6 Aralık 2019 Cuma

TÜRKİYE’NİN RUSYA POLİTİKASI 2009 BÖLÜM 1

TÜRKİYE’NİN RUSYA POLİTİKASI 2009 BÖLÜM 1


Vügar İmanov*

* Yrd. Doç. Dr.; İstanbul Şehir Üniversitesi, 
İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü.

TÜRK DIŞ POLİTİKASININ 2009 YILI GELİŞMELERİ

ÖNSÖZ

“Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmaya” son verme konusunda üzerimize düşeni yapmak kaygısıyla serüvenine başlayan Türk Dış Politikası Yıllığı ülkemizde uluslararası ilişkiler literatüründe halen daha var olmaya devam eden büyük boşluğu doldurma konusunda katkı sunmayı amaçlamaktadır. Gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında Türkiye’de, özellikle Türkçe yazılmış uluslararası ilişkiler konulu eserlerin gerek sayı ve gerekse içerik olarak ciddi eksiklikleri olduğu ilgili alanın uzmanları tarafından sürekli olarak dile getirilmektedir. 
Mevcut eserlerin nicelik olarak yetersiz olmalarının yanında uluslararası ilişkiler alanında Türkiye’nin yaşadığı en temel problem, konunun uzmanları tarafından yazılmamış, bilgi üzerine inşa edilmeyen, dayanaksız analiz ve yorumlar ile komplo teorileri ve spekülatif varsayımlardan oluşan kitapların sayısının her geçen gün artmasıdır. 

Türk Dış Politikası Yıllığı, Türkiye’nin dış politikasının değişik alanlarına ilişkin verilerin, konunun uzmanları tarafından belirli bir sistematik içerisinde ve olayların anlaşılmasını kolaylaştırıcı bir biçimde okuyucuya aktarılmasını sağlamayı hedeflemektedir. Aktarılan bu verilerin analizi konusunda okuyucuya yol gösterilmekte, ancak aktarılan bilgilerden okuyucunun kendi analizini yapmasına da fırsat tanınmaktadır. Bunun yanında, yıllığın ikinci bölümünde yer alacak olan Türk dış politikasına ilişkin bağımsız makaleler daha çok analiz ağırlıklı olacaktır.

TÜRK DIŞ POLİTİKASI YILLIĞI 2009

Türkiye gibi, giderek artan bir şekilde bölgesinde önemli roller üstlenen bir ülkenin dış politikasını inceleyen düzenli bir yıllık çalışmasının bugüne kadar yapılmamış olmasının ciddi bir eksiklik olduğu düşüncesiyle 2009 yıllığıyla başlayan bu projenin sürekli olacağını, her yılın ortasında, bir önceki yıla ilişkin Türk dış politikası gelişmelerinin inceleneceği yeni bir kitabın yayınlanmasının planlandığını ifade etmek istiyoruz. Bu şekilde, Türk dış politikasına ilgi duyan okuyucuların, öğrencilerin ve araştırmacıların faydalanacağı bir çalışmanın Türk uluslararası ilişkiler literatürüne kazandırılması temel amacımızdır.

Söz konusu olan bir yıllık olduğu için, atıflar ve kaynakça konularında farklı bir yöntem izlenmiştir. Okuyucuyu sıkmamak amacıyla, yararlanılan gazetelerin ve haber ajanslarının önemli bir kısmı internetten alınmasına rağmen, internet adresleri verilmemiş, sadece haberin ismi, hangi gazete ya da haber ajansından alındığı ve haberin yayınlandığı tarih bilgileri yazılmıştır. Söz konusu haberlerin asıllarına ulaşmak isteyen okuyucuların, ilgili gazete ya da haber ajanslarının internet sitelerinden, haber başlığı ve tarihini yazmak suretiyle arama yapmaları yeterli olacaktır.

Bu kitabın ve Türk Dış Politikası Yıllığı’nın bundan sonraki sayılarının okuyucuya faydalı olmasını diliyoruz.

Burhanettin Duran
Kemal İnat
Muhittin Ataman


Giriş

2009 yılı, Türk-Rus ilişkilerinde kelimenin tam anlamıyla hareketli ve bir o kadar da bereketli bir yıl olmuştur. Türk-Rus ilişkilerinde 2000’li yıllarda başlayan yakınlaşma sürecinde 2009 yılında kaydedilen gelişmeler, bu dönemde süreklilik unsurlarının devam ettiğini göstermektedir. Üst düzeyde gerçekleştirilen karşılıklı ziyaretler ve bu ziyaretler esnasında mutabakata varılan çok boyutlu konular, 
bu yıla damgasını vuran hususlar olmuştur. Ziyaretlerle pekişen siyasi diyalog, küresel ekonomik krizden etkilenmelerine rağmen iki ülkenin de dış ticaret hacimlerinde orantısal olarak pozisyonlarını koruması, ekonomik ilişkilerin genişleyen çerçevesi, doğalgaz ve petrol alımıyla sınırlı kalmayıp nükleer enerji alanında gelişen işbirliği, turizm başta olmak üzere karşılıklı yatırımların hacminin önemli ölçüde artması ve ilişkilerin çok boyutlu düzeye ulaşması 2009 yılına özgü gelişmelerdi.

Söz konusu gelişmeleri genel hatlarıyla tasvir etmek, öne çıkan gelişmelere vurgu yapmak ve bir nevi tarihe kayıt düşmek, bir yıllık için temel hedeftir. Şunu da hemen kaydetmek gerekir ki, bu yazıdaki amaç, konuyu Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerin asıl gündem maddesi olarak öne çıkarılan ve bolca üzerine konuşulan enerji meselelerine “hapsetmek” değil, genel resmi çizmeye çalışmaktır. Aşağıda 2009 yılında Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerinde kaydedilen belli başlı gelişmelere tematik bir sıralama ile değinilecektir.

Öncelikle 2000’li yıllarda Türk-Rus ilişkilerinin önceki döneme göre farklı bir yönde dönüşen çerçevesine kısaca değinmek gerekir. 

Bu dönem, bir yakınlaşma dönemi olarak değerlendirilebilir. 2009 yılını da söz konusu çerçeve içerisinde ele almak anlamlı olacaktır. 

Ayrıca bu yazıda söz konusu edilmese de unutmamak gerekir ki, genel resim içinde Rusya politikasının gidişatını anlamak için Türk dış politikasının diğer bölgelere yönelik girişimlerini de göz önünde bulundurmak icap eder. 2000’li yıllardaki Türk-Rus münasebetlerinin genel çerçevesinden bahsettikten sonra 2009 yılında kaydedilen gelişmelerin belli başlı ayrıntılarına değinilmeye çalışılacaktır. Burada başta ikili ziyaretler kronolojik olarak sıralanacak, ardından ekonomik ilişkilere, kültürel ve toplumsal temaslara yer verilecek, çok 
alt düzeyde seyreden askeri münasebetlerden bahsedilecek ve son olarak iki ülke arasındaki muhtemel gerilim alanları zikredilecektir. 

Yazının kaynaklarını öncelikle her iki ülkenin resmi kurumlarının açıklamaları, yapılan antlaşmaların metinleri, basında çıkan haber ve yorumlar, ekonomiye dair istatistiki veriler teşkil etmektedir. Yazının sonunda ise Türk-Rus ilişkilerinin 2009 yılına ait özet bir kronolojisine yer verilmiştir.

2000’li Yıllarda Dönüşen Türk-Rus İlişkileri

2009 yılında Türk-Rus ilişkilerinin siyasi, iktisadi, kültürel ve askeri alanlardaki ayrıntılı dökümüne geçmeden iki ülkenin birbirine karşı (özellikle Türkiye’nin) izlediği politikalarda yaklaşık son on seneden beri bir değişimin yaşandığını ve söz konusu değişimin de bir yakınlaşma olarak nitelenebileceği vurgulanmalıdır. Bir önceki on yıla baktığımızda ilişkilerin seyrinin rekabetten çok-boyutlu ortaklığa doğru yürüdüğü görülmektedir. Bu dönüşen ilişkilere tarihi perspektiften kısaca göz atmak, 2009 yılındaki gelişmeleri de anlamlandırmak 
açısından faydalı olacaktır. 1991-2001 arası dönemde Türk-Rus ilişkilerinde ekonomik ilişkiler giderek ivme kazansa da siyasi alandaki ilişkiler bunun tersi bir istikamette ilerlemekteydi. Türk-Rus ilişkileri genellikle soğuk ve bazen de gerilimli bir hava içinde bulunmaktaydı. 1990’lı yılların başlarından itibaren Kafkaslar ve Orta Asya’da iki ülkenin de birbirini rakip olarak gören algılamaları, 
I. Çeçen-Rus Savaşı’na Türkiye’den sempatik yaklaşımlar, Rusya üretimi S-300 füzelerinin Güney Kıbrıs’a konuşlandırılma girişimi, Rus tankerlerinin geçişine kısıtlamalar getiren yeni Boğazlar Tüzüğü ve Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı tartışmaları, Türk-Rus ilişkilerini geren konular olarak gündemi belirlemekteydi.1

2000’li yıllarda ise, tüm bu gerilimlerin yerini üst düzey ziyaretlerin yoğunlaş ması, ticaret hacminde milyar dolarlarla ifade edilen mütemadi artışlar, turizm ve enerji başta olmak üzere karşılıklı yatırımlar ve işbirliği konuları almaktaydı. Peki bir önceki on yılda gerilimli gelgitler çizen Türk-Rus ilişkileri neden bu şekilde bir dönüşüme uğramıştı? Bunun birkaç nedeni vardı. 

Öncelikle her iki ülke, rekabetin faydasız olduğuna kani olmuştu. Özellikle Türkiye, artık Kafkaslar ve Orta Asya’da Rusya’ya rakip gibi gösterilmekten kaçınmaktaydı. 

Bu tür bir rekabet olgusunun diğer konularda işbirliği geliştirmeye mani olduğu anlaşılmıştı.

İkincisi, iki ülkede de 1990’lı yılların aksine istikrarlı iktidarlar bayrağı devralmıştı: Rusya Yeltsin döneminden kurtulmuş ve Putin liderliğinde yeni bir toparlanma aşamasına girmiş, çok-kutupluluk tezi çerçevesinde Batı-dışı alanlarla ve bu çerçevede Türkiye ile ilişkileri geliştirmek hedeflenmişti. Türkiye’de iktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisi ise, çok boyutlu dış politikalar (komşularla sıfır problem ve maksimum işbirliği, proaktif dış politika, çatışma bölgelerinde arabuluculuk, insani yardımlar vs.) izlemeye başlamış ve 
bu bağlamda Rusya ile de münasebetleri yoğunlaştırmaya girişmişti. Böylece, AK Parti döneminde Türk-Rus ilişkileri, yeni bir yakınlaşma dönemine girmiştir. İlk kez 2002’nin Aralık ayında Kremlin’de görüşme yapan Putin ve Erdoğan, siyasi diyalogu pekiştirmiş ve 2009 yılına gelindiğinde iki ülkenin en çok görüşme yapan liderleri olmuşlardır. 

Üçüncüsü, Türkiye Mart Tezkeresi’nde daha bağımsız karar alabilme kapasitesini göstermiş ve bu da ister istemez münasebetlere güvenirlik kazandırmıştır.

Dördüncüsü, söz konusu dönüşümde bu siyasi alandaki faktörlerin yanında iktisadi alandaki gelişmelerin lokomotif rolünü oynadığı söylenebilir. 2000’li yıllarda iki ülke arasındaki dış ticaret hacmi sürekli ve ciddi artışlar göstermiştir. 

2002-2008 döneminde yaklaşık 6 kat artış söz konusu olmuştur. Ticaret hacmi 2002’de 5,8 milyar ve 2004’te 9 milyar dolara çıkmıştır. 
2004’te Rusya, Türkiye’nin dış ticaretinde 2. sıraya yükselmiştir. Sonraki yıllarda da doğalgaz ve petrol gibi enerji kaynakları fiyatlarındaki artışla beraber ticaret hacmi de katlanmış, 2008’de 38 milyar dolar gibi rekor bir seviyeye çıkılmıştır. 

Bu iktisadi alışverişte Türkiye tarafının ithal ettiği petrol ve özellikle doğalgaz önemli bir yekun oluşturmuştur. Hatta iktisadi ilişkilerin dönüşümünde dikkat çeken bir husus, Türk şirketlerinin Rusya’ya yatırım yapmalarından ziyade Rus şirketlerinin de Türkiye’ye yatırım için gelmeye başlamaları ve birçok projede rol almalarıydı. Mesela, cep telefonu operatörlüğü (Alfa Grubu), petrol dağıtım istasyonu (Lukoil), metro ve tramvay yolu yapımı (Transstroy), turizm ve otel işletmeciliği (Mardan Palace) gibi alanlarda sermaye yapısı güçlü Rus şirketlerinin piyasaya girdiği gözlemlenmiştir. 2009 yılı itibariyle Türkiye’de Rus şirketlerin 4 milyar dolarlık bir yatırımı söz konusudur. 

Beşincisi, bahsi geçen dönemde dönüşüm olarak görülecek diğer bir husus ise insani temaslar ve kültürel iletişim alanının genişlemesidir. 

2000’li yıllarda Türkiye’yi ziyaret eden Rus turistlerin sayısında sürekli artışlar kaydedilmiştir; 2003’te Türkiye’nin dinlenme tesislerinde tatilini geçiren Rus turist sayısı 1,6 milyonken, bu rakam 2009’da 2,7 milyona çıkmıştır. Bu, insani temaslara ivme kazandırmıştır ve son dönemde yaklaşık 40-50 bin evlilikten söz edilmektedir. Bunun yanında, Türkiye’de 50 bin Rus’un, Rusya’da da yine bu 
miktarda Türk’ün ikamet ettiği bilinmektedir.

Türk-Rus ilişkileri tarihinde birkaç yakınlaşma (I. Yakınlaşma (1798-1805) Napolyon’a, II. Yakınlaşma (1833-1841) Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’ya, III. Yakınlaşma (1920-1930’lu yıllar) ise İtilaf Devletleri’ne karşı yapılan askeri ittifaklar) döneminden bahsedilse de 2000’li yılların yakınlaşma dönemi yukarıda sayılan özelliklerinden dolayı öncekilerden farklılık arz etmektedir. Önceki yakınlaşmalarda kısa süreli askeri ittifaklar söz konusu iken son dönemdeki yakınlaşma, ilişkilerde bir dönüşüme doğru gidildiğini haber vermektedir. Ancak askeri işbirliği ve müttefiklik ilişkisi pek sönüktür veya neredeyse hiç yoktur. Yukarıda tasvir edilmeye çalışılan Türk-Rus ilişkilerinde yaşanan dönüşümde 2009 yılında kaydedilen gelişmeler, söz konusu süreçte sürekliliklerin devam ettiğini ve ilişkilerin birçok alanda ivme kazandığını göstermektedir. Şimdi bu gelişmelere bakalım.

2009 Yılındaki Gelişmeler.,

2009 yılındaki gelişmelerle ilgili birkaç genel husus sıralanabilir. 

Öncelikle, söz konusu sene içinde Türk-Rus ilişkilerindeki genel yakınlaşma eğiliminin birçok yönde devam ettiği ve hatta kaydedilen ziyaretlerle 
üst düzeye çıktığı gözlemlenebilir. 

İkinci olarak cumhurbaşkanı, başbakan ve çeşitli bakanlar gibi üst düzeyde karşılıklı ve yoğun ziyaretlerin gerçekleştiğini kaydetmek gerekir. 
Ziyaretlerin rutin hale gelmesinden, yani kurumsallaşmasından bahsedilebilir. 

Üçüncü olarak, Türk dış politikasında AB ve ABD ile ilişkilerin yanında Rusya vektörünün de önemini koruduğu söylenebilir. 
Türk dış politikasının 2009 yılındaki yoğun gündemine bakılırsa,2 bu genel resim içinde Rusya’ya yapılan ziyaretlerin ve Başbakan Vladimir Putin’in Ankara’da ağırlanması esnasında 20 belgeye imza atılmasının önemi farkedilebilir. 

Dördüncü husus, her ne kadar küresel finansal krizin etkisi ile bir önceki yıla nazaran ülkeler arasındaki ticaret hacminde önemli ölçüde bir azalma  görülmüşse  de, ülkelerin birbirlerinin dış ticaret oranlarındaki ağırlıkları hemen hemen aynı seviyede kalmıştır. 

Beşincisi, gerek iktisadi ilişkilerde gerekse sene içinde yapılan görüşmelerde enerji bahsi başat rol oynamıştır. Burada Rusya’dan ithal edilen doğalgaz ve petrol ile birlikte yeni enerji nakil hatları da gündemde idi. 

Altıncısı, enerji ve iktisadi konular ikili ilişkilerde lokomotif rolünü oynasa da bunların dışında yeni işbirliği alanları da yıl içinde mevzubahis edilmiştir. 
Şöyle ki, eğitim alanında yeni bir adım atılmış ve Türkiye’de bir Türk-Rus üniversitesi ve koleji kurulması yönünde mutabakata varılmıştır. 

Bu resmi ziyaretçilerin yanında Rus Ortodoks Kilisesi Patriği Kiril’in ilk kez düzenlenen Türkiye ziyareti örneğinde olduğu gibi ilişkilerde yeni alanlara 
doğru bir gidişattan bahsedilebilir. 

Yedincisi, bölgesel sorunlarda ortak hareket etme yönündeki görüş beyanları bu sene de devam ettirilmiştir. Türkiye’nin Ermenistan’la girdiği “protokol süreci”ne Rusya resmi düzlemde destek verdiğini belirtmiştir.3 Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un, Zürih’te protokollerin imzalanması törenine katılarak burada son dakikada ortaya çıkan anlaşmazlığın giderilmesine de yardımcı olduğu belirtilmektedir.4 

Sekizincisi, ilişkilerin kurumsallaşması yönünde yıl içinde çeşitli girişimlerde bulunulmuş ve iki ülke arasında bakanların dahil olacağı üst düzeyde işbirliği konseyi kurulması noktasında uzlaşmaya varılmıştır. 

Son olarak, Türkiye Dışişleri bakanlığında yaşanan görev değişimi, genelde Türk dış politikasına özelde ise Türk-Rus ilişkilerine önemli bir ivme kazandırmıştır. Daha önce Başbakanlık Dış Politika Başdanışmanı görevini yürüten Ahmet Davutoğlu, yeni dışişleri bakanı olarak atandıktan yaklaşık iki ay sonra Moskova’yı ziyaret etmiş ve Rusya Başbakanı Putin’in Türkiye ziyaretinin hazırlıklarıyla ilgili görüşmelerde bulunmuştur.

Siyasi Diyalog ve Karşılıklı Ziyaretler

2009 yılında gerçekleştirilen karşılıklı resmi ziyaretler, Türkiye’nin Rusya’yı önemli bir ortak olarak gördüğünü göstermiştir. Yıl içinde cumhurbaşkanı, meclis başkanı, başbakan, dışişleri, kültür, enerji ve tabii kaynaklar, maliye ve içişleri bakanları olmak üzere çeşitli düzeyde ziyaretler düzenlenmiştir. Rusya tarafından ise başbakan, başbakan yardımcısı, çeşitli bakanlar ve bakan yardımcılarının yanı sıra Ortodoks Kilisesi Patriği’nin ziyareti söz konusu idi. 12-15 Şubat 2009 tarihlerinde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Rusya’yı ziyaret 
etmiştir. Bakanlar, milletvekilleri, akademi ve iş dünyası temsilcilerinin yanı sıra basın mensuplarından oluşan yaklaşık 200 kişilik bir kafile ile gerçekleştirilen bu ziyaret, çok yönlü işbirliğini artırma doğrultusunda Türkiye tarafının kararlılığını göstermekteydi. 
Gül’ün ziyareti, birçok ilki beraberinde getirmişti. İlk defa bir Türk lider, Rusya’ya devlet ziyareti düzeyinde davet edilmişti, Rusya Federasyonu’nun bir bölgesi (Tataristan) de ilk defa ziyaret programına dahil edilmişti. Rusya Cumhurbaşkanı Dmitri Medvedev ile görüşen Gül, Moskova’da Türk-Rus İş Forumu’na katılmıştır. Moskova’da yapılan görüşmelerin sonucunda Medvedev ile Gül ortak bir deklarasyon yayınlamışlardır. Çok-boyutlu işbirliği ve dostluğu derinleştirmeyi amaçlayan bu deklarasyonda,5 daha önceki antlaşma ve deklarasyonlara atıf yapılarak ilişkilerin daha da geliştirilmesi için dışişleri bakanları arasında ikili, bölgesel ve uluslararası konularla ilgili sürekli istişarelerin yapılması, parlamento lar arası temasların artırılması, ülkeler arasında iktisadi-ticari işbirliğinin genişletilmesi ve bu çerçevede mal ve hizmetlerin serbest dolaşımını temin edecek uygulamaların hazırlanması; iki ülke arasında eğitim, kültür ve spor alanlarında ortak bir programın kısa zamanda imzalanması, kültür merkezlerinin karşılıklı olarak açılması, vize hususunda kolaylaştırıcı tedbirlerin alınması, terör ve uluslararası suçlara karşı mücadele verilmesi, Kafkasya ve Karadeniz gibi bölgesel alanlarda güvenlik ve barışın korunması için ortak hareket edilmesi gibi birçok konuya değinilmekteydi. Bu deklarasyon, 6 Aralık 2004 tarihinde Putin’in Ankara ziyaretinde imzalanan deklarasyonun bir ileri versiyonu idi. Gül ziyareti çerçevesinde 14 Şubatta Kazan’a gitmiş ve böylece Tataristan’ı ziyaret eden ilk Türkiye cumhurbaşkanı olmuştur. Kazan şehrindeki Kremlin’de Tataristan Cumhurbaşkanı Mintimir Şaymiyev ve Başbakan Rüstem Minnihanov gibi Tatar yetkililerle görüşmelerde bulunulmuş ve ilişkilerin her yönlü gelişmesine vurgu 
yapılmıştır.6 İki ülkede birer kültür merkezi açılması kararlaştırılmış, ayrıca Cumhurbaşkanı Gül’e Kazan Devlet Üniversitesi’nden fahri doktora unvanı verilmiştir.

Gül’ün ardından 16 Mayıs 2009’da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Başbakanı Vladimir Putin ile görüşmek üzere Soçi’ye bir günlük çalışma ziyaretinde bulunmuştur. Bundan önce Bakü’ye uğrayan Erdoğan, bu ziyaretinde kritik konuları gündeme getirmiş ve çok kısa süreli planlanan görüşme üç saati geçmiştir.7 Bu görüşmede Kafkasya’daki bölgesel sorunlar, bu çerçevede Dağlık Karabağ meselesi, ikili ekonomik ilişkiler, enerji işbirliği, Rusya gümrüklerinde Türk mallarına uygulanan prosedürler, Güney Akım ve Mavi Akım-2 projesi vb. 
konular görüşülmüştür. Görüşme sonrasında iki başbakan birlikte basın önüne çıkmış ve soruları yanıtlamışlardır.8 

Basına verilen açıklamalarda da görüşmedeki esas odağın doğalgaz satışı, elektrik transferi, nükleer santral inşası gibi enerji konuları olduğu, aynı zamanda milli para birimleriyle ticaret yapma konusunun da gündeme geldiği belirtilmiştir. 22-24 Haziran 2009 tarihlerinde ise Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan, Rusya Parlamentosu üst kanadı Federasyon Konseyi Başkanı Sergey Mironov’un davetlisi olarak bir milletvekili grubu ile Moskova ve Petersburg’u ziyaret etmiştir. Bu, Rusya’ya cumhurbaşkanı ve başbakandan sonra beş ay içinde üst düzeyde yapılan üçüncü ziyaret idi. Rusya Parlamentosu alt kanadı Duma’nın Başkanı Boris Grizlov ile de bir araya gelen Toptan ve beraberindeki TBMM heyeti, Nazım Hikmet’in mezarına da gitmiş ve çiçek bırakmıştır.9 Ayrıca söz konusu heyet Petersburg’da da şehrin yetkilileri ile temaslarda bulunmuştur.

Bu süreçte bakan düzeyinde temaslara gelince, 1-2 Temmuz tarihlerinde Dışişleri Bakanı Davutoğlu ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız Moskova’yı ziyaret etmiş ve burada enerji konularından sorumlu Başbakan Yardımcısı İgor Seçin ile görüşmelerde bulunmuşlardır. Görüşmelerde esasen nükleer enerji santrali inşası, Mavi Akım-2, Güney Akım gibi enerji konuları söz konusu edilmiş ve Başbakan Putin’in Ankara ziyareti hazırlıkları üzerinde durulmuştur. Davutoğlu 2 Temmuz’da da Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’la bir görüşme yapmış ve iki ülkeyi ilgilendiren konuları müzakere etmişlerdir. 21 Temmuzda ise İgor Seçin beraberindeki kalabalık bir heyetle Ankara’ya iadeyi ziyarette bulunmuştur. Başbakan Erdoğan’la da görüşen Seçin, Putin ziyareti öncesinde birtakım konuları netleştirmiştir.

Rusya Başbakanı Putin’in 6 Ağustos 2009 tarihinde Ankara’ya gerçekleştirdiği günübirlik iş ziyareti, iki ülke ilişkilerinin zirve yaptığının bir göstergesiydi. Bu kısa ziyaret esnasında hükümetler ve kurumlar arasında 20 belgeye10 imza atılmıştı. 3-5 Ağustos’ta Türk-Rus Karma Ekonomik Komisyonunun üzerinde çalışmalar yaptığı bu belgelerin yarısı hükümetler, diğer yarısı ise şirketler arasında varılan mutabakatlar dı. Ziyaretin asıl odağını iki ülke arasındaki enerji konuları teşkil etmiştir ki, burada da nükleer enerji, petrol ve doğalgaz 
alanında işbirliği hususları öne çıkmıştır. İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi de bir jest yaparak Ankara’da bu belgelerin imza törenine katılmıştır. 

Enerji hususundaki işbirliği belgeleri dışında, Putin’in ziyaretinin ikili ilişkilerde en önemli katkısı, ülkeler arasında üst düzey işbirliği konseyinin kurulması konusunda mutabakata varılmasıydı.

22-24 Kasım 2009 tarihlerinde TBMM Mehmet Ali Şahin, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesi’nin 34. Genel Kurulu’na katılmak üzere Moskova’ya gitmiş, Asamble toplantılarının dışında Rusya Parlamentosu alt kanadı Duma Başkanı Boris Grizlov’un yanı sıra Azerbaycan ve Ermenistan parlamento başkanlarıyla da bir araya gelmiştir. Bunların haricinde 2009 yılı içinde çeşitli vesilelerle Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler (17 Ocak), Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren (17 Ocak), Kültür Bakanı Ertuğrul Günay (17-19 Mart), Dişişleri Bakanı Ali Babacan (27 Mart), Bayındırlık ve İskân Bakanı Nafiz Özak (16-21 Nisan), Maliye Bakanı Mehmet Şimşek (10-11 Kasım) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay (19-20 Kasım) Rusya’yı ziyaret etmişlerdir. 

Bu resmi temasların dışında 4-6 Temmuz tarihlerinde ilk yurtdışı gezisini Türkiye’ye düzenleyen Rus Ortodoks Kilisesi Patriği Kiril, İstanbul ve Ankara’da çeşitli temaslarda bulunmuştur. İstanbul’da Fener Rum Patriği Bartholomeos’u ziyaret ederek birlik mesajları veren ve Aya Yorgi Kilisesi’nde ortak bir ayine katılan Kiril, ardından Ankara’ya geçerek Başbakan Erdoğan ve Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu ile görüşmüştür.11

Son olarak yıl içinde liderler arasında telefon görüşmelerinin de yapıldığını not etmek gerekir. Mesela, Cumhurbaşkanı Gül, 3 Temmuz 2009 tarihinde Rusya Cumhurbaşkanı Medvedev ile telefon görüşmesi yapmış, iki ülkeyi ilgilendiren bölgesel ve uluslararası sorunlara dair görüş alışverişinde bulunulmuştur.12

Ekonomik İlişkiler ve Yatırımlar

2009 yılında küresel mali krizin etkisi ile dış ticaret hacminde düşüş yaşansa da, Türkiye ile Rusya arasındaki iktisadi ilişkilerde son yılların olumlu eğilimi devam etmiştir. İki ülke arasındaki ticarette makas Türkiye aleyhine keskin bir şekilde açılmıştır. Türkiye’nin ithalatında doğalgaz, petrol ve hurda gibi kalemlerin başı çektiği; ihracatta ise tekstil, otomotiv, gıda ve sanayi ürünlerinin öne çıktığı görülmektedir. 
Bunların yanında enerji başta olmak üzere turizm, ticaret ve karşılıklı yatırımlar alanında yeni işbirliği alanları ortaya çıkmıştır. 

Ticaret hacmine dair rakamlara geçmeden önce şunu da hemen kaydetmek gerekir ki, iki ülkede açıklanan resmi veriler arasında kısmi farklılıklar vardır. Mesela, Türkiye’de Rusya ile ticaret hacmi için basında dile getirilen rakam 2008 yılı için 38 milyar dolardır. Türkiye resmi verilerinde 2008 yılında Rusya’dan 31.3 milyar dolar ithalat yapıldığı belirtilmektedir.13 Oysa Rusya’daki resmi verilere 
bakılırsa, aynı yılda Türkiye’ye 27.7 milyar dolar ihracat yapıldığının kaydedildiği görülmektedir.14 Aradaki fark, 3.6 milyar dolardır. 

2009 yılına ait rakamları Başbakanlık Gümrük Müsteşarlığının verileri doğrultusunda verecek olursak, 2009 yılında Rusya’ya gerçekleştirilen 
ihracat, 3.2 milyar dolar, Rusya’dan yapılan ithalat ise 19.7 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir,15 yani ticaret hacmi 22.9 milyar dolar olarak kaydedilmiştir. 2009 yılına ait Rusya Federal Gümrük Servisi’nin verilerine göre ise Türkiye ile yapılan ticaretin 16.4 milyar doları ihracat, 3.2 milyar doları ithalat olmak üzere toplam ticaret hacminin 19.6 milyar dolar olduğu belirtilmektedir.16 Veriler arasındaki fark, 3.3 milyar dolardır.

Ticaretle ilgili rakamlarda bakıldığında, 2009 yılında Türkiye, Rusya’nın ticaretinde %4.2 dilimle yedinci ülke durumunda bulunmaktadır.17 

Rusya istatistiklerine göre ise, Türkiye önceki yılda, yani 2008’de de 33.8 milyar dolarla Rusya’nın toplam ticaret hacminde %4.6 oranla yine yedinci sırayı almaktaydı. Dolayısıyla, Rusya’nın 2008’de 734 milyar dolar olan toplam dış ticareti bir sonraki sene küresel krizin etkisiyle 470 milyar dolara gerilese de, bu miktar içinde Türkiye’nin ağırlığı orantısal olarak yerini korumuştur. Aynı istatistikler baz alındığında, 2008 ve 2009 yılları arasında ticaret hacminde %58 oranında bir eksilme söz konusu olduğu görülür. İthalat ve ihracattaki bu azalmanın başlıca nedeninin dünyada baş gösteren ekonomik kriz olmuştur. Küresel krizin etkisinin yanı sıra Temmuz 2008’den itibaren Türk tırlarına Rusya gümrüklerinde uygulanan sıkı kontrol sistemi de ticarette gerilemeyi tetikleyen unsurlar arasındaydı. Temmuz 2008’den itibaren Rus gümrüklerinde Türk tırlarının kontrolünün sıkılaştırılması sonucunda uzun kuyruklar oluşmuş 
ve bu durum kamuoyuna gümrükler sorunu olarak yansımıştı. 

Ağustos 2009’da Putin’in Ankara ziyareti sırasında bu konuda kolaylaştırıcı tedbirlerin alınması hususunda anlaşmaya varılmış ve bu çerçevede Basitleştirilmiş Gümrük Hattı (BGH) uygulamasına geçilmesi kararlaştırılmıştır. Buna göre, Türk malları bir gün içinde Rusya piyasalarına ulaşabilecektir. BGH uygulamasına gönüllü olarak katılabilecek firmaların fatura ve tarifelerle ilgili önceden beyanda bulunmaları ve dış ticarette banka garantisini kullanmaları halinde gümrük muayenesinden muaf olmaları amaçlanmaktadır. Moskova 
Vnukovo Havalimanı ile Sabiha Gökçen Havalimanı arasında BGH pilot uygulamasının 2010 yılının başlarında başlatılacağı bildirilmiştir. 

Önümüzdeki süreçte bu uygulamanın Atatürk Havalimanı ile deniz ve tren seferlerini de kapsayacak şekilde genişletilmesi beklenmektedir. 

Mevcut uygulamaya göre ise, şirketlerin Rusya’ya gönderdikleri mallar bir hafta süre ile gümrüklerde beklemektedir.

2009 yılında enerji alanında işbirliği daha yoğun bir şekilde devam etmiştir. Bu çerçevede, gerek Cumhurbaşkanı Gül’ün Moskova gerekse Başbakan Erdoğan’ın Soçi ziyaretinde nükleer santral konusu konuşulmuştur. 
2009 Mart sonunda Mavi Akım-2 projesini gerçekleştirmek üzere bir çalışma ekibinin oluşturulması kararlaştırılmıştır. 

Putin’in ziyareti esnasında ise Türkiye, Rusya’nın Güney Akım doğalgaz boru projesi için Karadeniz’de kendi sularında arama çalışmaları yapmasına izin vermiş, Rusya da Samsun-Ceyhan boru hattına petrol sağlamayı kabul etmiştir. Bunun dışında Rusya’nın Türkiye’de 4 bloktan oluşan bir nükleer tesis yapması konusunda mutabakata varılmıştır. 

Karşılıklı yatırımlara gelince, Şubat ayında Cumhurbaşkanı Gül’ün ziyaretinde imzalanan deklarasyonda iki ülke arasında otoyol, demiryolu ve deniz ulaşımının geliştirilmesi ve bu çerçevede Samsun ile Rusya’nın Kafkaz limanları arasında demiryolu vapuru seferlerinin başlatılması, Soçi’de 2014 Kış Olimpiyatları tesislerinin yapımına Türk inşaat şirketlerinin katılımının sağlanması gibi hususlara yer verilmiştir. İkili ticaretin ulusal para birimleri ile yapılması konusu da Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan’ın ziyaretlerinde gündeme getirilmiştir. Garanti Bankası, Rusya ile ticarette ruble kullanılmasına imkan veren uygulamayı başlatmıştır. Bu arada, Antalya’da Azeri asıllı Rusyalı işadamı Telman İsmailov’un 1.5 milyar dolara yaptırdığı ifade edilen Mardan Palace oteli, Mariah Carey gibi ünlü müzisyenlerin katılımı ile Mayıs 2009’da görkemli bir törenle kapılarını açmıştır.18 Mimarisi Dolmabahçe Sarayı’ndan esinlenen otel, Rusya vatandaşı bir işadamının Türkiye’de yaptığı en büyük yatırım oldu. Rusyalı şirketlerin de Türkiye’de özellikle doğalgaz dağıtımı ve benzin istasyonları gibi enerji alanlarına ilgileri devam etmektedir.

Gül’ün 14 Şubat 20009’da gerçekleşen Kazan ziyareti esnasında yapılan Türkiye-Tataristan İş Forumu öncesinde üç Türk firmasının imzaladığı iş antlaşmasının hacmi 260 milyon doları geçmiştir. Bu anlaşmalara göre, Kastamonu Entegre firmasının 100 milyon dolarlık bir yatırımla yıllık 350 bin ton üretim yapacak bir ahşap fabrikası inşa etmesi, Trakya Cam Sanayii’nin ise 160 milyon dolarlık bir yatırım yapması öngörülmüştür.19 Bu arada, Tataristan ile Türkiye arasındaki ticaret hacminin 3 milyar doları geçtiğini belirtmek gerekir. 

Ayrıca Türkiye’ye yıllık 100 bin civarında Tatar turistin geldiği bilinmektedir.

2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder