27 Mart 2015 Cuma

OSMANLININ SON 20. YÜZYILI BÖLÜM - 1





 OSMANLININ SON 20. YÜZYILI   BÖLÜM - 1


20.YÜzyıl ( İlk 50 yıl )

1907   Buhara’da Genç Buharalılar Cemiyeti’nin kuruluşu.

Nisan 1909 31 Mart Olayı meydana geldi (13 Nisan 1909 Osmanlı).

Nisan 1909 Adana’da Ermeni isyanı (14 Nisan 1909, Osmanlı, Ermeni).

Nisan 1909 31 Mart Vakası üzerine Harekat Ordusu Yeşilköy’e ulaştı; İstanbul’daki kargaşaya son vererek düzeni sağladı (19 Nisan 1909 Osmanlı).

Nisan 1909 II. Abdülhamid tahttan indirildi; V. Mehmed Reşad tahta çıkarıldı (27 Nisan 1909).

1910

1910 Mustafa Kemal, Selanik 3. Tümen kurmay başkanlığına atandı.

1911

1911 Mustafa Kemal, Selanik’te bulunan 38. Piyade Alay Komutan Vekilliği’ne atandı.

1911 Mustafa Kemal, Kuzey Afrika (Trablusgarb-Bingazi)’da vazifeli. Burada Binbaşı rütbesine yükselmiştir.

Ağustos 1911 İstanbul’da Türk Yurdu derneği kuruldu. Mehmet Emin Yurdakul, Yusuf Akçura, Ahmet Ağaoğlu, Ali Hüseyinzade, Ali Muhtar, Ziya Gökalp gibi birçok Türk Milliyetçisini bünyesinde barındırmaktaydı. Derneğin amacı, Türklerin kültürel düzeyini yükseltmek olarak belirlendi. Aynı yıl bir de Türk Yurdu adlı mecmua çıkarmaya başladı. Türk Yurdu Mecmuası, İstanbul’un işgal altına girmesi ile yayınına bir süre ara verdiyse de, Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra tekrar yayımlanmaya başladı. Çeşitli kesintilerle birlikte günümüze kadar yayın hayatını sürdüren Türkiye’deki uzun süreli yayımlanan hemen tek dergidir. Türk Yurdu Mecmuası, 1912 yılından bu yana Türk Ocağı derneği’nin yayın organı olarak çıkmaktadır (Ağustos 1911).

Eylül 1911 İtalyanlar, Trablusgarp’ı ele geçirmek için Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etti (29 Eylül 1911).

1912 Kazaklar arasında, Alaş Orda partisi kuruldu.

1912 1912-1913 Mustafa Kemal, Balkan Savaşları dolayısıyla Trakya ve Çanakkale’de çeşitli görevlerde bulunmuştur. Bolayır’da kurulan kolordunun hareket şubesi müdürlüğüne getirildi.

1911 Balkan Savaşları başladı.

Mart 1912 Türk Ocağı 190 askeri tıbbiye öğrencisinin teşvik ve teşebbüsüyle ve dönemin önde gelen Türk Milliyetçisi aydınlarından Mehmet Emin (Yurdakul), Dr. Fuat Sabit (Ağacık), Ahmet Ağaoğlu ve Yusuf Akçura tarafından İstanbul’da kuruldu (25 Mart 1912). İstanbul’un işgal edilmesi üzerine mensupları Anadoluya geçerek Kurtuluş Savaşına katıldılar, Ocağın faaliyetleri sekteye uğradı. Ocak ancak 1924’te Ankara’da yeniden açıldı.

Nisan 1912 II. Dönem Meclis-i Meb’usan toplandı (18 Nisan 1912 Osmanlı).

Ekim 1912 Uşi Anlaşması imzalandı. Trablusgarp Savaşı sonunda, Osmanlı Devleti ile İtalya arasında imzalanan anlaşma gereğince; Trablusgarp ve Bingazi, İtalyanlara bırakıldı (15 Ekim 1912).

Kasım 1912 Arnavutluk bağımsızlığını ilan etti (28 Kasım 1912).

1913

1913 1913-1915 Mustafa Kemal, Balkan Savaşlarından sonra Sofya Ateşe Militerliği’nde bulundu.

1913 İttihatcılar, sadrazam Kamil Paşa’yı uzaklaştırarak yerine Mahmut Şevket Paşa’yı getirdiler. (Babıali Baskını ile)

1913 Bir Bilim ve Sanat Akademisi olarak hizmet vermeyi amaçlayan Türk Bilgi Derneği kuruldu. Dernek ayrıca İstanbul’da 6 sayısı çıkan Bilgi Mecmuası adında bir dergi çıkardı.

1913 Macaristan’da “Turan Mecmuası” yayımlanmaya başladı. Derginin asıl amacı, Turan dilleri, tarihi ve halkbilimi üzerine bilimsel araştırmalar olmakla birlikte, belli siyasi amaçları da vardı. Gerçekte nihai amacı kabaca, ‘Volga, Hazar Denizi, İran ve Altay Dağlan arasındaki bölgede’ bir Turan Devleti’nin kurulmasıydı. İlk sayısının başlık künyesinde ‘Turan Mecmuası, Turan Cemiyeti’nin Ayhk Organı (TURÂN A Turâni Târsasâg Magyar Âzsiai Târsasâg Follyoirata)’ yazısı yer alıyordu. 1918’den itibaren Almanca, Macarca olarak, Turan, ‘Doğu Avrupa-Yakın ve Ortadoğu Çalışmaları, Süreli Yayını’dır ifadesi eklendi. 1924’te ayrıntılı bir Fransızca altyazıyla dergi, ‘Turan halklarının tarihi, etnografyaları, siyasî durumları ve edebiyatları yanı sıra, Batıyla kültürel esinleri ve tarihsel bağlarına’ değindiğini ileri sürüyordu. Dergi, özellikle 610 milyon Turanlının bulunduğu iddiasıyla Turan ülküsünün pratikte uygulanabilir olduğuna okuyucuyu ikna etmeye çabalıyordu.

Ocak 1913 Sadrazam Kamil Paşa’yı görevinden uzaklaştıran İttihatçılar, yerine Mahmut Şevket Paşa’yı getirdiler (23 Ocak 1913 Osmanlı).

Mayıs 1913 I. Balkan Savaşı sona erdi (30 Mayıs 1913).

Haziran 1913 II. Balkan Savaşı başladı (29 Haziran 1913).

Eylül 1913 II Balkan Savaşından sonra Bulgaristan ile İstanbul Antlaşması imzalandı (29 Eylül 1913).

Kasım 1913 II. Balkan Savaşı’ndan sonra, Yunanistan ile Osmanlı Devleti arasında Atina Antlaşması imzalandı (14 Kasım 1913).

1914

1914 Enver Paşa, Ahmet İzzet Paşa’nın yerine Harbiye Nazırı oldu.

1914 İsmail Gaspırınski (İsmail Gaspıralı, 1851-1914) öldü.

1914 İngiltere, Kıbrıs’a tamamen el koydu.

Mart 1914 Balkan Savaşı sonunda Osmanlı Devleti ile Sırbistan arasında İstanbul Antlaşması imzalandı (13 Mart 1914).

Mayıs 1914 III. Dönem Meslis-i Meb’usan açıldı (14 Mayıs 1914 Osmanlı).

Haziran 1914 Rusya Müslümanlarının IV. Kurultayı (Petrograd, 15-25 Haziran 1914).

Ağustos 1914 I. Dünya Savaşı için Türkiye ile Almanya arasında ittifak antlaşması imzalandı (2 Ağustos 1914).

Ekim 1914 Osmanlı İmparatorluğu’nun Birinci Dünya Savaşı’na girişi. Mondros Mütârekesi: 30 Ekim 1918 (29 Ekim 1914-30 Ekim 1918)

Kasım 1914 Cihâd-ı Mukaddes İlânı ve Fetvası (Osmanlı). (23 Kasım 1914).

Aralık 1914 Mesudiye zırhlısı, Çanakkale’de, bir İngiliz denizaltısı tarafından batırıldı (13 Aralık 1914) .

1915

1915 M. Kemal, Sofya’dayken Tekirdağ’da 19. Fırkra adını alacak olan bir Tümen’in kumandanlığına atandı. M. Kemal, Çanakkale Savaşları [Şubat 1915-Ekim sonu 1915] (Şubat 1915 İngiliz ve Fransızlar topla dövmeye başladı. 18 Mart 1915 denizden büyük bir harekat oldu başarısız kaldı.)’nda büyük yararlıklar göstermiş: 25 Nisanda düşman Gelibolu Yarımadası’na çıkarma yapmıştır. Arı Burnu-Anafartalar Muharebeleri.

Şubat 1915-Ekim 1915 Çanakkale Muhâreberleri. Şubat 1915 İngiliz ve Fransızlar topla dövmeye başladı. 18 Mart 1915 denizden büyük bir harekat oldu başarısız kaldı (Şubat 1915-Ekim 1915) .

Mart 1915 İngiltere, Fransa ve Rusya arasında Boğazlar’ın taksimini öngören İstanbul Antlaşması imzalandı (4 Mart 1915).

Mayıs 1915 Ermeniler Van’da büyük bir katliama giriştiler (3 Mayıs 1915).

Mayıs 1915 Yer Değiştirme (Tehcir) Kanunu çıkarıldı. (27 Mayıs 1915, Osmanlı, Ermeni).

Mayıs 1915 Tehcir Kanunu çıkarıldı ve isyancı Ermeniler çeşitli yerlerde iskan edildi (14 Mayıs 1915 Osmanlı, Ermeni).

1916

1916 Müttefik Kuvvetleri, Seddülbahir’den çekildi (Türkiye).

1916 Orta Asyalılar, Rus ordusunda işçi olarak çalıştırılmak için askere alma kararına karşı ayaklandılar. Bu ayaklanma, Ruslar’ın pek çok Kazak’ı katletmesine sebep oldu.

1916 Tatar Kâzî Abdurreşit İbrahim, Ali Hüseyinzade ve Yusuf Akçuraoğlu gibi Tatarlarla, Azeri Ahmet Ağaoğlu Lozan’da, Rusya Hücreler Ligası (League of the Allogenes of Russia)’nda bir araya gelip, Birleşik Devletler Başkanı Wilson’a Rusya’daki dinsel, kültürel ve sosyo-ekonomik baskıya dikkat çeken bir dilekçe takdim ettiler.

1917

1917 Mustafa Kemal, Hicaz Seferi Kuvvetler Komutanlığına atandı

1917 Mustafa Kemal, Hicaz Kuvve-i Seferiyyesi Kuvvet Komutanlığına tayin edildi.

Şubat-Mart 1917 Rusya’da “Şubat” İhtilâli vuku buldu. Petrograd (St Petersburg)’da isyan başladı. Çar Nicholas tahtı bıraktı. Prens Lvov yönetiminde geçici Vilayet Hükumeti kuruldu. Hükumet ile Petrograd Sovyet’i arasında güç mücadelesi başladı (Şubat/Mart 1917). İhtilalin adından Vilâyet Hükûmeti’nin Taşkent Komitesi ile İşçiler ve Köylü Temsilcilerinin Taşkent Sovyeti kuruldu (27 Şubat- 12 Mart 1917).

Mart 1917 Kazan’da Müslüman Merkezî Şurası’nı kurma toplantısı ve Kazan Millî Şurası’nın kuruluşu (7-20 Mart 1917).

Mart 1917 Şubat Devriminden hemen sonra Duma’daki Türk Delegeler ve diğer birkaç grup Rusya’da Müslümanlar Genel Kongresi’ni toplamak için St. Petersburg’da bir Rusya Müslümanları Geçici Merkez Bürosu oluşturdular (15-17 Mart 1917).

Mart-Nisan 1917 Kırım Akmescit’te Kırım Tatarları için Millî Muhtariyet ilanı toplantısı (25 Mart-7 Nisan 1917).

Nisan 1917 Orenburg’da I. Kırgız Birliği (Kazak Birliği) Kongresi yapıldı (Nisan 1917).

Nisan 1917 Taşkent’te yapılan I. Orta Asya Müslümanları Kongresi, Rus kolonizasyon siyasetinin durdurulması ve gasbedilmiş topraklarının iâdesini talep ett (16-23 Nisan 1917).

Nisan 1917 Bakü’de Ali Mercan Topçubaşı başkanlığında Kafkasya Müslümanları toplantısı (16­29 Nisan 1917).

Nisan 1917 Orenburg’ta Alihan Bükeyhan başkanlığında I. Kazak Kurultayı (1-14 Nisan 1917). Bu kurultay’a katılamamış olan diğer Kazaklar ise 18 Nisan-1 Mayıs 1917 tarihinde Verniy/Alma Ata’da Caynak’ın başkanlığında ayrıca toplandılar.

Nisan 1917 Kazan’da Fuat Tuktar başkanlığında; Rusya’nın Federatif Halk Cumhuriyeti olması ve de Rusya’da her halkın Ruslarla eşit olmalarını talep eden toplantı (9-22 Nisan 1917).

Nisan 1917 Ufa’da I. Ufa Müslümanları Kurultayı ve Müslümanlar Arasında Vatandaşlık Fikrini Yayma Teşkilatı’nın kurulması (13-17/26-30 Nisan 1917).

Nisan-Mayıs 1917 Kazan’da Müslüman Harbî Şurası toplandı (27-30 Nisan/10-13 Mayıs 1917). (1-11 Mayıs 1917 Moskova I. Bütün Rusya Müslümanları Kurultayı’nda görüşülmesi gereken konuları tesbit için).

Haziran-Temmuz 1917 Simbirsk’te Çuvaş Kurultayı (20-28 Haziran/1-11 Temmuz 1917).

Haziran 1917 Başkurt Millî Şurası kuruldu (Haziran 1917).

Haziran 1917 Astrahan’da A. Mihaylov İderov’un Kalmuklar için Muhtariyet talebi toplantısı (Haziran 1917).

Temmuz 1917 Sultan V. Mehmed Reşad vefat etti (4 Temmuz 1917 Osmanlı).

Temmuz 1917 Kazan’da I. Bütün Rusya Müslümanları Harbî/Askerî Şurası (17-22 Temmuz 1917).

Temmuz-Ağustos 1917 Orenburg’da Zeki Velidi Togan başkanlığında I. Başkurt Kurultayı toplandı (20-25 Temmuz/3-8 Ağustos 1917).

Temmuz-Ağustos 1917 Kazan’da Bütün Rusya Müslümanları Ulema Nedvesi (Din Adamları Kurultayı) (18-26 Temmuz/31 Temmuz-8 Ağustos 1917).

Temmuz 1917 Kazan’da II. Bütün Rusya Müslümanları Kurultayı (21-31 Temmuz 1917).

Temmuz 1917 Kazan’da daha önce toplanmış olan Askerî, Dinî ve II. Bütün Rusya Müslümanları Kurultayı’nın ortak oturumu ile yapılan toplantıda, İç Rusya (İdil-Ural) Müslümanları Millî-Medenî Muhtariyet İlanı (22 Temmuz 1917).

Temmuz 1917 Orenburg’da II. Kazak Kongresi yapıldı (21-26 Temmuz 1917).

Ağustos-Eylül 1917 Ufa’da II. Başkurt Kurultayı (28-29 Ağustos/10-11 Eylül 1917).

Eylül 1917 Taşkent’te yapılan II. Orta Asya Müslümanları Kongresi, Otonom Türkistan Federal Cumhûriyeti’nin teşkili teklifinde bulundu (3 Eylül 1917).

Kasım 1917 Başkurdistan’ın Muhtariyet ilanı ve Başkurt Millî Muhtar Hükumeti’nin teşkili (16/27 Kasım 1917).

Kasım 1917 Hokand’da yapılan IV. Orta Asya Müslümanları Kongresi, Otonom Türkistan Müslüman Geçici Hükûmeti’nin kurulması ile sona erdi (25-27 Kasım 1917).

Kasım/Aralık 1917 Ufa’da İç Rusya ve Sibirya Müslümanlarının Millet Meclisi açıldı. Başkanlığına Sadri Maksudi (Arsal) getirildi (20 Kasım/3 Aralık 1917 Pazartesi).

29 Kasım 1917 İdil-Ural devleti ilan edildi. Bu devlet 1918’de Bolşeviklerin millet meclisini dağıtmalarına kadar egemenliğini korudu (29 Kasım 1917).

Aralık 1917-Ocak 1918 III. Başkurt Kurultayı (20 Aralık 1917-4 Ocak 1918).

1918

1918 Mustafa Kemal, Alman İmparatoru tarafından, birinci rütbeden Kılıçlı Cordon ve Prussu nişanı ile taltif edildi.

Ocak 1918 Ufa’da Millî Meclis, Muhtar İdil-Ural Devleti’ni ilan etti (6 Ocak 1918).

Ocak 1918 Kazan’da II. Bütün Rusya Müslüman Askerleri Kurultayı (8/21 Ocak 1918).

Ocak 1918 Muhtar İdil-Ural Devleti Anayasası ilan edildi (16 Ocak 1918).

Ocak 1918 Taşkent Sovyetlerinin IV. Mahallî Kongresi, Hokand Hükûmeti’ne savaş ilan etti (Ocak 1918).

Şubat 1918 Ermeni komitacı Arşak, Bayburt’ta katliam yaptı (1 Şubat 1918, Türkiye).

Şubat 1918 Hokand Müslüman Hükümeti, Taşkent Sovyeti ve Kızıl Ordu tarafından dağıtıldı. Bu çatışmada pek çok Müslüman katledildi (18 Şubat 1918).

Şubat 1918 Basmacı Hareketi/isyanı başladı (Şubat 1918).

Şubat 1918-Eylül 1920 Basmacı İsyan Hareketi’nin ilk safhası. (Şubat 1918-Eylül 1920). [Basmacılık: Lügat anlamıyla çapul ve yağmacılık manasını hâvî olan bu kelime, daha sonra Türkistan Müslümanlarının Ruslar’a karşı giriştikleri Millî İstiklâl Hareketini karşılayan kavram haline gelmiştir.].

Mart 1918 Bolşevikler, Sovyet Sosyalist Tatar-Başkurt Cumhuriyeti’ni kurdular. Daha sonra bazı iç sorunlar nedeniyle 29 Mayıs 1928’de Muhtar Tatar Cumhuriyeti’ne dönüştürdüler. SSCB’nin dağılmasıyla Tataristan’da da geniş çapta bir milli kurtuluş hareketi başladı. 1992’de Tataristan tam siyasi bağımsızlığını ilan etmiş ve Rusya’dan ayrılma niyetini bildirmiştir.Ancak Rusya Parlamentosu buna ret cevabı vermiştir. Bugün Tataristan Rusya Fedarasyonu’na bağlı özerk bir Türk cumhuriyetidir (23 Mart 1918).

Mart 1918 Bolşevikler’in Bulak Ötesi/Ardı Cumhuriyeti işgali ve Merkezî Harbî Şura’yı lağvetmesi (28 Mart 1918).

Mart 1918 Müslüman Komiserliği’nin Millî hareketi yoketme teşebbüsü (9 Mart 1918).

Nisan 1918 Türkistan Otonom Sovyet Sosyalist Cumhûriyeti kuruldu (Nisan 1918).

Nisan 1918 Bolşevikler’in Ufa’da Millî Meclisi basmaları ve Millî idareye el koymaları (12/25 Nisan 1918).

Nisan 1918 Ermeni komitacılar, Kars’ın doğusundaki Subatan köyünde 750 Müslümanı şehit etti (25 Nisan 1918 Osmanlı, Ermeni).

Mayıs 1918 Ermeni komitacılar, Kars’ta, aralarında çocukların da bulunduğu 60 Müslümanı katletti (1 Mayıs 1918 Osmanlı, Ermeni).

Mayıs 1918 Azerbaycan’ın istiklâlini ilânı (28 Mayıs 1918).

Haziran 1918 Ermenilerin I. Dünya Savaşı’nda barış istemesiyle Batum Anlaşması imzalandı (4 Haziran 1918).

Haziran 1918 Azerbaycan-Osmanlı Andlaşması (4 Haziran 1918).

Temmuz 1918 VI. Mehmet Vahideddin Padişah oldu (4 Temmuz 1918 Osmanlı).

Temmuz 1918 Rus Sosyal İhtilâlci Hükümeti, Taşkent Sovyeti’nin elinden Aşkabat’ı aldı ve İran’daki İngiliz kuvvetlerinden yardım/destek talebinde bulundu (Temmuz 1918).

Eylül 1918 Sovyet Kızıl Ordusu Kazan’ı yeniden işgal etti (10 Eylül 1918).

Eylül 1918 Ufa’da, Rusya’daki Türk ve Müslüman hükumet ve siyasi partiler ile Müslüman olmayan milletlerin hükumet ve siyasi partilerinin katılımıyla bir Devlet Danışma Toplantısı yapıldı (8­23 Eylül 1918). Bir Kurucu Meclis Üyesi Kongresi teşkil edildi. Teşkil edilen 5 müdür arasında Amiral Kolçak da var idi. 5 Müdürden 4’ü 1 Ocak 1919’da tevkif edilince Rus Çarlığı’nı yeniden ihya etmek isteyen Kolçak tek lider durumuna geldi.

Eylül 1918 Bulgaristan, Selanik Ateşkes Antlaşması ile I. Dünya Savaşından çekildi (29 Eylül 1918).

Ekim 1918 Beyrut bağımsızlığını ilan etti (1 Ekim 1918).

Ekim 1918 Mondros Mütârekesi’nin imzalanması (Osmanlı, 30 Ekim 1918).

Kasım 1918 Türk Askerinin Musul’dan daha Kuzey’e çekilmesi için Türkiye’ye İngiliz notası (2 Kasım 1918).

Kasım 1918 İttihat ve Terakki Fırkası kendi kendisini feshetti (5 Kasım 1918 Osmanlı).

Kasım 1918 Ahmet İzzet Paşa’nın istifası üzerine, Tevfik Paşa yeni Osmanlı Hükümetini kurdu (11 Kasım 1918).

Aralık 1918 “İstikbal” gazetesi, Faik Ahmet (Barutçu) tarafından Trabzon’da çıkarılmaya başlandı (10 Aralık 1918).

Aralık 1918 “Işık” adlı milli gazete Giresun’da çıkmaya başladı (16 Aralık 1918).

1917- 1920, 1991 Azerbaycan Cumhûriyeti: Kurucusu Mehmed Emin Resulzâdedir. Kuzey Azerbaycan/Güney Kafkasya’da kurulmuş, Gence, sonra Bakû başkent olarak kullnılmıştır. Sovyet Rusya tarafından ortadan kaldırılmıştır.

1919

1919 Lord Curzon’un, “Doğu Trakya’daki Türkler ile Batı Anadolu’daki Rumlar mübadele edilmelidir” yolundaki muhtırası açıklandı.

1919 Fransa’nın Marsilya şehrinde, “Ermeni Kin Anıtı” dikildi. Fransız bakan Joset Comitte, anıtın açılış törenine katıldı (1919).

Ocak 1919 İngilizler, Bağdat’ı işgal etti (10 Ocak 1919).

Ocak 1919 Paris Konferansı (19 Ocak 1919).

Ocak 1919 Hürriyet ve İtilaf Fırkası, yeniden faaliyete başladı (22 Ocak 1919 Osmanlı).

Şubat 1919 İngiliz kuvvetleri Aşkâbad’dan geri çekildiler (Şubat 1919).

Şubat 1919 Başkurt yönetiminin 22 Kasım 1918’den itibaren Bolşeviklerle yürütülen işbirliği çalışmaları sonuç vermemiş ve Başkurt ordusu Bolşeviklere teslim olarak Başkurdistan’ın özerkliği hayalleri suya düşmüştür (18 Şubat 1919).

23 Mart 1919 SSCB’ne dahil bir Başkurt Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kuruldu. Başkenti Ufa şehridir. Başkurtlar etnik yapı itibariyle Tatarlara yakındırlar (23 Mart 1919).

Nisan 1919 Muhtar İdil Ural Devleti ve Millî İdaresi son buldu (Nisan 1919).

Mayıs 1919 “Açıksöz” gazetesi Kastamonu’da çıkmaya başladı (15 Mayıs 1919).

Mayıs 1919 İzmir’in işgali (15 Mayıs 1919 Türkiye).

Mayıs 1919 “Doğrusöz” adlı milli gazete Balıkesir’de yayınlanmaya başladı (22 Mayıs 1919).

Mayıs 1919 I. Orta Asya Müslüman Komünistleri Kongresi, “Birleşik Türkistan Sovyet Cumhûriyeti” kurulmasını teklif etti (Mayıs 1919).

Mayıs 1919 Mustafa Kemal [Atatürk], 9. Ordu Müfettişi olarak Samsun’da karaya çıktı. Türk Kurtuluş Savaşı’nı başlatan meş’ale yanmaya başladı (19 Mayıs 1919 Türkiye).

Haziran 1919 Türk kurtuluş Savaşı’nın ana adım ve belgelerinden olan Amasya Genelgesi yayınlandı. 4. madde, Sivas’ta toplanılmasını kararlaştırıyor (22 Haziran 1919 Türkiye).

Haziran 1919 I. Dünya Savaşı sonunda, İtilaf Devletleri ile Almanya arasında Versay Barış Anlaşması imzalandı (26 Haziran 1919).

Temmuz 1919 III. Türkistan Komünist Partisi Kongresi, Türkistan’da Müslümanların hükûmet işlerinden/görevlerinden atılmalarına karar verdi (Temmuz 1919).

Temmuz 1919 Mustafa Kemal’in, askerlik ve resmi görevlerinden İstifâ etmesi (8/9 Temmuz 1919 Türkiye).

Temmuz-Ağustos 1919 Erzurum Kongresi toplandı: 9 kişişilik “Heyet-i Temsîliye” (23 Temmuz-7 Ağustos 1919 Türkiye).

Eylül 1919 Kızıl Ordu kuvvetleri, Dutov’un Orta Asya birliğini bertaraf etti (Eylül 1919).

Eylül 1919 Sivas Kongresi toplandı: 16 Kişilik “Heyet-i Temsiliye” (4-12 Eylül 1919 Türkiye).

Eylül 1919 Trakya’nın Türklüğünü müdafaa eden “Ahali” adlı gazete, Mehmet Behçet (Perim) tarafından Edirne’de yayınlanmaya başladı (8 Eylül 1919).

Eylül 1919 Sivas Kongresi’nin 8.Umumi Toplantısında “İrade-i Milliye” adıyla bir gazetenin çıkarılmasına karar verildi (11 Eylül 1919).

Ekim 1919 Lenin tarafından, Taşkent Sovyeti’nden yönetimi/otoriteyi devralması için bir Türkistan Komisyonu gönderildi (Ekim 1919).

Ekim 1919 22 Ekim 1919 Amasya Görüşmeleri ve Protokolü (Sivas Kongresi Kararlarının Meclis-i Mebûsân’ca tescili. Ali Rıza Paşa Hükumeti) (22 Ekim 1919 Türkiye).

Aralık 1919 27 Aralık 1919 Mustafa Kemal Ankara’da (27 Aralık 1919 Türkiye).

1920

1920 Cemal Paşa’nın Türkistan’dan Kâbil’e geçişi.

1920 Türk Milliyetçiliğinin güçlü kalemlerinden Ömer Seyfettin (1894-1920) öldü. 

Ocak 1920 Hâkimiyet-i Milliye gazetesi Ankara’da kuruldu (10 Ocak 1920).

Ocak 1920 İstanbul Mebuslar Meclisi’nin açılışı (12 Ocak 1920 Osmanlı).

Ocak 1920 Türkistan Komisyonu, Türkistan’ın ayrı etnik cumhuriyetlere bölünmesini teklif etti (15 Ocak 1920).

Ocak 1920 V. Türkistan Komünist Partisi Kongresi, Türk Halklarının Sovyet Cumhûriyeti ve Türk Kızıl Ordusu’nun kurulması teklifinde bulundu (20 Ocak 1920).

Ocak 1920 Son Osmanlı Meclis-i Mebûsanı’nda Misâk-ı Millî’nin Kabulü (28 Ocak 1920).

Şubat 1920 Sovyet birlikleri, Hive’yi ele geçirdi. Hive Hanlığı ve Kongrat Hanedanı sona erdi (2 Şubat 1920).

Şubat 1920 Taşkent Sovyeti, Aşkabat’ı yeniden ele geçirdi (Şubat 1920).

Mart 1920 Alaş Orda Hükümeti, Bolşevikler’e karşı mücadeleyi bıraktı (Mart 1920).

Mart 1920 16 Mart 1920 İstanbul’un İşgali, Meclisin basılması, sürgünler (16 Mart 1920 Osmanlı).

Mart 1920 Amerika Birleşik Devletleri Cumhurbaşkanı Wilson, Büyük Ermenistan kurulması hakkında nota verdi (26 Mart 1920).

Nisan 1920 Genç Hiveliler önderliğinde Harezm (Hive) Halk Cumhûriyeti kuruldu (4 Nisan 1920).

Nisan 1920 Son Osmanlı Meclis-i Mebusan’ının süresiz kapatılması (11 Nisan 1920).

Nisan 1920 Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Açılması (23 Nisan 1920 Türkiye).

Nisan 1920 Hıyanet-i Vataniye Kanunu çıkarıldı (29 Nisan 1920 Türkiye).

Mayıs 1920 Kalinin, Lenin ve İnukitze’nin imzasıyla Tatar Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin kurulması kararı (Mayıs 1920).

Mayıs 1920 TBMM’nde ‘İstanbul Hükümeti ile Resmi Muhaberenin Memnuiyeti Hakkında’ 12 sayılı karar çıkarıldı (6 Mayıs 1920 Türkiye).

Haziran 1920 İtilaf Devletleri Macarlarla, Trianon Barış anlaşmasını imzaladı (4 Haziran 1920).

Haziran 1920 Matbuat ve İstihbarat Umum Müdürlüğü Teşkiline Dair Kanun, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edildi (7 Haziran 1920).

Ağustos 1920 Sevres Antlaşması imzalandı (10 Ağustos 1920 Osmanlı).

Ağustos 1920 Rus-Ermeni Mütârekesi (10 Ağustos 1920).

Ağustos 1920 (Sonraları Kırgız olarak adlandırılacak olan) Kazak Otonom Sovyet Sosyalist Cumhûriyeti kuruldu (26 Ağustos 1920).

Eylül 1920 Sovyet birlikleri, Buhara’yı ele geçirdi. Buhara Hanlığı ilga edildi ve Mangıt Hânedânlığı sona erdi (Eylül 1920).

Eylül 1920 Basmacı İsyan Hareketi’nin ilk safhası sona erdi. (Eylül 1920).

Eylül 1920 Bakû’de Şark Milletleri Kongresi’nin Toplanması (Eylül 1920).

Eylül 1920 İstiklâl Mahkemeleri’nin kurulması (18 Eylül 1920 Türkiye).

Ekim 1920 Genç Buharalılar ve Buhara Komünist Partisi kontrolünde/yönetiminde, Buhara Halk Cumhûriyeti kuruldu. Cumhûriyetin yönetimini üstlenen Faizullah Hocaev (1896-1938), daha sonra da Başbakan oldu (6 Ekim 1920).

Ekim 1920 Rusya’ya gizli bir heyet gönderilmesi (11 Ekim 1920 Türkiye).

Ekim 1920 Musul Meselesi için Gazi, Anayasanın 19. Maddesi gereğince Meclisi Olağanüstü toplantıya çağırdı (18 Ekim 1920 Türkiye).

Aralık 1920 Ankara Meclis Hükumeti ile Ermenistan arasında Gümrü Anlaşması imzalandı: Ermeniler Sevr’i red ile Kars ve yöresi Türkler’e veriliyor. Doğu Cephesi rahatladı (2-3 Aralık 1920).

1920-1923 Basmacı Hareketi’nin ikinci safhası.

1920-1923 Batı Trakya Cumhûriyeti: Batı Trakya’da kurulmuştur. Merkezi Gümülcine idi. Yunanistan tarafından yıkılmıştır.

1921

1921 Yunanlılar, Eskişehir’e doğru ilerlemeye başladı.

1921 Sovyetler Birliği Komünist Partisi 10. Kongresi, Pantürkçülüğü ve Panislamizmi, ‘burjuva demokratik milliyetçiliğe’ yönelen sapmalar olarak değerlendirip mahkum etti.

1921 İran Kazak Tugayı subaylarından Rıza Han 1921’de siyaset yazarı Seyyid Ziyaeddin Tabatabai’nin de önernli rol oynadığı bir darbeyle ordunun başına geçti. Sonraki yıllarda savaş bakanlığı ve Tabatabai’nin yerine başbakanlık görevlerini üstlenerek düzeni sağladıktan sonra, 1925’te Kaçar hükümdarını devirdi ve kendisini şehinşah ilan etti.

1921 Kırım Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kurulmuş ve Rusya’ya bağlanmıştır.

1921 Tannu-Tıva Halk Cumhuriyeti tamamen SSCB’ye dahil edilerek kendisine Rusya Sovyet Sosyalist Federal Cumhuriyeti içinde bir muhtar bölge statüsü verildi.

Ocak 1921 Rus Komünist Partisi Müslüman Bürosu feshedildi (Ocak 1921).

Ocak 1921 I. İnönü Savaşı (6-10 Ocak 1921 Türkiye).

Ocak 1921 Buhâra Hey’eti’yle görüşmeden sonra Mustafa Kemal’in TBMM’de nutku (17 Ocak 1921 Türkiye).

20 Ocak 1921 Dağıstan Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kuruldu (20 Ocak 1921).

20 Ocak 1921 Dağlı Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kuruldu (20 Ocak 1921). Sovyetler bir yıl geçmeden birer resmi kararname ile Dağlı Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ni altı parçaya ayırdı. Böylece: 20 Kasım 1922’de Çeçenistan; 7 Haziran 1924’te de İnguşistan Özerk eyaletleri teşekkül ettirildi. 15 Ocak 1934’te her iki özerk eyalet birleştirilerek Çeçen-İnguş Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne çevrildi. II. Dünya Savaşı sırasında Almanlarla işbirliği yapmakla suçlanan Çeçen- İnguşlar, bu yüzden Rusların şiddetli baskılarına maruz kaldıkları gibi, 1944’te de Ortaasya’ya sürgüne gönderildiler. Bu zorunlu göçün sonucunda Çeçen-İnguş Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti feshedilerek topraklarının bir kısmı Kuzey Osetya’ya, bir kısmı da Dağıstan’a verildi. Bundan tam 13 yıl sonra 9 Ocak 1957’de eski özerk idare yeniden kuruldu ve bu durum 1990’lara kadar devam etti. 1996 yılında yapılan Çeçen-Rus savaşı sonrasında İnguşlar, Çeçenistan’dan ayrıldı.

Ocak 1921 İlk Anayasa. 23+1 ek muvakkat madde (Teşkilât-ı EsasiyeKânunu) (20 Ocak 1921 Türkiye).

Şubat 1921 Londra Konferansı (23 Şubat 1921).

Şubat 1921 Kızıl Ordu Tiflis’e girdi (25 Şubat 1921).

Mart 1921 Türkiye-Afganistan İttifâk Mu’âhedenâmesi/Moskova’da dostluk anlaşması imzalandı (1 Mart 1921).

Mart 1921 İstiklâl Marşının kabulü (12 Mart 1921 Türkiye).

Mart 1921 Sovyetler, Harezm Halk Cumhûriyeti’nin Genç Hiveliler Hükûmeti’ni azlettiler, görevden aldılar (14 Mart 1921).

Mart 1921 Talat Paşa, Berlin’de Ermeniler tarafından katledildi (15 Mart 1921).

Mart 1921 TBMM Hükümeti ile Sovyet Rusya arasında Mu’âhedât Ahidnâmesi/Moskova Antlaşması imzalandı (16 Mart 1921).

Mart 1921 Ermeni Misak Torlakyan, Azerbaycan İçişleri Bakanı Cevanşir Han’ı, Tepebaşı’ndaki Pera Palas Oteli önünde öldürdü (18 Mart 1921).

Mart-Nisan 1921 II. İnönü Savaşı (31 Mart-1 Nisan 1921 Türkiye).

Temmuz 1921 1921 İtalyanlar’ın Anadolu’dan çekilmesi (5 Temmuz 1921 Türkiye).

Temmuz 1921 Hilâfet Komitesi’nin, Karaçi’de Hilâfet Kongresi’ni toplaması (8 Temmuz 1921).

Temmuz 1921 Kütahya-Eskişehir Savaşları (10-25 Temmuz 1921 Türkiye).

Ağustos 1921 Hilâfet Komitesi’nin toplu direniş kararı (1 Ağustos 1921).

Ağustos 1921 Afganistan, Azerbaycan ve Sovyet Sefâreti’nden sonra Ankara’ya Buhâra Cumhûriyeti Sefâret Heyeti’nin gelmesi (2 Ağustos 1921 Türkiye).

Ağustos 1921 Mustafa Kemal Paşa’nın Başkumandanlığına dair kanun, TBMM’de kabul edildi (5 Ağustos 1921 Türkiye).

Ağustos 1921 Milli Mücadeleyi destekleyen “Türkoğlu” gazetesi Bolu’da yayımlanmaya başladı (15 Ağustos 1921).

Ağustos 1921 Sakarya Meydan Muhârebesi’nin Başlaması (23 Ağustos 1921 Türkiye). Zafer: 13 Eylül 1921

Eylül 1921 Sakarya Zaferi ertesinde Azerbaycan, Kırım Türk heyetlerinin gelerek kutlamaları (12 Eylül 1921 Türkiye).

Eylül 1921 Sakarya Meydan Muharebesi’nin zaferle sonuçlanması (13 Eylül 1921 Türkiye).

Eylül 1921 19 Eylül 1921 Atatürk’e Gazi ve Mareşal Rütbesi verilmesi (19 Eylül 1921 Türkiye).

Ekim 1921 Enver Paşa (1881-1922), Sovyetler’e yardım için Buhara’ya geldi, fakat Basmacılar ile işbirliğine başladı (Ekim 1921).

Ekim 1921 TBMM Hükümeti ile Mavera-i Kafkas Cumhuriyetleri (Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan) arasında Kars Antlaşması imzalandı (13 Ekim 1921).

Ekim 1921 Azerbaycan Elçisi Abilov’un, TBMM Reîsi M. K. Paşaya güven mektûbunu sunması (17 Ekim 1921 Türkiye).

Ekim 1921 Türk-Fransız Ankara İtilâfnâmesi (20 Ekim 1921).

Kasım 1921 Ankara’da Azerbaycan Elçiliği’nin açılması (18 Kasım 1921 Türkiye).

Aralık 1921 İkinci Hilâfet Kongresinin Toplanması (Aralık 1921).

Aralık 1921 Ermeniler, Sait Halim Paşa’yı Roma’da katletti (6 Aralık 1921).

1922

1922 San Remo Konferansı kararları, TBMM’de reddedildi.

1922 Kabartay-Balkar Özerk oblastı oluşturuldu. 1936’da da özerk cumhuriyet statüsüne kavuştu.

1922 Anti-Bolşevik Müslüman Örgütler Kongresi toplandı ve bu toplantıda Bağımsız Türkistan Türk Cumhuriyeti adıyla geçici bir hükümetin oluşturulması kararlaştırıldı.

1922 İdil-Ural Millet Meclisi tarafından seçilen, Millî İdare (1918-1920’li yıllarda sürgünde) ortadan kalktıktan sonra da faaliyetlerine Paris vb. yerlerde devam eden Sulh Heyeti dağıldı

1922 İngiltere, Mısır’ın bağımsızlığını kabul etti.

Ocak 1922 Ankara Hükümeti ile Ukrayna Hükümeti arasında dostluk antlaşması imzalandı (2 Ocak 1922).

Şubat 1922 Buhara Komünist Partisi, Rus Komünist Partisi’nin kontrolü altına girdi (Şubat 1922).

Haziran 1922 Ziya Gökalp, Diyarbakır’da, “Küçük Mecmua” adlı dergiyi yayımlamaya başlandı (18 Haziran 1922-5 Mart 1923 arası toplam 33 sayı).

Ağustos 1922 Enver Paşa öldürüldü. Bu kayıp, Basmacı Hareketi’nin tedrîcen güç kaybetmesine sebep oldu (Ağustos 1922).

Temmuz 1922 Cemal Paşa, Tiflis’te Ermeniler tarafından öldürüldü (22 Temmuz 1922).

Ağustos 1922 Kocatepe’den Büyük Taarruzun Başlaması 26 Ağustos/1 Eylül 1922 Büyük Taaruz (26 Ağustos 1922 Türkiye).

Ağustos 1922 Yunan Ordusu’nun tamamen sarılması ve imhâ edilmesi suretiyle “Dumlupınar (Başkomutan) Meydan Muhârebesi” nin kazanılması (30 Ağustos 1922 Türkiye).

Eylül 1922 Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’nın Ordu’ya Beyânnâmesi: “Ordular; İlk hedefiniz Akdeniz’dir, İleri!” (1 Eylül 1922 Türkiye).

Eylül 1922 Türk Süvârîleri’nin İzmir’e girişi ve Kadife Kale’ye Türk bayrağının çekilmesi (9 Eylül 1922).

Eylül 1922 Batı Anadolu’nun Yunan ordusundan tamamen temizlenmesi (18 Eylül 1922 Türkiye).

Eylül 1922 Yunan kralı Konstantin tahtını bıraktı (27 Eylül 1922).

Ekim 1922 Mudanya Konferansı’nın başlaması (3 Ekim 1922).

Ekim 1922 Fransa, İngiltere, İtalya ve Türkiye arasında Mudanya Ateşkes Antlaşması imzalandı. Daha sonra da Yunanistan anlaşmayı imzalayarak Trakya’yı, Meriç sınır olmak üzere Türklere bırakmıştır (11 Ekim 1922).

Ekim 1922 Yunan Hükümeti’nin Mudanya Ateşkes Anlaşması’nı onaylaması (13 Ekim 1922).

Ekim 1922 Mudanya Mütarekesi (Ateşkes Anlaşması)’nin yürürlüğe girmesi (15 Ekim 1922).

Ekim 1922 M. K. Paşa’nın, Tevfik Paşa’ya iletilmek üzere Millî Hükûmet’in İstanbul temsilcisi Hâmit Bey’e cevâbî telgrafı: “Türkiye Büyük Millet Meclisi Ordularının kazandığı kesin zaferin tabiî neticesi olmak üzere vukûu yakın olan barış konferansında Türkiye Devleti yalnız ve ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti tarafından temsil olunur” (18 Ekim 1922 Türkiye).

Ekim 1922 Re’fet Paşa’nın maiyetinde İstanbul’a gelen 100 Türk jandarmasının Sirkeci İskelesi’nde karaya çıkışı (20 Ekim 1922 Türkiye).

Ekim 1922 İdilaf Devletleri’nin TBMM Hükümeti ve İstanbul Hükümeti temsilcilerini 13 Kasım 1922’de Lozan’da toplanacak barış konferansına davet etmeleri (27 Ekim 1922).

Ekim 1922 Devletin kontrolünü ele geçiren Benito Mussolini, iktidara geldi ve faşizm ilan etti (28 Ekim 1922).

Ekim 1922 Bakanlar Kurulu’nun Lozan Konferansı delegesi adaylarını belirlemesi: İsmet Paşa, Rıza Nur, Hasan Hüsnü (31 Ekim 1922 Türkiye).

Kasım 1922 Hilâfet ve Saltanat’ın birbirinden ayrılarak Saltanat’ın lağvı hakkında TBMM’si karârı. 1 Kasım 1922 gecesi ve ertesi gününün Bayram kabul edilmesine dair TBMM kararı. Karar Yıldız Sarayı’nda Vahîdeddin’e Refet Paşa tarafından tebliğ edilmiştir (1 Kasım 1922 Türkiye).

Kasım 1922 Mustafa Kemal Paşa’nın “Petit Parisien” muhâbirine-barış şartları, dahili ve harici siyasi meseleler hakkında-demeci: “… Biz ne Bolşevikiz, ne de Komünist; ne biri, ne diğeri olamayız. Çünkü biz milliyetperver ve dinimize hürmetkârız” (2 Kasım 1922 Türkiye).

Kasım 1922 Tevfik Paşa Kabinesi’nin istifası. Refet Paşa’nın İdilâf devletleri generallerinin katılımıyla yapılan “Generaller Toplantısı”nda “Bugün öğleden sonra İstanbul’da Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti idâresinin başlamış olduğunu” resmen beyân etmesi. (4 Kasım 1922 Osmanlı).

Kasım 1922 Osmanlı Devleti’nin resmî gazetesi olan “Takvîm-i Vakayi”nin son sayısının çıkarak kapanması (4 Kasım 1922 Osmanlı).

Kasım 1922 İstanbul’un idaresine el konulduğuna dair Ankara Hükümeti kararı “Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti 4 Kasım 1922 öğle vaktinden itibaren İstanbul’un idaresine el koymuştur”nın Refet Paşa aracılığıyla İstanbul Hükûmeti’ne tebliği (4/5 Kasım 1922).

Kasım 1922 İstanbul’un yönetimine el konulduğuna dair Ankara Hükümeti kararının İstanbul Hükümeti’ne tebliği (5 Kasım 1922 Türkiye).

Kasım 1922 Türk delegasyonunun İstanbul’dan Lozan’a hareketi (9 Kasım 1922 Türkiye).

Kasım 1922 Lozan Konferansı’nın ilk oturumu ve konuları görüşmek üzere 3 komisyon oluşturulması. Bu konferansa katılan Türk Heyeti: Reis: İsmet Paşa, azalar: Sinop Mebusu Rıza Nur, Trabzon Mebusu Hasan (Saka) (21 Kasım 1922).

Kasım 1922 İsmet Paşa’nın İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon ile Musul konusunda görüşmesi (28 Kasım 1922).

Kasım 1922 Doğu Trakya’nın Yunanlılarca boşaltılmasının tamamlanması (30 Kasım 1922 Türkiye).

Kasım 1922 Mustafa Kemal (Atatürk) önderliğindeki Türk Milliyetçileri, Osmanlı Saltanatı’nı ilgâ ettiler (17-22 Kasım 1922).

Aralık 1922 Türk Ocağı, Ankara’da yeniden açıldı (29 Aralık 1922). Gazi Mustafa Kemal, Ocak 1923’de 1000 TL. maddi yardımda bulundu. 14 Ocak 1923 günü Ankara Türk Ocağı’nı ziyaret etti.

Aralık 1922 Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği kuruldu (30 Aralık 1922).

1923

1923 Mustafa Kemal’in annesi Zübeyde Hanım İzmir’de öldü. Karşıyaka’ya gömüldü.

1923 Lozan Barış Antlaşması’nın 20. maddesi gereğince, Türkiye, Kıbrıs’ın İngiltere’ye ilhakını kabul etti.

1923 Ermeni asıllı Münib Boya, Van Milletvekili olarak TBMM’ne girdi (1923).

Ocak 1923 Lozan’da Türkiye ile Yunanistan arasında askeri ve sivil esirler ile din esasına dayalı azınlıkların değişimi konusunda iki sözleşme imzalanması (30 Ocak 1923).

Şubat 1923 Türk karşı tekliflerinin verilmesi. Curzon’un son demeci: “Ümit ederim ki İsmet Paşa, umduğumdan daha çok fedakarlık yaptığımın farkındasınız. Savaş olabilir. Kabul etmenizi istirham ederim. Vatanınızı kurtarmak için İsmet Paşa yarım saatinz var.” Konferans’ın kesintiye uğraması (4 Şubat 1923).

Şubat 1923 Türk Delegasyonu’nun Lozan’dan ayrılışı (7 Şubat 1923).

Şubat 1923 Türk Lozan Delegasyonu Bükreş’e geldi ve İsmet Paşa Hükümete rapor sundu (10 Şubat 1923).

Şubat 1923 Lozan Delegasyonu’nun İstanbul’a dönüşü, General Harington’la İ. Paşa’nın görüşmesi (16 Şubat 1923 Türkiye).

Mart 1923 Türkistan Otonom Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ile Buhara ve Harezm Halk Cumhûriyetleri I. Konferansı, bu üç cumhûriyetin ekonomik ve idârî birliğini hedefleyen bir Orta Asya Ekonomik Konseyi teşkil etti (Mart 1923).

Nisan-Temmuz 1923 Lozan Konferansı ikinci dönem çalışmalarının başlaması ve imzası (23 Nisan-24 Temmuz 1923 Türkiye).

Haziran 1923 Stalin, “Sultan Galiyevizm”i ve bağımsız bir Türkistan kurulmasını amaçlayan Müslüman Komünist isteklerini kınadı, reddetti (Haziran 1923).

Temmuz 1923 Lozan Mu’âhedesi’nin imzası (23 Ağustos tarihinde de TBMM’de onaylanarak yürülüğe girmiştir) (24 Temmuz 1923 Türkiye).

Ağustos 1923 II. Devre T.B.M.M.’nin açılması ve çalışmalarına başlaması (11 Ağustos 1923 Türkiye).

Ağustos 1923 TBMMeclisi’nde yeni İcrâ Vekilleri Heyeti seçimi (İcrâ Vekilleri Heyeti Reisi: İstanbul mebusu Fethi (Okyar) Bey, Adliye Vekili: İzmir mebusu Seyit Bey, Dahiliye Vekili: İstanbul mebusu Fethi (Okyar) Bey,… (14 Ağustos 1923 Türkiye).

Ağustos 1923 Lozan Barış Antlaşması’nın, TBMM’de onaylanması (23 Ağustos 1923 Türkiye).

Eylül 1923 “Halk Fırkası”nın kuruluşu ve Mustafa Kemal Paşa’nın genel Başkanlığına seçilmesi. Genel Sekreterliğine de Receb (Peker) Bey’in tayin edildiği Fırkanın kuruluş dilekçesi, 23 Ekim 1923 tarihinde Dahiliye Vekâleti’ne verilmiştir (11 Eylül 1923 Türkiye).

Ekim 1923 Harezm Halk Cumhûriyeti yerine, Harezm Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kuruldu (Ekim 1923).

Ekim 1923 Ankara Şehri’nin, Türkiye Devleti’nin Hükûmet Merkezi olduğuna dair TBMMeclisi kararı (13 Ekim 1923).

Ekim 1923 “İzâle-i Şekâvet Kanûnu”nun TBMM’de kabulü (18 Ekim 1923 Türkiye).

Ekim 1923 Halk Fırkası’nın kuruluş dilekçesinin Genel Başkan Gazi Mustafa Kemal ve Genel Sekreter Receb (Peker) imzâlarıyla Dâhiliye Vekâleti’ne verilmesi (23 Ekim 1923 Türkiye).

Ekim 1923 Halk Fırkası Meclis Grubu’nun M. K. Paşa’nın başkanlığında toplanması ve M. K. Paşa’nın bir gün önceki isteği üzerine aldığı İcrâ Vekilleri Heyeti’nin’nin istifâsını bildirmesi. Kararın TBMM’de okunması (27 Ekim 1923 Türkiye).

Ekim 1923 Akşam Çankaya’da yemek esnasında Mustafa Kemal Paşa’nın hazır bulunanlara sÖzi: “Yarın Cumhûriyet ilân edeceğiz!”. Gece, M. K. Paşa’nın İsmet Paşa ile T. Esâsiye Kanûnu’nun bazı maddeleri hakkında değişiklik teklifi hazırlamaları ve Kânûna “Türkiye Devleti’nin Şekl-i Hükümeti Cumhûriyettir” kaydının konulması (28 Ekim 1923 Türkiye).

Ekim 1923 TBMM’de Cumhûriyet’in İlânı: Mustafa Kemal Paşa’nın Halk Fırkası toplantısında Hükumet buhranını gidermek için T. Esâsiye Kanûnu’nun bazı maddelerinin tavzîhinin gerektiğini bildirmesi ve Cumhûriyet’in ilânı hususundaki teklifinin kabul edilmesi. Toplanan T.B.M.Meclisi’nde “Teşkîlât-ı Esâsiye Kânûnu’nun bazı maddelerinin değiştirilmesine dair Kanun teklifi”nin derhal müzâkeresinin teklifi ve “Türkiye

Ekim 1923 Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanı, Mustafa Kemal Atatürk oldu (29 Ekim1923) . Görevini vefat ettiği 10 Kasım 1938’e kadar sürdürdü.

29 Ekim 1923 İlk Cumhuriyet Hükumeti kuruldu: Cumhûrreisi Mustafa Kemal Paşa tarafından Başvekâlete Malatya mebusu İsmet Paşa (İnönü) nın atanması. Arkasından İsmet Paşa başkanlığında yeni kabine kurulmuş (Başvekil: İsmet Paşa, Adliye Vekili: İzmir mebusu Seyit Bey, Dahiliye Vekili: Kütahya mebusu Ferit Bey, Genelkurmay Vekili: İstanbul mebusu Fevzi Paşa, Hariciye Vekili: Malatya mebusu İsmet Paşa, İktisad Vekili: Trabzon mebusu Hasan (Saka) Bey, Maarif Vekili: Adana Mebusu İsmâil Safâ Bey, Maliye Vekili: Gümüşane mebusu Hasan Fehmi Bey, Mübâdele, İmâr ve İskân Vekili: İzmir mebusu Mustafa Necati Bey, Millî Müdâfaa Vekili: Karesi mebusu Kâzım (Özalp) Paşa, Nâfia Vekili: Trabzon mebusu Muhtar Bey, Sıhhiye Vekili: İstanbul mebusu Dr. Refik (Saydam) Bey, Şeriye ve Evkâf Vekili: Manisa mebusu Mustafa Fevzi Efendi) ve TBMM’den güvenoyu almıştır. Güvenoyu üzerine İsmet Paşa bir konuşma yapmıştır (30 Ekim 1923 Türkiye).

Kasım 1923 Fethi (Okyar) Bey’in TBMMeclisi Başkanlığı’na seçilmesi (1 Kasım 1923 Türkiye).

Kasım 1923 Mustafa Kemal Paşa’nın “Halk Fırkası Reisliğine vekâlet etmesi için” İsmet Paşa’ya yazısı: “Halk Fırkası Genel Başkanlığı ile fiilen uğraşmağa bugünkü vazifem müsait olmadığından zât­ı devletlerini vekil tayin ediyorum” (19 Kasım 1923 Türkiye).

1922- 1933 Basmacı Hareketi’nin ikinci safhası: Türkistan’da Sovyetler’e karşı, aralıklı olarak Basmacı baskınları devam etti.

1924

1924 Moğolistan Halk Cumhuriyeti kuruldu.

1924 Türkiye’de Türkçülüğün, Türk Milliyetçiliği’nin idoloğu Ziya Gökalp (1876-1924) öldü.

Ocak 1924 “Hafta Tatili hakkında Kânûn”un TBMMeclisi’nde kabulü (2 Ocak 1924 Türkiye).

Nisan 1924 1924 Anayasası kabul edildi (20 Nisan 1924 Türkiye).

Mayıs 1924 Yunus Nadi Abalıoğlu “Cumhuriyet” gazetesini çıkarmaya başladı (7 Mayıs 1924).

Temmuz 1923 Lozan Antlaşması imzalandı (24 Temmuz 1923, Türkiye).

Ağustos 1924 Hakkari Valisi ile Jandarma Komutanının bir jandarma müfrezesi ile denetime çıkması. Silahlı Nasturîler’in Saldırısı. Jandarma Binbaşısı ve 3 jandarma eri şehit edilmiş, 5 jandarma yaralanmış ve Vali esir edilmiştir (8 Ağustos 1924 Türkiye).

Eylül 1924 Buhara Halk Cumhuriyeti yerine, Buhara Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kuruldu (Eylül 1924).

Eylül 1924 İngilizler’in statukodan anladığı Türkler’in Musul ve Hakkari bölgesini boşaltması olarak algıladığı idi. Bunun için 2 defa Türkiye’ye Nota vermiştir (5 Eylül 1924).

11 Eylül 1924 İngiliz uçaklarının Hakkari bölgesinde Türk kuvvetlerinin üzerinde uçması (9-11 Eylül 1924).

Eylül 1924 İngiliz uçaklarının bomba ve makinalı tüfeklerle saldırarak üç eri şehit etmesi ve 12 eri de yaralaması. Türkiye, İngiliz Hükümetine Nota vermiştir (16 Eylül 1924).

Eylül 1924 İngilizler küstahça statukoyu bozanın Türkler olduğunu yazmışlardır. Devam eden günlerde İngiliz saldırıları devam etmiş ve Türk kuvvetleri kayıplara uğratılmıştır. Türkiye’nin verdiği notayı da reddetmişlerdir (17 Eylül 1924).

Eylül 1924 Samsun-Çarşamba Demiryolu’nun temeli Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal tarafından atıldı. Gazi Mustafa Kemal, törende yaptığı konuşmada ‘Bu memlekete iki şey gerek: Yol ve okul.’ dedi (21 Eylül 1924).

Eylül 1924 Musul Meselesi için Türkiye’ye İngiliz Notası. İngilizler Türkiye’den, eşkiyayı bastırmak için girilen yerlerden çıkılmasını istemiştir (25-29 Eylül 1924).

Eylül 1924 Musul Meselesi için Cenevre’deki BM toplantıları devam ederken bu mesele görüşülmüş ve her iki taraf statukoya bağlılık sÖzi vermiştir (30 Eylül 1924).

Ekim 1924 Sovyet Orta Asyası’nın Millî Hudûdunun tayini, Türkistan Otonom Sovyet Sosyalist Cumhûriyeti’yle Buhara ve Harezm Sovyet Sosyalist Cumhûriyetleri’nin ilgası ile sonuçlandı (Ekim

1923) . İlga edilen Buhara ve Harezm SSC’nin topraklarında ise Türkmen Sovyet Sosyalist Cumhûriyeti, Özbek Sovyet Sosyalist Cumhûriyeti kuruldu. Ayrıca Özbek SSC içinde bir de Tacik Otonom Sovyet Sosyalist Cumhûriyeti kuruldu.

Ekim 1924 Türkiye’ye İngiliz Notası ve Türkiye’nin İngiliz Notasına cevabı (5-10 Ekim 1924).

Ekim 1924 Musul Meselesi için Nota’ya karşılık verilen cevapta İngiliz isteklerinin haksızlığı dile getirilmiştir (10 Ekim 1924 Türkiye).

Ekim 1924 Vatan’ın: “Halk Partisi’nin kendine parti adını vererek en önemli meseleleri gizlice görüşmesi, muhaliflerin ve bağımsızların görüşünü her ilde hiçe sayması yanlış bir gidiştir” eleştirisi. (Vatan: 19.09.1924 tarihli Vatan’da ise Gazi’nin Halk Partisi ve başkanlığını muhafaza edeceği yolundaki konuşması tenkid edilmekte idi.) (11 Ekim 1924 Türkiye).

Ekim 1924 Mustafa Kemal’in Timese gazetesi muhabirine verdiği demeç ve Cumhuriyet Halk Partisinden yana tavır koyması (11 Ekim 1924 Türkiye).

Ekim 1924 Mustafa Kemal Paşa’nın Kayseri’den hareketle gece Yozgat’a gelişi (15 Ekim 1924 Türkiye).

Ekim 1924 Mustafa Kemal Paşa’nın Yozgat’ta Hükûmet Konağı ve Belediye’yi ziyaretleri, incelemeleri ve şereflerine gece fener alayı düzenlenmesi (16 Ekim 1924 Türkiye).

Ekim 1924 Mustafa Kemal Paşa’nın Yozgat’tan hareketle Kırşehir’e gelişi (17 Ekim 1924 Türkiye).

Ekim 1924 İsmet Paşa’nın sıkıyönetim isteğinin parti grup toplantısında reddi. İsmet Paşa istifa etti, Fethi (Okyar) Hükümeti kuruldu (20 Ekim 1924 Türkiye).

Ekim 1924 Gazi’nin hasta Ziya Gökalp’e şifa telgrafı. Ziya Gökalp ölümü üzerine çektiği telgrafta “Bütün Türk Alemi için Büyük Kayıp” demiştir (21 Ekim 1924 Türkiye).

Ekim 1924 Kazım Karabekir Paşa’nın telgrafı ve I. Ordu Komutanlığı’ndan istifası. [Gazi’nin, Paşaları 2 meslekten birini tercihe zorlaması üzerine] (26 Ekim 1924 Türkiye).

Ekim 1924 Paşaların İstifâsı (26-30 Ekim 1924 Türkiye).

Ekim 1924 Türkmen Sovyet Sosyalist Cumhûriyeti ve Özbek Sovyet Sosyalist Cumhûriyeti kuruldu (27 Ekim 1924).

Ekim 1924 Milletler Cemiyeti, “Bürüksel Hattı”nı geçici sınır olarak tesbit etti. Musul Komisyonuna Rehber ve Tercüman: Kerküklü Fettah ve Nazım Beyler (29 Ekim 1924 Türkiye).

Ekim 1924 Ali Fuat Paşa’nın Konya’dan Ankara’ya gelerek II. Ordu Komutanlığı’ndan istıfası. Refet (Bele) Bey istifadan vaz geçti. Vatan, Tanin, Tevhid-i Efkar, Son Telgraf muhalefeti destekleyen gazeteler. Muhalefeti ve Paşalar meselesini Atatürk’ün değerlendirmesi için Nutuk’a bakın (30 Ekim 1924 Türkiye).

Kasım 1924 518 sayılı kanunla Ziya Gökalp’in ailesine maaş bağlandı (8 Kasım 1924 Türkiye).

Aralık 1924 Türk Ocağı’na Menâfi’-i Umûmiye’ye Hâdim Dernek statüsünün verilmesi (2 Aralık 1924 Türkiye).

Aralık 1924 Bahriye Vekaleti Teşkili Hakkında Kanun, kabul edildi (29 Aralık 1924 Türkiye).


http://turkelidergisi.com/turk-tarihi-zaman-dizini-20-yuzyil-bolum-1/

.

26 Mart 2015 Perşembe

TÜRK ÜN BAHAR BAYRAMI '' NEVRUZ ''


TÜRK ÜN  BAHAR BAYRAMI  '' NEVRUZ ''



TÜRKLERDE BAYRAM VE FESTİVALLER,
image00157.jpg


















Bayram kavramı ilk defa Kaşgarlı Mahmûd’un XI. yüzyılda yazdığı “Divan”da görülür.
Kaşgarlı, kelimenin aslının “bedhrem” olduğunu, bu kelimeyi Oğuzların “beyrem” şekline çevirdiklerini belirtir. Yine Kaşgarlı’ya göre, “bayram eğlenme, gülme ve sevinme günüdür“.
Bayramlar XI. yüzyıl Türk toplumunda, “bayram yeri” adı verilen bir meydanda kutlanmaktaydı. Bayram yeri, özellikle çiçeklerle süslenmekte, çıra veya meşalelerle aydınlatılmaktaydı ki, burası Kaşgarlı’nın ifadesiyle âdeta “gönül açan” bir mekân olmaktaydı (Kaşgarlı Mahmûd 1939 1941:I, III, 480 176). Bayram yerinin aydınlatılmış olmasına bakılırsa, bayram kutlamalarının gece de devam ettiği anlaşılmaktadır. Burada hemen belirtelim ki, Kaşgarlı Mahmûd bu açıklamayla Ramazan ve Kurban bayramları gibi dinî bir bayramdan değil, millî bir bayramdan söz etmektedir. Fakat Kaşgarlı, bu bayramın ne zaman kutlandığına dair bilgi vermemektedir. Dikkatli bir tarihçinin bu zamanı yine Kaşgarlı’nın ifadesinde geçen bir kelime ile tespit etmesi mümkündür. Kaşgarlı, bayram yerini tasvir ederken bu mekânın çiçeklerle süslendiğini söylemektedir. Çiçeklerin genellikle ilkbaharda açtığını düşünürsek, bayramın da aynı mevsimde kutlanmış olduğu muhakkaktır.
Tarihî kayıtlara göre, Türklerin Hunlardan beri bayram ve festival türünden birçok tören ve faaliyetleri vardı. Meselâ, Hun Türkleri beşinci ayda, yani ilkbaharda “Lung-cınğ” adı verilen yerde topluca büyük bir bayram yapmaktaydılar. Bu bayramda hem inançla ilgili âdetler yerine getirilmekte, hem de türlü müsabakalar düzenlenmekteydi. Dinî âdet olarak evrenin yaratıcısı “Gök Tanrı” ve kutsal sayılan “yer” için at kurban edilmekteydi (De Groot 1921: 59).
Bundan sonra bayramın müsabaka ve eğlence kısmına geçiliyordu. Bu kısımda Türklerin en çok sevdikleri bir spor türü olan at yarışları yapılıyordu. At yarışları sekizinci ayda, yani sonbaharda bir kere daha tekrarlanmaktaydı. Yarış kulvarı olarak da bir ormanın etrafı veya yere çakılmış ve işaret vazifesi gören ağaç dalları ile belirlenmiş bir mekân seçilmekteydi. (Eberhard 1942: 76)
Hunlarınkine benzer bayram ve festivallere Göktürklerde de rastlanmaktadır.
Göktürkler, her yıl belirli bir zamanda “ecdat mağarası“nda atalarına kurban kesiyorlardı. Onlar aynı şekilde bayram kutlamalarına da, beşinci ayın ikinci yarısında “Gök Tanrı” ve “kutsal yer ve su” için kurban kesmekle başlıyorlardı. Kurbandan sonra da topluca eğlenceye geçilmekteydi. Özellikle kızlar, ayak topu (tepük=futbol) oynamaktaydı. Herkes kımız içmekteydi. Bundan sonra da şarkılar söylenmekteydi. (Eberhard 1942: 87; Liu Mau-tsai 1958: 42)
Burada dikkati çeken bir husus vardır. Türklerde bayram kutlamalarına toplumun hemen hemen her kesimi katılıyordu. Üstelik bu katılış seyirci olarak da değildi. Meselâ genç kızlar, bugün genellikle erkeklerin oynadığı ayak topu oyununu (futbol) bizzat kendileri oynamışlardır.
Aynı bayram ve festivaller, Uygur Türkleri’nde de vardı. 450 yılında Uygur Türklerinden 5 grup birleşerek, Çin’in kuzeyinde büyük bir tören yapmışlardır. Onlar, bu törende önce “Gök Tanrı“ya kurban sunmuşlar, sonra da şarkılar söyleyerek eğlenmişlerdir (Eberhard 1942: 73).
Öte yandan, 840 yılından sonra Tarım havzasına gelip, yarı yerleşik hayata geçen Uygurlar, din olarak Budizm’i kabul ettikleri halde eski geleneklerini terk etmemişlerdir. X. yüzyılın ilk çeyreği içinde Uygur Kağanını ziyaret eden Çin elçisi Wang-yen-te’ye göre, Uygurlar, üçüncü ayın dokuzunda, yani 9 Martta bir festival (Soğuk Yemek Festivali) düzenliyorlardı. Onlar bu festivalde birbirlerinin üzerine su atmak suretiyle eğlenmekteydiler (İzgi 1989: 60 vd.). Bilindiği gibi, Tarım havzasında yaz ayları çok sıcak ve kurak geçmekteydi.
Kavurucu sıcaklar hayatı âdeta cehenneme çeviriyordu. Uygurlar, ancak yerin altında evler inşa ederek veya yaylalara çıkarak, bu sıcağın etkisinden kendilerini kurtarmaya çalışıyorlardı (İzgi 1989: 56 vd.). Onların özellikle bayram eğlencelerinde birbirlerini ıslatmalarının sebebi de, bu sıcakla İlgiliydi. Serpilen sularla hava âdeta etkilenmekte, böylece yaz ayının kavurucu sıcağı kovularak yağmur istenmekteydi.
Verdiğimiz birkaç örnekle burada şu hükme varıyoruz: Türklerin İslâmiyetten önce Orta Asya’da kendilerine has bir hayat tarzları ve inançları olduğu gibi, yine kendilerine has bayramları ve festivalleri de olmuştur. Görüldüğü gibi, bu bayram ve festivallerin esâsını inançla ilgili davranışlar ve toplu yapılan eğlenceler oluşturmaktadır. Şimdi de bu bayram ve festivallerin hangi düşünce ve inançtan doğmuş olduğunu tespit etmeye çalışalım:
Bilindiği gibi, tabiat ve iklim insan hayatının ve düşüncesinin şekillenmesinde başlıca rol oynar. Türklerin ilk ana yurdu olan Orta Asya’da tabiat ve iklim, yaşamak için son derece elverişsiz ve acımasızdır. Kışlar dondurucu ve fırtınalı, yazlar ise kavurucu sıcaklarla kurak geçer. Bu iklim, tarıma yeteri kadar imkân tanımaz. Orta Asya Türkünün başlıca geçim kaynağını hayvan ve hayvan ürünleri oluşturuyordu. Fakat, kışların sert ve uzun geçmesi, sık sık hayvan kırımlarına (yut-yutmak) yol açıyordu. Başlıca ekonomik varlıklarını yitiren Türkler de, perişan oluyorlar ve güç durumlara düşüyorlardı. Bundan dolayı Orta Asya Türkünün hayatında iki önemli mevsim ve iki önemli yer olmuştur: Mevsim olarak kış ve yaz. Yer olarak da kışın geçirildiği “kışlak” ve yazın geçirildiği “yaylak“. Türk için kış, âdeta kısılmak ve birçok şeyden mahrum olmak demekti. Yaz ise, yayılmak ve daha da önemlisi uzun süren kış aylarında yaşanan ekonomik sıkıntılardan kurtulmak anlamına geliyordu. Türk için bu, bir bakıma kurtuluş ve hürriyete kavuşma idi. Böyle bir durum da ancak bir bayramla kullanabilirdi. İşte Türklerin, yazın müjdecisi olan ilkbaharda bir bayram yapmalarının başlıca sebebi bu idi (krş. Yıldırım 1998: 146).
Fakat sosyal olaylar tek bir sebebe bağlanamaz. Daha doğrusu, sosyal olayların oluşumunda birçok faktör birden rol oynar. Biz de, birçok tarihçi gibi, Ergenekon Destanına konu olan olayların, Türk millî bayramının oluşumunda önemli bir katkısının bulunduğu inancındayız.
Üstelik, Ergenekon Destanında anlatılan olayın gerçek yanlarını yazılı belgelerde de tespit edebilmekteyiz. Burada, Türk bayramına kaynaklık ettiğini düşündüğümüz Ergenekon Destanı üzerinde biraz duralım:
Bilindiği gibi, Türk destanlarından -Manas Destanı hariç- hiçbiri zamanında derlenip yazıya geçmediği için tam değildir; ancak bunlar tarihin kaynak kitapları arasında parçalar ve özetler halinde bulunmaktadır. Ergenekon Destanının da iki ayrı parçası (versiyon, varyant) bulunmaktadır. Bunlardan biri Çin Yıllıklarında, diğeri Moğol İlhanlı tarihçisi Reşîdeddîn’in“Câmiü’t-Tevârih” adlı eserinde kayıtlıdır. İki farklı varyant halinde olan bu parçaları önce birbiriyle tamamlayarak özetleyelim: Göktürklerin Aşina ailesi, düşmanları tarafından tamamen imha edilir. Bu katliamdan geriye küçük bir çocuk kalır. Onun da bacakları kesilir ve bataklığa atılır. Bir dişi kurt gelir ve çocuğu kurtarır. Onu bir mağaraya götürür ve emzirerek büyütür.
Düşmanları bu durumu öğrenince oğlanı öldürmek isterler. Fakat kurt buna müsaade etmez; mağaranın gizli geçidinden oğlanı Ergenekon vadisine götürür. Burada onunla çiftleşir. Bu çiftleşmeden on oğul doğar. Bu on oğul dışarıdan kız almak suretiyle çoğalır. Aradan dört yüz yıl geçer. Ergenekon vadisi Aşina ailelerine dar gelmeye başlar. Dışarı çıkmak isterler; fakat yol bulamazlar. Artık içlerinde mağaraya çıkan yolu bilen de kalmamıştır. Vadiyi kapatan dağlardan biri tamamen demirdir. Aralarındaki bir demirci, bu dağı eritmek suretiyle dışarı çıkabileceklerini söyler. Ateşler yakılır ve körükler kurulur. Demir erir ve çıkabilecekleri kadar bir delik açılır. Göktürkler bu delikten dışarı çıkarak Orta Asya’ya yayılırlar. Bugün Göktürkler için bir bayram olur. Onlar her yıl bugün “ecdat mağarası’na giderek, burada ataları için kurban keserler. Bu törenlerde Göktürk Kağanları bir parça demiri ateşe atıp kızdırdıktan sonra onu bir örsün üzerinde çekiçle döverler. Diğer Göktürk beyleri de aynı hareketi birer birer tekrarlar.
Görüldüğü gibi, Göktürk Devletinin kurucusu olan Aşina aileleri için Ergenekon’dan çıkış, bir kurtuluş ve özgürlüğe kavuşma günü olmuştur. Burada hemen belirtelim ki, Ergenekon Destanında anlatılan olay tamamen hayal mahsulü uydurma bir olay değildir; aksine tarihî bir temele dayanmaktadır. Yazılı kaynakların bildirdiğine göre, Ergenekon Destanına temel olan bu tarihî olayın başlangıcı şöyle cereyan etmiştir: Çin’in başlıca amacı, kendisi için tehlike olarak gördüğü Hun Devletinin siyasî varlığına son vermekti. 216 yılında Güney Hun Devletinin siyasî varlığına tamamen son vererek bu amacına ulaşan Çin, Hun boylarını birbirinden ayırarak, her birini bir yere yerleştirmiş ve başlarına da birer Çinli vali tayin etmiştir.
Böylece Çin, uzun bir süre rahat bir nefes almıştır. Sayıları 19’u bulan Hun boyları, bir asır msakin ve hareketsiz bir hayat yaşadıktan sonra IV. yüzyılın başlarından itibaren Çin’de çıkan karışıklıklardan da yararlanarak, yeni Hun Devletleri kurmaya başlamışlardır. Bunlardan biri de Kansu bölgesinde kurulan Kuzey Liang Devletidir (401-439). İşte Göktürk Devleti’ni kuracak olan Aşina aileleri de Kuzey Liang Devletine bağlı boylar arasında yer alıyordu. Çin’in Ordos bölgesine hâkim Tabgaç Türk Devleti (338-557), 439 yılında korkunç bir darbe ile Kuzey Liang Devletine son verince, Aşina ailelerinin bu darbeden kurtulabilen fertleri kaçarak, Orta Asya’nın en büyük devletine sahip olan Avarlara sığınmışlardır. Çin Yıllıklarının kayıtlarına göre, katliam şeklinde gerçekleşen Tabgaç darbesinden 500 Aşina ailesi kurtulabilmiştir (Liu Mautsai 1958:I, 5, 40).
Altay (Altın) dağlarının eteklerine yerleştirilen Aşina aileleri, burada uzun süre demircilik yapmışlar ve egemenlikleri altında bulundukları Avarlara silâh imal etmişlerdir. Onlar burada, sadece demircilik yapmakla yetinmemişler, Çin ile ticaret yaparak bir asır içinde güçlü bir kavim haline gelmişlerdir. Katliam şeklinde olan Tabgaç darbesi, uzun yıllar Aşina ailelerinin hafızasından silinmemiş, biraz yukarıda özetlediğimiz Göktürk Ergenekon Destanına konu olmuştur. Burada destanın ilk kısmını bir kere daha hatırlayalım: Göktürklerin Aşina aileleri düşmanları tarafından tamamen imha edilmişti. Bu imha hareketinden geriye bir erkek çocuk kalmıştı. Bu çocuk, bir kurt tarafından kurtarılmak suretiyle Ergenekon vadisine götürülmüştü.
Çin Yıllıklarından yaptığımız tespitlere göre, bu olağanüstü olayın gerçek hikâyesi, Tabgaç darbesi ve bu darbeden kurtulabilen Aşina ailelerinin Avarlara sığınması şeklinde cereyan etmiştir. Fakat, Ergenekon’dan demir dağı eriterek dışarı çıkış nasıl bir tarihî temele dayanıyordu? Destanda anlatılan bu durumun yazılı kaynaklarda tarihî bir temelini bulamadık.
Biz burada bu durumun ancak mantıkî bir izahını yapabiliriz. Kanaatimce, Aşina ailelerinin Tabgaç darbesinden kaçıp sığındıkları Altay dağlarında demir madeninin çokça bulunduğu bir yer vardı. Aşina aileleri bu dağda bir ocak açtılar (krş. Sinor 2000; 398). Ocak, maden alındıkça dağın içine doğru ilerledi. Âdeta büyük bir mağara haline geldi. Kalabalık bir işçi grubununmaden çıkardığı sırada büyük bir göçük meydana geldi. Büyük maden kütleleri ocağın çıkışını kapattı. Madencilerin hepsi içeride mahsur kaldı. Dışarıdakiler mahsur kalanları kurtarmak için ocağı kapatan kütleleri kaldırmak istediler. Fakat başaramadılar. Bu defa meslekî tecrübelerinden yararlanarak, ocağı kapatan maden kütlelerini büyük bîr ateş yakmak suretiyle eritmeye başladılar. Ateşi devamlı canlı tutmak için de körükler kullandılar. Sonunda bu kütleler eritildi ve ocak açıldı. Fakat, büyük bir felâketle karşılaştılar. Çünkü, içeride mahsur kalanların büyük bir kısmı ölmüştü. Bu bir millî felâket idi. Bu durum Aşina ailelerini çok etkiledi. Kimisi babasını, kimisi kardeşini kaybetmiş olan Aşina aileleri, her yıl bu felâketin yaşandığı günde bu ocağa geldiler ve burada ölen ataları için bir tören düzenlediler. Bu törende önce, ölen ataları için kurban kestiler. Sonra, atalarının hayatına mal olan demir madeninden bir parça alarak, onu örsün üzerinde çekiçle dövmek suretiyle bu olayı sembolik şekilde protesto ettiler. Bu durum Göktürk Devleti kurulunca devlet adamları tarafından kutlanan bir devlet töreni haline geldi.
Öyle anlaşılıyor ki, Göktürk devlet adamlarının kutladıkları bu bayramda Aşina ailelerinin Tabgaç darbesinden kurtuluşları ve Altay dağlarının etrafında bir asır demircilik yaparak, güçlü bir kavim haline gelmeleri hâkim bir tema olmuştur. Destandaki hâkim temayı da büyük bir ihtimalle maden işçilerinin başına gelen felâket oluşturmuştur. Törendeki sembolik demir dövme motifi de, hem Aşina ailelerinin demircilik yaparak güçlü bir kavim haline gelmelerini anlatmak için, hem de yaşanan felâketin bir protestosu olarak kullanılmıştır.
Bayramlarda ocağa bir demir parçası atarak, bunu bir örsün üzerinde dövme âdeti, sadece Göktürklere mahsus bir âdet olarak kalmamıştır; X. yüzyılda güçlü bir kavim olarak ortaya çıkan Oğuzlarda da bu âdet devam etmiştir. Oğuzlar, düşmanları ile yaptıkları savaştan sonra eve dönüşlerini Mart ayının son günlerine denk getirirlerdi. Bu zamana da “özgür, bağımsız gün”derlerdi. Oğuzlar, bu günde büyük bir ateş yakıp, içine bir parça demir atarlar ve sonra bu demiri örsün üzerinde çekiçle döverlerdi. Böylece onlar, toprağı ve suyu etkilediklerini ve daha da önemlisi soğuğu uzaklaştırdıklarını düşünürlerdi (Baharlı 1995: 210).
Şimdi burada biraz durarak, bayram hakkında kaynaklardan aktardığımız bilgilere tekrar dönüp, bunları açıklamaya çalışalım: Canlıların hayatı “‘yenilenme” ile devam eder. Yenilenmenin durduğu ve bittiği yerde de ölüm başlar. Orta Asya’da kış mevsiminin uzun ve sert geçtiği yerlerde hayat âdeta durmaktaydı. Böyle bir iklimde yaşayan ve hayvancılıkla geçinen eski Türk toplulukları için baharın gelmesi ve tabiatın yeniden canlanması, kurtuluş ve âdeta yeniden doğuş demekti. Bundan dolayı Türkler baharın gelişini bir bayram ile kutlamışlardır. Bu kutlamayı da, genellikle yeni yılın başlangıcında yapmışlardır. Çin Yıllıklarının bize bildirdiğine göre, Kırgızlar yeni yılın ilk ayına “mov-şı-ai” demişlerdir (Eberhard 1942: 67; Tsai Wen-shen 1967: 37; Radloff 1994: I 130.) Buradaki “mov-şı” kelimesi, muhtemelen Türkçe “baş” kelimesinin, “ai” de “ay” kelimesinin Çince’deki bir transkripsiyonu (söylenişi) olmalıdır. Bu duruma göre Türkler, yeni yılın ilk ayına “baş ay” adını vermişlerdir. O halde eski Türklerde bayramlar da “baş ay”da yapılmaktaydı. Bu “baş ay”, yılın hangi ayına tekabül ediyordu?
Uygurlar, bayram ve festivallerini üçüncü ayın dokuzunda yapıyorlardı. Öyleyse, bu “baş ay”, mart ayı olmalıdır. Zira, Kaşgarlı Mahmûd’un mevsimler hakkında verdiği bilgiler de bizim bu tespitimizi dolaylı olarak doğrulamaktadır. Kaşgarlı Mahmûd’a göre, Müslüman olmayan göçebe Türkler, seneyi dört kısma ayırmaktaydılar. Bunların her birine birer isim (yay veya köklem, yaz, küz/güz, kış) vermekteydiler. Onlar, “yeni gün”, yani “nevruz“dan itibaren ilkbaharın ilk ayına “oğlak ay” demekteydiler. Çünkü oğlaklar bu ayda doğmaktaydı (Kaşgarlı Mahmûd 1939: I, 347). “Oğlak ay” ise, büyük bir ihtimalle Mart ayı idi. Biraz yukarıda Hunların ve Göktürklerin bayramlarını Mayıs ayında yaptıklarını söylemiştik, Görüldüğü gibi bu iki ay, yani Mart ile Mayıs ayları arasında iki aya yakın bir zaman farkı bulunmaktadır. Bu fark neden ileri gelmiştir? Kanaatimizce, bu durum mevsimlerin erken veya geç gelmesi ile ilgilidir. Gerçekten de Hunlar ve Göktürkler, Turfan Uygurları’na göre daha kuzeyde oturuyorlardı. Dolayısıyla onların yurtlarında ilkbahar daha geç bir zamanda gelmekteydi.
Bu değerlendirme ile vardığımız sonuç şudur: Eski Türk toplulukları bayramlarını ilkbaharın gelişi olan Mart ayında kutlamaktaydılar. Bu ay aynı zamanda yeni yılın da ilk ayıdır. Bundan dolayı onlar bu aya “baş ay” adını veriyorlardı. Kaşgarlı’nın Divanı’nında geçen ifadeden de anlaşıldığına göre, Türkler bayram yaptıkları günü büyük bir ihtimalle “yeni gün”(yengi/yangi kün) şeklinde adlandırıyorlardı. Bu kelime de Farsça “nevruz” kelimesinin tam bir karşılığıdır.
Eski Türk bayramlarında dört unsur görülür. Bunları şu şekilde belirlemek mümkündür:
1- Ritüel değer taşıyan davranışlar,
2- Hayatlarında rol oynayan nesneler,
3- Eğlence ile ilgili unsurlar,
4- Giyim, süslenme ve süsleme ile ilgili unsurlar.
1- Ritüel Değer Taşıyan Davranışlar: Dinî inançların tören ve kurallarına “rit” denir. Başka bir ifade ile “rit”, dinî tören ve tapınmanın şeklidir. Tapınma ile ilgili davranışlara ve dinî törenlerde kullanılan nesnelere de “ritüel” adı verilir. Bu davranışlar insanda heyecan yaratır; nesnelerin de uğur getireceğine inanılır (Read 1981:180,65). Eski Türk topluluklarının bayramlarında da ritüel değer taşıyan bazı davranışlar ve nesneler bulunmaktadır. Meselâ, kurban ve yağmur riti bunların başında geliyordu. Eski Türk dini “Gök Tanrı” inancına dayanıyordu. Bu, tek Tanrılı bir inanış idi. Türk inancının merkezine oturtulmuş olan “Gök Tanrı”, evrenin ve bütün canlıların yaratıcısı durumundaydı. Başta insan olmak üzere bütün canlılar onun iradesine bağlıydı. Yeryüzündeki hayatı, tabiatı ve iklimi o düzenlemekteydi. Hâkimiyet ve hükümdarlık, onun bağışıyla gerçekleşmekteydi. Ancak ondan dilekte bulunulabilmekteydi. Kısaca söylemek gerekirse, onun her şeyde rolü ve etkisi vardı. Dolayısıyla Türkler, kendilerini daima, hayatları üzerinde tek ve mutlak söz sahibi olan “Gök Tanrı“nın destek ve himayesini almak durumunda hissetmişlerdir.
Bunun için de bayramlarına önce “Gök Tanrı”ya kurban kesmekle başlamışlardır. Kurban olarak da, hayatlarında önemli bir unsur olan ve başlıca rol oynayan atı tercih etmişlerdir.
2- Hayatlarında Rol Oynayan Nesneler: Türklerin büyük devletler kurarak Orta Asya’ya hâkim olmalarında ve yayılmalarında başlıca iki unsur rol oynamıştır. Bunlardan biri at, diğeri demirdir. Bilindiği gibi demir silâh sanayiinin başlıca madenidir. Kılıç, süngü, bıçak, topuz, kalkan, temren (temürgen), zırh (yarık) ve tolga gibi bütün savaş araç ve gereçleri hep demirden yapılmaktaydı. Tarihî kayıtlara göre, Göktürkler demiri işlemek ve bu madenden silâh yapmak suretiyle uzun süre geçinmişler ve güçlü bir kavim haline gelmişlerdir. Daha doğrusu, demircilik Göktürklerin ata sanatı durumundadır. Hatta onlar, meslekî tecrübelerini kullanarak, yani demir dağı eritmek suretiyle Ergenekon’dan çıkabilmişlerdir. Demir dağın eritilmesinde ve Göktürklerin kurtuluşunda, şüphesiz ateş de rol oynamıştır. Bundan dolayı ateş, Türklerin hayatında Önemli bir unsur haline gelmiştir. Burada hemen belirtelim ki, Türklerde ateşin İranlılarda ve Hindûlarda olduğu gibi ritüel bir anlamı ve değeri bulunmamaktadır.
Türklerde de ateş kutsaldır; fakat tapınmanın bir objesi değildir. Simocatt adlı bir Bizans tarihçisinin eski Türk inancı hakkında verdiği bilgi, bu durumu açıkça ortaya koymaktadır. Simocatt’ın bu husustaki tespiti aynen şöyledir: “Türkler; toprağı, suyu, ateşi ve havayı kutsal sayarlar ve onlara saygı gösterirler. Bununla birlikte gökyüzü ile yeri yaratan tek bir Tanrıdan başka bir şeye tapmazlar. Ona atlar, sığırlar ve koyunlar kurban ederler” (Chavannes 1900: 248).
3- Eğlence ile ilgili Unsurlar: Eski Türk bayramlarının en önemli kısmını eğlenceler oluşturuyordu. Zira Türkler, hayata bağlı, hayatı seven, gülmekten ve eğlenmekten hoşlanan, son derece canlı, dinamik, hareketli, dışa dönük ve neşeli bir karakter yapısına sahip idiler.
Türklerin bu özellikleri bayramlarda daha belirgin bir şekilde görülmekteydi. Onların bayram yerleri, özellikle yeteneklerin gösterildiği ve sergilendiği bir eğlence şöleni ve şenlik yeri olmaktaydı. Kaynakların sınırlı bilgilerinden öğrendiğimize göre, burada at ve ok yarışları yapılmakta, güreş tutulmakta, ayak topu oynanmakta, ayrı ayrı veya gruplar halinde neşeli şarkılar söylenmekte ve bolca kımız içilmekteydi (krş. Radloff 1994: II, 275-279). Böylece hoşça vakit geçirmek suretiyle eğlenilmekteydi. Bu eğlenceye toplumun hemen hemen her kesimi katılmaktaydı.
Türk toplumu, tarihin her devrinde canlı ve dinamik kalabilmiş ender toplumlardan biridir. Bunun başlıca sebebi neydi? Bu sorunun en iyi cevabını Kaşgarlı Mahmûd’un XI. yüzyılda yazdığı ansiklopedik büyük Türkçe sözlükte bulmaktayız. Kaşgarlı Mahmûd’un Dîvânı’nda 190’dan fazla “yardımlaşma ve yarışma”ile ilgili kelime bulunmaktadır. Hemen belirtelim ki, bu tür kelimelerin hiçbirini başka milletlerin sözlüklerinde görmek mümkün değildir. Burada hiç tereddüt etmeden şu hükme varıyoruz: Eski Türklerde toplum hayatı “yardımlaşma ve yarışma” halinde geçiyordu. Bunlardan yardımlaşma, toplumu daima birlik ve dayanışma anlayışı içinde tutuyordu. Öyle ki, bütün halk, ihtiyaç halinde birbirine yardım eden âdeta bir aile gibiydi (Radloff 1976: 173.). Yarışma ise, toplumun bütünüyle ilerlemesini sağlıyordu. Her ikisi de birleşince ortaya daima canlı, hareketli ve dinamik bir toplum çıkmaktaydı. İşte Türk. toplumunun, tarihin her devrinde canlı, hareketli ve dinamik bulunmasının sırrı bu idi (Koca 1997: 199).
Eski Türk bayramlarının en önemli unsuru olan “yarışma” üzerinde burada biraz daha durmak gerekir: Kaşgarlı’ya dayanarak az önce belirttiğimiz gibi, “yarışma” sadece bayramlarda değil, Türk toplum hayatının her safhasında vardı. Hatta diyebiliriz ki, Türkler günlük işlerinin hepsini “yardımlaşma ve yarışma” anlayışı içinde görüyorlardı. Öte yandan, yarışma toplumdaki yetenekli insanları ön plâna çıkarmaktaydı. Türklerde özellikle kahramanlık kültü (inanç) vardı. Türk toplumunda yetenekli ve başarılı kişiler daima saygı görmekte, el ve baş üstünde tutulmaktaydı. Daha onların sağlığında haklarında kahramanlıkdestanları düzülmekteydi. Bu destanlar kopuz eşliğinde bahşılar ve ozanlar tarafından bayram, düğün ve yas törenlerinde söylenmekteydi. Böylece, hem yetenekli kişiler onurlandırılmakta, hem de toplumda yeni yetenekli kişilerin çıkması teşvik edilmiş olmaktaydı.
4- Giyim, Süslenme ve Süsleme ile İlgili Unsurlar: Türkler, hiç şüphesiz bayramların ruhuna ve havasına uygun bir şekilde giyinmekteydiler. Özellikle onların kıyafetlerinde kırmızı, yeşil ve sarı renkler hâkimdi. Meselâ, Tüekta kurganında ortaya çıkarılmış olan bir prens (tigin) cesedinin üzerinde üst üste kırmızı, yeşil ve sarı renklerde üç çeşit elbise giydirilmiş durumdadır (Ögel 1984: 143; İnan 1968: 499). Kırmızı, yeşil ve sarı renkler Osmanlı ordularının bayraklarında da yan yana bulunmaktaydı. Bu renklerden özellikle kırmızı Türklerin rengi idi.
Zira, Karahanlı ve Selçuklu hükümdarlarının bayrakları, tuğları, saltanat şemsiyeleri (çetr), otağları ve giydikleri çizmeleri hep kırmızı renkteydi (Koca 1997: 170, 172, 174). Öte yandan halk kesiminde de kırmızı renk çok sevilmekteydi. Türklerde kırmızı renk hemen hemen her devirde moda idi. Meselâ Vambery’nin tespitine göre, Türkistan’da kadınlar ve erkekler hep kırmızı renkli gömlekler giymekteydiler. Kadınlar özellikle düğün ve bayram günlerinde giydikleri uzun gömleklerinin üzerine şal sarıp, bu şalın iki ucunu sarkıtmaktaydılar. Ayrıca onlar, elbiselerine uygun kırmızı ve sarı renkte çizmeler giymekteydiler (Vambery 1993: 56).
Öte yandan, Türk mimarî yapılarının süslemelerinde de kırmızı ve sarı renkler hâkimdi. Eski Türk çadır ve halılarının nakışları da hep kırmızı ve san renkte idi (Strzygowsky 1935: III, 40).
Türkler, bayramlarında hem kendileri süslenmekte, hem de bayram yerlerini süslemekteydiler. Daha önce belirttiğimiz gibi, bayram yerleri ışıklarla aydınlatılmakta, çiçeklerle donatılmaktaydı. Bu çiçekler hiç şüphesiz, “nevruz” adıyla da anılan “kardelen” çiçekleri idi (Ebû Hayyân 1931:60). Zira, ilkbaharda ilk açan çiçek, “kardelen” çiçeğidir. Âdeta karı delerek çıkan bu çiçek, ilkbaharın da ilk müjdesini vermekteydi. Türklerde bayram süslemeleri, müsabakaya sokulan hayvanlar için de yapılmaktaydı.
Meselâ yarıştırılacak atlar, güreştirilecek develer, tokuşturulacak koçlar, tosunlar ve mandalar (camus-su sığırı), dövüştürülecek horozlar, sahipleri tarafından çeşitli boyalar, kınalar, boncuklar, nazarlıklar, türlü renklerde ve desenlerde kumaşlar ile süslenmekteydi. Bu âdet, bugün Anadolu köylerinde aynen devam etmektedir.
Buraya kadar verdiğimiz bilgiden ve yaptığımız tahlillerden çıkan sonuç şudur: Türklerin İslâmiyet’ten önce Orta Asya’daki hayatlarında kendilerine has bayramları ve festivalleri olmuştur. Bu bayramların oluşumunda ve doğuşunda, hiç şüphesiz onların hayatlarını en çok etkileyen Orta Asya’nın tabiat ve iklim şartları ile destanlarına konu olan olayların başlıca rolü bulunmaktadır. Bu da, söz konusu bayramların dinî olmaktan ziyade millî nitelikli bayramlar olduğunu göstermektedir.
Burada konuya son vermeden önce bir de şu soruya cevap vermemiz gerekiyor. Türkler millî bayramlarını İslâmî dönemde de devam ettirmiş midirler? Devam ettirdilerse, bunu hangi ad veya adlar altında kutlamışlardır? Burada hemen belirtelim ki, Türk siyasî hayatında istikrar yoktur, Başka bir ifade ile söylemek gerekirse, Türk siyasî hayatında zirveler ve çöküntüler vardır. Tıpkı bir yıldızın parlayışı ve sönüşü gibi Türk devletleri birden parlar ve birden söner.
Tarih boyunca Türk siyasî hayatı hemen hemen böyle devam etmiştir. Arka arkaya kurulan Türk devletleri, hep zirveye çıktıktan sonra yıkılmışlardır. Türk siyasî hayatında bulunmayan istikrar, Türk toplum hayatında vardı. Zira, eski Türk toplumu yerleşmiş ve köklü değerlere sahipti. Bu değerlerin bütününe “töre” deniyordu. Türk töresi de, kendi toplumunu daima yaşatabilecek ve ayakta tutabilecek ölmez ilkeler ve kurallar ihtiva ediyordu. Siyasî sarsıntılar ve çöküntüler bile törenin ilkelerini ve kurallarını kolay kolay yok edemiyordu. İşte Türkler, törenin bu özelliğini “il (devlet) gider, töre kalır” (Kaşgarlı Mahmûd 1940: II, 25). sözü ile ifade ediyorlardı. Burada kastedilen, hiç şüphesiz Türk töresinin daima canlı ve ayakta tuttuğu Türk toplumudur. Gerçekten de, bir Türk devleti yıkılırken, Türk töresinin daima canlı ve dinamik tuttuğu Türk toplumu ayakta kalabilmekte ve yeni yeni Türk devletleri kurabilmekteydi (Koca 1997: 195).
XI. yüzyılda topluca Müslüman olup, İslâm medeniyeti dairesi içine girerek, İslâm dünyasının ortasında arka arkaya devletler kuran Türkler, millî değerlerini bütünüyle koruyorlar ve İslâm topluluklarının içinde âdeta Orta Asya’daki hayatlarını yaşıyorlardı. İran ve Arap kültürlerinin etkisi yüzeyde kalıyor, Türk toplum hayatının derinliğine nüfuz edemiyordu. Özellikle bayram, doğum, düğün ve ölüm olaylarında eski Türk âdetleri hâkimdi (Koca 1997; 202). Öte yandan Türkler, İslâm dünyasında dillerini bütünüyle korumakla birlikte pratik gayelerle yan yana yaşadıkları toplulukların dillerinden de bazı kelime ve kavramlar alıp kullanmışlardır. Meselâ, “nevruz” bunlardan biridir. Bilindiği gibi nevruz, Farsça kökenli bir kelimedir. Fakat nevruz, aynı zamanda hem Farsların, hem de Türk topluluklarının ilkbaharda yaptıkları bayramın da adıdır. Daha açık bir ifade ile söylememiz gerekirse, Türkler, Orta Asya kökenli olan millî bayramlarını İslâmî dönemde “nevruz” adı altında kutlamışlardır.
Burada hemen belirtelim ki,
“Farsların millî bayramı nevruz” ile “Türklerin millî bayramı nevruz” arasında temelde ve özde büyük farklar bulunmaktadır. Burada şu kadarını söyleyelim ki, her iki milletin nevruz bayramlarında şeklî olarak ortak unsurlar bulunmaktadır. Fakat, bu unsurların her iki millette anlamları ve yorumları tamamen farklıdır. Bu farklılıkları şu şekilde belirlemek mümkündür:
1- Ateş unsuru her iki milletin bayramında da vardır. Fakat, İranlılarda ateş tapınmanın bir objesidir (Güngör 1995: 36). Bundan dolayı ritüel bir anlam taşımaktadır. Türklerde ise ateş, temizlenmenin ve arındırmanın bir vasıtasıdır. Dolayısıyla eski Türk inancına göre, saflığından şüphe edilen herkesin ve her nesnenin iki ateş arasından geçirilmesi, bir ocağın etrafında döndürülmesi ve hatta bir ateşin üzerinden atlatılması lâzımdır.
Meselâ, Göktürkler, Bizans elçisi Zemarkhos’u her türlü felâketten uzak tutmak için bir ateş etrafında döndürmüşlerdir (Roux 1994: 185; Chavannes 1900: 235).7 Öte yandan Türk kamları (şamanları) da, hastayı körü ruhlardan arındırmayı ateşle yapmışlardır. (Roux 1994: 62)
Ateşin üzerinden atlatılmak suretiyle arındırma âdeti, Orta Asya Türk topluluklarında korunarak günümüze kadar ulaşmıştır. Orta Asya Türk topluluklarının nevruz adı altında kutladıkları bahar bayramlarının hemen hemen hepsinde bu âdet vardır. Türk topluluklarındaki bu âdet, sadece nevruz bayramlarında değil, aynı zamanda düğün törenlerinde de gelinin kemik ateşi üzerinden atlatılması ve çevresinde döndürülmesi şeklinde icra edilmektedir. (Bacon, tarihsiz : 93, 94; Ögel 1988: 268)
2- Türk bayramlarındaki bazı unsurlar İran bayramlarında hiç bulunmamaktadır. Meselâ, İran bayramlarında örsün üzerinde demir dövme âdeti yoktur. Bu tamamen Türklere has bir gelenektir. Bu geleneğin kökü de Göktürklere dayanmaktadır. Türklerde demircilik ata mesleği durumunda idi. Türklerdeki “tarhan” unvanının demircilikle çok yakın ilgisi vardı. Tarihî kayıtlara göre, ancak dokuz göbekten beri ataları demircilik yapmış olanlara, bu unvan verilmekteydi (Gökalp 1974: II, 273). Öte yandan, İran tarihinde Farsların demircilik yaptıklarına dair hiçbir bilgi bulunmamaktadır.
3- Türk bayramlarındaki yarışma türü eğlenceler İran bayramlarında hemen hemen hiç yoktur. Yarışma, eski Türk hayatının en belirgin özelliğidir. Esasen yarışma, mücadele ve üstün gelme fikrine dayanır. Türkler, hayatta kalabilmek için Orta Asya’nın son derece sert ve acımasız tabiat ve iklim şartlarına karşı devamlı mücadele içinde olmuşlardır (Koca 1990: 17). Böylece, mücadele ve üstünlük duygusu zamanla onların bütün faaliyetlerine yansımıştır.
4- İran bayramları Cemşîd ve Feridun gibi hükümdarların tahta çıkışı olaylarına dayanır. Türk bayramının oluşumuna ise, Türk’ün hayatında rol oynayan unsurlar ve olaylar kaynaklık eder. Bunlar tabiat, iklim ve millî felâket gibi bütün toplumu ilgilendiren olaylardır.
Prof. Dr. Salim KOCA

..