DÜNYANIN VE TÜRKİYENİN ENERJİ GÖRÜNÜMÜ., BÖLÜM 3
DÜNYADA ENERJİNİN GELECEGİ.
RUSYA
Rusya’nın 2035 yılına kadar küresel enerji talebinin %4’lük bir kısmını karşılayarak dünyanın en büyük enerji ihracatçısı olarak kalmaya devam
edeceği öngörülmektedir. Ülkenin 2013’te %10 olan küresel enerji üretimindeki payının 2035’te küçük bir düşüşle %9 olacağı tahmin edilmektedir. Sıvı yakıt üretiminde ABD ve Suudi Arabistan’ı takip eden Rusya, doğalgazda ikinci en büyük üretici konumundadır ve ABD’nin aksine üretiminin çoğunu kendi kıtasal rezervlerinden elde etmektedir.
Üretim değerlerinin tam tersine Rusya, enerji tüketimi konusunda yükselen ekonomileri ifade eden BRIC ülkeleri (Brezilya, Rusya, Çin, Hindistan ve
Güney Afrika) arasında en yavaş büyüyen ülke konumundadır. Bu ülkeler arasında enerji tüketiminde en fazla büyümeyi %128’le Hindistan, %72’yle
Brezilya ve %60’la Çin göstermektedir.
Rusya’daki enerji tüketiminin artmasında en büyük pay ulaşım sektörüne aittir. Bu artışın 2035’e kadar %39 oranında olması beklenmektedir.
Elektrik üretimi ise ülkedeki ikinci en hızlı büyüyen sektör olurken yenilenebilir enerji bakımından Rusya çok iyi değildir.
AVRUPA BİRLİGİ
< Son dönemde gündeme gelen İsrail merkezli Doğu Akdeniz kaynakları, Avrupa açısından stratejik bir önem taşımaktadır.
Gerekli altyapı çalışmalarının tamamlanması halinde Avrupa için İsrail’le iş birliği diğer tüm bölgelerden daha tercih edilir, güvenli bir seçenek olarak görünmektedir. >
Rusya’nın en büyük müşterisi olan Avrupa Birliği (AB), 2027’ye kadar en fazla enerji tasarrufu öngören bölge olacaktır. Nitekim AB’de enerji tüketiminin
2035 yılına kadar %6’lık bir oranda azalması beklenmektedir.
2035’te fosil yakıtların AB’nin hâlâ birincil enerji tüketim kaynağını (%66) oluşturacağı ve aslan payının petrol ve doğalgazda olacağı tahmin edilmektedir.
Bunun yanı sıra yenilenebilir enerjinin 2024’ten itibaren AB’de %18’lik oran ile kömürün yerini alması beklenmektedir. Zira günümüz itibarıyla AB, yenilenebilir
enerji üretiminde dünyada birinci sırada gelmektedir.
Bu da AB ülkeleri için uzun vadede hem dışa bağımlılığı azaltacak hem de ulaşım dâhil tüm alanlarda temiz enerjinin yaygınlaşmasında etkili olacaktır.
Elektrik sektöründeki tüketimin 2035’e kadar %7 oranında artması beklenirken bu alanda yenilenebilir kaynaklar dışındaki diğer tüm yakıtların tüketiminde düşüş gözlenmektedir. Bu düşüşte ilk sırada -%54’lük oranla kömürün, ikinci sırada -%23’lük oranla petrolün geleceği öngörülmektedir.
Petrol ithalatındaki düşüşe karşın AB ülkelerinin doğalgazdaki net ithalatının %45 oranında bir büyüme göstereceği ve takip eden yıllarda da bu eğilimin artarak çeşitleneceği tahmin edilmektedir.
AB için doğalgaz teminindeki en büyük sorun Rusya’dan boru hatları aracılığıyla yapılan ithalatın halen başlıca tedarik kanalı olması ve bu kanalın %15’lik bir
oranda büyüyerek 2035’e kadar pazar payının %31 seviyelerine ulaşmasıdır. Tıpkı Türkiye gibi Avrupa da doğalgazda dışa bağımlılığını farklı tedarik kaynakları bularak gidermeye çalışmaktadır.
Bu bağlamda Cezayir, Doğu Akdeniz ve İran kaynakları bundan böyle Avrupa’nın daha fazla gündeminde olacaktır. Özellikle son dönemde gündeme gelen
İsrail merkezli Doğu Akdeniz kaynakları, Avrupa açısından stratejik bir önem taşımaktadır. Gerekli altyapı çalışmalarının tamamlanması halinde Avrupa için İsrail’le iş birliği diğer tüm bölgelerden daha tercih edilir, güvenli bir seçenek olarak görünmektedir.
ABD
ABD’nin 2021 yılında enerji bakımından kendi kendine yeterli hale geleceği ve tüm dünyada likit ve doğalgaz üretiminde en geniş paya sahip olacağı tahmin edilmektedir. Ülkedeki enerji tüketiminde sadece %1 oranında bir artış beklenirken üretimde 2035’e kadar %32’lik artış olacağı öngörülmektedir.
Bu artışın en önemli göstergesi olarak da doğalgazdaki ve yenilenebilir enerji kaynaklarındaki büyüme gösterilmektedir. Bu durum ise ABD’nin hem enerji ithalatçısı bir ülke olmaktan kurtulmasına imkân sağlayacak hem de aynı oranda dünyanın diğer enerji bölgelerine yönelik politikalarındaki refleksini etkileyecektir.
2028 yılından itibaren ABD’deki enerji tüketiminde doğalgaz kullanımının petrolün önüne geçmesi beklenmektedir. Bu da doğalgazı ABD’de en fazla tüketilen enerji kaynağına dönüştürecektir. 2035’te bugün %30 olan doğalgaz tüketim oranının %38’e çıkacağı tahmin edilmektedir. Buna karşılık yakıt karışımlarında petrolün oranının %35’ten %31’e gerilemesi beklenmektedir.
ABD’nin sadece kendine yeten petrol üretimi günlük 3 milyon varile kadar çıkmıştır ve bu oranın 2035’te 5 milyon varil olması hedeflenmektedir. Ülkedeki kaya gazı üretimi de %164 oranında büyümüştür; bu oran toplam gaz üretiminin üçte ikisini oluşturmaktadır.
ÇİN
Çin, Avrupa’nın yerini alarak 2035 yılına kadar dünyanın en büyük enerji ithal eden ülkesi haline gelecektir. Çin’in enerji konusunda ithalata bağlılık oranının %15’ten %23’e çıkacağı tahmin edilmektedir. Bu ise ülkeyi uluslararası enerji politikaları konusunda çok daha hassas bir konuma getirecektir.
Enerji üretimi %47’ye yakın bir oranda büyüyen Çin’in enerji tüketimi ise %60 oranında bir büyüme göstermiştir. 2035 yılında küresel enerji talebinde Çin’in payının %22’den %26’ya çıkması beklenmektedir. Bu da enerji kullanımında Çin’in dünyanın net büyüme oranına katkısının
%36’ya ulaşması anlamına gelmektedir.
Petrol ve doğalgaz üretimindeki büyük artış sonucu günümüz itibarıyla önemli bir doğalgaz ihracatçısı haline gelen ABD’nin 2031 yılında da petrol ihraç eden ülkeler arasına girmesi beklenmektedir.
ABD’de ulaşımda petrol kullanılma oranı bugün %95 iken bu oranın 2035’te %84’e düşeceği öngörülmektedir. Biyoyakıtın %9 oranında, doğalgazın ise %6 oranında ulaşımda kullanılması beklentilerinin bu düşüşteki en önemli belirleyen olacağı görülmektedir.
ABD’nin küresel enerjideki talep payının ise %18’den %13’e gerileyeceği tahmin edilmektedir. Bu da enerji talebi sürekli artan Çin’in daha merkeze kayacağını ve enerji kaynaklı gerilimlerde daha fazla öne çıkacağını göstermektedir. 2035 yılında ABD’nin hâlâ toplam payın %23’ünü elinde bulundurarak dünyanın en büyük doğalgaz üreticisi olmaya devam edeceği öngörülmektedir.
Enerji çeşidine bakıldığında Çin’in kömür bağımlılığının %68’lik orandan %51’e gerileyeceği, buna karşın doğalgaz kullanımının iki mislinden daha fazla artarak %12’ye çıkacağı, petrolün ise %18 civarlarında kalarak bugünkü seviyelerinde devam edeceği tahmin edilmektedir.
Sanayileşme ve artan enerji kullanımı sebebiyle Çin’in karbondioksit emilimi %37’ye varan bir artış göstermiştir. 2035 yılına kadar da bu oranın dünyada kişi başına düşen toplam karbondioksit emiliminin %30’luk bir kısmına tekabül edeceği öngörülmektedir.
Bu da Çin’i çevre sorunları konusunda uluslararası müzakere ve düzenlemelerde birincil önemdeki ülkelerden biri haline getirecektir.
< Dünyanın yükselen ekonomik üssü Asya Pasifik’in küresel enerji tüketimindeki payının 2035 yılına kadar %47’ye ulaşması, bu tüketime
bağlı olarak enerji ithalatına bağımlılığının da %88’i bulması beklenmektedir. >
Mevcut göstergelere dayanarak yapılan tahminlere göre Çin, 2030’lu yıllarda dünyanın en büyük petrol tüketicisi olarak ABD’yi geçecektir.
2020 yıllının ortalarına doğru ise dünyanın en büyük ikinci gaz tüketicisi olarak Rusya’yı geride bırakacaktır. Bu durum, Çin’in dış politikada doğalgaz konusuna daha fazla ağırlık vereceği sürecin kapısını aralarken kuracağı uluslararası ittifakları da bu ihtiyacına göre şekillendireceğini ortaya koymaktadır.
ASYA PASİFİK
Dünyanın yükselen ekonomik üssü Asya Pasifik’in küresel enerji tüketimindeki payının 2035 yılına kadar %47’ye ulaşması, bu tüketime bağlı olarak enerji ithalatına bağımlılığının da %88’i bulması beklenmektedir.
Farklı enerji kalemlerine bakıldığında kömür ithalatının bugünkü oranından neredeyse dokuz kat daha büyüyeceği, gaz ithalatının %184, petrol
ithalatının ise %61 oranına çıkacağı tahmin edilmektedir.
Yenilenebilir enerjide ise %502’ye varan muazzam bir artış öngörülürken bu talebin nükleer enerjide %386, hidroelektrik enerjide ise %62’ye varan
oranlarda gerçekleşmesi beklenmektedir.
2035 yılında %59’luk pazar payıyla bölgede üretilen en yaygın yakıt türünün kömür olmaya devam edeceği, buna karşın petrolün de ulaşım sektöründe en çok kullanılan yakıt olarak kalma özelliğini koruyacağı tahmin edilmektedir.
Bölgede, 2035 yılına kadar sanayinin gelişimine bağlı olarak enerji tüketimi sebebiyle meydana gelen karbondioksit emiliminde ise %44 oranında artış olacağı öngörülmektedir.
AFRİKA
Afrika, enerji talep büyümesinde dünyanın en hızlı gelişen bölgesidir. Bunun sebebi ise; şehirleşme, artan nüfus ve güçlenen gayrisafi yurt içi hasılalar dır. Afrika ülkeleri günümüz itibarıyla en önemli enerji ihracatçısı ülkeler arasındadır.
Bugün dünya nüfusunun %16’sını barındıran bölge nüfusunun 2035 yılında beş puan artarak %21’e çıkması beklenmektedir. Günümüze kıyasla
2035 yılında kıtadaki enerji talebinde de muazzam bir büyüme ile %88’lik bir artış yaşanacağı öngörülmektedir.
Bu artış küresel ortalamanın çok üzerindedir. Öte yandan yenilenebilir enerji üretimi Afrika’da hızlı bir şekilde büyüse de bu büyüme çok istikrarlı görünmemektedir. Sonuç olarak, fosil yakıt içerisine girmeyen yakıtlara olan talebin kendi pazar payını üç katına çıkartması beklenmektedir. 2035 yılında fosil yakıtların bölgedeki talebin yaklaşık %87’sini oluşturacağı; buna göre petrolün %37’lik oranla enerji üretiminde kullanılan ana yakıt olarak kalacağı, petrolün ardından %29’luk oranla gazın, %20’lik oranla da kömürün geleceği tahmin edilmektedir.
Bugün Afrika, ürettiği enerjinin önemli bir miktarını ihraç etmektedir. 2035 yılında da önemli bir doğalgaz ihracatçısı olarak kalması beklenen Afrika’nın bölgeler arası ihracatın %23’ünü ve yine bölgeler arası petrol ihracatının %8’ini karşılaması beklenmektedir.
4. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder