6 Aralık 2019 Cuma

TÜRKİYE’NİN KAFKASYA POLİTİKASI 2009, BÖLÜM 1

TÜRKİYE’NİN KAFKASYA POLİTİKASI 2009,  BÖLÜM 1




Kamer Kasım*
* Prof. Dr., Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi.


TÜRK DIŞ POLİTİKASININ 2009 YILI GELİŞMELERİ

ÖNSÖZ

“Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmaya” son verme konusunda üzerimize düşeni yapmak kaygısıyla serüvenine başlayan Türk Dış Politikası Yıllığı ülkemizde uluslararası ilişkiler literatüründe halen daha var olmaya devam eden büyük boşluğu doldurma konusunda katkı sunmayı amaçlamaktadır. Gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında Türkiye’de, özellikle Türkçe yazılmış uluslararası ilişkiler konulu eserlerin gerek sayı ve gerekse içerik olarak ciddi eksiklikleri olduğu ilgili alanın uzmanları tarafından sürekli olarak dile getirilmektedir. 
Mevcut eserlerin nicelik olarak yetersiz olmalarının yanında uluslararası ilişkiler alanında Türkiye’nin yaşadığı en temel problem, konunun uzmanları tarafından yazılmamış, bilgi üzerine inşa edilmeyen, dayanaksız analiz ve yorumlar ile komplo teorileri ve spekülatif varsayımlardan oluşan kitapların sayısının her geçen gün artmasıdır. 

Türk Dış Politikası Yıllığı, Türkiye’nin dış politikasının değişik alanlarına ilişkin verilerin, konunun uzmanları tarafından belirli bir sistematik içerisinde ve olayların anlaşılmasını kolaylaştırıcı bir biçimde okuyucuya aktarılmasını sağlamayı hedeflemektedir. Aktarılan bu verilerin analizi konusunda okuyucuya yol gösterilmekte, ancak aktarılan bilgilerden okuyucunun kendi analizini yapmasına da fırsat tanınmaktadır. Bunun yanında, yıllığın ikinci bölümünde yer alacak olan Türk dış politikasına ilişkin bağımsız makaleler daha çok analiz ağırlıklı olacaktır.

TÜRK DIŞ POLİTİKASI YILLIĞI 2009

Türkiye gibi, giderek artan bir şekilde bölgesinde önemli roller üstlenen bir ülkenin dış politikasını inceleyen düzenli bir yıllık çalışmasının bugüne kadar yapılmamış olmasının ciddi bir eksiklik olduğu düşüncesiyle 2009 yıllığıyla başlayan bu projenin sürekli olacağını, her yılın ortasında, bir önceki yıla ilişkin Türk dış politikası gelişmelerinin inceleneceği yeni bir kitabın yayınlanmasının planlandığını ifade etmek istiyoruz. Bu şekilde, Türk dış politikasına ilgi duyan okuyucuların, öğrencilerin ve araştırmacıların faydalanacağı bir çalışmanın Türk uluslararası ilişkiler literatürüne kazandırılması temel amacımızdır.

Söz konusu olan bir yıllık olduğu için, atıflar ve kaynakça konularında farklı bir yöntem izlenmiştir. Okuyucuyu sıkmamak amacıyla, yararlanılan gazetelerin ve haber ajanslarının önemli bir kısmı internetten alınmasına rağmen, internet adresleri verilmemiş, sadece haberin ismi, hangi gazete ya da haber ajansından alındığı ve haberin yayınlandığı tarih bilgileri yazılmıştır. Söz konusu haberlerin asıllarına ulaşmak isteyen okuyucuların, ilgili gazete ya da haber ajanslarının internet sitelerinden, haber başlığı ve tarihini yazmak suretiyle arama yapmaları yeterli olacaktır.

Bu kitabın ve Türk Dış Politikası Yıllığı’nın bundan sonraki sayılarının okuyucuya faydalı olmasını diliyoruz.

Burhanettin Duran
Kemal İnat
Muhittin Ataman


Giriş

Türkiye’nin dış politikasında Soğuk Savaş dönemi boyunca önemli bir yer tutmayan Kafkasya, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra üç ülkenin bağımsızlığını kazanmasıyla birlikte öncelikli olarak ele alınan bir bölge olmuştur. Enerji kaynaklarının uluslararası pazarlara ulaştırılması tartışmaları ve bölgesel sorunlar Kafkasya’ya yönelik kapsamlı bir strateji oluşturulmasını zorunlu kılmıştır. Hazar petrollerinin ve doğal gazının taşınmasında transit ülke olarak yer almak isteyen Türkiye bu alanda bir rekabetin içerisine girmiş ve bunun bir 
sonucu olarak da bölgedeki çatışma ve krizler Türk dış politikasını daha çok ilgilendirmiştir. Soğuk Savaş döneminde iki kutup arasındaki rekabet ortamında devletlerin dış politika çizgileri bu yapının gereklerine göre şekillenmişti. Gerek bölgesel güçlerin gerekse bölgelerin küçük ülkelerinin hareket kabiliyetleri sınırlıydı. Kutup liderleri müttefiklerinin sistem dışı hareketlerini önleyebiliyordu. Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte bölgesel politikalar ön plana çıkarken bölgesel güçlerin de uluslararası politikadaki rolü ve ağırlığı artmıştır. 

Bu ortamda Türkiye de fazla tanımadığı ve yeterince bilgi sahibi olmadığı bölgelerin sorunlarına yönelik politikalar oluşturmak zorunda kalmıştır. Türk dış politikası açısından Kafkasya’nın istikrarsızlığı politikaların uygulanmasında sorunlara neden olmuştur. İki kutuplu dünya düzeninde görülmeyen veya dile getirilemeyen ayrılıkçı talepler Balkanlarda ve Brzezinski’nin “Avrasya’nın Balkanları” olarak adlandırdığı Kafkasya’da çatışmalara ve devlet yapılarının çatırdamasına neden olmuştur.

* Bakınız Zbigniew Brzezinski, The Grand Chessboard, American Primacy and Its Geostrategic Imperatives, New York, Basic Books, 1997, Bölüm 5.

Dünyada bir taraftan Gaddis’in ifadesiyle iletişim alanında devrim, karşılıklı ekonomik bağımlılık ve demokrasi gibi birleştirici güçler varken diğer tarafta ise aşırı milliyetçilik, etnik ve dinsel rekabet gibi ayrımcı güçler bulunmaktadır.

Soğuk Savaş dönemi sonrasında etnik ve dinsel temelli çatışmalar bir kısım bölgelerde ciddi istikrarsızlıklara neden olmuştur. Kafkasya da istikrarsızlığın olduğu ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra bağımsızlığını kazanan ülkelerin toprak bütünlüğü kaygısı taşıyıp, etnik temelli çatışmalara sürüklendiği bir coğrafya haline gelmiştir.

Türkiye için Kafkasya hem Orta Asya’ya açılan kapı hem de etkili olabileceği bir bölgedir. Kafkasya, Türkiye’nin enerji politikası açısından önemlidir. Ayrıca Türk Cumhuriyetleri arasında en yakın ilişkilerinin olduğu Azerbaycan’ın durumu da Kafkasya’nın Türkiye açısından önemini artırmaktadır. Soğuk Savaş dönemi sonrasında Türkiye bölgesel güç konumunu ön plana çıkararak aktif bölgesel 
işbirlikleri içerisini girmiş Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatından (KEİT), Ekonomik İşbirliği Örgütü’ne kadar yeni bağımsızlığını kazanmış ülkelerin uluslararası örgütlere üyeliğini desteklemiş ve teşvik etmiştir. Kafkasya’daki çatışmalar ise Türkiye’nin bölgeye yönelik politikasında zorluklara neden olmuştur. Bölgeyi yeterince tanımayan ve bu nedenle Rusya karşısında dez avantajlı olan Türkiye, Kafkasya’da yakın ilişki içerisinde olduğu ve petrol ve doğal gaz kaynakları dolayısıyla enerji politikasında önem taşıyan Azerbaycan’ın topraklarının işgale uğraması nedeniyle zor durumda kalmıştır. Dağlık Karabağ sorunu Türkiye’nin Ermenistan ile olan ilişkilerini de olumsuz etkilemiştir. Gürcistan’ın yaşadığı Abhazya ve Güney Osetya problemleri de, Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattının geçtiği ve Türkiye’nin desteklediği petrol, doğal gaz ve ulaştırma projelerinde önemli konumda bulunan bu ülkenin istikrarını etkilemesinden dolayı enerji projelerine olumsuz yansıması olmuştur. 

11 Eylül 2001 terör saldırıları sonrası oluşan uluslararası ortam, Türkiye’ye Kafkasya ve Orta Asya’da daha etkili olma olanağı vermiştir. 

Batı ile Rusya arasında Ağustos 2008 sonrası tırmanan gerginlik ise Türkiye’nin bölgedeki önemini artırdığı gibi yeni sorumluluklar ve riskleri de beraberinde getirmiştir.

Bu çalışmada Türkiye’nin Kafkasya politikasında 2009 yılı içerisinde meydana gelen gelişmeler analiz edilecektir. 2009 yılı özellikle Türkiye’nin Ermenistan ve Azerbaycan ile olan ilişkilerinde hareketli bir yıl olmuştur. Kafkasya açısından ise Ağustos 2008’de Rusya-Gürcistan çatışmasının etkilerinin devam ettiğini, Türkiye-Rusya ilişkilerinde ise sonuçları Kafkasya’ya da uzanan yakınlaşma 2009 yılı içinde de sürmüştür. Ancak Kafkasya’daki temel sorunlar olan Karabağ 
sorunu ve Gürcistan’ın durumu ile ilgili olarak Türkiye ile Rusya arasındaki görüş ayrılıkları 2009 yılı içinde de aşılamamıştır. 

Makalede 2009 yılı içinde Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde protokollerin 
imzalanmasına giden süreç ve protokoller, Karabağ sorunundaki durum, Türkiye-Azerbaycan ilişkileri, Türkiye-Gürcistan ilişkileri ve enerji politikaların daki gelişmeler incelenecektir.

Kafkasya’da Siyasi Durum,

11 Eylül 2001 terör saldırıları dünya siyasetinde önemli değişikliklere sebep olması bakımından bir milat olarak değerlendirilmiştir. Ağustos 2008 Rusya-Gürcistan çatışması da, sonrasında oluşan ortam nedeniyle Kafkasya açısından bir dönüm noktası olarak değerlendirilebilir. Rusya’nın Abhazya ve Güney Osetya’nın bağımsızlıklarını tanıması ve Kafkasya’da askeri güç kullanmaktan çekinmeyeceğini göstermesi AB ve ABD’yi Kafkasya politikalarını gözden 
geçirmeye zorlarken, Rusya ile enerji alanında yakın ilişkilere sahip olan Türkiye açısından ikilemlere yol açmıştır. Türkiye ve Rusya bütün işbirliği görüntüsüne rağmen Kafkasya’da rakip ülkelerdir. 

Rusya Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan’ın iç işlerine müdahale edip bu ülkelerin sorunlarını kullanarak bu ülkeleri kendi ekseninde tutma politikası izlemiştir. Azerbaycan’ın Bağımsız Devletler Topluluğu’na (BDT) girmeyi reddetmesi üzerine Karabağ sorununda Ermenistan’ı destekleyen Rusya, Gürcistan’ın da BDT üyeliği ve askeri üs taleplerini reddetmesi yüzünden Abhazya’yı desteklemiştir. 
Türkiye için ise Hazar bölgesi enerji kaynakları konusunda yaşanan rekabette Azerbaycan ve Gürcistan’ın istikrarı çok önemliydi. Ayrıca Türkiye bu ülkelerin uluslararası örgütlere üyeliği ve Batı ile yakınlaşmasını desteklemiştir. Türkiye’nin bu politikasının da Kafkasya’da Rusya’nın etkisini azaltıcı sonuçları olmuştur. 

Ermenistan, Rusya ile stratejik ortaklık düzeyinde ilişkisi olan ve Rusya’nın pek bir itirazla karşılaşmadan askeri güç bulundurduğu bir ülkedir. Türkiye’nin Kafkasya politikası açısından sorunlu bir konumda bulunan Ermenistan ile Türkiye kara sınırı 1993 yılından beri kapalıdır. Azerbaycan Kafkasya’da enerji kaynakları, gelişen ekonomisi ve göreceli istikrarıyla son yıllarda bölgede ön plana çıkmaya başlamıştır. Türkiye ile Azerbaycan arasında da hem petrol 
hem de doğal gazda işbirliği sürmektedir. Ancak Azerbaycan’ın topraklarının 
%20’sinin işgal altında olması ve sorunun bir türlü çözülememesi diğer ülkelerle ilişkilerini de etkilemiştir. Türkiye ile Ermenistan arasındaki süreçte Karabağ sorununun ne derece yer aldığı Azerbaycan için öncelikli bir konudur. Türkiye’nin Karabağ sorununda verdiği desteğin sürmesi beklentisinde olan Azerbaycan, Türkiye ile Ermenistan arasında imzalanan protokollerde Karabağ sorununa 
yer verilmemesine tepki göstermiştir. Gürcistan, Rusya’nın topraklarına müdahalesinin etkilerini aşmaya çalışırken, Abhazya ve Güney Osetya sorunları devam etmektedir. Türkiye, Rusya’nın müdahalesine Gürcistan ile olan bağları çerçevesinde bir tepki göstermemiş ve sorunun büyümesini diplomatik yollarla önlemek amacı taşıyan Kafkasya İstikrar ve İşbirliği Platformu önerisinde bulunmuştur. Türkiye-Rusya ilişkilerinde gelinen nokta, Türkiye’nin Rusya’nın askeri müdahalesi karşısında göreceli sessizliğinin nedenidir. Gürcistan ise hem güvenlik hem de Batı ile entegrasyon anlamında Türkiye’nin desteğini beklemektedir.

Enerji konusu da Kafkasya’daki siyasi gelişmelerde önemli bir başlıktır. 
Azerbaycan ve Türkmenistan doğal gazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştırılması projesi olan Nabucco başta AB üyesi ülkeler olmak üzere pek çok ülkenin gündeminde yer alırken, Rusya’nın Nabucco projesini engelleyemese bile geciktirme stratejisi çerçevesinde çabaları gündemde olmuştur. Türkiye ise Nabucco projesini desteklerken Rusya’nın istediği Güney Akım projesine de desteğini ifade etmiştir. 

Kafkasya’nın Rusya Federasyonu içerisinde kalan bölümünde de 2009 yılı gergin geçmiştir. Çeçenistan ve İnguşetya’daki istikrarsızlığa Türkiye, ülkelerin toprak bütünlüklerine saygı çerçevesinde yaklaşmıştır. Kafkasya’daki belirsizlik Karabağ sorunu, Abhazya ve Güney Osetya’nın durumu, Çeçenistan sorunu 2009 yılı içerisinde de Kafkasya’da devam eden ve Türkiye’nin bir politika oluşturmasını gerektiren konular olmuştur. 

Türkiye’nin Kafkasya Politikasında Azerbaycan,

Azerbaycan’ın etnik, kültürel ve dilsel yakınlığı, zengin enerji kaynakları Türkiye’nin Kafkasya politikasında merkezi konumda olmasına yol açmıştır. Türkiye, Azerbaycan’ı Orta Asya’ya açılımda bir köprü ve aynı zamanda enerji kaynaklarından dolayı istikrarlı olmasının büyük önem taşıdığı en stratejik pozisyondaki Türk Cumhuriyeti olarak değerlendirmiştir. Türkiye’nin Kafkasya politikasında Azerbaycan ile olan yakın ilişkisi özellikle enerji alanında önemli 
bir avantaj olurken, Azerbaycan’ın bağımsızlığından sonra uzun bir süre içinde bulunduğu istikrarsızlık ve Dağlık Karabağ sorunu Türkiye için Kafkasya politikasında zorluklara neden olmuştur. Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinde 2009 yılında Türkiye ile Ermenistan arasında imzalanan protokoller, Dağlık Karabağ sorunu ve enerji gündemdeki konular olmuştur.

Türkiye’nin Azerbaycan politikası Azerbaycan’daki iç gelişmelerden ve uluslararası ortamdan etkilenmiştir. 11 Eylül 2001 terör saldırıları sonrası ABD’nin Kafkasya’ya yönelimi ve bölgesel güvenlik alanında ABD ile bölge ülkelerinin işbirliği, Türkiye’nin de hem Azerbaycan hem de Gürcistan’a yönelik güvenlik alanında işbirliği bakımından ilgisini artırmıştır.2 Türkiye-Ermenistan ilişkilerindeki gelişmeler ve süreç Azerbaycan ile ilişkileri de yakından ilgilendirmiştir. 

Azerbaycan’ın dış politikasında en önemli sorun işgal altındaki toprakların kurtarılması ve sorunun çözülmesidir. Türkiye’nin desteği gerek Karabağ’da sıcak çatışmaların sürdüğü dönemde gerekse ateşkes sonrası süreçte önemli olmuştur. Türkiye, Karabağ sorununda diplomatik kanalların harekete geçirilmesinde ve işgalin uluslararası hukuka aykırılığının tescilinde rol oynarken, Ermenistan ile olan kara sınırını kapatması ile de Azerbaycan topraklarının işgaline tepkisini ortaya koymuştur. Azerbaycan da Karabağ sorunu bağlamında 
Türkiye-Ermenistan ilişkilerindeki gelişmeleri yakından takip etmiştir. Karabağ sorunu çözülmeden Türkiye-Ermenistan sınırının açılması durumunda Ermenistan ’ın elinin güçleneceğini düşünen Azerbaycan, Türkiye Cumhurbaşkanı ’nın Ermenistan’a gitmesi ve yol haritası sürecini temkinle karşılamış ve Azerbaycan içerisinde protestolar olmuştur. Azerbaycan Devlet Başkanı Aliyev daha yol haritası açıklandığında, süreçte Karabağ sorununun gündemde olup 
olmadığını merak ettiğini açıklamıştır.

Aliyev’in İstanbul’da 6-7 Nisan 2009 tarihinde yapılan medeniyetler ittifakı zirvesine katılmaması da Türkiye-Ermenistan ilişkilerindeki gelişmelere tepkisi olarak değerlendirilmiştir.4 Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerde Türkiye’nin yapmak istediklerine ilişkin olarak özellikle Azerbaycan kamuoyuna yönelik bir bilgilendirme çalışmasının yapılmamış olması yanlış anlamalara neden olmuştur. 
Mayıs 2009’da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Azerbaycan ziyareti sırasında Türkiye’nin, Dağlık Karabağ sorunu çözülmeden Ermenistan ile olan kara sınırını açmayacağını teyit etmesi iki ülke ilişkilerindeki gerginliğin bir ölçüde aşılmasını sağlamıştır.5

Karabağ sorununda Türkiye’nin manevra alanı Ermenistan’ın hiçbir şekilde konuya Türkiye’yi karıştırmak istememesi nedeniyle oldukça sınırlıdır. AGİT Minsk Grubu bünyesinde sürdürülen diplomatik çabalardan Karabağ sorununun çözümüne yönelik bir sonuç çıkmamıştır. 14 Mart 2008 tarihinde BM Genel Kurulunda kabul edilen “işgal altındaki Azerbaycan topraklarının durumu” başlıklı Azerbaycan’ın uluslararası alanda kabul edilmiş sınırlarında toprak bütünlüğü destekleyen ve işgal altındaki topraklardan tüm Ermeni kuvvetlerin çekilmesini isteyen karara AGİT Minsk Grubu eş başkanlarının olumsuz oy kullanmaları da Azerbaycan’ın AGİT’e olan güvenini sarsmıştır.6 AGİT Minsk Grubu’nun Fransız eşbaşkanı Bernard Fassier Karabağ sorununun çözümünde Türkiye’nin yapacağı bir şey olmadığını ifade ederken Ermenistan ile Türkiye ilişkilerindeki süreçle Karabağ sorununun birbirinden bağımsız süreçler olduğunu ileri sürmüştür.7 AGİT Minsk Grubu eşbaşkanlarının süreci AGİT dışına çıkarma ma ve dışarıdan katkılara kapalı olma politikasının pek başarılı olduğu söylenemez. 
   AGİT Minsk Grubu eşbaşkanının Türkiye-Ermenistan ilişkilerindeki ilerleme ile Karabağ sorununun farklı süreçler olduğunu açıklaması ise Türkiye’nin Ermenistan ile olan kara sınırını Karabağ sorununda Azerbaycan toprakları nın işgali dolayısıyla kapattığı gerçeği ile çelişmektedir. 

Ermenistan, 2009 yılı içinde Rusya’nın Azerbaycan ile gelişen ilişkileri ve bu durumun Rusya’yı Dağlık Karabağ sorununda Ermenistan’a baskı yapmaya yöneltmesinden endişe duymaktadır. Karabağ’daki “yönetimin” sürece dahil edilmemesi de Ermenistan’da eleştirilen konulardandır.8 Ermeni kuvvetler Dağlık Karabağ’ın dışındaki bölgeleri ileride pazarlıkta kullanmak amacıyla işgal etmişlerdir. Azerbaycan tarafı bu bölgelerden beşinin hemen, Laçin ve Kelbecer’in ise 5 yıl içerisinde boşaltılmasını istemektedir. 

Azerbaycan’ın Karabağ’ın bir koridorla Ermenistan’a bağlanmasını 
kabul ettiği anlaşılmaktadır. Tartışma konusu bu koridorun güvenliği 
ve hangi ülkenin toprağı olacağıdır. En önemli anlaşmazlık noktalarından birisi de Karabağ’ın statüsünün nasıl olacağıdır. Azerbaycan Karabağ’ın kendi egemenliğinde olduğunu bu nedenle bölgeye ancak geniş bir özerklik verebileceğini ifade ederken, Ermenistan, Azerbaycan bağımsızlığını ilan ettiğinde, bağımsızlık ilanında bulunmuş Dağlık Karabağ’ın devlet olarak tanınmasını savunmaktadır.
Türkiye Karabağ sorununa yaklaşırken bu parametreleri ve tarafların 
pozisyonunu dikkate almak durumundadır. Aksine bir durum Türkiye’nin Kafkasya’daki etkinliğine zarar verecek, özellikle enerji alanında Kafkasya’daki en önemli ülke olan Azerbaycan ile olan ilişkilerini bozacaktır. 

Türkiye’nin Azerbaycan politikasında Karabağ sorununun yanı sıra diğer önemli bir başlık da enerji konusu olmuştur. Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı iki ülke arasındaki önemli bir enerji köprüsünü oluştururken, Türkiye’nin Azerbaycan ile arasındaki doğal gaz hattı ile birlikte bu alanda da işbirliği başlamıştır. Azerbaycan doğal gazı Nabucco projesi için de önem taşımaktadır. Azerbaycan gazının yanında Türkmenistan ve Kazakistan gibi ülkelerin doğal gazını Türkiye üzerinden Avrupa içlerine kadar 3.300 kilometrelik boru hattıyla taşınmasını içeren Nabucco projesinin 2014 yılında faaliyete geçmesi düşünülmektedir. Nabucco’nun ilk etapta faaliyete geçebilmesi için 8 milyar metre küp doğal gaz gereklidir. Proje kapsamında yılda 31 milyar metreküp doğal gazın taşınması hesaplanmaktadır. Projenin tamamı 7.9 milyar Euro’ya mal olacaktır. Hattın 2000 kilometrelik kısmı Türkiye’den, 400 kilometresi Bulgaristan’dan, 460 
kilometresi Romanya’dan, 390 kilometresi Macaristan’dan geçecek ve 46 kilometrelik kısım Avusturya’da olacaktır. Rusya ile Ukrayna arasındaki gaz krizinden sonra Avrupa Nabucco’ya hız kazandırmak istenmiş ve bu amaçla 
27 Ocak 2009 tarihinde Budapeşte’de Nabucco Zirvesi yapılmıştır.10 
Azerbaycan Devlet Başkanı Aliyev zirvede Azerbaycan’ın Nabucco’ya desteğini ifade etmiştir. Rusya’nın Ermenistan’a önemli miktarda silah transferi yaptığı haberlerinin Azerbaycan’ın Nabucco’ya Budapeşte Zirvesinde desteğini ifade etmesinde etkili olduğu da ileri sürülmüştür. Ermenistan’daki Gümrü Rus askeri üssüne gönderilen silahlar arasında 27 adet T-72 tankı ve zırhlı personel taşıyıcılarının olması Bakü’de kızgınlığa neden olmuştur.11 

Ancak Nabucco’nun gerçekleşmesi için pürüzler de bulunmaktadır. 

Öncelikle Türkiye, Brüksel’in müzakere sürecinde enerji başlığını açmaması yüzünden projeye daha mesafeli yaklaşmıştır. 

   Türkiye ayrıca Nabucco’dan kendi ihtiyacı için de uygun fiyattan gaz kullanmak istemiştir.12 Bu konudaki sorunun aşılması üzerine Nabucco Hükümetlerarası Konferansı 13 Temmuz 2009 tarihinde İstanbul’da toplanmış ve proje için hükümetler arası anlaşma imzalanmıştır. Hükümetler arası anlaşma da Nabucco’nun sorunsuz olduğu anlamına gelmemektedir. 

    Azerbaycan’ın pozisyonu konusunda da soru işaretleri oluşmuştur. Azerbaycan ve Türkmenistan gazlarının Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınmasını Avrupa’ya gaz sağlanmasındaki tekeline tehdit olarak algılayan Rusya Nabucco’yu engellemek için çaba harcamaktadır. 

Rusya’nın bu konudaki bir hamlesi de Azerbaycan’dan doğal gaz almak olmuştur. İlham Aliyev’in Nisan 2009’daki Moskova ziyareti sırasında Şah Deniz II sahasından Rusya’ya gaz satışında mutabakata varmışlardır.13 
Bunun ilk adımı 27 Mart 2009 tarihinde Azerbaycan şirketi SOCAR ile Gazprom arasında imzalanan memorandum olmuştur. Bağımsızlığından itibaren sürekli Rusya’dan gaz ithal eden Azerbaycan’ın ilk defa Rusya’ya doğal gaz satacak olması nedeniyle anlaşma önem taşımaktadır. Doğal gaz üretiminde düşüşün    olması Rusya’yı, Avrupa’ya gaz tedariki için ihtiyacı olan gazı başka yerlerden temine yöneltmiştir.14 

Azerbaycan, enerji anlaşmaları nı Rusya’nın Karabağ sorunundaki tutumunu değiştirmek için de kullanmak istemiştir. Azerbaycan’ın Rusya’ya Şah Deniz II sahasından gaz satışı ile ilgili anlaşma yapması Azerbaycan’ın Nabucco için yeterli gazı olup olmayacağı tartışmalarını başlatırken, Türkmenistan’ın 
durumunun da net olmaması Nabucco için diğer bir sorun olarak  görülmekte dir.15 

Ancak eğer Azerbaycan ile Türkmenistan arasında gelişen ilişkiler sonucunda Azerbaycan doğal gazıyla Türkmenistan doğal gazının birlikte taşınması konusunda bu iki ülkenin antlaşmaları kesin bir şekilde sağlanırsa ve şirketler de bu doğal gaz boru hattı için kararlı davranırlarsa Hazar geçişli boru hattı projesi gerçekleşir. 
Bu noktada temel problemler ise Türkmenistan ile Azerbaycan arasında 
doğalgaz sahaları konusundaki anlaşmazlık ve Hazar’ın statüsü ile ilgili tartışmalardır. Bunun yanında Türkmenistan’ın Rusya ile yaptığı uzun dönemli gaz satış anlaşmasının da gazın miktarıyla ilgili soruna neden olabileceği ifade edilmektedir.16

Türkiye-Azerbaycan ilişkileri doğal gazdaki rekabetin sonucunu etkileyecek bir nitelik göstermektedir. Çünkü Azerbaycan Karabağ sorunu dahil dış politikası açısından önemli konularda Türkiye’den beklediğini bulamazsa, Rusya ile olan gaz satış antlaşmasının süresini uzatacaktır. Azerbaycan’ın Türkiye’ye sattığı gazın fiyatını artırmak istemesi de piyasa gerekleri dışında Türkiye-Ermenistan ilişkilerindeki sürece tepki olarak da görülmüştür. Nabucco projesinin geleceği ve Türkiye’nin Azerbaycan’dan çok uygun fiyata gaz alımına devam edebilmesi Türkiye ile Azerbaycan arasındaki yakın bağ ve ilişkilerin devamına bağlıdır. Rusya gibi enerji rekabetinde avantaj sağlamayı isteyebilecek ülkeler Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinde gerginlik çıkması noktasında bir politika izleyeceklerdir. 

Türkiye ile Azerbaycan ilişkilerinde 2 milyar doları aşan ticaret hacminin yanı sıra 3 milyar dolara yakın doğrudan Türkiye’den firmaların Azerbaycan’a yatırımları ve 5,1 milyar doları bulan müteahhitlik projeleri de dikkat çekicidir. Konu ile ilgili önemli bir noktada Azerbaycan’da enerji dışı sektörlere Türkiye’den yapılan yatırımların tutarının 2,2 milyar dolara yaklaşmasıdır.17 
Azerbaycan ekonomisinin büyüyen bir yapıda olması, sadece enerji kaynaklarını ihraç eden bir ülke olarak kalmayı istememesi ve petrol ve doğal gaza dayalı sanayi dallarını geliştirmeye çalışması dikkate alındığında Türkiye ile olan ticaretin hacminin ve karşılıklı yatırımların artmasının beklendiği ifade edilebilir.18

Türkiye’nin Kafkasya Politikasında Ermenistan.,

Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde 2009 yılı çok önemli gelişmelere sahne olmuştur. Türkiye Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra bağımsızlığını kazanan Ermenistan’ı diğer eski Sovyet Cumhuriyetlerini tanıdığı gibi tanımıştır. Türkiye ile Ermenistan arasında normal diplomatik ilişkiler kurulamadığı gibi, 1993 yılından beri kara sınırı da kapalı durumdadır. Bunun nedeni Ermenistan’ın soykırım iddialarını uluslararası alanda gündeme taşıması ve bu iddiaların 
tanınmasını en önemli dış politika araçlarından birisi olarak ortaya koyması, Türkiye’nin toprak bütünlüğünü açıkça tanımaması ve Dağlık Karabağ sorunu dur. Ermenistan Bağımsızlık Bildirgesi’nde “Ermenistan Cumhuriyeti, Osmanlı Türkiyesi ve Batı Ermenistan’da gerçekleştirilen 1915 soykırımının uluslararası düzeyde tanınması çabalarını destekleyecektir.” demektedir. Bağımsızlık Bildirgesi’ne Ermenistan Anayasası’nda da atıf yapılmıştır.19 Yine Ermenistan 
Parlamentosu’nda da zaman zaman Türkiye-Ermenistan sınırını düzenleyen 
1921 Kars Antlaşması’nın tanınmaması gerektiği şeklinde konuşmalar yapılmaktadır.20 Dağlık Karabağ sorunu ise Türkiye’nin Ermenistan ile olan kara sınırını kapatmasına yol açmıştır.

Bu tablonun değişmesi doğrultusunda yapılan diplomatik girişimler sonucunda Nisan 2009’da yol haritası ile birlikte başlayan gelişmelerle 31 Ağustos 2009’da iki ülke arasında protokoller paraf edilmiştir. Protokoller 10 Ekim 2009’da Zürih ’te imzalanmıştır. Protokollerden ilki Ermenistan Cumhuriyeti ile Türkiye Cumhuriyeti arasında diplomatik ilişkilerin kurulmasına ilişkindir. Diğer protokol  ise iki ülke arasında ilişkilerin geliştirilmesine ilişkindir. Diplomatik ilişkilerin kurulmasına ilişkin protokolle taraflar protokollerin  yürürlüğe girmesinden sonra diplomatik ilişki kurma konusunda anlaşmışlar dır. Protokol ayrıca uluslararası hukukun ilgili anlaşmaları tarafından tanımlanan iki ülke arasındaki sınırların tanındığını teyit etmektedir. İki ülke protokol ile iyi komşuluk ilişkilerinin 
ruhuna uymayacak bir politika izlemekten kaçınacaklarını taahhüt ederken, terörizm, şiddet ve aşırılığın her türünü kınadıklarını, bu tür hareketleri desteklemekten veya müsamaha göstermekten kaçınacaklarını ve bu hareketlere karşı mücadele için işbirliği içinde olacaklarını ifade etmişlerdir. İki ülke arasında ilişkilerin geliştirilmesine yönelik protokolde ise en dikkat çekici nokta tarafların protokolün yürürlüğe girmesinden sonra iki ay içerisinde sınırın açılması konusunda anlaşmalarıdır. Protokollerde önemli bir nokta da kurulacak 
olan alt komisyonlardır. Tarihi boyut ile ilgili bir komisyonun kurulması özellikle 2005 yılında Türkiye tarafından yapılan tarihçi ve uzmanlardan oluşan bir komisyonunun kurulması önerisinin bir bakıma Ermenistan tarafından kabul edilmesi olarak da yorumlanabilir.21

Protokollerin Türkiye açısından sorunlu kısmı ise Türkiye ile Ermenistan 
sınırının protokollerin yürürlüğe girmesinden sonra 60 gün içerisinde açılacak olmasıdır. Türkiye Ermenistan ile sınırını Karabağ sorunu nedeniyle kapatmıştır. Protokollerde ise Karabağ sorunu konusunda bir ifade bulunmamaktadır ve Ermenistan çözüme ilişkin adım atmanın çok uzağındadır. Karabağ sorununun çözümü için en azından Ermeni kuvvetlerin Dağlık Karabağ’ın dışında işgal altında tutukları yedi bölgeden beşinden ilk aşamada çekilmeyi kabul etmesi ve Dağlık Karabağ’ın statüsü konusunda bir uzlaşmaya varılması gerekir. Protokollerin yürürlüğe girmesinin ardından iki ay içerisinde sınırın açılacağı ifade edilmesine rağmen, Türkiye tarafından en üst düzeyde Dağlık Karabağ sorunu çözülmeden sınırın açılmayacağı Azerbaycan tarafına iletilmiştir.22 Bu durumda 
TBMM’de protokollerin kabul edilmeyeceği veya Karabağ sorunu çözülene kadar bekletileceği sonucuna varılabilir. Bir diğer olasılık da Türkiye’nin protokolleri onaylaması halinde bir deklarasyon yayınlayarak Karabağ sorunu çözülmeden sınırı açmayacağını açıklamasıdır. 

Protokollerin imzalanmasını takiben Ermenistan Devlet Başkanı Sarkisyan da Türkiye ve Ermenistan milli futbol takımları arasında 14 Ekim 2009 tarihinde oynanan maçı izlemek üzere Türkiye’ye gelmiştir.23

Azerbaycan protokollerden duyduğu rahatsızlığı gündeme getirmiştir. 
Türkiye’de futbol maçının oynanacağı stadyuma getirilen Azerbaycan bayraklarının toplatılması ve Azerbaycan’ın da Bakü’deki şehitlik ile Din Hizmetleri Müşavirliği önündeki Türkiye bayraklarının indirilmesi iki ülke arasında soruna neden olmuş ve Türkiye Azerbaycan’a nota vermiştir.24 
Türkiye ile Azerbaycan ilişkilerinde gerginliğin ortaya çıkması ve iki ülkenin politikalarındaki ayrışma Ermenistan’ın Ulusal Güvenlik Strateji belgesinde vurguladığı gibi Ermenistan için en önemli tehlikenin kalkması anlamına 
gelmektedir. Ermenistan Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’nde Türkiye’den Azerbaycan’ın stratejik ortağı olarak bahsetmekte ve bu durumu Ermenistan’a tehdit olarak değerlendirmektedir.25 Bu nedenle Türkiye ile Azerbaycan arasındaki yakın ilişkilerin bozulması Ermenistan’ın elini fazlasıyla güçlendirecektir. Zaten askeri bakımdan süren bir işgali, diplomasi yoluyla sona erdirmek çok zordur. Bir de Ermenistan’ın eline yeni kozlar geçmesi halinde Dağlık Karabağ sorununun çözümü daha zor olacaktır. 

Ermenistan’ın olağanüstü bir dış baskı ile karşılaşmadığı takdirde Dağlık Karabağ sorununun çözümünde aceleci davranmayacağı öngörülebilir. Ermenistan süreç içerisinde diplomatik alanda avantajlı konuma gelmenin hesabını yapmaktadır. Soykırım iddialarının araştırılmasını yani tarihi boyut ile ilgili komisyonun kurulmasını kabul etmesi nedeniyle Ermenistan Devlet Başkanı Sarkisyan diaspora tarafından eleştirilmiştir. Yol haritasının açıklanmasından sonra 
Ermenistan içerisinde de Ermeni Devrimci Federasyonu gibi grupların tepkisi olmuştur. Diaspora için soykırım iddiaları birinci gündem maddesi ve kimlik unsuru olduğundan bu konu ile ilgili gelişmeler öncelikle dikkate alınmaktadır. Türkiye ile Ermenistan arasındaki protokollerde ifade edilen tarih komisyonunun kurulması, Ermeni diasporasının iddialara yönelik politikasını değiştirmeyecektir. 
Diasporanın asıl kaygısı bu konuda diaspora ile Ermenistan arasındaki işbirliğinin zayıflamasıdır. Ermenistan yönetimi açısından ise Karabağ sorunu öncelikli gündem maddesidir. Ermeni kuvvetlerin Karabağ’daki işgali sonlandırmasını içeren bir planının uygulanması Ermenistan iç politikasında daha fazla ses getirecek ve iktidar açısından uygulanması daha zor olacaktır. Karabağ ile ilgili bir maddenin protokollerde yer almaması bu nedenle Sarkisyan’ı bir ölçüde rahatlatmıştır. 

Ancak sorunun çözümüne ilişkin bir planın netleşmeye başlaması durumunda Ermenistan’da büyük tartışmalar olacaktır. Çünkü Karabağ sorununda bir çözüm mutlaka Ermeni kuvvetlerin en azından Dağlık Karabağ dışında işgal ettikleri topraklardan çekilmesini gerektirecektir.26

2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder