James Jeffrey etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
James Jeffrey etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Aralık 2020 Cuma

ABD NİN SURİYEDE YENİ ARAYIŞLARI DEYRİZOR PLANI

ABD NİN SURİYEDE YENİ ARAYIŞLARI DEYRİZOR PLANI



Prof.Dr.Sait Yılmaz 
27 Ekim 2019 

ABD’nin Suriye için yeni arayışları, Deyrizor Planı..1 


     Türkiye‟nin Barış Pınarı Harekâtı, YPG/PKK‟yı bertaraf etmekten çok Suriye‟nin kuzeyinde bir Arap Hilali oluşturma gayretinden öteye gidemedi. 
Aslında Suriye‟de olacaklar konusunda örtülü bir ABD-Rusya planı var ve bu Soçi Mutabakatı‟na da yansıdı. Soçi Mutabakatı‟nda yazılı olmayan bir 
(gayriresmi) uzlaşma ile İdlib bölgesinde gelişmeler bekleniyor1. Soçi Mutakatı, Rusya‟nın Suriye sahnesindeki stratejisinin önünü açtı. YPG/PKK‟yı 
kontrollerine almak için adımlar atıyorlar. Bu arada işin ABD cephesinde ilginç gelişmeler yaşanıyor. Önce Trump, “Petrolü garanti altına aldık” dediğinde 
ciddiye almadık; “Suriye’deki petrol işlerine yaramaz, öyle olsa idi oraya çoktan bir Amerikan şirketi gelirdi” diye düşündük. Ama ABD içinde özellikle 
Kongre ve Dış İşleri Bakanlığı arasındaki tartışmaları izlerken yeni bilgiler öğrendik. Bir de aşağıdaki haritayı görünce bu olasılığı sorgulamaya karar verdik. 
Ama önce ABD‟deki dış politika anlayışındaki değişim ve Kürtlere nasıl baktıkları ile işe başlayalım. Trump’ın muhafazakar milliyetçiliği.. ABD dış politika 
ile anlayışında Trump ile başlayan bir değişim yaşanıyor. Amerikan dış politikacı kurucuları sayılan Washington, Jefferson, Hamilton gibi başkanların 
geliştirdiği bir tür “milliyetçilik” esasına dayanır. Kurucuların devlet yönetiminde dayandığı temel esaslar şunlardı; hukukun üstünlüğü, bireysel özgürlük, 
serbest teşebbüs, eşitlik ve sınırlı devlet. Dış politika devletin çıkarlarını sağlamalıydı ve Amerika, (dünyayı düzenleme rolü olan) “istisnai ülke” idi. 
Bu tüm ABD devlet başkanlarının aynı dış politikayı izlediği anlamına gelmiyor. Diğerleri bu temellere bağlı kalmışlardır ama konjonktüre uygun bir dış 
politika izlemişlerdir. Ülkenin kurucusu George Washington, o dönemde Avrupa‟nın güç çekişmeleri karşısında “yalnızcılık” politikasına başvurmuş, 
ittifaklara girmemiştir. William McKinley, emperyalizme başvurmuş ve Asya‟daki çıkarları için Pasifikte‟ki Filipinleri işgal etmişti. 

Woodrow Wilson ile büyük bir kırılma yaşandı; Birinci dünya Savaşı ile birlikte ulus-devlet batıyordu, çare “uluslararasıcılık” olmalıydı. 

Trump‟ın uyguladığı dış politika da “muhafazakâr milliyetçilik” ya da sadece “milliyetçilik” esasına dayanmaktadır2. Trump, ne savaş ne de yalnızcılık 
yanlısıdır. Trump‟ın oyun planı; şartlar istediği duruma gelene kadar ya baskı yapmak ya da gerginliği azaltmaktır. Öncelikle ABD‟nin çıkarını korumakta 
kararlı olduğunu göstermekte, eğer karşı tarafla bir ortak noktada buluşursa anlaşmaktadır. Trump‟ın anladığı dış politika da budur; büyük jeopolitik 
rekabetin olduğu ortamda baskı ve işbirliği karışımı bir formül uygulamak3. ABD‟nin Türkiye ile ilgili dış politikası da buna benzerdir. Her seferinde 
yaptırım tehdidi ile gelmekte, alabileceklerini görmekte, daha fazla gidemediği yerde geri çekilmektedir. Diğer ülkelere uygulanacak yaptırımlar, 
tarihsel olarak ABD Maliye ve Hazine Bakanlıklarının en önemli projesidir ve bunlar özellikle kurgulanır. Örneğin İran ile nükleer program anlaşması 
yapıldığında Obama yönetimi, İran‟ın ülke dışındaki paralarını bloke etme kabiliyetlerini caydırıcılık için yeterli görüyordu. 

    ABD için artık ittifaklar yok vekiller var.. 

    İttifak kurmak, 19. yüzyıl Avrupa‟sından kalma bir gelenektir. Artık NATO gibi sağlam resmi ittifaklar bile çalışmıyor. Strateji oyununun kendi tarafında 
artık „müttefikler‟ değil, „rica edenler‟ ve „vekil güçler‟ var4. Çünkü dostları korumak çok pahalı, vekil güçler için ise parasını öde, işin bitince sırtını dön 
yeterli. Önemli olan vekil güçlerin bunu bilmesidir. ABD, zaten Suriye‟de sonsuza değin kalamayacaktı. Bunu sadece YPG/PKK değil, diğer Kürtler de 
biliyordu ama kendilerini buna mecbur hissettiler. YPG/PKK‟nin Esat ve Rusya tarafına geçiş süreci yani „özgürlük savaşçısı‟ iken Esat ve Rusya tarafına 
katılmaları bir hafta bile sürmedi. Ama Esat biliyor ki, ihanet genetik bir alışkanlıktır. İttifaklar konusuna dönecek olursak; bu yeni mantıkla 
ABD; Güney Kore, Japonya, Filipinler ve Suudi Arabistan ile ilgili yükümlüklerinden kurtulmaya çalışıyor. ABD‟ye rica eden veya yalvaranlar karşılığını 
ödemeli ve bu sonsuza değin sürmemeli yani yakın bir çıkış zamanı olmalı. ABD için, Kuzeye karşı Güney Kore, Rusya‟ya karşı Polonya, Çin‟e karşı 
Filipinler ve Türkiye‟ye karşı PKK tek taraflı bir rica-yalvaran ilişkisidir. Strateji üretmek bakımından tembel olan Avrupa ise hala romantizmle yaşıyor. 
Ama yukarıda anlattıklarımızdan en çok ders alması gereken hala ABD‟nin kuklası olmakla hayatta kaldığını sanan Arap ülkeleri ve nihayet Orta Doğu‟yu 
tek başına yönettiğini sanan İsrail‟dir. Artık Amerikalılar, daha önce Afganistan ve Irak‟ta yaptıkları gibi, uzun zaman alacak zaferler yerine kolay çıkışı 
olan başarıları seçecekler. Gerçekçi sonuçlar için maddi çıkar sağlayacak, sınırlı savaşlar tercih edilecek. Aksi takdirde Amerikan kanının akması ve para 
kaybı söz konusudur. Bunları sağlamanın yani Amerikan kanı akmamasının ve de ucuza getirmenin yolu ise fantezi peşindeki vekil güçleri kendi yerine 
kullanmaktır5. Müttefiklik ise dostluğu çağrıştıran eski bir romantik söylemdir. ABD’nin Kürtlere bakışı.. ABD‟de Kürt hayranları; Kürtlerin hala devlet 
kuramamış, mazlum bir millet olduğu hikâyesi ile işe başlıyor. Orta Doğu‟da yaşayan 30 milyon Kürt‟ün yaklaşık yarısı Türkiye‟de yaşıyormuş. 
CIA‟ya göre Türkiye‟de 14.5 milyon, İran‟da 6 milyon, Irak‟ta 5-6 milyon, Suriye‟de ise 2 milyondan az Kürt yaşamaktadır. 1.2 milyon civarında Kürt‟ün 
iç savaş esnasında Suriye‟yi terk ettiği tahmin ediliyor. Dört ülkedeki Kürtler homojen değildir; Irak‟rakiler Sorani, Türkiye‟deki Kurmanji lehçesi konuşur 
ve tercüman olmadan anlaşamazlar. Hepsinin derdi kendisinin lider olduğu kendi devletini kurmak olduğundan aralarında anlaşamazlar. 

Büyük Kürdistan sadece eşkıya başı Apo‟nun hayalidir ama bu sadece PKK‟nın söylemi olarak kalmıştır. Suriye‟deki YPG/PKK‟yı savunan Amerikalılar 
Suriye‟nin kuzeyinde kurdukları Suriye Demokratik Güçleri‟nin (SGD) tamamının YPG/PKK olmadığını iddia ediyorlar. PKK‟dan türeyen YPG‟nin monolitik bir yapı olmadığını, ilerici ve ılımlı olduğunu, PKK‟nın Soğuk Savaş‟tan kalma Marksizmini paylaşmadığını söylüyorlar. Üstelik 70 bin kişinin  katili PKK, uzun zamandır sivillere saldırmıyor muş 6. Bu mantığa göre, El Kaide, Amerikan askerlerini öldürdüğü zaman terörist olmuyor. Bombalamaları yapan Özgürlük Şahinleri denen grup, aslında PKK‟dan kopan bir grupmuş, onların Suriye‟de bir kolu yokmuş. Ne yazık ki Suriye, Irak, İran ve Türkiye‟de yaşayan Kürtler, bu ülkelerin meşru rejimlerini hedef alan büyük devletlerin kuklası oldular ve İran senaryosu için de onları gene sahada kanları akıtılacak. 

Yeni bir vekil güç görevi onları bekliyor.

   ABD ve YPG/PKK İlişkileri.. 

ABD Özel Kuvvetleri ve CIA, Suriye‟nin kuzeyindeki Kürt yoğunluklu bölgede 2012 yılında çalışmaya başladı. 
2014 yılında ise IŞİD ile mücadele görüntüsü altında bu yapılar açıktan faaliyet göstermeye yöneldi. ABD, Suriye topraklarında asker bulundurmak için 
IŞİD ile mücadele bahanesi ile YPG/PKK‟yı vekil güç seçti ve İsrail ile birlikte yarı özerk bir Kürt bölgesi oluşturdu. SDG, ABD Özel Kuvvetleri tarafından 
eğitildi, donatıldı ve maaşları ödendi. 

Bu yapının içinde sözde IŞİD‟in uyuyan hücrelerini yok etmek için özel anti-terör birimleri (Kürtçesi; Yekîneyên Antî Teror ) kuruldu7. İsrail, 3.84 milyar dolar değer değerinde petrol satın alarak, Kürt bölgesini finanse etti8. İşin ilginç yanı, 
2015 yılında Irak‟ın kuzeyinde Barzani‟nin çaldığı petrol Türkiye üzerinden Ceyhan Limanı yolu ile denizden İsrail‟e gidiyordu. 

ABD‟nin YPG/PKK‟ya sağladığı silah, araç ve diğer askeri teçhizat konusunda uzun bir liste var. 

Şekil: 

SDG’nin Suriye’deki Yapılanması Barış Pınarı Harekâtı öncesi ABD Dış İşleri Bakanlığı ve PYD arasında görüşmelerle ilgili önemli bilgilere vakıf oluyoruz. 

Örneğin görüşmelerde ABD tarafının PYD‟yi Türkiye‟nin desteklediği gruplarla işbirliğine zorladığı, ABD‟nin İslamcı savaşçı kartına yeniden sarılmak istediği anlaşılıyor. ABD, PYD‟yi Suriyeli muhaliflerin kontrolündeki Suriye Görüşmeler Komisyonu ve muhaliflerin olduğu bölgelerde faaliyet gösteren sivil savunma örgütü Beyaz Helmetler ile temas kurmaya zorluyor. Jeffrey‟in büyük ölçüde YPG/PKK‟dan oluşan SDG yapısının Arap kısmı ile ile ilgili İran karşı bir güç oluşturmak için çeşitli planlar üzerinde çalıştığı ortaya çıkıyor 9. Nitekim Kürt kartını Rusya‟nın elinde almak için Mazlum Kobani (Gerçek adı; Ferhat Abdi10), Washington‟a davet edildi. 

James Jeffrey, Trump‟ın IŞİD ile mücadeleden sorumlu büyükelçisi olarak, son gelişmeler üzerine eleştirilmeye başlanmıştı. Eleştirilerden en önemlisi 
öncesinde Türkiye‟nin harekâtını küçümsemesi ve Suriyeli Kürtlere çekilmeleri konusunda yanlış mesaj verdiği üzerine idi. Washington‟a giden PYD heyetinin başı ise kendilerine “IŞİD yenilgiye uğratılana ve Suriye’de siyasi çözüme ulaşana kadar ABD’nin Suriye’den çıkmayacağı” sözü verdildiğini söyledi. 

Hatta “Türkiye’nin harekâtının başlamasına bir gün kala bile hava sahasının Türklere kapalı olacağını sanıyorduk” dediler. Jeffrey ise Kongre Dış İlişkiler 
Komitesin‟de yaptığı tanıklık görüşmesi esnasında Türkiye‟nin harekâtı esnasında YPG/PKK‟ya koruma söz vermediklerini söyledi. Jefrrey, Türkiye‟nin 
ABD askerlerini caydırıcı görmediklerini, zaten onların görevinin de Kürtleri korumak olmadığını açıkladı. PYD tarafı ise çekilmelerini Türkiye‟nin harekât 
yapmaması şartı ile kabul etmiş olduklarını öne sürüyor. Deyrizor Planı’na nasıl gelindi?.. ABD‟nin Suriye‟deki gelişmeler konusunda hem Türkiye hem 
de Suriyeli Kürtler ile yaptığı görüşmelerin merkezinde eski Ankara Büyükelçisi James Jeffrey var. 

Jeffrey, geçen Aralık ayında ABD-Türkiye Çalışma Grubu içinde iken de ABD‟nin Kürtlerle ilişkisinin “taktiksel ve geçici” olduğunu söylemişti. 

Belki de en doğru cümleleri Bush dönemi danışmanlarından Michael Doran söyledi 11; “Rus ve İranlıların kullandığı vekil gücü ödünç aldık, stratejik olarak aptallık, herkes biliyor ki biz eninde sonunda oradan ayrılacağız ama Türkler hep orada kalacak.” Ancak, ABD‟deki savaş meraklısı danışman timleri Suriye‟de kalmak istiyor. Ortada bir Deyrizor Planı var. Bu işi kotarmak için hem Güney Suriye‟de özel bir üs olan ve PYD kontrolü dışındaki El-Tanf seçildi ve kuzeydeki Amerikan askerleri buraya çekiliyor. James Jeffrey, Kongre‟de yaptığı tanıklık görüşmesin de; ABD‟nin Suriye‟den İran‟ı çıkarma görevinin devam ettiğini, Trump yönetiminin PYD kontrolündeki alanda Suriyeli Kürtlerden ayrı bir İran karşıtı güç hazırlama planları yaptığını açıkladı12. ABD‟nin ürettiği, yaşattığı ve kontrol ettiği IŞİD, askeri operasyonlarının da terörle mücadele görüntüsü için korkuluğu olmaya devam edecek. Savunma Bakanlığı‟nın Suriye‟nin güneyinde Irak ve Ürdün sınırlarına yakın bölgeleri işgal hazırlığı yaptığı konuşuluyor13. 

Üstelik kuzeyden tüm Amerikan askerlerini çekilmediği Pentagon‟un hava üssünde bazılarının kaldığı biliniyor14. ABD uçakları, taarruz helikopterleri ve silahlı drone‟ları Türkiye sınırı dâhil Suriye hava sahasında uçmaya, İsrail‟e de hedef göstermeye devam ediyor. El-Tanf her ne kadar Ürdün‟e yakın olsa da Deyrizor üzerinden Irak ve Rmelian askeri hava üssüne bağlantı kurulabilir. Ancak asıl destek bölgesi Türkiye‟nin güvenli bölgedeki varlığı ile kurulabilir. Deyrizor tamamen bir Arap bölgesi, bu bölge yöneticileri Esat ve İranlılardan çok çektiğini iddia ederek ABD‟ye sıcak mesajlar veriyor. Deyrizor Planı uygulanabilir mi?.. Söz konusu plan için Jeffrey‟in ekibinin uzun zamandır çalıştığı belirtiliyor. Merak edilen bu yapının YPG/PKK olmadan nasıl teşkil edileceği. Eski Özel Temsilci Brett McGurk, bu gücü ikmal etmenin zorluğundan bahsetti. Akla gelen çözüm ise Arap muhaliflerin bu bölgeye uzanması için bir kordidor açılması ya da Irak ve Ürdün üzerinden destek sağlanması. Jeffrey, SDG‟nin Arap kolundan hem Esat hem IŞİD karşıtı bir güç oluşturma planı yapıyor15. Plana göreİ ABD, Deyrizor‟daki petrol bölgesini Kürtler değil Arap muhaliflerle kontrol edecek. 

Buradaki Arapları savaşçıya dönüştürmek için eğitilmiş YPG/PKK elemanlarının kullanılması bile düşünülüyor. Trump, 23 Ekim‟de YPG/PKK‟nın başı Mazlum Abdi ile görüştükten sonra, “Belki Kürtlerin ‘Petrol Bölgesi’ne doğru ilerlemeye başlama zamanıdır” açıklaması yaptı. Böylece, petrol sahaları ile Kürtleri memnun edilmesi ve IŞİD tehlikesinin kullanılması amaçlanıyor. 


Harita: 

Deyrizor Planı Trump, Suriye‟den çekilme ile ilgili olarak “Petrol nerede ise orada küçük bir Amerikan unsuru kalacak” demişti. Trump‟ın petrolü garanti altına aldık ve IŞİD ile mücadeleye devam açıklaması bunun örtüsü ama buradaki petrol ve doğal gazın fazla bir ekonomik değeri olmadığı biliniyor. Öte yandan, Suriye devleti kendi servetinin bu şekilde gasp edilmesini sineye çekmeyecektir. 

Suriye ordusunun bölgeye intikali sürüyor. Amerikan güçlerine ikmal hattı olarak çalışan Semelka (Fiş Habur) sınırının Suriye ordusunun kontrolüne geçmesi halinde petrol sahasındaki askerlerin lojistik sorunu da başlayacaktır16. Uzun süre hava ikmaline bel bağlayarak orada kalamazlar. Türkiye de epey zamandır Irak‟ın kuzeyi ve Suriye arasındaki geçişleri kapatacak bir koridor peşinde. Türkiye için Küetlerin petrol gelirine sahip olması terörün finansmanıdır. 

ABD‟nin Irak‟tan Suriye‟yi vurması ise bu ülkeyi de karıştırabilir. Sonuç; ABD’nin İran senaryosu yaklaşıyor.. Trump, sonsuz savaşlara son vermek isterken, 
İran karşıtı cephe Suriye‟nin güneydoğusunda uzun süreli bir kalış planlıyor. ABD‟de hala Cumhuriyetçilerin çoğunluğu ve pek çok Demokrat, Suriye‟ de Esat‟ın gitmesini ve rejim değişikliğini, Amerikan kuklası bir yönetimin gelmesini destekliyor. Aynı şey İran için masadan sahaya iniyor. 

ABD, İkinci Dünya Savaşı‟ndan beri gündemi sürekli savaş olan bir güvenlik ekibinin danışmanlığında yönetiliyor. ABD‟nin Türkiye ile çıkarları söz konusu 
olduğunda Kürt devleti fantezisi ile kandırdığı PYD‟yi bırakıp, Suriye‟den çıkması kaçınılmazdı, mesele bunun ne zaman olacağı idi. 

ABD, Kürtlerden ümidi kesip İran‟a karşı da savaştırmak üzere bölgedeki muhalif Arap cihatçı unsurlarla da yoluna devam edebilir. 

Belki de buna Esat‟ı düşürmekten ve Arap muhaliflerden vazgeçmeyen Türkiye ile beraber karar verildi. Görünen o ki, barışa yaklaştık denilirken, 
başka planların gereği olarak, yeni bataklıklara çekileceğiz. 

DİPNOTLAR;

1 Nauman Sadiq, Why Did Trump Give the Green Light to Turkish Intervention in Northern Syria? Framed by Russia? Global Research, (October 23, 2019).
2 Colin Dueck, Age of Iron: On Conservative Nationalism, Oxford University Press, (2019).
3 James Jay Carafona, Trump Prepares America for a Great-Power Competition, Heritage Foundation, (October 24, 2019).
4 Salvatore, The United States Has Supplicants, Not Allies, National Interest, (October 26, 2019).
5 Gil Barndollar, America Was Always Going to Dump the Kurds, RealClearDefense, (October 23, 2019).
6 Michael Rubin, Turkey's Syria Policy Could Lead to Its Own Destruction, American Enterprise Institute (October 21, 2019).
7 Joseph Fitsanakis, US Special Forces’ Secrets Fall into Hands of Russians as Kurds Side with Syria, True Republica, (October 25, 2019). 
8 Sarah Abed, The Kurds: Washington’s Weapon of Mass Destabilization in the Middle East, The Rabbit Hole, (October 23, 2019).
9 Matthew Petti, Exclusive: Inside the State Department's Meltdown with the Kurds, National Interest, (October 22, 2019).
10 Mazlum Kobani haricinde Mazlum Abdi, Şahin Çilo gibi pek çok kod ismi kullanmakta, ancak gerçek isminin Mustafa olduğu bilinmektedir.
11 Michael Rubin, Turkey Is No Ally of the United States, American Enterprise Institute, (October 23, 2019).
12 Matthew Petti, Trump Team Member James Jeffrey Spars With Kurdish Diplomat, Reason, (October 23, 2019).
13 Gordon Lubold, U.S. Weighs Leaving More Troops, Sending Battle Tanks to Syria, Wall Street Journal, (October 25, 2019). 
14 Stephen Lendman, US Reoccupation of Northern Syria? Turkish Aggression Halted? CRG, (October 25, 2019).
15 Matthew Petti, Inside the Iran Hawks' Hijacking of Trump's Syria Withdrawal Plan, National Interest, (October 21, 2019).
16 Fehim Taştekin, Kürtlere petrol görevi mi? Ne sefillik! Gazete Duvar, (25 Ekim, 2019).

***

7 Eylül 2019 Cumartesi

Güvenli Bölge Konusunda Neler Oluyor.

Güvenli Bölge Konusunda Neler Oluyor.






Anlaşılan Türkiye'nin konuyu partiler üstü olarak görüp bir devlet politikası olarak bakmasına mukabil ABD de konuyu hükümetten bağımsız ele almaktadır. Trump'ın tüm farklı çıkışlarına rağmen paradigmatik bir değişim söz konusu olmamıştır.

Muhittin Ataman

24 Ağustos 2019

Suriye krizinin en önemli boyutlarından biri güvenli bölge konusunda Türkiye ile ABD arasında yürütülen müzakereler oluşturmaktadır. Türkiye milli güvenliğine yönelik hayati bir tehdit olarak algıladığı bir aktörü (YPG/SDG) ABD ise Suriye siyasetinin en önemli aracı olarak görmektedir. Türkiye ne pahasına olursa olsun sınırın terörden temizlenmesini isterken ABD ise sonuna kadar PKK/YPG’yi destekleyeceğini ifade etmektedir. Anlaşılan Türkiye’nin konuyu partiler üstü olarak görüp bir devlet politikası olarak bakmasına mukabil ABD de konuyu hükümetten bağımsız ele almaktadır. Trump’ın tüm farklı çıkışlarına rağmen paradigmatik bir değişim söz konusu olmamıştır.

Türkiye’nin ısrarlı tutumu üzerine ABD ile başlayan müzakereler bu ayın başında bitmiş ve farklı bir aşamaya geçmiş bulunmaktadır. Taraflar 7 Ağustos’ta mutabakata varıldığını açıklamıştır. Varılan anlaşmada üç önemli husus ön plana çıkmaktadır: Buna göre Türkiye’nin güvenlik endişelerini giderecek tedbirler alınacak, oluşturulacak güvenli bölgenin yönetimini iki ülke birlikte yapacak ve bölgede bir barış koridorunun inşa edilip bir kısım Suriyelinin buraya yerleşmesi sağlanacaktır. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar konuyla ilgili açıklamasında PKK/YPG’nin güvenli bölgeden çıkarılması, ağır silahların toplanması, hava sahasının kontrol edilmesi ve istihbarat değişimi konularında belirli noktalarda antlaşmaya varıldığını açıkladı. Bakan Akar herhangi bir ilerleme sağlanmaması durumunda Türkiye’nin bir B ve C planının olduğunu da duyurdu.

Öncelikle varılan antlaşmanın bir ara antlaşma olduğunu yani nihai bir antlaşma olmadığını ifade etmek gerekir. Zira tarafların nihai hedefleri mutabakata varılan hususlarla sınırlı değildir. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun antlaşmadan hemen sonra yaptığı açıklamada ifade ettiği gibi Türkiye’nin nihai hedefi PKK/YPG’nin Fırat’ın doğusunda temizlenmesidir. Bu konudaki kararlılık devam etmektedir. Antlaşmanın Amerikan tarafı için anlamı ise ABD’nin yıllardır Suriye krizinde Türkiye’yi oyalama siyasetinin yeni bir halkası olarak ifade edilebilir. Çünkü varılan mutabakatın uygulanmasının mümkün olmayacağı antlaşmadan sonra ABD tarafının PKK/YPG’ye sevkiyatının devam etmesinden anlaşılabilir.




Ancak Türk tarafının ısrarlı ve kararlı duruşu karşısında ABD’nin farklı bir tavır alma ihtimali de bulunmaktadır. Yaşanan bazı gelişmeler taraflar arasında bazı ilerlemelerin sağlanması konusunda umut oluşturdu. Bir kere hemen bir Müşterek Harekat Merkezi kurulması için çalışmalara başlandı; Türk ve Amerikan askerleri sınır hattında incelemelerde bulundu. Hemen akabinde de 14 Ağustos itibarıyla, İHA’ların bölgede uçmaya başladığı açıklandı. Yakında iki taraf askerlerinin katılacağı ortak devriyelerin de başlayacağı duyuruldu. İlaveten, YPG’nin bazı noktalardan çekildiğine dair haberler de geldi. Ayrıca, 15 Ağustos’ta Milli Savunma Bakanlığının yaptığı bir açıklamada ABD tarafının CENTCOM yerine Avrupa Kuvvetleri Komutan Yardımcısı başkanlığındaki bir heyetin Türk muhataplarıyla Şanlıurfa’da görüşmeler yaptığını duyurması önemlidir.

Türkiye’nin ABD ile anlaşmaya varması Suriye’deki diğer aktörleri rahatsız edeceği ve bunların karşı siyaset üreteceğini beklemek gerekir. İran ve Rusya’nın gelişmeleri kaygıyla izlediği görülmektedir. Örneğin, İran Dışişleri Bakanlığı 18 Ağustos’ta yaptığı bir açıklamada varılan antlaşmayı “rahatsız edici” ve “bölgede gerginliği artırıcı” olarak nitelendirdi. Antlaşmadan hemen sonra Rusya’nın Astana süreci ve Soçi mutabakatını ihlal ederek İdlib bölgesine yönelik ağır saldırılar başlatması kısmen Türk-Amerikan ilişkilerindeki gelişmelere de bağlanabilir.

Suriye krizinde şu anda aktif olan iki cephe vardır: YPG/SDG kontrol bölgesi ve İdlib bölgesi. Diğer aktör için bir cephe daha öncelikli iken Türkiye için her iki cephe de hayati önemi haizdir. Bu durum YPG/SDG bölgesinde ABD ile, İdlib bölgesinde ise Rusya ile karşı karşıya olan Türkiye’nin Rusya ve ABD arasındaki dengeyi sağlamasının ne kadar hayati olduğunu göstermektedir.

[Sabah, 24 Ağustos 2019]

https://www.setav.org/guvenli-bolge-konusunda-neler-oluyor/

***

Suriye'de 'güvenli bölge': Türkiye ve ABD arasındaki pazarlıkta son durum ne?

Hami AksoyTelif hakkıGETTY IMAGES
2 Ağustos 2019
Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy, ABD'nin Suriye için gündemde olan "güvenli bölge"yle ilgili önerisinin Ankara'nın beklentilerini karşılamadığını söyledi.
Hami Aksoy, Dışişleri Bakanlığı'nda düzenlediği basın toplantısında "ABD ile ortak bir noktada buluşulamaması halinde güvenli bölgeyi tek başımıza oluşturmak zorunda kalacağız" dedi.
Aksoy, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Beklentilerimizin karşılanmadığını anladığımız halde güvenli bölge konusunda gerekli adımları atacağız. Biz müttefiklerimizin teröristlerle işbirliği yapmasını istemiyoruz. 3 Ağustos haftası ülkemize gelecek olan ABD askeri heyetiyle görüşmeler devam edecek.
"Görüşmelerin oyalamaya dönüşmesine izin veremeyeceğiz. Her türlü önlemi alabilecek kabiliyete sahibiz. Görüşmeler ilanihaye sürecek değil."

Jeffrey: Türkler, bizim önerdiğimizden daha derin bir güvenli bölge istiyor

ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey ve Terörle Mücadele Koordinatörü Büyükelçi Nathan Sales de Perşembe günü ABD Dışişleri Bakanlığı'nda gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Jeffrey ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, 24 Temmuz'da Ankara'da bir araya geldiTelif hakkıGETTY IMAGES
Image captionJeffrey ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, son olarak 24 Temmuz'da Ankara'da bir araya geldi
Washington'ın "güvenli bölge" önerisinin detaylarını açıklayan Jeffrey, bunun "Suriye'nin kuzeydoğusundaki insanlar" diyerek işaret ettiği Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) kabul edeceği tek öneri olduğunu ve üzerine çalışıldığını söyledi:
"[Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu] Bu konuda oldukça sert bir pozisyon aldı ancak biz görüşmelere çeşitli seviyelerde devam ettik, buna askerlerin görüşmeleri de dahil. Türkler, bizim anlamlı bulduğumuz bölgeden daha derin bir güvenli bölge istiyor.
"Bizim önerimiz, 5-14 kilometre arası, ağır silahların çekildiği bir güvenli bölge. Bu bölgede ABD ve Türkiye'nin nasıl çalışacağımıza dair fikir ayrılıkları ve anlaşmazlıklar var, bunun çok fazla detayına girmeyeceğim. Ancak bu anlaşmazlıkların üzerine çalışmaya kararlıyız.
"Bu, bizim Kuzeydoğu Suriye'deki insanlara da kabul ettirebileceğimiz bir anlaşma. Bu da çok önemli."

'SDG ve Türkiye'nin kaygılarını dengelemeye çalışıyoruz'

James Jeffrey, Türkiye'nin "PKK'nın kolu" ve "terör örgütü" olarak gördüğü Halk Savunma Birlikleri (YPG) öncülüğünde oluşturulan SDG'ye desteğin süreceğini de şu sözlerle açıkladı:
"Suriye'nin kuzeydoğusunda IŞİD'ı yenmeye kararlıyız. Arap ve Kürtlerden oluşan askeri güç bizim oradaki ortağımız. Bizimle birlikte orada savaşanlara kimsenin saldırmaması veya kimse tarafından zarar verilmemesi için çalışmaya kararlıyız. Başkan da bunu açıkça söyledi. Bu, Türklerle ilgili endişelerimizi de kapsıyor."
Jeffrey ardından, Türkiye'ye yönelik PKK tehdidiyle ilgili de "çok endişeli" olduklarını söyledi. "Biri IŞİD'le mücadelemizde önemli bir ortağa ait, diğeri NATO müttefikiize ait bu çok önemli iki kaygıyı dengelemeye çalışıyoruz" diye de ekledi.
Bir gazetecinin "Kürtleri korumak ve olası bir işgali önlemek için Türklerle yapılan görüşmelerin nasıl ilerlediğini" sorması üzerine Jeffrey, "Türkiye'nin önemli bir yüzdesi olan Kürtleri korumak ya da bir işgali durdurmak için görüşme yapmıyoruz, çünkü bir işgal görmüyoruz." diye düzeltme yaptı.
ABD ve Türkiye ordusu, daha önce Menbiç'te ortak devriye görevi yürütmüştü.Telif hakkıGETTY IMAGES
Image captionABD ve Türkiye ordusu, daha önce Menbiç'te ortak devriye görevi yürütmüştü.
Jeffrey sonrasında görüşmelerle ilgili de bilgi verdi:
"Biz Türklerle, kuzeydoğu Suriye'de Türkiye sınırına kadar olan bölgede, Amerikan ve Türk güçlerinin birlikte Türkiye'nin güvenlik endişeleri üzerinde çalışacağı bir güvenli bölge olasılığı üzerine konuşuyoruz. Henüz bir anlaşmaya varmadık ancak görüşmeler sürüyor."
James Jeffrey, beraberinde bir heyetle 22 Temmuz'da üç günlük bir ziyaret için Ankara'ya gelmiş, Türkiye'den yetkililerle Suriye'nin kuzeyinde güvenli bölge önerileri görüşülmüştü.
Görüşmelerle ilgili konuşan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da, "ABD'nin getirdiği öneriler bizi tatmin eder düzeyde değil. Esas bu güvenli bölgenin derinliği, buraları kimin kontrol edeceği konusu ve buradaki PKK/YPG'lilerin tamamen çıkarılması konusu bizim için hassas." demişti.



***