S-400 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
S-400 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Aralık 2020 Cuma

Türk-Rus ilişkileri dönüm noktasında..

Türk-Rus ilişkileri dönüm noktasında.. 



Prof.Dr.Sait Yılmaz 
02 Şubat 2019 



 Giriş.. 
Çok önemli eşikler yaklaşana kadar Türkiye ile ilgili makale yazmaktan kaçınıyoruz. 
Ama yaşanan bilgi kirliği içinde neler olduğunu kendi dilimizle topluma anlatma sorumluluğu hissediyoruz. Bu yüzden, çok fazla detaya inmeden olanları anlatmaya çalışacağız. 
Hâlihazırda Türkiye, üç konuda köşeye sıkışmış durumda; 

 - Ekonomik darboğaz. 
 - ABD ve Rusya ile ilişkileri. 
 - Suriye’de beklenen gelişmeler. 
 Bunların hepsi birbiri ile iç içe ve çok yakında önemli gelişmelere ve hatta Rusya ile önemli bir gerilime yol açabilir. Hatta bu gelişmeler Mart ayı sonrasında Türkiye’nin iç ve dış politikasında yeni açılımların habercisi olabilir. Ne demek istiyoruz, anlatalım. 
 Türk Ekonomisi dış politika tercihlerimizi zorluyor.. 
Türkiye’nin şu anki güncel dış borcu 408 milyar dolar ve bu borcu çevirebilmesi yani borcu borç ile kapatabilmesi ve diğer acil ihtiyaçları için kısa vadede 50 milyar dolara ihtiyacı var. Bu parayı temin edecek dış adresler artık azaldığı için (ilgili bakan her ne kadar algı yönetimi dese de) IMF’nin kapısı çalındı. IMF’nin ise önce siyasi sonra teknik istekleri var. 

Siyasi istekler şu şekilde sıralanıyor; 

 - Tarafını seç; hem Batı ittifakının nimetlerinden yararlanıp, hem Rusya ile hareket edemezsin. 
 - Suriye odaklı başta olmak üzere Kürtlerle (YPG/PKK) barış süreci başlat, 
 - Doğu Akdeniz’de Batılı enerji şirketlerinin faaliyetlerini engelleme, 
 - Kıbrıs’ta çözümün yanında ol (Türkiye’nin çözümsüzlüğü istediğini iddia ediyorlar). 

 Bunların yanında teknik istekler ise istikrar paketi ve yapısal dönüşüm kapsamında tedbirlerin uygulanması yani IMF’nin ekonomik acı reçetesi anlamına geliyor. Burada en dikkat çekici konu ise Batılı şirketlerin Türkiye’nin elinde kalanları da yağmalaması için doların acilen devalüe edilmesi. IMF’nin resmi beklentisi şu an doların 10.21 TL civarına çıkarılması. Ekonomistler ise bunun 8-10.5 TL arasında olmasını bekliyorlar. 
 Türkiye bunlara ‘hayır’ demiyor sadece seçim sonrasına bırakılmasını istiyor ama 
paranın yarısını hemen istiyor. IMF ise ‘stand-by anlaşması yapılmadan para yok’ diyor. 
Türkiye’nin seçim öncesi böyle bir anlaşma imzalaması beklenmiyor. 
 
Özetle, Türk ekonomisi seçim öncesi dönemde ayakta durmaya çalışırken Mart sonrası için iyi sinyaller vermiyor. Ekonomimizin asıl sorunu üretmeyen yani tüketime dayalı olması. 
Her ne kadar ‘ihracatımız yerinde’ yani azalmadı diye övünülse de ithalat geriye gitti çünkü döviz yok. Bunun anlamı dışarıdan ithal edilen ara mala diğer adı ile montaj sanayiye dayalı ihracatımız da her an çökebilir. Son iki üç aydır pansuman paralar ile döviz rahatladı. Ancak, elde döviz rezervi azalınca şirketler büyük projelerden çıkmaya hazırlanıyor. 

Türk-ABD ilişkileri nasıl ilerliyor? 

 Türk-ABD ilişkileri çok çalkantılı ve öngörülemez şartlarda devam ediyor. Bunun 
temel sebeplerinden birisi Amerikan yönetiminin kendi içindeki derin çatlaklar. Trump yönetimi ile ABD istihbarat ve güvenlik aygıtı farklı politikalar peşinde. Hatta Trump’ın en yakın çalışanları bile başına buyruk hareket ediyor. 

Yani karşımızda tek bir ABD yok. 

Eskiden ABD ile yapılan görüşmelerde bütüncül bir yaklaşım ile paket halinde anlaşılırdı. 
Şimdi ise bir konuda anlaşsak bile diğer konular da sorunlar devam ediyor. Hatta belirli bir konuda bile ABD’nin ne yapmaya çalıştığını anlamak çok zor. Örneğin Suriye konusundaki gelişmelere bakalım; 
 - Önce Trump, ‘Suriye’den çekileceğiz’ dedi. 
 - Sonra ABD içinde Kürtler konusunda tepki alınca ‘Türkiye’yi ekonomik olarak 
ezeriz’ ifadesini kullandı. 
 - Yakın zamanda ise ‘(Kürtleri korumak için) Suriye’de tampon bölge kuracağız’ 
açıklaması yaptı. 
 Peki, ABD Suriye’de ne yapmak istiyor? 
 - Suriye’de Kürt kartını İran’a karşı kullanmak için hala YPG/PKK’nın hamisi rolünü oynamaya devam etmek istiyor. 
 - Türk-Rus ilişkilerinin ne kadar kırılgan olduğunun farkında ve yakından izleyerek, 
Türkiye’yi köşeye sıkıştırmak istiyor. Nitekim IMF’ye başvurmamız ona bu fırsatı verdi. 

 ABD, Suriye’de Türkiye’den iki şey istiyor; 

 - Kürtleri Esat ve Ruslara bırakma, doğrudan görüş ve Kürt özerkliğini legalize et. 
 - Rusya ile ilişkilere son ver, Suriye’de taraf değiştir. 
 ABD, Türkiye ve Rusya ilişkilerini izlerken şu sonuca vardı; Türkiye iki büyük güç 
arasında bir denge sağlayamıyor sadece Rusya ile ilişkilerini ABD’ye karşı şantaj olarak kullanıyor. Türk-Rus ilişkileri bir ittifak değil, çeşitli paketlerden oluşuyor. 

Bu Paketler; 

 - Rusya’nın müsaadesi ve izni ile önce Fırat Kalkanı bölgesine, 
 - Daha sonra Afrin bölgesine girilmesini ve 
 - Soçi Anlaşması kapsamında İdlib’teki cihatçıların (Sünni savaşçı) temizlenmesini içeriyordu. 

 Bunların hepsi Suriye’nin bütünlüğünü kapsayan bir genel siyasi barış planını 
destekleyecekti. Nitekim Rusya uzun zamandır paket anlaşmalar gereği, Türkiye’nin Fırat Kalkanı ve Afrin Bölgelerinden çıkmasını ve buraları Esat’a teslim etmesini istiyor. 

Örneğin 

(Rus medyasının iddiasına göre) Türkiye, Afrin bölgesinde üç haftada 10 km. ilerleyemeyince Ruslar, YPG/PKK’yı Tel-Rıfat’a çektiler ve böylece Türkiye bir haftada boşalan bölgeye yerleşti. Ardından Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un Türkiye’nin Afrin’den artık çekilmesi gerektiği açıklaması gelmişti. 

 Durumu yakından izleyen ABD yönetimi, işte bu noktada Türk-Rus ilişkilerinin bir 
ittifak olmadığını ve ne kadar kırılgan olduğunu gördü. Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerini ABD’ye karşı şantaj olarak kullandığını anladı. 
 Burada bir ara bilgi vermeden geçmeyelim. Trump’ın Fırat’ın doğusu konusunda ani çekilme kararının arkasında Kaşıkçı olayı nedeni ile yaşadığı şantaj etkili olmuştu. Bu şantajın diğer ucunda Suudi Arabistan daha da özelde Prens Salman vardı. Salman o dönemden beri boş durmuyor, Türkiye aleyhinde elinden geleni yapıyor. 

 - YPG/PKK bölgesine her ay milyarlarca dolar yardım gönderiyor. 
 - İdlib bölgesindeki cihatçıları Türkiye’ye karşı ayaklandırdı ve Suudilerin adamları İdlib’in %70’ini ele geçirdi. Yani bu bölgeyi temizlememiz ya da yeni bir etki bölgesi yaratmamız artık çok zor gözüküyor. 
 - Başta İsrail, ABD ve Almanya olmak üzere yabancı istihbarat servislerine büyük 
paralar ödeyerek Ankara aleyhinde 15 Temmuz darbe girişimi ile ilgili belge ve kayıt topluyor. 

 Ortadoğu’da ABD, İsrail, Suudi Arabistan, Mısır ve Körfez ülkeleri bir tarafta; Rusya, İran, Türkiye ve Katar ise diğer tarafta bulunuyor. Türkiye ve Katar, Sünni olmakla birlikte Müslüman Kardeşleri yakınlığı nedeni ile diğer taraftaki Sünnilerden ayrılıyorlar. 

 YPG/PKK üzerine oyunlar.. 

 Rusya, Türkiye ve İran’ı Astana’da bir araya getiren ve bugüne kadar işbirliğini devam ettiren Astana Süreci’ndeki ortak mantık şu idi; Suriye konusu ülkenin toprak bütünlüğü içinde çözülecek ve üç ülke bu barışın garantörü olacaktı. 
 Rusların bu ortak mantık çerçevesinde Türkiye’den beklentileri şunlar; 

 - Fırat Kalkanı ve Afrin bölgelerini terk et. 
 - Soçi Anlaşması’nda söz verdiğin gibi İdlib’i yabancı savaşçılardan temizle. 
 - Fırat’ın doğusu seni ilgilendirmez, burası Esat’ın sorunudur. 

Son isteğini desteklemek için Ruslar, Türkiye ile Suriye yönetimi arasında yapılan 
Adana Mutabakatı’nı gündeme getirdi. Mutabakat 1998’de yapılmıştı ve Aralık 2010’da yenilenmiş, Nisan 2011’de yani Türkiye, Suriye’ye müdahil olmadan birkaç ay önce yürürlüğe girmişti 1. Peki, mutabakat neden önemli? Anlatalım. 

1 Söz konusu dokumana ulaşmak için; 
   https://tr.scribd.com/document/391746593/Syrian-Turkish-Adana-Agreement 

- Mutabakat ile Suriye yönetimi de PKK’yı terör örgütü olarak kabul ediyor ve 
önlemek için elinden gelen her şeyi yapacağını vaat ediyor. 
- Mutabakat’ın gizli olan maddelerinden sonuncusuna göre; eğer Türkiye, Suriye’nin aldığı tedbirlerden tatmin olmazsa Suriye sınırı boyunca karşı toprakların 5 km. derinliğinde bir bölgeye müdahale edebilir ve güvenlik kuşağı kurabilir. 
 Ruslar, bu mutabakatı göstererek ‘Siz Fırat’ın doğusuna müdahale etmek yerine 
Kürtlerin Esat ile anlaşmasına izin verin çünkü Esat zaten YPG/PKK’yı terör örgütü olarak kabul ediyor ve bu öncelikle onun yükümlülüğü’ diyorlar. 
Özetle, Suriye’de Rusya kendi çözümünü Türkiye’ye dayatıyor. Türkiye’nin başından beri Fırat’ın doğusuna girmek gibi bir niyeti olmadığı zaten belli ve girmeyeceği bekleniyor. 

Çelişki Suriye’nin bütünlüğünü savunan Türkiye’nin hem kontrol altına aldığı bölgelerden çekilmemesi hem de Esat ile görüşmeye bir türlü yanaşmaması. Geçen zamanda içinde Türkiye’nin Suriye politikaları YPG/PKK meselesini ABD, Rusya ve Suriye’nin de meselesi haline getirdi. 

Rusya ve ABD’nin Suriye’deki nihai barış ile ilgili bir gizli planları olduğunu 
biliyoruz. Anlaşamadıkları nokta Kürtlere istediklerini vermek değil, bunu kimin vereceği yani kimin hamileri kalacağı. Ruslar bu yönde yakın zaman önce Hmeymim askeri üssünde YPG/PKK liderleri ile bir araya geldi ve Esat rejimi ile anlaşmasını sağlamaya çalışıyorlar. 

ABD ise YPG/PKK’lılara ‘Sakın Esat’a gitmeyin’ diyor. İki arada kalan YPG/PKK, 
kendilerine bağımsızlık bile vereceğini söyleyen ABD’ye yakın ama Ruslar da ‘Eğer Esat ile anlaşmazsanız sizi Türkiye’ye bırakırız’ şantajını yapıyor. 

ABD, YPG/PKK’yı İran senaryosu çerçevesinde kullanmak için elinde tutmak istiyor. 
Bu yüzden, Fırat’ın doğusundan çekilmeyecek, ABD güvenlik aygıtı buna izin vermeyecek. 
ABD’nin çekilmesi ancak Türkiye’nin Esat ile Kürtlerin geleceği konusunda anlaşması ile mümkün olabilir. Bu nedenle, ekonomi üzerinden şantaja devam ediyorlar. Trump’ın danışmanı Bolton ve senatör Lindsay Graham’ın Ankara ziyaretlerinin amacı buydu ve Amerikan kamuoyuna yaptıkları açıklamalarda oyunun adını koydular; ‘Kürtleri ezdirmeyeceğiz.’ 

Büyük hesaplaşma öncesi Türk-Rus ilişkileri.. 

 Türk-Rus ilişkileri sadece Suriye özelinde değil, çok boyutlu olarak önemli sorunlar yaşıyor. Genel çerçevede Türk-Rus ilişkileri özellikle geçen Mayıs ayından beri oldukça sıkıntılı ve karşılıklı güven sıfır seviyesinde. Suriye ile ilgili yukarıda sıraladığımız talepleri sorunların sadece bir kısmı. Ruslara göre, Ankara Suriye’de hiçbir sözünü yerine getirmedi. 

Ruslar, Türkiye’nin Suriye’de girdiği bölgelerden gerçekten çıkacağını sanıyordu ama öyle olmadı. 
 Ruslar, Ankara-Washington gelişmelerini yakından izliyor ve acele tepki vermek 
istemiyorlar. Ancak, ABD ile ilişkilerimizden rahatsızlar, ne konuştuğumuzun peşindeler. 
Ruslar, Türkiye’nin Rus kartını ABD’ye karşı şantaj olarak kullandığını düşünüyor. Üstelik Türkiye ekonomik soruları nedeni ile gittikçe ABD ve Batıya kayıyor. 

Öte yandan; 

 - Ruslardan S-400 ya da benzeri bir silah sistemi alacağımızı ama şifrelerini ABD’ye teslim edeceğimizi düşünüyorlar. 
 - Türkiye hala Akkuyu nükleer santral projesi için gerekli parayı bulamadı. 
 - Ruslar enerji hattını Karadeniz’e döşediler ama Türk Akımı II için hala ticari bir anlaşma yok. 

 Rusların büyük planı (Avrasyacılık), Türkiye ve İran’ı bir potada kontrolünde tutmak, bunu diğer Türk Cumhuriyetlerine reklam olarak kullanmak ve böylece Rus realizmi gereği her coğrafyada çıkarlarını maksimize etmektir. 

 ABD’nin planı ise Türkiye’yi karşı ittifaktan koparmak ve İran planına dâhil etmek. Suudiler ise Ankara’nın Arap dünyası liderliği planına son vermek istiyor. Türkiye’nin Şii İran ve Rusya ile aynı tarafta uzun süre kalmayacağı öngörülüyor ve büyük hesaplaşma çok uzak değil. Bu hesaplaşma sanıldığı gibi taraflar arasında değil, Türkiye ve Rusya arasında yaşanacak. 

  Rusya, Türkiye’nin ABD ile ilişkileri konusunda kendisine dürüst davranmadığını 
düşünüyor. İlave olarak aşağıdaki üç konuda Türkiye’nin Rusya’ya ihanet ettiğini algılıyor. 
 - Ekümenikliğini kabul etmediği halde İstanbul’daki Rum kilisesinin Ukrayna 
kilisesini kendisinden koparmasına izin vermesi (kilise birliğini bozması). 
 - Kerç Boğazı sorununda Ukrayna yanında yer almamız ve bu ülkeye insansız hava aracı satmamız. (Ruslar bu konuda; ‘Savaşın bitmesine yardımcı olmayacak’ açıklaması ile yetindiler). 
 - NATO’nun Karadeniz’deki Rusya aleyhine faaliyetlerine gönülden destek vermeye başlamamız. 
 
   Burada Rusya ile ilişkilerimiz konusunda bir öz eleştiri yapalım. Ruslar, NATO üyesi olsa da güçlü bir Türkiye’nin kendi çıkarlarına da hizmet edeceğini görecek kadar realistler. 

Ancak biz, ABD ile olduğu gibi Rusya ile de ilişki kurmayı bir türlü öğrenemedik. Ruslar hakkındaki temel bazı hususları bile hala Soğuk Savaş mantığından kurtulamayan Batılı kaynaklardan öğreniyoruz. Rusya konusunda ne uzmanlarımız ne de kurumsal diyalog kanallarımız var. İşte bu yüzden yani kurumsal diyalogun geliştirilmesi için İstanbul’da Türk-Rus Yüksek İstişare Kurulu’nu teşkil ettik 2. 

2 İnternet adresinden kurul ile ilgili bilgilere ulaşabilirsiniz; https://www.rebtek.org/yuksek-istisare-kurulu/ 

 Sonuç..
 
 Makalemizi daha fazla uzatmadan sonuca gelelim. Kötüye giden ekonomik şartları bir kez daha Türkiye’yi çok önemli bir eşikte Batıya yanaşmaya ve Ruslara sırtını dönmeye zorluyor. Eğer ilişkilerimiz tersine dönerse, Ruslar; turizm, nükleer santral ve ekonomik yaptırımlar ötesinde çok daha radikal yaptırımlara başvurabilirler. Örneğin, Türkiye’nin derhal Suriye’de bulunduğu bölgelerden çıkmasını talep edebilir, Suriye hava sahasını kapatabilir ve Esat rejimi ile birlikte İdlib’e harekâta ve hava saldırılarına başlayabilirler. 

 Ankara’ya tavsiyemiz ise 2011’den beri aynı; Türkiye’nin güçlü bir Suriye’ye ihtiyacı var ve bunun çaresi Esat ile anlaşmak. Bu hem ABD’nin bölgeden çekilmesini hem de Rusları tatmin edecek bir çözümü sağlar. Böylece Suriye ile birlikte çözüm konusunda ABD kartını ve Rusya üzerinden ilişkiyi devreden çıkarıp, YPG/PKK’nın elimine edilmesi ve diğer çıkarlarımız konusunda ortak bir yol haritası izleyebiliriz. 

Unutmayın, biz Suriye ile komşuyuz. 


***

26 Mart 2020 Perşembe

TÜRKİYENİN S 400 ALIMI DÜNYA DENGELERİNİ DEĞİŞTİREBİLİR Mİ., BÖLÜM 2

TÜRKİYENİN S 400 ALIMI DÜNYA DENGELERİNİ DEĞİŞTİREBİLİR Mİ., BÖLÜM 2




Örneğin Ege Denizi’nde icra edilen “Kararlılık Gösteri-1992” NATO tatbikatı dönüşünde, 2 Ekim 1992 gecesi, Muavenet muhribimiz, Amerikan uçak gemisi Saratoga’dan atılan iki Sea Sparrow füzesi tarafından vuruldu. Geminin radarları hiçbir şekilde füzeleri “düşman saldırısı” algılamadı. Muavenet örneği dikkate alındığı zaman, S-400 sistemi kesin tercihtir. Çünkü S-400’ün IFF kataloğunda bütün Amerikan ve NATO hava saldırı araçları “düşman” olarak tanımlıdır. Ancak, Türkiye’nin kendi millî IFF yazılımlarının S-400 radarlarına yüklenmesi için karşılıklı mutabakat olduğu yönünde, kesin olmayan bilgiler vardır. 


Resim 2: Patriot PAC2 Füzeleri 

 Çok net olan gerçek şudur ki, alınsa bile ne S-400 ne de Patriot sistemi Türk Silahları Kuvvetlerinin kontrolünde olmayacaktır. 

ABD, Türkiye’nin S-400 hava savunma sistemleri almasına neden karşı çıkıyor? 

 S-400, Hollywood filmlerindeki Amerikan ordusunun yenilmezliği kadar Amerikan güç projeksiyonu ve savunma sanayisini de tehdit etmektedir. S-400’ler Suriye savaş alanında kullanılmasa da eski Rus ve Suriye hava sistemleri dahil son nesil füzelere ve Amerikan F-117 görünmez uçaklarına kilitlendiler. S-400 almak için Beyaz Rusya’dan Çin’e pek çok ülke sıraya girmişken, Amerikan savunma sanayisi özellikle görünmezlik teknolojisi için alarm çanları çalıyor. S-400’ün hedefi olacak F-35 ve F-22 için de durum farklı değil. Türkiye’nin aldığı 
takdirde NATO hedef tanımlama (IFF) sistemini S-400’lere yükleme ihtimali ise ayrı bir kâbustur. Washington, 3 bin F-35 için 1.6 trilyon dolar planlıyor olması durumun ciddiyetinin diğer bir göstergesidir 7

S 400 mi Patriot mu? Hangisi daha güçlüdür?

ABD tarafından Türkiye'nin Rusya'dan hava savunma sistemini tedariki Türkiye'nin Atlantik sisteminden ve yörüngesinden uzaklaşması olarak algılanıyor. Bu nedenle, ABD bunu engellemeye çalışıyor. Bunun için de Türkiye'ye her yönden baskı yapıyor. Amerikalılara göre; S-400 füze sistemlerinin olduğu yerde görev yapan Rus mühendisler F-35 uçaklarının 
manevralarını izleme ve öğrenme kapasitesine sahip olabilir. Bu da Türkiye’yi Amerika’nın ve NATO’nun ulusal güvenlik çıkarlarına zarar verildiği bir laboratuvar haline getirir. Amerikalı general D. Walters, Reuters'a verdiği mülakatta şunları söyledi; 

 “Halen F-35 uçaklarının görünmezlik kabiliyetinin ne olduğunu gizli tutabilmek için bu uçakların S-400 hava savunma sistemlerine ne kadar yakın ve ne süre ile uçabileceğinin bilinmemektedir, bu hususların tespit edilmesi gerekir. S-400'lerin radarlarda tespit edilemeyen F-35 savaş uçaklarının kapasitesi hakkında bilgi toplaması NATO'nun avantajına olmaz. Türkiye’nin aynı anda hem S-400 hem de F-35 uçaklarını kullanması ve her iki sistemi de askeri bilgi sistemlerine entegre etmeye çalışması milyarlarca dolarlık bu silah sisteminin 
tedarikini tehlikeye atar.” 

General Walters kısaca; Türkiye, S-400 hava savunma sistemleri ve F-35 uçaklarına aynı anda sahip olursa her iki silahın birbirine karşı etkilerini tespit etmeye çalışacağını söylemektedir. 

 NATO Komutanı Orgeneral Micheal Scaparrotti, Türkiye'nin S-400 hava savunma sistemini alması durumunda risk oluşturacağı için F-35 teslimatının iptal edilmesi istedi. 
NATO’nun iddiasına göre; S-400'lerin radarları Rusya'nın F-35'ler üzerinde casusluk yapmasına neden olabilir ve F-35’lerin radara yakalanmama özelliklerini tehlikeye atabilir. 

 Türkiye, her iki silah sistemine aynı anda sahip olduğunda F-35’in hangi mesafe, irtifa ve açılarda, S-400’ün radarları tarafından tespit ve atış için takip edilebildiğini, yapacağı test uçuşları sayesinde belirleyecektir. Böylece birbirini destekleyecek şekilde farklı mesafe ve açılarda yerleştirilmiş 2 x S-400 bataryası tarafından savunulan bir bölgeye F-35 uçaklarının nüfuz edemeyeceği gerçeği anlaşılacaktır. Daha da önemlisi, belki de S-400’ü dizayn eden firmanın iddia ettiği gibi F-35’in görünmezlik teknolojisinin, S-400 radarları karşısında 
tamamen etkisiz olduğu gerçeği ortaya çıkacaktır. 16 Ekim 2017 tarihinde Lübnan hava sahasını kullanarak Suriye’ye yönelik operasyon yapan bir İsrail F-35 uçağının, Suriye’nin S-200 füzeleri ile vurulması bu yönde bir gerçeğin açığa çıkabileceğinin kuvvetli bir emaresidir. 
Böylesi bir gelişme, dünyanın en pahalı silah tedarik programı olan F-35 projesinin tarihi bir fiyaskoyla sonuçlanmasına neden olur. 

 Bu gerekçelerle ABD Senatosu, askeri bütçe tasarısını onaylamasıyla birlikte 
Türkiye'ye, F-35 savaş uçaklarının teslimatını geçici olarak durdurdu. Tasarının maddeleri içinde Savunma Bakanlığı'nın, Trump'ın onayının ardından 90 gün içinde Türkiye'ye dair bir raporu Kongre'ye sunması öngörülüyor. Buna göre, Türkiye'nin ABD'den alacağı F-35'leri, Rusya'dan alacağı S-400 savunma sistemiyle birlikte kullanmasının ABD savunma sistemine bir zarar getirip getirmeyeceği araştırılacak. Bu süre zarfında da Türkiye'ye teslimat 
yapılmayacaktır. 

 Perde arkasında ABD, Türkiye’ye 100’ün üzerinde uçak satmaya çalışarak, Ankara’nın bağımsız dış politika izlemesinin önüne geçmeye çalışmaktadır. ABD, Ortadoğu, Doğu Akdeniz ve Ege bölgelerinde askeri dengenin değişmesini istememektedir. Washington, Türkiye’nin kendisini ve çıkarlarını savunmasına yardımcı olacak S-400 sistemine sahip olmasına karşı çıkmakta, bu sayede Ankara’yı bölgede oynanan oyunların dışında tutmaya çalışmaktadır. 

Türkiye’nin F-35 ‘de geldiği aşama.. 

 F-35; çok üst düzey teknolojileri kullanan, ağ-merkezli harp yetenekleri çok güçlü, uçan bir karargâh niteliğinde saldırı uçağıdır. F-35 uçaklarının tasarımına, 90’lı yılların başında “Müşterek Taarruz Uçağı” projesi kapsamında başlandı. Projenin amacı, ABD ve ortakları olan Birleşik Krallık, Türkiye, İtalya, Kanada gibi ülkelerin hâlihazırdaki savaşçı uçak envanterlerini yenilemekti. F-35 çok maksatlı savaş jetleri, bir önceki jenerasyon olan F-22 savaş uçaklarından 
sonra F-24 ismini alması gerekirken sürpriz bir kararla bugünkü adını aldı. Çin ile savaş için hazırlanan F-22 teknolojisinin ABD yasalarınca ihraç edilmesi yasaklandı. Türk Hava Kuvvetleri Komutanlığı, envanterinde iki farklı cinsiyle toplam 140 adet bulunan meşhur F-16’lar ise, 1987 yılında satın alınmıştı. Bosna-Hersek ve Suriye İç Savaşı’nda görev alan bu uçaklarla Türk ordusu tarafından yapılan en büyük operasyon ise 50 adet savaş uçağı ile Aralık 
2007’de Kuzey Irak’taki sınır ötesi PKK kamplarına yapılan hava bombardımanı dır. 
Türkiye’nin Müşterek Taarruz Uçağı projesine dâhil olması ise 2002 yılının Temmuz ayında gerçekleşti. 

195 Milyon dolarlık yatırımla 3. Seviye katılımcılar arasında yer alan Türkiye, yapılan sözleşmeye göre ilk aşamada toplam 116 adet F-35A cinsi uçak satın alacaktı. Türk Havacılık ve Uzay Sanayi (TUSAŞ) ise Danimarka menşeili başka bir firma olan Northrop Grumman ile beraber uçakların ana gövdesinin üretim ve montajını yapacak, ayrıca Türk Savunma Sanayi’nin önde gelen şirketlerinden ASELSAN, HAVELSAN, ROKETSAN gibi şirketler de uçağın çeşitli sistemlerinin üretiminde aktif rol üstlenecekti. Projenin Türkiye’deki şirketlere toplam katkısı yaklaşık 12 Milyar dolar olarak hesaplandı ve bugüne kadar yaklaşık getirinin 
ise 5.5 Milyar dolar civarında olduğu düşünülmektedir 8. 

   https://www.gazetediplomasi.com/wp-content/uploads/2018/11/1280px-thumbnail-696x463.jpg

   https://www.gazetediplomasi.com/wp-content/uploads/2018/11/1280px-thumbnail-696x463.jpg 

2011 yılında İsrail üzerinden ABD ve Türkiye arasında yaşanan sürtüşmelerin ardından ve yine ABD’nin F-35 yazılımlarının kaynak kodlarını diğer ülkeler ile paylaşılmasını reddetmesi üzerine güven ortamı kaybedildi ve Türkiye uçak siparişlerini askıya aldığını açıkladı. 2012 yılında iki adet, 2015 yılında ise dört adet olmak üzere toplam 6 adet savaş uçağının siparişi tekrar yapıldı ve Türkiye ilk savaş uçağını Haziran 2018’de gecikmeli olarak teslim aldı. Pilotlarımız geçtiğimiz Ağustos ayında ABD’de eğitim uçuşlarına başladı. Haziran 2018’de ABD başkanı Donald Trump tarafından imzalanan 2019 yılı savunma bütçesi yasa tasarısına göre uçakların Türkiye’ye transfer edilmesi durduruldu. Türkiye ve ABD arasında sıklıkla ortaya çıkan çalkantılı ilişkiler dönemleri sebebiyle, projenin geçmişinde yaşananlar da göz önüne alınırsa F-35 uçakları konusu gelecekte birçok kez daha gündeme gelecek gibi gözüküyor. 


Resim 3: F-35 Taarruz Uçağı 

 Türkiye, Lockheed Martin tarafından geliştirilen Müşterek Taarruz Programı 
kapsamındaki beşinci nesil savaş uçağı F-35 Lightning II projesine 2002 yılında dâhil oldu. Türkiye, F-35 savaş uçaklarının bazı parçalarını tedarik etmesinin yanı sıra filosuna eklemek için 116 adet uçak sipariş etti. İlk uçakların Türkiye'ye teslimatı için ise sonbahar ayları telaffuz ediliyordu. Bu uçaklar için yapılacak toplam ödemenin 25 milyar dolar olduğu belirtiliyor. TCG Anadolu’yu da bir mini-uçak gemisi olarak kullanmak istiyor. Bunu başarmak için de neredeyse 
piyasadaki tek seçenek, F-35’in dikey iniş yapabilen versiyonu F-35B’dir. Türkiye, F-35 savaş uçaklarının bazı parçalarını tedarik etti, 116 adet uçak sipariş etti. İlk uçakların Türkiye'ye teslimatı için ise sonbahar ayları telaffuz ediliyordu. Bu uçaklar için yapılacak toplam ödemenin 25 milyar dolar olduğu belirtiliyor. 

 Haziran 2018 ayından beri Amerika'da dört F-35 uçağının Türkiye’ye teslim töreni yapıldı. Uçakların, götürüldükleri Arizona’daki üste Türk pilotlara yönelik eğitim sürecinin ardından Türk topraklarına transferi öngörülüyor ve bu sürecin 1-2 yıl sürebileceği belirtiliyordu. Türkiye program kapsamında 100 adet F-35 uçağı almayı planlıyor. 

 Türkiye, ABD'nin tavrında ısrarcı olması halinde Türkiye'nin F-35'lerin muadili olarak gösterilen Rus Su-57'lere (T-50) yönelebilir. Rusya'nın geliştirme aşamasında olduğu Sukhoi Su-57 uçağının maliyeti, F-35'lerin neredeyse yarısı kadar. Su-57'lerin yetişmemesi halinde ilk etapta Su-35'ler ardından Su-57'lerin devreye girebileceği ifade ediliyor. Acil ihtiyaç halinde içi boş olarak satın alınabilecek uçakların tamamen Türk yazılım, silah, mühimmat, radar ve 
aviyonikleriyle donatılmak suretiyle milli ihtiyaçlara F-35'lerden çok daha fazla yanıt verebileceği belirtiliyor. Öte yandan F-35 projesinin mali nedenlerle batma tehlikesi vardır. F-35 alma niyetinde olan ülkelerin alım süresi, taahhütlerini uçak sayılarıyla birlikte garanti edene kadar uzatılacaktır. Yoksa proje batar. 

Bu noktada Türkiye’nin yapması gereken, S-400 hava savunma sistemini satın alarak, ABD’yi F-35’leri satmamaya zorlamak, bu sayede bu batık projeden kendisini kurtarmaya çalışmak olmalıdır. Ancak Türkiye projeye geliştirme safhasından bu yana ortak olduğu için ve şimdiye kadar 900 milyon dolar gibi ciddi bir miktar ödeme yaptığından bu ihtimal biraz uzak gözükmektedir. Bu şartlarda ise Türkiye, F-35’lerin görünmezlik kabiliyetinin, özellikle S-400 
gibi gelişmiş bir hava savunma sistemine karşı ne olduğu tespit edilmeden, ödediği 900 milyon doları kurtaracak sayının dışında bir alım garantisi vermemelidir. Maksimum satın alacağımız uçak sayısı, 1-2 filoyu yani 16-32 uçağı kesinlikle geçmemelidir. 

F-35 ve S-400 birlikte olabilir mi?.. 

 Türkiye Dışişleri Bakanlığı'ndan, S-400'lerin kontrolünün TSK tarafından sağlanacağı, ayrıca S-400'lerin NATO sistemine entegre edilmeyeceği ifade edildi. Dışişleri Bakanı M.Çavuşoğlu tarafından ABD'nin S-400'leri incelemesine izin verilmeyeceği açıklandı. Bu konuda, "ABD tarafı ile olan görüşmelerde; F-35'lerin zarar görmesi ve uçaklarla ilgili hassas bilgilerin açığa çıkarılmaması için S-400'lerin NATO sistemlerinden bağımsız olarak kullanılacağını doğruladık" ifadelerini kullanmıştır. Ancak, bu mümkün değildir. Çünkü ülkelerarası ilişkiler milli çıkarlar temelinde konjonktürel değişikliklere gebedir. Bu durumda 
böylesine pahalı, hayati öneme haiz ve birbirlerini alt etme amacıyla üretilmiş sistemlerin bir başka ülkeye tamamen devri mümkün değildir. 

F-35 uçakları ile S-400’ler arasındaki etkileşimleri açıklamadan önce NATO Hava 
Savunma Sistemi hakkında özet bir bilgi vermeliyiz. Öncelikle ABD, kendi milli sistemi olan bir mimari ile hava sahasını kontrol etmektedir. ABD tarafından aynı işlev ve maksatla Avrupa'nın güvenliği için NATO ve üye ülkelerin istifadesine sunduğu Avrupa Entegre Harekât İstihbarat Çevrimi (LOCE 9) bulunmaktadır. NATO hava komuta kontrol altyapısının karşılıklı çalışabilirlik kabiliyetinin tesisi açısından 48 değişik radar tipi ile yaklaşık 300 sensörün birbiri ile irtibatlandırılmasını kapsayan NATO Hava Komuta Kontrol Sistemi (ACCS 10
oluşturmaktadır. NATO müttefiki olan kanat ülkesi Türkiye'nin yüksek irtifa hava savunma ihtiyacı ancak konjonktürel olarak NATO ve Avrupa'ya herhangi bir tehdit olası olması durumlarında diğer NATO ülkelerinde mevcut yüksek irtifa hava savunma sistemlerinin ülkemizde geçici olarak konuşlandırılması şeklinde karşılanmaktadır. Anılan sistem, ABD'nin keşif, gözetleme ve istihbarat uyduları ile entegre, yer ve deniz üstü/ altı platformlarında konuşlu füzesavar sistemlerinin (PATRIOT, TOMAHAWK vb.) radar ve silah sistemleri ile irtibatlı, diğer NATO karargahları ve üye ülke milli haberleşme ağı içinde çevrim içi 
çalışmaktadır. 

   Bilindiği üzere ABD kendine müzahir ve tehdit olan ülkelerin hava sahalarını uyduları vasıtasıyla an ve an izlemektedir. ABD bu uydularını zaman zaman NATO operasyon ve tatbikatlarında ilgili bölgelere de yöneltmektedir. Eğer Patriot alınırsa, bunun radarları ülkemizdeki NATO radar ağı ve LOCE çevrim içi sistemine bağlanacak ve havadan gelecek herhangi bir tehdit, NATO karargâhları ve üye ülkelerin milli karargâhlarında bulunan terminaller tarafından otomatik olarak alınıp değerlendirilerek gerekli önlemler yerine getirilecektir. Sistemdeki uydular ve onun görüntülerini alan terminaller (ABD milli veya onun yan terminali olan LOCE vb) eğer soft-ware olarak erken ikaz sisteminde (Early Warning System) yüklü bilgilere sahip ise düşmanın füze rampalarından fırlatılacak herhangi bir füzeyi terminalin üzerinde aniden pop-up olarak ekranda görür, bire bir ve anlık görüntü ile yakalar. 

Füzenin çıkış ve vuruş noktası, vuruş zamanı, anlık bulunduğu yer hakkında bilgi sahibi olurken, gerekli ikaz ve savunma sistemlerini harekete geçirmekte sizin elinizde olacaktır. Bütün bunlar oturduğunuz yerden ve çevrimiçi olarak, bilgisayarın tuşlarına dokunarak yapılabilmektedir. 

Türkiye, ABD’nin yanında yer alırsa, kaçınılmaz olarak ABD’nin İran’a yapmayı 
planladığı saldırıda, Kürecik’teki İran’ı gözetleyen ABD radarı nedeniyle İran’ın bu noktaya yapacağı balistik füze saldırısına maruz kalacaktır. İncirlik üssündeki Amerikan uçak ve nükleer silahları nedeniyle İran ve Rusya’nın potansiyel balistik füze hedefi olacaktır. 

 Halen ülkemizde NATO radar ağına bağlı 15 sabit radar ile yerli yapım 14 adet TRS-22XX model taşınabilir radar bulunmaktadır. Hava Kuvvetleri envanterinde bulunan NATO ve Milli radarlar bir ağ ortamında birleştirilmiş, bu radarlardan elde edilen bilgiler ile tüm Türkiye’yi kapsayan hava resmi oluşturularak istenilen komuta kontrol merkezinden izlenebilir hale getirilmiştir. Yine aynı proje ile NATO’dan farklı olarak radarların uzaktan kontrol kabiliyetleri de ikiden fazla kontrol merkezinden yapılabilme kabiliyetine kavuşmuştur. 

Sonuç olarak; tedarik edilecek olan sistem ABD’nin Patriot veya Fransız-İtalyan ortaklığı SAMP-T olursa, bu sistemler kesinlikle NATO içindeki entegre savunma sisteminin bir parçası olacaktır. 

 Öte yandan, Rusya'dan S-400 alımının F-35 açısından riski olduğu apaçık ortadadır. 
Birbirlerine karşı iki hasım tarafından kullanılmak üzere üretilmiş iki silah sistemi var; İki sistem birlikte yer alamaz. Çünkü birbirlerinin zayıf veya güçlü özellikleri kolaylıkla ortaya çıkarılabilir. Türkiye'nin tercihini Rus S-400 füzelerini teslim alma yönünde kullanması durumunda sonuçları neler olur? 

- Amerika'dan 100 savaş uçağı alması öngörülen F-35 programından çıkarılma ve 'CAATSA 11' diye bilinen ve Rus savunma ve istihbarat sektörleriyle alışverişleri hedef alan bir yasa uyarınca ambargolara maruz kalma riskiyle karşı karşıya kalma olasılığı yüksek görünüyor. Bu durum karışıklığa yol açar. 

 - Türkiye'nin CH-47F ağır yük helikopterleri, UH-60 ve Black Hawk helikopterleri ile Lockheed Martin firması üretilen F-16 uçakları gibi geniş CAATSA yaptırımlarına dâhil olabilir. Durum böyle olduğu takdirde eğer başka alternatifler bulunamaz ve tedbirler alınamazsa Türkiye’nin savunma ve taarruz kapasitesi açısından olumsuzluklarla karşı karşıya kalabileceği aşikâr olacaktır. 

- Amerika, Türkiye'nin F-35 programına yaptığı 1 milyar doları aşkın yatırımını geri vermek zorunda kalır. Türk üreticiler, önemli parçaları tedarik ediyor. Bunların yerine yenisini yapmak iki yıl sürer ve diğer müttefiklere teslimatları geciktirir. 

 Şu anda göründüğü kadarıyla S-400'lerin alınması durumunda ABD yaptırımlarının yalnız askeri teçhizatla kalmayacağı ya dolaylı yoldan bankalara baskı, ya da piyasa psikolojisi yoluyla dövizi alevlendirerek, Türk ekonomisine nihai darbenin vurulabileceği kuvvetli bir ihtimaldir. Nitekim ABD Başkanının ‘ABD, Türkiye'nin S-400 alımını engellemek için sıkışırsa ülkeyi ekonomik olarak mahvetmeye kalkabilir' şeklindeki beyanatı bu ihtimali güçlendirmektedir. 

 F-35 dışında gelişen yaptırımın ayak seslerinden birisi de; ABD Başkanı Donald Trump, Türkiye’nin gelişmiş ekonomisini gerekçe göstererek, bazı ürünlerin ABD’ye gümrüksüz girişine imkân sağlayan ve gelişmekte olan ülkelere sunulan “Genelleştirilmiş Tercihler Sistemi (GTS) Programından Türkiye’yi çıkarmak istediğini açıklamasıdır. Başkan Trump’ın Kongre’ye yolladığı mektup, Beyaz Saray tarafından yayınlandı. 

 Sonuç.. 

 NATO müttefiki Türkiye'nin yüksek irtifa hava savunma ihtiyacı ancak konjoktürel olarak NATO ve Avrupa'ya herhangi bir tehdit olası olması durumlarında diğer NATO ülkelerinde mevcut yüksek irtifa hava savunma sistemlerinin ülkemizde geçici olarak konuşlandırılması şeklinde karşılan maktadır. Milli hava savunma zafiyetimiz uzun zamandır çözüm bekleyen bir sorundur. Türkiye’de son yıllarda bazı füze sistemleri geliştirme yolunda önemli adımlar atıldı. Türkiye’nin kendi milli uzun menzilli hava savunma sistemlerini 
geliştirmesi için henüz önünde epeyce bir yol var. Ama alınan füzeler savunma amaçlı yani bunları başkasına atmak yerine bölge savunması yapacağız. Türkiye’nin başkasına füze atacak bir sistemi henüz yoktur. Türkiye’nin aynı anda hem hava araçlarına hem de balistik füzelere karşı etkin olan yüksek irtifa hava savunma sistemi hala mevcut değildir. 

 S-400 ya da Patriot alınan sistem bizim malımız olacak ve kontrolü tamamen bizde olacak denilse de bu mevcut durumda çok zordur. Çünkü bu tür sistemlerin tedarikçisi olan ülkelerde uydu ve komuta-kontrol merkezi tedarikçi ülkenin kontrol ve gözetiminde çalışıyor. 
Tedarikçi ülkelerin erken haber verme ve ikaz sağlayan hedef istihbarat ve görüntü uyduları yok. Ayrıca Rusya, ABD ve Çin gibi ülkeler bu teknolojilerini öyle ulu orta ve tamamen bir başka ülkeye veremezler. S-400 füze sistemlerinin olduğu yerde görev yapan Rus mühendisler F-35 uçaklarının manevralarını izleme ve öğrenme kapasitesine sahip olabilir. ABD ve NATO; S-400 radarlarının Rusya'nın F-35'ler üzerinde casusluk yapmasına neden olabileceğini, özellikle F-35’lerin radara yakalanmama özelliklerini tehlikeye atabileceğini iddia etmektedir. 
Rusya'dan S-400 alımının F-35 açısından riski olduğu apaçık ortadadır. Birbirlerine karşı iki hasım tarafından kullanılmak üzere üretilmiş iki silah sistemi var. İki sistem birlikte yer alamaz çünkü birbirlerinin zayıf veya güçlü özellikleri kolaylıkla ortaya çıkarılabilir. 

 ABD, Türkiye’ye komşu iki ülkeyi parçalayarak, sınırımızda kukla bir devlet kurma peşinde iken Ankara’nın sözünden çıkmamasını istemektedir. Ortadoğu’da kartlar yeniden dağılırken Türkiye’nin tercihi ülkemizin olduğu kadar bölgenin hatta dünyanın geleceğine etki edebilir. Türkiye’nin ABD ve Rusya yanında yer alması Suriye’nin geleceğinden başlayarak, Doğu Akdeniz, Kıbrıs ve Ege’deki dengelere, Karadeniz’in ısınmasına, ABD’nin İran senaryosunun hayata geçip geçmemesine kadar önemli etkileşimler sağlayacaktır. ABD’nin Kürecik ve İncirlik’teki varlığı ve PKK devleti projesi de bundan etkilenecektir. 

 S-400 alındığı takdirde, Türkiye muhtemelen gelecekte ağ temelli olan ileri teknoloji olan bütün NATO savunma sanayii projelerinden dışlanacaktır. Türkiye NATO dışındaki ülkelere, başta Rusya ve Çin olmak üzere daha da bağımlı hale gelecektir. Bu uzun yol Türkiye'nin NATO'dan çıkmasıyla sonuçlanmayabilir ama uzun vadede Türkiye NATO'dan kaçınılmaz olarak uzaklaştıracaktır. ABD'nin Türkiye'ye S-400'lerle ilgili baskı uygulamasının arkasında ‘Türkiye'nin Amerikan yörüngesinin dışına çıkmasını istememesi' yatıyor. Türkiye, NATO üyesi kalmalıdır. 

Bu perspektiften ileriye doğru bakıldığında ülkemiz açısından en salim çıkış yolu, Rusya Federasyonundan S-400 alımını iptal etmesidir. Teknolojik olduğu kadar ekonomik olarak da Türkiye’nin Batı yanında olması daha çıkarınadır. Ruslar da para yok, Çin’de var ama doku uyuşmazlığı yaşıyoruz. NATO’nun egemen ve bağımsız üyesi olarak Türkiye, Rusya’ya olsun İran’a ya da Çin’e karşı olsun birebir ilişkilerde eli daha güçlü olur daha eşit koşullarda ilişki kurabilir. 

 S-400 alımı 2019’da Türkiye NATO ve ABD arasında tarihi kırılmalara evrilebilir. 
Ancak, Putin de Türkiye'nin dostu değildir. Gürcistan, Ukrayna ve Suriye'deki hamleleri, Türkiye'nin güvenliğini tehdit etmiştir. Putin’in gerçek niyeti Türkiye'yi Batı'dan ayırarak, ülkesini çevrelenmekten kurtarmaktır. S-400’ü seçmek Türkiye’yi enerjiden sonra askeri ihtiyaçlarında da Rusya’ya bağımlı hale getirebilir ve Rus dış politikası dayatmalarına maruz kalabiliriz. Üstelik 2015’de yaşandığı gibi Rusya ile bir kriz yaşanması halinde S-400’leri bu ülkeye karşı kullanmamız söz konusu olamaz. 

 Gittikçe saldırganlaşan, Akdeniz'deki ve Ortadoğu'daki varlığını güçlendiren ve bunu da Karadeniz üzerinden özellikle Kırım üzerinden yapan bir Rusya'ya karşı gelişmeler, Türkiye’yi Atlantik cephesinin lideri Amerika ile Avrasya cephesinin lideri Rusya arasında sıkıştırmaktadır. İncirlik üssünü ve Kürecik radarını Amerika’nın kullanımına sunan ve İncirlik üssünde Amerikan nükleer silahlarını depolayan Türkiye’nin aynı zamanda Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi ve Amerika’dan F-35 savaş uçaklarını tedarik etmek istemesi, içinde bulunduğumuz sürecin karakterini yansıtırken ciddi bir çelişki de oluşturmaktadır. 

 Sorunun Almanya'nın öncülüğünde bir grup Avrupalı müttefikle işbirliği halinde ABD ve Rusya arasında yürütülecek müzakerelerle çözümlenmesi doğru yöntem olabilir. Türkiye bir yandan krizi atlatma çalışmaları yaparken diğer yandan da kendi "Milli Hava Savunma Sistemini" tesis etme gayretlerine hız vermelidir. Türkiye'nin bağımsız dış politika izleyebilmek için askerî kapasitesini artırması hayati derecede önemli bir husustur. Taşıma suyu ile değirmen dönmez. İsrail örnek alınabilir. İsrail 70-250 km. menzilli füzelerin önünü alacak bir imkân ve kabiliyet kavuşmuştur. 

 Son olarak, Türkiye F-35 programının önemli bir ortağıdır, ancak yeri doldurulmaz değildir. Ancak, F-35 programından çıkmanın Ankara için sonuçları ağır olacaktır. Türkiye'nin programa şimdiye kadar yaptığı 1,25 milyar dolarlık yatırım, boşa gidecektir. Programa katılan Türk firmaları imalat ve arz zincirin den çıkarılacaktır. Türkiye’nin milli savunma sanayini ekonomik büyümenin kilit unsurlarından biri haline getirme umudu suya düşecektir. 

Türkiye’nin kararını bu noktada TBMM vermelidir, konu parlamentoda görüşülmeli ve bu ulusal meselede muhalefet de oturum öncesi iyi aydınlatılmalı dır. Genelkurmay’ın ve ilgili uzmanların da görüşüne başvurulmalıdır. 

DİPNOTLAR;

 1 Savunma Sanayi Müsteşarlığı, 2012 Faaliyet Raporu, (17 Eylül 2013), http://www.ssm.gov.tr/anasayfa/kurumsal/Faaliyet%20Raporlar/2012%20Y%C4%B1l%C4%B1%20Faaliyet%20Raporu.pdf 
2 Elliot Hen-Tov, The Political Economy of Turkish Military Modernization, MEIRA, Vol. 8-4, (2004), 23. 
3 Offset, savunma projelerinde ödemeler dengesinde ortaya çıkan olumsuzlukları kısmen veya tamamen 
   giderilmesi amacıyla gerçekleştirilen ihracat ve diğer döviz kazandırıcı işlemler olarak ifade edilmektedir. 
4 T-MALADMIS: Medium Altitude Air Defense System. 
5 MASINT: Measurement And Signature Intelligence. 
   https://www.globalresearch.ca/wp-content/uploads/2017/07/russian-s400-turkey-400x216.jpg
6 Patriot: Phased-Array Tracking and Intercept of Target. 
7 Federico Pieraccini, Why Russia’s S-400 Is a More Formidable Threat to US Arms Industry than You Think, 
   Strategic Culture Foundation, (15 June 2019). 
8 Hakan Aytaylan, Yılan Hikayesine Dönüşen F-35 Uçakları, Diplomasi Gazetesi, (4 Kasım 2018 ). 
9 LOCE: Link Operation and Intelligence Centers In Europe. 
10 ACCS: Air Command and Control System. 
11 CAATSA: Amerika’nın Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme Yasası. 



***

TÜRKİYENİN S 400 ALIMI DÜNYA DENGELERİNİ DEĞİŞTİREBİLİR Mİ., BÖLÜM 1

TÜRKİYENİN S 400 ALIMI DÜNYA DENGELERİNİ DEĞİŞTİREBİLİR Mİ., BÖLÜM 1






Türkiyenin S-400 alımı dünya dengelerini değiştirebilir mi? 



Prof.Dr.Sait Yılmaz 
20 Haziran 2019 

 Giriş 

 Türk Silahlı Kuvvetleri, NATO üyesi olduğu 1952 yılından beri savunma planlamaları ile araç, malzeme ve silah tedarik faaliyetlerini ittifakın planlamaları ve standartlarına uygun bir şekilde müttefiklik anlayışı ile yürütmüştür. 
Bu durum, diğer ülkeler gibi Türkiye’nin de kendi milli savunma ihtiyaçları için tedbir almasına engel olmamış, ittifak çerçevesi dışında da örneğin Yunanistan ile ilgili sorunları ya da terörle mücadele için kendi milli harekât planları 
çerçevesinde tedarik kabiliyetlerini sürdürmüştür. Bugün gelinen aşamada Rusya’dan bir hava savunma sistemi olan S-400 alımı ile ilgili girişimi ise başta ABD olmak üzere NATO Komuta Kademesi tarafından dozu gittikçe artan tepki ile karşılanmış, öyle ki ittifak için geleceğin silahı olarak görülen F-35 uçaklarının parası verildiği halde Türkiye’ye teslimi durdurulmuştur. 

Türkiye tarafından ise Milli Savunma Bakanı’nın açıklamasına göre ittifak hatta Batı dünyası ile ilişkilerimizi gözden geçirme noktasına geldik. Türkiye’nin S-400 tercihi dünya dengeleri açısından bir kırılma noktası olabilir. Neden bu noktaya geldik, yaptıklarımız doğru mu ve neler olabilir? Bu sorulara S-400 ve Patriot hava savunma sistemleri ile F-35 taarruz uçağı arasındaki teknik dengelere odaklanarak, cevap vermeye çalışacağız. 

 Türkiye’ni hava savunma kabiliyeti tedarik gayretleri.. 

Türkiye ana silah sistemlerinin % 75’ini ve genel ihtiyaçlarının % 35’ini dışarıdan temin eden bir ülkedir. Özellikle 1990 sonrasında gösterilen gayretler ile TSK ihtiyaçlarının yurt içinden karşılanma oranı %54’ü geçmiştir. Dış alımla tedarikin %30 oranın düşürülmesine çalışılmaktadır 1. Türkiye, dışarıdan tedarik yöntemleri ve iç temin konusunda pek çok politika denemiştir. Türkiye teknoloji edinimi konusunda önce silah satın alarak teknoloji transferini denedi ancak ihracatçı ülkelerin tereddütleri bu yöntemi işlemez hale getirdi. 

Böylece Türkiye, içeride üretmediğini uluslararası işbirliği (co-production) yolu ile üretmeye karar verdi. Söz konusu işbirliği müttefikler ile karşılıklılık ile Ar-Ge ve teknolojinin satın alınması esasına dayanıyordu 2. Savunma Sanayii Müsteşarlığı, savunma ihtiyaçlarının tedariki ve teknoloji transferinde offset alımları tercih etmeye başladı 3. Türkiye’nin savunma ihtiyaçlarının 
karşılanmasında en önemli kaynak, şüphesiz NATO’ya girişi ile başlayan yakınlaşma sonrası genellikle ABD’den gelen silah, araç ve teçhizat olmuştur. Amerikalılar her zaman konu Türkiye olduğunda gelişmiş teknoloji satmaktan uzak durdular ya da çok pahalıya satmak istediler. Amerikalılar, Türkiye’nin kendi bölgesinde bağımsız harekât yapabilecek bir güce ulaşmasından her zaman çekindiler, zayıf ve kontrol edilebilir yani bağımlı bir Türkiye’yi tercih 
ettiler. Bunun nedeni, bölgedeki çıkarları söz konusu olduğundan Amerikan işaret çubuğunun gösterdiği istikametten ayrılmamamız yani kendi bağımsız çıkarlarımız peşinde koşmamamız idi. 

Amerikalılar Türkiye’ye silah ve malzeme verirken çok dikkatli bir strateji izlediler. 
Rum lobisini etkisi ile 7/10 oranını korudular. Yunanlılara genellikle hibe olarak verirken, bizden parasını aldılar. Çelik başlıkların insan kafasına göre oldukça büyüklerini, gaz maskelerinin miadı dolmuş olanlarını, F-16’ların gece uçuş kabiliyeti olmayanlarını verdiler. 
Stratejik kapsamdaki hava savunma silahları almamız söz konusu bile değildi. Türkiye’nin Soğuk Savaş süresince hava savunması büyük ölçüde NATO’nun vereceği sistemlere bağımlı idi. Ancak, 1990 yılında Körfez Savaşı çıktığında güvendiğimiz NATO Patriotlarının gelmesine, bazı üyeler (ittifakı savaşa sokar diye) gönülsüz oldular. 2000’lere gelindiğinde Kara Kuvvetleri’nin elinde hava savunma silahı olarak klasik 12.7 mm. uçaksavar makineli tüfekleri, taretler vardı. 1980’lerde ABD tarafından verilen omuzdan havaya atılan kısa menzilli 
Stinger kullanımı ise ABD’nin iznine bağlanmıştı. Afganistan’da Sovyetlere karşı savaşında Taliban’a sayısız Stinger veren ABD, bize verdiği Stinger’leri her sene depolarımıza gelip sayıyordu. Amerikalıların 1959 yılında yerleştirdiği 150 km. menzilli Nike Hercules füzeleri ise çalışıp çalışmayacağı belli olmadığından envanterden çıkarıldı. 

Hava savunma sistemleri alçak, orta ve yüksek irtifa diye üç kademeli olarak 
düşünülmelidir. Türkiye’nin alçak irtifa hava savunma kabiliyetini geliştirmek için bahse değer ilk örnek Kaideye Dayalı Stinger (KDS) sistemidir. 2005 yılında üretilen ATILGAN paletli araçtaki kaideye dayalı bir sistem olup, alçak irtifa, daha çok savaş alanındaki birliklerin ihtiyacı için tasarlanmış bir hava savunma sistemidir. KDS’nin sabit tesise dayalı olanı ise ZIPKIN olarak isimlendirilmiştir. 

Türkiye’nin geliştirmeye çalıştığı (orta irtifa) T-MALADMIS 4 sistemi, içinde İsrail ve ABD’nin olduğu bir grup ile birlikte ROKETSAN tarafından geliştirilmektedir. 

 Türkiye, (yüksek irtifa) kısaca "T-LORAMIDS" (Türk Uzun Menzilli Bölge Hava ve Füze Savunma Sistemi) adı verilen projeyi 2006 yılında başlatırken, esas niyet ABD üretimi Patriot sistemlerine sahip olmaktı. ABD bu konuda Türkiye'yi İsrail modeli üzerinden ikna etmişti. ABD, 2005 yılında İsrail'e Demir Kubbe (Iron Domme) hava savunma füze sisteminin geliştirilmesinde finans ve teknoloji desteği vermişti. Bu kubbenin en yüksek hava savunma şemsiyesi ise ABD menşeli Patriot'lar tarafından sağlanacaktı. 

Türkiye’nin yüksek irtifa hava savunma sistemleri ihtiyacı için yıllar süren 
çalışmalardan sonra yapılan ihaleye; Rusya Antey 2500 (S-300VM), ABD Patriot PAC-3, Fransız-İtalyan ortaklığı SAMP-T füze savunma sistemiyle, Çin ise FD-2000 (HQ-9) sistemleriyle ihaleye katıldı. Yüksek fiyat veren Rusya’nın dışarıda bırakıldığı ihalede; 

- Çin, 3,5 Milyar dolar 

 - Fransa-İtalya ortaklığı 4,4milyar dolar 

 - ABD, 4,5milyar dolar fiyat verdi. 

 Fransız-İtalyan ortaklığı ve ABD ise ortak üretim ve teknoloji transferine yanaşmazken, yerli katkı oranını yüzde 10-12 arasında tuttu. Çin ise ortak üretim ve yüzde 30 yerli katkı önermenin yanında ortak üretim ve 1,1 milyar dolarlık iş payı sundu. 

 Çin’in teklifindeki en önemli husus ise "Türk mühendisleri tarafından tasarlanacak olan Yüksek İrtifa Gelişmiş Hava ve Füze Savunma Sistemi'nin üretilmesinde Çin’in, bize teknik destek sağlayacak” olmasıydı." Türkiye’nin kendi millî tasarımıyla, yüksek irtifa hava savunma sistemleri kurmasını sağlayacak olan bu işbirliği, dışa bağımlılığı kaldıracağı için, ABD ve NATO’nun şiddetli karşı çıkışlarına ve baskılarına yol açtı. 26 Eylül 2014 tarihinde Çin 
teklifinin birinci sırada geldiği açıklanmıştı. 13 Kasım 2015 tarihinde proje iptal edildi. İhalenin iptaline neden olan asıl gerekçe ise Çinli üretici CPMIEC'nin ABD'de kara listede bulunmasının içerdiği riskler olduğu dile getirildi. Çin’in ürettiği HQ-9 (Kızıl Bayrak FD-2000) füzeleri bir ara çözümdü ama ABD baskısına yenildi. Talip olduğumuz Çin’in HQ-9 modeli Rus S-300’ün 
modifikasyonu idi. Türkiye’nin NATO’daki müttefikleri, Türkiye’nin kendi hava savunma sistemini kuracak füzeleri kendisinin üretmesini istemediler. 

 2014 yılında 4.000 feet irtifada uçan bir Suriye helikopterini vurmak için elimizde F-16’dan başka bir vasıtamız olmadığının anlaşılması hava savunma alanında arayışlarımızı hızlandırdı. ABD ve Almanya’dan 2013 yılında Suriye'den gelebilecek tehditlere karşı Malatya'ya konuşlanan Patriotlar, 2016 yılında geri döndüler. Ruslar, S-400’leri, Amerikalılar Patriotların en üst versiyonunu kimseye satmıyorlardı. Yunanistan ise Patriot yanında Rusya’dan S-300’ler de aldı ve hepsini Türkiye’ye karşı konuşlandırdı. 

 Türkiye-Rusya-İran arasındaki son yıllarda Suriye konusunda Astana mutabakatı ve Soçi süreciyle artan işbirliği Türkiye ile Rusya’nın yakınlaşmasına ve Türkiye’nin Rusya’dan S-400 sistemi alması ile sonuçlandı. 2017 Eylül ayı başında Astana’da yapılan zirve sonrasında S-400 sisteminin alınması için Rusya ile sözleşme imzalandığını açıklandı. Bu gelişme üzerine yeniden devreye giren Washington'un şimdilerde Patriot vaadiyle Ankara'yı S-400 alımından 
vazgeçirmeye çalışıyor. ABD, Türkiye'nin S-400 sahibi olması halinde, başta F-35 savaş uçakları olmak üzere NATO'nun tüm hava unsurlarına ait bilgilerin Rusya'nın eline geçmesinden endişe duyduğunu söylüyor. 

Türkiye, 2030'lu yılların olası güvenlik risklerini karşılayacak nitelikte milli bir sisteme kavuşmak için kollarını sıvadı. Bu sistemin oluşturulmasına yönelik çalışmalar Savunma Sanayi Başkanlığı öncülüğünde TÜBİTAK SAGE, ASELSAN ve ROKETSAN tarafından 2018 yılı sonunda başlatıldı. İlk teslimatların 2021 sonunda gerçekleştirilmesi planlanıyor. 

Projenin ismi SİPER olacak. Milli sistemlerin Fransa ve İtalya ile işbirliği yapılarak geliştirilmesine karar verildi. Bu kapsamda, projenin "geliştirme" aşamasını dünyanın en gelişmiş füze savunma sistemlerinden biri olan SAMP-T sistemini üreten Avrupa ortaklığı EUROSAM ile işbirliği yaparak sürdürüyor. Son olarak, EUROSAM-T ile 17 Kasım 2017 yılında hava savunma sistemi antlaşması imzalandı. Konsorsiyumun ürettiği SAMP-T'ler ise, Türkiye'nin kısa vadedeki ihtiyaçlarını karşılayıp, orta ve uzun vadede de ortak AR-GE çalışmaları sayesinde Türkiye'ye özgün, tehditlere karşı yeni sistemler geliştirilmesini 
sağlayacak. Bu antlaşma teknoloji transferi ve ortak üretimi de mümkün kılacak şekilde yapıldı. 

Böylelikle Türkiye, söz konusu silah sistemlerini kendisinin üretebilmesini sağlayacak bilgi birikimi ve teknolojiye sahip olmayı hedefliyor. Türk Silahlı Kuvvetleri için geliştirip üretilecek olan SİPER sisteminin SAMP-T'den daha üstün özelliklere sahip bir füze savunma sistemi olması hedefleniyor. 

S-400 Nedir, Ne işe yarayacak? 

 2007 yılında üretimine başlanan S-400-Zafer, insanlı ya da insansız her türlü hava aracının yanı sıra hem Cruise (Seyir) hem de Balistik füzeleri imha edebiliyor. S-400 sistemine yönelik elektronik karıştırma yapma imkânı bulunmamaktadır. S-400, hedef balistik füze veya hava aracını 600 km.den izlemeye alır. Azami menzili 400 km, ulaşabildiği en yüksek irtifa 30 
km olan bu sistem, ayrıca her hedefe iki füze kilitleyerek eşzamanlı 80 hedefi vurabiliyor. S-400 hava savunma sisteminin belirli bir bölgede uçuşa yasak bölge ilan etme kabiliyeti var. Bu manada, S-400 stratejik bir savunma sistemidir. S-400 sisteminin radar ve füze tipleri açısından Patriotlardan kesin üstünlüğü olduğu görülmektedir. 

 Türkiye'nin anlaşma kapsamında 4 adet S-400 bataryası için Rusya'ya 2.5 milyar dolar ödediği açıklanmıştır. Rusya'dan sipariş edilen iki S-400 bataryası nın kendi radarı, komuta merkezi ve füze rampasıyla birlikte ilk partinin Temmuz 2019'da geleceği duyuruldu. 2.5 milyar dolarlık fiyatıyla bu alışverişin çoğu rakip sisteme kıyasla daha hesaplı olduğunu vurgulanıyor. 

 Türkiye neden S-400 alıyor sorusuna tehdit analizi açısından şu cevabı verebiliriz. 
Çevremizdeki ülkeler arasında sayı ve menzil açısından en çok balistik füzeye sahip ülkeler Rusya, İran ve İsrail’dir. 

 - Suriye’de SCUD-B/C modeli, 

 - Irak ve Mısır’da 250/500 km menzilli az sayıda eski model balistik füze vardır. 

 Türkiye için en büyük potansiyel tehdit İsrail’dir. İsrail ayrıca önemli miktarda nükleer silah sahibidir ve balistik füzeleri nükleer başlık taşıyabilmektedir. 

Öte yandan Yunanistan'ın bile Girit adasında konuşlu bir S-300 varlığı bulunmaktadır. 
Şu an Girit'e konuşlu bu silahlar Türk-Yunan güç dengesi için yapılacak askeri imkân ve kabiliyetler analizinde Yunanistan lehine pozitif ve büyük bir değer taşımaktadır. 

 Diğer yandan Rusya, Türkiye'nin dostu değildir; Gürcistan, Ukrayna ve Suriye'deki hamleleri, Türkiye'nin güvenliğini tehdit etmiştir. 2015 yılında yaşanan Suriye’de yaşanan Türk-Rus gerilimin tekrar yaşanması halinde, Türkiye'nin Rus seyir füzelerini S-400 ile önlemesini ve imha etmesini beklemek mümkün değildir. 

S-400’lerin kullanılabileceği en iyi olasılık Irak, Suriye ve Doğu Akdeniz’de sık sık milli çıkarlarımız aleyhine hareket eden sözde müttefik Batılı ülkelerin Türkiye’yi tehdit eden askeri senaryolara girişmesini caydırmak yönünde S-400’lerin mevzilenmesidir. Batılı ülkeleri asıl endişelendiren bu olasılıktır. 



Resim: S-400 Silah Sistemi 

 Türkiye, S-400 gibi çok etkili bir hava savunma sistemini envanterine katarak bölgesel güç dengelerinde konumunu oldukça güçlendirirken, başta Doğu Akdeniz ve Ege Denizi olmak üzere yakın coğrafyasında caydırıcı konumunu artırabilir. Ege denizinde Yunan hava savunma sistemi dikkate alındığında, dengeler Türkiye lehine oldukça değişir. 

Bununla beraber, Putin, Türkiye'yi Batı'dan ayırmayı başarır ve Rusya’nın 
kuşatılmışlığını kırarken Türkiye-Rusya eksenli yeni bir blok oluşur. Ancak, bu sefer gerek savunma planları gerekse askeri tedarik ihtiyaçlarında Türkiye, Rusya’ya büyük ölçüde bağımlı hale gelebilir. 

 Öte yandan, alınsa bile ne S-400 ne de Patriot sistemi Türk Silahları Kuvvetlerinin kontrolünde olacaktır. S-400’ün batarya ayağı yok. Bunun yanında, uydu, radar, hedef takip/izleme/angajman, komuta-kontrol, fırlatma üniteleri de mevcut değil. En önemlisi ‘uydu’ ihtiyacıdır. S-400'ler hangi uyduya bağlı çalışacaktır? Rus uydusu mu yoksa bizim kendi milli uydumuz GÖKTÜRK yeterli olacak mıdır? Hiç bir ülke böyle bir teknolojiyi tamamen diğer bir ülkeye teslim etmez. Sistemi satsa bile mutlaka kendi elemanları ile kendi gözetiminde 
çalıştırır. Böyle bir durumda sizin MASINT  5 (Ölçüm ve İz İstihbaratı) sistemi üzerinden, istediği anda o silahın durumunu öğrenebilir. 

 S-400 Neden önemli? 

S-400 hava savunma sistemi, Batılı F-16, F-15, F-18, F-35, Tornada, Eurofighter gibi taktik av-bombardıman uçakları, B-1, B-2, B-52 gibi stratejik bombardıman uçakları, balistik füzeler, seyir füzeleri ve insansız hava araçlarına karşı geliştirilmiş çok etkili bir hava savunma sistemidir. Batılı taktik av-bombardıman uçakları, ya hedefin üzerine gelerek klasik mühimmat veya lazer güdümlü GBU-10, 12, 16 gibi mühimmatlar atmaktalar veya hedefin maksimum 28 km uzağından uydu (GPS) güdümlü BLU-109, 110, 111 (JDAM) gibi mühimmatlar kullanmakta veya hedefe yaklaşmadan maksimum 100 km. mesafeden AGM-154 (JSOW) gibi mühimmatlar ile hedefe taarruz edebilmektedirler. Avrupa Birliği’nin envanterinde olan taktik av-bombardıman uçaklarının kullanabildiği en uzak mesafelerden atılan STORM SHADOW / SCALP füzesinin menzili 250 km.dir. Bu bilgiler ışığında, 400 km.ye atış yapabilen S-400 hava savunma sistemi ile savunulan bir hedef bölgesine taktik av bombardıman uçaklarının 
yaklaşması çok da kolay olmayacaktır. 

 ABD’nin stratejik bombardıman uçakları tarafından kullanılabilen 370 km menzilli AGM-158 A ve 1.000 km menzilli AGM-158 B (JASSM-ER) füzeleri ile Tomahawk gibi uçak ve gemilerden atılabilen seyir füzeleri ile S-400’ün etkili menziline girmeden hedeflere atış yapmak mümkündür. Ancak S-400 hava savunma sistemi, cruise (seyir) füzelerini vurma kabiliyetine sahip olduğundan taarruz eden seyir füzelerinin de başarı oranı düşük olacaktır. 

S-400 hava savunma sisteminin belirli bir bölgede uçuşa yasak bölge ilan etme 
kabiliyeti olduğundan bahsetmiştik. 

 Suriye’nin Afrin bölgesine yapılan Zeytin Dalı operasyonunun en kritik dönemlerinde Amerikan yapısı F-16’larımız, Rusya izin vermedikçe kara harekâtına destek verememiştir. Bu örnekten hareketle, Türkiye’nin gelecekte S-400 hava savuma sistemlerine sahip olması durumunda, Kuzey Irak’ta veya Kuzey Suriye’de veya bir başka bölgede uçuşa yasak bölge ilan etmesi mümkün olacaktır. 

Doğu Akdeniz’de, Kıbrıs açıklarında ve Meis Adası’nın güneyindeki gaz yatakları ve bölgeden geçecek enerji koridorları, Batı ile Türkiye arasında ciddi bir paylaşım kavgasına sebep olmaktadır. Türkiye’nin S-400 hava savunma sistemlerine sahip olması, bu bölgelerin kolayca gasp edilmesinin önündeki önemli engellerden birisidir. S-400 hava savunma sistemleri, bölgeyi uçuşa yasak bölge ilan ederken, bizim uçaklarımızın bu sistemlerin şemsiyesi altında bölgede daha kolay operasyon icra etmesini sağlayacaktır. Benzer bir durum 
Ege harekât alanı için de geçerlidir. 

 Türkiye’nin Rusya’dan S-400 satın alması, her iki ülkenin karşılıklı bağımlılık üzerine ilişkilerini geliştirecektir. Türkiye, Rusya ilişkisi sadece S-400 satışı ile sınırlı kalmaz; askeri, ekonomik ve politik alanda ilişkiler hızla gelişecektir. Türkiye gibi Ortadoğu ve Balkanlarda çok etkili bir ülke ile işbirliği yapmak, Rusya’nın kuşatılmışlığını kırarken, Moskova’ya ciddi bir güç kazandırır. Türkiye ve Rusya’nın ortak hareket etmesi, otomatikman İran, Irak ve Suriye gibi ülkelerin bu ortaklığa dâhil olmasını sağlayacaktır. Katar’ın da bu ittifaka katılma olasılığı çok yüksektir. Bu altı ülke Ortadoğu’daki güç dengelerini kökünden değiştirir. Washington kontrolündeki kukla yönetimlerin iktidarda kalması zorlaşır. Bu yöndeki bir gelişme ABD tehdidi algılayan diğer ülkelerin S-400 gibi Rus silahlarına yönelmesiyle bir domino etkisi yaratarak yeni dünya düzeninde Türkiye-Rusya eksenli yeni bir bloğun oluşmasına sebep olabilir. 

 S-400’den vazgeçilmesi ise Türkiye-Rusya ilişkilerini kesin şekilde olumsuz 
etkileyecektir. Bu olumsuzlukları şu şekilde sıralayabiliriz; 

- Rusya’nın gerek Suriye’deki gerek Türkiye’deki PKK terör örgütü hamiliğine 
soyunma dönemi tekrar başlayacaktır. 

 - Türk Akımı doğal gaz hattı başta olmak üzere benzeri stratejik işbirliği projeleri de olumsuz etkilenebilecektir. 

- Rusya'nın bir taburunu sınırımızın hemen ötesinde Gürcistan'da 2008’de işgal ettiği kuzey Osetya'da konuşlandırdığı nükleer yetenekli seyir füze silahları Türkiye için ciddi tehdit oluşturmaya devam edecektir. Rusya'nın yeni seyir füze silahlarının vakitlice teşhis edilmesi, erken uyarı ve izlenmesi, hava savunma makamlarının hedeflemelerinin desteklenmesi ileri konuşlandırılmış radar sistemlerinin, imha edilmeleri ise hava savunma silahlarının varlığını gerektirir. 

 Sözünü ettiğimiz askeri işlevlerin yerine getirilmesinde Kürecik radarı diye kamuoyuna mal olan sisteme bir görev düşüp düşmeyeceğini öngörmek için vakit erken. Öte yandan, orta/yüksek füze ve hava savunma sistemini Rusya'nın S-400 silahına ve destek teçhizatına teslim etmek kararı alan Türkiye'nin Rus seyir füzelerini bu sistemle önlemesini ve imha etmesini beklemek mümkün değildir. 

 Patriot.. 

 Patriot - Vatansever. 6 , tıpkı S-400 gibi stratejik bir savunma sistemidir. ABD’nin Raytheon şirketi tarafından üretilen Patriot füzelerinin PAC1, PAC2 VE PAC 3 olmak üzere 3 ayrı versiyonu bulunmaktadır. 

 - PAC1 versiyonu hantal ve eski versiyon olması nedeniyle artık çok kullanılmamakta olup, onun yerine geliştirilen PAC2 füzelerinin, hem uçaklara hem de balistik füzelere karşı etkili bir hava savunma silahı olduğu bilinmekte dir. Alındığı taktirde Türkiye'ye getirilecek olanın büyük ihtimalle PAC2 veya PAC3 olacağı söyleniyor. 

 - PAC3 ise az sayıda ülkede bulunuyor ve tamamen balistik füzelere karşı geliştirilmiş bir versiyondur. PAC3’lerin menzili 20 km.dir. Esas hedefi uçaklar olmayıp, balistik füzeleri çok erken algılayıp vurabilme imkân ve kabiliyetine sahiptir. 

ABD, Türkiye’nin S-400 sistemi almasını engelleye çalışırken, ABD Savunma 
Bakanlığına (Pentagon) bağlı Savunma Güvenlik İşbirliği Ajansı yaptığı açıklamada, “ABD Dışişleri Bakanlığının, tahmini 3,5 milyar dolar değerinde 80 MIM-104E Güdümü Yükseltilmiş Patriot füzesi, 60 İleri Kabiliyet Patriot-3 (PAC-3) füzesi (Toplam 140 Patriot füzesi ) ve ilgili ekipman satışına onay verdiğini” beyan etti. 

Ocak 2019 ayında Ankara’ya gelen ABD heyeti ile yapılan görüşmelerde ABD yönetimi Patriot sistemleriyle ilgili satış teklifini Türk tarafına iletti. Teklifte, savunma sistemi paketine 4 AN/MQP-65 radar seti, 4 kilitlenme kontrol sistemi, 10 anten direk grupları, 20 M903 fırlatma istasyonu, 5 elektrik santralinin yanı sıra iletişim teçhizatları, test cihazları, menzil programları ve destek ekipmanlar ının dâhil olduğu ifade edildi. 

 Patriot sisteminin alınması halinde komutası yani tetiği Türkiye’de değil, NATO 
karargâhlarındaki ABD generallerinde olacaktır. Bir NATO ülkesinden (örneğin Yunanistan) yapılacak uçak veya füze saldırısı halinde, Patriotlar işlevini görmeyecektir. Ülkemizdeki NATO radarları tarafından tespit edilen bu objeleri tanımlamak için, radarlardan IFF (Identification Friend or Foe) sorgu sinyali gönderilir. NATO kaynaklı objeler buna “dost” sinyali ile cevap verirler. Ayrıca saldırgan objenin tanımlanması Avrupa’daki NATO merkezlerinde bulunan bilgisayarlarda yapılacağından ve bütün radar bilgileri sayısal (digital)  olduğundan, NATO merkezlerindeki bilgisayarlarda objeye dost tanımlaması yapılarak Türkiye’ye gönderildiğinde, TSK’nın hava unsurlarını reaksiyon vermesi geciktirilebilir. 

2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***