Türk-Rus ilişkileri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Türk-Rus ilişkileri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Aralık 2020 Cuma

Türk-Rus ilişkileri dönüm noktasında..

Türk-Rus ilişkileri dönüm noktasında.. 



Prof.Dr.Sait Yılmaz 
02 Şubat 2019 



 Giriş.. 
Çok önemli eşikler yaklaşana kadar Türkiye ile ilgili makale yazmaktan kaçınıyoruz. 
Ama yaşanan bilgi kirliği içinde neler olduğunu kendi dilimizle topluma anlatma sorumluluğu hissediyoruz. Bu yüzden, çok fazla detaya inmeden olanları anlatmaya çalışacağız. 
Hâlihazırda Türkiye, üç konuda köşeye sıkışmış durumda; 

 - Ekonomik darboğaz. 
 - ABD ve Rusya ile ilişkileri. 
 - Suriye’de beklenen gelişmeler. 
 Bunların hepsi birbiri ile iç içe ve çok yakında önemli gelişmelere ve hatta Rusya ile önemli bir gerilime yol açabilir. Hatta bu gelişmeler Mart ayı sonrasında Türkiye’nin iç ve dış politikasında yeni açılımların habercisi olabilir. Ne demek istiyoruz, anlatalım. 
 Türk Ekonomisi dış politika tercihlerimizi zorluyor.. 
Türkiye’nin şu anki güncel dış borcu 408 milyar dolar ve bu borcu çevirebilmesi yani borcu borç ile kapatabilmesi ve diğer acil ihtiyaçları için kısa vadede 50 milyar dolara ihtiyacı var. Bu parayı temin edecek dış adresler artık azaldığı için (ilgili bakan her ne kadar algı yönetimi dese de) IMF’nin kapısı çalındı. IMF’nin ise önce siyasi sonra teknik istekleri var. 

Siyasi istekler şu şekilde sıralanıyor; 

 - Tarafını seç; hem Batı ittifakının nimetlerinden yararlanıp, hem Rusya ile hareket edemezsin. 
 - Suriye odaklı başta olmak üzere Kürtlerle (YPG/PKK) barış süreci başlat, 
 - Doğu Akdeniz’de Batılı enerji şirketlerinin faaliyetlerini engelleme, 
 - Kıbrıs’ta çözümün yanında ol (Türkiye’nin çözümsüzlüğü istediğini iddia ediyorlar). 

 Bunların yanında teknik istekler ise istikrar paketi ve yapısal dönüşüm kapsamında tedbirlerin uygulanması yani IMF’nin ekonomik acı reçetesi anlamına geliyor. Burada en dikkat çekici konu ise Batılı şirketlerin Türkiye’nin elinde kalanları da yağmalaması için doların acilen devalüe edilmesi. IMF’nin resmi beklentisi şu an doların 10.21 TL civarına çıkarılması. Ekonomistler ise bunun 8-10.5 TL arasında olmasını bekliyorlar. 
 Türkiye bunlara ‘hayır’ demiyor sadece seçim sonrasına bırakılmasını istiyor ama 
paranın yarısını hemen istiyor. IMF ise ‘stand-by anlaşması yapılmadan para yok’ diyor. 
Türkiye’nin seçim öncesi böyle bir anlaşma imzalaması beklenmiyor. 
 
Özetle, Türk ekonomisi seçim öncesi dönemde ayakta durmaya çalışırken Mart sonrası için iyi sinyaller vermiyor. Ekonomimizin asıl sorunu üretmeyen yani tüketime dayalı olması. 
Her ne kadar ‘ihracatımız yerinde’ yani azalmadı diye övünülse de ithalat geriye gitti çünkü döviz yok. Bunun anlamı dışarıdan ithal edilen ara mala diğer adı ile montaj sanayiye dayalı ihracatımız da her an çökebilir. Son iki üç aydır pansuman paralar ile döviz rahatladı. Ancak, elde döviz rezervi azalınca şirketler büyük projelerden çıkmaya hazırlanıyor. 

Türk-ABD ilişkileri nasıl ilerliyor? 

 Türk-ABD ilişkileri çok çalkantılı ve öngörülemez şartlarda devam ediyor. Bunun 
temel sebeplerinden birisi Amerikan yönetiminin kendi içindeki derin çatlaklar. Trump yönetimi ile ABD istihbarat ve güvenlik aygıtı farklı politikalar peşinde. Hatta Trump’ın en yakın çalışanları bile başına buyruk hareket ediyor. 

Yani karşımızda tek bir ABD yok. 

Eskiden ABD ile yapılan görüşmelerde bütüncül bir yaklaşım ile paket halinde anlaşılırdı. 
Şimdi ise bir konuda anlaşsak bile diğer konular da sorunlar devam ediyor. Hatta belirli bir konuda bile ABD’nin ne yapmaya çalıştığını anlamak çok zor. Örneğin Suriye konusundaki gelişmelere bakalım; 
 - Önce Trump, ‘Suriye’den çekileceğiz’ dedi. 
 - Sonra ABD içinde Kürtler konusunda tepki alınca ‘Türkiye’yi ekonomik olarak 
ezeriz’ ifadesini kullandı. 
 - Yakın zamanda ise ‘(Kürtleri korumak için) Suriye’de tampon bölge kuracağız’ 
açıklaması yaptı. 
 Peki, ABD Suriye’de ne yapmak istiyor? 
 - Suriye’de Kürt kartını İran’a karşı kullanmak için hala YPG/PKK’nın hamisi rolünü oynamaya devam etmek istiyor. 
 - Türk-Rus ilişkilerinin ne kadar kırılgan olduğunun farkında ve yakından izleyerek, 
Türkiye’yi köşeye sıkıştırmak istiyor. Nitekim IMF’ye başvurmamız ona bu fırsatı verdi. 

 ABD, Suriye’de Türkiye’den iki şey istiyor; 

 - Kürtleri Esat ve Ruslara bırakma, doğrudan görüş ve Kürt özerkliğini legalize et. 
 - Rusya ile ilişkilere son ver, Suriye’de taraf değiştir. 
 ABD, Türkiye ve Rusya ilişkilerini izlerken şu sonuca vardı; Türkiye iki büyük güç 
arasında bir denge sağlayamıyor sadece Rusya ile ilişkilerini ABD’ye karşı şantaj olarak kullanıyor. Türk-Rus ilişkileri bir ittifak değil, çeşitli paketlerden oluşuyor. 

Bu Paketler; 

 - Rusya’nın müsaadesi ve izni ile önce Fırat Kalkanı bölgesine, 
 - Daha sonra Afrin bölgesine girilmesini ve 
 - Soçi Anlaşması kapsamında İdlib’teki cihatçıların (Sünni savaşçı) temizlenmesini içeriyordu. 

 Bunların hepsi Suriye’nin bütünlüğünü kapsayan bir genel siyasi barış planını 
destekleyecekti. Nitekim Rusya uzun zamandır paket anlaşmalar gereği, Türkiye’nin Fırat Kalkanı ve Afrin Bölgelerinden çıkmasını ve buraları Esat’a teslim etmesini istiyor. 

Örneğin 

(Rus medyasının iddiasına göre) Türkiye, Afrin bölgesinde üç haftada 10 km. ilerleyemeyince Ruslar, YPG/PKK’yı Tel-Rıfat’a çektiler ve böylece Türkiye bir haftada boşalan bölgeye yerleşti. Ardından Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un Türkiye’nin Afrin’den artık çekilmesi gerektiği açıklaması gelmişti. 

 Durumu yakından izleyen ABD yönetimi, işte bu noktada Türk-Rus ilişkilerinin bir 
ittifak olmadığını ve ne kadar kırılgan olduğunu gördü. Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerini ABD’ye karşı şantaj olarak kullandığını anladı. 
 Burada bir ara bilgi vermeden geçmeyelim. Trump’ın Fırat’ın doğusu konusunda ani çekilme kararının arkasında Kaşıkçı olayı nedeni ile yaşadığı şantaj etkili olmuştu. Bu şantajın diğer ucunda Suudi Arabistan daha da özelde Prens Salman vardı. Salman o dönemden beri boş durmuyor, Türkiye aleyhinde elinden geleni yapıyor. 

 - YPG/PKK bölgesine her ay milyarlarca dolar yardım gönderiyor. 
 - İdlib bölgesindeki cihatçıları Türkiye’ye karşı ayaklandırdı ve Suudilerin adamları İdlib’in %70’ini ele geçirdi. Yani bu bölgeyi temizlememiz ya da yeni bir etki bölgesi yaratmamız artık çok zor gözüküyor. 
 - Başta İsrail, ABD ve Almanya olmak üzere yabancı istihbarat servislerine büyük 
paralar ödeyerek Ankara aleyhinde 15 Temmuz darbe girişimi ile ilgili belge ve kayıt topluyor. 

 Ortadoğu’da ABD, İsrail, Suudi Arabistan, Mısır ve Körfez ülkeleri bir tarafta; Rusya, İran, Türkiye ve Katar ise diğer tarafta bulunuyor. Türkiye ve Katar, Sünni olmakla birlikte Müslüman Kardeşleri yakınlığı nedeni ile diğer taraftaki Sünnilerden ayrılıyorlar. 

 YPG/PKK üzerine oyunlar.. 

 Rusya, Türkiye ve İran’ı Astana’da bir araya getiren ve bugüne kadar işbirliğini devam ettiren Astana Süreci’ndeki ortak mantık şu idi; Suriye konusu ülkenin toprak bütünlüğü içinde çözülecek ve üç ülke bu barışın garantörü olacaktı. 
 Rusların bu ortak mantık çerçevesinde Türkiye’den beklentileri şunlar; 

 - Fırat Kalkanı ve Afrin bölgelerini terk et. 
 - Soçi Anlaşması’nda söz verdiğin gibi İdlib’i yabancı savaşçılardan temizle. 
 - Fırat’ın doğusu seni ilgilendirmez, burası Esat’ın sorunudur. 

Son isteğini desteklemek için Ruslar, Türkiye ile Suriye yönetimi arasında yapılan 
Adana Mutabakatı’nı gündeme getirdi. Mutabakat 1998’de yapılmıştı ve Aralık 2010’da yenilenmiş, Nisan 2011’de yani Türkiye, Suriye’ye müdahil olmadan birkaç ay önce yürürlüğe girmişti 1. Peki, mutabakat neden önemli? Anlatalım. 

1 Söz konusu dokumana ulaşmak için; 
   https://tr.scribd.com/document/391746593/Syrian-Turkish-Adana-Agreement 

- Mutabakat ile Suriye yönetimi de PKK’yı terör örgütü olarak kabul ediyor ve 
önlemek için elinden gelen her şeyi yapacağını vaat ediyor. 
- Mutabakat’ın gizli olan maddelerinden sonuncusuna göre; eğer Türkiye, Suriye’nin aldığı tedbirlerden tatmin olmazsa Suriye sınırı boyunca karşı toprakların 5 km. derinliğinde bir bölgeye müdahale edebilir ve güvenlik kuşağı kurabilir. 
 Ruslar, bu mutabakatı göstererek ‘Siz Fırat’ın doğusuna müdahale etmek yerine 
Kürtlerin Esat ile anlaşmasına izin verin çünkü Esat zaten YPG/PKK’yı terör örgütü olarak kabul ediyor ve bu öncelikle onun yükümlülüğü’ diyorlar. 
Özetle, Suriye’de Rusya kendi çözümünü Türkiye’ye dayatıyor. Türkiye’nin başından beri Fırat’ın doğusuna girmek gibi bir niyeti olmadığı zaten belli ve girmeyeceği bekleniyor. 

Çelişki Suriye’nin bütünlüğünü savunan Türkiye’nin hem kontrol altına aldığı bölgelerden çekilmemesi hem de Esat ile görüşmeye bir türlü yanaşmaması. Geçen zamanda içinde Türkiye’nin Suriye politikaları YPG/PKK meselesini ABD, Rusya ve Suriye’nin de meselesi haline getirdi. 

Rusya ve ABD’nin Suriye’deki nihai barış ile ilgili bir gizli planları olduğunu 
biliyoruz. Anlaşamadıkları nokta Kürtlere istediklerini vermek değil, bunu kimin vereceği yani kimin hamileri kalacağı. Ruslar bu yönde yakın zaman önce Hmeymim askeri üssünde YPG/PKK liderleri ile bir araya geldi ve Esat rejimi ile anlaşmasını sağlamaya çalışıyorlar. 

ABD ise YPG/PKK’lılara ‘Sakın Esat’a gitmeyin’ diyor. İki arada kalan YPG/PKK, 
kendilerine bağımsızlık bile vereceğini söyleyen ABD’ye yakın ama Ruslar da ‘Eğer Esat ile anlaşmazsanız sizi Türkiye’ye bırakırız’ şantajını yapıyor. 

ABD, YPG/PKK’yı İran senaryosu çerçevesinde kullanmak için elinde tutmak istiyor. 
Bu yüzden, Fırat’ın doğusundan çekilmeyecek, ABD güvenlik aygıtı buna izin vermeyecek. 
ABD’nin çekilmesi ancak Türkiye’nin Esat ile Kürtlerin geleceği konusunda anlaşması ile mümkün olabilir. Bu nedenle, ekonomi üzerinden şantaja devam ediyorlar. Trump’ın danışmanı Bolton ve senatör Lindsay Graham’ın Ankara ziyaretlerinin amacı buydu ve Amerikan kamuoyuna yaptıkları açıklamalarda oyunun adını koydular; ‘Kürtleri ezdirmeyeceğiz.’ 

Büyük hesaplaşma öncesi Türk-Rus ilişkileri.. 

 Türk-Rus ilişkileri sadece Suriye özelinde değil, çok boyutlu olarak önemli sorunlar yaşıyor. Genel çerçevede Türk-Rus ilişkileri özellikle geçen Mayıs ayından beri oldukça sıkıntılı ve karşılıklı güven sıfır seviyesinde. Suriye ile ilgili yukarıda sıraladığımız talepleri sorunların sadece bir kısmı. Ruslara göre, Ankara Suriye’de hiçbir sözünü yerine getirmedi. 

Ruslar, Türkiye’nin Suriye’de girdiği bölgelerden gerçekten çıkacağını sanıyordu ama öyle olmadı. 
 Ruslar, Ankara-Washington gelişmelerini yakından izliyor ve acele tepki vermek 
istemiyorlar. Ancak, ABD ile ilişkilerimizden rahatsızlar, ne konuştuğumuzun peşindeler. 
Ruslar, Türkiye’nin Rus kartını ABD’ye karşı şantaj olarak kullandığını düşünüyor. Üstelik Türkiye ekonomik soruları nedeni ile gittikçe ABD ve Batıya kayıyor. 

Öte yandan; 

 - Ruslardan S-400 ya da benzeri bir silah sistemi alacağımızı ama şifrelerini ABD’ye teslim edeceğimizi düşünüyorlar. 
 - Türkiye hala Akkuyu nükleer santral projesi için gerekli parayı bulamadı. 
 - Ruslar enerji hattını Karadeniz’e döşediler ama Türk Akımı II için hala ticari bir anlaşma yok. 

 Rusların büyük planı (Avrasyacılık), Türkiye ve İran’ı bir potada kontrolünde tutmak, bunu diğer Türk Cumhuriyetlerine reklam olarak kullanmak ve böylece Rus realizmi gereği her coğrafyada çıkarlarını maksimize etmektir. 

 ABD’nin planı ise Türkiye’yi karşı ittifaktan koparmak ve İran planına dâhil etmek. Suudiler ise Ankara’nın Arap dünyası liderliği planına son vermek istiyor. Türkiye’nin Şii İran ve Rusya ile aynı tarafta uzun süre kalmayacağı öngörülüyor ve büyük hesaplaşma çok uzak değil. Bu hesaplaşma sanıldığı gibi taraflar arasında değil, Türkiye ve Rusya arasında yaşanacak. 

  Rusya, Türkiye’nin ABD ile ilişkileri konusunda kendisine dürüst davranmadığını 
düşünüyor. İlave olarak aşağıdaki üç konuda Türkiye’nin Rusya’ya ihanet ettiğini algılıyor. 
 - Ekümenikliğini kabul etmediği halde İstanbul’daki Rum kilisesinin Ukrayna 
kilisesini kendisinden koparmasına izin vermesi (kilise birliğini bozması). 
 - Kerç Boğazı sorununda Ukrayna yanında yer almamız ve bu ülkeye insansız hava aracı satmamız. (Ruslar bu konuda; ‘Savaşın bitmesine yardımcı olmayacak’ açıklaması ile yetindiler). 
 - NATO’nun Karadeniz’deki Rusya aleyhine faaliyetlerine gönülden destek vermeye başlamamız. 
 
   Burada Rusya ile ilişkilerimiz konusunda bir öz eleştiri yapalım. Ruslar, NATO üyesi olsa da güçlü bir Türkiye’nin kendi çıkarlarına da hizmet edeceğini görecek kadar realistler. 

Ancak biz, ABD ile olduğu gibi Rusya ile de ilişki kurmayı bir türlü öğrenemedik. Ruslar hakkındaki temel bazı hususları bile hala Soğuk Savaş mantığından kurtulamayan Batılı kaynaklardan öğreniyoruz. Rusya konusunda ne uzmanlarımız ne de kurumsal diyalog kanallarımız var. İşte bu yüzden yani kurumsal diyalogun geliştirilmesi için İstanbul’da Türk-Rus Yüksek İstişare Kurulu’nu teşkil ettik 2. 

2 İnternet adresinden kurul ile ilgili bilgilere ulaşabilirsiniz; https://www.rebtek.org/yuksek-istisare-kurulu/ 

 Sonuç..
 
 Makalemizi daha fazla uzatmadan sonuca gelelim. Kötüye giden ekonomik şartları bir kez daha Türkiye’yi çok önemli bir eşikte Batıya yanaşmaya ve Ruslara sırtını dönmeye zorluyor. Eğer ilişkilerimiz tersine dönerse, Ruslar; turizm, nükleer santral ve ekonomik yaptırımlar ötesinde çok daha radikal yaptırımlara başvurabilirler. Örneğin, Türkiye’nin derhal Suriye’de bulunduğu bölgelerden çıkmasını talep edebilir, Suriye hava sahasını kapatabilir ve Esat rejimi ile birlikte İdlib’e harekâta ve hava saldırılarına başlayabilirler. 

 Ankara’ya tavsiyemiz ise 2011’den beri aynı; Türkiye’nin güçlü bir Suriye’ye ihtiyacı var ve bunun çaresi Esat ile anlaşmak. Bu hem ABD’nin bölgeden çekilmesini hem de Rusları tatmin edecek bir çözümü sağlar. Böylece Suriye ile birlikte çözüm konusunda ABD kartını ve Rusya üzerinden ilişkiyi devreden çıkarıp, YPG/PKK’nın elimine edilmesi ve diğer çıkarlarımız konusunda ortak bir yol haritası izleyebiliriz. 

Unutmayın, biz Suriye ile komşuyuz. 


***

3 Nisan 2020 Cuma

MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ TÜRK-RUS İLİŞKİLERİ MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ TÜRK-RUS İLİŞKİLERİ

MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ TÜRK-RUS İLİŞKİLERİ MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ TÜRK-RUS İLİŞKİLERİ





Tahir Tamer Kumkale
 3 Nisan 2000 Pazartesi 


Türk-Rus ilişkileri 31 Aralık 1492'de, iki Sultan Bayazıt ile Moskova İvanı arasında Kırım Hanının arabuluculuğu ile yaptığı mektup değişimleriyle başladı ve bugün 508. yılına ulaşmıştır. bugünün ve geleceğin ilişkilerinin yanı sıra bölge barışı ve dünya barışı. Aslında, Türk toplumlarının ve devletlerinin Slav unsurlarıyla ilişkileri MÖ 500'lere kadar uzanıyor. 1492, tarihi ilişkilerin resmi ve düzenli olarak kurulduğu tarihi simgelemektedir. Rus Tarihi, başlangıcından bu yana, siyasi bir sisteme, genişlemeye ve büyümeye dönüşen dört temel düşüncenin çoğalması tarihidir. Tarih boyunca, doğal olarak, komşu Türk ve Rus ilişkileri bu düşünceler üzerine kurulmuştur. İktidar ve rekabet mücadeleleri, entrikalar ve propaganda savaşları, antlaşmaları, dostlukları ve düşmanlıkları kapsamına aldı.

Birinci Aşama; 1500-1800 yıllarını kapsamaktadır. Temel felsefe “Moskova Bizans'ın halefidir. Moskova üçüncü Roma. Rusya, Roma ve Bizans topraklarının hükümdarı olacak. ” 

Buna göre;

- Karadeniz geçecek ve Rus egemenliğine girecek. - İstanbul ve çevresi Ruslar tarafından ele geçirilecek.
- Kafkasyalılar ve Hazar Bölgesi'nde faaliyet gerçekleştirilecek.

İkinci Aşama; “slavizm” sloganıyla başlar ve 1800-1917 yıllarını yakalar. Amaç Büyük Tzar Peter'ın tarihi iradesine ulaşmaktır. Temel yön ılık denizlere giden yol ve Osmanlı toprakları tek engel olarak görülüyor. Buna göre; “Avrupa'nın ve özellikle Balkanların herhangi bir yerinde yaşayan Slavlar, varlıklarının devamı ve gelişmesi bir bütün olarak ancak Rusya'ya bağlı bir Slav İmparatorluğu'nun kurulmasıyla mümkün.”

Üçüncü Aşama; aynı zamanda bu denemenin konusu olan ulusal mücadele dönemiyle başlar ve 1990'lara kadar “Marksist-Leninist” ideoloji ile işaretlenmiş Sovyet yayılmacılığına kadar devam eder. Buna göre; " Varlık; Rusya'nın gelişimi ve devamı kapitalizmin ve emperyalizmin yıkılmasına bağlıdır. Bu ilke tüm insanlık için geçerlidir. İnsanlığın iyileştirilmesi ancak kapitalizmin sömürücü düzeninin kaldırılmasıyla mümkündür. Bunun için sömürülen emeğin devlet ve sosyal yaşam üzerinde yönetilmesi gerekir. Rusya bir dünya devriminin öncüsüdür. Rusya'nın dünya hakimiyeti Moskova merkezli bir komünizmin Avrupa, Afrika, Asya ve ABD'ye yayılmasıyla gerçekleşecek. Böylece Rusya'nın dünya hakimiyeti gerçekleşecek. ”

Dördüncü Aşama; Marksist-Leninist rejimin yanması ve 1990'larda Sovyetler Birliği'nin çöküşüyle ​​başladı. Türk Cumhuriyetleri'nin “YENİDEN YAPILANMA” ve “GLASNOST” politikalarının sonuçlarıyla bağımsızlıklarını kazandıkları günümüze kadar devam etmektedir. Buna göre; “PERESTROICA (yeniden yapılanma) ile, Rusya'nın çıkarları tüm insanlığın çıkarlarıyla örtüştü. Rusya'nın ideali, tüm dünyada insanlığın birleşmesi ve bir dünya - devletler - toplum kurulmasıdır. Buna göre, devletler ve toplumlar arasındaki ilişkilerde ideolojilere yer yoktur. İnsanlığın önemli sorunlarına çözüm, silahlanma yarışı, çevre sorunları, yoksulluğa karşı mücadele ancak birlikle mümkün olabilir. ”

Düşünce çerçevesi ne olursa olsun, Türkler birincil tiyatrodur ve Türkiye her zaman en önemli rakiptir. Milli Mücadele Dönemi; 1918-1925 yıllarını kapsamaktadır. Bu dönemde iç ve dış mücadeleler ve yeniden yapılanma hareketleri devam etmektedir. Bununla birlikte, eski köklü ilişkilerin en sakin olduğu dönemdir, ancak en kapsamlı sonuçlara ulaşılmıştır. 1917 yılının ilk aylarında, Karensky Hükümeti Bolşevik-Komünist Partisi tarafından ülke genelindeki isyanlardan dolayı atılmış, Tzar-başlık bir tarih haline geldi. 8 Kasım 1918'i toplayan ikinci Sovyet Kongresi “barış ilhak ve tazminatsız olsun” ve “savaşan devletleri Birinci Dünya Savaşı'nın kavgalarına ve sona erdirmeye davet etti. ”

3 Mart 1918 tarihli Brest-Litowsk Anlaşmasına göre; Rusya Bitlis, Van, Erzincan, Erzurum ve Trabzon'dan çekildi. Halkın Osmanlı Devletine bağlılığının sonucu olarak Kars - Ardahan - Batum ilçelerinde referandum yapılmıştır. 30 Ekim 1918 tarihli Moindros Barış Antlaşması'nın 7. maddesine göre, askerler Osmanlı başkentinde ve diğer çeşitli bölgelerde konuşlandırıldı ve istila başladı. Batum Gürcüler, Kars ve çevresine Ermeniler ve Bakü bölgesine İngilizceye verildi.

Aynı dönemde Rusya iç savaş, anarşi ve terörle kaynıyordu. Müttefik kuvvetler doğrudan ve dolaylı olarak hükümet karşıtı eylemleri ve hareketleri destekliyordu. Rusya'nın ana görevi iç mücadelelere son vermekti. Osmanlı liderleri bu önemli olaylardan yararlandı.İlk olarak, Doğu'da Ermeni genişlemesini engellediler ve sınırı “93 Savaşı” ndan önce olduğu yere itti. Türk bağımsızlık savaşı kaptalizme ve emperyalist güçlere karşı yürütüldü. Rusya'daki yeni rejim ve komünist hareketler ve sistemi kurma çabaları, kapitalizmi ve emperyalizmi ana hedef olarak seçti ve onlarla her yönden savaşmak için kuralları koydu. İngiltere ve Fransa eski müttefikleri Rusya'daki gelişmeleri ciddi bir tehdit olarak gördüler ve rejim karşıtı hareketleri tamamen desteklediler. Bu konuda, Türkiye ve Rusya aynı düşmana karşı savaşıyordu. Her iki taraf da en iyisini işbirliği, karşılıklı destek, yardım ve dayanışma olarak gördü. İlişkiler iyileşti, Türkiye'nin önünde iki önemli karar aşaması vardı. Birincisi, müttefik kuvvetlerin Bolşevik Rusların Kafkasya'nın güneyine doğru genişlemesine karşı destek sağlamaktı. İkincisi, Bolşeviklerin Müttefik kuvvetler tarafından Anadolu'nun işgaline karşı desteğini kazanmaktı.

Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılış günlerinde Türkiye'nin en büyük kaygısı İngilizce olasılığıydı. Türk-Rus işbirliğini engelleyebilecek Rus anlaşması, Bunun gerçekleşmemesi için doğrudan temas olması gerekiyordu. Böylece ikili ilişkiler 2 Haziran 1920'de Sovyet Dışişleri Bakanı Cicerin'in mektubu ile başladı. 24 Ağustos 1920 tarihli Türkiye-Sovyet Dostluk ve Kardeşlik Anlaşması 16 Mart 1921'de Moskova'da imzalandı. Bu anlaşmadan önce 2 Aralık 1920'de Gümrü'de Ermeniler ile “Türkiye-Ermenistan Barış Antlaşması” imzalandı. Böylece Doğu Anadolu kontrol altına alınmıştı ve bu da Türkiye Büyük Millet Meclisinin Kazım yönetimindeki en büyük askeri gücünü kaldırmasını sağladı. Karabekir Paşa'nın Batı Yunan cephesine emri.

16 Mart 1921'de Moskova anlaşmasıyla başlayan Türk-Rus ilişkileri, her iki ülkenin de yararına olacak dostluğu başlattı. Lozan'la sadece ulusal mücadelesini sona erdiren Türkiye, 1925'in “Türkiye Sovyetler Birliği dostluk Tarafsızlık Anlaşması” ile 1921 ruhunun devamını garanti altına aldı.

Atatürk, Türkiye Büyük Milletvekili'nde Ocak 1921 tarihinde komünizm vekillerine yönelik görüşlerini açıkladı Bu şekilde toplanır;

Sayın Baylar;

Komünizmi önlemenin İki yolu vardır: Birincisi, komünist olduklarını söyleyenlere saldırmak, Diğer yol; Rusya'dan gemi ile gelen erkekleri karaya boşaltmamak, karadan gelen erkekler için sınır dışı olarak sert önlemler almak.

Bu yolları koymak için; pratikte, bu iki nedenden dolayı işe yaramaz görünmektedir; İlk olarak, temasa geçmeyi planladığımız Rusya Sovyet Cumhuriyeti tamamen Komünist Rejim'de. Eğer sert önlemler alırsak, Rusya ile İlişkileri kesmek gerekir. Bununla birlikte, bir diğer Siyasi nedenden ötürü Rusya ile iletişim kurmak, kurmak ve karşılıklı yardım etmek istiyoruz. Bu nedenle, dostluk yapmak istediğimiz bir Ulus ve Hükümetin ilkelerini hor görmemeli ve iftira etmemeliyiz. 

Bu nedenle sert önlemler almaktan kaçındık .

Bildiğiniz gibi, düşünce kullanarak kişinin düşüncelerine karşı bir düşünce eğilimi kullanılmazsa, bu konuda yararlı bir yanıt olmadığı anlamına gelir. Düşünceler zorla reddedilemez. Eğer zıt düşünce vermek yerine herhangi bir düşünce eğilimine güç uygulayarak direnirseniz, o düşünceyi asla yok edemezsiniz. Aksine, onu daha güçlü ve daha güçlü hale getirirsiniz. Düşünce eğilimlerine karşı en iyi etki, yeni bir düşünce eğilimi kullanarak yanıt vermektir.

Kamuoyuna bilgi vermek için en yararlı yol olduğu görülüyor. Toplum ve Türk Milletine hükümet tarafından Komünist düşüncenin ve uygulamalarının Ulus ve İslami İlkelerimiz için uygun olmadığı bilgisi verilmelidir.
Türk toplumunda tehlikeli bir duruma yayılmasını yasaklayan önlemler alınmalıdır .

Tahir Tamer Kumkale
3 Nisan 2000 Pazartesi

http://www.kumkale.net/yazi.asp?id=26

***

6 Aralık 2019 Cuma

TÜRKİYE’NİN RUSYA POLİTİKASI 2009 BÖLÜM 2

TÜRKİYE’NİN RUSYA POLİTİKASI 2009 BÖLÜM 2



Kültürel-Toplumsal İlişkiler

Türkiye ile Rusya arasında kültürel ve toplumsal ilişkiler gün geçtikçe artmakta  dır. Örneğin, 1991’den beri Rus dili ve edebiyatına ilgi giderek artmakta dır. Sovyetler dağıldığı 1991 yılında sadece Ankara Üniversitesi’nde bulunan Rus Dili ve Edebiyatı Bölümü20 2009 itibariyle altı devlet ve üç de vakıf üniversitesi olmak üzere dokuz eğitim kurumunda21 bulunmaktadır. Bunların yanında yaklaşık 17 üniversitede de Rus dili eğitimi verilmektedir. Artık Türkiye’yi kendilerine bir yaşam yeri olarak seçen Rusyalı vatandaşların sayısı da artmaktadır. 
2009 yılı itibariyle Türkiye’de ikamet eden Rusya vatandaşlarının sayısı (tam sayı bilinmemekle beraber) yaklaşık 50 bine ulaşmıştır. 

Ankara’da 2-2.5 bin, Antalya’da 12-15 bin, İstanbul’da ise 25-30 bin Rusya vatandaşı bulunduğu tahmin edilmektedir.22 Rusya’da yaşayan Türklerin sayısı da bu civardadır. İki ülke vatandaşları arasındaki evliliklerin de yine 40-50 bin civarında olduğu ifade edilmektedir.

2009 yılında Türkiye ile Rusya arasındaki kültürel programlar önceki yıllara göre daha az yoğunluk kesb etmiştir. Şöyle ki, 2007’de Türkiye’de Rusya yılı, 2008’de ise Rusya’da Türkiye yılı olarak kutlanmış ve bu bağlamda karşılıklı pek çok programa imza atılmıştı. 2009 yılı içinde en önemli husus ise, Putin’in Ağustos ziyareti esnasında Eğitim, Bilim, Kültür, Gençlik ve Spor Alanlarında İşbirliği Programı (Kültürel Değişim Programı, KDP) isimli belgenin hükümetler arasında imzalanmasıydı. Türkiye tarafının inisiyatifi ile ilk kez dile getirilen İstanbul’da bir Türk-Rus üniversitesi ve bir de koleji kurulması teklifi de iki ülkenin kültürel temasında önemli bir aşamadır. Bu öneri hayata geçerse, Galatasaray ve Türk-Alman Üniversitesi’nden sonra Türkiye’de hükümetlerarası antlaşma ile kurulan üçüncü eğitim kurumu Türk-Rus Üniversitesi olacaktır. Bu üniversitenin yanında bir Türk-Rus koleji de önümüzdeki dönemde açılırsa, Amerikan, Fransız, İtalyan, Avusturya vb. kolejlerinden sonra kısmen Batı-dışı sayılabilecek bir ülke ile ortak bir orta öğretim kurumu tesis edilmiş olacaktır.

Hükümetler arasında vatandaşlar için verilen burs sayıları rakamsal olarak henüz çok aşağılarda olsa da, bu yönde de gelişme kaydedildiği söylenebilir. Her iki hükümetin de her geçen yıl daha fazla kişiye burs verdikleri gözlemlenmektedir. Rusya hükümetinin Türkiye vatandaşları için verdiği eğitim amaçlı burs sayısındaki artış rakamlara şöyle yansımaktadır: 2008’de ilk aşamada 33 kişiye verileceği ilan edilen burslar, daha sonra 40 kişiye çıkmış, 2009 yılında ise bu rakam 50’ye yükselmiştir ki, bunun içinde 8 yüksek lisans, 8 doktora ve 34 dil kursu bursu bulunmaktaydı.23 Son üç seneden beri Rusya hükümetince Türkiye’ye ayrılan burs kontenjanının diğer ülkelere kıyasla en yüksek olduğunu da ifade etmek gerekir. Türkiye’nin de Rusya vatandaşlarına çeşitli eğitimler için tahsis ettiği burs kontenjanının da arttığı görülmektedir; bu çerçevede 2008’de 65, 2009’da da 67 kişiye burs verileceği ilan edilmiştir.24

Toplumsal temaslar çerçevesinde, iki ülke arasındaki turizm sayesinde insan hareketliliğinin önem kazandığını belirtmek gerekir. 1991’den beri önemli miktarda Rus turist Türkiye’yi hem ticaret, hem dinlenme vesilesiyle ziyaret etmiştir. 2000’li yıllarda hızla yükselen turist sayısı, 2009’da ekonomik daralmaya rağmen 2.7 milyona ulaşmıştır. Daha önce tarihte yalnız savaşlarda kitlesel olarak karşı karşıya gelmeler dışında söz konusu toplumlar arasında bu türden bir hareketlilikten bahsedilemez.25 İki ülke arasında daha önce görülmeyen bu insan hareketliliğin, tarihten gelen olumsuz algıların da yavaş yavaş değişmesine neden olacağı umulmaktadır.

Askeri Alandaki Münasebetler

1992’de Rusya ile askeri teknoloji alanında işbirliğine giden ilk NATO ülkesi olan Türkiye’nin terörle mücadele amacıyla zırhlı araç, helikopter ve otomatik silahlar almasının akabinde uzun zaman bu alanda pek bir ilerleme kaydetmediği bilinmektedir. Hatta 2000’li yılların ortalarında Türkiye’ye KA-50 Erdoğan isimli saldırı helikopterlerinin satılması gündemdeydi. Bununla beraber, 2001’den 
beri yapılan Savunma Sanayii Hükümetlerarası Komisyonu 6 toplantı yapmış ve savunma alanında birçok işbirliği sahasının olduğu kaydedilmiştir.26 Ajansların verdiği bilgilere göre, 2009 sonuna dek Türkiye’ye 80 adet “Kornet” füze savunma sisteminin teslim edilmesi planlanmıştır. 
Nisan 2009’da ise Rusya Savunma Bakanlığı temsilcileri, silah ticaretinin ihracıyla görevli Rosoboroneksport firması ve çeşitli üretici Rus firmaları İstanbul’da yapılan İDEF savunma sanayi fuarına katılmış ve 120’den fazla silah sergilemişlerdir. Fuar esnasında Rosoboroneksport’un bir yetkilisi Türkiye’nin, Rusya’nın S-400 füzeleriyle ilgilendiğini açıklamıştır.27 Söz konusu füzeler, 400 kilometrelik bir alanda havadan gelen tehditleri imha edebilir özelliktedir. Bunların yanında 2009 yılında basında Rusya’dan helikopter alınacağına 
dair haberler çıksa da henüz somut bir ilerleme kaydedildiği söylenemez.28

Bu arada iki ülkenin deniz kuvvetleri, Türkiye’nin inisiyatifiyle oluşturulan ve Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerin insani yardım, aramakurtarma ve çevre koruma amacıyla dahil olduğu BLACKSEAFOR’da ve söz konusu kıyıdaş ülkelerin katıldığı ve terör, kitle imha silahlarının yayılması ve yasadışı faaliyetlere karşı mücadele eden Karadeniz Uyumu Harekatı’nda işbirliğini sürdürmektedirler. Bu çerçevede 
Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Metin Ataç, 9 Temmuz 2009 tarihinde Moskova’yı ziyaret ederek Rusya Deniz Kuvvetleri Komutanı Vladimir Visotski ile karşılıklı ilişkiler ve Karadeniz’in güvenliği konularında görüşmelerde bulunmuştur.29

İkili İlişkilerde Gerilim Alanları

Son yıllarda Türkiye ve Rusya arasında gelişen bu ilişkilere rağmen taraflar arasında perde arkasında bazı sorunların, görüş ayrılıklarının var olduğunu ve bazı konularda rekabet eğiliminin olduğunu da vurgulamak gerekir. Bu konuların birçoğu 2009 yılında da varlığını korumuştur. Öncelikle, mevcut ticaret hacminin dörtte üç oranında Türkiye aleyhine gelişmesi, Ankara’nın çözmesi gereken bir 
sorundur.30 İkincisi, Türkiye’nin doğalgazda Rusya’ya olan bağımlılığını azaltması da enerji güvenliği açısından gereklidir. Üçüncü ayrışma noktası da enerji hatları konusunda iki ülke arasında perde arkasında bir rekabetin olduğu görüşüdür. Nabucco ile Güney Akım projelerinin birbirine rakip olduğu birçok uzman tarafından dile getirilmektedir. Bununla beraber, Avrupa’da doğalgaz arzı arttığı sürece bu iki projenin birbirine rakip olmasını söylemek zordur. Ne var ki, Türk yetkililer bu projelerin rakip olmadığını belirtirken, Rus yetkililer Nabucco’yu sorgular mahiyette açıklamalar yapmışlardır. Örneğin, Başbakan Putin’in resmi sözcüsü Dmitri Peskov, basına verdiği bir mülakatta Nabucco’ya doğrudan karşı çıkmasa da bu hatta verilecek doğalgaz rezervlerinin olup olmadığını gündeme getirmiş ve burada (Hazar’ın hukuki statüsünün henüz çözülmediğinden hareketle) kimsenin evet diye garanti veremeyeceğini kaydetmiştir.31 
Peskov’un ifadeleri, zamanında Rus yetkililerin Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattının ekonomik olmadığı yönündeki açıklamalarını hatırlatmaktadır.

Dördüncüsü, Balkanlar ve Kafkaslardaki bölgesel sorunlara bakışta iki ülke arasında ciddi görüş farklılıkları mevcuttur. Türkiye Kosova’nın bağımsızlığını tanıyan ilk devletlerden biri iken Rusya buna kesinlikle karşı çıkmıştır; diğer yandan Rusya Güney Osetya ve Abhazya’yı bağımsız bir devlet olarak tanımakta, ancak Türkiye bu bölgeleri Gürcistan’ın bir parçası olarak görmektedir. Türkiye, Ankara-Erivan ilişkilerinin, Ermenistan’ın işgal ettiği Azerbaycan topraklarından çekilmesiyle ilerleyebileceğini ifade ederken, Rusya, 
her ne kadar protokollere destek verse de, bunları birbirinden ayrı süreçler olarak addetmektedir.

Beşincisi, ikili ilişkilerde her ne kadar resmi ziyaretlerin yoğunluğu gün geçtikçe artsa da, siyasi diyalogun32 ve kültürel ilişkilerin, ekonomi ve turizme kıyasla çok geride olduğu görülmektedir. İlişkilerdeki kırılganlığı gidermek ve işbirliği perspektiflerini sürekli hale getirmek amacıyla söz konusu alanların geliştirilmesi elzemdir. Son olarak, Türk-Rus ilişkilerinin son on yılının yükselen bir işbirliği çizgisinde devam etmesine rağmen, karşılıklı algılamalarda hala tarihten gelen negatif imgelerin bertaraf edildiği söylenemez. Savaş, rekabet ve gerilimlerle kolektif hafızalarda kök salan bu karşılıklı olumsuz imgelerin olumlu yönde dönüştürülmesi, kalıcı ilişkilerin tesisi için son derece önemlidir. 

Sonuç

Türkiye’nin 2000’li yıllardaki Rusya politikasının, bir önceki on yıla kıyasla ciddi manada dönüşüm geçirdiği görülmektedir. Rusya, rekabet edilen bir ülke olarak değil, birçok alanda işbirliğinin yapılabileceği bir ortağa dönüşmüş, ilişkiler derinleşirken ülkeler yakınlaşma sürecine girmiştir. Bu, geleneksel Türk dış politikasında stratejik zihniyetin değişime uğradığını göstermektedir. Şunu da kaydetmek gerekir ki, Türk-Rus ilişkilerindeki dönüşüm sadece bir önceki on yıla göre kaydedilen bir dönüşüm değil, aynı zamanda tarihteki yakınlaşma dönemlerinden farklılaşan bir duruma işaret etmektedir. Burada münasebetlerin dinamiklerinde daha önceki askeri güç/yardım gibi konulardan ekonomi / enerji/kültür gibi yumuşak güç parametrelerine doğru bir kayış söz konusu olmuştur. Önceki yakınlaşma dönemlerinde tek taraflı olan ilişkiler (Rusya’nın askeri yardımı vs.), günümüzde karşılıklı ekonomik temaslarla çok karmaşık hale gelmiştir.

2000’li yılların başlarından itibaren yakınlaşma sürecine giren Türk-Rus ilişkileri, üst düzeyde karşılıklı ziyaretler ve enerji başta olmak üzere birçok projede işbirlikleri ile ivme kazanmış ve çok-boyutlu aşamaya doğru adımlar atılmıştır. Bu çerçevede 2009, Türk-Rus ilişkilerinin çok-boyutlu dönüşümü açısından sürekliliklerin devam ettiği önemli bir yıl olmuştur. Yıl içinde gerçekleşen Cumhurbaşkanı Gül’ün Moskova ve Kazan, Başbakan Erdoğan’ın Soçi, Başbakan Putin’in Ankara ziyaretlerinin yanı sıra bakanlar düzeyindeki temaslar, imzalanan siyasi ve ekonomik belgeler, ticaret hacminde ulaşılan rakamlar, karşılıklı yatırımlar ve ilişkilerde yeni işbirliği alanlarının açılması gibi hususlar Rusya’nın, Türkiye’nin dış politikasında önemli eksenlerden biri olma pozisyonunu koruduğunu ve hatta 2009 yılında kaydedilen gelişmelerle ilişkilerin daha da derinleştiğini söylemeye imkan vermektedir.

Türkiye ve Rusya arasında siyasi diyalogun gelişmesi, ekonomik işbirliği noktalarının artması, ilişkilerin karşılıklı olarak tamamlayıcı ve çok-boyutlu hale gelmesi ve nihayet yeni ortaklık projelerine başlanmasının sadece bu iki ülke münasebetleri açısından değil, bu iki ülkenin yakın çevresinde barış ve istikrarın korunması ve bölgesel sorunların çözümü bağlamında da kolaylaştırıcı ve faydalı rol oynadığı ileri sürülebilir. Bu çerçevede mevcut ilişkilerin sürekliliğinin korunması için ikili ilişkilerdeki muhtemel gerilim alanlarının bertaraf 
edilmesi üzerine düşünülmeli ve münasebetlerde kırılganlığa yol açacak davranışlara yer verilmemelidir.

Türkiye’nin Rusya Politikası 2009 Kronoloji

13-14 Ocak Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, Rusya Enerji Bakanı Shmatko’nun daveti üzerine Moskova’ya bir ziyarette bulunmuştur.

17 Ocak RF-Ukrayna doğalgaz sorununun çözüme kavuşturulması amacıyla, Rusya Cumhurbaşkanı Medvedev’in inisiyatifiyle Moskova’da düzenlenen zirveye Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren başkanlığında bir heyet iştirak etmiştir.

12-15 Şubat Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Rusya’nın başkenti Moskova’ya ve Tataristan’ın başkenti Kazan’a dört günlük bir “devlet ziyareti” gerçekleştirmiştir. Ziyarette iki ülkenin cumhurbaşkanları, ülkeler arasında mal ve hizmetlerin serbest dolaşımına imkan sağlayacak yasal düzenlemelerin yapılması ve her alanda karşılıklı işbirliği alanlarının derinleştirilmesine dair ortak bir deklarasyon imzalamıştır.

4 Mart Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı F. Sinirlioğlu Moskova’da Rusya’nın Ortadoğu’dan sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı A. V. Saltanov ve A. N. Borodavkin ile Ortadoğu Sorunu ve Afganistan’la ilgili istişarelerde bulunmuştur.

17-19 Mart Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ve beraberindeki heyet Moskova’da düzenlenen Uluslararası Seyahat ve Turizm Fuarı’na (MITT) katılmıştır.

27 Mart Dışişleri Bakanı Ali Babacan, Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un davetine icabetle Moskova’da düzenlenen Şanghay İşbirliği Örgütü Afganistan Özel Konferansı’na katılmış ve konferans esnasında Lavrov ile kısa bir görüşme de gerçekleştirilmiştir. 

16-21 Nisan Bayındırlık ve İskân Bakanı Nafiz Özak, Türk müteahhitlik firmalarının karşılaştıkları sorunları yerinde incelemek maksadıyla Rusya’nın Yekaterinburg, Omsk ve Moskova şehirlerini kapsayan bir çalışma ziyareti gerçekleştirmiştir.

11 Mayıs New York’ta Ortadoğu sorunuyla ilgili Dışişleri Bakanları toplantısında Türk tarafının inisiyatifi ile Dışişleri Bakanı Davutoğlu ile Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov arasında bir görüşme gerçekleştirilmiş ve ikili, bölgesel ve uluslararası sorunlar üzerine müzakerelerde bulunulmuştur.

16 Mayıs Başbakan Erdoğan, Soçi’de Rusya Başbakanı Putin’le ikili ve bölgesel konuları ele alan bir görüşme yapmıştır.

22 Mayıs Moskova’da Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı V. G. Titov ve Türkiye Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Yardımcısı Ünal Çeviköz eşbaşkanlığında üst düzey işbirliği ortak çalışma grubunun toplantısı yapılmış ve işbirliği perspektifleri üzerinde durulmuştur.

22-24 Haziran TBMM Başkanı Köksal Toptan, Rusya Parlamentosu üst kanadı Federasyon Konseyi Başkanı Sergey Mironov’un davetlisi olarak bir milletvekili grubu ile Moskova ve Petersburg’u ziyaret etmiştir.

1-2 Temmuz Dışişleri Bakanı Davutoğlu Moskova’ya bir çalışma ziyaretinde bulunmuş ve Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’la bir araya gelmiştir.

1-3 Temmuz Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Rusya Enerji Bakanı Sergey Shmatko’nun davetine icabeten Moskova’ya bir ziyaret gerçekleştirmiştir.

3 Temmuz Cumhurbaşkanı Gül, Medvedev ile bir telefon görüşmesi yapmıştır. 

4-6 Temmuz İlk yurtdışı gezisini Türkiye’ye düzenleyen Rus Ortodoks Kilisesi Patriği Kiril, İstanbul ve Ankara’da çeşitli temaslarda bulunmuştur. 

İstanbul’da Fener Rum Patriği Bartholomeos’u ziyaret ederek ortak bir ayine katılmış, Ankara’da da Başbakan Erdoğan ve Diyanet İşleri Başkanı 
Ali Bardakoğlu ile görüşmüştür. 

3-5 Ağustos Türkiye-Rusya Federasyonu Karma Ekonomik Komisyonu (KEK) IX. Dönem Toplantısı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ile Rusya Başbakan Yardımcısı İgor Seçin’in eşbaşkanlıklarında Ankara’da düzenlenmiştir.

6 Ağustos Rusya Başbakanı Vladimir Putin, Başbakan Erdoğan’ın davetine icabetle Ankara’ya gelmiştir. Putin’in ziyareti sırasında çeşitli alanlarda 20 belgeye imza atılmıştır. 

1 Eylül Rusya Dışişleri Bakanlığı, Türkiye ile Ermenistan arasındaki “protokol süreci”ni destekleyen bir açıklama yayınlamıştır.

26 Eylül New York’ta BM’nin 64. Genel Kurul Toplantısı esnasında Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’la görüşerek bölgesel ve uluslararası sorunlarla ilgili istişarelerde bulunmuştur.

22 Ekim Erdoğan-Putin-Berlusconi arasında bir telekonferans gerçekleştirilmiştir.

10-11 Kasım Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu tarafından Moskova’da düzenlenen “Avrasya’da Türk Girişimleri Özelinde Rusya” konulu toplantıya katılmak üzere, Rusya Federasyonu’na bir ziyaret gerçekleştirmiştir.

9 Kasım Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı V. G. Titov, Ankara’ya bir çalışma ziyareti yapmış ve burada Dışişleri Bakanlığı Müsteşar yardımcıları Ünal Çeviköz ve Halit Çevik’le istişarelerde bulunmuştur.

19-20 Kasım İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Moskova’da gerçekleştirilen “Birinci Global Karayolu Güvenliği Bakanlar Konferansı”na katılmış ve Rusya İçişleri Bakanı Raşid Nurgaliyev’le bir görüşme yapmıştır. 

22-24 Kasım TBMM’nin yeni başkanı Mehmet Ali Şahin, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesi’nin 34. Genel Kurulu’na katılmak üzere Moskova’ya gitmiştir.

DİPNOTLAR;

1 Bu konuların kronolojik dökümü için bkz. O. Kolobov, A. Kornilov ve F. Özbay, Çağdaş Türk-Rus İlişkileri: Sorunlar ve İşbirliği Alanları 1992-2005, çev. 
   E. Osmanov, V. İmanov ve R. Memmedov, İstanbul: Tasam, 2006.
2 Türk dış politikasının gündemini 2009 yılında meşgul eden konular özetle şunlardı. İsrail’in Gazze’ye yaptığı saldırının yansımaları, Dünya Su Forumu, ABD Devlet Başkanı  Barack Obama’nın 2009 Nisan Ankara-İstanbul ziyareti, Medeniyetler İttifakı’nın İkinci Forumu’nun yanı sıra AB süreci ile birlikte Türk dış politikasının mesaisini harcadığı dosyalar arasında Pakistan-Afganistan uzlaşması, Filistin meselesi, Ermenistan’la diplomatik  ilişkilerin tesisine yönelik protokol süreci, Bosna-Hersek ile Sırbistan arasında arabuluculuk, Körfez İşbirliği Konseyi ile Yüksek Düzeyli Stratejik Diyalog 1. Dışişleri Toplantısı, 
Kıbrıs müzakereleri, Irak ve Suriye ile Stratejik İşbirliği Konseylerinin tesisi ve yıl sonuna doğru da İran nükleer dosyası bulunmaktaydı.
3 ..........Protokollerin kamuoyu ile paylaşılmasının akabinde Rusya Dışişleri Bakanlığı bu süreci  destekleyici bir açıklama yapmıştır, bkz. Rusya Dışişleri Bakanlığı, 1 Eylül 2009, http://www.mid.ru
4 ......Protokollerin imza töreninden sonra Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, bir daha süreci destekleyici beyanda bulunmuştur. Bkz. Rusya Dışişleri Bakanlığı, 10 Ekim 2009, http://www.mid.ru
5 Deklarasyon Rusça metni için bkz. Rusya Cumhurbaşkanı’nın resmi sitesi, 13 Şubat 2009, http://archive.kremlin.ru; Türkçe metin için bkz. Dışişleri Bakanlığı, 13 Şubat 2009, http://www.mfa.gov.tr
6 ........Sergey Semerkin, “Preziden Turtsii i Prezident Tatarstana Proveli Peregovory v Kazanskom  Kremle” [Türkiye ve Tataristan Cumhurbaşkanları Kazan Kremlin’de görüşmeler yaptılar], 14 Şubat 2009, http://www.tatar-inform.ru.
7 Putin’in resmi sözcüsü Dmitri Peskov’a göre, daha önce on dakika planlanan görüşme  gündemin yoğunluğu nedeniyle üç saate uzamıştır. “Gümrük Krizini Putin İzliyor, Sonuç Bekliyoruz”, Radikal, 3 Haziran 2009.
8 Basın brifingi için bkz. Rusya Federasyonu Hükümeti resmi web sayfası, 16 Mayıs 2009,  http://www.government.ru
9 “Toptan Nazım Hikmet’in Kabrini Ziyaret Etti”, Sabah, 22 Haziran 2009.
10 İmzalanan belgeler şunlardı: 
1. Türkiye ile Rusya 9. Dönem KEK toplantısı protokolü, 
2. Türkiye ile Rusya arasında nükleer enerji alanında işbirliği protokolü, 
3. Türkiye ile Rusya  arasında nükleer enerjinin barışçıl amaçlarla kullanımına ilişkin işbirliği antlaşması, 
4. Türkiye ile Rusya arasında nükleer kazaların erken bildirimi ve nükleer tesisler hakkında bilgi değişimi antlaşması, 
5. Türkiye ile Rusya arasında doğal gaz alanında işbirliği protokolü, 
6. Türkiye ile Rusya arasında petrol alanında işbirliği protokolü, 
7. Türk Standartları Enstitüsü ile Rusya Federal Teknik Regülasyon ve Metroloji Servisi arasında standardizasyon ve uygunluk değerlendirmesi alanlarında işbirliğine ilişkin memorandum, 
8. Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) ile Rusya Federal Uzay Ajansı  (ROSCOSMOS) arasında dış uzayın keşfi ve barışçı amaçlarla kullanımı alanında işbirliğine ilişkin mutabakat zaptı, 
9. Eğitim, Bilim, Kültür, Gençlik ve Spor Alanlarında İşbirliği Programı (Kültürel Değişim Programı, KDP), 
10. Türkiye Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı ile Rusya Federal Bitki Karantina ve Veterinerlik Servisi arasında ithal ve ihraç edilen su ürünlerinin gıda güvenliği konusunda işbirliğine ilişkin memorandum, 
11. Türkiye Gümrük Müsteşarlığı ile Rusya Federal Gümrük Servisi arasında gümrük işlemlerine ilişkin mutabakat zaptı, 
12. Türkiye Sermaye Piyasası Kurulu ile Rusya Federal Finansal Piyasalar 
Servisi arasında bilgi alışverişi hakkında mutabakat zaptı, 
13. Akron (Rusya Federasyonu) ve Ost Olgun Dış Ticaret (Türkiye) şirketleri arasında madeni gübre üretimi ve dağıtımı alanında işbirliği protokolü, 14. TETAŞ ve Inter RAO EES şirketleri arasında elektrik enerjisi alımıyla ilgili niyet protokolü, 
15. Rosneft ile Aksa Enerji şirketleri arasında mutabakat zaptı, 
16. Rosneft ile Çalık Holding arasında mutabakat zaptı, 
17. Rosneft ile Türk Petrol arasında mutabakat zaptı, 
18. Rosneft ile Tüpraş arasında mutabakat zaptı, 
19. Gazprom Export ile Çalık Holding arasında niyet protokolü, 
20. Gazprom Export ile Aksa Enerji arasında niyet protokolü. 11 “Ortodoks Aleminin En Güçlü İki Din Adamı İstanbul’da Buluştu”, Radikal, 5 Temmuz 2009; “Patrik Kiril: ‘Ruhban Okulu Açılabilir’”, 7 Temmuz 2009, 
http://www.cnnturk.com
12 3 Temmuz 2009, www.1news.az
13 Rusya Ülke Raporu, Dış Ticaret Müsteşarlığı, http://www.dtm.gov.tr
14 Bkz. Rusya Federal İstatistik Servisi, http://www.gks.ru.
15 “Ülkelere Göre İthalat,” Başbakanlık Gümrük Müsteşarlığının dokümanı, Ocak 2010, http://www.gumruk.gov.tr
16 Rusya Federal Gümrük Servisi, Şubat 2010, http://www.fts.ru
17 .......Rusya’nın toplam 470 milyar dolar olan ticaret hacminde Türkiye’den önce bulunan ülkeler şunlardır: 
    1. Almanya %8.5 (39.9 milyar dolar), 
    2. Hollanda %8.5 (39.8 milyar), 
    3. Çin %8.4 (39.5 milyar), 
    4. İtalya %7 (33 milyar), 
    5. Belarus %5 (23.4 milyar), 
    6. Ukrayna %4.9 (22.9 milyar). Oranların farklılığına rağmen 2008 sıralamasının da yine aynı şekilde olduğu tespit edilebilir. Türkiye’nin peşinden gelen ülkeler ise, %3.9 (18.9 milyar) ile ABD ve %3.7 (17.1 milyar) ile Fransa’dır. Rusya’nın ticaret hacminde AB ülkeleri toplamda %50 civarında bir oranla yer almıştır.
18 “Dünyanın Dilindeki Otele Görkemli Açılış”, Yeni Şafak, 17 Mayıs 2009.
19 “Tatarstan i Turetskie Kompanii Podpisali Srazu 3 Biznes-Soglasheniia” [Tataristan ve Türk firmaları 3 iş antlaşması imzaladı], 14 Şubat 2009, 
http://www.tatar-inform.ru
20 Soğuk Savaş yıllarında Kara Harp Okulu’nda verilen Rusça eğitim, yaygın değil, istisna bir eğitimdi.
21 Rus Dili ve Edebiyatı bölümleri olan üniversiteler Ankara, İstanbul, Gazi, Selçuk, Erciyes, Kafkas, Fatih, Okan ve Beykent’tir. Son iki üniversitede 
ilgili bölümler Rusça Mütercim-Tercümanlık adını taşımaktadır.
22 “Interviiu Posla Rossii v Turtsiiu V. E. Ivanovskogo” [Rusya’nın Ankara Büyükelçisi İvanovski’yle mülakat], Konsul (Petersburg), n. 4, Aralık 2009, s. 7.
23 Bkz. Milli Eğitim Bakanlığı Dış İlişkiler Genel Müdürlüğünün web sayfası, http//digm.meb.gov.tr. 
24 Bkz. Rusya’daki çeşitli üniversitelerin web sayfaları.
25 ..........1917 Ekim Devrimi akabinde Bolşevik Rusya’dan kaçarak İstanbul’a gelen ve bir süre burada yaşayan 2-2.5 milyon muhacir Rus’un durumu istisnadır.
26 A. Buravov, “O Rossiisko-Turetskom Voenno-Tekhnicheskom Sotrudnichestve” [Rusya-Türkiye askeri teknoloji işbirliğine dair], 26 Nisan 2009, http://www.iimes.ru 
27 “Türkiye, Rusya’nın S-400’lerine İlgi Duyuyor”, 28 Nisan 2009, http://www.dunyabulteni.net
28 Interfax haber ajansına dayandırılan bu türden bir haber için bkz. “Rusya: Türkiye Bizden Mi-28 İstedi”, 18 Haziran 2009, http://www.rusya.ru
29 “Deniz Kuvvetleri Komutanı Ataç Rusya’da”, Cihan Haber Ajansı, 7 Temmuz 2009.
30 Genelde bu konu gündeme geldiğinde Rusyalı yetkililer özellikle Türk inşaat şirketlerinin yaptıkları iş hacmini de hesaba katarak aslında dengeli bir durumun olduğundan bahsetmektedirler. 
Bu durumda, artık Türkiye’de milyarlarca dolar yatırım yapmaya girişen Rus 
şirketlerinin de iş hacimleri dikkate alınmalıdır.
31 Başbakan Putin’in resmi sözcüsü Dmitri Peskov’un Rusya’nın Sesi Radyosu ile Anadolu Ajansı’na bu yönde yaptığı açıklamaların Türkçe metni için bkz. Rusya’nın Sesi Radyosu, 28 Ocak 2009, http://turkish.ruvr.ru; Peskov’un bir süre sonra söz konusu görüşlerini tekrarladığı haber için bkz. “Gümrük Krizini Putin İzliyor, Sonuç Bekliyoruz”, Radikal, 3 Haziran 2009.
32 .....Bu arada şu nokta da kaydedilmelidir ki, 2009 yılında gerçekleştirilen üst düzeyde ziyaretlere rağmen Rusya Dışişleri Bakanlığı’nın “2009 yılında Dış Politikada Başlıca Olaylar” isimli 26 maddelik raporunda Türkiye’nin ismi sadece bir kere geçmektedir. Güney Akım için Karadeniz’de inceleme yapmak amacıyla Ankara’dan izin alındığı belirtilmektedir. Osnovnye Vneshnepoliticheskie Sobytiia 2009 goda [2009 yılında dış politikada başlıca olaylar], Rusya Dışişleri Bakanlığı Internet sayfası, Şubat 2010, 
http://www.mid.ru.


***

TÜRKİYE’NİN RUSYA POLİTİKASI 2009 BÖLÜM 1

TÜRKİYE’NİN RUSYA POLİTİKASI 2009 BÖLÜM 1


Vügar İmanov*

* Yrd. Doç. Dr.; İstanbul Şehir Üniversitesi, 
İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü.

TÜRK DIŞ POLİTİKASININ 2009 YILI GELİŞMELERİ

ÖNSÖZ

“Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmaya” son verme konusunda üzerimize düşeni yapmak kaygısıyla serüvenine başlayan Türk Dış Politikası Yıllığı ülkemizde uluslararası ilişkiler literatüründe halen daha var olmaya devam eden büyük boşluğu doldurma konusunda katkı sunmayı amaçlamaktadır. Gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında Türkiye’de, özellikle Türkçe yazılmış uluslararası ilişkiler konulu eserlerin gerek sayı ve gerekse içerik olarak ciddi eksiklikleri olduğu ilgili alanın uzmanları tarafından sürekli olarak dile getirilmektedir. 
Mevcut eserlerin nicelik olarak yetersiz olmalarının yanında uluslararası ilişkiler alanında Türkiye’nin yaşadığı en temel problem, konunun uzmanları tarafından yazılmamış, bilgi üzerine inşa edilmeyen, dayanaksız analiz ve yorumlar ile komplo teorileri ve spekülatif varsayımlardan oluşan kitapların sayısının her geçen gün artmasıdır. 

Türk Dış Politikası Yıllığı, Türkiye’nin dış politikasının değişik alanlarına ilişkin verilerin, konunun uzmanları tarafından belirli bir sistematik içerisinde ve olayların anlaşılmasını kolaylaştırıcı bir biçimde okuyucuya aktarılmasını sağlamayı hedeflemektedir. Aktarılan bu verilerin analizi konusunda okuyucuya yol gösterilmekte, ancak aktarılan bilgilerden okuyucunun kendi analizini yapmasına da fırsat tanınmaktadır. Bunun yanında, yıllığın ikinci bölümünde yer alacak olan Türk dış politikasına ilişkin bağımsız makaleler daha çok analiz ağırlıklı olacaktır.

TÜRK DIŞ POLİTİKASI YILLIĞI 2009

Türkiye gibi, giderek artan bir şekilde bölgesinde önemli roller üstlenen bir ülkenin dış politikasını inceleyen düzenli bir yıllık çalışmasının bugüne kadar yapılmamış olmasının ciddi bir eksiklik olduğu düşüncesiyle 2009 yıllığıyla başlayan bu projenin sürekli olacağını, her yılın ortasında, bir önceki yıla ilişkin Türk dış politikası gelişmelerinin inceleneceği yeni bir kitabın yayınlanmasının planlandığını ifade etmek istiyoruz. Bu şekilde, Türk dış politikasına ilgi duyan okuyucuların, öğrencilerin ve araştırmacıların faydalanacağı bir çalışmanın Türk uluslararası ilişkiler literatürüne kazandırılması temel amacımızdır.

Söz konusu olan bir yıllık olduğu için, atıflar ve kaynakça konularında farklı bir yöntem izlenmiştir. Okuyucuyu sıkmamak amacıyla, yararlanılan gazetelerin ve haber ajanslarının önemli bir kısmı internetten alınmasına rağmen, internet adresleri verilmemiş, sadece haberin ismi, hangi gazete ya da haber ajansından alındığı ve haberin yayınlandığı tarih bilgileri yazılmıştır. Söz konusu haberlerin asıllarına ulaşmak isteyen okuyucuların, ilgili gazete ya da haber ajanslarının internet sitelerinden, haber başlığı ve tarihini yazmak suretiyle arama yapmaları yeterli olacaktır.

Bu kitabın ve Türk Dış Politikası Yıllığı’nın bundan sonraki sayılarının okuyucuya faydalı olmasını diliyoruz.

Burhanettin Duran
Kemal İnat
Muhittin Ataman


Giriş

2009 yılı, Türk-Rus ilişkilerinde kelimenin tam anlamıyla hareketli ve bir o kadar da bereketli bir yıl olmuştur. Türk-Rus ilişkilerinde 2000’li yıllarda başlayan yakınlaşma sürecinde 2009 yılında kaydedilen gelişmeler, bu dönemde süreklilik unsurlarının devam ettiğini göstermektedir. Üst düzeyde gerçekleştirilen karşılıklı ziyaretler ve bu ziyaretler esnasında mutabakata varılan çok boyutlu konular, 
bu yıla damgasını vuran hususlar olmuştur. Ziyaretlerle pekişen siyasi diyalog, küresel ekonomik krizden etkilenmelerine rağmen iki ülkenin de dış ticaret hacimlerinde orantısal olarak pozisyonlarını koruması, ekonomik ilişkilerin genişleyen çerçevesi, doğalgaz ve petrol alımıyla sınırlı kalmayıp nükleer enerji alanında gelişen işbirliği, turizm başta olmak üzere karşılıklı yatırımların hacminin önemli ölçüde artması ve ilişkilerin çok boyutlu düzeye ulaşması 2009 yılına özgü gelişmelerdi.

Söz konusu gelişmeleri genel hatlarıyla tasvir etmek, öne çıkan gelişmelere vurgu yapmak ve bir nevi tarihe kayıt düşmek, bir yıllık için temel hedeftir. Şunu da hemen kaydetmek gerekir ki, bu yazıdaki amaç, konuyu Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerin asıl gündem maddesi olarak öne çıkarılan ve bolca üzerine konuşulan enerji meselelerine “hapsetmek” değil, genel resmi çizmeye çalışmaktır. Aşağıda 2009 yılında Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerinde kaydedilen belli başlı gelişmelere tematik bir sıralama ile değinilecektir.

Öncelikle 2000’li yıllarda Türk-Rus ilişkilerinin önceki döneme göre farklı bir yönde dönüşen çerçevesine kısaca değinmek gerekir. 

Bu dönem, bir yakınlaşma dönemi olarak değerlendirilebilir. 2009 yılını da söz konusu çerçeve içerisinde ele almak anlamlı olacaktır. 

Ayrıca bu yazıda söz konusu edilmese de unutmamak gerekir ki, genel resim içinde Rusya politikasının gidişatını anlamak için Türk dış politikasının diğer bölgelere yönelik girişimlerini de göz önünde bulundurmak icap eder. 2000’li yıllardaki Türk-Rus münasebetlerinin genel çerçevesinden bahsettikten sonra 2009 yılında kaydedilen gelişmelerin belli başlı ayrıntılarına değinilmeye çalışılacaktır. Burada başta ikili ziyaretler kronolojik olarak sıralanacak, ardından ekonomik ilişkilere, kültürel ve toplumsal temaslara yer verilecek, çok 
alt düzeyde seyreden askeri münasebetlerden bahsedilecek ve son olarak iki ülke arasındaki muhtemel gerilim alanları zikredilecektir. 

Yazının kaynaklarını öncelikle her iki ülkenin resmi kurumlarının açıklamaları, yapılan antlaşmaların metinleri, basında çıkan haber ve yorumlar, ekonomiye dair istatistiki veriler teşkil etmektedir. Yazının sonunda ise Türk-Rus ilişkilerinin 2009 yılına ait özet bir kronolojisine yer verilmiştir.

2000’li Yıllarda Dönüşen Türk-Rus İlişkileri

2009 yılında Türk-Rus ilişkilerinin siyasi, iktisadi, kültürel ve askeri alanlardaki ayrıntılı dökümüne geçmeden iki ülkenin birbirine karşı (özellikle Türkiye’nin) izlediği politikalarda yaklaşık son on seneden beri bir değişimin yaşandığını ve söz konusu değişimin de bir yakınlaşma olarak nitelenebileceği vurgulanmalıdır. Bir önceki on yıla baktığımızda ilişkilerin seyrinin rekabetten çok-boyutlu ortaklığa doğru yürüdüğü görülmektedir. Bu dönüşen ilişkilere tarihi perspektiften kısaca göz atmak, 2009 yılındaki gelişmeleri de anlamlandırmak 
açısından faydalı olacaktır. 1991-2001 arası dönemde Türk-Rus ilişkilerinde ekonomik ilişkiler giderek ivme kazansa da siyasi alandaki ilişkiler bunun tersi bir istikamette ilerlemekteydi. Türk-Rus ilişkileri genellikle soğuk ve bazen de gerilimli bir hava içinde bulunmaktaydı. 1990’lı yılların başlarından itibaren Kafkaslar ve Orta Asya’da iki ülkenin de birbirini rakip olarak gören algılamaları, 
I. Çeçen-Rus Savaşı’na Türkiye’den sempatik yaklaşımlar, Rusya üretimi S-300 füzelerinin Güney Kıbrıs’a konuşlandırılma girişimi, Rus tankerlerinin geçişine kısıtlamalar getiren yeni Boğazlar Tüzüğü ve Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı tartışmaları, Türk-Rus ilişkilerini geren konular olarak gündemi belirlemekteydi.1

2000’li yıllarda ise, tüm bu gerilimlerin yerini üst düzey ziyaretlerin yoğunlaş ması, ticaret hacminde milyar dolarlarla ifade edilen mütemadi artışlar, turizm ve enerji başta olmak üzere karşılıklı yatırımlar ve işbirliği konuları almaktaydı. Peki bir önceki on yılda gerilimli gelgitler çizen Türk-Rus ilişkileri neden bu şekilde bir dönüşüme uğramıştı? Bunun birkaç nedeni vardı. 

Öncelikle her iki ülke, rekabetin faydasız olduğuna kani olmuştu. Özellikle Türkiye, artık Kafkaslar ve Orta Asya’da Rusya’ya rakip gibi gösterilmekten kaçınmaktaydı. 

Bu tür bir rekabet olgusunun diğer konularda işbirliği geliştirmeye mani olduğu anlaşılmıştı.

İkincisi, iki ülkede de 1990’lı yılların aksine istikrarlı iktidarlar bayrağı devralmıştı: Rusya Yeltsin döneminden kurtulmuş ve Putin liderliğinde yeni bir toparlanma aşamasına girmiş, çok-kutupluluk tezi çerçevesinde Batı-dışı alanlarla ve bu çerçevede Türkiye ile ilişkileri geliştirmek hedeflenmişti. Türkiye’de iktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisi ise, çok boyutlu dış politikalar (komşularla sıfır problem ve maksimum işbirliği, proaktif dış politika, çatışma bölgelerinde arabuluculuk, insani yardımlar vs.) izlemeye başlamış ve 
bu bağlamda Rusya ile de münasebetleri yoğunlaştırmaya girişmişti. Böylece, AK Parti döneminde Türk-Rus ilişkileri, yeni bir yakınlaşma dönemine girmiştir. İlk kez 2002’nin Aralık ayında Kremlin’de görüşme yapan Putin ve Erdoğan, siyasi diyalogu pekiştirmiş ve 2009 yılına gelindiğinde iki ülkenin en çok görüşme yapan liderleri olmuşlardır. 

Üçüncüsü, Türkiye Mart Tezkeresi’nde daha bağımsız karar alabilme kapasitesini göstermiş ve bu da ister istemez münasebetlere güvenirlik kazandırmıştır.

Dördüncüsü, söz konusu dönüşümde bu siyasi alandaki faktörlerin yanında iktisadi alandaki gelişmelerin lokomotif rolünü oynadığı söylenebilir. 2000’li yıllarda iki ülke arasındaki dış ticaret hacmi sürekli ve ciddi artışlar göstermiştir. 

2002-2008 döneminde yaklaşık 6 kat artış söz konusu olmuştur. Ticaret hacmi 2002’de 5,8 milyar ve 2004’te 9 milyar dolara çıkmıştır. 
2004’te Rusya, Türkiye’nin dış ticaretinde 2. sıraya yükselmiştir. Sonraki yıllarda da doğalgaz ve petrol gibi enerji kaynakları fiyatlarındaki artışla beraber ticaret hacmi de katlanmış, 2008’de 38 milyar dolar gibi rekor bir seviyeye çıkılmıştır. 

Bu iktisadi alışverişte Türkiye tarafının ithal ettiği petrol ve özellikle doğalgaz önemli bir yekun oluşturmuştur. Hatta iktisadi ilişkilerin dönüşümünde dikkat çeken bir husus, Türk şirketlerinin Rusya’ya yatırım yapmalarından ziyade Rus şirketlerinin de Türkiye’ye yatırım için gelmeye başlamaları ve birçok projede rol almalarıydı. Mesela, cep telefonu operatörlüğü (Alfa Grubu), petrol dağıtım istasyonu (Lukoil), metro ve tramvay yolu yapımı (Transstroy), turizm ve otel işletmeciliği (Mardan Palace) gibi alanlarda sermaye yapısı güçlü Rus şirketlerinin piyasaya girdiği gözlemlenmiştir. 2009 yılı itibariyle Türkiye’de Rus şirketlerin 4 milyar dolarlık bir yatırımı söz konusudur. 

Beşincisi, bahsi geçen dönemde dönüşüm olarak görülecek diğer bir husus ise insani temaslar ve kültürel iletişim alanının genişlemesidir. 

2000’li yıllarda Türkiye’yi ziyaret eden Rus turistlerin sayısında sürekli artışlar kaydedilmiştir; 2003’te Türkiye’nin dinlenme tesislerinde tatilini geçiren Rus turist sayısı 1,6 milyonken, bu rakam 2009’da 2,7 milyona çıkmıştır. Bu, insani temaslara ivme kazandırmıştır ve son dönemde yaklaşık 40-50 bin evlilikten söz edilmektedir. Bunun yanında, Türkiye’de 50 bin Rus’un, Rusya’da da yine bu 
miktarda Türk’ün ikamet ettiği bilinmektedir.

Türk-Rus ilişkileri tarihinde birkaç yakınlaşma (I. Yakınlaşma (1798-1805) Napolyon’a, II. Yakınlaşma (1833-1841) Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’ya, III. Yakınlaşma (1920-1930’lu yıllar) ise İtilaf Devletleri’ne karşı yapılan askeri ittifaklar) döneminden bahsedilse de 2000’li yılların yakınlaşma dönemi yukarıda sayılan özelliklerinden dolayı öncekilerden farklılık arz etmektedir. Önceki yakınlaşmalarda kısa süreli askeri ittifaklar söz konusu iken son dönemdeki yakınlaşma, ilişkilerde bir dönüşüme doğru gidildiğini haber vermektedir. Ancak askeri işbirliği ve müttefiklik ilişkisi pek sönüktür veya neredeyse hiç yoktur. Yukarıda tasvir edilmeye çalışılan Türk-Rus ilişkilerinde yaşanan dönüşümde 2009 yılında kaydedilen gelişmeler, söz konusu süreçte sürekliliklerin devam ettiğini ve ilişkilerin birçok alanda ivme kazandığını göstermektedir. Şimdi bu gelişmelere bakalım.

2009 Yılındaki Gelişmeler.,

2009 yılındaki gelişmelerle ilgili birkaç genel husus sıralanabilir. 

Öncelikle, söz konusu sene içinde Türk-Rus ilişkilerindeki genel yakınlaşma eğiliminin birçok yönde devam ettiği ve hatta kaydedilen ziyaretlerle 
üst düzeye çıktığı gözlemlenebilir. 

İkinci olarak cumhurbaşkanı, başbakan ve çeşitli bakanlar gibi üst düzeyde karşılıklı ve yoğun ziyaretlerin gerçekleştiğini kaydetmek gerekir. 
Ziyaretlerin rutin hale gelmesinden, yani kurumsallaşmasından bahsedilebilir. 

Üçüncü olarak, Türk dış politikasında AB ve ABD ile ilişkilerin yanında Rusya vektörünün de önemini koruduğu söylenebilir. 
Türk dış politikasının 2009 yılındaki yoğun gündemine bakılırsa,2 bu genel resim içinde Rusya’ya yapılan ziyaretlerin ve Başbakan Vladimir Putin’in Ankara’da ağırlanması esnasında 20 belgeye imza atılmasının önemi farkedilebilir. 

Dördüncü husus, her ne kadar küresel finansal krizin etkisi ile bir önceki yıla nazaran ülkeler arasındaki ticaret hacminde önemli ölçüde bir azalma  görülmüşse  de, ülkelerin birbirlerinin dış ticaret oranlarındaki ağırlıkları hemen hemen aynı seviyede kalmıştır. 

Beşincisi, gerek iktisadi ilişkilerde gerekse sene içinde yapılan görüşmelerde enerji bahsi başat rol oynamıştır. Burada Rusya’dan ithal edilen doğalgaz ve petrol ile birlikte yeni enerji nakil hatları da gündemde idi. 

Altıncısı, enerji ve iktisadi konular ikili ilişkilerde lokomotif rolünü oynasa da bunların dışında yeni işbirliği alanları da yıl içinde mevzubahis edilmiştir. 
Şöyle ki, eğitim alanında yeni bir adım atılmış ve Türkiye’de bir Türk-Rus üniversitesi ve koleji kurulması yönünde mutabakata varılmıştır. 

Bu resmi ziyaretçilerin yanında Rus Ortodoks Kilisesi Patriği Kiril’in ilk kez düzenlenen Türkiye ziyareti örneğinde olduğu gibi ilişkilerde yeni alanlara 
doğru bir gidişattan bahsedilebilir. 

Yedincisi, bölgesel sorunlarda ortak hareket etme yönündeki görüş beyanları bu sene de devam ettirilmiştir. Türkiye’nin Ermenistan’la girdiği “protokol süreci”ne Rusya resmi düzlemde destek verdiğini belirtmiştir.3 Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un, Zürih’te protokollerin imzalanması törenine katılarak burada son dakikada ortaya çıkan anlaşmazlığın giderilmesine de yardımcı olduğu belirtilmektedir.4 

Sekizincisi, ilişkilerin kurumsallaşması yönünde yıl içinde çeşitli girişimlerde bulunulmuş ve iki ülke arasında bakanların dahil olacağı üst düzeyde işbirliği konseyi kurulması noktasında uzlaşmaya varılmıştır. 

Son olarak, Türkiye Dışişleri bakanlığında yaşanan görev değişimi, genelde Türk dış politikasına özelde ise Türk-Rus ilişkilerine önemli bir ivme kazandırmıştır. Daha önce Başbakanlık Dış Politika Başdanışmanı görevini yürüten Ahmet Davutoğlu, yeni dışişleri bakanı olarak atandıktan yaklaşık iki ay sonra Moskova’yı ziyaret etmiş ve Rusya Başbakanı Putin’in Türkiye ziyaretinin hazırlıklarıyla ilgili görüşmelerde bulunmuştur.

Siyasi Diyalog ve Karşılıklı Ziyaretler

2009 yılında gerçekleştirilen karşılıklı resmi ziyaretler, Türkiye’nin Rusya’yı önemli bir ortak olarak gördüğünü göstermiştir. Yıl içinde cumhurbaşkanı, meclis başkanı, başbakan, dışişleri, kültür, enerji ve tabii kaynaklar, maliye ve içişleri bakanları olmak üzere çeşitli düzeyde ziyaretler düzenlenmiştir. Rusya tarafından ise başbakan, başbakan yardımcısı, çeşitli bakanlar ve bakan yardımcılarının yanı sıra Ortodoks Kilisesi Patriği’nin ziyareti söz konusu idi. 12-15 Şubat 2009 tarihlerinde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Rusya’yı ziyaret 
etmiştir. Bakanlar, milletvekilleri, akademi ve iş dünyası temsilcilerinin yanı sıra basın mensuplarından oluşan yaklaşık 200 kişilik bir kafile ile gerçekleştirilen bu ziyaret, çok yönlü işbirliğini artırma doğrultusunda Türkiye tarafının kararlılığını göstermekteydi. 
Gül’ün ziyareti, birçok ilki beraberinde getirmişti. İlk defa bir Türk lider, Rusya’ya devlet ziyareti düzeyinde davet edilmişti, Rusya Federasyonu’nun bir bölgesi (Tataristan) de ilk defa ziyaret programına dahil edilmişti. Rusya Cumhurbaşkanı Dmitri Medvedev ile görüşen Gül, Moskova’da Türk-Rus İş Forumu’na katılmıştır. Moskova’da yapılan görüşmelerin sonucunda Medvedev ile Gül ortak bir deklarasyon yayınlamışlardır. Çok-boyutlu işbirliği ve dostluğu derinleştirmeyi amaçlayan bu deklarasyonda,5 daha önceki antlaşma ve deklarasyonlara atıf yapılarak ilişkilerin daha da geliştirilmesi için dışişleri bakanları arasında ikili, bölgesel ve uluslararası konularla ilgili sürekli istişarelerin yapılması, parlamento lar arası temasların artırılması, ülkeler arasında iktisadi-ticari işbirliğinin genişletilmesi ve bu çerçevede mal ve hizmetlerin serbest dolaşımını temin edecek uygulamaların hazırlanması; iki ülke arasında eğitim, kültür ve spor alanlarında ortak bir programın kısa zamanda imzalanması, kültür merkezlerinin karşılıklı olarak açılması, vize hususunda kolaylaştırıcı tedbirlerin alınması, terör ve uluslararası suçlara karşı mücadele verilmesi, Kafkasya ve Karadeniz gibi bölgesel alanlarda güvenlik ve barışın korunması için ortak hareket edilmesi gibi birçok konuya değinilmekteydi. Bu deklarasyon, 6 Aralık 2004 tarihinde Putin’in Ankara ziyaretinde imzalanan deklarasyonun bir ileri versiyonu idi. Gül ziyareti çerçevesinde 14 Şubatta Kazan’a gitmiş ve böylece Tataristan’ı ziyaret eden ilk Türkiye cumhurbaşkanı olmuştur. Kazan şehrindeki Kremlin’de Tataristan Cumhurbaşkanı Mintimir Şaymiyev ve Başbakan Rüstem Minnihanov gibi Tatar yetkililerle görüşmelerde bulunulmuş ve ilişkilerin her yönlü gelişmesine vurgu 
yapılmıştır.6 İki ülkede birer kültür merkezi açılması kararlaştırılmış, ayrıca Cumhurbaşkanı Gül’e Kazan Devlet Üniversitesi’nden fahri doktora unvanı verilmiştir.

Gül’ün ardından 16 Mayıs 2009’da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Başbakanı Vladimir Putin ile görüşmek üzere Soçi’ye bir günlük çalışma ziyaretinde bulunmuştur. Bundan önce Bakü’ye uğrayan Erdoğan, bu ziyaretinde kritik konuları gündeme getirmiş ve çok kısa süreli planlanan görüşme üç saati geçmiştir.7 Bu görüşmede Kafkasya’daki bölgesel sorunlar, bu çerçevede Dağlık Karabağ meselesi, ikili ekonomik ilişkiler, enerji işbirliği, Rusya gümrüklerinde Türk mallarına uygulanan prosedürler, Güney Akım ve Mavi Akım-2 projesi vb. 
konular görüşülmüştür. Görüşme sonrasında iki başbakan birlikte basın önüne çıkmış ve soruları yanıtlamışlardır.8 

Basına verilen açıklamalarda da görüşmedeki esas odağın doğalgaz satışı, elektrik transferi, nükleer santral inşası gibi enerji konuları olduğu, aynı zamanda milli para birimleriyle ticaret yapma konusunun da gündeme geldiği belirtilmiştir. 22-24 Haziran 2009 tarihlerinde ise Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan, Rusya Parlamentosu üst kanadı Federasyon Konseyi Başkanı Sergey Mironov’un davetlisi olarak bir milletvekili grubu ile Moskova ve Petersburg’u ziyaret etmiştir. Bu, Rusya’ya cumhurbaşkanı ve başbakandan sonra beş ay içinde üst düzeyde yapılan üçüncü ziyaret idi. Rusya Parlamentosu alt kanadı Duma’nın Başkanı Boris Grizlov ile de bir araya gelen Toptan ve beraberindeki TBMM heyeti, Nazım Hikmet’in mezarına da gitmiş ve çiçek bırakmıştır.9 Ayrıca söz konusu heyet Petersburg’da da şehrin yetkilileri ile temaslarda bulunmuştur.

Bu süreçte bakan düzeyinde temaslara gelince, 1-2 Temmuz tarihlerinde Dışişleri Bakanı Davutoğlu ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız Moskova’yı ziyaret etmiş ve burada enerji konularından sorumlu Başbakan Yardımcısı İgor Seçin ile görüşmelerde bulunmuşlardır. Görüşmelerde esasen nükleer enerji santrali inşası, Mavi Akım-2, Güney Akım gibi enerji konuları söz konusu edilmiş ve Başbakan Putin’in Ankara ziyareti hazırlıkları üzerinde durulmuştur. Davutoğlu 2 Temmuz’da da Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’la bir görüşme yapmış ve iki ülkeyi ilgilendiren konuları müzakere etmişlerdir. 21 Temmuzda ise İgor Seçin beraberindeki kalabalık bir heyetle Ankara’ya iadeyi ziyarette bulunmuştur. Başbakan Erdoğan’la da görüşen Seçin, Putin ziyareti öncesinde birtakım konuları netleştirmiştir.

Rusya Başbakanı Putin’in 6 Ağustos 2009 tarihinde Ankara’ya gerçekleştirdiği günübirlik iş ziyareti, iki ülke ilişkilerinin zirve yaptığının bir göstergesiydi. Bu kısa ziyaret esnasında hükümetler ve kurumlar arasında 20 belgeye10 imza atılmıştı. 3-5 Ağustos’ta Türk-Rus Karma Ekonomik Komisyonunun üzerinde çalışmalar yaptığı bu belgelerin yarısı hükümetler, diğer yarısı ise şirketler arasında varılan mutabakatlar dı. Ziyaretin asıl odağını iki ülke arasındaki enerji konuları teşkil etmiştir ki, burada da nükleer enerji, petrol ve doğalgaz 
alanında işbirliği hususları öne çıkmıştır. İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi de bir jest yaparak Ankara’da bu belgelerin imza törenine katılmıştır. 

Enerji hususundaki işbirliği belgeleri dışında, Putin’in ziyaretinin ikili ilişkilerde en önemli katkısı, ülkeler arasında üst düzey işbirliği konseyinin kurulması konusunda mutabakata varılmasıydı.

22-24 Kasım 2009 tarihlerinde TBMM Mehmet Ali Şahin, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesi’nin 34. Genel Kurulu’na katılmak üzere Moskova’ya gitmiş, Asamble toplantılarının dışında Rusya Parlamentosu alt kanadı Duma Başkanı Boris Grizlov’un yanı sıra Azerbaycan ve Ermenistan parlamento başkanlarıyla da bir araya gelmiştir. Bunların haricinde 2009 yılı içinde çeşitli vesilelerle Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler (17 Ocak), Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren (17 Ocak), Kültür Bakanı Ertuğrul Günay (17-19 Mart), Dişişleri Bakanı Ali Babacan (27 Mart), Bayındırlık ve İskân Bakanı Nafiz Özak (16-21 Nisan), Maliye Bakanı Mehmet Şimşek (10-11 Kasım) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay (19-20 Kasım) Rusya’yı ziyaret etmişlerdir. 

Bu resmi temasların dışında 4-6 Temmuz tarihlerinde ilk yurtdışı gezisini Türkiye’ye düzenleyen Rus Ortodoks Kilisesi Patriği Kiril, İstanbul ve Ankara’da çeşitli temaslarda bulunmuştur. İstanbul’da Fener Rum Patriği Bartholomeos’u ziyaret ederek birlik mesajları veren ve Aya Yorgi Kilisesi’nde ortak bir ayine katılan Kiril, ardından Ankara’ya geçerek Başbakan Erdoğan ve Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu ile görüşmüştür.11

Son olarak yıl içinde liderler arasında telefon görüşmelerinin de yapıldığını not etmek gerekir. Mesela, Cumhurbaşkanı Gül, 3 Temmuz 2009 tarihinde Rusya Cumhurbaşkanı Medvedev ile telefon görüşmesi yapmış, iki ülkeyi ilgilendiren bölgesel ve uluslararası sorunlara dair görüş alışverişinde bulunulmuştur.12

Ekonomik İlişkiler ve Yatırımlar

2009 yılında küresel mali krizin etkisi ile dış ticaret hacminde düşüş yaşansa da, Türkiye ile Rusya arasındaki iktisadi ilişkilerde son yılların olumlu eğilimi devam etmiştir. İki ülke arasındaki ticarette makas Türkiye aleyhine keskin bir şekilde açılmıştır. Türkiye’nin ithalatında doğalgaz, petrol ve hurda gibi kalemlerin başı çektiği; ihracatta ise tekstil, otomotiv, gıda ve sanayi ürünlerinin öne çıktığı görülmektedir. 
Bunların yanında enerji başta olmak üzere turizm, ticaret ve karşılıklı yatırımlar alanında yeni işbirliği alanları ortaya çıkmıştır. 

Ticaret hacmine dair rakamlara geçmeden önce şunu da hemen kaydetmek gerekir ki, iki ülkede açıklanan resmi veriler arasında kısmi farklılıklar vardır. Mesela, Türkiye’de Rusya ile ticaret hacmi için basında dile getirilen rakam 2008 yılı için 38 milyar dolardır. Türkiye resmi verilerinde 2008 yılında Rusya’dan 31.3 milyar dolar ithalat yapıldığı belirtilmektedir.13 Oysa Rusya’daki resmi verilere 
bakılırsa, aynı yılda Türkiye’ye 27.7 milyar dolar ihracat yapıldığının kaydedildiği görülmektedir.14 Aradaki fark, 3.6 milyar dolardır. 

2009 yılına ait rakamları Başbakanlık Gümrük Müsteşarlığının verileri doğrultusunda verecek olursak, 2009 yılında Rusya’ya gerçekleştirilen 
ihracat, 3.2 milyar dolar, Rusya’dan yapılan ithalat ise 19.7 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir,15 yani ticaret hacmi 22.9 milyar dolar olarak kaydedilmiştir. 2009 yılına ait Rusya Federal Gümrük Servisi’nin verilerine göre ise Türkiye ile yapılan ticaretin 16.4 milyar doları ihracat, 3.2 milyar doları ithalat olmak üzere toplam ticaret hacminin 19.6 milyar dolar olduğu belirtilmektedir.16 Veriler arasındaki fark, 3.3 milyar dolardır.

Ticaretle ilgili rakamlarda bakıldığında, 2009 yılında Türkiye, Rusya’nın ticaretinde %4.2 dilimle yedinci ülke durumunda bulunmaktadır.17 

Rusya istatistiklerine göre ise, Türkiye önceki yılda, yani 2008’de de 33.8 milyar dolarla Rusya’nın toplam ticaret hacminde %4.6 oranla yine yedinci sırayı almaktaydı. Dolayısıyla, Rusya’nın 2008’de 734 milyar dolar olan toplam dış ticareti bir sonraki sene küresel krizin etkisiyle 470 milyar dolara gerilese de, bu miktar içinde Türkiye’nin ağırlığı orantısal olarak yerini korumuştur. Aynı istatistikler baz alındığında, 2008 ve 2009 yılları arasında ticaret hacminde %58 oranında bir eksilme söz konusu olduğu görülür. İthalat ve ihracattaki bu azalmanın başlıca nedeninin dünyada baş gösteren ekonomik kriz olmuştur. Küresel krizin etkisinin yanı sıra Temmuz 2008’den itibaren Türk tırlarına Rusya gümrüklerinde uygulanan sıkı kontrol sistemi de ticarette gerilemeyi tetikleyen unsurlar arasındaydı. Temmuz 2008’den itibaren Rus gümrüklerinde Türk tırlarının kontrolünün sıkılaştırılması sonucunda uzun kuyruklar oluşmuş 
ve bu durum kamuoyuna gümrükler sorunu olarak yansımıştı. 

Ağustos 2009’da Putin’in Ankara ziyareti sırasında bu konuda kolaylaştırıcı tedbirlerin alınması hususunda anlaşmaya varılmış ve bu çerçevede Basitleştirilmiş Gümrük Hattı (BGH) uygulamasına geçilmesi kararlaştırılmıştır. Buna göre, Türk malları bir gün içinde Rusya piyasalarına ulaşabilecektir. BGH uygulamasına gönüllü olarak katılabilecek firmaların fatura ve tarifelerle ilgili önceden beyanda bulunmaları ve dış ticarette banka garantisini kullanmaları halinde gümrük muayenesinden muaf olmaları amaçlanmaktadır. Moskova 
Vnukovo Havalimanı ile Sabiha Gökçen Havalimanı arasında BGH pilot uygulamasının 2010 yılının başlarında başlatılacağı bildirilmiştir. 

Önümüzdeki süreçte bu uygulamanın Atatürk Havalimanı ile deniz ve tren seferlerini de kapsayacak şekilde genişletilmesi beklenmektedir. 

Mevcut uygulamaya göre ise, şirketlerin Rusya’ya gönderdikleri mallar bir hafta süre ile gümrüklerde beklemektedir.

2009 yılında enerji alanında işbirliği daha yoğun bir şekilde devam etmiştir. Bu çerçevede, gerek Cumhurbaşkanı Gül’ün Moskova gerekse Başbakan Erdoğan’ın Soçi ziyaretinde nükleer santral konusu konuşulmuştur. 
2009 Mart sonunda Mavi Akım-2 projesini gerçekleştirmek üzere bir çalışma ekibinin oluşturulması kararlaştırılmıştır. 

Putin’in ziyareti esnasında ise Türkiye, Rusya’nın Güney Akım doğalgaz boru projesi için Karadeniz’de kendi sularında arama çalışmaları yapmasına izin vermiş, Rusya da Samsun-Ceyhan boru hattına petrol sağlamayı kabul etmiştir. Bunun dışında Rusya’nın Türkiye’de 4 bloktan oluşan bir nükleer tesis yapması konusunda mutabakata varılmıştır. 

Karşılıklı yatırımlara gelince, Şubat ayında Cumhurbaşkanı Gül’ün ziyaretinde imzalanan deklarasyonda iki ülke arasında otoyol, demiryolu ve deniz ulaşımının geliştirilmesi ve bu çerçevede Samsun ile Rusya’nın Kafkaz limanları arasında demiryolu vapuru seferlerinin başlatılması, Soçi’de 2014 Kış Olimpiyatları tesislerinin yapımına Türk inşaat şirketlerinin katılımının sağlanması gibi hususlara yer verilmiştir. İkili ticaretin ulusal para birimleri ile yapılması konusu da Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan’ın ziyaretlerinde gündeme getirilmiştir. Garanti Bankası, Rusya ile ticarette ruble kullanılmasına imkan veren uygulamayı başlatmıştır. Bu arada, Antalya’da Azeri asıllı Rusyalı işadamı Telman İsmailov’un 1.5 milyar dolara yaptırdığı ifade edilen Mardan Palace oteli, Mariah Carey gibi ünlü müzisyenlerin katılımı ile Mayıs 2009’da görkemli bir törenle kapılarını açmıştır.18 Mimarisi Dolmabahçe Sarayı’ndan esinlenen otel, Rusya vatandaşı bir işadamının Türkiye’de yaptığı en büyük yatırım oldu. Rusyalı şirketlerin de Türkiye’de özellikle doğalgaz dağıtımı ve benzin istasyonları gibi enerji alanlarına ilgileri devam etmektedir.

Gül’ün 14 Şubat 20009’da gerçekleşen Kazan ziyareti esnasında yapılan Türkiye-Tataristan İş Forumu öncesinde üç Türk firmasının imzaladığı iş antlaşmasının hacmi 260 milyon doları geçmiştir. Bu anlaşmalara göre, Kastamonu Entegre firmasının 100 milyon dolarlık bir yatırımla yıllık 350 bin ton üretim yapacak bir ahşap fabrikası inşa etmesi, Trakya Cam Sanayii’nin ise 160 milyon dolarlık bir yatırım yapması öngörülmüştür.19 Bu arada, Tataristan ile Türkiye arasındaki ticaret hacminin 3 milyar doları geçtiğini belirtmek gerekir. 

Ayrıca Türkiye’ye yıllık 100 bin civarında Tatar turistin geldiği bilinmektedir.

2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,

***