1914 DÜNYA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
1914 DÜNYA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Nisan 2015 Çarşamba

1914 DÜNYA VE OSMANLI NELER YAŞIYORDU ?..


1914 DÜNYA VE OSMANLI NELER YAŞIYORDU ?..







TÜRKİYE’DE ŞERİATIN KISA TARİHİ

Halil Nebiler


1914 Ağustos'unda, Birinci Dünya Savaşı patlak verir. 2 Ekim'de Rusya, 5 Ekim'de İngiltere ve Fransa, Osmanlı'ya savaş ilan ederler. Bir yandan savaş sürerken, Einstein, ünlü 'Rölativite' kuramını yayınlar (1916). 6-7 Ekim 1917'de, Bolşevikler Rus Çarı'nı devirerek dünya üzerindeki ilk sosyalist yönetimi kurarlar. 3 Temmuz 1918'de, Vahdettin padişah olur. Bir yandan iki pilot Atlas Okyanusu'nu ilk kez uçakla aşarken, diğer yandan Avrupa haritası Versay Anlaşması'yla yeniden çizilir. 15 Mayıs 1919'da, Yunan birlikleri İzmir'e; 19 Mayıs 1919'da ise Mustafa Kemal Samsun'a çıkar.
-14 Kasım 1914: Fetva Emini Ali Haydar Efendi, Fatih Camii'nde "Cihat Fetvası" halka ilan etti. Fetvanın önemi, Osmanlı devleti için Panislamizm politikasının resmen ilanı anlamına gelmesinden kaynaklanıyor. Ancak daha da önemlisi, Panislamizm'in Alman emperyalizmi tarafından Osmanlı yönetimine emperyalist paylaşım planının bir parçası olarak nasıl kabul ettirilmesidir. Biraz geriye dönersek, "Cihat Fetvası" ve Panislamizm'i daha iyi anlayabiliriz: _

"1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı, Osmanlı Devleti için felaketle sonuçlanınca, ordunun durumu yeniden güncel hale geldi. Reformist arayışlar içinde bulunan devlet, Almanya'dan askeri uzman talebinde bulundu. Alman askeri heyetleri, bu talep üzerine İstanbul'a doluştular. Alman askeri heyetleri ile birlikte Krupp ve Deutsche Bank da bu bakir pazara girdi. Alman danışmanlardan Von Der Goltz'un önerileri doğrultusunda, 1885'de Krupp fabrikalarından 500 kadar ağır top alındı. Ertesi yıl, 426 sahra topu ve 60 havan topu; 1887'de ise 500.000 karabina ve tüfek bu listeye eklendi. O tarihlerde, ABD Maslahatgüzarı'nın Washington'a yazdığına göre, Krupp ve Mauser'in bu pazara egemenlikleri, Osmanlı ordusunu pahalı ve kalitesiz silahlarla donatma sonucunu vermişti. Ayrıca, Goltz'un, Harbiye Mektebi'nde ders kitabı olarak okutmak üzere 4 bin sayfadan fazla Türkçe broşür ve ders kitabı yayınlaması, subay adayları arasında Alman hayranlığını arttırdı. Bu arada, İstanbul'da görev yapan Alman subayları, aldıkları talimat uyarınca Alman Büyükelçiliği'ne bağlı olarak görev yaptılar. Alman subaylarının gördükleri büyük ilgi, Türkiye'deki siyasi geleneklerin temelinde bulunan yabancı etkinliği konusunda ilginç bir göstergedir. Örneğin, Alman askeri heyeti ile gelen askeri danışman Yüzbaşı Kamphövener, 1897 yılında Müşir (Mareşal) yapılmış, kendisine II. Abdülhamit tarafından Yaver-i Ekrem'lik unvanı verilmişti. Türk müşirlere bile kolay verilmeyen bu unvanı taşıyan Kamphövener, aynı rütbeyi taşıyan Serasker Gazi Osman Paşa (Plevne Kahramanı) ile aynı hizada yürüyor, törenlerde at üstünde ve ön safta yer alıyordu. Alman İmparatorluğu ile ne kadar sıkı bir dostluk içinde olduğunu dünyaya göstermek için, II.Abdülhamit'in bir Alman yüzbaşısını mareşal yapması, Türkiye'nin Batı'ya nasıl baktığının dikkate değer bir göstergesidir. Osmanlı ordusu; eğitimi, donatımı ve stratejisi açısından Alman Genelkurmayı ile bütünleşmiş, 1889 yılında Alman askeri heyeti başkanı Von Der Goltz Paşa, Almanya'ya gönderilecek subayların Almanya'ya bağlılıklarının esas alınacağını ve sadece Alman hayranı Osmanlı subaylarının bu imkanlardan yararlanacağını raporunda yazmıştır. 1908 Meşrutiyet Devrimi de durumda değişiklik yapmamış, İttihatçılar dış politik zorlamaların da etkisiyle (Rusya-İngiltere ittifakı) neredeyse tümüyle, Almanya'ya teslim olmuşlardır. 1913'de Liman Von Sanders başkanlığında gelen yeni Alman heyeti, orduyu tamamıyla kontrol altına almış ve Alman askeri uzmanları ordunun fiili komutanları haline gelmişlerdir. Birinci Dünya Savaşı'nda, Alman Genelkurmayı'nın komutasında olan Osmanlı ordusu, Almanya'nın çıkarları için Galiçya'dan Bağdat'a, Kafkaslardan Süveyş'e tükeninceye kadar savaştırılmıştır..." (PARLAR, Suat: Devlet ve Ordu. Sf. 49-50. Henüz yayımlanmadı)

Ortada, Almanya ile böylesine bir ittifak var. Osmanlı başkentinde ittifakın işlevleri buyken, Berlin'de Alman Kayser'i günden güne İslam yanlısı görünme politikasını yürürlüğe soktu. Ortadoğu'daki Alman çıkarları, Alman emperyalizminin Osmanlı ordularını kendi adına savaştırmasını gerektiriyordu ve politika üreten Almanlar, devlet içindeki şeriatçı kesimleri öne çıkarıp Panislamist politikaları benimseterek bunu başarmanın yolunu buldular. Osmanlı devletinin gizli haberalma ve harekat örgütü Teşkilat-ı Mahsusa'nın kurucusu Kuşçubaşı Eşref, Panislamizm ile emperyalizm arasındaki bağları anılarında açıklıyor:

"Eşref Kuşçubaşı'ya göre, cihat ilan etme ve Panislamizm'i İtilâf devletlerine karşı kullanma fikri bir Alman planıydı ve General von der Goltz tarafından 1914 yılının ilk yarısında Enver Paşa'ya çok ikna edici bir şekilde önerilmişti (Kuşçubaşı'nın 24 Aralık 1961 tarihli mektubu). Ali İhsan Sabis de bu fikrin Almanlardan çıktığını belirtir; özellikle Alman Askeri Heyeti'nin üyeleri ve Bronsort Paşa'nın bu konuda etkili olduğunu söyler." (STODDARD, Dr. Philip H.: Teşkilat-ı Mahsusa. Sf. 150, 1993, İstanbul)

Alman emperyalizminin Ortadoğu ve Kafkas politikası gereği, İstanbul'da yürürlüğe sokulan Panislamizm'in en önemli iki (sonucu) ürünü, 31 Mart Vak'ası ve Birinci Dünya Savaşı'nda ölen yüz binlerce Türk askeri olmuştur. Emperyalistlerin önermesi, isteği ve baskısıyla Türkiye'yi Birinci Dünya Savaşı'na sokan Cihat Fetvası'nın arka planı böyleyken, fetvanın ilanı öyküsü de şöyle gerçekleşti:

"13 Kasını 1914 günü, Padişah, Şeyhülislam ve diğer kabine üyeleriyle birlikte, Topkapı Sarayı'nda Hz.Muhammed'in hırkasının ve diğer kutsal emanetlerin saklandığı odada yapılan resmi bir törenle Meclis-i Mebusan'dan bir heyeti kabul etti. Padişah, nihai zaferi kazanacaklarına duyduğu güveni dile getiren kısa bir konuşma yaptıktan sonra, orada bulunanlar Allah'ın inayetinin Osmanlı ordusunun üzerinden eksik olmaması için dua ettiler. Cihat ilanına izin veren fetva okunduktan sonra geleneğe uygun olarak burada bırakıldı; yirmidört saat sonra, 14 Kasım 1914'te de Fetva Emini Ali Haydar Efendi, Fatih Camii'nde fetvayı halka duyurdu...
...Kasım 1914 tarihli fetva ve cihat ilanına dair beyanname, dünyadaki bütün Müslümanlara şu mesajı veriyordu: Müslümanlar nihayet, kendilerini bunca zamandır ezen kafirlere karşı güçlü bir silah ele geçirmişlerdi. İslam devletinin ilk devrinde cihat etkili bir silah olduğu için, İttihatçı lider kadro içindeki Panislamist grup şöyle düşünmüştü: Osmanlı Devleti'nin girdiği eşitsiz mücadelede cihat, eğer iyi bir şekilde duyurulursa, eski etkileyiciliğine kavuşarak bir güç kaynağı haline gelebilirdi.
"Cihat Fetvası" beş sorudan oluşuyordu. Aslında, beş ayrı fetvanın biraraya getirilmesiyle üretilmiş bir metindi. Her soruya karşılık, Şeyhülislam Ürgüplü Hayri Efendi'nin imzasının üzerinde geleneksel 'olur' cevabı bulunuyordu. Söz konusu beş soru şöyle özetlenebilir:

1) Padişah-ı İslam'ın, Kur'an'ın 14. suresinin 41. ayetine uygun olarak, İslamiyet aleyhine birleşenlere karşı ilan ettikleri cihata katılmak bütün Müslümanlar için farz mıdır?
2) Rusya, Fransa, İngiltere ve müttefikleri devletlerin idaresi altında yaşayan Müslümanların bu devletlere karşı cihata katılmaları farz olur mu?
3) Cihata katılmayanlar Allah'ın gazabına müstehak olurlar mı?
4) Hükümet-i İslamiye'ye karşı savaşan İtilaf Devletleri'nin Müslüman ahalisi, bu devletlerin yanında savaşa katılmaları halinde ne türlü tehditlerle karşılaşırlarsa karşılaşsınlar, cehennem ateşine müstahak olurlar mı?
5) Bu suretle harb-i hazırda İngiltere ve Fransa ve Rusya ve Sırbiya ve Karadağ hükümetleriyle zahirlerinin (yardımcılarının) idarelerinde olan Müslümanların hükümet-i seniyye-i İslamiyeye muin (yardımcı) bulunan Almanya ve Avusturya aleyhine harbetmeleri Hilafet-i İslamiye'nin mazarratını mucip olacağından (zararı dokunacağından) esm-ü azim (büyük günah) olmakla azab-ı azime (büyük azaba) müstehak olur mu?" (STODDARD, Dr. Philip H.: Teşkilat-ı Mahsusa. S.26-27, 1993, İstanbul)

Cihat fetvası kendisine karşı verilen ülkelerden İngiltere, çok değil, altı yıl sonra Padişah ve Şeyhülislam'la birlikte Mustafa Kemal ve arkadaşlarına karşı savaşacaktır ve bu kez İngiltere dost, Mustafa Kemal düşman olacak, bu yolda fetvalar ilan edilecektir. Neden mi? Çünkü Almanya Birinci Dünya Savaşı'nda yenilerek prestij ve güç kaybedecek, Padişah ve şeriatçılar bu kez, dış destek arayışı için gözlerini İngiliz ve Amerikan emperyalizmine dikeceklerdir. Birçok şeriatçının Amerikan ve İngiliz mandaterliğini istemesi, bu yolda çalışması, dernekleşmesi, İngiliz ve Amerikan yanlısı fetvaları gündeme getirecektir.


TÜRKİYE’DE ŞERİATIN KISA TARİHİ
KİTABINDAN ALINTIDIR...