boğazı sorununda Ukrayna yanında yer almamız ve bu ülkeye insansız hava aracı satmamız. (Ruslar bu konuda; ‘Savaşın bitmesine yardımcı olmayacak’ açıklaması ile yetindiler). 
 - NATO’nun Karadeniz’deki Rusya aleyhine faaliyetlerine gönülden destek vermeye başlamamız. 
 
   Burada Rusya ile ilişkilerimiz konusunda bir öz eleştiri yapalım. Ruslar, NATO üyesi olsa da güçlü bir Türkiye’nin kendi çıkarlarına da hizmet edeceğini görecek kadar realistler. 

Ancak biz, ABD ile olduğu gibi Rusya ile de ilişki kurmayı bir türlü öğrenemedik. Ruslar hakkındaki temel bazı hususları bile hala Soğuk Savaş mantığından kurtulamayan Batılı kaynaklardan öğreniyoruz. Rusya konusunda ne uzmanlarımız ne de kurumsal diyalog kanallarımız var. İşte bu yüzden yani kurumsal diyalogun geliştirilmesi için İstanbul’da Türk-Rus Yüksek İstişare Kurulu’nu teşkil ettik 2. 

2 İnternet adresinden kurul ile ilgili bilgilere ulaşabilirsiniz; https://www.rebtek.org/yuksek-istisare-kurulu/ 

 Sonuç..
 
 Makalemizi daha fazla uzatmadan sonuca gelelim. Kötüye giden ekonomik şartları bir kez daha Türkiye’yi çok önemli bir eşikte Batıya yanaşmaya ve Ruslara sırtını dönmeye zorluyor. Eğer ilişkilerimiz tersine dönerse, Ruslar; turizm, nükleer santral ve ekonomik yaptırımlar ötesinde çok daha radikal yaptırımlara başvurabilirler. Örneğin, Türkiye’nin derhal Suriye’de bulunduğu bölgelerden çıkmasını talep edebilir, Suriye hava sahasını kapatabilir ve Esat rejimi ile birlikte İdlib’e harekâta ve hava saldırılarına başlayabilirler. 

 Ankara’ya tavsiyemiz ise 2011’den beri aynı; Türkiye’nin güçlü bir Suriye’ye ihtiyacı var ve bunun çaresi Esat ile anlaşmak. Bu hem ABD’nin bölgeden çekilmesini hem de Rusları tatmin edecek bir çözümü sağlar. Böylece Suriye ile birlikte çözüm konusunda ABD kartını ve Rusya üzerinden ilişkiyi devreden çıkarıp, YPG/PKK’nın elimine edilmesi ve diğer çıkarlarımız konusunda ortak bir yol haritası izleyebiliriz. 

Unutmayın, biz Suriye ile komşuyuz. 


***

12 Kasım 2020 Perşembe

BASRA KÖRFEZİ ÜLKELERİNİN TÜRKİYE’NİN ORTADOĞU’DAKİ ROLÜNE BAKIŞI. BÖLÜM 1

BASRA KÖRFEZİ ÜLKELERİNİN TÜRKİYE’NİN ORTADOĞU’DAKİ ROLÜNE BAKIŞI.  BÖLÜM 1


Prof. Dr. Tayyar ARI,Basra Körfezi ülkeleri, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri,Katar,Irak, İran,

Ortadoğu Analiz
Kasım’10 Cilt 2
Sayı23
Kapak Konusu
Basra Körfezi Ülkeleri ve Türkiye Ortadoğu Analiz Kasım’10 Cilt 2 Sayı23
Türkiye’nin Basra Körfezi ülkelerinin gerek kamuoylarında gerek yönetimleri nezdinde şu an oldukça olumlu bir imajı var. 
Prof. Dr. Tayyar ARI 
Yrd. Doç. Dr. Veysel AYHAN 
Uludağ Üniversitesi U.İ.B. 
ORSAM Basra Körfezi Ülkeleri Danışmanı
Abant İzzet Baysal Üniversitesi U.İ.B. 




BASRA KÖRFEZİ ÜLKELERİNİN TÜRKİYE’NİN ORTADOĞU’DAKİ ROLÜNE BAKIŞI 

< Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar, Türkiye’ye İran’ın bölgeye yönelik hegemonik amaçlarına karşı bir dayanak ve bir denge unsuru olarak bakmaktadır. Bu ülkeler İran’dan kaynaklanabilecek bir saldırı karşısında her şeyini kaybedebileceğini düşünmektedir. >

Giriş 

Basra Körfezi ülkeleri hakkında Türkiye’de ciddi kurumsal araştırmaların eksikliğine ve bu ülkelere olan ilginin yetersizliğine rağmen söz konusu bölge ülkelerinin Türkiye’deki gelişmeleri yakından takip ettikleri dikkati çekmektedir. 

Türk dış politikasının, Türkiye-AB ve Türkiye Ortadoğu ilişkilerinin yapısını yakından takip eden bölge ülkelerinin Türkiye’ye bakışı ülkeden ülkeye farklılık gösterse de, temelde ikili ilişkilerin geliştirilmesi yönünde bir beklenti içerisinde oldukları görülmektedir. Bu çalışmada, sayfa sınırlaması nedeniyle Basra Körfezi ülkelerinden yalnızca Bahreyn, Katar ve BAE’nin Türkiye bakışı üzerinde durularak, bir anlamda mikro düzeyden makro sonuçlara ulaşılması amaçlanmaktadır. 



Bahreyn’deki Türkiye Algısı Ve Türk Dış Politikasına Bakış 

1800’lü yılların başından itibaren İngiltere ile Basra Körfezi’nde yaşanan etki mücadelesinin merkez üstlerinden biri olan Bahreyn’in Türkiye’ye ve Türk dış politikasına bakışını birkaç başlık altında irdelemek mümkündür. Körfez ülkeleri içinde Türk vatandaşlarına vize muafiyeti tanıyan ülkelerin başında gelen Bahreyn’deki saha araştırmalarından elde ettiğimiz izlenim doğrultusunda Bahreyn dış politikasının öncelikleri arasında Irak sorunu, İran, Arap ülkeleri ve ABD ile ilişkiler ile Hizbullah ve Hamas’ın politikalarının Bahreyn ve Ortadoğu’daki dengelere etkisinin önemsendiği görülmektedir. Bu çerçevede Türkiye ile ilişkilerde de veya Türk dış politikasına bakışta bu parametrelerin belirleyici bir rol oynadığını belirtmek gerekir. Bahreyn’in öncelikli tehdit algılamalarına bakıldığında ülkedeki Şii nüfusun politizasyonu rejim tarafından ciddi bir istikrarsızlık unsuru olarak görülmektedir. Irak’taki rejim değişikliği ve Şi-ilerin iktidara gelmesi, İran’ın bölgesel güçünü ve etkisini genişletmesi ve son olarak Lübnan ve Yemen’deki Şii hareketlilik rejimin güvenlik kaygılarını derinleştirmiştir. Tüm bu güvenlik 
bakışlı dış politikasına bakışın Türkiye- Bahreyn ilişkilerinin algılanmasında da önemli bir rol oynadığı görülmektedir. 

    Bu kapsamda Al Ahbar al Haliç gazetesi yazarlarından Sayed Zehra Türkiye’nin Bahreyn’de oldukça önemli bir imaja sahip olduğunu belirtirken söz konusu olumlu imajının oluşmasında son dönemde Türkiye’nin Ortadoğu’da izlemiş olduğu politikalardan bağımsız olmadığını belirtmektedir. Körfezdeki güvenlik sorunları içerisinde Şii muhalif hareketlerin varlığına değinen Zehra İran’ın bu gruplarla ilişkisinin de önemsenmesi gerektiğini ifade etmektedir. Irak’ın toprak bütünlüğü nün bölgedeki tüm Arap ülkeleri açısından son derece önemli olduğuna dikkat çeken Zehra, Irak’ın parçalanmasının ciddi bir felaket senaryosu olarak görüldüğü nü belirtmektedir. 
Tüm bu noktalardan hareketle Türkiye’nin hem İran’ın etkisini sınırlama, hem Irak sorunun çözümünde hem de sistem dışı hareketlerde bulunan radikal grupların 
sisteme girmesine katkı sağlamada önemli bir rol oynayabileceği vurgulanmakta dır. Zehra, Türkiye’nin Batı ile de dengeli bir ilişki içinde olmasının bölgesel sorunların çözümünde bir avantaj olduğunu ifade etti.1 

Bahreyn Al Wasat gazetesi genel yayın yönetmeni Welid Noueihed ise Türkiye’nin olumlu bir imaja sahip olmasının nedenlerinin güvenlikten ziyade Türkiye’nin Arap-İsrail sorununda yaşanan krizlerde Arap kamuoyuna verdiği mesajların önemli bir rol oynadığını ifade etmektedir. 

Ayrıca Filistin konusunda yalnızca hükümetin halkında düzenlediği eylemlerle konuya sahip çıkmasının Arap kamuoyunda ciddi bir karşılık bulduğuna dikkat çekilmektedir. Tüm bu gelişmelerin Bahreyn’deki Türkiye algısının oluşmasında önemli bir rol oynadığını belirten Nouihed’e göre Türkiye bölgesel sorunların çözümünde bölge ülkeleriyle birlikte hareket etmesi kamuoyundaki olumlu imajın güçlenmesine yol açmaktadır.2 

Yoğun Şii nüfuslarına sahip Körfez ülkelerinin yönetimleri, Türkiye’yi İran’a karşı denge unsuru olarak görmek istiyor. Resimde, Bahreyn yönetiminin İran’a yakın olmakla suçladığı Şeyh İsa Kasım’a destek veren Bahreynli Şii göstericiler görülüyor. 

Bahreyn Al Wasat gazetesinden Şii muhalefet liderlerinden Mansoor al-Jamri de Türkiye’nin genel anlamda bölge hem de Körfez ülkeleri için çok büyük bir öneme sahip bir ülkedir. Jamri diğer meslektaşlarından farklı olarak İran’ın bölge için bir tehdit olduğu yönündeki iddiaları gerçekçe görmediğini ve bölge ülkelerinin birlikte hareket etmesinin önemli olduğunu ifade etmiştir. Jamri’nin fikirleri Bahreyn’deki Şiilerin Türkiye algısının anlaşılması açısından önemsenmek gerekir. Jamri’nin öncelikleri arasında İran’la ilişkiler ve Bahreyn’deki Şiilerin sosyopolitik durumları olmakla birlikte örneğin Irak sorunu karşısında toprak bütünlüğünü savunması ve bu konuda Türkiye’nin yaklaşımını benimsemesi önemlidir. 

Bununla birlikte Jamri’nin Türkiye’nin İran’a karşı bir denge unsuru olarak gösterilmesinden rahatsızlık hissettiği ve Bahreynli Şiilerin de Türkiye’nin bölgesel girişimlerini desteklediğini ifade etmektedir.3 Öte yandan Bahreyn Temsilciler Meclisi, Dışişleri Komitesi Başkanı Sunni asıllı Adel bin A. Rahman Al Maawdah ise Bahreyn’de Türkiye ile ilişkilere çok önem verildiğini, özellikle Sünni dünyasının ve Bahreynli Sünnilerin Türkiye’yi müttefik olarak gördüğünü ve bu ilişkilere stratejik bir değer atfettiğini belirtmesi dikkat çekicidir.4 



 < Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn vaktiyle Osmanlı egemenliğine girmedikleri için Türkiye’ye ilişkin bir olumsuz ortak tarih algılaması sorunu yoktur. Katar’daki El Thani ailesi ise 1916’ya kadar Osmanlı ile iyi münasebetlerini sürdürmüş ender iktidarlardan biridir. >

Ancak Al Wasat gazetesinden gazeteci Ali el Şerifi ise Türkiye’nin Irak’ın toprak bütünlüğüne ilişkin politikasının oldukça kabul gördüğünü ve gerek Irak içindeki güçler tarafından gerekse Bahreynli entelektüeller tarafından bu politikanın desteklendiğini ifade etmiştir. Bahreyn’in içsel yapısı dolayısıyla İran’ın bu ülkede özellikle Sünni gruplar tarafından tehdit olarak görüldüğünü, Şiiler tarafından ise çok sevildiğini ifade eden Şerifi, bu durumun Bahreyn içindeki kırılganlığı arttırdığını ifade etti. Tüm bunlara rağmen Bahreyn’li Şii ve Sünnilerin de Türkiye 
algısında mezhepsel farklılığın ciddi bir rol oynamadığını belirtmektedir.5 

Bu bağlamda Bahreyn Temsilciler Meclisi Başkanı El Halife bin Ahmed el Dahrani’de Türkiye’nin Bahreyn’de çok sevildiğini ve ilişkilerin her alanda 
geliştirilmesinin oldukça önemsendiğini belirtmektedir. Uzun bir dönem Türkiye’nin bölge ile yeterince ilgilenmediğinden ifade eden Dahrani, son zamanlardaki artan ilgiden Bahreynliler olarak mutlu olduklarını ve Türkiye’ye çok önem verdiklerini ve dış politikasını dikkatle izlediklerini belirtmektedir. Türkiye’nin Batı ile de çok yakın ilişkileri olduğunun farkında olduklarını, Türkiye’nin bu tür ilişkilerinden rahatsız 
olmadıklarını ve kendileriyle ilişkilerini geliştirirken bunlardan vaz geçmesini beklemediklerini ifade eden Dahrani, Bahreyn’le ilişkili olarak var olan diplomatik ve siyasi ilişkilerin çeşitlendirilmesinin, bu bağlamda hem ekonomik alanda hem de diğer alanlarda çok yönlü ilişkilerin geliştirilmesinin yollarının aranması gerektiğini ifade etmiştir.6 
 
< Türkiye-Bahreyn ilişkilerinin son dönemde ciddi bir şekilde gelişme gösterdiğini, Bahreynlilerin Türk dış politikasına bakışlarında önemli bir değişim yaşandığını ve Türkiye’nin bölgesel politikalarda dikkate alınması gereken bir aktör olarak görüldüğünü ifade etmek gerekir.  >

Eski Şura üyesi ve “Gulf Council for Foreign Relations” adlı araştırma merkezinin başkanı olan Şii asıllı Dr. Mansoor Al-Arayedh ise Türkiye-Bahreyn ilişkilerinin olumlu bir şekilde geliştiği, Bahreyn’in dış politikada Türkiye’yi örnek almaya çalıştığını; çünkü Türkiye’nin tüm ülkelerle dengeli bir ilişki içinde olmayı başardığını, bunu yaparken ilişkilerini de geliştirebildiğini belirtmektedir. Türkiye’nin iç politikada da farklı unsurlar arasında dengeli bir ilişki içinde olduğunu özellikle İslami kesimlerin sisteme katılımında başarılı olduğunu, bu konuda Türkiye’nin deneyimlerinden sadece Bahreyn’in değil tüm Arap ülkelerinin faydalanması gereken önemli deneyimler olduğunu ifade etti. Türkiye-İran ilişkilerinin olsun Türkiye-Suriye ilişkilerinin olsun, Türkiye’nin diğer ülkelerle ilişkilerine paralel bir şekilde gelişmeye devam ettiğini ve bunu bir Bahreynli olarak olumlu bulduklarını ifade etmiştir.

Toparlayacak olursak Türkiye-Bahreyn ilişkilerinin son dönemde ciddi bir şekilde gelişme gösterdiğini, Bahreynlilerin Türk dış politikasına bakışlarında geçmiş yıllarla karşılaştırıldığında önemli bir değişim geçirdiğini ve Türkiye’nin bölgesel politikalarda dikkate alınması gereken bir aktör olarak görüldüğünü ifade etmek gerekir. Bahreyn, diğer komşu rejimlerden farklı olarak mezhepsel gerginliğin en üst düzeylerde yaşandığı bir ülke olmasına karşın hem Şii hem de 



Katar’ın Ortadoğu’da izlediği aktif siyasetin Türkiye’nin çizgisiyle paralel olması, ikili ilişkilerin güçlenmesini kolaylaştırıyor. Resimde Katar Emiri’nin Lübnan ziyaretinde kendisine teşekkür eden Şii aileler görülüyor. 

Sünni kesimin Türkiye algısının olumlu olduğu dikkat çekmektedir. Türkiye’nin Filistin sorunu başta olmak üzere, Irak konusundaki politikaları, İran ve Suriye ile ilişkiler ve son olarak Körfez İşbirliği Konseyi ile kurduğu diyaloğun tüm Bahreynlilerin Türk dış politikasını olumlu şekilde desteklemesinde rol oynadığı görülmektedir. 

Katar’daki Türkiye Algısı Ve Türkiye İle İlişkilere Bakış Bölgenin ekonomik olarak en gelişmiş ülkelerinden biri olan Katar Ortadoğu’da izlemiş olduğu denge siyasetiyle dikkatleri üzerine çekmeyi başarmış bir ülkedir. Doğalgaz itibariyle dünyanın üçüncü büyük rezervine sahip olan Katar’da kişi başına düşen milli gelir 20 bin dolarların üzerindedir. 

Türkiye’de de temsilciliği bulunan Al Jezire gibi hem Arap hem de dünya kamuoyunda önemli bir etkiye sahip olan bir kanalın doğrudan yönetim tarafından finanse edilmesi Katar’ın çok yönlü dış politikasına bir örnek teşkil etmektedir. Bir yandan ülkesinde Amerikan askeri üslerine yer verirken diğer yandan da İran ve Hamas gibi aktörlerle iyi diyalog kurma çabası Katar’ın bölgesel dengelerde önemini artırmaktadır. 

1 Milyar Doların üstünde dış ticaretimizin bulunduğu ve yaklaşım 8 milyar dolarlık Türk yatırımcılara iş imkanı sağlayan Katar’daki Türkiye algısının oluşmasında rol oynayan bir diğer unsur ise Katar’ın çok yönlü dış politika anlayışıdır. 
Katar’ın ekonomik gücünün giderek artması ile zaten önemli bir ekonomik merkez haline gelmesi, aynı zamanda Katar’ın Körfez bölgesinde hem bir medya merkezi hem de bir kültür merkezi olarak öne çıkmasına yol açmaktadır. Katar’ın dengeli bir politika izlemesinin hem bu niteliğinden hem de İran’a yakın olması, Arap ülkeleriyle yoğun temasının bulunması ve güvenlik ve benzeri nedenlerle ABD ile de yakın ilişkiler içinde olmasından kaynaklandığını ifade dilmektedir. Türkiye’de söz konusu denklemde önemli bir aktör olarak görülmektedir. 

Bu çerçevede Katar’daki Türkiye algısının oluşmasında farklı bazı unsurların belirleyici bir rol oynadığını belirtmek gerekir. Bunlardan birincisi tarihsel ilişkilerdir. Nitekim 1916 yılına kadar Osmanlı askerlerine ev sahipliği yapan Katar ile tarihten gelen sorunların bulunmayışı Türkiye-Katar ilişkilerinin toplumsal düzeyde geliştirilmesinde olumlu bir katkı sağlamaktadır. İki ülke ilişkilerini etkileyen bir diğer unsur ise son dönemde bölgede yaşanan sorunlar ve Türkiye’nin bu sorunlar karşısında izlediği politikalardır. Bunların başında ise Filistin sorunu ve İran’la ilişkiler gelmektedir. 2009 başındaki Gazze Savaşı sırasında Türkiye’nin izlemiş olduğu dış politika, ardından gene Filistin sorunu bağlamında Davos olayları sonrası Türkiye’nin Katar’daki imajının en üst noktaya ulaştığı ifade edilmektedir. Dolayısıyla Katar’daki Türkiye imajının oluşmasında 
Filistin sorunu karşısında izlenen dış politikanın birincil derecede en azından kamuoyu algısının oluşmasında rol oynadığı ifade edilmektedir. 

Bu bağlamda Dr. Liga Mekki ile yapılan görüşmede Türkiye-Katar ilişkilerinin gelişmesinde öne çıkan vurgu Türkiye’nin dengeleyici rolü olmuştur. Bölgedeki güç boşluğundan söz eden Mekki’ye göre ABD’nin burada uzun süre kalamayacağına göre bölgedeki güç boşluğunun bir şekilde doldurulacağını ancak bunun Türkiye tarafından doldurulmasının Katarlılar tarafından istendiği ifade edilmiştir. 

Türkiye bölgesel politikalarında tarafların hiçbirisini dışlamamaya özen göstermesinin çok ilginç bulunduğunu belirten Dr. Mekki, bunu bölgede bir başka ülkenin yapamadığını zira bölge ülkelerinin mutlaka birbirleriyle bir sorunları olduğunu ve bir çok konuda ortak bir politika ve konuşma zemini bulamadıklarını, bunu en iyi yapanın Türkiye olduğuna ifade etmektedir. Bu olgulardan hareket edildiğinde Katar’ın Türkiye ile iyi ilişkiler geliştirmek istediğinin doğal bir olgu olduğunu belirtmektedir. Irak’ın toprak bütünlüğünü destekleyen Türkiye’nin bu politikasının Katar’da çok ilgi uyandırdığını ve desteklendiğini ifade eden Mekki, Türkiye’nin zaten Sunni gruplar arasında çok popüler olduğunu dolayısıyla tüm taraflara yönelik çok yönlü ilişkilerini geliştirmesinin çok yararlı olarak görüldüğü nü belirtmektedir.8 
Türkiye-Katar ilişkilerine yönelik olarak sağlıktan, eğitime, siyasetten ekonomiye, kültürel ilişkiden entelektüel ve akademik ilişkiye kadar her alanda işbirliğinin geliştirilebileceğini Türkiye’de bütün tarafların katılımıyla gerçekleştirilecek toplantıların daha sık yapılmasının gerekliliğine değinen Mekki, bunun bölge halkının ve etkili aktörlerin Türkiye’yi daha yakından tanımasına yol açacağını ifade etmektedir. Ayrıca Türkiye’nin bölgede daha etkili rol almasının yalnızca Katar değil tüm bölge halkı tarafından arzu edildiğini ve artık hiç bir aktörün Türkiye’nin bu denli etkili olmaya çalışmasını geçmiş imparatorluk dönemine geri dönme isteği olarak yorumlamadığını ifade etmesi dikkat çekicidir. 

Türkiye’nin Katar’daki imajına yönelik olarak El Arab gazetesinden ve yönetime yakın isimlerden Abdulaziz el Mahmut da Türkiye’nin Körfez ülkeleri açısından kabul edilebilir tek ülke konumunda olduğunu, gelinen noktada Türkiye’nin bölgesel bazı sorunların çözümünde askeri güç dahi kullansa hiçbir ülkenin buna karşı çıkmayacağını, Türkiye’nin iyi niyetli ve samimi politikalarından artık kimsenin kuşku duymadığını ileri sürmektedir. Ancak bu noktada Katar’daki Türkiye algısının oluşmasında Türkiye’nin İran karşısında dengeleyici bir ülke olarak görülmesinin etkili olduğu belirtmek gerekir. 

Dolayısıyla kamuoyundan farklı olarak yönetimde ve yönetime yakın kanaat önderlerinde güvenlik temelli bir Türkiye algısının olduğu görülmektedir.9 


2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,


***

23 Ekim 2018 Salı

II. KÖRFEZ SAVAŞINDAN SONRA IRAK EKONOMİSİ VE IRAK PETROLLERİNİN IRAK EKONOMİSİNDEKİ YERİ VE GELECEĞİ., BÖLÜM 9

II. KÖRFEZ SAVAŞINDAN SONRA IRAK EKONOMİSİ VE IRAK PETROLLERİNİN IRAK EKONOMİSİNDEKİ YERİ VE GELECEĞİ., BÖLÜM 9



3. IRAK PETROLLERİNİN GELECEĞİ 

3.1 OPEC Yönünden 


   Dünya da yaşanan hızlı teknolojik gelişmesiyle beraber petrol’e olan ihtiyaç gün artıkça artmıştır. Bu petrol ihtiyacını karşılayan en büyük kaynak ise OPEC’tir. 
2007 yılı itibarıyla OPEC, dünya petrol ihtiyacının %44.9’unu karşılamaktadır.164 2004 yılı Uluslararası Enerji Kurumu tahminlerine göre: 2030 yılında OPEC’in Dünya petrol ihtiyacının %53’ünü karşılayacağını açıklamıştır.165 OPEC’in resmi verilerine göre, 2007 itibariyle Irak’ın ham petrol üretimi, toplam OPEC’in 32.077 milyon varil günlük miktarından 2.183.7 milyon varil günlüğünü oluşturmaktadır.166 Bu miktar ise, OPEC’in toplam 731.101 milyar Amerikan Dolarlık petrol ihracat hacminin 37.300 milyar Amerikan Dolarlığı demektir.167 

Tüm bu veriler Irak’ın OPEC içindeki önemli yerini göstermektedir. Petrol fiyatındaki yükselişle beraber yeni petrol alanlarına ihtiyaç duyulmuştur. Bu ihtiyaçlara cevap vermek için, uluslararası petrol firmaları Irak topraklarında petrol arama ve işletme imtiyazı elde etmek için adeta yarışmışlardır. Buda, ileriki yıllarda yeni petrol alanları keşif etmek demektir. Irak içinde yeni petrol alanların keşfiyle beraber, günlük petrol ihracatında yükselme demektir. Irak’ın petrol ihracatının artması ise, OPEC içindeki konumunun güçlenmesine dolaysıyla petrol üzerinde etkinliğinin artacağı anlamına gelir. Bunu gören yabancı yatırımcılar, Irak’ın istikrarı için gereken tüm politik altyapının hazırlanması için çalışmışlardır. 

Irak petrol endüstrisinin özel şirketlere açılmasıyla birlikte OPEC’in etkinliğinin de büyük bir yara alacağı ve OPEC’in petrol sektörü üzerindeki gücünü  kaybedebileceği öne sürülmektedir. Özellikle Suudi Arabistan’ın üretim ve fiyat üzerindeki gücünün Irak’taki üretim ile dengelenebileceği belirtilmektedir. 

Bu bağlamda Amerikan merkezli çok uluslu petrol şirketlerinin Irak’ı OPEC ve diğer üretici güçlerin petrol üretimi ve fiyatı üzerindeki etkisini sınırlamak için 
kullanabileceği ileri sürülmektedir.168 

3.2 ABD Ve Müttefikleri Yönünden 

2003 Martında başlayan Amerikan-İngiliz saldırısı karşısında güçlü bir direniş gösteremeyen Irak ordusu, kısa sürede dağılmıştır. Amerikan askerleri 9 Nisan’da Bağdat’a girmiş ve 1 Mayıs’ta da Başkan Bush Irak’taki savaşın bittiğini tüm dünyaya ilan etmiştir. Amerikan güçlerinin Bağdat’ta ilk işgal ettiği yerler arasında Petrol Bakanlığıdır Bağdat’ta denetimi ele geçirdikten sonra zaman kaybetmeksizin harekete geçen Washington yönetimi, Irak’a uygulanan denetimlerin sona ermesini ve Irak’ın dış borçlarının bir kısmının silinmesini talep etmiştir. Bush yönetimi açıkça bu ülkeleri, ya kurulacak yeni Irak yönetimi ile ilişkilerini iyi tutmaya ya da Irak’taki petrol ayrıcalıklarını kaybetme ve Saddam döneminden kalma borçlarından vazgeçme gibi bir ikilemle karşı karşıya bırakmıştır. Karar ayrıca işgal güçlerini, petrol gelirlerinin kontrolü dahil olmak üzere Irak’ın siyasi ve ekonomik anlamda yeniden imarı sürecinde en yetkili otorite olarak tanımlanmıştır. Böylelikle Irak’ın petrol gelirlerinin dağıtımı 
ABD-İngiliz işgal otoritesinin denetimine geçmiştir.169 

2003 yılında Irak’ın yeniden yapılandırılması çerçevesinde yapılan mukavelelerin en az 3/2’sini Amerikan şirketleri hiçbir ihale veya rekabet olmadan elde 
etmişlerdir. Mukavelede aslan payını kapan Amerikalı şirketlerdir. Bunların başında ise Irak’taki kazançları sayesinde yıllık geliri 11 milyar Dolar civarında olan ve bir dönemler Dick Cheney’in danışmanlığını yürüttüğü Halliburton şirketidir. Amerikan yönetimi; Irak’ta yeni idari ve siyasi yapılandırma süreci ile, Orta Doğu’daki zengin petrol kaynaklarını denetim altında tutma arasında güçlü bir bağlantı kurmaktadır. Bush yönetimi, Irak Savaşı ile birlikte Basra Körfezinde başlayan rejim değişikliğini bir başlangıç olarak görmüştür. Amerikan enerji çıkarları gerektirirse, sürecin petrol zengini diğer ülkeleri de içine alabileceğini; diğer devletlerin (Rusya, Çin veya Fransa) Basra Körfezi’ndeki etkilerinin önemsiz olduğunu; enerji kaynakları konusunda güvenli erişim hakkının ABD açısından ne kadar önemli bir mesele olduğunu göstermiştir.170 

Irak’taki yeni petrol düzeni, bir süre sonra tüm Orta Doğu ülkelerine dayatılabilecek niteliktedir. Buna göre, Washington’un Irak petrollerinin işletilmesinde yabancı şirketlere ağırlık verilerek, Irak petrol endüstrisinin özelleştirilmesi ve yabancı sermayeye açılmasını desteklemiştir. Özelleştirmenin, petrol gelirlerinin şeffaf ve tüm taraflara adil dağılımını sağlamak ve aynı zamanda merkezi otoritenin petrol gelirlerini tek başına kullanarak, yine Amerikan karşıtı bir rejime dönüşmesini engellemek için desteklendiği ileri sürmüştür.171 

Uluslararası camia, Amerika ve Müttefiklerinin Irak’tan çekilmeleri durumunda, olası bir kaos ortamından çekinmektedirler. Çıkabilecek böyle bir kaos ortamın, özellikle petrol arzını, dolayısıyla petrol fiyatlarının yükselmesine neden olacaktır. Amerikan güçleri, Irak’tan çekilmeden önce geride güvenlik risklerini 
minimize edebilecek ulusal güçlü bir ordu oluşturmaya çalışmışlardır. 

3.3 Körfez Bölgesinin Güvenliği Yönünden 

Körfez ülkeleri (Suudi Arabistan, İran, Irak, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar), Dünyanın %65 ile70 arasında petrol rezervine sahiptirler. Körfez bölgesi, enerji tedariki bakımından dünya için vazgeçilmez konumdadır. Ancak, İsrail-Arap savaşı, Arap-İran savaşı, ABD-Irak savaşı ve Arap-Arap savaşı sayesinde, Körfez Ülkeleri’nin güvenliği sürekli istikrarsız durumdadır.172 

1980 li yılların İran-Irak savaşı döneminde, körfez bölgesindeki bazı petrol tesisleri zarar görmüştür. Bu zararlardan dolayı, uluslararası petrol piyasası olumsuz olarak etkilenmiştir. 173 Olumsuz etkilenmeleri bertaraf etmek için, körfez bölgesinde hali hazır vurucu güç barındırmak gerekmektedir. Bu vurucu askeri güç Ocak 1983 yılında “ABD Merkez Komutanlığı” adı altında kurulmuş, bu askeri birliğin temel amacı, bölgede istikrarı sağlamak ve bölgeyi muhtemel askeri saldırılardan korumaktır.174 Irak, Basra Körfezini kullanarak güneyden çıkarılan ham petrolleri satmaktadır. Irak, yeni petrol alanları çalıştırarak, Basrada bulunan limanların kapasitesini arttırmaya gidebilecektir. Böylece, Körfez üzerinden ihraç edilen petrol miktarının artacaktır. Böylece Irak ekonomisi için, körfezin güvenliğinin önemi olabilecektir. 

3.4 Irak’ın İç İstikrar Yönünden 

İçinde bulunduğumuz dönemde Irak’ın iç istikrarını tehdit eden en önemli unsur petrol tesislerine yönelik terör saldırılarıdır. 2003 yılı Amerikan işgali sonrası 
tırmanan terör faaliyetleri, petrol tesislerini hedef alarak, Irak’ın petrol üretim ve ihracatını olumsuz yönde etkilemişlerdir. Küresel Güvenlik Analiz Enstitü verilerine göre, 12 Haziran 2003 yılı ile 27 Mart 2008 yılı arasında, Irak’ın sadece petrol tesislerine yapılan terörist saldırı sayısı 469 olarak geçekleşmiş tir.175 Irak, petrol gelirlerine bağımlı bir ülkedir. Irak’ın petrol sektörü gelişebilmesi için bu gibi terör saldırılarının önlemesine gereği mevcuttur. 

Bugün Irak ekonomisini ve dolaysıyla, petrol sektörünün önünde en büyük tehdit: terördür. Irak’ta petrol tesislerine yapılan terör saldırıları, petrol arzını 
etkimektedir. Bu etkileşim, dolaylı ya da doğrudan uluslararası petrol fiyatları üzerinde olumsuz etkiler bırakacağı unutulmamalıdır. 

SONUÇ 

Osmanlı İmparatorluğu bölgesi, jeopolitik ve doğal kaynaklar bakımından dünyanın en zengin bölgelerinden birisiydi. Batı ekonomilerinin gelişmesiyle birlikte doğal kaynak (hammadde ve enerji kaynağı) ihtiyaçları artmıştır. Özellikle, petrolün bulunması, sosyal ve ekonomik hayat içinde artan hızda kullanılması bölgenin önemini ve bölgeye gelişmiş ülkelerin ilgisini gün geçtikçe arttırmıştır. Osmanlı topraklarında zengin bir şekilde bulunan petrol; bölgeye İngiliz ve Fransızlar başta olmak üzere gelişmiş ülkelerin ilgisini çekmiştir. Bu amaçla, Osmanlı İmparatorluğu’nun bölgedeki hâkimiyetlerine son vermek için Sykes-Picot gizli anlaşması; İngiliz, Fransız ve Çarlık Rusyası arasında 1916’da imzalanmıştır. Çarlık Rusyası’nın, Bolşevikler tarafından ihtilalle devrilmesinden sonra Rusya, söz konusu anlaşmayı ifşa etmiştir. Böylelikle, Osmanlı İmparatorluğu ve Dünya bu anlaşmadan haberdar olmuş, buna rağmen anlaşma maddelerine dayanan şekilde bölgenin parçalanmasına ve yeniden şekillendirilmesine devam edilmiştir. Anlaşmaya göre, bölgenin yer altı ve yer üstü kaynakları, İngiliz ve Fransızların mandater yönetimine geçmiştir. 

Osmanlı İmparatorluğunun üç vilayeti olan Musul’un, Bağdat’ın ve Basra’nın birleşiminden oluşan ve ‘Sykes-Picot’ anlaşmasıyla teyit edilen Irak devleti kurulmuştur. Irak kurulduğu günden bugüne istikrarsızlıklarla boğuşmaktadır. 

1958’den sonra oluşan Irak Cumhuriyet yönetimi, 1970’lerde Saddam Hüseyin’in ihtilal ile yönetime el koymasıyla son bulmuştur. Yeni bir yönetim, yeni bir 
dikta anlayışı Irak’ta hakım kılınmıştır. Saddam Döneminde Irak; çeşitli sosyal, ekonomik ve etnik çalkantılar yaşamıştır. Bu çalkantılar Saddam Hüseyin’in dikta yönetim anlayışı ile bastırılmıştır. Özellikle 1973’ten sonra artan petrol fiyatlarıyla beraber, Irak ekonomisinde, petrol gelirlerin girdisine paralel olarak büyük gelişmeler gözlenmiştir. Zamanla bu gelişim bölgede dış kışkırtmalar ile birlikte çatışmaya dönüşmüştür. Çatışmaların en önemlisi İran-Irak savaşı olarak karşımıza çıkmaktadır. 

İran-Irak savaşın sona ermesinden sonra, Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesi, I. Körfez Savaşına neden olmuştur. Müttefiklerin Irak yönetimine uyguladıkları askeri baskı ile Kuveyt işgali sona ermiştir. Başlatılan bu savaş ve özellikle savaş sonrası ambargonun ardından, Irak ekonomisi olumsuz biçimde etkilenmiştir. Petrol gelirleri uygulanan ambargo ile BM tarafından kısıtlanmıştır. Bu kısıtlamalar sonucunda, Irak’ın zorunlu maddeler dışında petrol ihracına izin verilmemiştir. Saddam yönetiminin, yanlış uygulanan Devletçi-Planlamacı yönetim anlayışının bir sonucu olarak, Irak ekonomisi devlet tarafından tayin edilen sektörlerde petrol gelirlerinin desteği olmasına rağmen sürekli gerilemiştir. Yönetim, savaş malzemelerinin üretiminde ikameye yönelerek büyük gelir kaynakları israf etmiştir. 

2003’de ABD ve Müttefikleri, Irak’ın teröre verdiği destek ve BM kararlarlarını yerine getirmediği gerekçeleriyle II. Körfez Savaşını başlatmışlardır. II. 

Körfez Savaşını başlatan ABD ve İngilizlerin hedefi Irak petrol üretimi ve üretim tesisleri olmuş, Irak’ın işgali ile ilk başta Irak’ın Petrol Bakanlığı ablukaya alınarak 

korumaya alınmıştır. Irak petrollerinin gelir ve giderleri, işgal kuvvetlerinin eline geçmiştir. İşgal kuvvetleri, Iraktaki faaliyetlerindeki giderlerini, Irak’ın sattığı petrol gelirlerinden karşılamaktadırlar. Böylec; ABD ve İngiliz askeri harcamaları daha az mali kaynağa ihtiyaç duymuşlardır. 
Irak’ın II. Körfez Savaşıyla beraber, çöken ekonomik yapısı ve piyasası, yeni yeni düzelmeye başlamıştır. Bu düzelme, güdümlü bir düzelmedir. Yeni rejimde, halkın elinde daha fazla para geçmiştir. Bununla beraber, sosyal bunalım iç ekonomik istikrarsızlıklar devam etmektedir. 

Bölgenin güvenliği ve Irak petrollerinin geleceği hala tartışma konusudur. Irak, dünya rezervlerinin %10’nuna sahiptir. Petrolün çıkarma maliyeti diğer ülkelere göre daha ucuzudur. Böyle olması işgalci ülkelerin dikkatini çekmekle birlikte, üretim ve fiyat istikrarını da kontrol altına tutmaktadır. 1960’ta kurulan OPEC’in faal üyesi olan Irak, 1991 den 2003 yılına kadar OPEC içi faaliyeti en azken, 2003’ten sonraki dönemde ise özellikle Amerika kontrollü ile OPEC içerisindeki faaliyetlerini sürdürmektedir. 
Bölgeden ABD askerinin çekilmeye başlamasından sonra bile, Irak’ın istikrarı ve petrol gelirlerinin durumu hala açıklığa kavuşmamış durumdadır. Sürekli 
çatışmaların olduğu Irak’ta, ABD’nin ayrılmasıyla yeni bir ekonomik ve siyasal durum ortaya çıkacağından; yönetim çatışmaları ve istikrasızlıkları devam edecektir. Elde edilen petrol gelirlerinin geleceği ve paylaşımının nasıl olabileceği açıklığa kavuşmuş değildir. İstikrasızlık sürüp giderken, bölge barışının da olumsuz yönde etkilemesine devam edecektir. 

Tüm bu etkenler göz önünde bulundurularak hem Irak yönetiminin ve halkının, hem çevre ülkelerin, hem de petrolün dünya ekonomisindeki önemi ve Irak’ın petrol üretim gücü unutulmadan, değişikliklerin süreci ve tüm bu muhataplar açısından konjonktürel önemi mercek altına alınmalıdır. Irak halkının çıkarları ve Irak ekonomisi, Irak istikrarı açısından değerlendirilmeli ve güncellenmelidir. Bunun oluşturulmasında iç dinamikler göz ardı edilemez güçtedir. Yine komşu ülkelerin tüm bu süreçlerden etkilenmesi durumu söz konusudur. Çevre ülkeler de kendi çıkarları ve durumları açısından gelişmeleri yakından takip etmek ve kendilerini değişen koşullara göre hazırlamak zorundadır. Petrolün ve Irak petrollerinin dünya ekonomisindeki yeri ve büyüklüğü de tüm ekonomik ve siyasal yapılar tarafından göz arı edilemeyecek güçtedir. Yapılan müdahaleler, değişiklik ve tekrar yapılandırma çalışmaları ve biçimlendirme faaliyetlerinin de bölgenin ekonomik, kültürel ve sosyal istikrarı üzerinde suni ve olumsuz sonuçlar doğurabileceği unutulmamalıdır. 


KAYNAKÇA 

Kitaplar: 

Anthony H. Cordesman, The Gulf And The Search For Strategic Stability, Saudi Arabia, The Military Balance İn The Gulf, And Trend İn The The Arab-İsraeli 
Military Balance, Westview Press, London, 1983. 
David Seddon, A Political And Economic Dictionary Of The Middle East, Europa Publications, London, 2004. 
Fulya Atacan (hzl.), Değişen Toplumlar Değişmeyen Siyaset: Ortadoğu, Bağlam Yayınları, İstanbul, 2004. 
Kayis, Salih Al-Badri, Takwim Al-Naşatat Al-masrifiya Fi Al-İrak, Al-İktisat Al-İraki Wal-Mutaghayirat Al-Bia Al-Arabiya Waldwaliya, Bağdat, 2002. 
Leonardo Maugerı, The Age Of Oil, The Mythology, History,And Future Of The World’s Most Controversial Resource, Praeger Westport Connecticut, London, 2006. 
Mesut Özcan, Sorunlu Miras Irak, Küre yayınları, İstanbul, 2003. 
Robert Benewick, Philip Green, 20.Yüzyıl Politik Düşünceleri, Timaş Yayınları, İstanbul, 2000. 
Robert Springborg, Oil And Democracy in Iraq, SOAS Middle East Series, London, 2007. 
Suphi Abdulhamit, Asrar Thawrat 14 Tammuz 1958 (14 Temmuz 1958 Devrim sırları), İkinci Baskı, Dar Al-Arabiya Bi-Mawsuaat, Lübnan, 1994. 
Suphi Saatçi, Tarihi Gelişim İçinde Irak’ta Türk Varlığı, Tarihi Araştırmalar Ve Dokümantasyon Merkezleri Kurma Ve Geliştirme Vakfı, İstanbul, 1996. 
Tayyar Arı, Geçmişten Günümüze Ortadoğu Siyaset, Savaş ve Diplomasi, İstanbul, 2007. 
Tayyar Arı, Irak, İran, ABD ve Petrol, 2.Baskı, Alfa Yayınları, İstanbul, 2007. 
Ümit Özdağ, Sedat Laçiner, Serhat Erkmen, Irak Krizi (2002-2003), Asam Yayınları, 2003. 
William R. Polk, Irak’ı Anlamak, Nurettin Elhüseyni (çev.), NTV Yayınları, 2007. 
Yves Lacoste, Büyük Oyunu Anlamak Jeopolitik: Bugünün uzun Tarihi, NTV Yayınları, İstanbul, 2007. 

Dergiler: 

A.F Alhajji, The Oil Weapon: Past, Present, And Future, Oil & Gaz Journal; May2, 2005; 103, 17; ABI/INFORM Global. 
Michael Makovsky, Iraq’s Oil Progress, The weekly Standard, 25 Ağustos 2008, 13, 46, Academic Research Library. 
Şevki Özbilen, Kaynakların Paylaşımı ve II. Körfez Savaşı, Finans Dünyası, Sayı: 160, Nisan 2003. 

Raporlar: 

Alrubaie, Falah, An Evaluation to Industrial Developmentin Iraq ”During 1975-1990”, MPRA Paper No. 8331, 19. Nisan 2008. http://mpra.ub.uni-
muenchen.de/8331/1/MPRA_paper_8331.pdf (02.03.2009). 
Christopher Foote, William Block, Keith Crane, Simon Gray, Economic policy And Prospects İn Iraq,Public Policy Discussion Papers, Federal Reserve Bank Of 
Boston,No. 04-1. 
İnci Selin Aydın, “Irak Cumhuriyeti ülke Raporu”, T.C. Başbakanlık, Dış Ticaret Müsteşarlığı, İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi, Ankara,2009. 
Jonathan E. Sanford, RL31944 ,Report for Congress ,Iraq's Economy: Past, Present, Future, Congressional Research Service, The Library of Congress, 2003. 
http://www.au.af.mil/au/awc/awcgate/crs/rl31944.pdf (03.05.2009). 
Manfred Horn, Oil Production İn Iraq: Persisting Decline Or Upswing?,Economic Bulletin, Springer Berlin/Heidelberg, 2003. 
Mustafa Aydın, Nihat Ali Özcan,Neslihan Kaptanoğlu, Riskler Ve Fırsatlar Kavşağında Irak'ın Geleceği Ve Türkiye, Tepav Ortadoğu Çalışmaları, 2007. 
Taha Özhan, “Irak Ekonomi-Politiği”, Siyaset, Ekonomi Ve Toplum Araştırmaları Vakfı Dosyası, 2006. 
Task Force to Improve Business and Stability Operations in Iraq Industrial Revitalization Initiative , Overview For Effort, Nisan 2007. 
United States Department of State Bureau of Near Eastern Affairs, Iraq Weekly Status Report 14 Jan 2009. 
http://2001-2009.state.gov/p/nea/rls/rpt/iraqstatus/index.htm (01.06.2009). 
United States Department of State Bureau of Near Eastern Affairs, Iraq Weekly Status Report 6.May 2009. 
http://2001-2009.state.gov/p/nea/rls/rpt/iraqstatus/index.htm (01.06.2009). 
United States Department of State Bureau of Near Eastern Affairs, Iraq Weekly Status Report 21 March 2007. 
http://2001-2009.state.gov/p/nea/rls/rpt/iraqstatus/index.htm (01.06.2009). 
United States Department of State Bureau of Near Eastern Affairs, Iraq Weekly Status Report 27 December 2006. 
http://2001-2009.state.gov/p/nea/rls/rpt/iraqstatus/index.htm (01.06.2009). 
United States Department of State Bureau of Near Eastern Affairs, Iraq Weekly Status Report 28 December 2005. 
http://2001-2009.state.gov/p/nea/rls/rpt/iraqstatus/index.htm (01.06.2009). 
Vural çekinmez, Irak Ülke Profili, T.C. Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı, İhracatı Geliştirme Etüt Merkezi.2006. 


İnternet: 

Abrief Modern Political History of Iraq. 
http://www.e-book.com.au/iraqhistory.htm (16.01.2009). 
Irak Tarihi,2007. 
http://www.webhatti.com/tarih/54371-irak-tarihi.html (06.01.2009). 
İndustrialization. 
http://countrystudies.us/iraq/56.htm (13.05.2009). 
Saddam Hussain. 
http://www.gwu.edu/~nsarchiv/NSAEBB/NSAEBB107/iraq02.pdf. (26.01.2009). 
The Coalition Provisional Authority’s Experiencewith Economic Reconstruction in Iraq. 
http://www.usip.org/pubs/specialreports/sr138.pdf (25.04.2009 ). 
The Department of State, Bureau of Near Eastern Affairs. February 2008. 
http://www.state.gov/r/pa/ei/bgn/6804.htm (03.05.2009). 
The Revolutionary Command Council. 
http://lcweb2.loc.gov/cgi-bin/query/r?frd/cstdy:@field(DOCID+iq0071) (22.02.2009). 
The Sykes-Picot Agreement.1916. 
http://www.bu.edu/mzank/Jerusalem/tx/Sykes-Picot.htm (06.01.2009). 
Library of Congress, Federal Research Division, Country Profile: Iraq. August 2006. 
http://lcweb2.loc.gov/frd/cs/profiles/Iraq.pdf (03.05.2009). 
The Emergence Of Saddam Husain, 1968-79. 
http://lcweb2.loc.gov/cgi-bin/query/r?frd/cstdy:@field(DOCID+iq0023) (22.02.2009). 
1973 Petrol Krizi. 
http://www.genbilim.com/index2.php?option=com_content&do_pdf=1&id=2472   (29.05.2009) 
Iraq Energy Data, Statistics and Analysis - Oil, Gas, Electricity, Coal, Country Analysis Briefis Iraq, 2007. 
www.eia.doe.gov (30.05.2009). 
Curt Tarnoff, Congressional Research Service, Iraq Reconstraction Assistance March 12 2009. 
http://www.fas.org/sgp/crs/mideast/RL31833.pdf (30.05.2009). 
Bilgay Duman, Irak Petrolü Ve Efsane Projeler. 
http://www.haber10.com/makale/ArticlePrint.aspx?id=9854 (01.06.2009). 
Tayyar Arı, Washington’un Orta Doğu Politikası Yeni mi?. 
www.tayyarari.com/download/eskiyazi/abdninortadogupol.doc (01.06.2009). 
United States Central Command. 
http://www.centcom.mil/ar/about-centcom/our-mission/ (02.06.2009). 
Energy Security,Attacks on Iraqi pipelines, oil installations, and oil personel. 
http://www.iags.org/iraqpipelinewatch.htm (01.06.2009). 
Falah Khalaf Al-robayi, Alsınaat Al-saghira we Almutawasita fi İrak, 
http://www.alsabaah.com/paper.php?source=akbar&mlf=interpage&sid=18475  (14.05.2009). 

Bültenler: 

Irak Limitet Petrol Şirketi, “Maat Hakika we HAkika An Şarikat Naft Al-İrak Al mahduda”,(Orijinal Metinden) 
Şamil Şen, Tuncay Babalı, Energy Policy, Security concerns in the Middle East for oil supply:Problems and solutions,19 june 2006. 
www.elsevier.com/locate/enpol   (02.06.2009). 
The OPEC Annual Statistical Bulletin 2007. 
http://www.opec.org/library/Annual%20Statistical%20Bulletin/pdf/ASB2007.pdf (02.06.2009). 

Bilimsel Tezler: 

Aslıhan Anılar, Russian Foreign Policy Towards Iraq In The Post-Cold War Era, (Ortadoğu teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek 
Lisans Tezi), Ankara, 2006. 
Atilla Uğur, Geçmişten Günümüze Kuzey Irak’ın Beşeri Coğrafyası ve Sosyal Yapısı, (Fırat Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Elazığ, 2002. 
Erol Umut, Musul Meselesinde Petrol Faktörü, (Ankara üniversitesi, Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara, 2007. 
Mustafa Çaykuş, Kuzey Irak’ın Yapısı, Bölgedeki oluşumlar, Bölge İçi ve Bölge Dışı devletlerin Amaçları ve Etkileri, (Atılım Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara, 2005. 
Neda Kordestani, The Political Role Of Oil İn The Middle East, (In Partial Fulfilment Of The Requirements For Degree Of Master Of Art In International Relations), San Diego, 1998. 
Sott M. Corbett, America’s Reliance On Oil: Economic, World And Environmental Effect, (Requirements For the Degree Of Master Of Arts In Business And Polcy 
Studies),State University Of New York Empire State College, 2007. 
Veysel Ayhan, Petrol ve Güvenlik: Ortadoğu’daki Krizlerin Ekonomik Politiği, (Uludağ Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası İlişkiler, Yayınlanmamış Doktora Tezi), Bursa, 2005. 
Yusuf Turan Çetiner, The Baghdad Pact: An Anglo-American Quest For Policy In The Middle East, (Bilkent Üniversitesi, Sosyal Bilimler ve Ekonomi Enstitüsü, 
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi) Ankara, 1996. 


BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

164 The OPEC Annual Statistical Bulletin, 2007,s.22. 
http://www.opec.org/library/Annual%20Statistical%20Bulletin/pdf/ASB2007.pdf (02.06.2009). 
165 Iraq Energy Data, Statistics and Analysis - Oil, Gas, Electricity, Coal, Country Analysis Briefis Iraq, 2007. 
www.eia.doe.gov (30.05.2009). 
166 The OPEC Annual Statistical Bulletin 2007,s.21. 
http://www.opec.org/library/Annual%20Statistical%20Bulletin/pdf/ASB2007.pdf (02.06.2009). 
167 The OPEC Annual Statistical Bulletin 2007,s.13. 
http://www.opec.org/library/Annual%20Statistical%20Bulletin/pdf/ASB2007.pdf (02.06.2009). 
168 Veysel Ayhan, Petrol Ve Güvenlik: Ortadoğu’daki Krizlerin Ekonomik Politiği, (Uludağ Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası İlişkiler, Yayınlanmamış Doktora Tezi ), Bursa, 2005,s.219. 
169 a.g.e., s.215. 
170 a.g.e., s.216. 
171 a.g.e., s.219. 
172 Şamil Şen, Tuncay Babalı, Energy Policy, Security concerns in the Middle East for oil supply:Problems and solutions, 19 june 2006. 
www.elsevier.com/locate/enpol (02.06.2009). 
173 Anthony H. Cordesman, The Gulf And The Search For Strategic Stability, Saudi Arabia, The Military Balance İn The Gulf, And Trend İn The The Arab-İsraeli Military Balance, Westview Press,London 1983, s.541. 
174 United States Central Command. http://www.centcom.mil/ar/about-centcom/our-mission/ (02.06.2009). 
175 Energy Security,Attacks on Iraqi pipelines, oil installations, and oil personel. 
http://www.iags.org/iraqpipelinewatch.htm (01.06.2009). 


***

II. KÖRFEZ SAVAŞINDAN SONRA IRAK EKONOMİSİ VE IRAK PETROLLERİNİN IRAK EKONOMİSİNDEKİ YERİ VE GELECEĞİ., BÖLÜM 8

II. KÖRFEZ SAVAŞINDAN SONRA IRAK EKONOMİSİ VE IRAK PETROLLERİNİN IRAK EKONOMİSİNDEKİ YERİ VE GELECEĞİ., BÖLÜM 8



3. BAAS DÖNEMİ SONRASI IRAK EKONOMİSİ 

3.1 Milli Gelir ve Üretim 

  Irak, 2003 yılında Amerika ve müttefikleri tarafından işgal edilmiştir. İşgal dönemlerinde Irak’ta negatif bir büyüme olmuştur. Durum aşağıda tablo 5’te görüleceği gibi 2003 yılında reel GSYİH büyümesi %–33,1 oranında gerçekleşmişken 2004 yılında ise pozitif bir büyüme ile %23,0 düzeyine ulaşmıştır. Bu artışta, işgal güçlerinin Irak’ı özgürleştireceği vaadi ve politikasıyla geri dönen göçmen Iraklılar’ın ekonomiye olumlu katkısının yanı sıra ABD’nin Irak’ın, yeniden yapılandırma programı kapsamında açtıkları ihaleler istihdam yaratmaların yanı sıra, Irak için öngörülen bütçedir. Ancak, bu artış daha sonraki yıllarda düşmüştür, Irak’ta şiddetin baş gösterdiği 2005–2006 yılları arasında Irak’ın GSYİH’di önemli bir düşüş göstererek 2006 yılında %1,9 düzeyine ulaşmıştır. 



Tablo 5 
Kaynak: The Economist Intelligence Unit, Report: Iraq 2008, s.22 ve Irak 2009, s.8’dan derlenmiştir. www.eiu.com (23.05.2009). 

    Bu düşüşün arkasında en büyük etken Irak’ta sivil ve iktisadi tesislere yönelik yükselen terör saldırılardır. Bu saldırılardan kaynaklanan zararlar Aşağıda grafik 5’te gördüğümüz gibi Haziran 2006 yılında en yüksek düzeyine ulaşmıştır. 2007 yılında petrol tesisle yönelik yapılan saldırıların yükselmiştir. Böylece, Irak’ın iktisadi ve güvenliğine yönelik olumsuzluklar 2006-2007 yılları arasında doruk noktasına varmıştır. Bunun sonucu olarak, Irak hükümeti bir dizi politik açılımlar yaparak ülke içindeki karışıklık ortamını dindirmeye çalışmıştır. Bu sayede Irak içinde nisbi bir istikrar sağlayarak ekonomik göstergeleri olumlu hale gelebilmiştir. Tablo 5 den de anlaşıldığı gibi 2008 yılında ekonomideki reel GSYİH büyüme %7,8 şekilde olmuştur. 2009 yılına geldiğimizde, bu oran %5,4 yükseleceği tahmin edilebilmektedir. 

Grafik 5: Haziran 2003 ile Eylül 2008 Yılları arasında Şiddet Göstergeleri 
(Aylara göre Petrol Sektörüne Yönelik Saldırılar). 
Kaynak : İMF Country Report No. 08/383, Iraq: Second Review Under the Stand-By Arrangement and Financing Assurance Review—Staff Report; Staff Supplement; Press Release on the Executive Board Discussion; and Statement by the Executive Director for Iraq, Aralık 2008, s. 5. 


Aşağıda, tablo 6’da görüleceği gibi, 2003 yılından sonra Irak’ın GSYİH’inde tarım sektöründe en fazla %14,3 oranında gerçekleşirken, bu durum, sanayide %60,2, hizmet sektöründe ise%27,8 gerçekleşmiştir. Savaştan yıkılan alt yapı ve yetersiz donanım ve terör olaylarından dolayı sektörde olumsuzluklar devam etmiştir. Yukarıda sayılan bu olumsuzluklardan dolayı GSYİH’sindeki payı sınırlı olmuştur 


Tablo 6 
Kaynak : The Economist Intelligence, Unit, Report: Iraq 2008, s.19’dan derlenmiştir. www.eiu.com (23.05.2009). 


3.2 Dış Ticaret Yapısı 


   1950'li yıllardan beri Irak'ın ihraç ettiği ürünlerin başında petrol gelmektedir. Irak’ı yöneten Hükümetlere bir gelir kaynağı olarak petrole bağımlılığı arttıkça, diğer muhtemel gelir kaynakları göz ardı edilmiştir. Dünya petrol fiyatlarında ve dolayısıyla Irak'ın petrol gelirlerinde meydana gelen dalgalanmalar, ödemeler dengesinde Irak için önemli gelir haline gelmiştir. Nitekim 2006 yılında petrol ihracatı, toplam ihracat gelirlerinin %97,4'ünü oluştururken; 2007 yılında bu oran % 96,4 olarak 

gerçekleşmiştir. Irak'ın ihracat gelirlerinde petrol fiyatlarına bağlı olarak dönemsel düşüşlere rağmen, 2003 yılından bu yana genel olarak bir artış yaşanmaktadır. Birleşmiş Miletler Güvenlik Konseyi'nin 2003 yılı Mayıs ayında yürürlüğe giren 1483 sayılı kararı ile 1990 yılından itibaren Irak'a uygulanan ambargolar kaldırılmıştır. 1990 yılından itibaren petrol haricindeki ürünlerin de ihracatına izin verilmiştir. Ancak işgal sonrası yaşanan altyapı ve güvenlik sorunları nedeniyle tarım ve petrol dışı sektörlerde endüstriyel gelişimin henüz tamamlanamamış olmasının ve artan petrol fiyatlarının etkisiyle, genel olarak her türlü ihtiyaç maddesi dışarıdan ithal edilmektedir.136 

3.3 Para Politikaları 

Irak, 2005–2008 yılları arasında mali hesaplarında büyük fazlalık elde etmiştir. 2008 yılı, çoğu petrol fiyat ve üretimdeki artıştan GSYİH nin %44 gelir elde etmiştir. 
2009 yılında, bütçe hesaplamaları üç defa indirime gitmiştir. Bunun nedeni ise beklenen mali harcama miktarıdır. Böylece, sermaye harcamaları kısılmıştır. Ancak, harcamaların kısılmasına rağmen, bütçedeki yeri büyümeye devam etmiştir. Özellikle kamu sektörü ve güvenlik harcamamaları bu yükselişte büyük rol oynamıştır. Mali hesaplara göre, bu harcamalar, 2008 yılı itibarıyla 12 Milyar Amerikan Doları (GSYİH’nin %14) olmuşken 2009 yılı bu miktar 23 Milyar Amerikan Dolarına (GSYİH’nin %33 ne) yükselmesi beklenmektedir. Bütçedeki bu açıklık Irak’ın mali kapasitesini zorlamıştır.137 

3.4 Fiyatlar 

Irak Devletinin, Bankalar üzerinde zayıf etkiye sahip olmuştur. Bu yüzden, Devlet bir takım ekonomik programlar uygulamak suretiyle piyasayı denetlemeye çalışmıştır. Böylece, Irak Merkez Bankası minimum rezerv ihtiyacı, günlük döviz tedavülü ve Devlet Güvenlik Piyasasını kullanarak likiditeyi daha etkin biçimde kullanmaya çalışmıştır. 2006 ile 2008 yılları arasında birkaç kez faiz oranı yükselmeye geçmiştir. Irak Merkez Bankası, faiz oranı politikasını Şubat 2008 yılında 9 yüzde noktası kesintiye uğratarak, faizin %11’e gerilemesini sağlamıştır.138 

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 

II. KÖRFEZ SAVAŞI’NDAN SONRA IRAK PETROLLERİ VE GELECEĞİ 

1. II. KÖRFEZ SAVAŞI ÖNCESİ IRAK PETROLLERİNİN GENEL DEĞERLENDİRMESİ. 

1.1 II. Körfez Savaşı Öncesi Irak Petrollerin Genel Durumu 

    Irak, 1972 yılında petrolü millileştirmiştir. Petrolden elde edilen gelirden istifade edilerek ekonomide iyileşme gerçekleşmiştir. Ancak, 1980’li yıllarda Irak 
ekonomisi birçok baskıya maruz karmıştır. Bu baskıların en önemli iki nedeni vardır. İlki, Irak’ın İranla girdiği savaş ve Irak kaynaklarındaki düşüş olmuştur. Ekonomik sıkıntıların üstesinden gelebilmek için Irak, bir yandan borç öte yandan petrol ihracat kapasitesini artırmak zorunda kalmıştı. Irak, petrol ihracatını artırması için izleyeceği en önemli yol, petrol alıcılarına petrol temin etme yollarının kapasitesini artırmaktır. Bundan dolayı, Irak Kızıl denize yaklaşık 1,5 mv/g (milyon varil/günlük) , Irak-Suudi boru hattıyla Kızıldeniz’e petrol sevkiyatı gerçekleşmiştir. 1980’li yıllarda Irak’ın toplam petrol üretimi 2 mv/g (milyon varil/günlük) civarında gerçekleştiğini göz önünde bulundurduğumuzda, elde ettiği gelirin önemli miktarını savaş giderlerine harcamıştır.139 

Irak, 1991 Körfez savaşını takip eden yıllarda petrol üretiminde düşüş yaşanmıştır. Bunun nedeni ise, yaşanan savaş ve bu savaş sonucu ülkedeki petrol altyapısının zarar görmesiydi. Bunanla beraber, BM tarafından Irak’a uygulanan ambargo uygulamıştır. Tüm bu olumsuz etkenler, Irak’ta petrol sektörünü gerilemiştir. 
1996 yılının sonunda, Irak ile BM arasında petrole karşı gıda Anlaşması imzalanarak, Irak’a kısıtlı şekilde petrol ihracı izni verilmiştir. 2002 yılına gelindiğinde, Irak’ın petrol üretimi 2 mb/g (milyon varil/günlük) düzeyinde gerçekleşmiştir.140 

1.2 Irak’ın Petrol Rezervi Ve Ham Petrol Üretimi 

Irak, körfez bölgesinde üç değişik savaşa girmiştir. Bunların, ilki Irak’ın İranla savaş ikincisi ise, I. Körfez Harekatı ve üçüncüsü II. Körfez Savaşı olmuştur. BM 
tarafından çarpıtılan ambargolar nedeniyle uluslararası enerji otoritelerince tam olarak petrol potansiyeli bilinememiştir. 2004 yılı hesaplamalarına göre, Irak’ın yaklaşık 134,0 milyar varil doğalgaz ve petrol rezervine sahiptir. Bu rezervin yaklaşık 115,0 milyar varili petrol oluşturuyordur.141 

Grafik 6: Irak’ın Petrol Üretimi ve Kaynak Kapasitesi (II. Körfez Savaşı Öncesi). 
Kaynak: Deutsche Bank, Global Oil & Gaz, Baghdad Bazaar Big Oil In Iraq?, 21.Ekim,2002, s.7’den derlenmiştir. http://www.stopesso.com/pdf/baghdad_bazaar.pdf (24.05.2009). 


Grafik 6’da görüldüğü gibi, 1979 yılında Irak, ham petrol üretimini en yüksek seviyesi olan 3,5 mv/g (milyon varil/günlük) gerçekleşmiştir. Irak’ın ham petrol üretimi, İran-Irak savaşı esnasında inişe geçerek 1,0 mv/g (milyon varil/günlük) düzeyine düşmüştür. Irak, İran’la ateşkes yaptığında petrol üretimi yükselişe geçerek, 1988 yılında tekrar 3 mv/g (milyon varil/günlük) düzeyine çıkmıştır. Bunun sebebi, ateşkesten kaynaklanan petrol güvenliğidir.1990 yılı körfez savaşı gerçekleşince, Irak’ın petrol üretimi en düşük seviyesi olan 0,3 mv/g (milyon varil/günlük) inmiştir. Daha sonra BM ambargosundan dolayı, Irak petrol üretimi düşük seviyede üretilmeye devam etmiştir. 1996 yılında Irak’ın BM ile yapmış olduğu petrol karşılığı gıda anlaşması ile, Irak petrol üretimi tekrar yükselerek 2,5 mv/ (milyon varil/günlük) seviyesine ulaşmıştır.142 

1.3 Irak’ın Petrol Rafineriler 

Irak, I. Körfez Savaşı öncesi toplam 0,7 mv/günlük (milyon varil/günlük) kapasitesinde 10 petrol rafinesine sahipti. Savaş ve BM tarafından uygulanan yaptırımları, rafinelerin onarımı ve yenilenmesini imkansız hale getirmiştir. Böylece, 2000 Yılında rafinelerin toplam 0,4 mv/günlük (milyon varil/günlük) kapasiteyle çalışabilmiş tir. Savaş ve ambargo kaynaklı rafineri bakımsızlığı, BM uzmanları, rafinelerin çevre ve çalışanlara zarar verebileceği yönünde açıklamalar yapmışlardır. 
Petrol rafinerine en büyükleri ise, 150.000 v/g kapasitesinde Kuzey Baiji rafinelerisi, 140.000 v/g kapasitesinde Basra rafinerisi ve 100.000 v/g kapasitesinde Daura rafinerisi dir.143 Bu durum aşağıdaki tablo 7’de gösterilmiştir. 
Tablo 7 
Irak’ın Petrol Çıkarma, Rafineri ve Taşıma Kapasitesi.(II. Körfez Savaşından Önceki veriler). Kaynak: Manfred Horn, Oil Production İn Iraq: Persisting Decline Or Upswing?,Economic Bulletin, SpringerBerlin/Heidelberg, 2003, s.114.‘dan derlenmiştir 
.http://www.springerlink.com/content/rhmm3gdatcjvw43b/fulltext.pdf (24.05.2009). 

(1) 1 v/g = (varil günlük ) – (2) 1.5 – 1.6 mv/g (milyon varil/günlük) – (3) 1990 yılında Suudi Arabistan tarafından kapatılan. – (4) 1982 yılında Suriye tarafından kapatılan ancak şu anda onarılmıştır.- (5) kuzey ile güneyi petrol kuyularını bağlayan yerel boru hattıdır. İki taraflı nakille yönetiliyordur. 

1.4 Irak’ın Petrol Taşıma Kapasitesi 

Tablo 7’de görüldüğü gibi Irak, Amerika, Asya ve Avrupalı petrol alıcılarına petrol sevkiyatı için birkaç yola sahiptir. Bu yollar, Basra Körfezi, Suriye, Suudi 
Arabistan ve Türkiye üzerinden gerçekleşmektedir. Irak, petrol sevkiyatını gerçekleştirdiği boru hatları, İran–Irak ve Kuveyt savaşı gerçekleştirdiği sırada hasar görmüştür. Yukarıdaki tablo 7’deki verilerden anlaşılacağı üzere, Irak’ın kuzeyi ile güneyini bağlayan stratejik boru hattı toplam 1,4 mv/g (milyon varil/günlük) kapasitesiyle gerçekleşiyordur. Bu boru hattı 2001 yılında onarılmıştır. Irak, kuzey petrollerini Kerkük-Ceyhan boru hattıyla, 0,9 mv/g (milyon varil/günlük) kapasiteyle Türkiye üzerinden pazarlamaktadır. Bununla beraber, Irak’ın güney petrollerini 1990 yılında Suudi Arabistan tarafından kapatılan IPSA 1,2 boru hattıyla, 1.65 mv/g (milyon varil/günlük) kapasiteyle Suudi Arabistan üzerinden Kızıldeniz’de petrol ihraç etmekteydi. Diğer boru hattı ise, 1982 yılında Suriye tarafından kapatılan ancak 1999 yılı onarılan Banias/Tripoli boru hattı Suriye üzerinden Akdeniz e Irak petrolünü taşımaktadır.144 
Irak, ham petrol ve petrol türevleri ihracatını Basra Körfezinde bulunan üç tanker limanını aracılığıyla gerçekleştirmiştir. Bu limanların ilki, ham petrol yükleme donanımlı Umm Qasr limanı. İkinci Liman ise, 1,2 -1,3 mv/g (milyon varil/günlük) ham petrol yükleme kapasitesine sahip olan ancak ham petrol depolamaya elverişli olmayan Mina-Al-Bakr limandır. Üçüncü ise, onarımda olup çalışmalar bittikten sonra 0,5 ile 0,7 mv/g (milyon varil/günlük) kapasitesinde çalışabilecek Khor Al-Amaya terminalidir.145 

1.5 Irak ve OPEC’in Kuruluşu 

OPEC, ilk kurucu beş ülkeden olmuştur. Bunlar; İran, Irak, Kuveyt, Suudi Arabistan ve Venezuela’dır. Bu kuruluşa daha sonra Katar 1961’da, Endonezya 1962’da (Ocak 2009’dan beri üyeliği askıya alınmıştır), Libya 1962’da, Birleşik Arap Emirlikleri 1967’da, Cezayir 1969’da, Nijerya 1971’da, Ekvator 1973’da (Aralık 1992 yılı ile Ekim 2007 yılları arasında üyeliği askıya alınmıştır), Angola 2007’de ve Gabon 1975-1994 yılları arası katılmışlardır. OPEC, ilk toplantısının İsviçre’nin Cenevre kentinde yapmış, beş yıl sonrada 1 Eylül 1965 yılında merkezini Viyana’ya taşımıştır.146 

OPEC bir kartel niteliğinde olup bağımsız petrol üretici ülkeler arasında işbirliğini geliştirmeye amaçlayan bir kuruluştur. Tam bir kartel olduğunu söylemek 
mümkün değildir. Irak, OPEC üyeliğinin ilk gününden 1991 yılına kadar toplantılara bir fiil iştirak etmiştir. 1991’dan sonraki Irak’ın işgal döneminde ise, ABD güdümünde yeni Irak hükümeti tarafından temsil edilmeye çalışılmıştır.147 Irak, OPEC’in kurucu üyesidir. Irak, 1991 yılında bile OPEC’in müzakerelerinde bulunmuştur. Irak’ın OPEC üyeleriyle olan coğrafi yakınlığı ve gittikçe büyüyen petrol üretimiyle petrol fiyatlarını etkilemesi, OPEC açısından önemlidir. 2003 yılı öncesi OPEC, Amerikalıların Irak’a bir müdahalede bulanacağı anlamıştır. Müdahale halinde Irak’ın dünya petrol üretimine katkısının bir süre ortadan kalkması durumunda, yaklaşık 2 milyar varil olan açığı kapatabileceğini ABD yönetimine bildirmiştir. Bununla beraber, Kuveyt Petrol Bakanı Şeyh Ahmet El Fahd El-Sabah’ın 30 Aralık 2002 tarihli The Economic Times’e yaptığı 
açıklamada, “Eğer petrol fiyatları yükselirse OPEC’in olağanüstü toplanarak üretim artışına gidebileceğini garanti ederim”, diyerek tavrını belirlemiştir. OPEC’in günlük olarak devreye sokabileceği ve üretimi 4- 4,5 milyon varildir. Burada en büyük pay Suudi Arabistan’ındır. Yine OPEC üyesi Venezüella da -dünyanın 5. en büyük petrol üreticisidir. Süren grev üretimi 2,3 milyon varil/gün seviyesinden, 340 milyon varil/gün’e düşürmesine neden olmuştur. Böylece, dünya petrol arzında önemli bir daralma yaşanmaya başlanmıştır. Bundan dolayı OPEC olağanüstü toplantı yaparak 12 Ocak 2003 tarihinde üretimini %7 oranında (günlük 1,5 milyon varil) artırarak günlük 24,5 milyon varil seviyesine yükseltme kararı almıştır.148 Böylece, II. Körfez Savaşından kaynaklanan petrol arzının dengesizliği önlenmiş olmuştur. 2003 yılı sonrası Irak’ın petrol üretimi Amerikalılar tarafından kontrol edilmiştir. ABD, Irak’ın tekrar yapılandırma sürecinde OPEC’in karar ve petrol stratejilerine uymasını istememiştir.149 

2. II. KÖRFEZ SAVAŞI SONRASI IRAK PETROLLERİNİN GENEL DEĞELENDİRMESİ. 

2.1 II. Körfez Savaşı Sonrası Irak Petrollerin Genel Durumu 

II. Körfez Savaşı sonrası Irak petrol tesisleri yatırım ve modernizasyon çalışmalarına ihtiyacı olmuştur. Irak’ın petrol rezervi 115 milyar varil civarında olduğu tahmin edilmektedir. Irak’ın yaklaşık 22 petrol alanına sahiptir. Bu alanların 9’u 5 milyar varil büyüklükte rezerve sahip süper dev petrol alanıdır. Irak’ın güneydoğusundaki petrol alanı, ülkenin kanıtlanmış petrol rezervlerinin %70 ile %80 ni oluşturan süper dev petrol sahaları oluşturmaktadır. Bu sahalar, Dünyada bilinen benzeri dev sahaların en büyüğüdür. Irak’ın kuzeyinde ise, Kerkük, Musul ve Hanekin yakınlarında Irak’ın %20 petrol rezervleri mevcuttur. 150 Amerikan Kongresi Araştırma Servisinin 12 Mart 2009 yayımladığı verilere göre: Amerikan Savunma Bakanlığı, Irak Petrollerinin onarılması için 802,0 milyon Amerikan Doları olarak yardımda bulunduğu belirlenmiştir. Irak petrolleri için harcanan 802,0 milyon Amerikan ı yardım sadece 2003 yılında tahsis edilmiştir.151 

Irak Petrol Bakanlığının amaçladığı 6 milyar varil günlük hedefini tutturabilmesi ihtiyacı olan 25 ve 75 milyar Amerikan Doları değerinde yatırım gerçekleştirmek le ancak mümkün olacaktır. Irak, 2003 yılına kadar olan dönemde toplam 577.500 varil günlük kapasitesinde rafinerilere sahipti. Ancak artan terörist 
saldırlar sonucunda, bu kapasite düşerek yeni rafinerilere ihtiyaç duyulmuştur. Yeni rafineri çalışmaları 2010 yılına kadar, Dohuk, Kürt Bölgesinde, Nassiriyah, Karbala, Kwsengeq, Amarah, Basrah bölgelerinde gerçekleşmesi planlanmıştır.152 

Aşağıda tablo 7’de görüldüğü gibi, Irak’ın petrol tüketimi istikrarlı bir büyüme gerçekleştirmiştir. Irak’ın petrol üretimi, İran-Irak savaşı öncesi, sonrası ve 2000 yıllarında en yüksek düzeyinde seyir etmiştir. Irak’ın petrol üretimi, 1998 ile 2004 yılları arasında en şiddetli iniş çıkışlarından birini yaşamıştır. 



Grafik 7: 1980–2007 Yılları arasında Irak’ın Petrol Üretimi ve Tüketimi. 
Kaynak : Iraq Energy Data, Statistics and Analysis - Oil, Gas, Electricity, Coal, Country Analysis Briefis Iraq, 2007. www.eia.doe.gov (30.05.2009). 

2005 yılı Irak’ın ham petrol üretim hedefi Irak’ın Petrol bakanlığı tarafından 2,5 milyon varil/günlük olarak belirlenmiştir. Ancak 2005 yılı itibariyle Irak’ın ham 
petrol üretimi belirlenen hedefin altında seyretmiştir. 2005 yılında Irak’ın petrol ihracatından elde ettiği gelir ise, 23,5 milyar Amerikandır. 2006 yılında, Irak’ın ham petrol üretimi, Petrol Bakanlığının hedeflenen düzeyine, 2,33 milyon varil/günlük düzeyinde gerçekleşmiştir.153 2007 yılında Irak Petrol Bakanlığı, ham petrol üretim düzeyi hedefini 2,1 milyon varil/günlük düzeyine indirmiştir. Böylece, ham petrol üretimini Şubat ayında hedeflenen miktarı aşarak 2,14 milyon varil/günlük düzeyinde üretilmiştir.154 Irak’ın ham petrol ihracatından elde ettiği geliri 2006 yılında 31,3 milyar Amerikan Dolarıdır, bu miktar 2007 yılında ise bu miktar 41,0 milyar Amerikan Doları, 2008 yılında 61,9 milyar Amerikan Doları olarak sıralayabiliriz.155 2008 yılında, Irak Petrol Bakanlığının belirlediği hedef, 2,2 milyar varil /günlük olarak gösterilmiştir. Ham petrol üretimi ise, belirlenen miktarın üstünde seyir ederek, Aralık ayı 2,42 milyon varil/günlük seviyesine ulaşmıştır.156 

2.2 Petrolün Silah Olarak Kullanılması 

Petrolü silah olarak kullanma sözcüğü ilk önce Ekim 1973 Petrol ambargosu ile beraber türemiştir. Bazı Müslüman liderlerin yanı sıra Irak ve İran gibi ülkeler, 
petrolün İsraillin, Filistin topraklarından çekilmesi için kullanmışlardır. Petrol üreticisi Arap ülkeleri, 1956, 1967 ve 1973 yıllarında petrolü politik bir baskı aracı olarak kulanmışlardır. 1956 yılında, Mısır lideri Cemal Abdulnasırın Süveyş kanalının millileştirme kararını aldığında, İngiltere, Fransa ve İsrail tarafından saldırıya uğraması üzerine, Suudi Arabistan, Mısırla olan güvenlik anlaşması gereği, İngiltere ve Fransa’ya olan petrol ihracatına ambargo uygulamasını empoze etmiştir. Fakat petrol üretimini kesmemiştir. Diğer taraftan, Suriye’deki milliyetçi bir grubun, Irak petrol şirketine ait petrol pompalama istasyonunu patlatması ile Irak’ın petrol üretimi kesilmiştir. 1956 yılı ambargosunun bedeli petrol fiyatlarının varil başına 25 sent yükselmesi olmuştur.157 

1967 yılında ise, İsrail’in Mısır askeri havaalanını bombalaması sonucunda ABD, İngiltere ve Batı Almanya’ya petrol ambargosu uygulanmıştır. 1967 yılında 
uygulanan ambargo kararı, söz konusu devletlerin İsrail’e sağladığı askeri yardımlardan dolayı alınmıştır. Ambargo, 4 Haziran 1967 yılında başladı, 29 Ağustos 1967 yılında sona ermiştir. 158 1967 savaşı sonunda nasıl Araplar ve Filistinli gerillalar İsrail'e karşı bir yıpratma savaşının vasıtası olarak kullanmaya karar vermişlerdir. 1973 Savaşı'nın sonunda da, petrolü İsrail'e karşı değil, fakat Batı’ya karşı siyasi silah olarak kullanmaya karar verdiler ve bunun neticesinde de bütün dünyada bir petrol krizi ortaya çıktı. Aslına bakılırsa, 1973 petrol krizi doğrudan doğruya 1973 Arap-İsrail Savaşı'nın sonucu değildir. Bu savaş bu krizi hızlandırmıştır. 1973 Ocak ayında varili 2,59 olan Arap petrolü, 1973 Ekiminde 5,11 ve 1974 Ocak ayında da 11,65 a çıkmıştır. Bu, bir yıl içinde dört katından fazla bir artış demekti. Bu fiyat artışları bilhassa Batı Avrupa'da ve Japonya'da bir paniğe sebep olmuştur.159 

ABD ve Hollanda’ya uygulanan Ekim 1973 yılı petrol ambargosu, bir OPEC ambargosu olmadığı gibi bir Arap ambargosu da değildi. Bunun nedeni ise, Irak ve Omman gibi Arap devletler ambargoya katılmamışlar. Ambargo uygulayan devletlerin hedefi ise, İsrail-Arap savaşında Amerika’nın İsrail’e verdiği desteğin kesilmesi ve uluslararası kamuoyunu etkileyerek, İsrail’in 1967 yılı sınırlarına çekilmesini öngören BM’lerin 242 nolu kararın kabul edilmesidir.1973 petrol ambargosu, 2 ayda Dünyanın petrol giderlerinde %5 lik bir azalmaya yol açmıştır. 1973 petrol ambargosu sona erdiğinde, petrol fiyatı ambargo öncesi seviyesine dönmüştür.160 

2.3 Irak Petrolünün Bölge Açısından Önemi 

Petrolün enerji kaynağı olarak yerini tutacak başka bir seçenek bulununcaya kadar, dünya ekonomisi ve siyaseti üzerinde erişilmesi çok güç olan etkisini her zaman koruması muhtemeldir. Petrol, tüm geçmiş boyunca daima pazarlıklara konu olmuş, hayati önemdeki kararların temelini oluşturmuş ve günümüz dünyasında da ilerleme ve hakimiyetin sembolü haline gelmiştir. Bu nedenle savaşlar çıkmış, ülkeler işgal edilmiştir. Uluslararası platformda da 2003 yılında ABD’nin Irak’a girmesinin ve işgal etmesinin en büyük sebebinin enerji ve enerji nakil hatlarının kontrol edilmesi olduğu belirtilmektedir. Enerjiden kasıt temel anlamda petroldür. Bu bağlamda neden Irak sorusu akıllara gelmektedir. Dünya üretilebilir petrol kaynakları yaklaşık 1200,7 milyar varildir. Bunun yaklaşık 743 milyar varili Ortadoğu’dadır. Irak’ın kanıtlanmış petrol rezervlerinin ise yaklaşık 115 milyar varil olduğu bilinmektedir. Bu miktar dünya petrol rezervlerinin yaklaşık %10’una, Kuzey Amerika kıtasının üretilebilir petrol rezervlerinin ise yaklaşık iki katına denk gelmektedir. Irak petrolü, üretim maliyeti açısından dünyanın en ucuz petrollerinden birisidir. Irak petrolünün varil başına 
maliyeti ortalama 2,5 dır. Dünya ortalamasının varil başına yaklaşık 7-8 olduğu düşünüldüğünde Irak petrolünün önemi ortaya çıkmaktadır. Bugün için ABD, dünyada üretilen petrolün yaklaşık %24,1’ini tek başına tüketmektedir. Öte yandan ABD’nin petrol üretim oranı her geçen yıl gerilemekte petrol ithal etme oranı ise artmaktadır.161 

İran ve Irak’ın kuşatılması politikasının yanında, petrolün güvenliği ve petrol kaynakları üzerindeki denetimin sürdürülmesi, ABD açısından 1990’lı yıllar boyunca da temel bir politika olmaya devam etmiştir. Ancak, Reagan ve Bush döneminde gelişen ilişkilerin aksine, Suudi Arabistan ile ilişkilerde bir gerileme söz konusu olmuştur. 

Özellikle Arap-İsrail barış sürecinde söz konusu olan tıkanma ve Suudi Arabistan’ın Dünya Ticaret Örgütü’ne üyeliğine ABD’nin destek vermemesi, iki ülke arasındaki ilişkileri olumsuz yönde etkilemiştir. Bütün bunların yanında, özellikle 1990’lı yılların ortalarından itibaren bir Suudi petrol milyarderi olan Usame Bin Ladin’in liderliğindeki El-Kaide örgütünün Amerikan hedeflerine saldırılar düzenlemesi ilişkilerin gerginleşmesinde katalizör rolü oynamıştır. Suudi Arabistan’ın 1998’de Irak’a düzenlenen “Çöl Tilkisi Operasyonu” sırasında ve 2001’de Afganistan’a düzenlenen “Sınırsız Özgürlük” operasyonu esnasında topraklarının kullanılmasına izin vermemesi ABD’yi yeni alternatifler bulmak zorunda bırakmıştır. Bu süreçte, 1990’ların sonuna doğru devreye giren Katar’ın El-Udeid hava üssünü özellikle belirtmekte yarar vardır. 

Bilindiği gibi, ABD’nin Irak’a düzenlediği saldırı esnasında Katar’ın sağladığı bu üssün, karargah ve harekat merkezi olarak kullanılması söz konusu olmuştur.162 

Irak, doğal kaynak ve coğrafi konumu bakımdan bölge açısından önem arz etmektir. Irak, Türkiye, İran, Suriye, Ürdün, Suudi Arabistan ve Kuveyt’le komşu olan bir ülkedir. Irak halkının söz konusu ülkelerle akrabalık bağıyla bağlı olmasının yanı sıra, bu akrabalıktan doğan önemli ticari münasebetler de mevcuttur. 2003 yılı sonrasında ise Türkiye gibi komşu ülkeler için önemli ticari Pazar haline gelmiştir. Irak’taki petrol sektörünün gelişimiyle beraber, bölge için daha fazla istikrar, Irak halkının alım gücü yükselmesinden kaynaklanan daha fazla ticari ilişkiler ve aynı zamanda petrol sektörüne yapılan yatımlardan bölge üzerinden yeni boru hatlar yapılması muhtemeldir. Böylece, bölgeyi enerji sektörünün yumağı haline getirecektir. 

Irak petrolünün ihraç yollarının çeşitlendirilmesi hem ABD ve uluslararası petrol şirketleri hem de Irak ekonomisi için önemlidir. Basra Körfezinin açıldığı 

Hürmüz Boğazının kontrolünü elinde bulunduran İran’ın herhangi bir durumda burayı kapatması, Irak’ın petrol ihracatını durma noktasına getirebilir. Bu da bütçesinin yaklaşık %98’ini petrol gelirlerinin oluşturduğu Irak ekonomisine büyük zarar verebilir.163 

BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

136 İnci Selin Aydın, a.g.r., ss.20-21. 
137 The Economist Intelligence Unit, Country Report: Iraq Nisan 2009, s.16. www.eiu.com (23.05.2009). 
138 The Economist Intelligence Unit, Country Report: Iraq Nisan 2009, s.16. www.eiu.com (23.05.2009). 
139 Walt Leo G.B., The East’s Changing Economy, Managment Review, Şubat 1987, ABI/INFORM Global, s.65. 
140 Manfred Horn, a.g.e., s.111. 
141 Leonardo Maugerı, The Age Of Oil, The Mythology, History,And Future Of The World’s Most Controversial Resource,Praeger Westport Connecticut ,London, 2006, Appendix. 4. 
142 Deutsche Bank, Global Oil & Gaz, Baghdad Bazaar Big Oil In Iraq?, 21.Ekim,2002, s.7’den derlenmiştir. 
http://www.stopesso.com/pdf/baghdad_bazaar.pdf (24.05.2009). 
143 Manfred Horn, a.g.e., s.113. 
144 a.g.e., s.114. 
145 a.g.e., s.114. 
146 The Organization of the Petroleum Exporting Countries. http://www.opec.org/aboutus/history/history.htm (01.06.2009). 
147 http://www.ilgilisite.com/haber_detay.asp?haberID=670 (28.05.2009). 
148 Şevki Özbilen, Kaynakların Paylaşımı ve II. Körfez Savaşı, Finans Dünyası, Sayı 160, ss.18-24.Nisan 2003. 
http://www.econturk.org/Turkiyeekonomisi/Kaynak%20payla%20m.doc (28.05.2009). 
149 Jonathan E. Sanford, RL31944 ,Report for Congress ,Iraq's Economy: Past, Present, Future, Congressional 
Research Service, The Library of Congress, Jun 2, 2003.ss.CRS.20- CRS 21. 
http://www.reliefweb.int/rw/RWFiles2003.nsf/FilesByRWDocUNIDFileName/OCHA-64BT5P-us-irq-30jun.pdf/$File/us-irq-30jun.pdf (28.05.2009). 
150 Iraq Energy Data, Statistics and Analysis - Oil, Gas, Electricity, Coal, Country Analysis Briefis Iraq, 2007. www.eia.doe.gov (30.05.2009). 
151 Curt Tarnoff, Congressional Research Service, Iraq Reconstraction Assistance, March 12 2009,s.4. 
http://www.fas.org/sgp/crs/mideast/RL31833.pdf (30.05.2009). 
152 Iraq Energy Data, Statistics and Analysis - Oil, Gas, Electricity, Coal, Country Analysis Briefis Iraq, 2007. www.eia.doe.gov (30.05.2009). 
153 United States Department of State Bureau of Near Eastern Affairs,, Iraq Weekly Status Report, 28 December 2005,s.19,. 27 December 2006.ss.19-20. http://2001-2009.state.gov/p/nea/rls/rpt/iraqstatus/index.htm (01.06.2009). 
154 United States Department of State Bureau of Near Eastern Affairs,, Iraq Weekly Status Report, 21 March 2007.s.17. http://2001-2009.state.gov/p/nea/rls/rpt/iraqstatus/index.htm (01.06.2009). 
155 United States Department of State Bureau of Near Eastern Affairs,, Iraq Weekly Status Report, 14 Januuary 2009.s.18., 6.May 2009,s.8. http://2001-2009.state.gov/p/nea/rls/rpt/iraqstatus/index.htm (01.06.2009). 
156 a.g.r.,s.17. 
157 A.F Alhajji, The Oil Weapon: Past, Present, And Future, Oil & Gaz Journal; May2, 2005; 103, 17; ABI/INFORM Global. S.22. 
158 a.g.m., s. 23. 
159 1973 Petrol Krizi, http://www.genbilim.com/index2.php?option=com_content&do_pdf=1&id=2472 (29.05.2009). 
160 A.F Alhajji, a.g.m., ss.24-25. 
161 Bilgay Duman, Irak Petrolü Ve Efsane Projeler. http://www.haber10.com/makale/ArticlePrint.aspx?id=9854 (01.06.2009). 
162 Tayyar Arı, Washington’un Orta Doğu Politikası Yeni mi?. 
www.tayyarari.com/download/eskiyazi/abdninortadogupol.doc (01.06.2009). 
163 Bilgay Duman, Irak Petrolü Ve Efsane Projeler, http://www.haber10.com/makale/ArticlePrint.aspx?id=9854 (01.06.2009). 

9 CU BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR

***