TÜRKİYE’NİN ORTA ASYA POLİTİKASI 2009., BÖLÜM 1
Ertan Efegil*
* Doç. Dr., Sakarya Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi
ÖNSÖZ
“Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmaya” son verme konusunda üzerimize düşeni yapmak kaygısıyla serüvenine başlayan Türk Dış Politikası Yıllığı ülkemizde uluslararası ilişkiler literatüründe halen daha var olmaya devam eden büyük boşluğu doldurma konusunda katkı sunmayı amaçlamaktadır. Gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında Türkiye’de, özellikle Türkçe yazılmış uluslararası ilişkiler konulu eserlerin gerek sayı ve gerekse içerik olarak ciddi eksiklikleri olduğu ilgili alanın uzmanları tarafından sürekli olarak dile getirilmektedir.
Mevcut eserlerin nicelik olarak yetersiz olmalarının yanında uluslararası ilişkiler alanında Türkiye’nin yaşadığı en temel problem, konunun uzmanları tarafından yazılmamış, bilgi üzerine inşa edilmeyen, dayanaksız analiz ve yorumlar ile komplo teorileri ve spekülatif varsayımlardan oluşan kitapların sayısının her geçen gün artmasıdır.
Türk Dış Politikası Yıllığı, Türkiye’nin dış politikasının değişik alanlarına ilişkin verilerin, konunun uzmanları tarafından belirli bir sistematik içerisinde ve olayların anlaşılmasını kolaylaştırıcı bir biçimde okuyucuya aktarılmasını sağlamayı hedeflemektedir. Aktarılan bu verilerin analizi konusunda okuyucuya yol gösterilmekte, ancak aktarılan bilgilerden okuyucunun kendi analizini yapmasına da fırsat tanınmaktadır. Bunun yanında, yıllığın ikinci bölümünde yer alacak olan Türk dış politikasına ilişkin bağımsız makaleler daha çok analiz ağırlıklı olacaktır.
Türkiye gibi, giderek artan bir şekilde bölgesinde önemli roller üstlenen bir ülkenin dış politikasını inceleyen düzenli bir yıllık çalışmasının bugüne kadar yapılmamış olmasının ciddi bir eksiklik olduğu düşüncesiyle 2009 yıllığıyla başlayan bu projenin sürekli olacağını, her yılın ortasında, bir önceki yıla ilişkin Türk dış politikası gelişmelerinin inceleneceği yeni bir kitabın yayınlanmasının planlandığını ifade etmek istiyoruz. Bu şekilde, Türk dış politikasına ilgi duyan okuyucuların, öğrencilerin ve araştırmacıların faydalanacağı bir çalışmanın Türk uluslararası ilişkiler literatürüne kazandırılması temel amacımızdır.
Söz konusu olan bir yıllık olduğu için, atıflar ve kaynakça konularında farklı bir yöntem izlenmiştir. Okuyucuyu sıkmamak amacıyla, yararlanılan gazetelerin ve haber ajanslarının önemli bir kısmı internetten alınmasına rağmen, internet adresleri verilmemiş, sadece haberin ismi, hangi gazete ya da haber ajansından alındığı ve haberin yayınlandığı tarih bilgileri yazılmıştır. Söz konusu haberlerin asıllarına ulaşmak isteyen okuyucuların, ilgili gazete ya da haber ajanslarının internet sitelerinden, haber başlığı ve tarihini yazmak suretiyle arama yapmaları yeterli olacaktır.
Bu kitabın ve Türk Dış Politikası Yıllığı’nın bundan sonraki sayılarının okuyucuya faydalı olmasını diliyoruz.
Burhanettin Duran
Kemal İnat
Muhittin Ataman
Giriş
Orta Asya bölgesi, Soğuk Savaşın sona ermesiyle birlikte jeostratejik öneminin azaldığını düşünen Türkiye ve Türk karar vericileri için, 1991 yılından 2002 yılına kadar olan dönemde yeni bir eksen ve stratejik derinlik anlamına geliyordu. Bağımsızlıklarını vakit kaybetmeden tanıyan Türkiye, her bir Orta Asya Cumhuriyetine diplomatik temsilcilikler açarak bu devletlerle diplomatik ve siyasi ilişkilerini geliştirmeye ve 21. yüzyılı bir Türk Asrı yapmaya gayret etti. Bölge
devletlerinin kalkınması ve yeniden yapılandırılması için, ABD’nin de teşvikiyle, ortaya “Türk Modelini” atan Türk karar vericiler, bölge liderlerine sürekli olarak “Türkiye’nin liderliğini, ağabeyliğini ve önderliğini” benimsetmeye çalıştılar. Hatta Batı’nın İran rejimine alternatif olarak Türkiye’yi göstermesi nedeniyle Türk yetkililer, bu teşvikin de katkısıyla bölgede Rusya, Çin ve İran gibi ülkeler ile stratejik rekabet içerisine girdi.1 Fakat Türkiye mevcut politikasında arzu ettiği hedefleri hayata geçiremedi. Ne bölge devletleri kendi devletleşme
ve uluslaşma süreçlerinde Türk Modelini kendilerine örnek aldılar ne de Türkiye’nin liderliğini, ağabeyliğini kabul ettiler. Hatta bu devletler, Rusya ve Çin gibi bölge güçlerini, stratejik müttefikleri olarak nitelendirerek Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) ve Şangay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) gibi bölgesel kurumların ortaya çıkmasına destek verdiler.
2009 yılında, AK Parti yönetimindeki Türkiye, bölge devletleriyle ilişkilerini, eşitlik ve kardeşlik ilkeleri çerçevesinde yeniden canlandırmaya ve çeşitlendir meye çalıştı. Bu bağlamda, bir yandan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Kırgızistan ve Tacikistan’ı ziyaret ederken, diğer yandan Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev ile Türkmenistan Devlet Başkanı Berdimuhammedov’u Türkiye’de ağırladı. Özbekistan Dışişleri Bakanı ile New York’ta görüşen Dışişleri
Bakanı Ahmet Davutoğlu, ikili görüşmelerde, karşılıklı ilişkilerin geliştirilmesi ve çeşitlendirilmesi konusunu ele aldı. Aynı zamanda gerek devlet kurumlarının gerekse özel sektör temsilcilerinin desteğiyle Türk işadamları da bölge devletleri ile ekonomik ve ticari ilişkilerini geliştirme yönünde somut adımlar attılar. Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi (TİKA) Başkanlığı da tarımdan eğitime birçok alanda bölge ülkelerinde yürütülen projelere mali ve teknik yardım sağladı.
Bu çalışmada, öncelikle Türkiye’nin bölgeye ilişkin dış politika hedefleri ve ilkeleri özetlenmekte, ardından 2009 yılı içerisinde gerçekleştirilen siyasi, ekonomik ve sosyo-kültürel girişimler ele alınmaktadır. TİKA’nın yardımları da incelendikten sonra, genel bir değerlendirmede bulunulmaktadır.
Türkiye’nin Bölge Politikasına Genel Bakış
AK Parti yönetimi, önceki hükümetlerin aksine, bölge liderliği ve ağabeyliği gibi söylemleri ve “Yeni Büyük Oyun” adlı jeostratejik rekabet zihniyetini terk ederek yeni bir bölge politikası anlayışı geliştirmiştir. Türkiye’nin mevcut dış politikasının amacı, “gerek Türkiye içerisinde, gerekse Türkiye’nin etrafını çeviren bölgesel havzalarda ve tabii ki uluslararası sistemde, barış, karşılıklı anlayış, hoşgörü,
iyi komşuluk, birbirlerine karşılıklı saygı gibi Türklüğün geleneksel anlayış ve değerleri üzerine kurulu, istikrarlı ve işbirliğine dayalı ve bölgesel kalkınmayı sağlayacak bir ortamın oluşturulmasıdır.” Bu bağlamda, bölgesinde ve uluslararası toplumda, barış ve istikrar unsuru olarak varlığını sürdürmesini arzu eden Türkiye, pasif iyi komşuluk anlayışı yerine, aktif dostluk ve işbirliği ilkesine geçmeyi tercih etmiştir. Hatta Türk karar vericileri, Avrasya’nın merkezindeki coğrafi konumu ve geniş bir alana yayılan tarihi ve kültürel bağlarıyla bu hedefi hayata geçirmek için önemli bir katalizör işlevi görebileceğini düşünmektedir.2
Bu anlayış çerçevesinde, Avrasya ve özellikle Orta Asya jeopolitiğini, 21. yüzyılın uluslararası sisteminin şekillendirilmesinde ana saha olarak gören Türkiye, bölge devletleriyle siyasi, ekonomik, kültürel ve sosyal ilişkilerini, tarihsel ve kardeşlik bağlarının da yardımıyla, güçlendirmeyi arzu etmektedir. Bölge devletlerinin, kendilerine has iç koşullarının da dikkate alınarak demokratikleşmelerini
ve liberal ekonomi anlayışını benimsemelerini destekleyen Türkiye, böylece iç istikrarı ve refahı sağlamış bölge devletlerinin, gerek kendi aralarında gerekse bölge-dışı devletlerle birlikte bölgesel bütünleşme oluşumlarını hayata geçirmek için uygun zemine sahip olabileceklerini öngörmektedir. Küreselleşen dünyada devletlerin tek başlarına sorunlarını çözmelerinin ve kalkınmalarını sağlamaları nın mümkün olmadığını kabul eden AK Parti hükümeti, bölge devletlerinin mutlaka bölgesel oluşumların ortaya çıkarılmasına destek vermelerini istemektedir.
Bu oluşumların inşası sürecinde, gerek bölge devletlerinin gerekse bölge-dışı güçlerin, stratejik rekabet anlayışı bağlamında hareket etmek yerine karşılıklı saygı ve eşitlik ilkesine bağlı olarak hareket etmeleri gerektiğini vurgulamakta dır.
Bu temel ilkeler çerçevesinde, Türkiye’nin Orta Asya politikasının temel hedeflerini şu şekilde özetleyebiliriz: Bölge devletlerinin devletleşme süreçlerine katkıda bulunmak, bölgenin siyasi ve ekonomik istikrarının korunması ve bölgesel işbirliğinin teşviki için gerekli desteği vermek, bölge ülkelerinin ekonomik ve siyasi reform süreçlerine katkı yapmak, bölge ülkelerinin dünya ve Avrupa-Atlantik kurumlarıyla bütünleşmelerine yardımcı olmak, karşılıklı çıkarların korunması ve egemen eşitlik ilkesinin gözetilmesi bağlamında bölge
ülkeleriyle ikili ilişkileri her alanda geliştirilmek ve bölge enerji kaynaklarının
engelsiz bir şekilde ve farklı güzergâhlardan dünya piyasasına akışının sağlanılmasına yardımcı olmak.3 Bu hedeflerin hayata geçirilmesi için yoğun çaba harcayan Türkiye, özellikle siyasi ilişkilerin geliştirilmesi amacıyla bir yandan liderler bazında karşılıklı ziyaretlere öncelik verirken, diğer yandan kurumsallaşmanın sağlanması için Türk Dili Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları Zirvelerine ayrı bir önem vermektedir. Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan,
Özbekistan, Türkmenistan ve Türkiye’nin katıldığı zirveler, bu devletler
arasında en yüksek siyasi danışma mekanizmasını oluşturmaktadır.
İlki 1992 yılında yapılan zirvenin sekizincisi 17 Kasım 2006 tarihinde
Antalya’da gerçekleştirilmiştir. Türkiye’nin bölge ülkelerine yaptığı teknik yardımları koordine etmek amacıyla oluşturulan Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı (TİKA) eğitim, sağlık, ulaştırma ve iyi yönetişim gibi değişik alanlarda bölge ülkelerine mali ve teknik yardım sağlamaktadır. 2008 yılına kadar Orta Asya ülkelerinde TİKA tarafından finanse edilen ve tamamlanan projelerin toplam değeri, 100 milyon dolar civarındadır.
Ekonomik alana ilişkin olarak, Türkiye’nin bölge ülkelerine sağladığı ticari kredilerin toplamı yaklaşık 1,2 milyar dolar; bölge ülkeleriyle olan ticaret hacmi de 3 milyar dolar civarındadır. Bölgede bin civarında Türk firması faaliyet göstermektedir. Bu şirketlerin bölge ülkelerindeki yatırımlarının toplam tutarı yaklaşık 3,7 milyar dolar, üstlendikleri inşaat ihaleleri ise 15,5 milyar dolar civarındadır.4
Kültürel alanda ise Türkiye, günümüze kadar bölge ülkesinden gelen öğrencilere 18.000 civarında yüksek öğrenim imkânı sağlamıştır. Ortak kültürlerin geliştirilmesi ve tanıtımı konusunda Türkiye, bölge devletleriyle birlikte Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi (TÜRKSOY)’ni kurmuştur.5 Kazakistan’da Uluslararası Hoca Ahmed Yesevi Üniversitesi ile Kırgızistan’da Manas Üniversitesi’nin kurulmasına mali ve idari destek sağlayan Türkiye, aynı zaman da bölge ülkelerinde Türkiye Türkçesi Öğretim Merkezleri kurmaktadır. Özel sivil toplum kuruluşlarına ait çok sayıda ilköğretim, lise ve üniversite kuruluşları da bölgede faaliyet göstermektedir. Terörle mücadele bağlamında, bölge ülkelerine malzeme yardımı, nakdi destek ve askeri eğitim sağlayan Türkiye, Ekonomik İşbirliği Örgütü (EİÖ) ve Asya’da Güven Arttırıcı Önlemler Konferansı (CICA) gibi bölgesel oluşumlara ve Türk Devlet ve Toplulukları Dostluk, Kardeşlik ve İşbirliği Kurultay’ına da destek vermektedir.
Türkiye, bölge ülkeleriyle enerji alanındaki işbirliğinin geliştirilmesine ve Doğu-Batı ve Kuzey-Güney enerji koridorlarının inşasına destek vermektedir.6 Başta Ortadoğu ve Hazar Havzası olmak üzere, dünyanın ispatlanmış gaz rezervlerinin %72’sini ve ispatlanmış petrol rezervlerinin %73’ünü barındıran bir bölgede yer alan Türkiye, üreten ve tüketen ülkeler arasında doğal bir köprü işlevi görmekte
ve güzergâhların çeşitlendirilmesi sayesinde hem bu ülkelerin enerji güvenliğine destek vermeyi hem de bölge coğrafyasında enerji merkezi haline gelmeyi arzulamaktadır. Bu sayede bölge politikasındaki ve dünya siyasetindeki etkinliğini artırmak 7 isteyen Türkiye, bu projelerin bölgesel bütünleşme süreçlerine olumlu katkı yapacağını ve bölge ülkelerinin kalkınmalarına ve yeniden yapılandırılmalarına önemli düzeyde destek sağlayacağını düşünmekte dir. Aynı zamanda, önümüzdeki dönemde enerji ihtiyacının ancak %30’unu kendi kaynaklarından karşılayabilecek 8 olan Türkiye, ihtiyaç duyduğu enerji
talebini de uluslararası projeler sayesinde sağlamayı planlamaktadır.
Siyasi İlişkiler.,
Türkiye’nin bölge devletleriyle ilişkilerini yeniden canlandırmak ve Orta Asya’nın Türkiye açısından taşıdığı önemi göstermek amacıyla sekiz yıl aradan sonra ilk kez Cumhurbaşkanı düzeyinde bir Orta Asya gezisi yapılmıştır. Cumhurbaşkanı Gül, 26-27 Mayıs 2009 tarihleri arasında kalabalık bir işadamı heyetiyle Kırgızistan’a gitmiştir.9
Gül’ün ziyaretinden önce, bir gazeteye mülakat veren Kırgızistan Devlet Başkanı Kurmanbek Bakiyev, Türkiye’ye oldukça dostane mesajlar gönderdi. Türkiye ile ilişkilerin stratejik ortaklık temelinde geliştirilmesini ulusal çıkarları açısından bir zorunluluk olarak nitelendiren Bakiyev, bu yaklaşımı tarihi bir gereklilik ve sorumluluk olarak görmektedir. Tarihsel, kültürel ve sosyal birliktelikten ötürü ilişkilerin geliştiğini vurgulayan Bakiyev, iki ülke arasındaki ilişkilerin, karşılıklı
menfaat ve eşitlik ilkeleri çerçevesinde yürütülmesinden oldukça memnun olduğunu ifade etmiştir. Türkiye’nin mevcut yönetiminin kendilerine hiçbir zaman akıl vermediğini, yol göstermediğini ve ağabeylik yapmadığını vurgulayan ve ikili ticari ilişkilerin seviyesini yetersiz gören Bakiyev, Türkiye’yi büyük bir yatırımcı ülke olarak gördüğünü, Türkiye’nin ülkesine her yıl bir milyon dolar tutarında askeri araç-gereç yardımında bulunduğunu ve böylece Kırgız ordusu nun modernizasyon programına doğrudan destek sağladığını açıklamıştır. Her yönüyle gelişmiş ve dünya siyasetinde önemli bir yeri olan Türkiye’yi örnek almaları halinde Kırgızistan’ın küreselleşen dünyada rekabet edebilen bir ülke haline gelebileceğini düşünen Bakiyev, Türkiye’nin vatan sevgisi, ulusal değerlere saygı, kamu kurum ve kuruluşlarının istikrarı, pazar ekonomisi anlayışı, küresel şartlarla ulusal ve kültürel değerlerin bütünleşmesi ve hem laik hem de dini özgürlüklerin olabildiğince şeffaf yapıya kavuşturulması gibi
özelliklerinin örnek alınması gerektiğini söyledi.10
Bakiyev ile benzer görüşlere sahip olan Cumhurbaşkanı Gül, temasları
sırasında Orta Asya’da “rakip değil, aynı takımın oyuncuları olduğumuzun bilinciyle hareket edilmesini” önererek iki ülke arasındaki siyasi ve kültürel ilişkilerdeki verimli işbirliğinin ekonomik ilişkilere de yansımasını istedi.11 Kırgızistan ile ikili ve çok taraflı ilişkilerde istişare ve ortak çalışma azmi içinde olduklarını söyleyen Gül, Kırgızistan’ın demokrasi ve istikrar yolunda ilerleyen çağdaş ülke haline geldiğini belirtti. İstikrar ve kamu düzeninin korunması kadar demokratik ve çoğulcu kurumların geliştirilmesi gerektiğine vurgu
yapan Gül, küreselleşmenin bir sonucu olarak siyasi ve ekonomik gelişmelerin tüm bölgeleri etkilediğini ve bu nedenle bölgesel bütünleşme yapılanmalarının önemine işaret etti.12 Manas Üniversitesi’nde yaptığı konuşmasında Kırgızistan’ı Türklerin atayurdu olarak nitelendiren Gül, Tanrı Dağları ve Manas Destanı gibi değerlerin herkesin ortak kültürel değerleri olduğunu söyledi. Eğitim alanındaki işbirliğinden ve Türk okullarının bu ülkedeki rolünden oldukça memnun olduğunu 13 ifade eden Gül, Kırgız Cumhuriyet Meclisi’nde yaptığı konuşmasında 14 Kırgızistan’daki Kurultay’ın, tüm Orta Asya’nın demokratik gelişimine öncülük edeceğini ifade etti. Kırgızistan’daki demokratikleşme çabalarına destek verdiklerini açıklayan Gül, ikili ilişkilerdeki en öncelikli ve önemli paydanın ortak geçmiş, dil ve kültür birliği olduğunu vurguladı.15
21. yüzyılın, Avrasya jeopolitiğinin küresel dengeleri belirleyeceği bir çağ olacağını ve iki ülkenin de Soğuk Savaş sonrası uluslararası sistemin yapılandırılmasında önemli rol oynayacağını belirten Gül, Türkiye’nin, bu jeopolitiğin Batı ucunda, Kırgızistan’ın da Doğu ucunda yer aldığını söyleyerek iki ülkenin NATO, AB, BDT ve ŞİÖ gibi örgütlerin arasında bağ oluşturduğunu
vurguladı.
Temasları sırasında Devlet Başkanı Bakiyev, Başbakan Igor Çudinov ve Meclis Başkanı Aytibay Tagaev ile görüşen ve Meclis’te bir konuşma yapan 16
Gül, Yusuf Balasagun Milli Üniversitesi tarafından fahri doktora unvanı ile taltif edildi. Atatürk Alatoo Üniversitesini de ziyaret eden Gül, 200 Kırgız ve 90 Türk firmasının katıldığı Türkiye- Kırgızistan İş Konseyine iştirak etti. Gül’ün temasları sonrasında iki ülke yetkilileri, imzaladıkları Çevre Koruma Alanında İşbirliği
Antlaşması ile endüstriyel kaynaklı hava kirliliğinin azaltılması ve izlenmesi, çevresel etki değerlendirmesi, su kaynaklarının kullanımı ve korunması, mera ıslahı, sulak alanlarının korunması ve benzeri alanlarda işbirliği yapmayı taahhüt etti. Ayrıca Manas Üniversitesi’nde teknopark kurulması kararı alındı. İş Konseyi toplantısı sırasında iki ülkenin işadamları özellikle enerji, elektrik üretimi,
küçük ve orta büyüklükteki santral inşaatı konularında yatırım yapabilecekleri yönünde ortak karara vardı.17
Cumhurbaşkanı Gül, Kırgızistan gezisinin hemen ardından 28-30 Mayıs 2009 tarihlerinde Tacikistan’a resmi ziyarette bulundu. Devlet Başkanı İmamali Rahman, Başbakan Akil Akilov ve Meclis Başkanı Sadullo Hayrullayev ile görüşen Gül, ülkede faaliyet gösteren Türk okullarını ziyaret etti. Rahman’ın onuruna verdiği yemekte konuşan Gül, Tacikistan’ın Orta Asya’nın çekim merkezi haline gelmek için gerekli potansiyele sahip olduğunu ifade etti.18 Türkiye-Tacikistan İş Konseyi Toplantısında bir konuşma yapan Gül, tarihten gelen ortak gelenekler in, ortak dini anlayışın ve kültürel değerlerin yardımıyla iki ülke arasındaki bağların çok güçlü olduğunu söyledi. Mükemmel düzeyde olan diplomatik ve siyasi ilişkilerin aynı seviyede tutulması için karşılıklı siyasi iradenin mevcut olduğunu vurgulayan Gül, ekonomik, ticari, eğitim ve kültür alanlarında ilişkilerin daha üst düzeye getirilmesi gerektiğini belirtti. Ülkedeki Türk okullarının faaliyetlerinden oldukça memnun olduğunu ifade ederek Tacik
hükümetinin bu okullara verdiği destekten ötürü yetkililere teşekkür etti. TİKA’nın teknik yardımlarına devam edeceğini açıklayan Gül, iki ülkenin turizm, elektrik, hidroelektrik santraller, madencilik ve tarım alanlarında ortak yatırım yapmalarını önerdi.19 Ülkedeki Türk okullarını da ziyaret eden Gül, ünlü Türk mutasavvıf Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin doğduğu topraklara geldiğini söyleyerek Türk okullarının, iki ülke arasında barış ve diyalog köprüleri kurduğunu belirtti.20 Bölgesel güvenlik ve işbirliği açısından benzer görüşlere
sahip olan taraflar terörizm, aşırı akımlar, yasadışı göç, uyuşturucu, silah kaçakçılığı, örgütlü suçlarla mücadele ve kitle imha silalarının yayılmasının önlenmesi konularında ortak görüşe vardılar ve Türk inşaat firmalarının Tacikistan’a gelmesi, Duşanbe’de bir ticaret fuarının düzenlenmesi ve enerji, hafif sanayi, turizm, tarım ve nakliye alanlarında işbirliği yapılması konularında anlaştılar.21
64. Dönem BM Genel Kurul toplantıları için New York’a giden Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Özbekistan Dışişleri Bakanı Vladimir Norov ile görüştü. İki ülke arasındaki ilişkilerin yeniden canlandırılması amacıyla gerçekleştirilen görüşme sırasında karşılıklı ilişkilerin geliştirilmesi yönünde atılması öngörülen adımları belirlediler. Özbekistan’ın Afganistan’a komşu ülke olması bakımından jeo stratejik açıdan önemine vurgu yapan Davutoğlu, Özbek meslektaşıyla
daha sık görüşmeye ve ikili ve bölgesel sorunları daha sık tartışmaya karar verdiklerini açıkladı. Özbek Bakan Norov da Türkiye’nin ŞİÖ’ne gözlemci üye olmasına destek verdiklerini belirtti.22
21 Kasım 2008 tarihinde İstanbul Antlaşması ile kurulan Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesi (TÜRKPA)’nin I. Genel Kurulu, 28-29 Eylül 2009 tarihlerinde Bakü’de yapıldı. Toplantıya Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan ve Kırgızistan Meclis Başkanları katıldı ve Genel Kurulda TÜRKPA Bakü Deklarasyonu, Sekreterya Yönetmeliği ve İç Tüzük ile 2010 yılı bütçesi kabul edildi.23 Bu toplantıdan hemen sonra, 2-3 Ekim 2009 tarihlerinde, Azerbaycan’ın Nahçıvan özerk bölgesinde Türk Dili Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları XI. Zirvesi düzenlendi. Türkiye’nin yanısıra, Azerbaycan, Kırgızistan,
Kazakistan ve Türkmenistan Devlet Başkanlarının da katıldığı zirve sırasında Türk Cumhuriyetleri arasındaki ilişkilerin, işbirliğinin ve dayanışmanın gelişmesi ne destek sağlandı ve Devlet Başkanları Konseyi’nin, Dışişleri Bakanları Konseyi’nin, Kıdemli Memurlar Komitesinin, Aksakallar Heyetinin ve Daimi Sekreterya’yı barındıran Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi’nin kurulmasına karar verdiler. Böylece, zirvelerin kurumsallaştırılması süreci başlatılmış oldu.24
Cumhurbaşkanı Gül, zirve sırasında yaptığı konuşmasında Kafkasya ve Orta Asya bölgesindeki güvenlik ve diğer sorunların giderilmesi amacıyla Zirvelerin önemli bir dayanışma ve danışma platformu oluşturduğunu belirterek karşılıklı saygıya ve eşitliğe dayalı işbirliğinin gerçekleştirilmesinin kendileri açısından en doğal hak olduğunu söyledi. Bu tür girişimlerin herhangi bir bölgesel oluşumlara
veya güçlere karşı gerçekleştirilmediğini vurgulayan Gül, Türk Cumhuriyetlerinin gelişmiş insan gücünün, zengin yeraltı ve yer üstü kaynaklarının ve ortak tarihsel ve toplumsal değerlerinin karşılıklı işbirliğinin geliştirilmesini mümkün kıldığını söyleyerek ekonomik ilişkilerin daha üst seviyelere çıkarılmasını istedi. Bu bağlamda Gül, başta enerji, ulaştırma, iletişim ve turizm alanları olmak üzere her alanda ticari ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesini, özel sektör yatırımlarının
teşvik edilmesini ve bunun içinde gerekli hukuksal altyapının inşa edilmesini önerdi.
Kars-Tiflis-Bakü demiryolu projesi gibi Asya’yı Avrupa’ya bağlayacak yeni ulaşım projelerinin inşasının bölgesel ekonomik ve ticari faaliyetlerin geliştirilmesine yardımcı olacağını ifade eden Gül, enerji güvenliği konusunda Türk Cumhuriyet leri arasında işbirliğinin hayati önem arz ettiğini vurguladı. Uluslararası boru hatları projelerinin hayata geçirilmesi durumunda hem Türkiye’nin hem de diğer Türk Cumhuriyetlerinin dünya siyasetinde hak ettikleri yere geleceğini, bu projelerin yardımıyla bölge ülkelerinin kısa sürede kalkınabileceğini ve güvenliklerini tehdit eden bölgesel sorunlara barışçıl çözüm bulabileceklerini ifade etti. TÜRKPA ve TÜRKSOY gibi yapılanmaların, Türk Dünyasının ortak sorunlarının sahiplenilmesine ve diğer devletlere anlatılmasına imkân verdiğini, bu sayede bölgesel ve uluslararası güvenliğe yardımcı olduklarını söyledi. Gül’e göre, AB’ye tam üyelik müzakerelerinde bulunan Türkiye, bölge ülkeleri ile AB arasında yakınlaşma işlevi de görecektir.25
Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev, 21-24 Ekim 2009 tarihleri arasında, geniş bir heyetle birlikte Türkiye’ye geldi. Ziyareti sırasında, Stratejik Ortaklık Anlaşmasının yanısıra, Bilim ve Teknik Alanında, Çevreyi Koruma, Turizm İşbirliği Anlaşmaları ile Hoca Ahmed Yesevi Üniversitesi’nin yeni çalışma şartlarına ilişkin antlaşma imzalandı. TOBB yetkilileri ile birlikte Ankara Sincan Organize Sanayi Bölgesinde incelemelerde bulunan Nazarbayev, ortak Türk kültürel miraslarını dünyaya tanıtmak için Türk Dünyası Akademisi’nin kurulmasını önerdi. Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattına destek vereceğini ve Samsun-Ceyhan boru hattına petrol vermeye hazır olduğunu açıklayan, Ceyhan’da ortak rafineri kurmaya talip olan Nazarbayev, Türk firmalarının Kazakistan’a gelmesini ve yatırım yapmalarını istedi.26 Ekonomik, kültürel ve siyasi alanlarda ilişkilerin geliştirilmesini öneren Nazarbayev, 27 kültürel ilişkilerin geliştirilmesine katkı yaptıklarını vurguladı.28
Gül de Türk Cumhuriyetleri arasındaki yakın ilişkilerin, Türk Dünyasının refahına ve huzuruna hizmet ettiğini vurguladı. Bu nedenle Türk Dili Konuşan Ülkeler
İşbirliği Konseyi ile TÜRKPA’nın kurulmasına büyük bir memnuniyetle destek verdi. İki ülke arasında uluslararası kuruluşlarda karşılıklı olarak yapıcı bir işbirliğinin bulunduğunu açıklayan Gül, bu bağlamda Türkiye’nin, Kazakistan’ın 2010 yılında AGİT Dönem Başkanlığını ve İKÖ 2011 yılı Dönem Başkanlığını desteklediklerini belirtti. İki ülkenin Avrasya jeopolitiğinde stratejik konuma sahip olduklarını düşünen Gül, CICA başta olmak üzere, bölgesel ve uluslararası
platformlarda gösterilen dayanışma, yakın ikili ilişkilere olduğu kadar, bölgesel işbirliğine ve istikrara da büyük katkı sağladığını ifade etti.29
Nazarbayev’in ziyareti sırasında bin kadar Türk ve 105 Kazak firması, Türk İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu tarafından düzenlenen Türkiye-Kazakistan İş ve Yatırım Forumuna katıldı.30 Forumda konuşan ve ulaştırma konusunda, Tarihi İpek Yolunu yeniden canlandırmak istediklerini söyleyen ve Kars-Tiflis-Bakü demiryolunun bitmek üzere olduğunu hatırlatan Gül, Kazakistan’ın Nabucco projesine destek vermesini istedi. Nazarbayev de Samsun-Ceyhan petrol boru hattını destekleyeceklerini ve Kazakistan’ın Ceyhan’da yapılacak rafineri projesine ortak olmak istediğini açıkladı. İki ülke
arasında finans, altyapı yatırımları, turizm, sosyal eğitim ve eğitim-kültür faaliyetlerinde ortak çalışmaların yapıldığını hatırlatan Nazarbayev, temel arzularının bölgesel düzeyde ekonomik ve ticari ilişkilerin geliştirilmesi olduğunu söyledi. Toplantı sırasında, müteahhitlik ve enerji sektörleri başta olmak üzere Türk şirketlerinin Kazakistan’a yönelik faaliyetleri değerlendirildi. Ulaştırma, tarım ve sanayi işbirliği alanlarında oluşturulan çalışma gruplarının hazırladığı raporlar incelendikten sonra, enerji alanında işbirliği, Kazakistan buğdayının
Türkiye üzerinden dünya pazarlarına ihraç edilmesi ve taşımacılık konularında taraflar arasında görüş alışverişinde bulunuldu.31
Devlet Başkanı Nazarbayev’in ziyaretinden önce Şubat ayında, Kazakistan Parlamenter Grubu Heyeti, Devlet Bakanı M. Said Yazıcıoğlu ile TİKA Başkanı Musa Kulaklıkaya’yı ziyaret etti. Kazak parlamenterler, iki ülke arasındaki diyalogun, ortak projelerin ve faaliyetlerin sürdürülmesini ve enerji ile inşaat alanlarında işbirliğinin geliştirilmesini istediler. Devlet Bakanı Yazıcıoğlu da ortak tarih ve kültüre sahip iki kardeş ülke arasındaki dostane ilişkilerin artarak
devam etmesi temennisinde bulunarak ticaret hacminin arttırılması gerektiğinin altını çizdi.32
2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder