Türkiye ve Çeçenistan Sorunu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Türkiye ve Çeçenistan Sorunu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Aralık 2019 Cuma

TÜRKİYE’NİN KAFKASYA POLİTİKASI 2009, BÖLÜM 2

TÜRKİYE’NİN KAFKASYA POLİTİKASI 2009,  BÖLÜM 2




   Türkiye komşularla sıfır sorun politikasının bir parçası olarak Ermenistan ile ilişkilerini normalleştirme yolunda adım atmıştır. 
Türkiye-Ermenistan arasında yaşanan yumuşama sürecinin ortaya çıkmasında uluslararası ve bölgesel sistemden kaynaklanan etkilerin rolü çok büyüktür. ABD ve AB açısından Ermenistan, Kafkasya’da Rusya’nın etkisinde toprakları Rus askeri kuvvetleri tarafından korunan bir ülkedir. İzlediği politika yüzünden enerji ve ulaştırma projelerinden dışlanmıştır. Ermenistan’ın Batı sistemine kazandırılması gereklidir. Bunun gerçekleşebilmesi için ise öncelikle Türkiye ile 
Ermenistan arasındaki ilişkilerin normalleşmesi ve iki ülke arasındaki kara sınırının açılması gereklidir. Bu nedenle Türkiye’nin Ermenistan ile ilişkilerini normalleştirmesi için ABD ve AB’den yoğun bir baskı gelmektedir.

    Ağustos 2008’deki Rusya-Gürcistan çatışması sırasında Rusya-Batı ilişkilerinin gerginleşme si de Ermenistan’ın tamamen Rus etkisine bırakılmaması noktasında Batı’nın daha fazla istekli olmasına neden olmuştur. Ermenistan açısından da Ağustos 2008 çatışmasında Gürcistan yolunun kapanması tamamen izole olması na neden olmuştur. Türkiye ve Azerbaycan kapıları kapalı olan Ermenistan için Gürcistan hattının da kapanması ekonomik olarak bu ülkeyi etkilemiştir. Gürcistan’ın Ermenistan’dan ithalatında 121 milyon dolarlık bir azalmanın olduğu ve toplamda da krizin Ermenistan ekonomisine 700 milyon dolara mal olduğu ifade edilmiştir.27 
Bu durum da Ermenistan’ı Türkiye ile ilişkilerini normalleştirmek için adım atmaya yöneltmiştir. Türkiye için ise Ermenistan ile atılan adımlar ile Azerbaycan ile olan yakın ilişkilerini koruma noktasında sorun ortaya çıkmıştır. Türkiye’nin Kafkasya politikasında Azerbaycan ile olan yakın ilişkileri önemli bir yer tutmaktadır. Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattından Azerbaycan’dan gelen doğal gaz hattına kadar enerji alanında yapılan işbirliği ve Türkiye’nin Orta Asya’ya açılan kapısı durumundaki Azerbaycan’ın Batı ekseninde tutulması da Türkiye için önemlidir. ABD ve AB’nin Ermenistan’ı Avrupa-Atlantik eksenine kazandırma yolundaki politikalarının Azerbaycan’ı özellikle enerji projelerinde Rusya ile işbirliğine itmesi Rusya’nın siyasi ve ekonomik etkisini artıracaktır.28

Türkiye ile Ermenistan arasında kara sınırının açılması ve ilişkilerin  normalleş mesi Karabağ sorununda bir anlaşmanın sağlanmasına bağlıdır. Ermenistan Türkiye için ekonomik açıdan önemli bir partner olabilecek kapasitede değildir. Ancak Türkiye, Ermenistan için Batıya açılan kapı olabilecek konumdadır. Türkiye ile Ermenistan arasında kara sınırının açılması halinde ortaya çıkabilecek ticaret hacmine ilişkin olarak 500 milyon dolardan 1 milyar dolara 
kadar uzanan rakamlardan ve bunun sınır illerine katkısından bahsedilmektedir. 

Ermenistan’ın toplam ticaret hacmi ve nüfusu dikkate alındığında kısa vadede Türkiye ile ticaretinde ciddi bir sıçrama olması çok zordur. Türkiye ile Ermenistan arasında hava koridoru açıktır ve ticaret ise Gürcistan ve İran üzerinden yapılmaktadır. Kara sınırının açılması halinde Türkiye’nin Ermenistan’a sınır olan 
illerinde ciddi bir kalkınma olacağı iddiaları da Ermenistan’ın ekonomik 
kapasitesi dikkate alındığında gerçekçi değildir. Azerbaycan, Gürcistan ve İran gibi bölgede Ermenistan’dan daha fazla nüfusa ve daha güçlü ekonomiye sahip ülkelerle ticaretin ve bunun sınır illerine katkısının bile istenilen düzeyde olmadığı dikkate alındığında Türkiye ile Ermenistan arasında kara sınırının açılmasının gerekliliği argümanının Türkiye’ye olan olası ekonomik katkılarla ileri sürülmesi eksik ve yanıltıcı bir değerlendirme olacaktır.29 Ermenistan’ın 
2009 yılındaki toplam ithalatı 3 milyar 304 milyon ABD doları ve ihracatı 
697,8 milyon ABD dolarıdır. Ermenistan’ın ithalatında Türkiye % 5,6’lık bir paya sahiptir. 2009 yılında ihracat gelirlerinde % 34 lük düşüş yaşayan ve enerji başta olmak üzere pek çok kalemde dışarıya bağımlı olan Ermenistan’ın Türkiye ile olan kara sınırının açılması halinde ekonomik açıdan önemli bir farka neden olması zordur.30 Türkiye-Ermenistan ilişkileri Kafkasya’daki diğer sorunlardan 
ve en önemlisi de Karabağ sorunundan bağımsız ele alınamaz. 

Karabağ sorunu çözülmeden de Kafkasya’da istikrarın sağlanması ve Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde kalıcı bir normalleşme sağlanması çok zordur

Türkiye’nin Kafkasya Politikasında Gürcistan.

Türkiye’nin Kafkasya politikasında, Hazar enerji kaynaklarının Türkiye’ye ulaşacağı güzergâh üzerinde bulunan Gürcistan’ın istikrarı önemli olmuştur. Ancak bağımsızlığı kazandığı günden itibaren sürekli sorunlarla uğraşan Gürcistan için Abhazya ve Güney Osetya başta olmak üzere, Acaristan ve Cevaheti bölgesindeki Ermenilerle ilgili sorunlar sürekli gündemde olmuştur. Türkiye bu sorunlara Gürcistan’ın toprak bütünlüğü çerçevesinde çözüm bulunmasını savunmuştur. Bu, Türkiye’nin geleneksel, ülkelerin toprak bütünlüklerine vurgu yapan politikasının bir sonucuydu.31 Türkiye’de 
Kafkasya kökenlilerin varlığı ve bunların Kafkasya’daki çatışmalarda 
Türkiye’yi taraf olarak görmek istemeleri konuyu iç politika bakımından 
da hassas hale getirmiştir. Özellikle Abhazya sorununda bu durum daha belirgin olarak görülmüştür.32 Türkiye’yi rahatsız eden bir diğer durum da Rusya’nın Gürcistan’ın sorunlarını kullanarak Kafkasya’da etkinliğini artırmasıydı. Rusya Abhazya’ya destek vererek Gürcistan’ın BDT’ye üye olmasını sağlamış ve bu ülkede üslere sahip olmuştu. Gürcistan ile ilgili politik amaçlarına eriştikten sonra Abhazya’yı ablukaya alan Rusya, hem Gürcistan hem de Abhazya’dan 
istediklerini alma konusunda başarılı olmuştur.33  Türkiye ise Rusya’ya 
kıyasla Kafkasya politikasında tecrübesiz ve bilgi birikimi açısından da yetersizdi. Türkiye bu dezavantajını ABD ile olan yakın ilişkileriyle telafi etmeye çalışmıştır. Gürcistan’ın “Gül Devrimi” sonrası Batı ile bütünleşme arzusu da Türkiye ile ilişkilerde ilerlemeye yardımcı olmuştur. Türkiye-Gürcistan ilişkilerinde 2009 yılındaki gelişmeler ise Ağustos 2008 sonrası ortamın etkisinde kalmıştır.

Ağustos 2008 Rusya-Gürcistan çatışması sonrasında Kafkasya’da yeni bir dönem başlamıştır. Gürcistan’ın NATO’ya üye olmayı istemesine kadar giden Batı ile bütünleşme çabası Rusya’yı rahatsız etmiş Rusya tarafından Gürcistan’ın problemleri kullanılarak engellenmeye veya süreç geciktirilmeye çalışılmıştır. Rusya’nın Gürcistan topraklarına askeri müdahalesi dönemin ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice tarafından sert bir şekilde eleştirilmiştir. 

   Rice büyük bir gücün, küçük komşusunu işgal edip onun hükümetini devirdiği,  Çekoslovakya’nın işgal edildiği 1968 yılı dünyasında yaşanmadığını, hür dünyanın Rusya’nın komşusuna yaptığı saldırının bölgesel ve bölge dışı etkileriyle mücadele edeceğini ifade etmiştir.34 Rusya’nın Gürcistan’a müdahalesinin etkileri 2009 yılı içinde sürekli tartışma konusu olmuştur. Rusya’nın Abhazya ve Güney Osetya’nın bağımsızlıklarını tanıması, Kosova’nın rövanşını almaya çalıştığı şeklinde değerlendirilmiştir. 

Gürcistan’ın Nisan 2008’deki NATO Bükreş Zirvesi’nde Üyelik Eylem Planı içerisine alınmamasının Rusya’yı Gürcistan’a saldırı noktasında cesaretlendirdiği ifade edilebilir. Nitekim NATO Zirvesinden sonra Rusya, Abhazya ve Güney Osetya ile ilişkilerini sıkılaştırmış ve 16 Nisan’da hükümete Abhazya ve Güney Osetya ile diplomatik alanda ve yardım konusunda bağları kuvvetlendirme yetkisi verilmiştir. Rusya’nın Abhazya’ya çatışmadan önce ilave kuvvetler 
göndermesi de bir savaşa hazırlandığı şeklinde yorumlanmıştır.35 

Gürcistan’ın Batı ile entegrasyon stratejisi ile Ağustos 2008 krizinin çatışmaya dönüşmesi arasında doğrudan bağlantı kurulmuştur. Bu nedenle 2009 yılı içinde Gürcistan’ın Batı ile entegrasyonunun hangi temelde olacağı tartışmaları yapılmıştır. NATO ile Gürcistan 6 Mayıs-3 Haziran 2009 tarihlerinde askeri tatbikat gerçekleştirmişler, bu durum ABD yönetiminin değişmesine rağmen NATO’nun Gürcistan’da uzun dönemli stratejik çıkarlarının teyidi olarak yorumlanmıştır.36 

Obama yönetimi de Kafkasya’da Gürcistan’ın önemine vurgu yapmış ve Rusya ile olan temaslarında da Gürcistan’a verilen destek ifade edilmiştir. Ancak ABD, Gürcistan’a talep ettiği tanksavar ve uçaksavar sistemlerini sağlamayı reddetmiştir.37 Rusya da Abhazya ve Güney Osetya ile bağlarını artırıp uluslararası alanda iki ayrılıkçı toprağın bağımsız devlet olarak tanınması için çabalarına hız verdiği bir süreci başlatmıştır. 

  Rusya, Abhazya ve Güney Osetya ile yaptığı antlaşmalarla iki yapının Gürcistan ile olan sınırını koruma sorumluluğunu almıştır.38 Rusya Başbakanı Putin 12 Ağustos 2009’da Abhazya’yı ziyaret etmiştir. Putin Abhazya’nın güvenliğinin 
garantisinin Rusya olduğunu ifade ederek, Fransa ile Monaco arasındaki 
ilişki biçimini örnek göstermiştir.39 Bu gelişmeler Türkiye’nin Kafkasya’daki etkisini ve Türkiye-Gürcistan ilişkilerini doğrudan etkilemektedir. 

Türkiye, Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü savunan ve enerji projelerinde 
Gürcistan odaklı bir strateji izlediği için savaştan olumsuz etkilenmiştir. 
Ankara, öncelikle çatışmanın durdurulması için diplomasi kanallarını harekete geçirmeye çalışmış ve insani yardım konusunda harekete geçmiştir. Sorunun daha da büyümeden kontrol altına alınması politikası izleyerek Kafkasya İstikrar ve İşbirliği Platformu önerisini ortaya koymuştur. Türkiye’nin Kafkasya’daki etkinliği Rusya’nın çekilmesiyle paralel olarak artmıştır. Türkiye, Kafkasya 
enerji kaynaklarının taşınmasında Rusya ile rekabet etmiştir. 

Sonuçta Azerbaycan petrollerinin taşınmasında ana hat olarak Bakü-Tiflis-Ceyhan kabul edilmiş ve Rusya seçeneği devre dışı kalmıştır. 

NATO’nun Barış için Ortaklık Programı çerçevesinde bölge ülkelerinin silahlı kuvvetlerine eğitim verilmiş ve özellikle Gürcistan ve Azerbaycan’ın Batı ile yakınlaşan ilişkilerinde Türkiye en önemli ülke olmuştur. Türkiye’nin bu politikası Rusya’nın etkisini azaltmış ve Rusya Ermenistan dışında Kafkasya’da önemli bir zemin kaybına uğramıştır. Ancak Rusya’nın Abhazya ve Güney Osetya’nın bağımsızlığını tanımasıyla birlikte bu iki yapı üzerinde tam bir kontrolü söz konusu olmuştur. Azerbaycan ve Ermenistan, Rusya’nın bölgede askeri açıdan varlığını hissettirmesinden etkilenmişlerdir. Ermenistan üzerinde zaten nüfuz sahibi olan Rusya’nın enerji alanı başta olmak üzere Azerbaycan ile de yakınlaşması Moskova Kafkasya’da 1991 öncesi konumuna mı dönüyor tartışmalarına neden olmuştur. Rusya’nın Kafkasya’da bu denli etkili olmaya başlaması Türkiye açısından olumsuz bir gelişme olarak değerlendirilmelidir. Özellikle Türkiye’nin doğal gazda Rusya’ya olan bağımlılığı dikkate alındığında, 
Rusya’nın Kafkasya’da enerji alanında başat konuma gelmesi ve askeri etkinliğini artırması, Rusya’daki demokratik yapı eksikliği de dikkate alındığında bölgesel güvenlik açısından tehlikeli olabilir.40

Kafkasya’daki gelişmeler, Türkiye’nin Kafkasya politikası ve çıkarlarının 
olduğu diğer coğrafyalara yönelik olarak politikaları etkileyebilecek 
bir boyuta ulaşmıştır. Uluslararası sistemin ayrıştırıcı güçlerinin başat olduğu Kafkasya’da, Rusya klasik güç dengesi politikası uygulayarak etki sahasını genişletmek istemektedir. Tarih boyunca Rusların Kafkasya’ya yönelmelerinden itibaren Rus idaresi ile Kafkasya’daki halklar arasında sorunlar yaşanmış ve sonuçta acı veren göçler ve katliamlar olmuştur. Ağustos 2008 çatışması sonrası ve 2009 yılı boyunca da Kafkasya’daki istikrarsızlık ve belirsizlik devam etmiştir. Kosova’nın bağımsızlık ilanı sonrası uluslararası sistemde benzer yapılarla ilgili tartışmalar daha da artmıştı. Bunun Kıbrıs bağlamında da, Abhazya örneğinde de gündeme taşındığı görülmektedir. Kosova’da Sırbistan’ın tanımadığı bir bağımsızlık istikrarlı bir yapı doğurmayacağı gibi sadece uluslararası denetim altındaki bağımsızlık olarak kalacaktır. İleride Sırbistan’ın AB üyeliği gibi bir 
seçeneğin somutlaşması ve bunun Sırbistan’da Kosova’nın tanınmasına 
değecek kadar çıkarlarına uygun bir durum olarak algılanması halinde belki Sırbistan politikasını değiştirebilir. Kıbrıs’ta etnik, dil, din ve kültürel bakımdan farklı iki toplum 1963 yılından beri fiilen ve 1974’den beri resmen ayrı yaşamaktadır. İki toplum da ayrı yapılar olarak kendi kendilerini idare etmişlerdir. Burada da kısa sürede bir anlaşma sağlanamazsa iki devletli bir çözüme doğru gidilmektedir. Karabağ sorununda Karabağ’ın doğrudan Ermenistan’a veya başka bir ülkeye sınırının olmaması ayrışmayı mümkün kılmamaktadır. Abhazya örneğinde ise Rusya’nın tanıdığı bağımsızlığın, ayrıldığı 
ülke olan Gürcistan tarafından tanınması durumu şu anki ortamda çok zordur. Gürcistan’a Batı ile NATO üyeliği başta olmak üzere tam bir entegrasyon seçeneğinin sunulması ve bunun somutlaşması halinde Abhazya ile ilgili olarak da yeni bir adım atılabilir. Rusya’nın iç ve dış politikasında köklü bir değişim olmadıkça Abhazya üzerindeki hakimiyetini bırakması da uzak bir olasılıktır. Türkiye ve diğer Batılı ülkeler Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü savunurken, Abhazya’yı da tamamen Rusya’ya bırakmamalıdırlar. Aksi takdirde Rusya’nın 
Abhazsız bir Abhazya politikası başarılı olacaktır. Türkiye’deki Abhazların 
sayısının Abhazya’nın toplam nüfusunun iki katından fazla olduğu dikkate alındığında bu konuda etkili bir güç olabileceği açıktır. 

Kültürel bir takım bağları sürdürmenin Gürcistan’ın da çıkarına 
olduğu ve ileride sorunun görüşme ortamına zemin oluşturacağı 
unutulmamalıdır. Rusya Federasyonu içerisinde Çeçenistan gibi Abhazya 
ve Güney Osetya benzeri yapıların olması da Kafkasya’daki süreci 
daha karmaşık hale getirmektedir.41

Türkiye açısından Gürcistan Hazar petrolleri ve doğal gazının Türkiye’ye ulaşmasında transit bir ülke olarak önemini korumaktadır. Yine Azerbaycan’dan gelip Gürcistan üzerinden Türkiye’ye ulaşacak olan demiryolu projesi de Gürcistan’ın Türkiye açısından önemini artıracaktır. İki ülke arasındaki ticaret hacmi 1,5 milyar doları geçmiştir.42 Ayrıca bunun çok daha artırılması mümkündür. İki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerle ilgili hukuki altyapının büyük ölçüde tamamlanması, Ticaret ve Ekonomik İşbirliği Antlaşması, Yatırımların 
Karşılıklı Teşviki ve Korunması Antlaşması, Serbest Ticaret Antlaşması 
gibi ikili antlaşmaların varlığı ticari ve ekonomik ilişkilerin gelişmesine uygun ortamı hazırlamaktadır. Türkiye’nin Gürcistan’a ihraç ettiği başlıca ürünler; petrol yağları, çimento, demir-çelik çubuklar, demir-çelik inşaat malzemeleri, plastik mamuller, soğutucular, elektrik iletkenleri, kağıt havlu. Türkiye’nin ithal ettiği mamuller ise demir-çelik hurda, alüminyum döküntü ve hurdalar, uzunlamasına kesilmiş ağaç, taş kömürü, briket ve katı yakıtlar, kimyasal gübreler ve sökülecek gemi ve diğer yüzen araçlardır. Gürcistan’da 300’ün 
üzerinde Türk girişimci bulunmaktadır.43 Gürcistan’ın 2009 yılı ihracatında 
Türkiye 35,1 milyon dolar ile % 16,1’lik oranla birinci sıradadır. 

Azerbaycan’da 33,4 milyon dolar ile % 15,3’lük oranla ikinci sıradadır. Gürcistan’ın ithalatında da Türkiye 191,4 milyon dolar ile % 19,8’lik oranla birinci sıradadır. Ukrayna 89,0 milyon dolar ile % 9,2’lik oranla Gürcistan’ın ithalatında ikinci durumdadır.44 Bu tablonun gelecek yıllarda da artan ticaret hacimleriyle devam edeceği söylenebilir.

Türkiye ve Çeçenistan Sorunu,

Türkiye’nin, Kafkasya’nın Rusya Federasyonu sınırları içinde kalan kısmındaki sorunlara yönelik olarak politikası genel olarak toprak bütünlüğünü savunmak şeklinde olmuştur. Ancak Çeçenistan sorununda Rusya’nın insan hakları ihlalleri, kamuoyu baskısı ve Çeçenlerin Türkiye’de yaptıkları eylemler Türkiye ile Rusya’yı Çeçenistan sorununda karşı karşıya getirmiştir. 2009 yılı içinde Çeçenistan ve İnguşetya’da durumun giderek gerginleşmesi konuyu gündemde 
tutmuştur. Türkiye, Rusya Federasyonu’nun toprak bütünlüğünü savunmasına rağmen Rusya tarafından suçlanmıştır. Rusya’nın Türkiye’nin Kafkasya’daki etkisini ve manevra kabiliyetini sınırlandırmak için psikolojik bir harekâtın parçası olarak da benzer söylemleri doğrudan resmi ağızlardan, bazen de dolaylı olarak başka kanallarla dile getirdiği görülmektedir. 

1994 yılında başlayan ilk Çeçen savaşı 21 ay sonra Hasavyurt anlaşmasıyla sona ermiştir. 1999 yılında Rusya’nın askeri müdahalesi ile birlikte ikinci Çeçenistan savaşı başlamıştır. Dört aylık bir kuşatmadan sonra Grozni’yi ele geçiren Rusya 
Çeçenistan’da bir ölçüde kontrolü sağlasa da istikrarsızlık devam etmiştir.45 

11 Eylül 2001’de ABD’ye yönelik terör saldırıları sonucu oluşan uluslararası ortamı da Çeçenistan sorununda lehine kullanan Rusya, Çeçenistan’daki direniş hareketinin liderlerini öldürterek Rusya’ya bağlı bir yönetimi garanti etmeye çalışmıştır. Türkiye’nin Kafkasya politikası bağlamında Çeçenistan sorunu Türkiye’de olan bazı eylemlerle gündeme gelmiştir. Ocak 1996’da Trabzon’dan Soçi’ye gitmekte olan feribotun kaçırılması ve 2001 ve 2002 yıllarında  İstanbul’da iki ayrı otelde rehin alma olayı konuyu kamuoyuna taşımıştır. Türkiye genel yaklaşım olarak Rusya’nın toprak bütünlüğünü savunup Çeçenistan’daki insan hakları ihlallerini gündeme taşımıştır. 

1999 AGİT İstanbul Zirvesi sırasında dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel AGİT üyelerinin her hangi bir bölgesel sorunu devletlerin iç işi olarak kabul edemeyeceğini, Rusya’nın Çeçenistan çatışmasına yönelik politikasının Çeçenistan’ı izole edebileceğini ifade etmiştir.46 Çeçenistan konusu bölgede çatışmalar çıktıkça Türkiye’de gündeme taşınmıştır. 2009 yılı da Çeçenistan ve 
İnguşetya’da olayların olduğu bir yıl olmuştur. Rusya-Çeçenistan savaşı sırasında çok sayıda Çeçen’in Dağıstan ve İnguşetya’ya göç etmek zorunda kalmasıyla sorun bu bölgelere de taşınmıştır. Haziran 2009’da İnguşetya Başkanı Yunus-Bek Yevkurov’un intihar saldırısında ağır yaralanması Çeçenistan sorunun da İnguşetya bağlantısını gündeme taşımıştır.47 Türkiye sorunun yayılmadan ve insani boyutta gözetilerek çözülmesini istemektedir. Çeçenistan, Dağıstan ve İnguşetya’yı da içine alan bölgede ortaya çıkacak geniş çaplı bir çatışma 
ortamı göç sorunu başta olmak üzere bir dizi etkileri Türkiye’ye uzanacak problemlere neden olacaktır.

Türkiye ile Rusya arasındaki gelişen ilişkilerin Kafkasya’da işbirliğine yol açıp açmayacağı belli değildir. Bunun için Rusya’nın Karabağ sorununun çözümü yolunda Ermenistan’a gerçek bir baskı uygulaması ve enerji alanında da özellikle doğal gazda daha uzlaşmacı bir politikaya yönelmesi gereklidir.

Sonuç

Kafkasya hem enerji kaynakları hem de Orta Asya’ya açılan kapı olması nedeniyle Türkiye için Soğuk Savaş dönemi sonrasında önem kazanmıştır. Kafkasya politikasında Türkiye’nin dezavantajı bölgeyi yeterince tanımaması ve Karabağ sorunu ve Abhazya sorunları gibi etnik temelli bölgesel sorunları nasıl ele alacağını bilememesiydi. 

Böyle bir ortamda Rusya bölgeyi tanımasının avantajını kullanarak sorunları etki alanını genişletmek veya daha fazla zemin kaybetmemek için kullanmıştır. 2009 yılı içinde Kafkasya’daki gelişmeler büyük ölçüde Rusya’nın 1993 yılından itibaren izlediği.,

“Yakın Çevre” politikasıyla bağlantılı olarak Gürcistan gibi bölge ülkelerine müdahale stratejisiyle şekillenmiştir. Bu stratejinin en ileri noktası Ağustos 2008’de Rusya’nın Gürcistan’a askeri müdahalesiydi. ABD ve AB’nin Ermenistan’ın Batı sistemine entegre edilmesi ve Nabucco projesine hız verilmesi için daha fazla istekli olmalarının önemli bir nedeni Rusya’nın Gürcistan’a müdahalesi olmuştur.

Ermenistan’ın Batı ile yakınlaşması ve bunun için önemli olan Türkiye ile ilişkilerinin normalleşmesi yolundaki çabaların Karabağ sorununun çözümü için çabalarla desteklenmemesi halinde sonuç alınamayacağı açıktır. Dağlık Karabağ sorununa çözüm bulunmadan Ermenistan’ın elini güçlendirecek şekilde kara sınırının açılması Türkiye’nin Kafkasya’daki ağırlığı ve enerji politikalarındaki 
etkinliği bakımından çıkarlarına aykırı bir hamle olur. Zaten Türkiye’nin kara sınırını kapatma gerekçesi Dağlık Karabağ sorunudur. 

  Türkiye en yetkili ağızlardan Karabağ sorunu çözülmeden protokollerin TBMM’den geçirilmeyeceğini açıklamıştır.48 Ermenistan Avrupa-Atlantik eksenine dahil edilmeye çalışılırken Azerbaycan’ın Rusya eksenine yönelmesine yol açılmamalıdır. 

Kafkasya’daki sorunların çözümünde ülkeler güvenliğin bölünmezliği ilkesi çerçevesinde hareket etmelidirler. Bölgesel entegrasyon temelinde politikaların devreye sokulması iki dünya savaşı ve daha pek çok savaşta karşı karşıya gelmiş olan Avrupa ülkelerinin geldiği entegrasyon düzeyine bir ölçüde yaklaşılması Kafkasya’daki refah düzeyini artıracaktır. 

Türkiye’nin Kafkasya Politikası 2009 Kronoloji.

27 Ocak Rusya ile Ukrayna arasındaki gaz krizinden sonra Avrupa 
Nabucco’ya hız kazandırmak istemiş ve bu amaçla Budapeşte ’de Nabucco Zirvesi yapılmıştır 

27 Mart Azerbaycan şirketi SOCAR ile Gazprom arasında Azerbaycan’ın Şah Deniz II sahasından Rusya’ya gaz satışıyla ilgili bir memorandum imzalanmıştır.

6-7 Nisan İstanbul’da düzenlenen Medeniyetler İttifakı Zirvesi’ne Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev, Türkiye ile Ermenistan arasındaki yakınlaşmayı proteste ederek katılmamıştır.

6 Mayıs-3 Haziran NATO ile Gürcistan 6 Mayıs-3 Haziran 2009 tarihlerinde askeri tatbikat gerçekleştirmişlerdir.

13 Mayıs Recep Tayyip Erdoğan, Azerbaycan’a gerçekleştirdiği ziyareti sırasında Türkiye’nin, Dağlık Karabağ sorunu çözülmeden Ermenistan ile olan kara sınırını açmayacağını teyit etmesi iki ülke ilişkilerindeki gerginliğin bir ölçüde aşılmasını sağlamıştır 

13 Temmuz Türkiye ayrıca Nabucco’dan kendi ihtiyacı için de uygun fiyattan gaz kullanmak istemesi yüzünden oluşan sorunun aşılmasının ardından Nabucco Hükümetlerarası Konferansı 

13 Temmuz 2009 tarihinde İstanbul’da toplanmış ve proje için hükümetlerarası anlaşma imzalanmıştır

12 Ağustos Rusya Başbakanı Putin Abhazya’yı ziyaret ederek Abhazya’nın güvenliğinin garantisinin Rusya olduğunu ifade etmiştir. Putin, Rusya ile Abhazya arasındaki ilişkilerle ilgili olarak Fransa ile Monaco arasındaki ilişki biçimini örnek göstermiştir.

10 Ekim Ermenistan ve Türkiye arasında 31 Ağustos’ta paraf edilen protokoller 10 Ekim’de Zürih’te imzalanmıştır.

DİPNOTLAR;

1 John Lewis Gaddis, “Toward the post-Cold War World”, Foreign Affairs, Cilt 70, No 2, Bahar, 1991, ss. 102-122; John Lewis Gaddis, “The Cold War, the Long Peace and the Future”, Michael J. Hogan (Der.), The End of the Cold War Its Meaning and Implications, Cambridge University Press, 1992, ss. 21-38.
2 Kamer Kasım, “11 Eylül Sürecinde Kafkasya’da Güvenlik Politikaları”, Orta Asya ve Kafkasya Araştırmaları, Sayı 1, 2006, ss. 19-35. 
3 Abbas Djavadi, “The Turkish-Armenian Thaw and Azerbaijan”, Radio Free Europe/Radio Libery, http://www.rferl.org/content/The_TurkishArmenian_Thaw_and_Azerbaijan/
1608216.html, 14 Nisan 2009.
4 Shahin Abbasov, “Azerbaijan: Is Baku Ready to Cause Geopolitical problems Over Turkish-Armenian Thaw?”, Eurasia Insight, 
http://www.eurasianet.org/departments/insightb/articles/eav041409.shtml, 14 Nisan 2009.
5 “Erdoğan’dan Şehitlik Camiine Mesaj Gibi Ziyaret”, Zaman, 13 Mayıs 2009; Mina Muradova, “Azerbaijan: Turkish Prime Minister Offers Strong Support 
For Baku’s Position on Karabakh”, Eurasia Insight, 
http://www.eurasianet.org/departments/insightb/articles/eav051309a.shtml, 13 Mayıs 2009 
6 Bakınız, http://www.azerbaijan.az/_News/_news_e.html?lang=en&did=2008-03-15. Fuad Axundov, “Co-Chairs Against Azerbaijan, the UN General Assembly Against Co-Chairs”, Region Plus, No. 7, (51), 1 Nisan 2008, ss. 8-12. Bakınız, Kamer Kasım, “The Origins and Consequences of the Nagorno-Karabakh Conflict”, Basic Principles for the Settlement of the Conflicts on the Territories of the GUAM States, Bakü: 15-16 Nisan 2008, ss. 64-68.
7 Today’s Zaman, 14 Temmuz 2009.
8 “Yukarı Karabağ’da En Büyük Tehlike Rusya”, NetGazete. Com, haberin alındığı kaynak, Avrasya İncelemeleri Merkezi, Günlük Bülteni, Sayı: 119, 24 Temmuz 2009. Bakınız, Kamer Kasım, Soğuk Savaş Sonrası Kafkasya, Ankara: USAK Yayınları, ss. 40-41.
9 Ömer Engin Lütem, “Karabağ’da Çözüm Ümitleri”, Avrasya İncelemeleri Merkezi, Günlük Bülten, Sayı:111, 14 Temmuz 2007.
10 Shahin Abbasov, “Russia-Ukraine Gas Conflict Helps Azerbaijan, Nabucco”, EurasiaNet, http://www.eurasianet.org/departments/insightb/articles/eav012009_pr.sthml, 20 Ocak 2009. Bakınız http://www.dogalgazprojesi.com/show_news.asp?NewsID=7571, 
11 Shahin Abbasov, “Azerbaijan: Arms Scandal Stirs Suspicions of Moscow”, Eurasia Insight, 
http://www.eurasinet.org/department/insightb/articles/eav012709d_pr.shtml, 27 Ocak 
2009. Shahin Abbasov, “Azerbaijan: Russian Arms Scandal Feeds Baku’s Support For Nabucco”, 
EurasiaNet, http://www.eurasinet.org/department/insightb/articles/eav020409b_
pr.shtml, 4 Şubat 2009.
12 .........Nabucco ile ilgili tartışmalar ve ülkelerin pozisyonu için bakınız, Rovshan İbrahimov, 
“Nabucco Pipeline: Increased Actuality, but Inertia in Realization (I)”, The Journal 
of Turkishweekly, http://www.turkishweekly.net/columnist/3101/nabucco-pipeline-
increased-actuality-but-inertia-in-realization-i-.html, 17 Şubat 2009. Rovshan İbrahimov, 
“Nabucco Pipeline: Increased Actuality, but Inertia in Realization (II)”, The 
Journal of Turkishweekly, http://www.turkishweekly.net/columnist/3101/nabucco-
pipeline-increased-actuality-but-inertia-in-realization-ii-.html, 3 Mart 2009

13 Shahin Abbasov, “Azerbaijan: Is Baku Offering a Natural Gas Carrot to Moscow for Help 
with Karabakh?”, Eurasia Insight, http://www.eurasianet.org/departments/insight/articles/
eav042009a_pr.shtml, 20 Nisan 2009.
14 Rovshan Ibrahimov, “Nabucco As a Chess Game: Azerbaijan’s Next Move”, The Journal of Turkish Weekly, http://www.turkishweekly.net/print.asp?type=4&id=3135, 12 Nisan 2009.
15 Bruce Pannier, “Russia, Azerbaijan Achieve Gas Breakthrough”, Radio Free Europe/Radio Liberty, http://www.rferl.org/articleprintview/1766221.html , 30 Haziran 2009. Jessica Powley Hayden, “Azerbaijan: Baku Becomes A Question Mark For Nabucco Project”, Eurasia Insight, http://www.eurasianet.org/departments/insightb/articles/eav071609a_
pr.sthml, 16 Temmuz 2009.
16 Bakınız, Kamer Kasım, Soğuk Savaş Sonrası Kafkasya, Ankara: USAK Yayınları, ss. 175-177.
17 http://www.musavirlikler.gov.tr/upload/AZER/sektor_raporu-saglık.doc, (Erişim tarihi, 04 Ağustos 2010)
18 Azerbaycan ile ilgili ekonomik veriler için bakınız, Economist Intelligence Unit Country Report, http://www. eiu.com
19 Stephan H. Astourian, , “From Ter-Petrosyan To Kocharian: Leadership Change In Armenia”, 
Berkeley Program In Soviet And Post-Soviet Studies Working Paper Series, 
2000-2001, s. 20.
20 Gerard J. Libaridian, Ermenilerin Devletleşme Sınavı, (The Challenge of Statehood), Çev. Alma Taşlıca, Ankara: İletişim Yayınları, 2000, s. 36.
21 Bakınız, Ömer Engin Lütem, “Protokollerin İçeriği, (I, II, III)”, Avrasya İncelemeleri Merkezi, Günlük Bülten, http://www.idizayn.com/avim/bultentekli.php?haberid=8954. 
http://www.avim.org.tr/bultentekli.php?haberid=9022, http://www.avim.org.tr/bultentekli.
php?haberid=9065, 7-8-9 Eylül 2009. Kamer Kasım, “Türkiye ve Ermenistan arasındaki Protokollerin Analizi”, USAK Stratejik Gündem, http://www.usakgundem.com/yazar/
1225/türkiye-ve-ermenistan-arasındaki-protokollerin-analizi.html, 1 Eylül 2009.
22 Bakınız, Kamer Kasım, “Türkiye ve Ermenistan arasındaki Protokollerin Analizi”, USAK Stratejik Gündem, http://www.usakgundem.com/yazar/1225/türkiye-ve-ermenistan-
arasındaki-protokollerin-analizi.html, 1 Eylül 2009.
23 Kamer Kasım, Soğuk Savaş Sonrası Kafkasya, Ankara: USAK Yayınları, 2009, s. 108.
24 “Bayrak Notasına Karşı Bayrak Notası”, Radikal, 22 Ekim 2009. Gerginlik Türkiye Dışişleri Bakanı’nın Bakü’ye ziyareti sonrasında bir ölçüde aşılmıştır.
25 .........Ermenistan Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi için bakınız, Ermenistan Savunma Bakanlığı internet sitesi, http://www.mil.am/eng/index.php?page=49; ayrıca, Harutioun Khachatrian, 
“Armenia Adopts A National Security Strategy”, Central Asia-Caucasus Institute
, http://www.cacianalyst.org/?q=node/4476, 21 Mart 2007.
26 Kamer Kasım, Soğuk Savaş Sonrası Kafkasya, Ankara: USAK Yayınları, 2009, ss. 101-111.
27 Naira Melkumian, “Armenia: Economy Hit by Georgian War”, IWPR, 16 Ekim 2008. Kamer Kasım, Soğuk Savaş Sonrası Kafkasya, Ankara: USAK Yayınları, 2009, s. 57.
28 Kamer Kasım, “Turkey-Azerbaijan-Armenia Triangle”, Journal of Turkish Weekly, 27 Mayıs 2009
29 Konu ile ilgili olarak bakınız, Kamer Kasım, Soğuk Savaş Sonrası Kafkasya, Ankara: USAK Yayınları, 2009, ss. 106-107. Sedat Laçiner, “Türkiye-Ermenistan İlişkilerinde Sınır Kapısı Sorunu ve Ekonomik Boyutu”, Ermeni Araştırmaları Dergisi, Cilt. 2, Sayı. 6, Yaz 2002, ss. 35-68.
30 Ermenistan ekonomisi ile ilgili veriler için bakınız, , Economist Intelligence Unit Country Report, http://www.eiu.com
31 .......Türk Dış Politikasına ilişkin uzmanların analizleri için bakınız, Habibe Özdal, Osman Bahadır 
Dinçer ve Mehmet Yegin (Der.), Mülakatlarla Türk Dış Politikası, Ankara: USAK Yayınları, 2009. 
32 Elizabeth Owen, “Abkhazia’s Diaspora: Dreaming of Home”, Eurasia Insight, 
http://www.eurasianet.org/departments/insightb/articles/eav030909b_pr.shtml , 9 Mart 2009.
33 .........Abhazya sorunu ve sorunun Gürcistan-Türkiye ilişkilerine etkisi için bakınız Kamer Kasım, Soğuk Savaş Sonrası Kafkasya, Ankara: USAK Yayınları, 2009, s. 65 ve ss. 111-114.
34 “Peace Plan Signed, But Russian Forces Appear To Advance”, Eurasia Insight, http://www.
eurasianet.org/departments/insight/articles/eav081508_pr.shtml, 15 Ağustos 2008.
35 Whitmore Brian, “Did Russia Plan Its War In Georgia”, Eurasia Insight, http://www.eurasianet.
org/departments/insight/articles/pp081608_pr.sthml, 16 Ağustos 2008.
36 Giorgi Lomsadze, “Georgia: Contemplating War-Ana- Peace On A Make-Believe Isle”, Eurasia Insight, http://www.eurasianet.org/departments/insight/articles/eav060409b_
pr.sthml, 04 Haziran 2009.
37 Joshua Kucera, “Georgia: Washington Declines Tbilisi’s Request For ‘Defensive’ Weapons”, Eurasia Insight, http://www.eurasianet.org/departments/insight/articles/eav072909a_
pr.sthml, 29 Temmuz 2009.
38 Robert Coalson, “Russia Steps Up Cooperation With Breakaway Georgian Regions”, Eurasia Insight, http://www.eurasianet.org/departments/insight/articles/pp050209_pr.sthml, 
02 Mayıs 2009.
39 “Georgia: Putin Visits Abkhazia”, Eurasia Insight, 
http://www.eurasianet.org/departments/insightb/articles/eav081209b_pr.sthml, 12Ağustos 2009.
40 ...........Ağustos 2008 Rusya-Gürcistan çatışması ve sonrasına ilişkin değerlendirmeler için bakınız, Kamer Kasım, Soğuk Savaş Sonrası Kafkasya, Ankara: USAK Yayınları, 2009, ss. 209-230.
41 Kamer Kasım, “Ağustos 2008 Sonrası Abhazya Üzerine Söyleşi”, USAK Stratejik Gündem
, http://www.usakgundem.com/yazar/1517/ağustos-2008-sonrası-abhazya-üzerine-bir-söyleşi.html, 11 Nisan 2010. 
42 “Gürcistan ile İlişkilerimiz Gerçekten de Altın Çağını Yaşıyor”, http://www.tobb.org.tr/haber_arsiv2.php?haberid=2573, 6 Ekim 2009. Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu Gürcistan Raporu, http://www.deik.org.tr/Lists/Bulten/Attachments/183/Gurcistan_ulkebulteni_
eylul%202009_TR.pdf, 
43 ........Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu Gürcistan Raporu, 
http://www.deik.org.tr/Lists/Bulten/Attachments/183/Gurcistan_ulkebulteni_eylul%202009_TR.pdf
44 Gürcistan ekonomisi ile ilgili veriler için bakınız, Economist Intelligence Unit Country Report, http://www.eiu.com
45 Hasan Kanbolat, “Rusya Federasyonu’nun Kafkasya Politikası ve Çeçenistan Savaşı”, Avrasya Dosyası, Rusya Özel Sayısı, Cilt. 6, Sayı. 4, 2001, ss. 168-174. Oktay F. Tanrısever, “Moskova’nın Çeçenistan Çıkmazı ve Çıkış Arayışları, Avrasya Dosyası, Rusya Özel Sayısı, Cilt. 6, Sayı. 4, 2002, ss. 196-198.
46 Bakınız, Kamer Kasım, Soğuk Savaş Sonrası Kafkasya, Ankara: USAK Yayınları, ss. 139-141. Yalçın Doğan, “Demirel’den Tarihi Özet”, Milliyet, 20 Kasım 1999.
47 Kamer Kasım, “Çeçenistan: Kafkasya’da Bitmeyen Mücadele”, USAK Stratejik Gündem, 
http://www.usakgundem.com/yazar/1503/çeçenistan-kafkasya’da-bitmeyen-mücadele.html, 31 Mart 2010.
48 ........Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 17 Mayıs 2010’daki Azerbaycan ziyaretinde de bu mesaj tekrarlanmıştır. Bakınız, “Bizler aynı ailenin fertleriyiz”, 
http://www.basbakanlik.gov.tr/Forms/pActuelDetail.aspx.


***

TÜRKİYE’NİN KAFKASYA POLİTİKASI 2009, BÖLÜM 1

TÜRKİYE’NİN KAFKASYA POLİTİKASI 2009,  BÖLÜM 1




Kamer Kasım*
* Prof. Dr., Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi.


TÜRK DIŞ POLİTİKASININ 2009 YILI GELİŞMELERİ

ÖNSÖZ

“Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmaya” son verme konusunda üzerimize düşeni yapmak kaygısıyla serüvenine başlayan Türk Dış Politikası Yıllığı ülkemizde uluslararası ilişkiler literatüründe halen daha var olmaya devam eden büyük boşluğu doldurma konusunda katkı sunmayı amaçlamaktadır. Gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında Türkiye’de, özellikle Türkçe yazılmış uluslararası ilişkiler konulu eserlerin gerek sayı ve gerekse içerik olarak ciddi eksiklikleri olduğu ilgili alanın uzmanları tarafından sürekli olarak dile getirilmektedir. 
Mevcut eserlerin nicelik olarak yetersiz olmalarının yanında uluslararası ilişkiler alanında Türkiye’nin yaşadığı en temel problem, konunun uzmanları tarafından yazılmamış, bilgi üzerine inşa edilmeyen, dayanaksız analiz ve yorumlar ile komplo teorileri ve spekülatif varsayımlardan oluşan kitapların sayısının her geçen gün artmasıdır. 

Türk Dış Politikası Yıllığı, Türkiye’nin dış politikasının değişik alanlarına ilişkin verilerin, konunun uzmanları tarafından belirli bir sistematik içerisinde ve olayların anlaşılmasını kolaylaştırıcı bir biçimde okuyucuya aktarılmasını sağlamayı hedeflemektedir. Aktarılan bu verilerin analizi konusunda okuyucuya yol gösterilmekte, ancak aktarılan bilgilerden okuyucunun kendi analizini yapmasına da fırsat tanınmaktadır. Bunun yanında, yıllığın ikinci bölümünde yer alacak olan Türk dış politikasına ilişkin bağımsız makaleler daha çok analiz ağırlıklı olacaktır.

TÜRK DIŞ POLİTİKASI YILLIĞI 2009

Türkiye gibi, giderek artan bir şekilde bölgesinde önemli roller üstlenen bir ülkenin dış politikasını inceleyen düzenli bir yıllık çalışmasının bugüne kadar yapılmamış olmasının ciddi bir eksiklik olduğu düşüncesiyle 2009 yıllığıyla başlayan bu projenin sürekli olacağını, her yılın ortasında, bir önceki yıla ilişkin Türk dış politikası gelişmelerinin inceleneceği yeni bir kitabın yayınlanmasının planlandığını ifade etmek istiyoruz. Bu şekilde, Türk dış politikasına ilgi duyan okuyucuların, öğrencilerin ve araştırmacıların faydalanacağı bir çalışmanın Türk uluslararası ilişkiler literatürüne kazandırılması temel amacımızdır.

Söz konusu olan bir yıllık olduğu için, atıflar ve kaynakça konularında farklı bir yöntem izlenmiştir. Okuyucuyu sıkmamak amacıyla, yararlanılan gazetelerin ve haber ajanslarının önemli bir kısmı internetten alınmasına rağmen, internet adresleri verilmemiş, sadece haberin ismi, hangi gazete ya da haber ajansından alındığı ve haberin yayınlandığı tarih bilgileri yazılmıştır. Söz konusu haberlerin asıllarına ulaşmak isteyen okuyucuların, ilgili gazete ya da haber ajanslarının internet sitelerinden, haber başlığı ve tarihini yazmak suretiyle arama yapmaları yeterli olacaktır.

Bu kitabın ve Türk Dış Politikası Yıllığı’nın bundan sonraki sayılarının okuyucuya faydalı olmasını diliyoruz.

Burhanettin Duran
Kemal İnat
Muhittin Ataman


Giriş

Türkiye’nin dış politikasında Soğuk Savaş dönemi boyunca önemli bir yer tutmayan Kafkasya, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra üç ülkenin bağımsızlığını kazanmasıyla birlikte öncelikli olarak ele alınan bir bölge olmuştur. Enerji kaynaklarının uluslararası pazarlara ulaştırılması tartışmaları ve bölgesel sorunlar Kafkasya’ya yönelik kapsamlı bir strateji oluşturulmasını zorunlu kılmıştır. Hazar petrollerinin ve doğal gazının taşınmasında transit ülke olarak yer almak isteyen Türkiye bu alanda bir rekabetin içerisine girmiş ve bunun bir 
sonucu olarak da bölgedeki çatışma ve krizler Türk dış politikasını daha çok ilgilendirmiştir. Soğuk Savaş döneminde iki kutup arasındaki rekabet ortamında devletlerin dış politika çizgileri bu yapının gereklerine göre şekillenmişti. Gerek bölgesel güçlerin gerekse bölgelerin küçük ülkelerinin hareket kabiliyetleri sınırlıydı. Kutup liderleri müttefiklerinin sistem dışı hareketlerini önleyebiliyordu. Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte bölgesel politikalar ön plana çıkarken bölgesel güçlerin de uluslararası politikadaki rolü ve ağırlığı artmıştır. 

Bu ortamda Türkiye de fazla tanımadığı ve yeterince bilgi sahibi olmadığı bölgelerin sorunlarına yönelik politikalar oluşturmak zorunda kalmıştır. Türk dış politikası açısından Kafkasya’nın istikrarsızlığı politikaların uygulanmasında sorunlara neden olmuştur. İki kutuplu dünya düzeninde görülmeyen veya dile getirilemeyen ayrılıkçı talepler Balkanlarda ve Brzezinski’nin “Avrasya’nın Balkanları” olarak adlandırdığı Kafkasya’da çatışmalara ve devlet yapılarının çatırdamasına neden olmuştur.

* Bakınız Zbigniew Brzezinski, The Grand Chessboard, American Primacy and Its Geostrategic Imperatives, New York, Basic Books, 1997, Bölüm 5.

Dünyada bir taraftan Gaddis’in ifadesiyle iletişim alanında devrim, karşılıklı ekonomik bağımlılık ve demokrasi gibi birleştirici güçler varken diğer tarafta ise aşırı milliyetçilik, etnik ve dinsel rekabet gibi ayrımcı güçler bulunmaktadır.

Soğuk Savaş dönemi sonrasında etnik ve dinsel temelli çatışmalar bir kısım bölgelerde ciddi istikrarsızlıklara neden olmuştur. Kafkasya da istikrarsızlığın olduğu ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra bağımsızlığını kazanan ülkelerin toprak bütünlüğü kaygısı taşıyıp, etnik temelli çatışmalara sürüklendiği bir coğrafya haline gelmiştir.

Türkiye için Kafkasya hem Orta Asya’ya açılan kapı hem de etkili olabileceği bir bölgedir. Kafkasya, Türkiye’nin enerji politikası açısından önemlidir. Ayrıca Türk Cumhuriyetleri arasında en yakın ilişkilerinin olduğu Azerbaycan’ın durumu da Kafkasya’nın Türkiye açısından önemini artırmaktadır. Soğuk Savaş dönemi sonrasında Türkiye bölgesel güç konumunu ön plana çıkararak aktif bölgesel 
işbirlikleri içerisini girmiş Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatından (KEİT), Ekonomik İşbirliği Örgütü’ne kadar yeni bağımsızlığını kazanmış ülkelerin uluslararası örgütlere üyeliğini desteklemiş ve teşvik etmiştir. Kafkasya’daki çatışmalar ise Türkiye’nin bölgeye yönelik politikasında zorluklara neden olmuştur. Bölgeyi yeterince tanımayan ve bu nedenle Rusya karşısında dez avantajlı olan Türkiye, Kafkasya’da yakın ilişki içerisinde olduğu ve petrol ve doğal gaz kaynakları dolayısıyla enerji politikasında önem taşıyan Azerbaycan’ın topraklarının işgale uğraması nedeniyle zor durumda kalmıştır. Dağlık Karabağ sorunu Türkiye’nin Ermenistan ile olan ilişkilerini de olumsuz etkilemiştir. Gürcistan’ın yaşadığı Abhazya ve Güney Osetya problemleri de, Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattının geçtiği ve Türkiye’nin desteklediği petrol, doğal gaz ve ulaştırma projelerinde önemli konumda bulunan bu ülkenin istikrarını etkilemesinden dolayı enerji projelerine olumsuz yansıması olmuştur. 

11 Eylül 2001 terör saldırıları sonrası oluşan uluslararası ortam, Türkiye’ye Kafkasya ve Orta Asya’da daha etkili olma olanağı vermiştir. 

Batı ile Rusya arasında Ağustos 2008 sonrası tırmanan gerginlik ise Türkiye’nin bölgedeki önemini artırdığı gibi yeni sorumluluklar ve riskleri de beraberinde getirmiştir.

Bu çalışmada Türkiye’nin Kafkasya politikasında 2009 yılı içerisinde meydana gelen gelişmeler analiz edilecektir. 2009 yılı özellikle Türkiye’nin Ermenistan ve Azerbaycan ile olan ilişkilerinde hareketli bir yıl olmuştur. Kafkasya açısından ise Ağustos 2008’de Rusya-Gürcistan çatışmasının etkilerinin devam ettiğini, Türkiye-Rusya ilişkilerinde ise sonuçları Kafkasya’ya da uzanan yakınlaşma 2009 yılı içinde de sürmüştür. Ancak Kafkasya’daki temel sorunlar olan Karabağ 
sorunu ve Gürcistan’ın durumu ile ilgili olarak Türkiye ile Rusya arasındaki görüş ayrılıkları 2009 yılı içinde de aşılamamıştır. 

Makalede 2009 yılı içinde Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde protokollerin 
imzalanmasına giden süreç ve protokoller, Karabağ sorunundaki durum, Türkiye-Azerbaycan ilişkileri, Türkiye-Gürcistan ilişkileri ve enerji politikaların daki gelişmeler incelenecektir.

Kafkasya’da Siyasi Durum,

11 Eylül 2001 terör saldırıları dünya siyasetinde önemli değişikliklere sebep olması bakımından bir milat olarak değerlendirilmiştir. Ağustos 2008 Rusya-Gürcistan çatışması da, sonrasında oluşan ortam nedeniyle Kafkasya açısından bir dönüm noktası olarak değerlendirilebilir. Rusya’nın Abhazya ve Güney Osetya’nın bağımsızlıklarını tanıması ve Kafkasya’da askeri güç kullanmaktan çekinmeyeceğini göstermesi AB ve ABD’yi Kafkasya politikalarını gözden 
geçirmeye zorlarken, Rusya ile enerji alanında yakın ilişkilere sahip olan Türkiye açısından ikilemlere yol açmıştır. Türkiye ve Rusya bütün işbirliği görüntüsüne rağmen Kafkasya’da rakip ülkelerdir. 

Rusya Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan’ın iç işlerine müdahale edip bu ülkelerin sorunlarını kullanarak bu ülkeleri kendi ekseninde tutma politikası izlemiştir. Azerbaycan’ın Bağımsız Devletler Topluluğu’na (BDT) girmeyi reddetmesi üzerine Karabağ sorununda Ermenistan’ı destekleyen Rusya, Gürcistan’ın da BDT üyeliği ve askeri üs taleplerini reddetmesi yüzünden Abhazya’yı desteklemiştir. 
Türkiye için ise Hazar bölgesi enerji kaynakları konusunda yaşanan rekabette Azerbaycan ve Gürcistan’ın istikrarı çok önemliydi. Ayrıca Türkiye bu ülkelerin uluslararası örgütlere üyeliği ve Batı ile yakınlaşmasını desteklemiştir. Türkiye’nin bu politikasının da Kafkasya’da Rusya’nın etkisini azaltıcı sonuçları olmuştur. 

Ermenistan, Rusya ile stratejik ortaklık düzeyinde ilişkisi olan ve Rusya’nın pek bir itirazla karşılaşmadan askeri güç bulundurduğu bir ülkedir. Türkiye’nin Kafkasya politikası açısından sorunlu bir konumda bulunan Ermenistan ile Türkiye kara sınırı 1993 yılından beri kapalıdır. Azerbaycan Kafkasya’da enerji kaynakları, gelişen ekonomisi ve göreceli istikrarıyla son yıllarda bölgede ön plana çıkmaya başlamıştır. Türkiye ile Azerbaycan arasında da hem petrol 
hem de doğal gazda işbirliği sürmektedir. Ancak Azerbaycan’ın topraklarının 
%20’sinin işgal altında olması ve sorunun bir türlü çözülememesi diğer ülkelerle ilişkilerini de etkilemiştir. Türkiye ile Ermenistan arasındaki süreçte Karabağ sorununun ne derece yer aldığı Azerbaycan için öncelikli bir konudur. Türkiye’nin Karabağ sorununda verdiği desteğin sürmesi beklentisinde olan Azerbaycan, Türkiye ile Ermenistan arasında imzalanan protokollerde Karabağ sorununa 
yer verilmemesine tepki göstermiştir. Gürcistan, Rusya’nın topraklarına müdahalesinin etkilerini aşmaya çalışırken, Abhazya ve Güney Osetya sorunları devam etmektedir. Türkiye, Rusya’nın müdahalesine Gürcistan ile olan bağları çerçevesinde bir tepki göstermemiş ve sorunun büyümesini diplomatik yollarla önlemek amacı taşıyan Kafkasya İstikrar ve İşbirliği Platformu önerisinde bulunmuştur. Türkiye-Rusya ilişkilerinde gelinen nokta, Türkiye’nin Rusya’nın askeri müdahalesi karşısında göreceli sessizliğinin nedenidir. Gürcistan ise hem güvenlik hem de Batı ile entegrasyon anlamında Türkiye’nin desteğini beklemektedir.

Enerji konusu da Kafkasya’daki siyasi gelişmelerde önemli bir başlıktır. 
Azerbaycan ve Türkmenistan doğal gazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştırılması projesi olan Nabucco başta AB üyesi ülkeler olmak üzere pek çok ülkenin gündeminde yer alırken, Rusya’nın Nabucco projesini engelleyemese bile geciktirme stratejisi çerçevesinde çabaları gündemde olmuştur. Türkiye ise Nabucco projesini desteklerken Rusya’nın istediği Güney Akım projesine de desteğini ifade etmiştir. 

Kafkasya’nın Rusya Federasyonu içerisinde kalan bölümünde de 2009 yılı gergin geçmiştir. Çeçenistan ve İnguşetya’daki istikrarsızlığa Türkiye, ülkelerin toprak bütünlüklerine saygı çerçevesinde yaklaşmıştır. Kafkasya’daki belirsizlik Karabağ sorunu, Abhazya ve Güney Osetya’nın durumu, Çeçenistan sorunu 2009 yılı içerisinde de Kafkasya’da devam eden ve Türkiye’nin bir politika oluşturmasını gerektiren konular olmuştur. 

Türkiye’nin Kafkasya Politikasında Azerbaycan,

Azerbaycan’ın etnik, kültürel ve dilsel yakınlığı, zengin enerji kaynakları Türkiye’nin Kafkasya politikasında merkezi konumda olmasına yol açmıştır. Türkiye, Azerbaycan’ı Orta Asya’ya açılımda bir köprü ve aynı zamanda enerji kaynaklarından dolayı istikrarlı olmasının büyük önem taşıdığı en stratejik pozisyondaki Türk Cumhuriyeti olarak değerlendirmiştir. Türkiye’nin Kafkasya politikasında Azerbaycan ile olan yakın ilişkisi özellikle enerji alanında önemli 
bir avantaj olurken, Azerbaycan’ın bağımsızlığından sonra uzun bir süre içinde bulunduğu istikrarsızlık ve Dağlık Karabağ sorunu Türkiye için Kafkasya politikasında zorluklara neden olmuştur. Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinde 2009 yılında Türkiye ile Ermenistan arasında imzalanan protokoller, Dağlık Karabağ sorunu ve enerji gündemdeki konular olmuştur.

Türkiye’nin Azerbaycan politikası Azerbaycan’daki iç gelişmelerden ve uluslararası ortamdan etkilenmiştir. 11 Eylül 2001 terör saldırıları sonrası ABD’nin Kafkasya’ya yönelimi ve bölgesel güvenlik alanında ABD ile bölge ülkelerinin işbirliği, Türkiye’nin de hem Azerbaycan hem de Gürcistan’a yönelik güvenlik alanında işbirliği bakımından ilgisini artırmıştır.2 Türkiye-Ermenistan ilişkilerindeki gelişmeler ve süreç Azerbaycan ile ilişkileri de yakından ilgilendirmiştir. 

Azerbaycan’ın dış politikasında en önemli sorun işgal altındaki toprakların kurtarılması ve sorunun çözülmesidir. Türkiye’nin desteği gerek Karabağ’da sıcak çatışmaların sürdüğü dönemde gerekse ateşkes sonrası süreçte önemli olmuştur. Türkiye, Karabağ sorununda diplomatik kanalların harekete geçirilmesinde ve işgalin uluslararası hukuka aykırılığının tescilinde rol oynarken, Ermenistan ile olan kara sınırını kapatması ile de Azerbaycan topraklarının işgaline tepkisini ortaya koymuştur. Azerbaycan da Karabağ sorunu bağlamında 
Türkiye-Ermenistan ilişkilerindeki gelişmeleri yakından takip etmiştir. Karabağ sorunu çözülmeden Türkiye-Ermenistan sınırının açılması durumunda Ermenistan ’ın elinin güçleneceğini düşünen Azerbaycan, Türkiye Cumhurbaşkanı ’nın Ermenistan’a gitmesi ve yol haritası sürecini temkinle karşılamış ve Azerbaycan içerisinde protestolar olmuştur. Azerbaycan Devlet Başkanı Aliyev daha yol haritası açıklandığında, süreçte Karabağ sorununun gündemde olup 
olmadığını merak ettiğini açıklamıştır.

Aliyev’in İstanbul’da 6-7 Nisan 2009 tarihinde yapılan medeniyetler ittifakı zirvesine katılmaması da Türkiye-Ermenistan ilişkilerindeki gelişmelere tepkisi olarak değerlendirilmiştir.4 Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerde Türkiye’nin yapmak istediklerine ilişkin olarak özellikle Azerbaycan kamuoyuna yönelik bir bilgilendirme çalışmasının yapılmamış olması yanlış anlamalara neden olmuştur. 
Mayıs 2009’da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Azerbaycan ziyareti sırasında Türkiye’nin, Dağlık Karabağ sorunu çözülmeden Ermenistan ile olan kara sınırını açmayacağını teyit etmesi iki ülke ilişkilerindeki gerginliğin bir ölçüde aşılmasını sağlamıştır.5

Karabağ sorununda Türkiye’nin manevra alanı Ermenistan’ın hiçbir şekilde konuya Türkiye’yi karıştırmak istememesi nedeniyle oldukça sınırlıdır. AGİT Minsk Grubu bünyesinde sürdürülen diplomatik çabalardan Karabağ sorununun çözümüne yönelik bir sonuç çıkmamıştır. 14 Mart 2008 tarihinde BM Genel Kurulunda kabul edilen “işgal altındaki Azerbaycan topraklarının durumu” başlıklı Azerbaycan’ın uluslararası alanda kabul edilmiş sınırlarında toprak bütünlüğü destekleyen ve işgal altındaki topraklardan tüm Ermeni kuvvetlerin çekilmesini isteyen karara AGİT Minsk Grubu eş başkanlarının olumsuz oy kullanmaları da Azerbaycan’ın AGİT’e olan güvenini sarsmıştır.6 AGİT Minsk Grubu’nun Fransız eşbaşkanı Bernard Fassier Karabağ sorununun çözümünde Türkiye’nin yapacağı bir şey olmadığını ifade ederken Ermenistan ile Türkiye ilişkilerindeki süreçle Karabağ sorununun birbirinden bağımsız süreçler olduğunu ileri sürmüştür.7 AGİT Minsk Grubu eşbaşkanlarının süreci AGİT dışına çıkarma ma ve dışarıdan katkılara kapalı olma politikasının pek başarılı olduğu söylenemez. 
   AGİT Minsk Grubu eşbaşkanının Türkiye-Ermenistan ilişkilerindeki ilerleme ile Karabağ sorununun farklı süreçler olduğunu açıklaması ise Türkiye’nin Ermenistan ile olan kara sınırını Karabağ sorununda Azerbaycan toprakları nın işgali dolayısıyla kapattığı gerçeği ile çelişmektedir. 

Ermenistan, 2009 yılı içinde Rusya’nın Azerbaycan ile gelişen ilişkileri ve bu durumun Rusya’yı Dağlık Karabağ sorununda Ermenistan’a baskı yapmaya yöneltmesinden endişe duymaktadır. Karabağ’daki “yönetimin” sürece dahil edilmemesi de Ermenistan’da eleştirilen konulardandır.8 Ermeni kuvvetler Dağlık Karabağ’ın dışındaki bölgeleri ileride pazarlıkta kullanmak amacıyla işgal etmişlerdir. Azerbaycan tarafı bu bölgelerden beşinin hemen, Laçin ve Kelbecer’in ise 5 yıl içerisinde boşaltılmasını istemektedir. 

Azerbaycan’ın Karabağ’ın bir koridorla Ermenistan’a bağlanmasını 
kabul ettiği anlaşılmaktadır. Tartışma konusu bu koridorun güvenliği 
ve hangi ülkenin toprağı olacağıdır. En önemli anlaşmazlık noktalarından birisi de Karabağ’ın statüsünün nasıl olacağıdır. Azerbaycan Karabağ’ın kendi egemenliğinde olduğunu bu nedenle bölgeye ancak geniş bir özerklik verebileceğini ifade ederken, Ermenistan, Azerbaycan bağımsızlığını ilan ettiğinde, bağımsızlık ilanında bulunmuş Dağlık Karabağ’ın devlet olarak tanınmasını savunmaktadır.
Türkiye Karabağ sorununa yaklaşırken bu parametreleri ve tarafların 
pozisyonunu dikkate almak durumundadır. Aksine bir durum Türkiye’nin Kafkasya’daki etkinliğine zarar verecek, özellikle enerji alanında Kafkasya’daki en önemli ülke olan Azerbaycan ile olan ilişkilerini bozacaktır. 

Türkiye’nin Azerbaycan politikasında Karabağ sorununun yanı sıra diğer önemli bir başlık da enerji konusu olmuştur. Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı iki ülke arasındaki önemli bir enerji köprüsünü oluştururken, Türkiye’nin Azerbaycan ile arasındaki doğal gaz hattı ile birlikte bu alanda da işbirliği başlamıştır. Azerbaycan doğal gazı Nabucco projesi için de önem taşımaktadır. Azerbaycan gazının yanında Türkmenistan ve Kazakistan gibi ülkelerin doğal gazını Türkiye üzerinden Avrupa içlerine kadar 3.300 kilometrelik boru hattıyla taşınmasını içeren Nabucco projesinin 2014 yılında faaliyete geçmesi düşünülmektedir. Nabucco’nun ilk etapta faaliyete geçebilmesi için 8 milyar metre küp doğal gaz gereklidir. Proje kapsamında yılda 31 milyar metreküp doğal gazın taşınması hesaplanmaktadır. Projenin tamamı 7.9 milyar Euro’ya mal olacaktır. Hattın 2000 kilometrelik kısmı Türkiye’den, 400 kilometresi Bulgaristan’dan, 460 
kilometresi Romanya’dan, 390 kilometresi Macaristan’dan geçecek ve 46 kilometrelik kısım Avusturya’da olacaktır. Rusya ile Ukrayna arasındaki gaz krizinden sonra Avrupa Nabucco’ya hız kazandırmak istenmiş ve bu amaçla 
27 Ocak 2009 tarihinde Budapeşte’de Nabucco Zirvesi yapılmıştır.10 
Azerbaycan Devlet Başkanı Aliyev zirvede Azerbaycan’ın Nabucco’ya desteğini ifade etmiştir. Rusya’nın Ermenistan’a önemli miktarda silah transferi yaptığı haberlerinin Azerbaycan’ın Nabucco’ya Budapeşte Zirvesinde desteğini ifade etmesinde etkili olduğu da ileri sürülmüştür. Ermenistan’daki Gümrü Rus askeri üssüne gönderilen silahlar arasında 27 adet T-72 tankı ve zırhlı personel taşıyıcılarının olması Bakü’de kızgınlığa neden olmuştur.11 

Ancak Nabucco’nun gerçekleşmesi için pürüzler de bulunmaktadır. 

Öncelikle Türkiye, Brüksel’in müzakere sürecinde enerji başlığını açmaması yüzünden projeye daha mesafeli yaklaşmıştır. 

   Türkiye ayrıca Nabucco’dan kendi ihtiyacı için de uygun fiyattan gaz kullanmak istemiştir.12 Bu konudaki sorunun aşılması üzerine Nabucco Hükümetlerarası Konferansı 13 Temmuz 2009 tarihinde İstanbul’da toplanmış ve proje için hükümetler arası anlaşma imzalanmıştır. Hükümetler arası anlaşma da Nabucco’nun sorunsuz olduğu anlamına gelmemektedir. 

    Azerbaycan’ın pozisyonu konusunda da soru işaretleri oluşmuştur. Azerbaycan ve Türkmenistan gazlarının Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınmasını Avrupa’ya gaz sağlanmasındaki tekeline tehdit olarak algılayan Rusya Nabucco’yu engellemek için çaba harcamaktadır. 

Rusya’nın bu konudaki bir hamlesi de Azerbaycan’dan doğal gaz almak olmuştur. İlham Aliyev’in Nisan 2009’daki Moskova ziyareti sırasında Şah Deniz II sahasından Rusya’ya gaz satışında mutabakata varmışlardır.13 
Bunun ilk adımı 27 Mart 2009 tarihinde Azerbaycan şirketi SOCAR ile Gazprom arasında imzalanan memorandum olmuştur. Bağımsızlığından itibaren sürekli Rusya’dan gaz ithal eden Azerbaycan’ın ilk defa Rusya’ya doğal gaz satacak olması nedeniyle anlaşma önem taşımaktadır. Doğal gaz üretiminde düşüşün    olması Rusya’yı, Avrupa’ya gaz tedariki için ihtiyacı olan gazı başka yerlerden temine yöneltmiştir.14 

Azerbaycan, enerji anlaşmaları nı Rusya’nın Karabağ sorunundaki tutumunu değiştirmek için de kullanmak istemiştir. Azerbaycan’ın Rusya’ya Şah Deniz II sahasından gaz satışı ile ilgili anlaşma yapması Azerbaycan’ın Nabucco için yeterli gazı olup olmayacağı tartışmalarını başlatırken, Türkmenistan’ın 
durumunun da net olmaması Nabucco için diğer bir sorun olarak  görülmekte dir.15 

Ancak eğer Azerbaycan ile Türkmenistan arasında gelişen ilişkiler sonucunda Azerbaycan doğal gazıyla Türkmenistan doğal gazının birlikte taşınması konusunda bu iki ülkenin antlaşmaları kesin bir şekilde sağlanırsa ve şirketler de bu doğal gaz boru hattı için kararlı davranırlarsa Hazar geçişli boru hattı projesi gerçekleşir. 
Bu noktada temel problemler ise Türkmenistan ile Azerbaycan arasında 
doğalgaz sahaları konusundaki anlaşmazlık ve Hazar’ın statüsü ile ilgili tartışmalardır. Bunun yanında Türkmenistan’ın Rusya ile yaptığı uzun dönemli gaz satış anlaşmasının da gazın miktarıyla ilgili soruna neden olabileceği ifade edilmektedir.16

Türkiye-Azerbaycan ilişkileri doğal gazdaki rekabetin sonucunu etkileyecek bir nitelik göstermektedir. Çünkü Azerbaycan Karabağ sorunu dahil dış politikası açısından önemli konularda Türkiye’den beklediğini bulamazsa, Rusya ile olan gaz satış antlaşmasının süresini uzatacaktır. Azerbaycan’ın Türkiye’ye sattığı gazın fiyatını artırmak istemesi de piyasa gerekleri dışında Türkiye-Ermenistan ilişkilerindeki sürece tepki olarak da görülmüştür. Nabucco projesinin geleceği ve Türkiye’nin Azerbaycan’dan çok uygun fiyata gaz alımına devam edebilmesi Türkiye ile Azerbaycan arasındaki yakın bağ ve ilişkilerin devamına bağlıdır. Rusya gibi enerji rekabetinde avantaj sağlamayı isteyebilecek ülkeler Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinde gerginlik çıkması noktasında bir politika izleyeceklerdir. 

Türkiye ile Azerbaycan ilişkilerinde 2 milyar doları aşan ticaret hacminin yanı sıra 3 milyar dolara yakın doğrudan Türkiye’den firmaların Azerbaycan’a yatırımları ve 5,1 milyar doları bulan müteahhitlik projeleri de dikkat çekicidir. Konu ile ilgili önemli bir noktada Azerbaycan’da enerji dışı sektörlere Türkiye’den yapılan yatırımların tutarının 2,2 milyar dolara yaklaşmasıdır.17 
Azerbaycan ekonomisinin büyüyen bir yapıda olması, sadece enerji kaynaklarını ihraç eden bir ülke olarak kalmayı istememesi ve petrol ve doğal gaza dayalı sanayi dallarını geliştirmeye çalışması dikkate alındığında Türkiye ile olan ticaretin hacminin ve karşılıklı yatırımların artmasının beklendiği ifade edilebilir.18

Türkiye’nin Kafkasya Politikasında Ermenistan.,

Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde 2009 yılı çok önemli gelişmelere sahne olmuştur. Türkiye Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra bağımsızlığını kazanan Ermenistan’ı diğer eski Sovyet Cumhuriyetlerini tanıdığı gibi tanımıştır. Türkiye ile Ermenistan arasında normal diplomatik ilişkiler kurulamadığı gibi, 1993 yılından beri kara sınırı da kapalı durumdadır. Bunun nedeni Ermenistan’ın soykırım iddialarını uluslararası alanda gündeme taşıması ve bu iddiaların 
tanınmasını en önemli dış politika araçlarından birisi olarak ortaya koyması, Türkiye’nin toprak bütünlüğünü açıkça tanımaması ve Dağlık Karabağ sorunu dur. Ermenistan Bağımsızlık Bildirgesi’nde “Ermenistan Cumhuriyeti, Osmanlı Türkiyesi ve Batı Ermenistan’da gerçekleştirilen 1915 soykırımının uluslararası düzeyde tanınması çabalarını destekleyecektir.” demektedir. Bağımsızlık Bildirgesi’ne Ermenistan Anayasası’nda da atıf yapılmıştır.19 Yine Ermenistan 
Parlamentosu’nda da zaman zaman Türkiye-Ermenistan sınırını düzenleyen 
1921 Kars Antlaşması’nın tanınmaması gerektiği şeklinde konuşmalar yapılmaktadır.20 Dağlık Karabağ sorunu ise Türkiye’nin Ermenistan ile olan kara sınırını kapatmasına yol açmıştır.

Bu tablonun değişmesi doğrultusunda yapılan diplomatik girişimler sonucunda Nisan 2009’da yol haritası ile birlikte başlayan gelişmelerle 31 Ağustos 2009’da iki ülke arasında protokoller paraf edilmiştir. Protokoller 10 Ekim 2009’da Zürih ’te imzalanmıştır. Protokollerden ilki Ermenistan Cumhuriyeti ile Türkiye Cumhuriyeti arasında diplomatik ilişkilerin kurulmasına ilişkindir. Diğer protokol  ise iki ülke arasında ilişkilerin geliştirilmesine ilişkindir. Diplomatik ilişkilerin kurulmasına ilişkin protokolle taraflar protokollerin  yürürlüğe girmesinden sonra diplomatik ilişki kurma konusunda anlaşmışlar dır. Protokol ayrıca uluslararası hukukun ilgili anlaşmaları tarafından tanımlanan iki ülke arasındaki sınırların tanındığını teyit etmektedir. İki ülke protokol ile iyi komşuluk ilişkilerinin 
ruhuna uymayacak bir politika izlemekten kaçınacaklarını taahhüt ederken, terörizm, şiddet ve aşırılığın her türünü kınadıklarını, bu tür hareketleri desteklemekten veya müsamaha göstermekten kaçınacaklarını ve bu hareketlere karşı mücadele için işbirliği içinde olacaklarını ifade etmişlerdir. İki ülke arasında ilişkilerin geliştirilmesine yönelik protokolde ise en dikkat çekici nokta tarafların protokolün yürürlüğe girmesinden sonra iki ay içerisinde sınırın açılması konusunda anlaşmalarıdır. Protokollerde önemli bir nokta da kurulacak 
olan alt komisyonlardır. Tarihi boyut ile ilgili bir komisyonun kurulması özellikle 2005 yılında Türkiye tarafından yapılan tarihçi ve uzmanlardan oluşan bir komisyonunun kurulması önerisinin bir bakıma Ermenistan tarafından kabul edilmesi olarak da yorumlanabilir.21

Protokollerin Türkiye açısından sorunlu kısmı ise Türkiye ile Ermenistan 
sınırının protokollerin yürürlüğe girmesinden sonra 60 gün içerisinde açılacak olmasıdır. Türkiye Ermenistan ile sınırını Karabağ sorunu nedeniyle kapatmıştır. Protokollerde ise Karabağ sorunu konusunda bir ifade bulunmamaktadır ve Ermenistan çözüme ilişkin adım atmanın çok uzağındadır. Karabağ sorununun çözümü için en azından Ermeni kuvvetlerin Dağlık Karabağ’ın dışında işgal altında tutukları yedi bölgeden beşinden ilk aşamada çekilmeyi kabul etmesi ve Dağlık Karabağ’ın statüsü konusunda bir uzlaşmaya varılması gerekir. Protokollerin yürürlüğe girmesinin ardından iki ay içerisinde sınırın açılacağı ifade edilmesine rağmen, Türkiye tarafından en üst düzeyde Dağlık Karabağ sorunu çözülmeden sınırın açılmayacağı Azerbaycan tarafına iletilmiştir.22 Bu durumda 
TBMM’de protokollerin kabul edilmeyeceği veya Karabağ sorunu çözülene kadar bekletileceği sonucuna varılabilir. Bir diğer olasılık da Türkiye’nin protokolleri onaylaması halinde bir deklarasyon yayınlayarak Karabağ sorunu çözülmeden sınırı açmayacağını açıklamasıdır. 

Protokollerin imzalanmasını takiben Ermenistan Devlet Başkanı Sarkisyan da Türkiye ve Ermenistan milli futbol takımları arasında 14 Ekim 2009 tarihinde oynanan maçı izlemek üzere Türkiye’ye gelmiştir.23

Azerbaycan protokollerden duyduğu rahatsızlığı gündeme getirmiştir. 
Türkiye’de futbol maçının oynanacağı stadyuma getirilen Azerbaycan bayraklarının toplatılması ve Azerbaycan’ın da Bakü’deki şehitlik ile Din Hizmetleri Müşavirliği önündeki Türkiye bayraklarının indirilmesi iki ülke arasında soruna neden olmuş ve Türkiye Azerbaycan’a nota vermiştir.24 
Türkiye ile Azerbaycan ilişkilerinde gerginliğin ortaya çıkması ve iki ülkenin politikalarındaki ayrışma Ermenistan’ın Ulusal Güvenlik Strateji belgesinde vurguladığı gibi Ermenistan için en önemli tehlikenin kalkması anlamına 
gelmektedir. Ermenistan Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’nde Türkiye’den Azerbaycan’ın stratejik ortağı olarak bahsetmekte ve bu durumu Ermenistan’a tehdit olarak değerlendirmektedir.25 Bu nedenle Türkiye ile Azerbaycan arasındaki yakın ilişkilerin bozulması Ermenistan’ın elini fazlasıyla güçlendirecektir. Zaten askeri bakımdan süren bir işgali, diplomasi yoluyla sona erdirmek çok zordur. Bir de Ermenistan’ın eline yeni kozlar geçmesi halinde Dağlık Karabağ sorununun çözümü daha zor olacaktır. 

Ermenistan’ın olağanüstü bir dış baskı ile karşılaşmadığı takdirde Dağlık Karabağ sorununun çözümünde aceleci davranmayacağı öngörülebilir. Ermenistan süreç içerisinde diplomatik alanda avantajlı konuma gelmenin hesabını yapmaktadır. Soykırım iddialarının araştırılmasını yani tarihi boyut ile ilgili komisyonun kurulmasını kabul etmesi nedeniyle Ermenistan Devlet Başkanı Sarkisyan diaspora tarafından eleştirilmiştir. Yol haritasının açıklanmasından sonra 
Ermenistan içerisinde de Ermeni Devrimci Federasyonu gibi grupların tepkisi olmuştur. Diaspora için soykırım iddiaları birinci gündem maddesi ve kimlik unsuru olduğundan bu konu ile ilgili gelişmeler öncelikle dikkate alınmaktadır. Türkiye ile Ermenistan arasındaki protokollerde ifade edilen tarih komisyonunun kurulması, Ermeni diasporasının iddialara yönelik politikasını değiştirmeyecektir. 
Diasporanın asıl kaygısı bu konuda diaspora ile Ermenistan arasındaki işbirliğinin zayıflamasıdır. Ermenistan yönetimi açısından ise Karabağ sorunu öncelikli gündem maddesidir. Ermeni kuvvetlerin Karabağ’daki işgali sonlandırmasını içeren bir planının uygulanması Ermenistan iç politikasında daha fazla ses getirecek ve iktidar açısından uygulanması daha zor olacaktır. Karabağ ile ilgili bir maddenin protokollerde yer almaması bu nedenle Sarkisyan’ı bir ölçüde rahatlatmıştır. 

Ancak sorunun çözümüne ilişkin bir planın netleşmeye başlaması durumunda Ermenistan’da büyük tartışmalar olacaktır. Çünkü Karabağ sorununda bir çözüm mutlaka Ermeni kuvvetlerin en azından Dağlık Karabağ dışında işgal ettikleri topraklardan çekilmesini gerektirecektir.26

2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***