2 Aralık 2019 Pazartesi

İNSAN HAKLARININ EVRENSELLİĞİ,

 İNSAN HAKLARININ EVRENSELLİĞİ,




İnsan hakları, insanların ait oldukları gruplara, özelliklerine ve diğer ayırt edici taraflarına bakılmaksızın sırf insan olmaları sebebiyle tanınmış olan haklardır. İnsan haklarından yararlanmada insan olma özelliğinden başka bir özellik aranmaması, insan haklarının bütün insanlara tanınmış olması insan haklarının evrensel olduğunu gösterir. İnsan hakları en üstün ahlâkî haklar oldukları, siyasî hayatın temel yapı taşı oldukları ve siyasî uygulamaların düzenleyicisi anlamına geldiklerinden diğer ahlâkî, hukukî ve siyasî taleplerden önce gelirler. İnsan haklarının bu boyutu, insan haklarının ahlâkî evrenselliğini oluşturur.30

İnsan haklarının sırf insan olmaktan kaynaklanan evrensel olma vasfından başka bir evrensellik özelliği daha bulunmaktadır. Bu evrensellik insan hakları standartlarının uluslararası insan hakları sözleşmelerinde yer alması ve bunların dünyanın birçok ülkesi tarafından kabul edilmesinden kaynaklanmaktadır. Bu bağlamda uluslararası alanda insan hakları ihlâlleri suçlaması, en ağır suçlamalar arasında yer almaktadır.31 İnsan haklarının uluslararası alandaki sahip olduğu evrenselliğe, uluslararası normatif evrensellik denilmektedir. İnsan hakları ile ilgili uluslararası sözleşmelerin ülkelerin iç hukukunda doğrudan etkili olması insan haklarının evrenselliğinin bir sonucudur. Hatta daha ileri gidilerek insan hakları ile ilgili uluslararası sözleşmeler ile iç hukuk arasında çatışma çıkması durumunda sözleşmenin dikkate alınacağının düzenlenmesi insan hakların evrenselleşmesinde ileri bir noktayı göstermektedir. Bu bağlamda 07.05.2004 tarihli ve 5170 sayılı yasa ile 1982 Anayasasında ‘Milletlerarası andlaşmaları uygun bulma’ başlıklı 90. maddede yapılan değişiklikle usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek 
uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümlerinin esas alınacağının düzenlenmesi, insan haklarının evrenselliğinin dikkate alındığının bir göstergesidir. 

İnsan haklarının evrenselliği hakkında yöneltilen eleştirilerin temel noktası, insan haklarının Batı kökenli olmasından kaynaklanmaktadır. İnsan haklarının Batı kültüründen kaynaklanması sebebiyle evrensel olarak kabul edilemeyeceği, bunu kabul etmenin Batı kültürünün diğer kültürlerden üstün olduğunu kabul etmek olduğu düşüncesi ileri sürülmüştür. Ayrıca Batılı olan değerlerin dayatma ile yükümlülük olarak yüklenemeyeceği belirtilmiştir. İnsan haklarının evrenselliğine yönelik eleştiriler genellikle Post-Modernistler, Marksistler ve İslamcılar tarafından ileri sürülmüştür. 

İnsan haklarının evrensel olarak kabul edilmesi, uygulamadan kaynaklanan sebeplerle eleştirilmektedir. Britanya Güvenlik Kuvvetleri’nin 1971 yılında Kuzey İrlanda’da kullandığı ‘sorgulamaya yardımcı beş teknik’ olarak bilinen sorgu teknikleri, 1976 yılında Avrupa Komisyonunda işkence teknikleri olarak kabul edilirken, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından 1978 yılında bunların işkence oluşturacak yoğunlukta görülmemesi, insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele olarak tespit edilmesi, insan haklarının uygulamada nasıl farklı 
şekilde değerlendirildiğine örnektir. Bu durum insan haklarının evrensel olduğu düşüncesinin kabulünü zorlaştırmaktadır. Ve haklı olarak uygulama söz konusu olduğunda farklılığın kaçınılmaz olduğu ileri sürülmüştür.32

İnsan haklarıyla ilgili uluslararası ve bölgesel kuruluşların varlığı insan haklarının evrenselliğini sağlamlaştırmaktadır. Ancak bu kuruluşların etki alanının geniş olması sonucu yorum ve görüşlerinde olumsuza kayan değişme olduğunda insan haklarının evrenselliğine zarar verdiği de bir gerçektir. Bölgesel koruma mekanizmalarından en güçlüsü olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin başörtüsü hakkında vermiş olduğu kararın gerekçesinde insan haklarının evrenselliğine zarar verici argümanların kullanılması eleştiri konusu olmuştur. 
Kaldı ki Mahkemenin kullandığı argümanların birçoğunun ülkemizde resmî ideoloji olarak benimsenmektedir. Bu durum, Batı’nın insan haklarını evrensel bir değer olarak kabul ettikten sonra yerel şartları dikkate aldığının ve kendi içerisinde ikileme düştüğünün göstergesi olarak ileri sürülmüştür.33

İnsan hakları alanında farklı anlayış ve uygulamalar olsa da bunlar, insan haklarının evrenselliği anlayışına zarar vermemelidir. Bazı insan haklarının biçim ve yorumunda kültürlere bağlı olarak sınırlı bazı değişikliklerin zorunlu olabileceği, ancak insan haklarının ahlâkî evrenselliği konusundaki ısrarın olması gerektiği yerinde olarak ifade edilmiştir.34

İnsan haklarının hiçbir ülkenin iç sorunu olarak görülmemesi, tüm dünya ülkelerinin insan haklarının korunmasına ve gelişmesine katkı sağlaması ve hatta bazılarının dış politikalarında da insan haklarını baz almaları insan haklarının evrenselliğinin hayata geçirilmesi yönündeki önemli adımlardandır. Ayrıca insan haklarının korunması geliştirilmesi alanında ulusal sivil toplum örgütlerinin yanı sıra Uluslararası Af Örgütü, Helsinki Yurttaşlar Derneği, İnsan Hakları İzleme Örgütü gibi uluslararası faaliyet gösteren sivil toplum örgütlerinin varlığı insan haklarının evrenselliğine katkı sağlamaktadır. 

İnsan haklarının evrenselliği bağlamında insan haklarına tanınan yüksek ahlâkî nitelik, pozitif hukuku düzeltici ve tamamlayıcı işlevlerinde görülmektedir. Anayasa Mahkemesinin mecburî hizmet borcunu yerine getirmeyen kimseye cezayı ödeme yükümünden ayrı olarak bir de özgürlüğü kısıtlayıcı ceza verilmesini “bilinen uygar ülkelerdeki hukuk ve insanlık anlayışına aykırı olduğu” gerekçesiyle iptal etmesi bu bağlamda değerlendirilmektedir.35 

Anayasa Mahkemesinin iç mevzuatta olmayan bir kuralı genel insan haklarından hareketle ölçü norm kabul etmesi insan haklarının uluslararası normatif evrenselliğine güzel bir örnek oluşturmaktadır. 

İNSAN HAKLARININ BÖLÜNMEZLİĞİ ,

İnsan haklarının bölünmezliği, haklar arasında bir hukukî hiyerarşi ilişkisi olmadığı, özellikle ekonomik sosyal ve kültürel haklar sağlanmadan medenî ve siyasî hakların tam manasıyla kullanımının mümkün olmadığı ve hakların hepsinin bir bütün olduğu anlamına gelir. Birleşmiş Milletler tarafından 22 Nisan-13 Mayıs 1968 tarihlerinde düzenlenen ilk Dünya İnsan Hakları Konferansı sonundan yayınlanan Tahran Bildirgesi’nin 13. maddesinde insan hakları ve temel özgürlüklerin bölünmez olması sebebiyle, ekonomik, sosyal ve kültürel 
haklardan yararlanma olmadan medenî ve siyasî hakların tam olarak gerçekleştirilmesinin imkansız olduğu ve insan haklarının uygulanmasında görülen kalıcı başarılar, ulusal ve uluslararası ekonomik ve sosyal ilerleme politikalarının üzerinde bırakılan baskı ve etkiye bağlı olduğu belirtilmiştir.36 Ayrıca yine Birleşmiş Milletlerce 14-25 Haziran 1993 tarihlerinde Viyana’da düzenlenen Dünya İnsan Hakları Konferansı sonunda yayınlanan Viyana Bildirisi ve Etkinlik Programı’nın 5. maddesinde tüm insan haklarının evrensel, 
bölünmez, birbirine bağlı ve birbiriyle ilişkili olduğu, uluslararası topluluğun aynı düzlemde ve aynı vurguyla global olarak adil ve eşit şekilde insan haklarını uygulaması; ulusal ve bölgesel özellikler ile değişik tarihî, kültürel ve dinî arka planların zihinde olması gerektiği, devletlerin görevinin, siyasî, ekonomik ve kültürel sistemlerine bakılmaksızın tüm insan hakları ve temel özgürlükleri geliştirmek ve korumak olduğu kabul edilmiştir.37

Medenî ve siyasî haklar ile ekonomik, sosyal ve kültürel haklar ayrı bir tarihsel evrimin sonucu olarak ortaya çıkmışlardır. Bu durum insan haklarının devamlı olarak değişme ve gelişme gösterdiğinin kanıtıdır. Ancak bu ikili ayrımın yanıltıcı olabileceği, kaba ve titiz olmayan bir ayrım olduğu ve iki kategorinin birbirinin karşıtı olduğu gibi düşündürmesinin olası olduğu ileri sürülmüştür.38

İnsan haklarının her biri insanlık onurunu temsil eder. İnsan haklarının bölünmezliği ilkesi doğrultusunda bu hakların birinin diğerinden önce gelmesi söz konusu olmamalıdır. 
Çünkü insan hakları birbirinden bağımsız olmayıp birbirleriyle karşılıklı bağımlılık içindedirler ve bunların insan onurunu temsil etmeleri sebebiyle bölünmeleri mümkün değildir. Ancak insan haklarından bazılarının diğerlerinden daha önemli olduğu uygulamada gözden kaçmamaktadır. Bu durum diğer insan haklarının önemsiz olduğu, tanınmasalar da olacağı anlamına gelmemektedir. İdeal olan mutlak koruma, insan haklarının tamamının tanınmasıdır.39

İnsan hakları her ne kadar birinci, ikinci ve üçüncü kuşak haklar olarak ayrılsa da bu yapılan ayrım, tarihsel sürecin bir sonucu olup öğretici amaçlıdır. Bundan dolayı birinci kuşak hakların, ikinci ve üçüncü kuşak haklardan ve ikinci kuşak hakların üçüncü kuşak haklardan üstün olması mümkün değildir. Örneğin meydana gelen bir çevre felâketi duruma göre birinci kuşak haklardan daha önemli nitelik arz edebilir. Ayrıca bunlar arasında üstünlük derecesi kabul edilse bile, hakların tamamı sağlanmadan insan haklarının sağlandığı iddia edilemez. 
İnsan haklarını, değişik anlayışlar doğrultusunda haklardan birine indirgemek mümkün değildir. Bu bağlamda insan hakları ile doğrudan ilgili olan özgürlük kavramının özünde ve cevherinde tek olduğu ve monizmin özgürlüğün başlıca niteliği olduğu haklı olarak belirtilmiştir.40

Olağanüstü rejimlerde bazı hakların kısıtlanabileceğinin düzenlenmesi kamu düzeni zorunluluğundan kaynaklanmaktadır. Psikoloji biliminde olağanüstü durumlarda maddî ihtiyaçlarla manevî ihtiyaçlar karşılaştığında genel olarak maddî ihtiyaçların daha üstün gelmesinde olduğu gibi insan haklarında da olağanüstü bir durum olduğunda yaşamsal hakların ön plana çıkması insan doğasının sonucudur. Bundan dolayı hukuk düzenleri bu gibi durumlarda bile bazı hakların ihlâl edilemeyeceğini düzenlemişlerdir. Çekirdek alan olarak 
ifade edilen bu durum Anayasanın ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 15. maddelerinde düzenlenmiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 15. maddesinde temel hak ve özgürlüklerin askıya alınacağı kabul edilmekle birlikte bazı temel hak ve hürriyetlere dokunulamayacağı düzenlenmiştir. Bunlar; hayat hakkı, kişi hürriyeti ve güvenliği, düşünce ve ifade hürriyeti, din ve vicdan hürriyeti, işkence ve küçültücü muamele yasağı, kölelik ve zorla çalıştırma yasağı, ceza kanunlarının geriye yürümezliği ve suç ve cezaların kanunîliği 
gibi haklardır. Bunlar, genellikle çekirdek alan veya hakların sert çekirdeği olarak ifade edilmektedir. 

İnsan haklarının bölünmezliği ilkesine evrenselliği ilkesine olduğu gibi Asya, Afrika ve Orta Doğu’dan eleştiriler gelmiştir. İnsan haklarının evrenselliğine karşı ileri sürülen argümanlar insan haklarının bütünlüğüne karşı da ortaya atılmıştır. Tarihî ve kültürel şartlardan dolayı farklı bir insan hakları anlayışının Asya ve Afrika’ya esnek ve adapte edilebilir olarak uygulamaya konmak istenmesi kendi içerisinde sorunları da beraberinde getirmektedir. Şöyle ki farklı insan hakları anlayışının uygulamaya konması demokratik yönetimden uzak bu bölgelerdeki rejimlerin insan hakları adına değişik ihlâlleri gizlemesine ve mazur göstermesi ne yol açmaktadır. Bu rejimlerden birçoğunda göstermelik seçimlerin 
yapılması, hatta rejim isimlerinin cumhuriyet veya demokrasi olması bu tehlikeyi açıkça gözler önüne sermektedir. Kaldı ki insan her yerde insandır. İnsanların değişik yerlerde olmaları bazı haklardan mahrum kalmalarına sebep olmamalıdır. İşkence her yerde siyasî, sosyal, dinî ve etnik kökeni ne olursa olsun insana acı vermektedir. Ayrıca farklı insan hakları anlayışına az da olsa müsaade edilmesi, söz konusu rejimlerin çözülmelerine engel olup totaliter, teokratik ve oligarşik yönetimlerin ekmeğine yağ sürülmesi anlamına gelebilir. 

İnsan haklarının bölünmezliğini kabul etmemenin tehlikelerinden biri de bir hakkın güç sahipleri tarafından daha önemli görülerek diğer hakların ihmal edilmesi ya da görmezden gelinmesidir. Özellikle sermaye sahipleri kendi özgürlüklerini güvence altına aldıktan sonra, klasik argümanları diğer halk kesimlerinin yükselişini engellemek amacıyla kullanmışlardır. 

ABD mahkemelerinin sözleşme özgürlüğünü sendikalara karşı çıkmak ve iş kanunlarını engellemek amacıyla kullanmaları bu duruma örnektir.41

BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

30 DONNELLY, age., s. 11. 
31 DONNELLY, age., s. 11. 
32 Antonio CASSESE, Human Rights In A Changing World, Polity Press, Roma, 1990, s. 50. 
33 Ahmet OKUMUŞ, “Avrupa’nın ‘hicabı’: İnsan Hakları”, Zaman Gazetesi (16.09.2004). 
34 DONNELLY, age., s. 135. 
35 Tekin AKILLIOĞLU, İnsan Hakları I Kavram, Kaynaklar ve Koruma Sistemleri, A.Ü.S.B.F. İnsan Hakları Merkezi Yayınları No: 17, Ankara, 1995, s. 3. 
36 University of Minnesota, Human Rights Library, “Proclamation of Teheran, Final Act of the International Conference on Human Rights, Teheran, 22 April to 13 May 1968, U.N. Doc. A/CONF. 32/41 at 3 (1968)”, 
(Erişim Tarihi:22.09.2004) http://www1.umn.edu/humanrts/instree/l2ptichr.htm. 
37 University of Minnesota, Human Rights Library, “Vienna Declaration and Programme of Action, World Conference on Human Rights, Vienna, 14-25 June 1993, U.N. Doc. A/CONF.157/24 (Part I) at 20 (1993)”, 
(Erişim Tarihi:22.09.2004) http://www1.umn.edu/humanrts/instree/l1viedec.html. 
38 DONNELLY, age., s. 38; ALGAN, agm., s. 152. 
39 GÖZLÜGÖL, age., s. 37. 
40 KAPANİ, age., s. 7. 
41 DONNELLY, age., s. 39. 

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder