İSTİHBARATIN TARİHSEL TEORİSİ BÖLÜM 2
GELECEK
İstihbaratın bu üç prensibi —kaynakları optimize eder, savaşta yardımcı bir unsurdur ve savunma için gereklidir, hücum için değil- istihbaratın
evrendeki etkisi ve yerini açıklamaya çalışır. Tıpkı sözel istihbaratın yükselişine dair teorinin, istihbaratın bugünkü önemine nasıl ulaştığını açıklamaya
çalışması gibi... Ancak, istihbarat değerini artırmak için ne yapmalıdır? Hangi sorunları çözmelidir? Geleceği nedir?
Bunu en geniş manada soruyorum. Bu, Soğuk Savaş’ın sona ermesinin istihbarat çalışmalarını azaltıp azaltmayacağı ya da çok çeşitli ulus, etnik grup, ekonomik kuruluş ya da teröristi izleme ihtiyacının bu çalışmaları artırıp artırmayacağına dair bir soru değil. Bu ayrıca teknik ya da tekniğin karşı önlemlerle ileri geri süregelen mücadelesi ile ilgili bir sorun da değil. Bu yüzyılda istihbaratın yayılmışlığına cevap olarak bir gizlilik teknolojisi —sessiz denizaltı, radara neredeyse hiç yakalanmayan bombardıman uçağı vb- meydana çıktı. Bunlar cevaben daha da hassas keşif tekniklerinin —su altında ağır metal kütlelerin yarattığı yer çekimsel anormalliği saptayan araçlar gibi- ortaya çıkışma
sebep oldular. Ancak, ne bu konular, ne de bu tür alıcı aletlerin topladığı işlenmemiş verinin elverişli bir sürede istihbarat birimlerince değerlendirilmesi ile ilgili zaman problemi, istihbaratın geleceği hakkındaki temel sorunları meydana getiriyor.
İstihbarat etrafını kuşatmış ve sonsuz iki sorunla karşı karşıya; ikisi de sonuçta çözümsüz... Ancak, istihbarat, bir grafik fonksiyonunun yaptığı şekilde asimptota ulaşmak -aslında hiçbir/zaman ulaşamaz- için gayret etmelidir. Birincisi, olacakları önceden nasıl bilebiliriz? Bu durumda hedef, elbette, olabilecek herşeyi önceden haber vermektir.
Şurası bir gerçek ki kehanette bulunmak eskiden olduğundan daha kolay. Bu yeni beceri, istihbarat gereçlerinin gelişmesinden kaynaklanıyor.
II. Dünya Savaşı sırasında Müttefik şifte çözücüleri I.Dünya Savaşı’na kıyasla daha fazla Alman denizaltı operasyonu açığa çıkardılar. Wellington’a göre “...Savaş mesleği, sadece tepenin ardında ne olduğunu tahmin etmektir”.34 Bugün savaş sahnesinin Buck Rogers koleksiyonundan cihazlar, ufuk ötesi radarlar, bombardıman uçaklarının burnundaki televizyon kameraları, akıllı bombalar, uzun menzili ve detaylı uydu gözetlemesi ile yakından taranması tepenin diğer tarafını en az bu taraf kadar görünür yapıyor.
Bugünün gözlem cihazlarına sahip olan milletlerin herhangi birini, Dgünü sürprizi gibi bir şekilde istilâ etmeyi hayal etmek biraz güç. Yine de her şey önceden bilinemez. Kamuflaj insanları ve silâhları saklar.
Komutanlar plânlarını değiştirir. Kazalar olur. Bu tür engellerle, tek bir muharebe gibi sınırlı ancak karmaşık faaliyetlerle uğraşırken değilse de İran Şahı’nın devrilmesi gibi II.Dünya Savaşı sonrası önemli olaylarda bin misli daha fazla karşılaşılır. Sınırlı bir faaliyetten çok daha fazla insan ve unsur devreye girer. Gizliliğin olmadığı durumlarda bile bütün bu unsurların etkileşimini öngörmek mümkün değildir. Clausewitz’in diğer bir devletin yetenekleri ve niyetleri ile ilgili değer1endirme yapmanın zorluğundan bahsederden dediği gibi: “Bonaparte, Newton’un bile bu değerlendirmenin ortaya çıkardığı cebir problemleri karşısında cesareti kırılırdı derken oldukça haklıymış.”35
İşte bu nedenledir ki, istihbarat, Kuzey Kore’nin Güney Kore’ye saldırırken oynadığı kumar, Sovyetlerin Küba’ya nükleer füzeler yerleştirmesini ve Soğuk Savaş’ın sona ereceğini önceden haber veremedi. Kehanette bulunmak giderek daha isabetli hâle gelmiş olabilir; ancak hiçbir zaman mükemmel olamayacaktır.
İstihbarat mükemmele ulaşmış bile olsa, istihbaratın diğer temel sorunlarıyla karşılaşırdı: Devlet adamlarını ve generalleri beğenmedikleri bilgiyi kabule ikna etmek. Kassandra kompleksi olarak adlandırılan bu sorun, insanoğlu kadar eskidir. Firavun uğursuz haber getirenleri geri çevirmişti. Stalin Almanya’nın ülkesine saldırmak üzere olduğu ile ilgili bir düzine uyarıya kulak asmamıştı. Hitler, su götürmez kanıtlar düşmanın ezici gücünü ortaya koyduğunda, masasının üzerindeki havadan çekilen tüm fotoğrafları elinin tersiyle süpürmüştü. Bu sorun Almanya’nın I.Dünya Savaşı öncesinde Genel Kurmay Başkanı olan Field Marshal Count Alfred von Schlieefen tarafından açıkça görülmüştü: “Yüksek komuta subayı genelde kendisine bir dost ve düşman resmi çizer. Bu çizimde ana unsurları komutanın şahsî arzuları belirler.
Zihnindeki resme uyum gösteriyorsa, hepsi de memnuniyetle kabul edilirler. Eğer bu resimle çelişki içindeyseler, tamamen yanlış oldukları gerekçesiyle bir tarafa atılırlar.”36 Deniz Kuvvetleri Sekreteri Frank Knox’a Japonların Pearl Harbor’ı bombaladıkları haber verildiğinde: “Aman Allahım, bu gerçek olamaz. Filipinler kastediliyor olmalı!”demiştir.
Psikologların “inkar etme” olarak adlandırdıkları bu durum, asker£ veya siyasi olaylarla sınırlı değildir. İnsanlar sık sık gerçeği reddederler.
Bir yatırımcı, projesinin başarısız olabileceğine dair nedenlerin hiçbirini duymak istemez. Bir koca, eve sürekli geç gelen eşinin kendisine sadık olduğu konusunda ısrar eder. Rod Stewart’m şarkısında söylediği gibi: “Hâlâ inanmak için bir sebep arıyorum.” Shakespeare, çok eskiden Troilus ve Cressida’daki bilimsel gerçeği ortaya çıkarmıştı: “kalbimde güven olsa da! bir görüntü çok inatçı bir biçimde güçlü/ gözlerimin ve kulaklarımın sunduğu kanıtları değiştiriyor.”37
Edna St.Vincent Millay, okurlarından şunu istemişti: “Merhamet edin bana, kalp çok yavaş öğreniyor/ kıvrak zekanın bir çırpıda anladığını...”38
Ve küçük bir çocuk, para için Dünya Kupasında sahtekarlık yapan Shoeless Joe Jackson’a yalvarmıştı: “Öyle olmadığını söyle, Joe!”
Bu çok insanî eğilim değiştirilebilir mi? Gerçekler ve istihbaratın mantığı acaba herhangi bir zamanda hüsnü kuruntunun üstesinden gelebilir mi? Şimdilik sadece hislerin yok edilmesi çok zor değilse bunu başarabilirler. Eğer gerçekle yüzleşmenin sonuçları çok acı verici olacaksa, kanıtlar gözardı edilerek gizlenip inkar edilecektir.
Öyleyse istihbarat nereye gidiyor? Yeni bir unsur geleceğini karartmakta.
İstihbarat başarısını sözel istihbaratın gelişmesine borçludur. Fakat, ucuz, minyatürleştirilmiş ve kırılamaz şifre sistemleri çoğaldıkça, kriptanalistler giderek veri bankalarının, internetin ve cep telefonlarının sunduğu fırsatlardan daha fazla mahrum kalacaklardır. Amerika’nın ilk kripotojisti Herbert O.Yardley 1929’da AT&T’nin bir defalık anahtar bantlı şifre makinasından bahsederken: Er geç, bütün hükümetler, bütün telekomünikasyon şirketleri bu tür sistemlerden edinecekler. Ve bunu yaptıkları zaman, bir meslek olarak kriptografi (şifre çözümü), mazi olacak.39 İstihbaratın sağ kolunun kesilmesi onu sakat bırakacak.
Yine de bu sorun ne kadar ciddî olacak, henüz kimse bilmiyor. Ancak, diğer faktörler bunun tersini gösteriyor ve istihbaratın vaat ettikleriyle ilgili parlak bir gelecek çiziyor. İnsanlar istihbarata duygulara hükmetmesi için hem askerî-siyasî hem de kişisel anlamda fırsat vermenin faydalarını görüyor. Biliyorlar ki karşısında duygulardan daha iyi çözümler üretirler. Bu psikoterapinin gelişmesini izah eder. Bu aynı zamanda St.Paul’un Korintialılara hitaben yaptığı derin anlamlar taşıyan konuşmasında ifade ettiklerinin de bir parçasıdır: “Gerçeğe karşı hiçbir şey yapamayız, sadece gerçek için birşeyler yapabiliriz.”40
< Bu aynı zamanda St.Paul’un Korintialılara hitaben yaptığı derin anlamlar taşıyan konuşmasında ifade ettiği gibi: “Gerçeğe karşı hiçbir şey yapamayız, sadece gerçek için birşeyler yapabiliriz.” >
İşte istihbaratın çok faydalı olmasının nedeni budur. David Hume An Enquiry Concerning Human Understanding adli eserinde şöyle demektedir: “Her
sanat veya meslekte, hatta hayatı en çok ilgilendirenlerinde bile, her nasıl elde edildiyse hepsini mükemmeliyete yaklaştıran bir dikkat titizlik ruhu gözleyebiliriz.” Kendisi istihbaratı bu yüksek nüfuz sahasının bir kolu yaparak, “felsefenin dehası” olarak adlandırmakta ve devam etmektedir:
Bu titizlik sayesinde politikacılar daha fazla ileri görüş ve zekâ (...) sahibi olacaklar ve bir general idaresinde daha fazla nizam, plân ve operasyonlarında daha fazla ihtiyat sahibi olacaktır.”41 Mantık aynı zamanda teknolojinin gelenek ya da Tanrısal inayetten üstün olduğunu gösterir ve bu teknolojiler de kendilerine sahip toplumların diğerlerine hâkim olmalarına izin verir. Çin’in 19. yüzyıl 20’ye dönerken boyun eğdirilişine, Amerikan yerlilerinin fethine, Avrupalıların Afrika’da el koydukları kolonilere, Perry adlı ABD savaş gemisinin baskısı sonrasında Japonya’nın yükselişine tanıklık edin. İlk istihbarat servislerinin kuruluşu, mantık ve gerçeklere daha fazla güvenmeye yönelik bir eğilim gösterir.
Bu eğilimin başarısı, bunun devam edeceğini hatıra getirmektedir. Bu eğilimin önemle üzerinde durmak insan doğasının bir suretidir.
Aristoteles, ( Metaphysics’ine şunu belirterek başlamıştı: “Bütün insanlar doğaları itibarıyla öğrenme arzusu içindedir’ İlk insan, ilk örnektir.
Adem, Tanrı’nın ondan neyi bilmemesini istediğini merak etti ve böylece iyi ve kötü bilgi ağacındaki meyveyi yedi; bu da dünyaya ölüm, günah ve üzüntü getirdi. Âdem gibi, Faust gibi her istihbarat servisi de İncil yazan dört kişiden biri olan Luke’ın sözcüklere döktüğü şeyi gerçekleştirmek için uğraşır: “ne açığa çıkartılamayacak hiçbir şey saklı ne de bilinmeyecek ya da açığa çıkmayacak hiçbir şey de bir sır olmadığına göre...”42 Hiç kimse bunun üstesinden gelemez. I. Dünya Savaşı sonrası Alman istihbarat servisinin başkanı, ”En iyi sonuçların bile her zaman müşterinin arzusunun gerisinde kalması, her istihbarat servisinin kaçınılmaz bir trajedisi olacaktır.” şeklinde düşüncelerini yazıya dökmüştür.” Fakat, mükemmeliyetin yokluğu, askerî ya da siyasî liderleri istihbaratın hizmetinden kendilerini -sahip oldukları diğer kaynaklarıkullanmaktan alıkoyduğu gibi- yoksun bırakmalarına sebep olmuyor. Şurası açık ki, onlar istihbaratın sonuçlarının bedeline değer olduğu inancındalar. Kimi zaman ima yoluyla bildirilen tavsiyesine her zaman uymak zorundalar mı? Hayır. Bu yanlış olabilir. Bu hemen hemen kesin bir biçimde eksiktir.43 Fakat, istihbaratı, en azından hesaba katmak zorundalar.
En az çaba yönündeki evrensel temayül, istihbaratı daha da geliştirecek.44
Kaynakların en etkin biçimde kullanılmasını sağlayan unsur olarak istihbarat, askerî teçhizat alımına duyulan ihtiyacın azaltılması yoluyla tasarruf yapılmasına sebep oluyor; her ne kadar savaşın ancak yardımcı bir unsuru olarak bu ihtiyacı sıfır noktasına kadar azaltamazsa da... İstihbarat savunmanın bir parçası olduğundan, giderek daha fazla saldırgan olmayan uluslar için gerekli bir hale gelecek. Yine de öngörülerini geliştirmeli ve liderleri eğer istihbaratın potansiyelinin tamamını gerçekleştirmek istiyorlarsa bu öngörülen kabul etmeleri için ikna etmelidir.
İstihbaratın potansiyeli askeriyenin ötesine taşmaktadır. Bilginin nimetleri gibi -o da bilginin bir biçimidir- istihbaratın nimetleri de tüm insanlığa tesir etmektedir. Savaşta istihbarat, alimin ve kanın idareli kullanılmasını sağlayarak çatışmaları kısaltmaktadır. Barışta, belirsizliği azaltmakta ve devletler arasındaki gerilimi azaltarak uluslar arası sistemin dengelenmesine yardımcı olmaktadır. Bunlar istihbaratın insanlığa ek faydalarıdır; savaşın bu hizmet insanoğluna barış getirme yollarıdır.
DİPNOTLAR;
1 Sir Alan Gardiner, The Kadesh Inscriptions of Ramesses II, Oxford: OUP 190, s.8-30
2 Sir Alan Gardiner, The Kadesh Inscriptions, s. 13.
3 Sun Tzu, The Art of War, Oxford, Clarendin Press, 1963, s.144.
4 Kautiya’s Arthasastra, çev. R. Shamasastry, 4. Bask›, Mysore, Sri Raghuveer, 1951, s. 637.
5 The Gallic War, s. 17
6 Bir karanlık odanın en detaylı tarifi Harald Hubatschke’nin 1973 tarihinde Viyana Üniversitesi için yaptığı bilimsel
araştırmasında bulunmaktadır. Ferdinand Pratmer (Pseudonym Leo Wolfram), 1817-1871: Die Anfange
des Poltischen Sowie die Geschichte der Briefspionage und des Gehemien Chiffredienstes in Österreflch, s.1269-1328, 1445-1460.
7 Livy XXVII, Xı iii, s. 1-8; Cambridge Ancient History, Cambridge, CUP 1961-1971, Cilt 8, s.91-96.
8 Burada, elde edilme şekli veya nakledilme biçimi değil kaynağın kendisinin esas olduğunu anlamak önemlidir.
Tankların yeri bir casus tarafından tespit edilmiş ve telefonla bildirilmiş olabilir; ancak bu yine de fiziksel istihbarattır. Farkı yaratan, istihbarat
konusu objenin kendisidir. Sözel objeler sözel istihbarat anlamına gelir, sözel olmayanlarsa fiziksel istihbarattır.
9 II. Dünya Savaşı’nda Müttefikler, Almanları esasen bunaltıcı maddî üstünlükleri sayesinde yendiler.
Daha fazla bilgi için, John Ellis, Brute Force: Allied Tactics and Strategy in the Second Wolrd War, Londra, Andre Deutcsh, 1990.
10 Elbette fiziksel istihbarat aynı zamanda düşman yeteneklerini de ortaya çıkarabilir; ancak bunu yapmak için fazladan bir adım atmak, çıkarımda bulunmak gerekir.
Sözel istihbarat bu gibi eğilimleri böyle bir ekstra işleme gerek duymaksızın ortaya koyar.
11 Almanya, Reicsarchiv, Der Weltkrieg: 1914 bis 1918 Berlin, Mitler and Sohm, Cilt 2, 1925, s. 136-137, 351; Max
Hoffman, War Diaries and Other Papers, çev. Eric Sutton, Londra, Martin Secker, Cilt 2, s. 265-267, 332.
12 David Kahn, “Edward Bell and His Zimmermann Telegram Memoranda,” Intelligence and National Security,!4/3, Sonbahar 1999, s. 143-159.
13 R.E. Priestly, The Signal Service in the European War of 1914 to 1918, Londra, 1921, s. 106.
14 David Kahn, Hitler’s Spies: German Military Intelligence in World War II, New York, Mac Millan, 1978, s. 418.
15 United States, Congress, Joint Comittee on the Investigation of the Pearl Harbor Attack, Pearl Harbor
Attack, Hearings, 79th Congress, Washington DC, Govenrment Printing Office, 1946, Cilt 3, s.1133.
16 United States, Congress, Joint Comittee on the Investigation of the Pearl Harbor Attack...
17 United States, Congress, Joint Comittee on the Investigation of the Pearl Harbor Attack
18 Enisenhower to Menzies, 12 Temmuz 1945, Folder MELO-MEN (Misc.) Box 77 Principal File, Pre-
Presendatial Papers 1916-1952, Dwight D. Eisenhower Kütüphanesi, Abilene, Kansas.
19 Bu, başarılı istihbarat anlamındadır, mükemmel istihbarat değil... Başarısız istihbarat burada istihbarat olarak
değerlendirilmemektedir.
20 Carl von Calusewitz, On War, çev. Michael Howard and Peter Paret, Princeton, UP, 1976, s. 210.
21 Carl von Calusewitz, On War, s.117, 102-103.
22 Bu konuyu daha detaylı olarak “Clausewitz and Intelligence” adlı eserimde ele aldım. The Journal of
Strategic Studies 9/2 ve 3 (Haziran/Eylül) s. 117-126, daha sonra Clausewitz and Modern Strategy adıyla
yayımlanmıştır. Ed. Michael I. Handel, Londra and Portland, Frank Cass, 1986.
23 David Henderson, The Art of Reconnaissance, New York, Dutton, 1907, s. 2.
24 David Kahn, “The Defense of Ogusa, 1942” Aerospace Historian, Winter 1981, s. 242-250.
25 Germany, Bundesarchiv-Militararchiv, 24. Infanterie Division, 22006/11, 19 Ocak 1942, 22006/1, 21 Ocak 1942; 50.
Infanterie Division 22985/4, 20 ve 21 Ocak 1942; Hans von Tettau und Kurt Versosck, Geschihte der 24. Infanterie-Division 1933-1945,
Stolberg, Kameradschaftsring der ehemaligen 24. Infanterie-Division, 1956,s. 24.
26 Belirli bir harekatın başlayacağı isimsiz gün. ÇN.
27 Clausewitz, On War, 20 nolu dipnot s. 357.
28 Clausewitz, On War, s.198.
29 Clausewitz, On War, s. 524.
30 Barry Posen, The Sources of Military Doctrine: France, Britain and Germany Between the World Wars, Ithaca,
New York, Cornell, 1984, s. 47-48.
31 Generallerin çok sevece¤i bir flekilde Hamlet’‹n bir m›sras›nda dedi¤i gibi “kehanete meydan okuryz, hiçe sayarız.” (Hamlet V.ii.23)
İstihbarat her zaman sorunları çözmediği gibi, belirsizliği de yok etmez. Yukarıdaki dipnotlardan birinde, hatal› istihbarat› her tür istihbarat tanımının
dışında tutmuştum. Ancak, kısmî ya da yanlış istihbarat, elbette dünyada vardır ve bazen “istihbarat” terimine dahil edilir. Bu, bir Alman subayının
açıklamasındaki anlam içinde gizlidir. “İşte istihbarat subayı yine aynı saçmalıklarla geliyor ama ben nasıl olsa bildiğimi yapacağım.” Bkz. Kahn, Hitler’s Spies,
14. dipnot. Hamlet aynı zamanda, belirsizliğin kararlılığı zayıflattığını iddia etti. Kişinin eksik bilgisine (bu durumda ölüme) gönderme yaparak ve “kendinde
olmak”kelimesini düflünmek anlam›nda kullanarak kendi kendine konufltu. “Böylece düflünmek hepimiz korkak yapm›yor...”
32 George J. A. O’Toole, “Kahn’s Law: A Universal Principle of Intelligence,” International Journal of Intelligence
and Counterintelligence, Bahar, 1990, s. 39-46.
33 Bu konu Hitler’s Spies adlı eserimde daha geniş incelenmiştir. 14. not, s. 528-531
34 John Wilson Croker, The Croker Papers, Louis Jennings, Londra, John Murray, 1884, Cilt.3, s. 275.
35 Clausewitz, On War, s. 586.
36 Generalfelgmarschall Graf Alfred von Schlieffen, Gesammelte Schriften, Berlin, Mittler, 1913, Cilt 1, s. 188.
37 Troilus and Cressida, Cilt II, s. 120-122.
38 Dna St. Vincent Millay, “Pity Me Not,”
39 Herbert O. Yardley, The American Black Chamber, Indianapolis, Bobbs- Merril, 1931, s. 365.
40 Corinthians, s. 13.
41 David Hume, An Enquiry Concerning Human Understanding, 1777, s.14.
42 Luke, s. 17.
43 Fritz Gempp, “Gehemier Hachrichtendienst und Spionageabwehr des Heeres,” Im Auftrag der
Abwehrabteilung ders Reichswehministreriums, US National Archieves microfilm T-77, Rolls 1438-1440, 1442, 1507, 1509), II:7:162.
44 George K. Zipf, Human Behavior and the Principle of Least Effort, Cambridge MA, Addison, Wesley
***