Türk Konseyi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Türk Konseyi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Ocak 2021 Pazar

TÜRK KONSEYİ İPEK YOLU’NU YENİDEN İNŞA ETMEK İSTİYOR

TÜRK KONSEYİ İPEK YOLU’NU YENİDEN İNŞA ETMEK İSTİYOR 


Nahçıvan Zirvesi, Tarihi İpek Yolu,Türk Konseyi, İstanbul Zirvesi, Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Günü, Türkiye, Azerbaycan, Türkmenistan, 
Kırgızistan, Kazakistan, Özbekistan,




Tarihi İpek Yolu... Doğudan batıya ve batıdan doğuya tüccarların, orduların, bilge kişilerin buluşma noktası. Sadece onların mı? Fikirlerin, dinlerin ve kültürlerin de... İpek Yolu adı verilen bu güzergah uzun yıllar birçok milletin tarihinde önemli bir yer tutmuştur.

Türk devletlerinin güçlü olduğu dönemlerde dünyanın “ana ticaret güzergahı” haline gelen İpek Yolu’nun 21. yy . da yeniden canlandırılması ve etkin hale gelmesi için Türk Dünyasının kardeş ülkeleri önemli işbirliklerine imza atıyor. 

Bir zamanlar ipek, demir, kürk ve köle taşınan bu yollarda  şimdilerde başrolde iki önemli enerji kaynağı, petrol ve doğalgaz yer alıyor. Bu sayımızın dosya konusu 21. Yüzyılda tarihi İpek Yolu’nun yeniden inşası ve yürütülen işbirlikleri oldu.

     Türk Konseyi’nin üçüncü devlet başkanları zirvesi Azerbaycan’ın Gebele şehrinde 15-16 Ağustos 2013 tarihlerinde gerçekleştirildi.

1992’den bu yana 18 yıllık “Türk Dili Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları Zirveleri”nin mirası üzerine 2009’da kurulan ve kurumsallaşan Türk Konseyi, her geçen gün Türk Dünyası’nın bütünleşmesine yönelik adımlar atmaktadır. Türkiye, Kazakistan, Azerbaycan ve  Kırgızistan’ın üye olduğu Türk Konseyi, sadece Türkiye’nin değil Kazakistan başta olmak üzere diğer üye devletlerin bütünleşme yönündeki  istek ve çabaları ile geçmiş yıllara nazaran artık daha hızlı ilerlemektedir.


1992’de başlayan zirveler 2001’deki zirveden sonra 2006’ya kadar yapılmamıştır.
2006’da yeniden başlayan zirvelerin ardından Türk Dünyası için önemli sayıla bilecek adımlar 2009 Nahçıvan Zirvesi’nde atılmıştır. 

Bu adım Türk Cumhuriyetleri arasındaki işbirliğinin kurumsallaşmasını sağlamaya yönelik olmuştur.
16 Ekim 2010 İstanbul Zirvesi, Nahçıvan Anlaşması’nı hayata geçirmeye yönelik bir zirve olmuştur.
Nahçıvan’da alınan karar doğrultusunda, “Türk Konseyi” olarak adlandırılan örgütün Daimi Genel Sekreterliği oluşturulmuş, sekretaryanın merkezi de İstanbul olarak belirlenmiştir. 2010 İstanbul Zirvesi’nin ardından imzalanan bildirinin kurumsallaşma yönündeki önemli kararları  şunlar olmuştur;

< Türk Konseyi, her geçen gün Türk Dünyası’nın bütünleşmesine yönelik adımlar atmaktadır. >

Türk kültür mirasının korunması için Bakü’de özel bir vakıf oluşturulmş, Astana 2012 Türk Kültür Başkenti seçilmiş, Türk Dili Konuşan Ülkeler Kalkınma
Bankası ve ortak sigorta şirketinin kurulması kararlaştırılmış, Üniversiteler arası birlik kurulmuş ve “3 Ekim” tarihi Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Günü 
olarak kabul edilmiştir.1

2012 Bişkek Zirvesi ise “eğitim, bilim ve kültürel işbirliği” teması üzerine toplanmıştır. Zirve kapsamında toplanan Dışişleri Bakanları Konseyi tarafından Türk Konseyi sekreteryasının mali esaslarına ilişkin anlaşma imzalanmış, Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer ve diğer üye ülkelerin ilgili bakanları ise Astana’da Türk Akademisi ile Bakü’de Türk Kültür Miras Vakfı kurulmasına ilişkin anlaşmalara imza koymuşlardır.2

2013 Gebele Zirvesi “ulaştırma ve bağlantı” temasıyla gerçekleştirilmiştir. Türk Konseyi’nin Ulaştırma ve bağlantı teması üzerine toplanması İpek Yolu’nun yeniden inşası anlamına gelmektedir ve üye devletlerin liderleri bunu dile getirmişlerdir.

Kazakistan Cumhurbaşkanı Nazarbayev zirvedeki konuşmasında, altı bağımsız Türk dili konuşan cumhuriyetin gayrisafi milli hâsılalarının yaklaşık 1,2 trilyon olduğunu ancak bunun tam kapasite ile kullanılamadığını söylemiş ve bu durumu Kazakistan’ın dış ticaret rakamları ile örneklendirilmiştir.



   Kazakistan’ın 2012 rakamlarına göre dış ticaret hacminin 8 milyar dolar olduğunu söyleyen Nazarbayev, bu miktarın yalnızca yüzde 6’sının Türk Cumhuriyetleri ile olduğunu belirtmiştir.3 

    Nazarbayev, Türk Konseyi’ndeki kurumsallaşmanın ve gelişmenin en önemli aktörlerinden biri olarak, Türk Konseyi’nin artık uluslararası alanda ekonomik ve siyasi olarak daha güçlü olmasını istemekte bunun için çaba harcamaktadır. Nazarbayev’in Türk Konseyi ile ilgili konuşmalarında Konsey’e üye olmayan Özbekistan ve Türkmenistan’ı tıpkı bir üye devlet gibi değerlendirmesi, üye olmayan bu devletlerin de yakın zamanda üye olmalarının sağlanacağına işarettir.
   Abdullah Gül ise konuşmasında ağırlıklı olarak İpek Yolu’nun yeniden canlandırılması üzerinde durmuştur.


< Türk Konseyi’nin Ulaştırma ve bağlantı teması üzerine toplanması İpek Yolu’nun yeniden inşası anlamına gelmektedir ve üye devletlerin liderleri bunu dile getirmişlerdir. >

  Küresel ekonomik ağırlık merkezinin Asya- Pasifik bölgesine kaydığını ve bu durumdan dolayı Türk Dünyası’nın jeo-ekonomik öneminin arttığını söyleyen Gül, Türkiye, Azerbaycan, Türkmenistan, Kırgızistan, Kazakistan ve Özbekistan ekonomik ve demografik potansiyeli toplamda 4.8 milyon kilometre karelik yüzölçümü ile dünyada 7. sırada, 140 milyonluk nüfusuyla 9. Sırada, 1.5 Trilyon dolarlık milli hasıla ile 13. sırada  olduğunu belirtmiştir.4 

Gül de Nazarbayev gibi Konsey’in potansiyel ekonomik gücünden bahsederken üye olmayan Özbekistan ve Türkmenistan’ı saymıştır.

Türk dış politikasında Türkiye’nin Türk Cumhuriyetleri ile ilişkilerinde diplomatik rolü üstlenen Gül, konuşmasında “Türk dünyası küresel ölçekte  sahip olduğu coğrafi ve demografik ağırlığın çok altında bir ekonomik performans sergilemekte dir. Tarihe baktığımızda Türk devletlerinin güçlü ve etkili olduğu dönemlerde İpek Yolu'nun dünya ticaretinin dünyanın ana güzergahı olduğu dönemler olduğunu görüyoruz.


Türk dünyası küresel ekonominin ve dünya ticaret yollarının dışında kaldığında ise, siyaset ve medeniyet sahasında da ağırlığı azalmıştır, bu bir vakıadır, tarihi okuyan, bilen herkes bunu görmektedir” demiştir.5

Gül’ün sözlerine yansıyan Türk Dünyası’nın önemine ilişkin bu farkındalık Türk dış politikasında görünür hale gelmelidir.

İpek Yolu’nun yeniden canlandırılması adına önemli bir adım olan ve 2014’te bitmesi beklenen Bakü-Tiflis-Kars demiryolu projesinin Türk Dünyası arasındaki demiryolu bağlantısını sağlaması beklenmektedir. Bunun yanı sıra Gebele Zirvesi’nin ulaşım ve bağlantı alanındaki önemli konularından biri de Bakü Limanı ile Kazakistan’ın Aktau Limanı arasındaki bağlantıyı güçlendirmek olmuştur.

Türkmenistan’ın da Konsey’e dâhil olması durumunda Türkmenistan’daki Türkmenbaşı Limanı da Türk Dünyasının Hazar Denizi üzerindeki bağlantısını güçlendirecektir.

İpek Yolu’nun canlandırılması ve Türk Dünyasının ekonomik potansiyelini kullanması Türk Dünyasındaki kültürel ve siyasi bütünleşmenin de hız 
kazanmasını sağlayacaktır. Bu nedenle Türk Konseyi’nin Gebele Zirvesi Türk Dünyası’nın bütünleşmesi yönünde önemli bir eşik olabilir. 

   Fakat tarihi İpek Yolu’nun yeniden canlandırılması ve etkin hale getirilmesi için tarihi İpek Yolu ile 21. yüzyılın koşullarını daha iyi analiz etmek gerekmektedir. Tarihi İpek Yolu’nun yeniden canlanması yönünde umut vadeden bu önemli değişime rağmen Tarihi İpek Yolu ile  21. yüzyılın İpek Yolu arasında önemli farklılıklar mevcuttur. İlk olarak, İpek Yolu’nun ticaret malları günümüzde önemini yitirmiştir. 21. Yüzyıl İpek Yolu’nun ticaret malları ipek, kürk, köle veya demir değil, büyük oranda enerji kaynaklarından oluşmaktadır. İpek, yükte hafif pahada ise ağır  olmasına rağmen enerji kaynakları, yani petrol ve doğalgaz, çok kıymetli olmasıyla birlikte taşınması için büyük yatırımlar ve devletlerarası işbirlikleri
gerekmektedir. Enerji kaynaklarının taşınması sorunu devletlerarası ciddi projelerle aşılmaktadır, fakat taşınma konusunda önemli sorunlardan biri de 
güvenliktir. Tarihi İpek Yolu’nda ticaret yollarına hâkim tüm devletler ticari güvenliği sağlamaya çalışmışlar ve büyük oranda başarılı olmuşlardı. 

Günümüzde ise İpek Yolu’nun merkezi coğrafyaları siyasi istikrarsızlık ve terör sorunu yaşamaktadır. İpek Yolu üzerinde güven ortamının  oluşturulamaması tarihi İpek Yolu’nun yeniden canlandırılması yönündeki en önemli engeldir. Batılı devletlerin Türkistan’daki enerji kaynaklarına ulaşmadaki ısrarı ile bölgede, çıkarları doğrultusunda sorumluluk almaları güvenliğin daha erken gelmesini sağlayabilir.



<  İpek Yolu’nun yeniden canlandırılması adına önemli bir adım olan ve 2014’te bitmesi beklenen Bakü-Tiflis-Kars demiryolu projesinin Türk  Dünyası arasındaki demiryolu bağlantısını sağlaması beklenmektedir. >

   Avrupa’nın enerji ihtiyacını karşılayacak olan boru hatlarının güvenliği Avrupa için de önemli olacağından, gerçekleşecek boru hattı projeleri ülkeler arası “güvenlik zinciri” vazifesi görebilir.



<  Nazarbayev’in Türk Konseyi ile ilgili konuşmalarında Konsey’e üye olmayan Özbekistan ve Türkmenistan’ı tıpkı bir üye devlet gibi değerlendirmesi, üye olmayan bu devletlerin de yakın zamanda üye olmalarının sağlanacağına işarettir. >

     İpek Yolu’nda ikinci büyük değişim bölgenin siyasi yapısında yaşanmıştır. Büyük ve güçlü imparatorlukların hâkim olduğu coğrafyada artık küçük parçalanmış siyasi yapılar mevcuttur. Bu durum yukarıda değinilen güvenlik hususu ile de yakından alakalıdır, çünkü zayıf ve küçük siyasi yapıların varlığı İpek Yolu’nun merkezi güçler tarafından değil, çevre güçler tarafından yönlendirilmesi ne neden olmaktadır. Bu bağlamda, yaklaşık 115 milyon 6 nüfusa sahip olan merkez bölgenin7 2 milyar 700 milyon nüfuslu çevre8 tarafından etki altına alınmaması mümkün değildir. Etki altındaki kaynak sahibi merkez bölgenin kendi
koşullarını ortaya koyarak şekillendiremediği dış politika, İpek Yolu’nun etkinliğini de olumsuz yönde etkileyecektir. Bununla birlikte merkez bölgenin çevrenin kontrolü dışında ekonomik veya siyasi bir bütünleşme sürecine girmesi, çevreye karşı direncini artırabilir. Böylece merkez ülkeler kaynakların taşınması ve dağıtımı konusunda daha bağımsız bir siyaset oluşturarak, İpek Yolu’nun geleceğini kendileri tayin edebilirler.

Bu ihtimal ise mevcut güç dengeleri göz önüne alındığında dışarıdan bir destek olmadığı takdirde oldukça zor görünmektedir.

21. yüzyıl İpek Yolu ile Tarihi İpek Yolu arasındaki en önemli fark, güzergâhlar ile kaynak-talep arasında yaşanan değişim olmuştur. Tarihi İpek Yolu’nda ticari hareketlilik ana hatlarıyla doğu ile batı arasında gerçekleşmiştir. İki coğrafyadan da birbirine farklı mallar taşınmış, merkezi bölge ticaretin taşıyıcı rolünü üstlenmiştir.

Çevreler arasındaki ticari akım bütün devletlerin kazanç sağlayabildiği bir ticari yapıyı oluşturmuştur, fakat 21. yüzyıl İpek Yolu’nda kaynaklar çevre bölgeler arası bir trafiği değil merkezden çevrelere doğru bir hareketi gerektirmektedir. Bundan dolayı İpek Yolu üzerinde çevre bölgelerin birbirlerine ihtiyaçları yoktur. Hatta Merkezi bölgedeki kaynakların tek yönlü akışı için çevre ülkeler arası bir rekabet mevcuttur.

Çevredeki her ülke kendi çıkarları gereği merkezi Asya’ya tek başına hâkim olmaya çalışmaktadır.


< İpek Yolu üzerinde güven ortamının oluşturulamaması tarihi İpek Yolu’nun yeniden canlandırılması yönündeki en önemli engeldir. >

    Tarihi İpek Yolu Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte dünya ticaretinin soyutlandığı uzun bir dönemi geride bırakmıştır.

Yeni dönem siyasi, ekonomik ve  sosyal farklılıkları da beraberinde getirmiştir.
   Türkistan halkları bağımsızlıklarını kazanmalarıyla birlikte, milli şuuru canlandır mak adına her millet gibi tarihi zaferlere ve hâkimiyetlerine dönüp bakmıştır. Türk cumhuriyetleriyle birlikte diğer büyük güçler de Sovyetler Birliği’nden kopan bu yeni devletlerin coğrafyası için, İpek Yolu’nun yeniden canlandırılması projelerini ortaya koymaya çalışmışlardır. Her ne kadar yakın geçmişe nazaran Tarihi İpek Yolu’nun canlandırılması daha kolay gibi görünse de yüzyıllar içinde yaşanan büyük değişimler Tarihi İpek Yolu’nun şartlarını fazlasıyla değiştirmiştir. Geriye dönüş için aynı büyüklükte değişimlerin yaşanması gerekir.

   Tarihi referansların ışığında Türkistan, bir bütünlük içerisinde, geleceğe dönük büyük proje ve planlarla değerlendirilmelidir, çünkü 21. yüzyıl Türkistan’sı tarihi İpek Yolu’ndan daha büyük bir öneme sahip olabilir.

   Tarihi İpek Yolu, 17. yüzyıl ile 21. yüzyıl arasında uzun bir dönem edilgen konumda kalarak, dünya ticaretinden ve siyasetinden uzak kalmıştır. 19. yüzyıl’ın son on yılından itibaren İpek Yolu edilgen dönemden etkin döneme doğru bir geçiş sürecine girmiştir.

Yeni dönemdeki boru hattı ve demiryolu projeleri, İpek Yolu’nun tekrar etkin olacağı dönemlerin göstergesidir. Boru hatları ise ülkeler arası bir güvenlik zinciri görevi görmektedir. Özellikle enerji kaynaklarının Batı’ya ulaştırılacağı göz önüne alınırsa, İpek Yolu’ndaki boru hatları projelerinin Batılı ülkelerin de koruması altında olacağını gösterir. 

Boru hatlarının geçtiği ülkelerde herhangi bir istikrarsızlık olmasına, boru hatlarından faydalanan hiçbir ülke müsaade etmeyecek tir. Bu bağlamda, İpek Yolu üzerinde tekrar güvenlik ortamının sağlanması mümkündür. Bu güvenlik ortamının hızlı bir şekilde kurulması ve işleyebilmesi için, uluslararası ekonomik işbirliği süreçleri başlatılmalıdır. Bu süreçlerin sonunda, ticaret havzaları güvenlik altına alınabilir.

Bu bölgelerin ekonomik olarak kalkınması, muhtemelen etkisini İpek Yolu’nun Hint Okyanusu Ticaret Havzasında da hissettirebilir ve bu bölgedeki barış sürecini olumlu olarak etkileyebilir.



< Dünyanın ekonomik ağırlık merkezinin Asya-Pasifik’e kaydığı 21. Yüzyılda, Türkiye’nin uluslararası alanda etkin bir güç olabilmesi için Asya-Pasifik ile Batı arasındaki bağlantıyı sağlayacak olan İpek Yolu üzerinde yeniden etkin bir güç oluşturması gerekmektedir.  >

Dünyanın ekonomik ağırlık merkezinin Asya-Pasifik’e kaydığı 21. yüzyılda, Türkiye’nin uluslararası alanda etkin bir güç olabilmesi için Asya-Pasifik 
ile Batı arasındaki bağlantıyı sağlayacak olan İpek Yolu üzerinde yeniden etkin bir güç oluşturması gerekmektedir. Türk Konseyi bu potansiyel gücün ve Türk Dünyası’nın geleceğinin en somut göstergesidir. Bundan dolayı Türk dış politikasında da ağırlık merkezinin artık Türk Dünyası’na kayması gerekmektedir.
   Orta Doğu’nun kriz, çatışma ve savaş girdabında bilerek ve isteyerek taraf olan Türkiye’nin diplomatik ve ekonomik gücünü Orta Doğu’ya boşaltması, Türkiye’nin geleceği açısından bir israfa dönüşmüş durumdadır.

DİPNOTLAR;

1  http://www.mfa.gov.tr/bildiri.tr.mfa, 20.09.2010.
2 “Türk Konseyi 2. Zirvesi Bişkek’te düzenlendi.”, 
    http://turkkon.org/icerik.php?no=158, 28.08.2012.
3 “Nazarbayev calling to increase commodities turnover of Turkicspeaking countries”, 
    http://en.tengrinews.kz/politics_sub/Nazarbayev-calling-to-increase-commodities-turnover-of-Turkicspeaking-countries-21894/, (20.08.2013).
4 “Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi 3. Zirvesi’nde konuşma yaptı”, 
    http://www.turkiyegazetesi.com.tr/gundem/63565.aspx, (20.08.2013).
5 “Cumhurbaşkanı Abdullah Gül…”
6 CIA World Factbook, 2011, https://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/geos/, (15.10.2011).
7 Afganistan, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan ve Türkmenistan .
8 Çin, Hindistan, Rusya ve İran.

SAYI 24  2013 
www.ekoavrasya.net
“Avrasya’yaaçılan kapınız”
6 yaşında...
www.ekoavrasya.net

****