25 Aralık 2019 Çarşamba

PKK'yı MİT kurdu, Kullandı ve Kontrolü kaybetti., BÖLÜM 1

PKK'yı MİT kurdu, Kullandı ve Kontrolü kaybetti., BÖLÜM 1


ŞAMİL TAYYAR, Fadime Özkan, KÜRT ERGENEKONU, PKK yı MİTkurdu, kontrolü kaybetti, Ergenekon ve Balyoz,


Fadime Özkan
31.10.2011 12:45

PKK'yı MİT kurdu, Kullandı ve kontrolü kaybetti.,

PKK’nın hedefi her Kürt evinden bir ölünün çıkması diyen milletvekili Şamil Tayyar konuyla ilgili şok eden açıklamalarda bulundu...

KÜRT ERGENEKONU KİTABININ YAZARI GAZİANTEP MİLLETVEKİLİ ŞAMİL TAYYAR

Tayyar: PKK’yı MİT kurdu, kullandı ve kontrolü kaybetti. PKK bugün örgüte yakınlık, devlete düşmanlık oluşsun diye her Kürt ailesinden bir ‘asker’ alıyor, ölmelerini umuyor. Bu, örgütün stratejik bir taktiğidir.

Türkiye kendi derin devletiyle hesaplaşıyor, Ergenekon ve Balyoz davası başta olmak üzere kirli yapılardan arınmaya, daha şeffaf, denetlenebilir ve daha demokratik bir devlet kurmaya çalışıyor.

Ergenekon dosyasına çok iyi derecede hakim olan AK Parti Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar; Kürt meselesinin çözülmesi, terörün sonlandırılması sürecinde, atılacak adımlar, yapılacak reformlar kadar PKK’nın kirli yapılarla ilişkisinin, derin yüzünün de görülmesi gerektiğini hatırlatıyor.

Gazetecilik yaptığı dönemde bu konuda kitaplar ve sayısız makale yayınlayan Tayyar’ın yeni kitabı “Kürt Ergenekonu / Derin PKK’nın Gizli Kodları” adını taşıyor.

Tayyar ile biz de, kitaptan hareketle, PKK’nın MİT tarafından kurdurulduğu iddiasını,
terör örgütünün zaman içinde nasıl uluslararası kullanıma açık bir taşeron haline geldiğini,
derin devletin hesabına hangi işleri nasıl gördüğünü, bugün Silivri’de tutuklu bulunan kimi isimlerin PKK ve Öcalan ile nasıl bir ilişkileri bulunduğunu ve daha pek çok ‘karanlık ve kirli gerçeği’ konuştuk.

“Kürt Ergenekonu” niye yazıldı?

Biz bu kitapta, PKK’nın ne anlama geldiğini, Türkiye’nin barışa yaklaştığı dönemlerde süreci sabote eden eylemlerin arkasında hangi odakların olduğunu, bu odaklarla PKK arasındaki bağlantıları ortaya koyalım istedik.

Nasıl bir fayda umuyorsunuz?

Türkiye’nin demokratikleşebilmesi için öncelikle devlet içinde kümelenmiş çetelerin tasfiyesi gerekiyordu. Bu, Ergenekon ve Balyoz sürecinde büyük ölçüde başarıldı. Ama işin PKK ayağıyla ilgili derin hesapların deşifre edilmesi ve hem Kürt hem Türk kamuoyunun bilgilendirilmesi gerekir diye düşünüyorum. Son sekiz yılda Türkiye, Kürt meselesinin çözülmesi konusunda çok önemli işler yaptı. Devamı planlanıyor, başta anayasa değişikliği olmak üzere. Özellikle PKK ile bağlantılı derin unsurlar ve uluslararası güçlerle bağlı bir takım şer odaklarının deşifre edilmesiyle Kürt meselesinde çözüm umutlarının artacağına, daha somut adımların atılabileceğini düşünüyorum.

PKK ROJ TV’DEN TEHDİT EDİYOR

Derin PKK üzerine daha önce de benzer nitelikte kitaplar yayınlanmıştı ama sizin Ergenekon dosyasına çok hâkim bir gazeteci ve çok popüler bir yazar olmanız sebebiyle bu kitabın öncekilerden daha farklı bir etkisi olacağını varsayabiliriz. Özellikle Kürtler üzerinde nasıl bir etki bekliyorsunuz?

PKK bundan çok ciddi rahatsızlık duyuyor. Kitap çıktığı andan itibaren Roj Tv’de aleyhime yayınlar yapılıyor. Kitapla eş zamanlı olarak tehditler de artmaya başladı. İslahiye’de babamın oturduğu evin etrafında sahte plakalı araçlar dolaşmış. Belli ki çok rahatsızlar. Biz de hem burada, hem Gaziantep’te tedbirlerimizi aldık.

PKK hakkında çok ağır bir dille yazılmış başka kitaplara benzer reaksiyon göstermemişlerdi ama bu kitap canlarını çok sıkmış olmalı. Malum Uğur Mumcu’nun da PKK-MİT ilişkisini araştırdığı için öldürüldüğü iddiası var. Roj Tv yayınlarından sonra bazı BDP’liler Mecliste ve dışarıda benzer tehditlerini sürdürdüler.

Gazeteci sıfatıyla ilgi ve çalışma alanlarınız belli ancak bugün AK Parti’den milletvekilisiniz. Ve Hükümet’in meseleyle ilgili siyaseti “terörle mücadele, siyasetle müzakere”. Bu yeni bir dönem, bu defa her şey farklı olacak deniyor. Böyle bir zamanda çıkardığınız “Kürt Ergenekonu” için birileri “kitap, operasyonun bir parçası” derse cevabınız ne olur?

Ergenekon ve Balyoz’la ilgili yazılar yazdığımızda gazeteciydik. Bu kitabı yazmış olmamın milletvekilliğimle hiçbir ilgisi yok. Gazetecilik refleksiyle geçmişteki çalışmalarımızı yürüttük. Partinin etkin isimleriyle bir konsept oluşturup da yazmış da değiliz. Geçmiş çalışmalarımızla bunun arasında da bir çizgi kırıklığı da yok. O nedenle bir operasyon gibi de algılanamaz.

CIA VE MOSSAD İSTEDİ, MİT PKK’YI KURDU

PKK’yı MİT’in kurduğu söylenegelen bir şeydi, siz de kitabı belgeler bulgular ifadeler eşliğinde bu tezin üzerine inşa ediyorsunuz. İlk soru şu: MİT, PKK’yı niye kurdurdu?

O tarihte siyasi Kürt hareketleri daha çok radikal sol hareketler içinde kümelenmişti. 70’lerin sonlarına doğru Kawa gibi, Rızgari gibi bağımsız Kürt hareketleri çıkmaya başladı. O günün şartlarında devlet bu örgütleri tehdit gibi görüyordu. Komünizm korkusu vardı. Bunu enterne etmek için bir örgüt kurdular. Bu örgüt, PKK idi. Bu aslında CIA ve Mossad’ın denediği yöntemlerden biridir. Hamas da El-Fetih’e karşı kurdurulmuştu, El-Kaide de böyle kurulmuştu. İkisinin de gerisinde Amerika ve İsrail’i görürsünüz. Ama zaman içinde bu örgütler kontrolden çıkarlar ve o ülkeyle çatışmaya girerler. Türkiye’de de benzer bir PKK tecrübesi var. Diğer örgütleri yok etmek adına PKK kurduruldu.

ODA TV MOSSAD’IN HİZMETİNDE

MİT ile Mossad arasında artık böyle bir “etkileşim” yok. Hatta MİT-PKK görüşmelerinin sızdırılmasının arkasında İsrail’in olması ihtimali var?

Görüşmelerin sızdırılmasının sebeplerinden biri de MİT’teki değişimden duyulan rahatsızlıktır. Artık eskisi gibi yönetebildikleri yönlendirebildikleri bir örgüt olmaktan çıktı MİT. O nedenle Hakan Fidan işbaşına geldikten sonra o kadar rahatsız oldular ki, ilk kez bir ülke bir başka ülkede gizli servisin başına getirilen şahıs hakkında açıklama yaptı. Bunun bir örneği daha yoktur. “Fidan, İran yanlısıdır” dendi. Özellikle Oda TV üzerinden karalama kampanyası yürütüldü. Görüştüğüm devlet yetkililerinin verdiği özel bilgilere dayanarak söylüyorum, bunun gerisinde de İsrail derin devleti vardı.

ÖNCE ASALA, SONRA PKK

Global derin yapıların gücü ve etkinliği açısından soruyorum; Türkiye’nin şimdi eskisinden farklı olarak irade geliştirmesinin, direnmesinin sonuçları aynı zamanda onu olası tehlikelere de açık kılmıyor mu?

Elbette, Türkiye artık bölgesel bir güç ve küresel bir aktör olmak gayreti var. Kendilerini asıl oyuncular olarak gören ülkeler yeni bir oyuncunun sahne almasından elbette ki rahatsız olurlar. Türkiye üzerinde hesabı olan her ülke, başta terör olmak üzere her enstrümanı kullanmak isteyecektir. Ayrıca Türkiye’nin yer alacağı pozisyon küresel oyundaki oyuncuların taraflarını da ciddi şekilde etkileyecektir. Onun için bütün oyuncular Türkiye’yi ya etkisizleştirmek ya da kendi saflarına çekmek isteyeceklerdir. Onun için de Türkiye üzerindeki bu oyunlar asla bitmez. PKK tümden ortadan kaldırılabilse bile bizi asla sıfır terörle, kendi halimize bırakmazlar. Onun için bizim bir miktar bu oyunlarla da birlikte oynamayı öğrenmemiz gerekiyor. 1984’de nasıl ASALA tasfiye edilip yerine PKK ikame edildiyse yine aynı şey olacak. Ya başka bir terör örgütü ya da yeni çatışma alanları ikame edeceklerdir. Geçmişte Alevi-Sünni, laik-anti laik, Türk-Kürt çatışmasını körüklemek için birçok hareketleri kullandılar. Türkiye’nin çok kırılgan bir toplumsal dokusu var. Osmanlı bakiyesi üzerine inşa edildik, birleşme yerlerimizi bilen ulusal ve uluslar arası güç odakları bunlar üzerinde oyunlar oynanabiliyor, sürekli jilet atıyor, kanatıyorlar. Ama Türkiye, Ergenekon ve Balyoz mücadele sürecinde bu oyunların perde gerisine dair çok açıklayıcı bilgilere sahip oldu, artık eskisi gibi oyuna gelmiyor. Daha araştırmacı sorgulayıcı bir kitle oluşmaya başladı. Eskiden sağcı ve solcu kavgası yaratıp Uğur Mumcu öldürüldüğünde, onu sağcıların öldürdüğü havası yaratıyor, başarılı da oluyorlardı. Ama artık bu mümkün olmuyor. Olmadığı için de çatışmaları derinleştirmeye çalışıyorlar.

ARTIK HERKES TEZGAHI GÖRÜYOR

Türkiye her anlamda bir faylar ülkesi. Van’da geçen hafta fiziki bir fay hattı kırıldı maalesef. Depremle birlikte devletle Kürtler, Kürtlerle Türkler arasında da bir fay kırılsın istendi ama şükür öyle olmadı...

Ama bunu denediler. Sayın Başbakan’ın ifade ettiği gibi molotof ya da taş atarken kitleleri kısa sürede örgütleyenler, deprem faciasında kenarda ve sessiz kalmayı tercih ettiler. Ya da bir takım yağma faaliyetlerine öncülük ettiler. Bunun üzerinden bir iktidar karşıtlığı yükseltmek istediler. Kısmen başarılıymışlar gibi görünse de hesapları tutmadı. Milletin sağduyusu bunu aştı. Bunda son yıllarda çetelerde derin yapılarla mücadelenin insanların zihninde yarattığı etki vardır. Artık herkes bu büyük tezgahı görüyor.

KÜRTLER ÖZGÜR OLSA BDP YÜZDE 1 ALAMAZ

Türkiye toplumunda bunun bir karşılığı var gibi ama Kürt toplumunda psikoloji ve etkileşim biraz daha farklı işliyor?

Çünkü doğu ve güneydoğuda PKK vesayeti var, özgür düşünce, özgür ifade gelişmiyor. O nedenle orada diğer bölgelerdeki gibi bir uyanış olmuyor. Bu PKK vesayetinin kırılması lazım. Orada entelektüeli, siyasetçisi, aydını da vatandaşlarımız da maalesef özgür değil. Orada özgür oy kullanmak mümkün olsa iddia ediyorum BDP’nin oyu yüzde 1’i bile geçmez.

PKK’NIN HEDEFİ HER KÜRT EVİNDEN BİR ÖLÜ ÇIKMASI

Dağ ile ovanın gönül durumlarını dikkate almak gerekir sanırım. Bir yakınını kaybetmiş, canı yanmış, şimdi de dağda çocuğu olan insanlar için herhalde bunu böyle söylemek çok da mümkün değil?

Tabi ölüm sayısı arttıkça terör örgütüne yakınlık da tetikleniyor. Zaten PKK’nın hedeflerinden biri her Kürt ailesinden bir ceset çıkmasıdır. Eğer bunu başarabilirse bölgeyle örgüt arasında daha güçlü bir duygusal bağ kurulabileceğini ya da kurulan bağın daha güçlenebileceğini düşünüyorlar. Haklı olarak ailesinde hayatını kaybeden bir genç olduğunda, annesi babası yakınları onun acısı ve öfkesi üzerinden devlete bir düşmanlık besleyebiliyorlar. İlave olarak örgüt de bunu bilerek köpürtüyor. Bunu bir stratejik taktik olarak izliyorlar. O nedenle her evden mutlaka kendi ifadeleriyle “asker” almaya çalışıyorlar. Bölgede her aileden bir ölünün olmasını umuyorlar. Hem örgüte yakınlık hem devlete düşmanlık için.

TSK açıkladı, son hava ve kara harekâtında şu kadar örgüt elemanı öldürüldü, diye. Bu ölümler yine PKK’ya “yarayacak”, barış sürecinin aleyhine işleyecek öyle mi?

Maalesef PKK son dönemde tırmandırdığı eylemlerle kabul etmek gerekir ki psikolojik üstünlüğü ele geçirdi. Terör örgütünün psikolojik olarak üstün olduğu bir dönemde sizin güçlü ve kalıcı reformları hayata geçirebilmeniz son derece zordur. Onun için terör örgütünün dizlerinin üzerine çökertilmesi, PKK’ya haddinin bildirilmesi gerekiyor. Ondan sonra Kürt meselesinin çözümüne dair eksik kalan reformları peş peşe devreye sokmanız lazım.

MİT KENDİNİ ELE VERMEZ

MİT bugün, geçmişte kurdurduğu örgütün tasfiyesi için çaba harcıyor ama şunu niye yapmıyor? Arşivini açsa ve PKK’nın kuruluşuna dair bu çok mühim gerçeği açıklasa, PKK’nın tabanıyla bağlarının koparılması açısından çok daha kesin bir sonuç almaz mı?

Bunu geçmiş dönemde yapamazdı. MİT kendini sanık sandalyesine oturtmaz. Böylesine büyük bir günahın parçasıysa bunu nasıl deşifre edecek? Daha erken deşifre edilebilseydi PKK açısından sıkıntı olabilirdi ama artık gelinen noktada bunun deşifre edilmesi de örgüte zarar vermiyor. Çünkü 36 ülkede örgütlendi, uluslararası bir takım servislerle ve sermayelerle bütünleşti. Dolayısıyla devletle bağının deşifresi onun için tehdit unsuru olmaktan çıktı. Kaldı ki Abdullah Öcalan’ın bu konudaki savunması da hazır. Geçmişte gündeme geldiğinde, “bir dönem ilişkimiz oldu, ben onları kullandım” diyor. Savunma mekanizması da geliştirilmiş durumda.

PKK HERKESİ, HERKES PKK’YI KULLANDI

PKK MİT’in kontrolünden ne zaman ve nasıl çıktı? Uluslar arası derin yapıların kontrolüne nasıl girdi?

1980 darbesinden sonra devlet içinde ilişkide olduğu kişiler Öcalan’ın yurt dışına çıkmasını sağladı. Yurt dışında olmak Öcalan’ın başka ülkelerin istihbarat örgütleriyle bağ kurmasının yolunu açtı. PKK’nın hedefleri asıl bu süreçte, o dönemki partnerleriyle birlikte netleşti. O dönemde Irak, İran, Suriye soğuk savaş döneminin Rus bloğunca kontrol ediliyordu. 1982’de İsrail Lübnan’ı işgal ettiğinde PKK ile ciddi çatışmaları oldu. O dönem İsrail’in en büyük düşmanlarından biri PKK idi. PKK, ASALA ile birlikte Filistin kamplarında kalıyordu. Ama 1. Körfez savaşından sonra bölgeye İsrail ve Amerika daha etkin biçimde yerleşmeye başlayınca Abdullah Öcalan da partnerlerini değiştirmeye başladı. Öcalan konjonktürel şartları her zaman iyi kullanmayı ve kendi lehine çevirmeyi bilmiştir. Maalesef Türkiye ise Öcalan’daki ve PKK’daki bu değişimi doğru algılayamamış, pozisyon almakta zorlanmıştır.

Küçümsendiği için mi? Yıllarca bir avuç çapulcu denmişti…

Başlangıçta küçümsediler, ciddiye almadılar, çok basiretsiz davrandılar. Zaman içinde de terörün, PKK’nın, Öcalan’ın askeri vesayeti güçlendirici rolünü keşfettikleri için de onu kullandılar. Çünkü terörle birlikte sivil siyaset üzerinde daha kolay otorite kurabiliyorlardı. En somut hadisesini 28 Şubat’ta yaşadık.

2.  Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder