Kırgızistan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kırgızistan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Ocak 2021 Cuma

Geleceğe Umutla Yürüyen Kırgızistan

 Geleceğe Umutla Yürüyen Kırgızistan 

İpek Yolu,Aladağlar,Tanrı Dağları,metalurji,Zamirbek MANASOV,Geleceğe Umutla Yürüyen, Kırgızistan,Kumtor Altın Madeni, petrol,doğalgaz rezervleri,

Zamirbek MANASOV
ODTÜ Avrasya Çalışmaları Merkezi Araştırma Görevlisi



    Geçtiğimiz sene bağımsızlığının 20. yılını kutlayan Kırgızistan, Sovyetler Birliği’nin dağılma süreci içine girmesi üzerine 15 Aralık 1990’da egemenliğini, 31 Ağustos 1991’de bağımsızlığını ilan etmiştir. Bağımsızlığından bu yana 4 kere Cumhurbaşkanı, 14 kere başbakan değişikliği yaşamıştır. Bağımsızlığın ilk on yılında siyasi anlamda demokratikleşmeye, ekonomik anlamda liberalleşmeye önem vererek kıyasla başarı yakalamış olan Kırgızistan, ikinci on yıllık süre boyunca siyasi ve sosyal anlamda yeniden yapılanmakta olan sistemdeki değişimleri sorgulamış ve giderek artan çalkantılı yıllar yaşamış ve sonucunda başkanlık sisteminden parlamenter sisteme geçiş yaşamıştır. Bu anlamda
Kırgızistan çoğu alanda olduğu gibi S.S.C.B. sonrası Orta Asya’da ilke imza atmıştır.
     Piyasa ekonomisine dayalı sistemin oturtulmasında ve salt öz kaynaklar kullanılarak ülke ekonomisinin yeniden yapılandırılması Kırgızistan için kolay olmamıştır. Ekonomik yapılanma süreci nedeniyle 1991-1996 yılları arasında Kırgızistan ekonomisi iki katı yavaşlama göstermiş olup 2000'li yılların başına gelindiğinde ekonomide toparlanma yaşanmıştır.
Ekonominin tekrar canlanması ise 1996 yılında tarım üretimindeki artış ve Kumtor Altın Madeni’ne doğrudan dış yatırımın gelmesiyle mümkün olmuştur. 1999’dan itibaren tarım ve altın sektörlerine bağlı olarak büyümeye devam etmiş olup Uluslararası Para Fonu’nun analizine göre Kırgızistan 2000-2009 yılları arasında makul bir büyüme hızına ulaşmıştır. Ancak, gerek arka arkaya yaşanan siyasi istikrarsızlık ve sosyal çalkantıların getirdiği tedirginlik gerekse dünyadaki ekonomik krizin etkisi nedeniyle ekonomik anlamda gelişmeyi yavaşlamış ve dış yatırımcılar için çekiciliği sorgulanır hale gelmiştir.

    2012 yılına girerken Kırgızistan yeni cumhurbaşkanını seçmiş, dört partili koalisyon hükümetini kurmuş ileriye yönelik çalışmalarını başlatmış bulunmaktadır.
Siyasi belirsizliğini az çok çözmüş olan Kırgızistan için yeni yılda başta ekonomik ve sosyal gelişmeye engel olan sorunlara çözümün aranması,enerji sektöründeki sorunların giderilmesi, yargı reformlarının sürdürülmesi, ülkedeki petrol ve doğal gaz rezervlerinin verimli kullanılması, yolsuzlukla mücadeleye gerçek anlamda başlanması gibi sorunlarla karşı karşıyadır.
Kırgızistan bağımsızlığından bu yana ekonomi alanında yürüttüğü reformları, politikalarını ve ülkenin kendine özel ekonomik yapısını dikkate alarak
ileriye yönelik bakıldığında madencilik, enerji ve tarım sektörleri ekonominin temelini oluşturan ve güçlü olarak tanımlanan sektörler olarak karşımıza
çıkmaktadır. 
   Bunların yanı sıra, inşaat, turizm, ulaştırma ve ticaret gibi hizmet sektörü alanlarında da sağlıklı bir büyüme gözlemlenmektedir. 
Buna karşın Kırgızistan ekonomisinin henüz istikrarlı büyüme ve ekonomik çeşitliliğe ulaştığı söylenemez. 

Ancak bu demek değildir ki Kırgızistan ekonomisin uzun vadeli bir toparlanmayı gerçekleştirebilecek yatırım olanakları sınırlıdır.
Kırgızistan ekonomisine ileriye yönelik yatırım alanları ve potansiyellerine bakıldığında aşağıdaki sektörler bazında toparlanabilmesi mümkün görünmektedir.
İleriye yönelik bakacak olursak ekonomide madencilik ve enerji büyük bir potansiyele sahiptir. Kırgızistan da 400 ü aşkın değerli ve yarı değerli taş
türü vardır. Devletin bütçe gelirlerinin büyük bir kısmı altın ve civa ihracatından sağlanmaktadır. Madencilik ve metalurji sektörü, Kırgızistan’ın sanayi
üretiminin yarıya yakınını gerçekleştirmektedir.
Bu alanda özellikle altın sanayi önemli bir ağırlık oluşturmaktadır.

Kırgızistan, altın rezervinin dışında kömür, mermer, civa, bakır, uranyum, mobilya, gümüş ve antimuan yatakları ile seramik sanayisinde kullanılan bazı
mineral kaynaklara sahiptir. 



Bu alandaki en önemli alt sektör, altın çıkarma ve işleme sektörüdür. Kırgızistan’ın metalurji sektöründe yaptığı üretimin önemli bir bölümünü ihraç etmektedir.
Elektrik enerjisi üretimi Kırgızistan’da temel endüstrilerden biri olup ağırlıklı olarak hidroelektrik santrallerinde üretilmekte ve çok düşük fiyattan arz
edilmektedir. Sektörün hem üretim hem de ihracat açısından gelişme potansiyeli yüksektir. Tien Shan dağlarındaki buzulların erimesiyle hidroenerji alanında kullanıma yönelik önemli bir potansiyel oluşturmaktadır. Ancak yeterli yatırım olmaması, mevcut altyapının yetersizliği ve su seviyesinde beklenmedik değişimleri nedeniyle bu potansiyelin hâlihazırda %10’u kullanılabilmektedir. Ülkedeki yüksek hidroelektrik enerji potansiyeli de ekonomi için bir avantajdır. Bu doğrultuda devletin hidroelektrik santralleri kurma, yenilenebilir enerji üretimi ve orta ve küçük boy santrallerin rekonstrüksiyonları hususunda yabancı yatırımdan faydalanacak şekilde çeşitli çalışmaları ve projeleri bulunmaktadır. 

    Issık Göl turistik bölgesinde güneş enerjisi kolektörlerinin kurulması da bu tür projelerin bir parçasıdır. Projenin bedeli 35 milyon Dolar olarak tahmin edilmekte olup 30-50 bin metrekarelik bir alanda kolektör kurulmasını gerektirmektedir.
Issık Göl bölgesindeki sağlık merkezlerinin % 95 oranında güneş enerjisine geçişi öngörülmektedir. Uzmanlara göre proje 7 yılda kendini amorti edecektir.
Hükümet iç piyasa ihtiyaçlarının karşılanması ve enerji kesintilerinin giderilmesi gibi sosyal bir hedefin yanı sıra, mevcut potansiyeli ihracata yöneltmeyi ve ihracatı kalıcı olarak artırma hedefini de gözetmektedir.
Ülkede sanayi yeterince gelişemediğinden, ihracatta tarım ürünlerinin payı oldukça yüksektir. 
Ancak, tarımın iklim ve benzeri etkilere çok açık olması dönemlik dalgalanmaları da beraberinde getirmekte ve ekonominin istikrarlı büyümesini  zora sokmaktadır.
Kırgızistan’da çok sayıda koyun, keçi, sığır ve at yetiştirilmekte hayvansal ürünler üzerine gelişen sektörlerde et, deri, yün ve halı ihraç eden bir ekonomik yapı oluşturulabilir. Sonuçta Kırgızistan 3 milyonu büyükbaş ve at olmak üzere yaklaşık 18 milyon hayvan potansiyeline sahiptir. Sulak arazilerde buğday, pamuk, kenevir, tütün, yağlı tohumlar, şeker pancarı, üzüm, mısır gibi muhtelif meyveler ve sebzeler yetiştirilmesi de önemli bir imkândır.

Ancak bu tür imkânlardan yararlanma potansiyelini artırmak için sulama, tarımda kullanılan araç ve ekipmanların sağlanması veya finansmanların kolaylaştırılması gerekmektedir. Örneğin, tarım arazilerinin 69 bin hektarının sert toprak, 30 bin hektarının erişim zorlukları, 14,2 bin hektarının sulama imkânının bulunmaması ve sulama ağlarının bozuk olması, 9,9 bin hektarının finansman yetersizliği, 9,5 bin hektarının tuzlanma ve bataklık, 6,1 bin hektarının ise üretim girdileri eksikliği nedeniyle kullanılamamaktadır. Bu konuda Türkiye Cumhuriyeti Türk İşbirliği Kalkınma İdaresi Başkanlığı aracılığıyla tarıma yönelik projelerde destekte bulunmuştur. İleriye yönelik Kırgız hükümetinin 2012-2014 yıllarını kapsayan 40 ulusal proje hazırlamış, bu projelerin gerçekleştirilmesi için gerekli yatırımların sağlanmasında TİKA ile işbirliği yapmak istediklerini kaydetmiştir. 

Çalışan nüfusun % 34’ü tarım alanlarında istihdam edildiği düşünüldüğünde bu tarz projelerin ne kadar önem arz ettiği ortadır.
Bağımsızlığının 20. yılını kutlamakta olan Kırgızistan için ileriye yönelik düşünülecek diğer bir potansiyel yatırım alanı da konut sektörüdür. Hâlihazırda
yürütülmekte olan inşaat faaliyetleri hacmi bağımsızlık öncesi dönemle karşılaştırıldığında ¼’ün altındadır.
Diğer sanayi dallarında olduğu gibi inşaat sektörü de makine ve ekipmanın yurt dışına transferi ve satışından önemli ölçüde etkilenmiştir. Bugün
ülkede özellikle dar gelirli kesimin konut sorunu giderek ağırlaşmakta olup, 200 bini aşkın ailenin konut ve barınma ihtiyacı bulunmaktadır. 

İkinci el ev piyasasındaki daralma konut sorununu daha da ağırlaştırmaktadır. 
Bu doğrultuda Bişkek Belediyesi hazırladığı “Şehir İçinde Şehir Projesi” için
750 hektar arazi ayırmıştır. Bu kapsamda arazinin müteahhide bedelsiz olarak verilmesi, konutların %30’unun mortgage sistemiyle satışa yönelik inşa edilmesi, şehir idaresinin inşa edilecek dairelerin yaklaşık %10’unu alması ve şehir merkezinde yıkılacak eski binaların sahiplerine devredilmesi
öngörülmektedir.
   Tanrı Dağlarının ülke içerisindeki uzantısını oluşturan ve bölgede Aladağlar olarak bilinen dağ silsilesi turizmin keşfedilmesini sağlamıştır. Bu dağlar
kış turizmi ve kayak merkezi olmaya müsait bir potansiyeli barındırmakta ve yatırımcılarını beklemektedir. Turizm konusundaki bir diğer avantajı ülkenin
kuzeydoğusunda, deniz seviyesinden 1.600 metre yükseklikte bulunan Issık Göl’dür. Dağ ve deniz ikliminin karışımı olan Issık Göl iklimi, şifalı çamur
ve mineralleriyle çok meşhur bir sağlık merkezi durumundadır. 

Bu bölgede kurulan sanatoryumlar on binlerce turisti ağırlama kapasitesine sahiptir.
   Mesela 1970-80 yıllarında Kırgızistan’a yılda 1,5 milyon turist gelmekteydi. 1990 ve 2000 yıllar arasında bu rakam 200 bini geçememiştir. 

Sebep bu sektörün gelişmemesi, eskilerinin kalitesinin olmaması ve yenilenmede çekilen zorluklar, üstelik bu sektörün tamamen unutulmasıdır. Halbuki tarihi,
coğrafi ve tabiat güzellikleri açısından çok önemlidir. Büyük İpek Yolu boyunca kurulmuş olan tarihî, mimarî eserlerin hala muhafaza ediliyor olması ve pek çok tarihi imparatorluğa ev sahipliği yapan ülke olması turizm sektörünün potansiyel yönlerini ortaya koymaktadır.

EKOAVRASYA 2012 KIŞ

***

3 Ocak 2021 Pazar

TÜRK KONSEYİ İPEK YOLU’NU YENİDEN İNŞA ETMEK İSTİYOR

TÜRK KONSEYİ İPEK YOLU’NU YENİDEN İNŞA ETMEK İSTİYOR 


Nahçıvan Zirvesi, Tarihi İpek Yolu,Türk Konseyi, İstanbul Zirvesi, Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Günü, Türkiye, Azerbaycan, Türkmenistan, 
Kırgızistan, Kazakistan, Özbekistan,




Tarihi İpek Yolu... Doğudan batıya ve batıdan doğuya tüccarların, orduların, bilge kişilerin buluşma noktası. Sadece onların mı? Fikirlerin, dinlerin ve kültürlerin de... İpek Yolu adı verilen bu güzergah uzun yıllar birçok milletin tarihinde önemli bir yer tutmuştur.

Türk devletlerinin güçlü olduğu dönemlerde dünyanın “ana ticaret güzergahı” haline gelen İpek Yolu’nun 21. yy . da yeniden canlandırılması ve etkin hale gelmesi için Türk Dünyasının kardeş ülkeleri önemli işbirliklerine imza atıyor. 

Bir zamanlar ipek, demir, kürk ve köle taşınan bu yollarda  şimdilerde başrolde iki önemli enerji kaynağı, petrol ve doğalgaz yer alıyor. Bu sayımızın dosya konusu 21. Yüzyılda tarihi İpek Yolu’nun yeniden inşası ve yürütülen işbirlikleri oldu.

     Türk Konseyi’nin üçüncü devlet başkanları zirvesi Azerbaycan’ın Gebele şehrinde 15-16 Ağustos 2013 tarihlerinde gerçekleştirildi.

1992’den bu yana 18 yıllık “Türk Dili Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları Zirveleri”nin mirası üzerine 2009’da kurulan ve kurumsallaşan Türk Konseyi, her geçen gün Türk Dünyası’nın bütünleşmesine yönelik adımlar atmaktadır. Türkiye, Kazakistan, Azerbaycan ve  Kırgızistan’ın üye olduğu Türk Konseyi, sadece Türkiye’nin değil Kazakistan başta olmak üzere diğer üye devletlerin bütünleşme yönündeki  istek ve çabaları ile geçmiş yıllara nazaran artık daha hızlı ilerlemektedir.


1992’de başlayan zirveler 2001’deki zirveden sonra 2006’ya kadar yapılmamıştır.
2006’da yeniden başlayan zirvelerin ardından Türk Dünyası için önemli sayıla bilecek adımlar 2009 Nahçıvan Zirvesi’nde atılmıştır. 

Bu adım Türk Cumhuriyetleri arasındaki işbirliğinin kurumsallaşmasını sağlamaya yönelik olmuştur.
16 Ekim 2010 İstanbul Zirvesi, Nahçıvan Anlaşması’nı hayata geçirmeye yönelik bir zirve olmuştur.
Nahçıvan’da alınan karar doğrultusunda, “Türk Konseyi” olarak adlandırılan örgütün Daimi Genel Sekreterliği oluşturulmuş, sekretaryanın merkezi de İstanbul olarak belirlenmiştir. 2010 İstanbul Zirvesi’nin ardından imzalanan bildirinin kurumsallaşma yönündeki önemli kararları  şunlar olmuştur;

< Türk Konseyi, her geçen gün Türk Dünyası’nın bütünleşmesine yönelik adımlar atmaktadır. >

Türk kültür mirasının korunması için Bakü’de özel bir vakıf oluşturulmş, Astana 2012 Türk Kültür Başkenti seçilmiş, Türk Dili Konuşan Ülkeler Kalkınma
Bankası ve ortak sigorta şirketinin kurulması kararlaştırılmış, Üniversiteler arası birlik kurulmuş ve “3 Ekim” tarihi Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Günü 
olarak kabul edilmiştir.1

2012 Bişkek Zirvesi ise “eğitim, bilim ve kültürel işbirliği” teması üzerine toplanmıştır. Zirve kapsamında toplanan Dışişleri Bakanları Konseyi tarafından Türk Konseyi sekreteryasının mali esaslarına ilişkin anlaşma imzalanmış, Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer ve diğer üye ülkelerin ilgili bakanları ise Astana’da Türk Akademisi ile Bakü’de Türk Kültür Miras Vakfı kurulmasına ilişkin anlaşmalara imza koymuşlardır.2

2013 Gebele Zirvesi “ulaştırma ve bağlantı” temasıyla gerçekleştirilmiştir. Türk Konseyi’nin Ulaştırma ve bağlantı teması üzerine toplanması İpek Yolu’nun yeniden inşası anlamına gelmektedir ve üye devletlerin liderleri bunu dile getirmişlerdir.

Kazakistan Cumhurbaşkanı Nazarbayev zirvedeki konuşmasında, altı bağımsız Türk dili konuşan cumhuriyetin gayrisafi milli hâsılalarının yaklaşık 1,2 trilyon olduğunu ancak bunun tam kapasite ile kullanılamadığını söylemiş ve bu durumu Kazakistan’ın dış ticaret rakamları ile örneklendirilmiştir.



   Kazakistan’ın 2012 rakamlarına göre dış ticaret hacminin 8 milyar dolar olduğunu söyleyen Nazarbayev, bu miktarın yalnızca yüzde 6’sının Türk Cumhuriyetleri ile olduğunu belirtmiştir.3 

    Nazarbayev, Türk Konseyi’ndeki kurumsallaşmanın ve gelişmenin en önemli aktörlerinden biri olarak, Türk Konseyi’nin artık uluslararası alanda ekonomik ve siyasi olarak daha güçlü olmasını istemekte bunun için çaba harcamaktadır. Nazarbayev’in Türk Konseyi ile ilgili konuşmalarında Konsey’e üye olmayan Özbekistan ve Türkmenistan’ı tıpkı bir üye devlet gibi değerlendirmesi, üye olmayan bu devletlerin de yakın zamanda üye olmalarının sağlanacağına işarettir.
   Abdullah Gül ise konuşmasında ağırlıklı olarak İpek Yolu’nun yeniden canlandırılması üzerinde durmuştur.


< Türk Konseyi’nin Ulaştırma ve bağlantı teması üzerine toplanması İpek Yolu’nun yeniden inşası anlamına gelmektedir ve üye devletlerin liderleri bunu dile getirmişlerdir. >

  Küresel ekonomik ağırlık merkezinin Asya- Pasifik bölgesine kaydığını ve bu durumdan dolayı Türk Dünyası’nın jeo-ekonomik öneminin arttığını söyleyen Gül, Türkiye, Azerbaycan, Türkmenistan, Kırgızistan, Kazakistan ve Özbekistan ekonomik ve demografik potansiyeli toplamda 4.8 milyon kilometre karelik yüzölçümü ile dünyada 7. sırada, 140 milyonluk nüfusuyla 9. Sırada, 1.5 Trilyon dolarlık milli hasıla ile 13. sırada  olduğunu belirtmiştir.4 

Gül de Nazarbayev gibi Konsey’in potansiyel ekonomik gücünden bahsederken üye olmayan Özbekistan ve Türkmenistan’ı saymıştır.

Türk dış politikasında Türkiye’nin Türk Cumhuriyetleri ile ilişkilerinde diplomatik rolü üstlenen Gül, konuşmasında “Türk dünyası küresel ölçekte  sahip olduğu coğrafi ve demografik ağırlığın çok altında bir ekonomik performans sergilemekte dir. Tarihe baktığımızda Türk devletlerinin güçlü ve etkili olduğu dönemlerde İpek Yolu'nun dünya ticaretinin dünyanın ana güzergahı olduğu dönemler olduğunu görüyoruz.


Türk dünyası küresel ekonominin ve dünya ticaret yollarının dışında kaldığında ise, siyaset ve medeniyet sahasında da ağırlığı azalmıştır, bu bir vakıadır, tarihi okuyan, bilen herkes bunu görmektedir” demiştir.5

Gül’ün sözlerine yansıyan Türk Dünyası’nın önemine ilişkin bu farkındalık Türk dış politikasında görünür hale gelmelidir.

İpek Yolu’nun yeniden canlandırılması adına önemli bir adım olan ve 2014’te bitmesi beklenen Bakü-Tiflis-Kars demiryolu projesinin Türk Dünyası arasındaki demiryolu bağlantısını sağlaması beklenmektedir. Bunun yanı sıra Gebele Zirvesi’nin ulaşım ve bağlantı alanındaki önemli konularından biri de Bakü Limanı ile Kazakistan’ın Aktau Limanı arasındaki bağlantıyı güçlendirmek olmuştur.

Türkmenistan’ın da Konsey’e dâhil olması durumunda Türkmenistan’daki Türkmenbaşı Limanı da Türk Dünyasının Hazar Denizi üzerindeki bağlantısını güçlendirecektir.

İpek Yolu’nun canlandırılması ve Türk Dünyasının ekonomik potansiyelini kullanması Türk Dünyasındaki kültürel ve siyasi bütünleşmenin de hız 
kazanmasını sağlayacaktır. Bu nedenle Türk Konseyi’nin Gebele Zirvesi Türk Dünyası’nın bütünleşmesi yönünde önemli bir eşik olabilir. 

   Fakat tarihi İpek Yolu’nun yeniden canlandırılması ve etkin hale getirilmesi için tarihi İpek Yolu ile 21. yüzyılın koşullarını daha iyi analiz etmek gerekmektedir. Tarihi İpek Yolu’nun yeniden canlanması yönünde umut vadeden bu önemli değişime rağmen Tarihi İpek Yolu ile  21. yüzyılın İpek Yolu arasında önemli farklılıklar mevcuttur. İlk olarak, İpek Yolu’nun ticaret malları günümüzde önemini yitirmiştir. 21. Yüzyıl İpek Yolu’nun ticaret malları ipek, kürk, köle veya demir değil, büyük oranda enerji kaynaklarından oluşmaktadır. İpek, yükte hafif pahada ise ağır  olmasına rağmen enerji kaynakları, yani petrol ve doğalgaz, çok kıymetli olmasıyla birlikte taşınması için büyük yatırımlar ve devletlerarası işbirlikleri
gerekmektedir. Enerji kaynaklarının taşınması sorunu devletlerarası ciddi projelerle aşılmaktadır, fakat taşınma konusunda önemli sorunlardan biri de 
güvenliktir. Tarihi İpek Yolu’nda ticaret yollarına hâkim tüm devletler ticari güvenliği sağlamaya çalışmışlar ve büyük oranda başarılı olmuşlardı. 

Günümüzde ise İpek Yolu’nun merkezi coğrafyaları siyasi istikrarsızlık ve terör sorunu yaşamaktadır. İpek Yolu üzerinde güven ortamının  oluşturulamaması tarihi İpek Yolu’nun yeniden canlandırılması yönündeki en önemli engeldir. Batılı devletlerin Türkistan’daki enerji kaynaklarına ulaşmadaki ısrarı ile bölgede, çıkarları doğrultusunda sorumluluk almaları güvenliğin daha erken gelmesini sağlayabilir.



<  İpek Yolu’nun yeniden canlandırılması adına önemli bir adım olan ve 2014’te bitmesi beklenen Bakü-Tiflis-Kars demiryolu projesinin Türk  Dünyası arasındaki demiryolu bağlantısını sağlaması beklenmektedir. >

   Avrupa’nın enerji ihtiyacını karşılayacak olan boru hatlarının güvenliği Avrupa için de önemli olacağından, gerçekleşecek boru hattı projeleri ülkeler arası “güvenlik zinciri” vazifesi görebilir.



<  Nazarbayev’in Türk Konseyi ile ilgili konuşmalarında Konsey’e üye olmayan Özbekistan ve Türkmenistan’ı tıpkı bir üye devlet gibi değerlendirmesi, üye olmayan bu devletlerin de yakın zamanda üye olmalarının sağlanacağına işarettir. >

     İpek Yolu’nda ikinci büyük değişim bölgenin siyasi yapısında yaşanmıştır. Büyük ve güçlü imparatorlukların hâkim olduğu coğrafyada artık küçük parçalanmış siyasi yapılar mevcuttur. Bu durum yukarıda değinilen güvenlik hususu ile de yakından alakalıdır, çünkü zayıf ve küçük siyasi yapıların varlığı İpek Yolu’nun merkezi güçler tarafından değil, çevre güçler tarafından yönlendirilmesi ne neden olmaktadır. Bu bağlamda, yaklaşık 115 milyon 6 nüfusa sahip olan merkez bölgenin7 2 milyar 700 milyon nüfuslu çevre8 tarafından etki altına alınmaması mümkün değildir. Etki altındaki kaynak sahibi merkez bölgenin kendi
koşullarını ortaya koyarak şekillendiremediği dış politika, İpek Yolu’nun etkinliğini de olumsuz yönde etkileyecektir. Bununla birlikte merkez bölgenin çevrenin kontrolü dışında ekonomik veya siyasi bir bütünleşme sürecine girmesi, çevreye karşı direncini artırabilir. Böylece merkez ülkeler kaynakların taşınması ve dağıtımı konusunda daha bağımsız bir siyaset oluşturarak, İpek Yolu’nun geleceğini kendileri tayin edebilirler.

Bu ihtimal ise mevcut güç dengeleri göz önüne alındığında dışarıdan bir destek olmadığı takdirde oldukça zor görünmektedir.

21. yüzyıl İpek Yolu ile Tarihi İpek Yolu arasındaki en önemli fark, güzergâhlar ile kaynak-talep arasında yaşanan değişim olmuştur. Tarihi İpek Yolu’nda ticari hareketlilik ana hatlarıyla doğu ile batı arasında gerçekleşmiştir. İki coğrafyadan da birbirine farklı mallar taşınmış, merkezi bölge ticaretin taşıyıcı rolünü üstlenmiştir.

Çevreler arasındaki ticari akım bütün devletlerin kazanç sağlayabildiği bir ticari yapıyı oluşturmuştur, fakat 21. yüzyıl İpek Yolu’nda kaynaklar çevre bölgeler arası bir trafiği değil merkezden çevrelere doğru bir hareketi gerektirmektedir. Bundan dolayı İpek Yolu üzerinde çevre bölgelerin birbirlerine ihtiyaçları yoktur. Hatta Merkezi bölgedeki kaynakların tek yönlü akışı için çevre ülkeler arası bir rekabet mevcuttur.

Çevredeki her ülke kendi çıkarları gereği merkezi Asya’ya tek başına hâkim olmaya çalışmaktadır.


< İpek Yolu üzerinde güven ortamının oluşturulamaması tarihi İpek Yolu’nun yeniden canlandırılması yönündeki en önemli engeldir. >

    Tarihi İpek Yolu Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte dünya ticaretinin soyutlandığı uzun bir dönemi geride bırakmıştır.

Yeni dönem siyasi, ekonomik ve  sosyal farklılıkları da beraberinde getirmiştir.
   Türkistan halkları bağımsızlıklarını kazanmalarıyla birlikte, milli şuuru canlandır mak adına her millet gibi tarihi zaferlere ve hâkimiyetlerine dönüp bakmıştır. Türk cumhuriyetleriyle birlikte diğer büyük güçler de Sovyetler Birliği’nden kopan bu yeni devletlerin coğrafyası için, İpek Yolu’nun yeniden canlandırılması projelerini ortaya koymaya çalışmışlardır. Her ne kadar yakın geçmişe nazaran Tarihi İpek Yolu’nun canlandırılması daha kolay gibi görünse de yüzyıllar içinde yaşanan büyük değişimler Tarihi İpek Yolu’nun şartlarını fazlasıyla değiştirmiştir. Geriye dönüş için aynı büyüklükte değişimlerin yaşanması gerekir.

   Tarihi referansların ışığında Türkistan, bir bütünlük içerisinde, geleceğe dönük büyük proje ve planlarla değerlendirilmelidir, çünkü 21. yüzyıl Türkistan’sı tarihi İpek Yolu’ndan daha büyük bir öneme sahip olabilir.

   Tarihi İpek Yolu, 17. yüzyıl ile 21. yüzyıl arasında uzun bir dönem edilgen konumda kalarak, dünya ticaretinden ve siyasetinden uzak kalmıştır. 19. yüzyıl’ın son on yılından itibaren İpek Yolu edilgen dönemden etkin döneme doğru bir geçiş sürecine girmiştir.

Yeni dönemdeki boru hattı ve demiryolu projeleri, İpek Yolu’nun tekrar etkin olacağı dönemlerin göstergesidir. Boru hatları ise ülkeler arası bir güvenlik zinciri görevi görmektedir. Özellikle enerji kaynaklarının Batı’ya ulaştırılacağı göz önüne alınırsa, İpek Yolu’ndaki boru hatları projelerinin Batılı ülkelerin de koruması altında olacağını gösterir. 

Boru hatlarının geçtiği ülkelerde herhangi bir istikrarsızlık olmasına, boru hatlarından faydalanan hiçbir ülke müsaade etmeyecek tir. Bu bağlamda, İpek Yolu üzerinde tekrar güvenlik ortamının sağlanması mümkündür. Bu güvenlik ortamının hızlı bir şekilde kurulması ve işleyebilmesi için, uluslararası ekonomik işbirliği süreçleri başlatılmalıdır. Bu süreçlerin sonunda, ticaret havzaları güvenlik altına alınabilir.

Bu bölgelerin ekonomik olarak kalkınması, muhtemelen etkisini İpek Yolu’nun Hint Okyanusu Ticaret Havzasında da hissettirebilir ve bu bölgedeki barış sürecini olumlu olarak etkileyebilir.



< Dünyanın ekonomik ağırlık merkezinin Asya-Pasifik’e kaydığı 21. Yüzyılda, Türkiye’nin uluslararası alanda etkin bir güç olabilmesi için Asya-Pasifik ile Batı arasındaki bağlantıyı sağlayacak olan İpek Yolu üzerinde yeniden etkin bir güç oluşturması gerekmektedir.  >

Dünyanın ekonomik ağırlık merkezinin Asya-Pasifik’e kaydığı 21. yüzyılda, Türkiye’nin uluslararası alanda etkin bir güç olabilmesi için Asya-Pasifik 
ile Batı arasındaki bağlantıyı sağlayacak olan İpek Yolu üzerinde yeniden etkin bir güç oluşturması gerekmektedir. Türk Konseyi bu potansiyel gücün ve Türk Dünyası’nın geleceğinin en somut göstergesidir. Bundan dolayı Türk dış politikasında da ağırlık merkezinin artık Türk Dünyası’na kayması gerekmektedir.
   Orta Doğu’nun kriz, çatışma ve savaş girdabında bilerek ve isteyerek taraf olan Türkiye’nin diplomatik ve ekonomik gücünü Orta Doğu’ya boşaltması, Türkiye’nin geleceği açısından bir israfa dönüşmüş durumdadır.

DİPNOTLAR;

1  http://www.mfa.gov.tr/bildiri.tr.mfa, 20.09.2010.
2 “Türk Konseyi 2. Zirvesi Bişkek’te düzenlendi.”, 
    http://turkkon.org/icerik.php?no=158, 28.08.2012.
3 “Nazarbayev calling to increase commodities turnover of Turkicspeaking countries”, 
    http://en.tengrinews.kz/politics_sub/Nazarbayev-calling-to-increase-commodities-turnover-of-Turkicspeaking-countries-21894/, (20.08.2013).
4 “Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi 3. Zirvesi’nde konuşma yaptı”, 
    http://www.turkiyegazetesi.com.tr/gundem/63565.aspx, (20.08.2013).
5 “Cumhurbaşkanı Abdullah Gül…”
6 CIA World Factbook, 2011, https://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/geos/, (15.10.2011).
7 Afganistan, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan ve Türkmenistan .
8 Çin, Hindistan, Rusya ve İran.

SAYI 24  2013 
www.ekoavrasya.net
“Avrasya’yaaçılan kapınız”
6 yaşında...
www.ekoavrasya.net

****

11 Kasım 2020 Çarşamba

Bağımsızlıklarının 30. Yılına Doğru Orta Asya Cumhuriyetlerinin Temel İşbirliği

Bağımsızlıklarının 30. Yılına Doğru Orta Asya Cumhuriyetlerinin Temel İşbirliği


Suinbay Suyundikov 
11 Mart 2020.,

“Biz Türk Ulusunun farklı devletleriyiz…
Altay’la Akdeniz arasında 200 milyondan fazla kardeşimiz yaşıyor.
Eğer birleşirsek dünyada çok etkin güce dönüşebiliriz.”
Nursultan Nazarbayev

Giriş

Ortak coğrafya, dil ve kültürel değerleri paylaşan Orta Asya Türk cumhuriyetleri binlerce yıllık bir tarihe sahiptir. İki kutuplu dünyanın son bulmasıyla Orta Asya cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını ilan etmesi, Birleşmiş Milletler (BM) gibi uluslararası kuruluşlar açısından önemli sonuçlar doğurmuştur.
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) yıkılmasından önce, 1991 yılında Orta Asya cumhuriyetleri arası danışma toplantısı düzenlenerek, bu ülkeler arasında bir müzakere zemini oluşturulmasına ilişkin bir anlaşma yapılmış, fakat SSCB yıkılınca bu anlaşma geçerliliğini yitirmiştir[1].

SSCB’nin çöküşünden sonra, Orta Asya'da beş yeni bağımsız devlet; Tacikistan, Özbekistan, Türkmenistan, Kırgızistan ve Kazakistan cumhuriyetleri ortaya çıkarak dünya arenasında önemli rol oynamaya başlamıştır. Hem Orta Asya cumhuriyetlerinden hem de dünyanın pek çok yerinden siyasetçiler, Sovyetler Birliği'nin çöküşünün süper güçler arasında yeni bir rekabet oluşturması ve Orta Asya'daki çıkarlarına zarar vermesinden korkuyorlardı.[2] 8 Aralık 1991 yılında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin üç cumhurbaşkanı (şimdiki Rusya Federasyonu, Belarus ve Ukrayna) tarafından Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) Antlaşmasının imzalanmasıyla; SSCB’nin hukukî varlığının, de-facto ve de-jure olarak sona erdiği ifade edildi. Bağımsız Devletler Topluluğu’nun oluşturulmasıyla topluluğa üye devletler arasında hukuksal, siyasi, ekonomi, savunma ve kültürel alanlarda çok taraflı işbirliği organları oluşturulmuştur.

Slav kökenli Sovyet ülkelerinin Aralık 1991 yılında diğer birlik üyesi ülkelere herhangi bir bilgi sunmadan kendi aralarında anlaşması, Orta Asya cumhuriyetlerinin cumhurbaşkanlarını önemli ölçüde tedirgin etmiştir. Örneğin, 1990’larda yaşanan “Birlik Antlaşması” müzakerelerinin ana figürü Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev, Slav kökenli ülke liderlerinin planlarından kendisinin haberdar olmamasından rahatsız olmuştur.[3]

Orta Asya cumhuriyetleri liderlerinin topluluğa katılıma ilişkin ilk toplantısı Türkmenistan’ın başkenti Aşkabat’ta gerçekleşmiştir. Toplantıda alınan sonuç, beş Orta Asya ülkesinin etnik ya da dini esaslara dayalı olamama şartıyla Bağımsız Devletler Topluluğu’na katılımının onaylanması olmuştur. [4]

Orta Asya cumhuriyetlerinin bağımsızlığını yeni elde etmesi; dünya genelinde büyük ses getirmiş, alışık olunan uluslararası güç dengelerin değişmesiyle birlikte de dikkatler bu devletler üzerinde toplanmıştır. Aynı zamanda coğrafi yüzölçümü açısından dünyanın en büyük kıtası olan Avrasya, hem bulunduğu konumu, hem de sahip olduğu jeopolitik konum bakımdan büyük bir öneme sahiptir. Bununla beraber zengin yer altı kaynakları açısından da dünyada en büyük potansiyele sahip olan bölgelerden birisidir. [5]


Orta Asya cumhuriyetleri arasındaki temel işbirliğinden söz edildiğinde, işbirliğini tetikleyen unsurların oluşturduğu avantajları ve dezavantajları ele almamız gerekir. Ülkeler arası işbirliğinin başlaması, devletlerarası sorunların çözümünün tek yoludur. Bağımsızlığı henüz taze olan Orta Asya cumhuriyetlerinin ilk önce ülke içi politik istikrarlarını sağlanması, sonrasında da ekonomik olarak güçlü olabilmek adına diğer ülkelerle işbirliği yoluna gitmesi gerekmektedir.
Bununla beraber Orta Asya Türk cumhuriyetlerinin tarihi ve kültürel ilişkileri oldukça eskilere dayandığı için, bilgi ve anlayış yönünden de bu ülkeler arasında önemli ölçüde farklılık görülmemektedir. Dil, din ve tarih; Orta Asya Türk cumhuriyetlerin ortak kültür unsurlarının ilk sıralarında yerini almaktadır. Bu anlamda da ortak kültürel unsurlar, Orta Asya cumhuriyetlerinin işbirliği ve dayanışmasının tesis edilmesine yönelik stratejilerin ortak buluşma yeridir.[6]
Orta Asya’nın coğrafik konumu, kökeni binlerce yıla dayanan ortak bir kültür havzasıdır. Orta Asya cumhuriyetlerinin coğrafi açısından kendi aralarında birbirinin devamı olmaları ve yakın komşu durumunda olmaları esasında bu ülkeler açısından büyük bir avantajdır. Dolayısıyla bu ülkeler açısından olumlu sonuç oluşturacak bir işbirliğinin teoriden pratiğe dönüştürülmesi elzemdir. İlk olarak, kültür alanından başlamak üzere bilim, ekonomi, siyasi, sosyal ve teknoloji ilişkiler ağını ivedilikle kurmak gerekmektedir.  Bu durum Türk Dünyasında ülkelerarası seviyede karşılıklı bağımlılık doğuracak; bu da Orta Asya Türki cumhuriyetlerinin ilişkilerinin gelişmesini ve aynı zamanda beraber hareket etmelerini, diğer bir ifadeyle entegrasyon tohumlarının yeşermesini teşvik edici unsurları oluşturacaktır.[7]

1991 yılında Bağımsız Devletler Topluluğu örgütünün kurulmasına rağmen, sosyo-ekonomik iletişimin zayıf kalması bazı post-Sovyet ülkelerinin birbirinden kopuk ve bağımsız olarak gelişmelerini tetiklemiştir. BDT çerçevesinde imzalanan sözleşmelerin çoğunluğu pratikte gerçekleşmemiştir. Bu uluslararası kuruluş birçok uzmanların görüşlerine göre, hızlı bir şekilde değişmekte olan tabloyu gölgelemiştir. Post Sovyet ülkelerinin bulunduğu coğrafyada işbirliği ve entegrasyon unsurları fonksiyonel nitelik kazanmamıştır.[8]

Orta Asya Kavramının Kısa Ontolojisi

Kazakçada “Merkezi Asya” anlamına gelen “Ortalık Asya” kavramı, Orta Asya ülkeleri ile Kazakistan’ı da kapsayan coğrafyayı ifade etmek için kullanılmaktadır. Aynı zamanda Rusçada “??????????? ????”(Tsentralnaya Aziya) ve İngilizce de “Central Asia” olarak kullanılan terimin Kazakça tercümesi de Merkezi Asya olarak isimlendirilmektedir. Türkiye Türkçesinde ise, “Merkezi Asya” kavramının yerine kalıplaşmış terim olarak “Orta Asya” adı kullanılmaktadır. Sovyetler Birliği döneminde Orta Asya coğrafyası “Orta Asya ve Kazakistan” (??????? ???? ? ????????? - Srednyaya Aziya i Kazakhstan) olarak isimlendirilmiştir. 1992 yılında yapılan Orta Asya cumhuriyetleri toplantısında Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev, “Orta Asya ve Kazakistan” kavramının yerine “Merkezi Asya” kavramının kullanılmasını önermiştir. Bağımsızlığına kavuşan Orta Asya ülkelerin 1993 yılında Özbekistan başkenti Taşkent’te tekrar toplanmıştır. Bu görüşmeler sonucunda, “Orta Asya ve Kazakistan” terimi “Merkezi Asya” olarak adlandırma kararını oybirliği ile alarak, jeopolitik kimlik belirleme konusunda değerlendirme yapmıştır.

Orta Asya Cumhuriyetleri İşbirliği Süreci

Kazakistan Cumhurbaşkanı N. Nazarbayev Avrupa Birliği’nin kuruluşunu esas alarak Orta Asya Birliği[9]’ni önermiştir.[10] 1993 yılında Orta Asya cumhuriyetleri zirvesinde Orta Asya Ortak Pazarı oluşturulmuştur. AB modelini örnek alan ülke liderleri, devletlerarası mal dolaşımının kısıtlamalarının kaldırılması, ithal ürünlere eklenen vergilerin standardizasyonu, entegrasyonu destekleyen ülkeler arasında gümrük ve tariflerinin kaldırılması ve ortak para birimine geçilmesini kararlaştırılmıştı.[11]

1993 yılında bölgenin en büyük iki devleti olan Kazakistan ile Özbekistan, 1994–2000 yılları arasında ekonomik entegrasyonu derinleştirme ile ilgili bir anlaşma imzalamışlardır. Ocak 1994’te Kazakistan ve Özbekistan arasında eşit ve serbest ekonomik alan oluşturmak için anlaşma imzalanmıştır. Nisan 1994’te Kırgızistan’da yer alan Çolpan-Ata şehrinde Kırgızistan, Kazakistan ve Özbekistan Cumhurbaşkanlarının yaptığı görüşme sonrasında serbest ekonomik alan oluşturmak, bununla beraber uygulayıcı organları kurmak için gerekli anlaşmalar imzalanmıştır. Daha sonra da Haziran 1994’te bu üç ülke Almatı’da düzenlenen geleneksel görüşmelerde ortak iktidar organını kurma girişiminde bulunmuş, Devletlerarası Konsey ile ilgili anlaşmaya imza atılmıştır. Ağustos 1994 tarihinde Devletlerarası Konseyin yürütme komitesine ilişkin ilkeler kabul edilmiştir. 1995 tarihinde entegrasyon süreçlerine katılan ülkelerin başbakanları, Konsey toplantısında 1995 ile 2000 yılları arasında yürütülecek “Ekonomik Entegrasyon Programı”nı kabul etmişlerdir. Haziran 1995 tarihinde Kırgızistan’ın Issıkgöl şehrinde yapılan zirve toplantısında, Orta Asya “Üçlüsünün” cumhurbaşkanları, “Bölgesel İşbirliği ile ilgili Deklarasyonu” kabul ettiler. Bununla beraber, “Başbakanlar Konseyi”, “Dışişleri Bakanları Konseyi” ve “Savunma Bakanları Konseyi” kuruldu. 1995 ile 1998 yılları arasında devletlerarası işbirliğinin çeşitli alanlarında 150’ye yakın belgeye imza atılmıştır.[12]

Entegrasyona ilişkin yukarıda adı geçen anlaşmalar olmasına rağmen, Orta Asya Birliği’nin çerçevesinde alınan kararların pratikte uygulamaya geçirilmesi güç olmuştur. Avrupa Birliği’nin uygulamakta olduğu ortak pazar; ürün, sermaye, emek ve hizmetlerin serbest dolaşımı gibi konularda Orta Asya ülkelerinde gerekli işlemler gerçekleşmemiştir. Bazı uzmanların görüşlerine göre, Orta Asya Birliği’nin tandem lokomotifleri olan Kazakistan ile Özbekistan’ın hızlı bir şekilde Batılı ülkelerle ekonomik-ticari ve siyasi ilişkilerin kurması sonrası bu ülkeler yepyeni bir dünya ile karşılaşmış, bu dünyanın cazibesine kendilerini kaptırmışlardır. Batılı ülkelerle ekonomik-ticari ve siyasi ilişkilerin artırılması, Orta Asya Birliği’nin güçlendirme çabalarının azalmasına hatta işbirliğin işlemsiz hale gelmesine neden olmuştur. Ta ki, ABD’nin “Büyük Orta Doğu” ve “Demokratikleşme” projelerinin başlamasıyla ABD’nin Afganistan ve İran’a yaptığı askeri operasyonların akabinde post-Sovyet coğrafyasında gerçekleştirdiği “kadife devrimler” Orta Asya cumhuriyetlerinin uygulamakta olduğu politikaların bir daha gözden geçirilmesini tetiklemiştir. Bu dönemde post-Sovyet coğrafyasında bulunan ülkelerin birçoğunda iç huzursuzluklar ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu kaotik durum karşısında Batılı devletlerin yeterli desteği vermemesi, özellikle Orta Asya ülkelerini kötü anlamda etkilemiştir. En nihayetinde bu kardeş ülkelerin sorunlarını uzaktan birinin çözmeyeceği ortaya çıkmıştır.[13]

Kazakistan Cumhuriyetin ilk Cumhurbaşkanı ve Orta Asya Birliği’nin mimarı olan Nursultan Nazarbayev, 16 Şubat 2005 yılında yaptığı Ulusa Seslenişinde[14] söyle ifadeler kullanmıştır:

"15'inci yüzyılın sonlarına kadar Orta Asya dünya ekonomisinde önemli bir bölgeydi. Bizim bölgemiz Doğu ve Batıyı birbirine bağlıyordu. Çeşitli halklar ulusal sınıflara bölünmemişti. İpek yolunun gerilemesi neticesinde Orta Asya da taşraya dönüştü. Bağımsızlığımızın kazanılmasıyla bölgemiz 500 yıl aradan sonra ilk defa dünya ekonomisi için önemli bir bölge hâline gelmektedir. Biz transit koridor olma konumumuzu pekiştirmekteyiz, dünya piyasalarına değerli ürünler olan petrol, doğal gaz, çeşitli madenler ve tarım ürünleri sağlamaktayız. Tarihî İpek Yolu güzergâhları üzerinden geçecek olan 21. yüz yılın petrol ve doğal gaz boru hatlarının, kara ve demiryollarının “çevre çizgileri” artık görünmektedir.
Asya Kaplanları ve AB'nin başarılı olmalarının sebepleri açıkça gözümüzün önündedir. Diğer taraftan, II. Dünya savaşından sonra bağımsızlığına kavuşan ülkeler arasında anlaşmazlıklar ve çekişmelere şahit oluyoruz. Global ekonomide büyük piyasalar önem taşımaktadır. Ayrıca biz de büyük güçlerin ekonomik üstünlük için bölgemizde açıkça rekabet ettiklerine de şahit olmaktayız. Sözkonusu küresel jeo-ekonomik mesele karşısında bizim doğru konuma sahip olmamız önemlidir.
Bizim önümüzde şöyle seçenekler var: Ya dünya ekonomisinin sonsuza dek hammadde sağlayıcısı olarak kalmak, yeni bir imparatorluk beklemek; ya da Ortalık Asya bölgesinin somut entegrasyon sürecini başlatmaya girişmektir. Ben son seçeneği teklif ediyorum.

Bizim ileri entegrasyonumuz istikrar, bölgenin aktif ilerlemesi, ekonomik ve askerî-siyasî bağımsızlık istikametinde olan yolumuzdur. Ancak bu durumda bölgemiz dünyada saygın bir konum elde edebilecektir. Ancak bu şekilde biz kendi güvenliğimizi temin edebiliriz, köktencilik ve terörizmle etkin bir şekilde mücadele edebiliriz.

Ortalık Asya Devletler Birliği'ni kurmayı teklif ediyorum. Kazakistan, Özbekistan ve Kırgızistan arasında yapılan 'Ebedî Dostluk Antlaşması' böyle bir örgütün sağlam temeli olabilir. Bölgemizin başka ülkelerini saymıyor değilim.
Bizim ekonomik çıkarlarımız, tarihî-kültürel köklerimiz, dilimiz, dinimiz, ekolojik sorunlarımız, dış tehditlerimiz ortaktır. AB mimarları böyle müşterek noktaları sadece hayal edebilirdi.

Ancak bu durumda biz, hepimizi bir, tek vücut olarak gören ulu atalarımıza lâyık olabiliriz. Önce Çarlık idaresi, daha sonra Stalin'in politikası bu birlikten korktu ve bölgemizi idarî-millî kesimlere parçaladı. İzlenen politika “Parçala-Yönet!” idi. Artık şimdi bizim tarafımızdan eşit haklara sahip bölge halklarının gelecek nesillerine zaruri olan yeni bir istikamet göstermenin zamanı geldi.”

Kazakistan Cumhurbaşkanı N. Nazarbayev Orta Asya Birliği’nin hızlı değişmekte olan küresel dünya sisteminde jeopolitik ve jeo-ekonomik nedenlerden dolayı gerçekleşmesi elzem olduğunun altını çizmiştir. İleriye doğru baktığımızda Orta Asya İşbirliğinin kaçınılmaz, hatta zorunlu olduğu bir gerçektir. Orta Asya cumhuriyetlerin en az 300 yıllık aradan sonra ilk defa dünya ekonomisi ve jeopolitiği için önemli bir stratejik konuma geldiğini söylemek mümkündür. Orta Asya 21.yüzyılda Avrasya kıtasının merkezi noktası hâline gelmiştir. Aynı zaman dünya piyasalarına petrol ürünleri, doğal gaz, çeşitli yer altı zenginlikleri ve tarım ürünlerini ihraç etmektedir. Orta Asya cumhuriyetlerinin kendi aralarında çeşitli alanlarda işbirliğini artırması stratejik büyük önem taşımaktadır. Ortalık Asya ülkeleri, kendi eksikliklerini gidermenin yolunun işbirliğinden geçtiğini anlamalıdırlar. Bu sayede ekonomik açıdan kendi pazarını kendisi kullanmış olacaklar ve ticari-ekonomik olarak yabancı ülkelere bağımlılıklarını da önemli ölçüde azaltmış olacaklardır. Ekonomik ve ticari ilişkilerin hızla artışı ve işbirliğine yönelik siyasi atılımlar özellikle bu ivmenin kazanılmasında önemli rol oynayacaktır. Sadece tek unsura dayanmaktan ziyade birçok alanda işbirliğini gitmek, entegrasyonun esas amaçları açısından gerekli olan yöntemdir.  
Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev 9 Nisan 2007 Pazartesi günü dört televizyon kanalına birden çeşitli konuları içeren uzun bir röportaj vermiştir. İki saatten fazla süren röportajda KC Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev: “Elbette en iyisi bizim Orta Asya Devletlerinin Birliği’ni kurmamızdır. Çünkü bütün dünyada birlik oluşturma temayülü var. Latin Amerikasında bu MERCOSUR – Brezilya, Arjantin ve Şili, Avrupa’da Benelüks dediğimiz Belçika, Lüksemburg ve Hollanda, Güney-Doğu Asya’da da böyle birlikler var. Doğu’da Arap ülkelerinin birliği var. Yani ülkeler arasında birlik oluşumları olmaktadır. Bizim Allah’ın birleşmemizi kaderimize yazdığı ve dil engelleri olmayan 55 milyon halk, birbirinin eksikliklerini tamamlayabilen bir ekonomi, aynı bölgede yaşama, karayolu ve enerji bağlantıları gibi özelliklerimiz var. Bu bölge dış pazarlara muhtaç olmaksızın kendi yiyecek içeceğini sağlayabilecek kapasitededir. [Birlik için] daha başka ne gereklidir? Bizler birbirlerimize saygılıyız. Halk bundan sadece yarar görebilir. Bizim böyle bir birliği niçin kuramadığımızı hala anlayamıyorum. Doğrusunu söylemek gerekirse, bu konuda çok konuşmalıyız. Bizim kendi vatandaşlarımıza da, komşularımıza da bu konuda daha çok söylenmelidir. Basın organları bizim kültürlerimizin yakın olduğu, ortak tarihimiz, dilimiz olduğu ve bizim çocuklarımızın geleceği hakkında daha fazla yazmalı, çizmeli. Bu entegrasyon, ekonomik açıdan avantaj sağlayacaktır. Ayrıca, genel olarak bizim güvenliğimize de hizmet edecektir. Bu sebeple, ben bu konudaki çalışmalarımı devam ettiriyorum. Tarihe bakacak olursak, bizi birlik olmaya daha 1918’lerde Mustafa Çokay davet etmiş idi. Hatırlarsanız, Mustafa Çokay’ın “Bizim kanımız bir, canımız bir, bu dünyada da, o dünyada da birleşmemiz lazım” demişti. O dönemde, “Türkistan Cumhuriyeti” demişti. O dönemden beri bu sözler önemini hiç kaybetmedi.

Bu yüzden, Özbekistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve Tacikistan’ın tüm seçkinleri, aydınları, tarihçileri ve ilim adamları bu meseleyi ele almaları lazımdır. Birlik olmak – katılmak, tek devlet olmak manasına gelmez. Fakat, birbirine gerçek akrabalık, kardeşlik ilişkileri tesis etmek demektir. Hiç olmazsa, Avrupa Birliği gibi, ekonomimiz bir olsa, işte o zaman büyük bir güç ortaya çıkardı. Bu durum ekonomilerimizi canlandırırdı. Güçlü birlik olurdu. Güvenliğimizi korumamızı kolaylaştırırdı. Bizim itibarımız çevredekilerden yüksek olurdu. Elbette, biz sağa sola dağılırsak, bizi teker teker hakimiyetleri altına almaları da kolay olacaktır.”[15] ifadeleri vurgulamıştır.

Uluslararası Arenada Orta Asya Cumhuriyetlerinin Genel Durumu    
 
Orta Asya daha evvel 19. yüzyılın başlarında tasarlanan “büyük oyun”daki gibi bir kez daha jeopolitik oyunların merkezi hâline gelmiş bulunmaktadır. Dolayısıyla günümüzde uluslararası camianın dikkati de bu coğrafyaya yoğunlaşmış durumdadır.[16] Bölgenin, hızla pazar ekonomisine geçişe ayak uydurmaya çalışan ve bunun sonucu olarak olağanüstü ekonomik gelişme başarısını sürdüren Çin Halk Cumhuriyeti’yle, bölgede önemli bir aktör olan Rusya Federasyon’uyla ve aynı zamanda yer küremizin siyasi ve ekonomik istikrar açısından en zorlu bölgelerinden olan Afganistan ve Orta Doğu ile ortak sınırları bulunmaktadır. Bununla beraber küresel çapta öneme sahip büyük enerji kaynaklarının bulunması, Avrasya coğrafyasının tam göbeğinde bulunmasından ötürü uyuşturucu trafiğinin transit geçiş bölgesini teşkil etmesi, bölgeyi Transavrasya ticaretinin geçiş alanı haline gelebilir.[17]  Diğer bir ifadeyle yakın gelecekte Orta Asya bölgesi yeni bir güç mücadelesi sahası, karışıklık ve çalkantıların merkezi hâline de gelebilir. Komşu ülkeler ve bu bölgeyle işbirliği yapan ortakları; bölgenin istikrarlı, güvenli ve gelişen Orta Asya olmasını istemektedirler. Bölgenin istikrarının çökmesiyle başlayabilecek iç karışıklıklar ve sınır çatışmaları bu ülkelerin çıkarlarına olmayacaktır. Çünkü bölge sadece iç istikrarsızlığa sürüklenmekle kalmayıp aynı zamanda Avrasya kıtasının uyuşturucu ticaretinin de büyük bir kısmı için geçiş koridoru rolünü üstlenecektir. Barışçı işbirliğinin ve bu anlamda gerçekleşecek entegrasyonun, herkesin çıkarına olacağı çok aşikârdır. Orta Asya’yla komşu olan ve bölge ülkeleriyle sıkı işbirliği içinde olan ülkeler istenilen insan gelişimi ve güvenliğine katkıyı sağlamakla beraber bölgesel işbirliği oluşumunda ciddi etki gücüne sahiptirler.[18]

Orta Asya ülkelerinin en önemli ekonomik ortağı Rusya’dır. Çünkü başka devletlerle karşılaştırıldığında Rusya’yla kültürel ve dil engelleri minimuma inmektedir. Çok büyük bir pazar olmakla beraber eğitim ve iş imkânı açısından da çok cazip olan Rusya, ayrıca Orta Asya ülkelerine yatırım kaynağı olarak da görülebilir. Rusya, bölgedeki oluşumların hemen hepsine katılarak iki taraflı ilişkilerde de aktif rol üstlenmektedir. İkinci önemli bölgesel ekonomik ortak ise Çin’dir. Hızlı büyüme gösteren Çin ekonomisi için yeni enerji kaynakları bulmadaki aktif arayışlar, bu ülkenin Orta Asya’nın enerji sektörüne yapılan yatırım hacmini çok hızlı bir şekilde arttırmıştır. Bunun dışında istikrarlı gelişmesini devam ettiren Çin, Orta Asya ülkeleri ile siyasi ve iktisadi ilişkilerini de geliştirmeye çok özen göstermektedir. Hem Rusya hem de Çin bölgenin güvenliği açısından çok önemli aktörlerdir, çünkü imzalamış oldukları Şangay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) anlaşması gereğince üye ülkeler terör, uyuşturucu ve silah kaçakçılığına karşı ortak mücadele vereceklerine dair taahhütlerde bulunmuşlardır. Bölgedeki istikrar, bölgenin diğer dolaylı komşuları olan İran ve Afganistan ve biraz daha uzak komşuları olan Hindistan, Pakistan ve Türkiye gibi ülkelerin de kendi çıkarına olacaktır. Hemen hepsi Orta Asya cumhuriyetleri ile iyi ilişkiler içinde olmayı istemektedirler. Çift taraflı ilişkilerde demokrasinin geliştirilmesi, güvenliğin sağlanması ve ekonomik yardım konularında finansal kaynak sağlayan önemli ülkelerin birisi de ABD’dir. Avrupa Birliği, Japonya, Almanya, İsviçre ve İngiltere az sayılmayacak miktarlarda yardım yapan diğer kurum ve ülkelerdir. Bu yardım programları, stratejik ilişkiler içinde olunan ülkelerle, bölgenin gelişmesi ve kalkınması için yapılmaktadır.[19]

Dünyanın gelişmiş ülkeleri en önemli stratejilerini ve teorilerini kurarken öncelikli hedef olarak Orta Asya’yı gösterirler. Bunun en büyük nedeni, Orta Asya coğrafyasında bulunan fosil enerji kaynaklarıdır. Aynı zamanda Avrasya kıtasında dünya nüfusunun yaklaşık %75’i yaşamakta ve enerji kaynakların dörtte üçü de bu coğrafyada bulunmaktadır.[20] 

Bununla beraber Avrasya halkları, medeniyetlerin oluştuğu muazzam bir insani ve ekonomik zenginlikler alt yapısına sahiptir.[21] Orta Asya, Hazar Enerji Havzası[22] sahip olduğu petrol ve doğalgaz kaynakları ile küresel, bölgesel güçlerin ve uluslararası aktörlerin ilgisini çeken coğrafya olarak jeostratejik ve jeoekonomik bir önem arz etmektedir.

Kazakistan Cumhuriyeti’nin UNESCO nezdindeki büyükelçilik görevini üstlenen Olcas Süleymenov, Orta Asya Türk cumhuriyetlerinin işbirliğinin beraberinde getireceği avantajı vurgularken, Avrasya’da birlik modelini gerçekleştirmenin zamanı geldiğini şöyle ifade etmiştir: “Dünyada 40’tan fazla Türkçe konuşan halk vardır. Bu çok geniş bir coğrafyadır. Tarih bizi Moğolistan’dan Akdeniz’e kadar olan bölgeye yaymıştır. Değişen asırlar halklarımızın mekânlarını birbirinden ayırmıştır. Buna rağmen, temel amaçlarımızı aynı şekilde algılıyoruz. Ayrıca, genel sorunlarımızı aynı üzüntü ve acıyla algılıyor, genel sevincimizle aynı şekilde iftihar ediyoruz. Bu nedenle bütün Türkçe konuşan halkılar adeta büyük Türk süper ulusunun, büyük Türk dünyasının diasporalarıdır.”[23]

Orta Asya hiçbir zaman sıradan bir bölge veya önemi gittikçe azalan bir coğrafi konum olmamış, daima “Avrasya’nın kalbi” niteliğini taşımıştır. Bu niteliğin önemi 21. yüzyılda daha da artmış bulunmaktadır. Dünya genelinde mevcut olan toplam doğal gazın %32’si Avrasya’ya ve bu miktarın yarısı da Orta Asya cumhuriyetlerine aittir. Aynı zamanda Avrasya’daki petrolün 1/4’ü bu coğrafyada bulunmaktadır. Şanghay İşbirliği’nden, Gümrük Birliği’nden, Bağımsız Devletler Topluluğu’ndan, Avrasya Ekonomik Birliği’nden, Kollektif Güvenlik Antlaşması Örgütü’nden ve İpek Yolundan söz edecek olursak Orta Asya cumhuriyetlerinin jeo-stratejik konumunun öneminin büyük olduğu açıktır.[24] 
 
 Source: BP Statistical Review of World Energy[25] June 2018

Orta Asya Cumhuriyetleri Arasında İşbirliğini Kolaylaştıran Etkenler

Ülkeler arası ilişkilerin pekiştirilmesi için oluşturulan işbirliği ister istemez başka çeşitli alanlarda da etkisini görülecektir. Bağımsızlığına yeni kavuşan Orta Asya Türki cumhuriyetlerinin arasındaki sorunlar ancak işbirliğinin temelleri sağlamlaştırıldığı zaman çözülecektir. Siyasi işbirliğin yanı sıra sosyal-ekonomik alanında da güçlü olabilmek için Ortalık Asya cumhuriyetlerinin bu alanlarda güçlü işbirliğine ihtiyacı vardır. Bütün bunların yanında bu ülkeler arasında büyük ortaklık barındıran tarih, coğrafya, dini, etnik ve kültürel yapılar; kendi aralarında büyük çapta çatışmaların ortaya çıkmamış olması gibi ortak zeminlere sahip olmaları da işbirliğini kolaylaştıran etkenlerdendir.[26]  

Bölgesel işbirliği kapsamında önemli ekonomik ilişkiler (ticaret, ulaştırma, lojistik ve doğrudan yabancı yatırımlar vs.), doğal kaynaklar alanındaki ilişkiler (su, enerji ve ekoloji) ve tüm devletlerde olduğu gibi ulusal güvenlik alanındaki ilişkiler (terörizm, silah, uyuşturucu ticareti ve dini radikal oluşumlar ile mücadele) dikkatle incelenmektedir. Orta Asya’da bu üç alandaki işbirliği potansiyeli gittikçe önem kazanmaktadır. Diğer önemli işbirliği alanları da; eğitim, sağlık, düzensiz göç ve doğal felaketlere karşı işbirliği yapmaktır. Kuşkusuz, bu işbirliği sahalarının bazıları diğerlerine göre daha sıkı ilişkiler gerektirmektedir. Öte yandan da bölgesel işbirliği, devletlerarası ilişkilerde asli unsur olmayan iç reformların yürütülmesini ve demokratik yapıların oluşumunu ciddi manada teşvik edebilir.[27]

Post-Sovyet Orta Asya cumhuriyetlerinin en önemli bir özelliklerinden biri de toplumun büyük bir kesiminin eğitimli olması, dolayısıyla yeniliğe açık olmasıdır. Sovyet eğitim sisteminin en avantajlı kısmı 1. sınıftan 11. sınıfa kadar zorunlu eğitim olmasıdır. Eski Sovyet ülkelerinde ve özellikle Orta Asya cumhuriyetlerinin arasında ciddî bir ideolojik farklılık bulunmamaktadır. Buna ek olarak genellikle devlet olarak kimse diğerinin iç işlerine karışmamaktadır.

Orta Asya Cumhuriyetlerinin Yakın Komşularıyla İlişkileri

Orta Asya ülkelerinin denize doğrudan çıkışı olmaması, bölgenin beş ülkesini komşularıyla iyi ilişkiler kurmaya zorlamaktadır. Hem uluslararası ticaret (pazar sağlanması ve mal ihtiyaçlarını karşılama), bölge dışı ulaşım, lojistik geçitleri ve uluslararası büyük limanlara erişim, dış kaynaklı terör, uyuşturucu kaçakçılığı ve insan ticaretiyle mücadele gibi birçok alanda işbirliği yapmak için iyi ilişkiler içinde olunmasının gerekliliği çok açıktır. Sınır komşuları olan Afganistan, Çin, İran ve Rusya bu alanlarda işbirliği yapılabilecek önemli aktörlerdir. Afganistan hariç diğer ülkeler için alan büyüklüğü, yer altı ve yer üstü zenginlikleri hem yatırım çekme olanağı sağlamaktadır hem de yeni teknolojiye erişim, yeraltı zenginlikleri pazarlarını genişletme, tarım ürünleri, hammadde ve bazı sanayi ürünleri üretme imkânını sunmaktadır. Hatta Afganistan bile yabancı ve askeri yardımları çekmesinden dolayı, Orta Asya ülkelerine ciddi iş imkânları yaratmaktadır. Bunlarla beraber Orta Asya ülkelerinin komşularıyla ilişkilerini ulusal çıkarları yönünden ele aldığımızda karşımıza çok zor ve riskli bir manzara çıkmaktadır; hem iki taraflı ilişkilerde hem de bölgesel oluşum ve programlar bünyesinde ciddi çıkmazlara sürüklenebilme riski mevcuttur.[28]

Orta Asya Cumhuriyetlerinin Rusya Federasyonu ile İlişkileri

Rusya hem yüzyılı aşkın bir süre sömürgeci imparatorluk tecrübesine sahip olmasıyla hem de Orta Asya’daki modernizasyonun ve sanayileşmenin lokomotifi olma özelliğiyle Orta Asya coğrafyasında önemli bir role sahiptir. Bölge ülkeleriyle Rusya arasındaki ilişkiler çok karmaşık ve derin bir yapıya sahiptir. Rusya şu ana kadar “ekonomik lokomotif ve ekonomik cazibe merkezi” olma özelliğini korumuştur. Aynı zamanda Orta Asya cumhuriyetlerinin en büyük ticari ortağı ve bölgenin siyasi elitinin destekçisi, askeri ve teknik malzeme tedarikçisi ve kaynağı rolü oynamaktadır. Bununla beraber bu coğrafyanın tamamında Rus dili oldukça yaygın olarak kullanılmaktadır. Rusya’nın bölgede yürüttüğü genel siyaset, Orta Asya Cumhuriyetleri iktidarlarının yürüttüğü ekonomik gelişim ve siyasi istikrarı koruma siyasetiyle uyum içindedir.[29]

Bir yönden Rusya her bir Orta Asya cumhuriyeti ile ayrı ayrı ilişki kurmakta ve diğer bölgesel birçok kuruluş ve oluşumlarda yerini almaktadır. Bunlardan bazıları şunlardır: Orta Asya İşbirliği Örgütü (OAİÖ), Ortak Ekonomik Birlik, Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) ve Güvenlik ve İşbirliği Örgütü (OSC). Rusya’nın geniş yardım programları olmasa da, kamu ve özel şirketler tarafından yapılan stratejik yatırımlar sayesinde ve bu bölgede kilit sayılabilecek alanlarda ortak şirketler kurarak hem bölgenin ekonomik gelişimine katkı sağlamakta hem de Rusya’nın bölgedeki siyasi nüfuzunu artırmaktadır. Rusya’nın yatırımlarının büyük bir kısmı enerji sektörüne yöneliktir. Böylece uzun vadede petrol, doğalgaz ve hidroenerji kaynaklarının işletilmesinin garantisini vermektedir. Son senelerde Rus şirketlerin başka yatırım alanlarına da yöneldiği bilinmektedir. Örneğin, Rus şirketler Kırgızistan’daki ucuz işgücünden dolayı ülkenin sanayi alanına ciddi yatırımlar yaparak üretimlerini bu ülkeye transfer etmiş ve sonrasında da ürünlerini tekrar Rusya’ya ihraç etme yolunu izlemiştir.

Yukarıda bahsettiğimiz yatırımların dışında Rusya ve Orta Asya’nın ekonomik bağlarının önemli bir türü de Rusya’ya çalışmak için gelen Kırgız, Tacik ve Özbek işçilerin kendi ülkelerine döviz getirmesidir. Bu paraların fakirlikle mücadelede küçümsenemeyecek öneme sahip olduğu açıktır. Fakat aynı zamanda Rusya’da olası bir siyasi çalkantı sonucunda her an kesilebilecek türden olması da ayrı bir risk faktörü olarak görülmektedir. İşçilerin büyük bir kısmı çalışma izni olmayan kaçak işçilerdir. Bunlar her an işten atılabilecek, herhangi bir zor durumda işvereni ya da yerel yöneticiler tarafından iyi muamele görmeyen, çok az ücretlerle çalıştırılan kişilerdir. Rusya yönetimi bu işçilerin kazançlarının ülkelerinin ekonomisine katkıları göz önünde bulundurarak göçlerin hukuki temellerini kolaylaştırmaya çalışmaktadır.[30]

Ancak göçmen işçi sayısının artmasıyla birlikte Rusya’da Orta Asya göçmenlerine karşı hoşgörü azalarak yerini nefrete bırakmaktadır. Bu durum hükümeti göçmenlerin serbest gezme imkânlarına sınırlamalar getirmeye ve onları gözetim altında tutmaya yönelik düzenlemeler oluşturmaya zorlamaktadır. Durum göründüğü gibi basit değildir, zira hükümet göçmenlere karşı sert sınırlamalar getirdiği takdirde Orta Asya ülkelerine aktarılan para miktarında ciddi düşüşler meydana gelecek ve o ülkelerdeki ekonomik istikrar önemli ölçüde zarar görebilecektir. Diğer yönden eğer göçmen sayısı kontrolsüz bir şekilde artmaya devam ederse, hükümet Rusya’nın kendi içinde bir siyasi çalkantıyla karşı karşıya kalabilecektir. Rusya parlamentosu; göçmenlere kimlik kartları çıkartma, kayıt tutma, pasaport çıkartma ve biyometrik verilere sahip olan vize uygulaması dâhil pek çok düzenlemeyi görüştü. Fakat bu durumda talep edilen vergi miktarını Kırgızistan ve Tacikistan gibi ülkelerden gelen fakir işçiler için kaldıramayacakları kadar fazla olacaktı.

Orta Asya’da Rusya’nın önemli birtakım güvenlik çıkarı da mevcuttur. Tacikistan’ın sınır bölgelerinden askerini çekme anlaşması gereğince Rusya bu ülkede ücretsiz ve süresiz askeri üsleri kullanma hakkını elde etmiştir. Ayrıca Tacikistan’a ait Sovyet zamanından kalma uzay izleme merkezini de kendine geçirme hakkını da elde etmiştir. Bu yeni askeri üste havadan destekli tam teçhizatlı 5000 Rus askerinden oluşan tümenini de bulundurmaktadır. Resmi olarak bunlar Rus uzay denetleme merkezini kontrolü altına alacaklardır. Tacikistan açısından da Rusya’nın ülkede asker bulundurması komşu ülkeler tarafından gelebilecek askeri tehdide, potansiyel terör ve iç karışıklıklara ve uyuşturucu kaçakçılığına karşı kalkan olarak kullanılması yönünden tercih edilmektedir. 2002 yılından beri Rusya, Kırgızistan’ın Kant şehrinde bulunan askeri hava üssünü kiralamış durumdadır.[31]
Tüm bölgeyi ele aldığımızda Rusya, ŞİÖ çerçevesinde güvenlik konusunda aktif bir aktör konumundadır. 
Önemli ekonomik çıkarların yanı sıra Orta Asya Cumhuriyetlerinin Rusya’yla işbirliği bazı riskleri de beraberinde getirmektedir. Örneğin, Türkmenistan ve Özbekistan petrol ve gaz taşımacılığı sektöründeki Rus tekeli ve bu ülkelerin açık denizlere doğrudan çıkışları olmamaları; bu ülkelerin uluslararası piyasadaki petrol ve doğal gaz kazançlarından doğrudan ve bağımsız olarak faydalanmalarını olanaksız kılmaktadır. Buna ek olarak Tacikistan’ın enerji sektöründe her geçen gün artan Rusya hâkimiyeti de ciddi kaygılar uyandırmakta dır. Bir diğer risk ise Rusya’nın insan hakları, demokratik ilerleme ve basın-yayın özgürlüğü gibi konulara gereken önemi vermemesidir. Hatta Rusya, çoğu kez iç siyasi istikrarını koruma amacıyla Orta Asya hükümetlerinin muhalefete karşı mücadelesinde destek sağlamaktadır. Böyle hareketler uzun vadede bölgede demokratik siyasi kurumların istikrarlı bir şekilde gelişmesine ve uzun vadeli ekonomik gelişmeye ciddi darbeler indirebilir.
Rusya’nın Orta Asya ülkelerindeki enerji kaynaklarına yönelik politikası da incelemeye değer durumdadır. Petrol ve doğalgaz potansiyeli açısından büyük öneme sahip olan Rusya için bu coğrafya, ham enerji kaynakları açısından öncelik gösterilecek veya mecbur kalınacak bir bölge değildir. Rusya’nın Orta Asya’ya yönelik enerji politikasındaki esas hedefi, petrol ve doğalgazın dünya piyasalarına taşınması güzergâhını bir araç olarak kullanarak, Orta Asya cumhuriyetlerinde kendi siyasi nüfuzunu güçlendirmektir.[32]

Orta Asya Cumhuriyetlerinin Çin Halk Cumhuriyeti ile İlişkileri

Çin’in genel jeopolitik stratejisi bölgede ve tüm dünyada Çin nüfuzunu güçlendirmeye yöneliktir. Dünya ekonomisinde daha büyük etki sahibi olabilmek için elektrik enerjisi ve yeraltı kaynaklarına ihtiyaç duyan Çin devleti, Orta Doğu ve Avrupa ülkelerinde nüfuzunu arttırma yolunda adeta bir köprü niteliği taşıyan ve zengin yeraltı kaynaklarına sahip olan Orta Asya ülkeleriyle bu anlamda yakın ilişkiler kurmak durumundadır. Ayrıca Doğu Türkistan’da yaşayan Uygur Türklerine yönelik Çin politikalarının küresel çapta tepki çekmesinden dolayı; olası bir dış destekli hareketin kendisine zarar vermesi endişesi barındıran Çin, Orta Asya ülkeleriyle yakın ilişki kurma niyetindedir.

Çin’in Orta Asya’da yürüttüğü siyasi ilişkiler oldukça çıkar odaklıdır. Çoğunlukla bu ilişkiler iki taraflı ticaret ve enerji sektörüne yatırımlardan ibarettir. Ayrıca Çin, ŞİÖ’nün bir üyesi olarak bölgesel oluşumlar içinde aktif bir rol üstlenmektedir. Bu örgüt çerçevesinde Çin kendi stratejik çıkarlarını savunma yoluna gitmektedir. Özellikle, örgütün teröre karşı mücadeleye yönelik askeri inisiyatifi, Çin’in komşu ülkelerle birlikte bölgede teröre ve kendi sınırları içinde ayrılıkçı olarak tanımladığı hareketlere karşı işbirliğine gitmesi için bir zemin oluşturmaktadır. En nihayetinde de bunun gibi yakın ilişkiler, bölgede Amerikan nüfuzunun aşırı artmasına karşı denge unsuru teşkil etmektedir. 2005 senesinde gerçekleşen ŞİÖ zirvesinde üye ülkeler, ABD’ye bazı Orta Asya ülkelerinde bulundurduğu askerlerini kademeli olarak geri çekmesi çağrısında bulundu. ŞİÖ kapsamında Çin sınır güvenliğini sağlama, uyuşturucu kaçakçılığına karşı mücadele ve AİDS’in yayılmasını önleme gibi konularda gereken mekanizmaları oluşturma imkânı bulmaktadır.

Çin, Orta Asya ülkeleri açısından bakıldığında ekonomik gelişmeye katkı sağlayacak ticari krediler ve doğrudan yatırımlarını arttırmaktadır. Bir diğer yandan da Çin yatırımları bölgeye gerekli finansal kaynağı ve teknik altyapı bilgisini sağlamaktadır. 2004 senesinde Taşkent’te gerçekleşen ŞİÖ zirvesinde Çin, örgüte üye ülkelere Çin mallarını satın alabilmeleri için 900 milyon dolar tutarında kredi vermeyi kabul etmiştir. Ayrıca yine Çin, bölgenin ekonomik altyapı gelişimi için Gelişim Fonuna 20 milyon dolarlık yardım sözü vermiştir.

Dünya Ticaret Örgütüne (DTÖ) üye olan Kırgızistan, Kazakistan, Özbekistan ve Tacikistan gibi Orta Asya ülkeleri; Çin ihracatçıları ve ithalatçıları için bir geçiş noktası olma özelliğini sürdürmektedir. Bu anlamda Kırgızistan da bölgenin ticari merkezi olma statüsünü elde etmek için gayret sarf etmektedir. Çin, Kırgızistan’da petrol yatakları ve hidroelektrik alanları dâhil birkaç alanda yatırım yapmayı planlamaktadır. Ayrıca Çin demir, volfram ve kurşun yatakların işletilmesi ve Kırgızistan üzerinden geçecek Orta Asya - Doğu Türkistan otoyolunun yapımı için 1.5 milyar dolarlık finansal kaynak sağlama projelerini geliştirmektedir. Çin’in Türkmenistan ve Tacikistan ile ekonomik ilişkileri ise halen sınırlıdır. Çin’in Orta Asya’yla mevcut işbirliği henüz başlangıç aşamasında olup, bu işbirliğini daha da ilerletmeye çalıştığı çok aşikârdır. Görünüşe bakılırsa iki taraflı ekonomik işbirliği hızlı bir şekilde iki tarafın kazançlarını artırarak gelişecektir.

Özellikle ŞİÖ çerçevesinde siyaset ve güvenlik alanındaki sıkı işbirliği her iki tarafın çıkarına olacaktır. Tıpkı Rusya ile Orta Asya ülkeleri gibi, Çin ile Orta Asya ülkeleri arasındaki ilişkiler de bölgedeki muhalefetin yapacağı siyasi baskıyı demokratik bir anlayışla ele alan, siyasi diyalog masasını açık tutan, güç zoruyla bastırma yoluna başvurmayan ve yapıcı muhalefete alan açacak şekilde geliştirilmelidir.[33]

Orta Asya Cumhuriyetlerinin Afganistan ile İlişkileri

Yakın geçmişinde Afganistan’ın Orta Asya ülkeleriyle ciddi ekonomik ve siyasi ilişkiler kurduğunu söylemek zordur. “Taliban” yönetimi döneminde Orta Asya cumhuriyetleri bu yönetimle resmi hiçbir bağın kurmamıştır. Buna rağmen Afganistan’dan uyuşturucu, kaçak tarım ürünleri, halı ve yün gibi ürünler Orta Asya bölgesine sokulurken, Orta Asya’dan da ikinci el araba ve diğer bazı ürünler Afganistan’a girebilmekteydi. Orta Asya hükümetleri Afganistan’ı, uyuşturucu kaçakçılığını destekleyen ve Özbekistan İslami Hareketi dâhil kökten dinci grupların finansal kaynağını sağlayan bir rejim olarak görmekte ve bu anlamda her türlü resmi siyasi ilişkiden kaçınmaktaydı. Taliban rejiminin 2002 yılında düşmesiyle birlikte Afganistan’daki ekonominin ve siyasi sistemin geliştirilmesine yönelik uluslararası çabalar sonucunda Orta Asya ülkelerinin Afganistan’a olan ilgisi de artmıştır. Çünkü yeni oluşan durumda Afganistan, Orta Asya ülkeleri için ticaret ve güvenlik alanında bir parter olarak görülmüştür. Ayrıca ulaşıma sektörüne yönelik uluslararası yatırımlarla birlikte Afganistan topraklarında yer alan eski transit geçiş yollarını tekrar kullanıma açma ve yeni yolların yapımına yönelik projeler geliştirmektedir. Bu gelişmenin Afganistan sınırlarında güvenliğin tam sağlanması şartıyla İran’dan Pakistan’a ve Orta Asya’ya kadar tüm bölgede ticareti kolaylaştırması beklenmektedir. Afganistan ve Tacikistan arasında köprüler inşa edilmiştir ve 2005 yılında ABD’nin yardımı ile Pyandj nehri üzerinden yeni köprü inşası başlamıştır.[34]

Afganistan’ın ekonomik gelişimi gelecekte bölgede birçok ekonomik imkânlar oluşturacaktır. Ancak bunun gerçekleşebilmesi yalnızca sıkı ve etkin işbirliğiyle mümkündür. Bu kapsamda Kırgızistan ve Tacikistan’dan Afganistan’a elektrik enerjisi ticareti yapılabilir, bu sayede de yüksek voltajlı hatlar hususunda elektrik sıkıntısı çeken Hindistan ve Pakistan’a gereken enerji temin edilebilir. Kazakistan için Afganistan; buğday, petrol ürünleri ihraç edebilecekleri, mühendislik ve bankacılık hizmetlerini sunabilecekleri bakir bir pazardır. Kalkındırma projeleri tamamlanıp gereken altyapı inşası tamamlandıktan sonra resmi yollardan Afganistan’a mal ve hizmet ticareti yapma imkânı doğacaktır.

Orta Asya ülkelerinin değerlendirmelerinde Afganistan’ın geleceği iki faktöre bağlıdır. Bunlar, ülke içinde barış ve sükûnet ortamının sağlanması ile uyuşturucu ticaretiyle ciddi mücadeledir. Ülke içi barışın sağlanamaması durumunda Orta Asya ülkeleri güneydeki komşularıyla ticaretini genişletemeyecek ve yakın limanlara transit ulaşım yollarını geliştiremeyecektir. Eğer Afganistan’da uyuşturucu üretiminde hızlı bir düşüş sağlanamazsa, uyuşturucu ticareti ve bunun kötü sonuçları Orta Asya ülkelerini de zor durumda bırakacaktır.[35]

Orta Asya Cumhuriyetlerinin İran ile İlişkileri

İran’ın Orta Asya ile işbirliğine karşı tutumu karşılıklı ekonomik çıkar odaklıdır. Siyasi yönden ilişkiler de Orta Asta cumhuriyetlerinin Avrupa ve ABD ile sıkıntılı dönemler yaşama durumunda dost ve müttefik olacak alternatif ülkeler arama kapsamındadır. İran’ın Ekonomik İşbirliği Örgütüne (EİÖ) üye olarak katılması Orta Asya cumhuriyetlerinin bu tutumunun açık bir göstergesidir. Bölgesel EİÖ’nün sunduğu işbirliği zemini; öncelik olarak uyuşturucuyla mücadele, bölgesel ticaretin gelişip genişletilmesi, iyi komşuluk politikasını izlenmesi ve barış ortamının sağlanması ve karşılıklı yardımı teşvik etme gibi zorunlulukları içermektedir. İran ayrıca ŞİÖ’ye üyeliğe kabul edilme isteğinde bulunmuştur. ŞİÖ üyeliğinin İran için önemi; Çin ve Rusya ile sıkı işbirliği kurma imkânını verecek olması, bunun sonucu olarak da diğer komşu ülkelerle stratejik ortaklıklara kadar varan ilişkiler kurarak ABD etkisine karşı denge unsuru rolü oynayacak olmasıdır. İran, 2005 yılının Haziran ayında gerçekleşen ŞİÖ zirvesinde gözlemci statüsünü kazanmıştır.[36]

Orta Asya ülkeleri içinde Özbekistan, İran’ı uluslararası pazara önemli bir çıkış kapısı olarak görmekte, Tacikistan ise kültürel yönden yakınlık hissetmektedir (Tacik dili İran dilleri grubuna girmektedir). İran ayrıca Tacikistan’daki birçok ortak ekonomik projede yer almaktadır. Enerji sektörü gibi alanlarda İran’ın Türkmenistan’la da oldukça önemli ekonomik ilişkileri mevcuttur. İran ve Orta Asya cumhuriyetleri arasında açık sınır ve sıkı ekonomik işbirliğine yönelik politikalar uzun vadede karşılıklı ticaretten, transit geçişe pek çok alanı kapsamaktadır. Ayrıca bu politikalar ekonomik işbirliği seviyesine göre yatırımlardan önemli kazanç elde etmeyi vaat etmektedir.[37]

Sonuç Yerine

Eğer Kazakistan’ın ortaya koyduğu entegrasyon girişimini diğer Orta Asya cumhuriyetleri de desteklerse, Orta Asya Birliği’nin geleceği ile ilgili prensipler şu şekilde olabilir. 

Orta Asya Birliği bünyesinde oluşturulabilecek alt organlar: 

1) Orta Asya Savunma ve Güvenlik Birliği 

Askeri-Siyasi ortaklık askeri-teknik işbirliği – (Birlik dışında Rusya, Türkiye, ABD, Çin ve Almanya, gibi diğer askeri güçlerle de bu konuda işbirliği mümkün kılınabilir) geleneksel olmayan tehlikelere karşı mücadelede işbirliği (terörizm, aşırılık, bölücülük, uyuşturucu ticareti, illegal silah ticareti ve kanun dışı göçle mücadele)

2) Orta Asya Konsorsiyumu

Enerji konsorsiyumu iletişim ve ulaşım konsorsiyumu doğal kaynaklar konsorsiyumu

3) Orta Asya’da özel ekonomik bölgeler oluşturulması:

Sanayi ve tekstil malları üretimi Gıda malları üretimi (meyve, sebze, et-süt ürünleri, hububat ve tahıl ürünleri) Ürün, hizmet, emek ve sermayenin serbest dolaşımı; vergilerin ve gümrük tarifelerinin indirilmesi gibi politikalar bu kapsamda uygulanabilir.

4) Orta Asya Ekoloji Danışmanlığının görev alanı: 

Hava kirliliği ile ilgili meseleler Yer erozyonu (aşınma) ve çölleşme ile ilgili meseleler Doğal felaketlerle (yangın, deprem, kuraklık vs.) ilgili meseleler
Su kaynaklarının azalması ile ırmak ve göllerin kirlenmesi meseleleri de bu organın denetimine tabi tutulmaktadır (Aral Gölü, Balkaş Gölü ve Hazar Denizi).[38]

Sonuç olarak, küreselleşen dünyada sosyal bir olgu olarak meydana gelen siyasi ve ekonomik entegrasyon süreçlerinin Orta Asya ülkelerinde de bir görünüm kazanması beklenilir ve istenen bir durumdur. Bu sürecin Orta Asya’da hangi noktadan başladığı ve nereye varacağı konusu çalışmanın esas noktasını teşkil etmektedir. Bu ülkelerin siyasi ve ekonomik alanda başarılı bir işbirliği modelini oluşturabilecek kapasiteye sahip olup olmadığı çalışmamızda mevcut ve tarihsel örneklerle birlikte bilimsel olarak ele alınmıştır.

Bu savı destekleyecek ve pekiştirecek faktörler de çalışmaya dâhil edilmiştir. Tarihin derinliklerinden bu yana zaten başlamış olan entegrasyon süreci XXI yüzyılla birlikte yeni bir boyut kazanmıştır ve bunun ihtiyaçtan öte mecburiyet olduğu gün geçtikçe daha çok anlaşılmaktadır.
 
 
Kaynakça;

A.O. İsadjanov, “O Merah Po Ukrepleniyu Doveria i Uglubleniu Sotruniçestva v Sentralnoy Aziyi” Analytic, 2004, S. 3, s. 10-13.
Cevanşir Feyziyev, Türk Devletlerinin Birliği: Küresel Entegrasyonun Avrasya Modeli, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2016.
Gleason, G, The Central Asian States Discovering Independence U.S: Westview Press, 1997.
Güngör Turan, Sovyet Sonrası Orta Asya: Sosyalist Devletten Sosyal Devlete Geçiş, İstanbul, Tasam Yayınları, 2006, s. 30.
Hill, Fiona, “Eurasia on the Move: The Regional Implications of Mass Labor Migration from Central Asia to Russia”, A Presentation at the Kennan Institute, Washington, DC, 2004, 27 Eylül.
John Anderson, The International Politics of Central Asia, Manchester University Press, 1997, s. 198
Mehmet Yüce, “Ortalık Asya Devletler Birliği Fikrinin Tarihsel Gelişimi Ve Gerçekleşebilirliği”, II. Uluslararası Sosyal Bilimciler Kongresi, Gümüşhane, 2019.
Prof.Dr. Kürşad Zorlu, Nazarbayev Liderliği; Büyük Bozkırın Yükselişi, Kripto Yayınları, Ankara, 2019.
Reinhard Krumm, “Central Asia Struggle For Power Energy and Human Rights”, Germany, 2007, s. 10.
62. Olimova, “İntegrasionnie Prosessi v Sentralnoy Aziyi; Vzglyad İz Tajikistana, Sentralnaya Aziya”, Novisty, Almatı, 1998, C.4, S. 6, s.62.
Suinbay Suyundikov, “Orta Asya Entegrasyonu; Sorunları ve Çözüm Yolları”, Ankara Üniversitesi, Siyasal Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2006.
Ümit Özdağ, Türk Tarihinin ve Geleceğinin Jeopolitik Çerçevesi, 21.Yüzyılda  Türk Dünyası Jeopolitiği, ASAM yayınları, Ankara 2003, s.14.
Ümit Özdağ, 21. Yüzyılda Türk Dünyası Jeopolitiği, Armağan Kuloğlu, ABD’nin Orta Asya-Kafkasya Politikası, ve Türk Dünyasına Yansımaları, ASAM Yayınları, Ankara 2003, s. 222-223.
8. T. Kasenov, “Novaya “Boşlaya İgra” v Sentralnoy Aziyi?”, Sentralnaya Aziya i Kavkaz, 1997, S. 8.
280. T. Kasenov, Bezopasnost Sentralnoy Aziyi; Globalnıye, Regionalnıe i Nasionalnıe Problemi, Jetı Jargı, Almatı, 2004, s. 280.
 
Yeşim Demir, “Türk Cumhuriyetlerinde İşbirliği ve Ayrışmalar”, TESAM III. Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresi, İstanbul, 2018, s. 464.
 
Zbigniew Brezezinsky, Büyük Satranç Tahtası, Sabah Yayınları, İstanbul 1998, s. 32-33.
 
Online Kaynak:
 
http://www.akorda.kz
http://www.bilig.yesevi.edu.tr
http://www.tpao.gov.tr
https://www.academia.edu
https://www.cyberleninka.ru
https://www.dergipark.org.tr
https://www.globalaffairs.ru
https://www.ifri.org
https://www.russiancouncil.ru
https://www.scholar.google.com.tr
https://www.tasam.org
https://www.tez.yok.gov.tr
https://www.tr.wikipedia.org
 
 
DİPNOTLAR;
 
[1] Suinbay Suyundikov, “Orta Asya Entegrasyonu; Sorunları ve Çözüm Yolları”, Ankara Üniversitesi, Siyasal Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2000. s. 41.
[2] Gleason, G, The Central Asian States Discovering Independence U.S: Westview Press, 1997.
[3] Güngör Turan, Sovyet Sonrası Orta Asya: Sosyalist Devletten Sosyal Devlete Geçiş, İstanbul, Tasam Yayınları, 2006, s. 30.
 [4] A.g.e s. 10
[5] Reinhard Krumm, “Central Asia Struggle For Power Energy and Human Rights”, Germany, 2007, s. 10.
[6] Yeşim Demir, “Türk Cumhuriyetlerinde İşbirliği ve Ayrışmalar”, TESAM III. Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresi, İstanbul, 2018, s. 464.
[7] A.g.m. s. 465-466.
[8] Suinbay Suyundikov, “Orta Asya Entegrasyonu; Sorunları ve Çözüm Yolları”, Ankara Üniversitesi, Siyasal Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2000. s. 33-34.
[9] Orta Asya Birliği, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan olmak üzere beş eski Sovyet Orta Asya cumhuriyetlerini kapsayan, 26 Nisan 2007 tarihinde Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev tarafından önerilip kurulan bir örgüttür. Bugüne kadar Kazakistan ve Kırgızistan devlet başkanları iki devlet arasında bir "Uluslararası Yüksek Kurulu" oluşturmak için bir anlaşma imzaladı. Buna ek olarak Kazakistan, Özbekistan ve Kırgızistan, Ebedi Dostluk Antlaşması imzalamıştır.
(https://tr.wikipedia.org/wiki/Orta_Asya_Birli%C4%9Fi)
[10] John Anderson, The International Politics of Central Asia, Manchester University Press, 1997, s. 198
[11] Mehmet Yüce, “Ortalık Asya Devletler Birliği Fikrinin Tarihsel Gelişimi Ve Gerçekleşebilirliği”, II. Uluslararası Sosyal Bilimciler Kongresi, Gümüşhane, 2019, s. 728-729.
[12] Suinbay Suyundikov, “Orta Asya Entegrasyonu; Sorunları ve Çözüm Yolları”, Ankara Üniversitesi, Siyasal Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2000. s. 34. S. Olimova, “İntegrasionnie Prosessi v Sentralnoy Aziyi; Vzglyad İz Tajikistana, Sentralnaya Aziya”, Novisty, Almatı, 1998, C.4, S. 6, s.62.
[13] A.g.m. s. 729-730
[14] http://www.akorda.kz/ru/addresses/addresses_of_president/poslanie-prezidenta-respubliki-kazahstan-na-nazarbaeva-narodu-kazahstana-fevral-2005-g
[15] https://tasam.org/trTR/Icerik/545/nazarbayev_ile_soylesi_orta_asya_birligini_kurma_calismalarimiz_suruyor
[16] U. T. Kasenov, “Novaya “Boşlaya İgra” v Sentralnoy Aziyi?”, Sentralnaya Aziya i Kavkaz, 1997, S. 8.
[17] Suinbay Suyundikov, “Orta Asya Entegrasyonu; Sorunları ve Çözüm Yolları”, Ankara Üniversitesi, Siyasal Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2000. s. 78
[18] A.g.t. s. 79
[19] Suinbay Suyundikov, “Orta Asya Entegrasyonu; Sorunları ve Çözüm Yolları”, Ankara Üniversitesi, Siyasal Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2000. s. 78 U. T. Kasenov, Bezopasnost Sentralnoy Aziyi; Globalnıye, Regionalnıe i Nasionalnıe Problemi, Jetı Jargı, Almatı, 2004, s. 280.
[20] Zbigniew Brezezinsky, Büyük Satranç Tahtası, Sabah Yayınları, İstanbul 1998, s. 32-33.
[21] Ümit Özdağ, Türk Tarihinin ve Geleceğinin Jeopolitik Çerçevesi, 21.Yüzyılda Türk Dünyası Jeopolitiği, ASAM yayınları, Ankara 2003, s.14.
[22]  Hazar havzasındaki rezervler Rusya ve Kazakistan’da kıyı bölgelerinde, Azerbaycan ve Türkmenistan’da ise kıyıdan uzak alanlarda daha yoğun bir şekilde bulunmaktadır. Doğal gaz üretimi Rusya’nın Astrakhan ve Kazakistan’ın Tengiz, Azerbaycan’ın Şahdeniz, Türkmenistan’ın Çeleken sahasında ön plana çıkmaktadır. Rusya 3 trilyon m3 rezerviyle bölgedeki toplam doğal gaz rezervinin %25’ini elinde bulundururken, Kazakistan 2,9 trilyon m3 rezervle ikinci sırada bulunmaktadır. Bölgenin en kısa kıyı şeridine sahip olan Azerbaycan 1,4 m3 rezervle üçüncü sırada bulunmaktadır. Dünyanın en zengin doğal gaz rezervlerine sahip Türkmenistan (bölgedeki rezervi 536 milyar m3 ) ve İran’ın (56,6 milyar m3 ) bölgedeki rezervleri diğer bölge ülkelerine nazaran sınırlı bulunmaktadır. 2014’te Azerbaycan ürettiği 16,9 milyar m3 doğal gazın tamamını Şahdeniz ve AÇG sahalarından sağlamıştır. Kazakistan 2013’te ürettiği 18,6 milyar m3 doğal gaz üretiminin 7 milyar m3 lük kısmını Hazar kıyısındaki Tengiz sahasından çıkarmıştır. Bölgede diğer ülkelere kıyasla Kazakistan (31,2 milyar varil) en yüksek petrol rezervine sahiptir. Kazakistan’dan sonra en yüksek rezerve sahip ülkeler Azerbaycan (8,5 milyar varil) ve Rusya (6,1 milyar varil).
[23] Cevanşir Feyziyev, Türk Devletlerinin Birliği: Küresel Entegrasyonun Avrasya Modeli, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2016, s. 275
[24] Prof.Dr. Kürşad Zorlu, Nazarbayev Liderliği; Büyük Bozkırın Yükselişi, Kripto Yayınları, Ankara, 2019, s. 151-152.
[25] 2016  yılında,  193,1  trilyon  m3  olan  dünya  doğal  gaz  rezervleri, 2017 yılında %0,2 artarak 193,5 trilyon m3 olarak kaydedilmiştir. Dünya  doğal  gaz  rezervlerinin  %40,9’u  Orta  Doğu’da, %30,6’sı Avrasya’da, %10’u Asya Pasifik’te, %7,1’i Afrika’da, %5,6’sı Kuzey Amerika’da, %4,2’si Orta ve Güney Amerika’da  ve  %1,5’i  ise  Avrupa’da  bulunmaktadır.  OECD  ülkelerinin doğal gaz rezervi ise 17,8 trilyon m3 olup, toplam  rezervin %9,2’si olmuştur. (http://www.tpao.gov.tr/?mod=sektore-dair&contID=30)
[26] Yeşim Demir, “Türk Cumhuriyetlerinde İşbirliği ve Ayrışmalar”, TESAM III. Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresi, İstanbul, 2018, s. 464-466
[27] Suinbay Suyundikov, “Orta Asya Entegrasyonu; Sorunları ve Çözüm Yolları”, Ankara Üniversitesi, Siyasal Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2006. s. 78 (A. O. İsadjanov, “O Merah Po Ukrepleniyu Doveria i Uglubleniu Sotruniçestva v Sentralnoy Aziyi” Analytic, 2004, S. 3, s. 10-13.)
[28] Suinbay Suyundikov, “Orta Asya Entegrasyonu; Sorunları ve Çözüm Yolları”, Ankara Üniversitesi, Siyasal Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2006. s. 82 
[29] Hill, Fiona, “Eurasia on the Move: The Regional Implications of Mass Labor Migration from Central Asia to Russia”, A Presentation at the Kennan Institute, Washington, DC, 2004, 27 Eylül.
[30] Suinbay Suyundikov, “Orta Asya Entegrasyonu; Sorunları ve Çözüm Yolları”, Ankara Üniversitesi, Siyasal Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2006.
[31] Suinbay Suyundikov, “Orta Asya Entegrasyonu; Sorunları ve Çözüm Yolları”, Ankara Üniversitesi, Siyasal Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2006.
[32] Ümit Özdağ, 21. Yüzyılda Türk Dünyası Jeopolitiği, Armağan Kuloğlu, ABD’nin Orta Asya-Kafkasya Politikası, ve Türk Dünyasına Yansımaları, ASAM Yayınları, Ankara 2003, s. 222-223.
[33] Suinbay Suyundikov, “Orta Asya Entegrasyonu; Sorunları ve Çözüm Yolları”, Ankara Üniversitesi, Siyasal Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2006.
[34] Suinbay Suyundikov, “Orta Asya Entegrasyonu; Sorunları ve Çözüm Yolları”, Ankara Üniversitesi, Siyasal Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2006.
[35] A.g.e
[36] Suinbay Suyundikov, “Orta Asya Entegrasyonu; Sorunları ve Çözüm Yolları”, Ankara Üniversitesi, Siyasal Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2006.
[37] Suinbay Suyundikov, “Orta Asya Entegrasyonu; Sorunları ve Çözüm Yolları”, Ankara Üniversitesi, Siyasal Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2006.
[38] Suinbay Suyundikov, “Orta Asya Entegrasyonu; Sorunları ve Çözüm Yolları”, Ankara Üniversitesi, Siyasal Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2006.

Suinbay Suyundikov 
11 Mart 2020.,