ALPEREN DERGİSİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ALPEREN DERGİSİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Mart 2016 Pazar

ALPEREN DERGİSİNİN YİK BAŞKANI HAKKI ÖZNUR İLE YAPTIĞI TARİHİ SÖYLEŞİ.(3)




ALPEREN DERGİSİNİN YİK BAŞKANI HAKKI ÖZNUR İLE YAPTIĞI TARİHİ SÖYLEŞİ.(3)


BBP YİK BAŞKANI HAKKI ÖZNUR: 
15 AĞUSTOS 1984 ERUH VE ŞEMDİNLİ BASKINLARININ PLANLARI ŞAM VE IRAK’TAKİ ÖRGÜT KAMPLARINDA PLANLANDI

BBP YİK BAŞKANI ÜLKÜCÜ FİKİR VE SİYASET ADAMI, ARAŞTIRMACI – YAZAR HAKKI ÖZNUR İLE YAPILAN SÖYLEŞİ:



ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

BİR CİNAYET ŞEBEKESİ OLAN APOCULAR/ PKK  12 EYLÜLCÜLERİN VE GLADYONUN ÜRÜNÜDÜR VE TAŞERON BİR ÖRGÜTTÜR



Alperen Dergisi: Terör örgütü PKK ne zaman kuruldu? Nasıl ortaya çıktı?  Bu kirli ve karanlık örgüt 12 Eylül 1980 darbesi sonrası nasıl bir strateji izledi?

Hakkı Öznur:  Küresel güçlerin taşeronu olan kirli ve karanlık örgüt olan PKK istihbarat servislerin projesi olarak 1975 yılında şekillendirilmiş, sonra sahaya sürülmüştür. 12 Eylül öncesinden beri lideri Öcalan ve birçok PKK yöneticisinin MİT ve yabancı istihbarat servisleriyle derin ve karanlık bağlantıları ortaya çıkmıştır. PKK yerelden küresel projeye geçmiş, Ortadoğu’daki en büyük taşeron örgütlerden biri haline gelmiştir. PKK, Türkiye düşmanı küresel emperyalizmin hizmetindedir.

Gladyo ile ilişkisi de olan bu bölücü örgüt 27 Kasım 1978’de Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı Fis köyünde 25 kişini katılımıyla iki gün süren bir toplantıda kuruldu. Kuruluş kararı; 1973’te Çubuk Barajı’nda Abdullah Öcalan, Haki Karer, Kemal Pir ve bazı kişilerin de bulunduğu toplantıda alınmış, fakat gerçekleştirilememişti. 1974’te Tuzluçayır’da 7 kişiyle yapılan toplantıda temelleri atılan PKK’nın kurucuları, “Ankara Demokratik Yüksek Öğrenim Derneği” (ADYÖD)’nin içinden çıkmıştır. Bu dönemde ADYÖD içerisinde yer alan Öcalan ve arkadaşları, Ankara’da 1975’ten itibaren öğrenci kitlesi içerisinde örgütlenmeye çalışmışlardır. Öcalan’ın önderliğindeki grup kendilerine “Kürdistan Devrimcileri” adını takmışlardı. Bu grubun üyelerinin büyük bölümü üniversite öğrencilerinden oluşuyordu.

1975 yılının Ekim ayına gelindiğinde, Ankara’nın Dikmen semtinde bir toplantı yapıldı. Toplantıya Abdullah Öcalan, Cemil Bayık, Şahin Dönmez, Ali Haydar Kaytan, Kesire Yıldırım, İsmet Kılıç, Mustafa Karasu, Kamer Özkan, M. Hayri Durmuş, Haki Karer, Resul Altınok ve Baki Karer gibi isimler katıldılar. Toplantının ana konusu da Kürdistan’ın tarihi, sömürgecilik sorunu, bağımsız örgütlenmenin nasıl gerçekleştirileceği, yeni bir örgütün inşası için nasıl bir yol izleneceğiydi.

Öcalan bu toplantının ardından Mehmet Hayri Durmuş ile birlikte grubun manifestosu veya örgütün programı taslağı niteliğindeki 68 sayfalık “Kürdistan Devriminin Yolu” adlı broşürü kaleme almışlardır. 1976 yılından itibaren bölge illerine dağılan ilk öncü elemanlar bir yıl süreyle Ulusalcılar, Ukocular, Kürdistan Devrimcileri adı altında faaliyet sürdürmüşler ve bu faaliyetleri sırasında genellikle öğrenci gençlik ve akraba aileleri ağırlıklı bir çevre oluşturmuşlardır.

Apocular 1976’yı 77’ye bağlayan gecede “en önemli toplantımız” dedikleri toplantılarını daha sonra MİT ajanı dedikleri Pilot Necati’nin Ankara Dikimevi’ndeki evinde yaptılar. Bu toplantıya örgütün önde gelen isimleri katıldı. Toplantıda alınan kararlar doğrultusunda örgütü büyütmek ve adlarını kamuoyuna duyurmak için hızlı bir propaganda çalışmalarına başladılar.

Örgütün lideri konumundaki Abdullah Öcalan 1977 yılının Nisan – Mayıs aylarında Kars, Ağrı, Bingöl, Tunceli, Diyarbakır ve Gaziantep’e giderek 50 – 60 kişilik toplantılar yaptı. Bu toplantılarda Öcalan’a “Abdullah arkadaş” diye hitap ediliyordu. Bu yüzden örgüt uzun süre “Apocular” olarak anıldı.

Öcalan’ı yakından tanıyan bir çok PKK yöneticileri, kendisine karşı olanlar dahil olmak üzere “Öcalan düşünce örgütlenme ve yönetimde başından beri PKK’nın beyni ve motoru oldu.” ifadelerini söylüyorlardı. Bunlardan biri eski PKK’lılardan Selahattin Çelik’tir.

Apocular adıyla bilinen bu çevre 1978’in Mayıs ayında Diyarbakır’da yaptıkları toplantıda PKK’nın parti tüzük ve programının hazırlanmasına karar vermişler ve partileşme kararı almışlardır. 1.Kongre olarak nitelendirdikleri 27 Kasım 1978’de “Partiya Karkeren Kürdistan” (Kürdistan İşçi Partisi) ismini aldılar. Bu toplantıda Abdullah Öcalan PKK Genel Sekreterliğine getirildi. Toplantıya 24 kişi çağrılmış, 22 kişi katılmıştı. Katılanlardan ikisi bayandı. Biri Öcalan’ın eşi Kesire Öcalan (kızlık soyadı Yıldırım’dı) diğeri ise Sara kod adlı Sakine Cansız’dı.

Bu toplantıda Cemil Bayık, Hayri Durmuş, Şahin Dönmez ve Baki Karer örgütlenme komitesi üyeliğine, kongrede hazır bulunmayan Mehmet Karasungur askeri sorumluluğa, Mazlum Doğan ise Basın yayın sorumluluğuna seçilmişlerdi. Ancak daha bir yıl olmadan görev dağılımında Öcalan bazı değişikliklere gitmiştir. Bunda, bazı PKK yöneticilerinin tutuklanmasının rolü olmakla beraber. Öcalan’ın kişisel arzuları ve bazılar ile güven problemi yaşamasının etkisi vardır. Öcalan ilk baştan itibaren kendini “tek lider” ve tartışmasız bir “kişilik” olarak görmüştür. Eleştirilere asla tahammülü olmamıştır. Bu yüzden PKK’nın kanlı tarihinde binlerce örgüt mensubu, Öcalan’ın kararlarıyla infaz edilmiştir. 

Fis’teki toplantıda PKK’nın program taslağı kabul edilmiş, bu metinlerde Türkiye Cumhuriyeti “sömürgeci ülke” Doğu ve Güneydoğu Anadolu da “sömürge” olarak nitelendirilmişti. Birleşik Kürdistan Devleti kullanılmasının amaç kabul eden PKK, kendini Marksist, Leninist bir örgüt olarak nitelendirdi. Silahlı mücadeleyi benimseyen, halk savaşını kabul eden devrimci şiddetle Türkiye’de sosyalist bir rejimin kurulacağını benimseyen PKK, kısa zamanda bölgede hem diğer sol grupların hem de güvenlik güçlerinin dikkatini üzerine topladı. Silahlı yöntemi ve şiddet yanlısı militan taraftarıyla Güneydoğu’da çeşitli il ve ilçelerde en etkili ve korkulan “Kürtçü terör grubu” oldu.

SİVEREK BASKINI İLE PKK KURULUŞUNU İLAN ETTİ

PKK kuruluşuyla birlikte Ocak – Nisan 1979’u örgütlenme çalışmalarıyla geçirdi. Bölgede etkinliğini arttırmak ve taraftarlarına güçlü görünmek amacıyla bir seri eylem gerçekleştirdi. Apocular bölgede örgütün ismini duyurabilmek amacıyla Kürt ve Türk sol gruplarıyla hakimiyet kavgasına girdi. Daha sonra örgüt Öcalan’ın memleketi olan Urfa’nın belli bölgelerinde aşiretlerle çatışmalara girerek gücünü göstermeye çalıştı. Örgüt ilk silahlı propaganda eylemini Hilvan – Siverek pratiği dediği bölgede denemiştir. Önce Hilvan’da birbirleriyle muhalif olan devlet yanlısı Süleymanlar aşiretiyle CHP Urfa Milletvekili Celal Paydaş’ın aşireti Paydaşlar’la kavgayı körüklemiştir. Bu kavgada CHP’li Paydaş aşiretinin yanında yer almış, örgüt ikinci adamı olan Cemil Bayık’ı bu aşiret çatışmasında görevlendirmiştir. Hatta öyle ki, Apocu militanlar Hilvan’da terör estirmiş, Süleymanlar aşiretine mensup birçok kişiyi öldürmüşlerdir. İlçeyi ele geçiren militanlar belediye başkanı ve meclis üyelerini de istifa ettirmiş, ilçe emniyet müdürüne 50, jandarma bölük komutanlığına 200 metre mesafede belediyenin ses cihazlarından istifa eden belediye başkanına eline Kürtçe metin verip toplanan kalabalığa şunları söyleyerek istifa ettirmişti: “Ben namussuzum, Kürt halkına ihanet ettim.”

Mayıs ayın içinde MK üyesi Şahin Dönmez’in polis tarafından yakalanması üzerine paniğe kapılan örgüt mensupları 5 Haziran günü bir toplantı yaptılar. MK toplantısında Öcalan’ın yurtdışına çıkış kararı alındı. Ayrıca ses getirecek eylemlerin yapılması da kararlaştırıldı. Kısa bir süre sonra Temmuz’un ilk günlerinde Öcalan Suriye’ye geçti. Öcalan’ın gidişinin ardından MK üyeleri Urfa’da 13 Temmuz günü bir toplantı yaparak Öcalan’la irtibat konusunu bir esasa bağladı. Artık Suriye’de olan Öcalan kendisini emniyete aldıktan sonra kuruluş bildirilerinin dağılma zamanının geldiğini MK’ye bildirdi. Bu zamanlamada ön plana çıkan gerekçe ideolojik ve örgütsel gereklilikten çok Öcalan’ın şahsi güvenliğiydi. Bu ilanın toplumda etki bırakacak ilgi çekecek bir olay sonrası yapılması planlandı.

Hilvan’dan sonra örgütün hedefi Siverek’ti. Devlet yanlısı Bucak aşiretini kendisine hedef seçmişti. Özellikle Adalet Partisi Urfa Milletvekili Celal Bucak, hem yerel bir ağa, hem aşiret reisi, hem de milletvekiliydi. Dolayısıyla ona yapılacak bir saldırı ile bir taşla iki kuş birden vuracaktı. Haberin basında yer almasıyla hem PKK’nın adı duyulacak, hem de bölgedeki Kürtçü gruplara kendilerini ispat edecekti.

Apocular, 30 Temmuz 1979’da kayınpederinin evinde Celal Bucak’a otomatik silahlarla ve el bombalarıyla saldırı düzenlediler. Fakat Bucak yaralı olarak eylemden kurtuldu. Olaylar Siverek ilçe merkeziyle yakın köylerde günlerce süren silahlı çatışmalara dönüştü. Zaman zaman aşiret çatışmalarından yaralanan bölgede silahlı terör uygulayan örgüt devletin güvenlik güçlerinin de etkisizliğinden ve daha açıkçası kendilerine engel olmayışlarından da faydalanarak çatışmaları sürdürdü. Kendilerinden olmayan hangi grup ve çevre olursa olsun hepsine saldırılarda bulundu. 25 Eylül 1979’da Cumhuriyet gazetesinde “Seçime Doğru Türkiye” dizisinde “Önce Apo’culuk” sorusuyla örgütün bölgedeki etkinliğini anlatan gazeteci Yalçın Doğan, Apocuları en vurucu kırıcı örgüt olarak tanımlıyor. Aynı yazıda PKK tarafından öldürüldüğü ileri sürülen kişiler için “çoğu devrimci ya da diğer fraksiyonların elemanları” diyor. Daha da ileri giderek, şunları yazıyor:

“Batman’da kim Apocu’dur, hangi Apocu hangi eylemlere katılmıştır, silahlar nerede saklanır, bunu herkes biliyor, silahların saklandığı yerleri halk biliyor, ama işin ilginç olanı burada başlıyor. Herkesin bildiği bu konuları acaba devlet ne ölçüde biliyor? Adamlar ellerini kollarını sallayarak yürüyorlar da bunlar neden yakalamıyor? İşte bu noktada herkesin uzun uzun düşünmesi gerekir.”

M. Celal Bucak’a yapılan saldırı kamuoyunda geniş yankı uyandırdı. PKK bu eylemin ardından olay yerine bıraktığı bir bildiriyle kuruluşunu ilan etti. Bu tarihten itibaren yapmış olduğu eylemlerde PKK ismini kullandı.

KİRLİ İTTİFAKIN TEMELLERİ BEYRUT’TA ATILDI

Alperen Dergisi:  PKK – ASALA şer ittifakı nasıl doğdu?

Hakkı Öznur: Teröristbaşı Öcalan, Temmuz 1979’un ilk haftasında Suriye’ye geçti ve örgütü buradan yönlendirmeye çalıştı. Öcalan’ın talimatları doğrultusunda PKK 21 – 28 Nisan 1980 tarihini “kızıl hafta” ilan etti. Doğu ve Güneydoğu’da Öcalan’ın talimatıyla sayısız kanlı eylemler gerçekleştirdi.

Örgüt çalışmalarının 12 Eylül 1980 darbesine kadar aralıksız devam etti. 12 Eylül darbesi ile Türk ve Kürt soluna mensup örgütlerin büyük çoğunluğu tamamen çökertildi. PKK da darbeden diğer örgütler kadar olmasa da zarar gördü. Yüzlerce militan güvenlik güçlerince yapılan operasyonlarda ele geçti. Birçok örgüt mensubu güvenlik güçlerinin elinden kaçarak kurtulmuşlardır. 300’e yakın aralarında örgütün önemli elemanlarında bulunduğu bazı yöneticilerle, çoğunluğu militanlardan oluşan grup Suriye üzerinden Lübnan’a çıkmıştır.

8 Nisan 1980 günü Türkiye’ye karşı Lübnan’ın Sayda kentinde Ermeni terör örgütü Asala ile PKK terör örgütünün temsilcileri birlikte bir ortak eylem kararı alan bildirge yayınladılar. Bildirge, Türkiye’nin işgali altında bulunduğunu ileri sürdükleri topraklar kurtarıldıktan sonra devletin adı, yapısı ve sınırları üzerinde varılan bir anlaşmayı içeriyordu. Sözde devletin adı “Ermeni – Kürt Federe Devleti” olacak ve Doğu Anadolu Ermenilere, Güneydoğu Kürtlere ait olacaktı. İki Türk düşmanı terör örgütü arasındaki ortak eylem bildirgesinden bir süre sonra 9 – 10 Kasım 1980’de Türk konsolosluklarına yapılan saldırılar Asala ve PKK tarafından ayrı ayrı üstlenildi. İki örgüt arasındaki karanlık ilişkiler uzun yıllar devam etti.

Alperen Dergisi: “ PKK ve Öcalan bu Süreçte Suriye’nin Himayesine girdi. ” diyebilir miyiz?

Hakkı Öznur: Doğrudur. Zaten Öcalan ve örgüt BAAS rejiminin ve Esad ailesinin kontrolündeydi. Şam rejimi ne diyorsa PKK onu yapıyordu. PKK militanları Suriye istihbaratının himayesinde FHKC ve FDHC adlı Filistinli örgütlerin kamplarına yerleştirilmiştir. 100 –150 kişilik PKK’lı bir grup da çeşitli yollardan Avrupa’ya çıkarak bazı ülkelere iltica etmişlerdir. Öcalan Suriye’ye geçtikten sonra KYB lideri Celal Talabani ile Şam’da bir görüşme yaptı. Bu görüşmede Talabani’den Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad’la görüşerek örgütün Suriye ve Lübnan’da yerleşmesine, çalışmalarına kolaylık göstermesini istedi. Talabani, Esad’la görüşerek PKK’ya izin çıkarttı. Suriye istihbaratı Şam’da Öcalan’a barınması için ev ve diğer kolaylıklar sağladı.

FİRAVUN HAFIZ ESAD VE ONUN GİZLİ SERVİSİ MUHABERAT PKK’NIN EN BÜYÜK KORUYUCUSU, HAMİSİYDİ…

Stratejik maşa PKK, Suriye’deki ilişkilerini ve kalışını sağlama bağlamak için örgüt yayınlarında “Suriye Kürtleri yurt sever Suriye yönetimine BAAS rejimine destek olmalı ve büyük lider Esad’a bağlı olmalıdır” diyordu. PKK, Hafız Esad’ın kardeşi Cemil Esad ile de ilişki kurarak bir dönem merkezini Lazkiye’ye taşımıştır. Yine Cemil Esad kendine ait evlerinden ve arabalarından birini PKK lideri Öcalan’a tahsis etmiştir. Ayrıca teröristbaşının maddi ihtiyaçlarını karşılaması için kendisine ve örgüt mensuplarına yüklü miktarda para yardımında bulunan Cemil Esad,  PKK kamplarını Öcalan’ın yanında birçok defalar da ziyaret etmiştir. 

Suriye hükümeti PKK’nın yan kuruluşlarından biri olan ERNK’ye açıkça lojistik ve diplomatik destek sağlamıştır. ERNK’ye Suriye’de askeri faaliyetler için iki adet ayrı üs verilmiştir. Yine Cemil Esad devlet başkanı Hafız Esad’ın talimatıyla 1988 yılında Almanya’da yargılanan 20 PKK yöneticisinin duruşmasına katılmış ve PKK’ya açıkça destek vermiştir. Esad kardeşlerden Rıfat Esad da PKK ile bizzat ilgilenenlerdendir.

Öcalan Şam’da gerekli alt yapıyı oluşturduktan sonra Lübnan’a geçti. Bekaa Vadisi’nde PKK militanlarının kalacağı bir kampın organizasyonu ile uğraştı. Örgüte yönelik operasyonlar sürerken Öcalan, başkent Şam’da ve Halep’in lüks semtlerinden birinde özel korumaları ile birlikte kalıyordu.

PKK Suriye’yi bu ilk yıllarda hem siyasal üs, hem barınma ve eğitim alanı, hem lojistik destek merkezi ve hem de bir cephe hattı olarak kullanıyordu. Öcalan Şam’da Halepçe’de bir apartman dairesinde kalıyor ve zaman zaman Bekaa Vadisi’ndeki kamplara gidiyordu. Öcalan’ın evleri bu sıralarda ve uzun yıllar PKK’nın siyasal merkezi oldu. Bütün kararlar orada alınıyor, hedefler, taktikler orada belirleniyordu. Öcalan’ı ziyarete gelen yabancı gazeteci ve politikacılar burada karşılanıyordu.

YABANCI DİPLOMATLAR PKK KAMPLARINDAN ÇIKMIYORDU!

PKK, yediği darbelere rağmen çalışmalarını Lübnan – Şam merkezli sürdürdü. 15 – 25 Temmuz 1981 tarihleri arasında Lübnan’ın Helvi kampında 1. konferansını gerçekleştirdi. Kampta Sovyet ve Kübalı subaylar tarafından teorik ve taktik olmak üzere iki temel alanda üç ay süreli gerilla eğitimi verildi. Hatta ilk grubun eğitimi sonrasında örgüt bir tören düzenlemiş bu törene Türkiye düşmanı ve PKK’ya destek veren çeşitli ülkelerin büyükelçileri ve askeri ataşeleri de katılmış ve Öcalan’la birlikte konuşma yapmışlardı. Örneğin; Suriye, Libya, Bulgaristan, Yunanistan, SSCB vb. gibi.

Gerilla eğitiminin ardından bir grup PKK’lı İran ve Kuzey Irak’a gitti. İran’a gidenler, İran istihbaratının bilgisi dâhilinde Urumiye’ye yerleştirilirken; Irak’a gidenlere ise KDP ve KYB sahip çıktı. Böylece PKK bir anda Bekaa’dan Suriye’ye, Irak’a ve İran’a uzanan bir hayat sahası elde etti.

Suriye’de 1981 yılında yapılan 1. konferansta geçmişin değerlendirilmesi yapıldıktan sonra örgütlenmenin yeniden oluşturulması silahlı askeri hazırlıkların başlatılarak ilerde silahlı eylemlere yönelik askeri ve siyasi eğitimin yapılması hedeflenmişti.

Bu konferans bir anlamda PKK’nın gerçek kuruluş toplantısıdır. Abdullah Öcalan’ın sunduğu tezler “politik rapor” ismiyle daha sonra kitaplaştırıldı.

Bu tezler aynı zamanda PKK’nın sonraki siyasi politiğinin temellerini oluşturdu. Halk savaşı, örgütlenme, cephe ve kadro sorunu bu raporda formüle ediliyordu. Konferans sonrası Serxwebûn (Bağımsızlık) gazetesini çıkardılar. Bu bölücü dergi 1 Ocak 1982 yılından beri çıkmaktadır.

Konferanstan hemen sonra FDHC’ye ait olan Helvi kampı PKK’ya tahsis edilmiştir.

PKK 1. konferanstan sonra 2. kongresini 20 – 25 Ağustos 1982 tarihinde Suriye’nin Ürdün sınırına yakın FHKC’nin uhdesinde bulunan bir kampta yapmıştır. Bu kongrede Kuzey Irak üzerinden Türkiye’ye girilerek dağlık kesimlerde gerilla faaliyetlerinin başlatılacağı, alanların tespit edilmesi kararı alındı. Kuzey Irak’ta sınır boylarında örgüt eğitim faaliyetlerini sürdürürken diğer yandan da başlatılacak olan sözde gerilla savaşının alt yapısının hazırlanması amacıyla yurt içi hazırlıklara girilmiştir. 82’den 84 başlarına kadar bir plan ve program dahilinde hareket eden örgüt, 1984 yılının Nisan ayında Kuzey Irak sınırları içindeki Zap Vadisi’nde bir çok toplantılar yapmıştır. Bu toplantılarda örgütün geldiği süreç değerlendirilmiştir.

Alperen Dergisi: PKK’nın 1984 yılından itibaren yoğun olarak başlattığı Türkiye’ye yönelik eylem kararlarının arkasında Şam rejimi mi vardı?

Hakkı Öznur: Şam rejimi de vardı, CIA istasyon şefleri de vardı, Batılı ülkeler de vardı. ABD ve Batı emperyalizmi Siyonist İsrail PKK’yı Türkiye’ye karşı kullanmaya daha o yıllarda başlamışlardı.

1983 – 84’te PKK, Lübnan ve Suriye’de bulunan militanlarını yoğun bir biçimde İran ve Kuzey Irak sınırına yığmaya başlamıştır. I – KDP ile kurduğu ilişkinin prestijinden yararlanarak I–KDP’ye ait bölgelerde kamplar açmıştır.

Ayrıca PKK’nın Suriye’den Türkiye sınırlarına girmesinde Suriye istihbaratı Muhaberat’ın büyük rolü vardı. PKK Suriye’nin elinde bir kozdu. O süreçte araları gergin olan Suriye – Türkiye ilişkilerinde PKK Suriye’nin Türkiye’ye karşı kullandığı taşeron bir örgüt olarak işini görüyordu. İşine de geliyordu. Öcalan yakalandıktan sonra yapılan sorgulamasında Suriye’nin Türkiye içerisinde eylemler yapması için kendilerine her türlü desteği verdiğini ve hatta birçok eylemleri Muhaberat’ın istediği üzerine yaptıklarını da itiraf ediyordu.

15 Ağustos 1984 eylemine ve diğer PKK eylemlerine Suriye diktatörü, Hafız Esad adlı Firavun ve Suriye gizli servisi, açık destek vermiştir. PKK eylem yaptıkça Esad rejimi para kesesini açıyor örgüte hem mali yardımda hem lojistik yardımda bulunuyordu.

Esad rejimi. Bebek katili Öcalan’ı ve kanlı örgütünü 19 yıl himaye etmişler, korumuşlar ve kollamışlardır. PKK, Saddam Hüseyin ve Hafız Esad gibi zalim diktatörleri, militanlarına verdiği ideolojik eğitimlerde yüceltiyor, halk düşmanlarından “kahraman” gibi bahsediliyordu.


Eski PKK şeflerinden ve PKK içinde önemli örgütsel görevlerde bulunan daha sonra, 1993 yılında Bekadaki örgüt kampında, Öcalan ile ters düştükten sonra PKK ve Öcalan ile yollarını ayıran, 17 yıl içinde yer aldığı örgütü PKK tarafından “hain” ilan edilen Selim Çürükkaya çok yakından bildiği PKK – Suriye ilişkisi ile ilgili şunları söylüyor:

 “Kürt sorunu bölgede dört ülkenin başını ağrıtan bir sorundur. Suriye bu yüzden Apo’yu denetimi altına almıştır. Suriye hem Türkiye’ye, hem de ABD’ye bu adam benim kontrolüm altındadır. Kendisi dışında hiçbir Kürt hareketinin gelişmesine izin veremez. Ben buna her şeyi yaptırabilirim” mesajını vermiştir. Apo, adam öldürdükçe Suriye’ye para akıyor. Apo’nun yönetim tarzı da Hafız Esad yönetiminin aynısıdır.”

12 Eylül öncesi Türk Solunun en kitlesel hareketi olan Dev – Yol (DEV – GENÇ) çevresi de, PKK’dan nefret ediyor, onu etno – şovenist, kirli bir örgüt olarak görüyordu.

Özellikle 1980 darbesi sonrası Ortadoğu’ya çıkan Lübnan ve Suriye sahasına geçen bazı Dev – Yol militanları, Suriye istihbarat servisinin sol grupları kullandığını görünce ve en çok PKK’nın ve Öcalan’ın Esad rejiminin himayesi altında, onların “maşası” olarak hareket ettiklerini görünce PKK’ya yönelik çok sert suçlamalarda bulundular.

PKK VE ÖCALAN ESAD REJİMİNİN MAŞASI

Dev – Yol’un Avrupa’daki kadroları ile PKK arasında karşılıklı suçlamalar başladı. PKK, bazı Dev – Yol mensuplarını Ortadoğu’da ve Avrupa’da infaz etmek istedi. Dev – Yol açıkça, “PKK BAAS rejiminin emrinde ve Suriye istihbarat servisinin kontrolündedir, PKK dışa bağımlıdır, bağımsız sol bir hareket değildir” demiştir. PKK’yı Sosyalist bir hareketin dışına çıkan bir yapı olarak lanse ediyorlardı.

Yine 1982 yılında Abdullah Öcalan ile Suriye’de görüşen Dev – Yol şeflerinden Taner Akçam yıllar sonra kendisiyle yapılan bir söyleşide Öcalan ve PKK ile ilgili şunları söylemiştir:

“Suriye devleti, 1982 yılında Türkiye’den gelen devrimci örgütlerle doğrudan ilişkiye geçti. Daha önce ilişkinin kurulmasında Filistin örgütleri aracılık yapıyordu. Öcalan’ın grubu Habbaş’ın Filistin Cephesi’yle ilişkideydi. Bizim arkadaşlar ise El Fetih üzerinden Suriye’yle ilişki kuruyorlardı. Suriye, Türkiye’den gelen örgütlerle hem gizli servisi Muhaberat hem de dışişleri bakanlığı kanalıyla doğrudan ilişki kurmaya ve birtakım şartlar ileri sürmeye başladı.

Bu şartlar, açıkça Türkiyeli sol örgütlerin Türkiye’ye karşı kullanılması anlamına geliyordu. Türkiye’de bazı işleri yapmanı isteyebilecek şeyler söylüyordu Suriye. Biz bağımsızlıkçı bir harekettik. “Sonuçta kullanılacağız. Bizim burayı terk etmemiz lazım” dedik ve Suriye’yi terk ettik. Ben bu konuyu Öcalan’la konuştum. Ona, “Biz Suriye’den çıkıyoruz. Terk etme kararı aldık. Biz kendimizi kullandırtmayız. Senin yerinde olsam, Suriye’yi terk ederim. İsveç’e ya da başka bir yere gidersen iyi olur dedim”.

50 yıldır Kürtçülük yapan bir dönem kendi örgütü de (TKSP-PSK) Suriye de kalan Kemal Burkay, yıllar sonra Türk basınına verdiği röportajlarda ve demeçlerde Öcalan’ı siyasi yaşamı boyunca Saddam’ı ve Esad’ı taklit etmekle, PKK’yı ise Gladyo’ya hizmet etmekle eleştirmiştir.

PKK’dan ayrıldıktan sonra, PKK/Devrimci Birlik Hareketi’ni kuran, daha sonra, PKK’dan ayrılan Cahit Mehmet Şener’in kurduğu PKK/Vejin (Diriliş) Hareketi’ne karışan Tuncelili alevi kökenli Avukat Yıldırım, “Öcalan’ın Suriye istihbarat örgütüne çalıştığını” ileri sürmüş “Apo Kürt değil, Ermeni” demiştir.

Dün olduğu gibi bugünde PKK ve onun Suriye kolu PYD Esad rejiminin maşalarıdır PYD/PKK ve Türk Sol örgütlerin büyük bölümünün, Suriye gizli servisi ile BAAS rejimi ile kirli ve karanlık ilişkisi vardır.

ERUH VE ŞEMDİNLİ BASKININ PLANLARI ŞAM VE IRAK’TAKİ ÖRGÜT KAMPLARINDA PLANLANDI

Alperen Dergisi: Türk Sol hareketleri ve Solun kanlı tarihini çok iyi bilen bir yazarsınız. PKK vb Kürtçü – bölücü hareketler üzerinde de çok ciddi çalışmalar yapan, bu konularda “Cahşların Savaşı” gibi muhteşem ve çok önemli bir kitabın yazarısınız. Ortadoğu,  terörizm ve PKK üzerine akademik ve siyasi çevrelerde uzman olarak kabul edilen, görüşlerine önem verilen Ülkücü bir aydınsınız. PKK/KCK üzerine, Kürt hareketleri (Irak, İran ve Suriye) üzerine yayınlanmış çok sayıda incelemeleri, makaleleri yazıları olan bir kişisiniz.  Türkiye’de ve Avrupa da yüzlerce konferans veren bir fikir ve siyaset adamısınız. Yaptığınız çok önemli, ilmi ve belgesel araştırmalarınıza göre terör örgütü PKK, Eruh ve Şemdinli baskınlarını yapmasının amacı neydi? Örgüt bu eylemlerle ne yapmak istemişti? Eylem planları nerede hazırlanmış? PKK lider kadrolarından kimler bu hain eylemin mimarlığını yapmıştır?

Hakkı Öznur:  1. konferans ve 2. kongre gibi toplantılarda PKK MK silahlı mücadelenin başlatılma kararını almıştır. Artık sıra uygulamaya gelmişti.

PKK yönetimi 1984 kışını örgüt kamplarında değerlendirmişti. Bu süreçte örgüt kendi içinde silahlı propagandanın bir an önce başlatılmasını tartışmaya açmıştı. Bölgelerden kamplara çok sayıda yeni PKK’lılar gelmişti.

22 Temmuz günü 1984 Temmuz’unun ortalarında Kuzey Irak’ın dağlık kesiminde Lolan bölgesinde Lolan çayı üzerinde bir toplantı yapan örgüt Öcalan’ın acil eylem planını tartışmak üzere bir araya geldiler.

Toplantıya Abas kod aldı Duran Kalkan, Fuat kod adlı Ali Haydar Kaytan, Fatma kod adlı Kesire Öcalan, (Öcalan’ın eşi) Ebubekir kod adlı Halil Ataç, Cuma kod adlı Cemil Bayık, Şehmus kod adlı Ali Şah Al ve Selim kod adlı Selahattin Çelik katılmıştır.

Bir nevi örgütün üst düzey kadroları yeni eylem kararlarını acilen almak için toplanmışlardı. Şemdinli ve Eruh Baskınlarının kararları bu toplantıda alındı. Irak’taki Lak – Bir Kampı’nda son hazırlıklar yapıldı. Toplantıya katılan bazı PKK’lılar Bekaa Vadisi’ne ve Irak’taki kamplara döndüler. Sadece iki PKK MK üyesi Abas kod adlı Türk kökenli Duran Kalkan, PKK MK üyesi Şehmus kod adlı Ali Şah Al ile bir plan yaptılar. Örgütün Hakkari’den gelen kadrolarına yakında silahlı mücadelenin başlayacağını hazırlıklı olmalarını söyledi.

Hedef; büyük sansasyonel eylemlerle PKK’nın adını ve silahlı mücadelenin başladığını ilan etmekti. Aynı zamanda silahlı mücadeleyi yürütecek olan kasaba baskınları ile kendini duyuracak olan HRK (Kürdistan Kurtuluş Birliği)’nin kuruluşunu duyurmaktı.

PKK’nın ülke içindeki kadroları PKK MK’den Türkiye’de eylemlerin başlatılmasını istiyordu. PKK kendi içinde 1984 yılında yeni bir yapıya bürünecektir. Mao'nun Halk devrimi yöntemini seçmiş ve Suriye'nin desteklemesiyle  'Uzun süreli halk savaşı' ilan etme kararını almıştır. 'Uzun süreli halk savaşı' 1.'stratejik savunma', 2:'stratejik dengeleme' ve 3:'stratejik saldırı' başta olmak üzere üç aşamadan ibaretti.

Bunun ilk aşamasının yöntemini 'Silahlı Propaganda' olarak nitelendirerek Kürdistan Kurtuluş Güçleri adını verdikleri (HRK)’yi kurdular ve üç silahlı grup oluşturdular. Bu gruplar Hakkari, Van Şırnak’ta konumlanacaktı.

Hakkari’nin siyasi sorumlusu Halil Ataç, Van’ın Hasan kod adlı Sabri Ok (şimdi KCK üyesi) Şırnak’ın ise Cemil Bayık olacaktı. (Cemil Bayık şimdi KCK Başkanı). Silahlı Propaganda birimleri adını verdikleri 3 ayrı yapı kurdular.

'Agit' kod adlı Mahsum Korkmaz liderliğinde '14 Temmuz Silahlı Propaganda Birliği' Eruh – Şırnak – Pervari bölgesine, Abdullah Ekinci liderliğinde '21 Mart Silahlı Propaganda Birliği' Hakkâri-Çukurca-Şemdinli ve Ali Ömürcan liderliğinde '18 Mayıs Silahlı Propaganda Birliği' ise Van – Çatak bölgelerine saldıracaktı. Ancak Ali Ömürcan'ın grubu saldırıya geçemedi.

PKK yönetimi eylemlere atılım adını verdi.  Bu süreçte 22 Temmuz toplantısında Peşmerge dergisinin çıkarılmasına karar verildi. Örgüt yaklaşık 16 yıl bu dergiyi çıkardı.

Örgütün atılım dediği kanlı eylemlerdi bu eylemler yapılacaktı. Alınan kararlar Mihriban Sarıhan (Azime kod adlı) militan tarafından Şam’da Öcalan’a bir rapor halinde iletildi. Bu kadın militan 1995 yılında Barzani’ye bağlı peşmergeler tarafından öldürüldü.

PKK ERUH VE ŞEMDİNLİ EYLEMLERİNE “ ATILIM ” ADINI VERDİ

Alperen Dergisi: Terör örgütü 31 yıl önce adına “15 Ağustos atılımı” dediği, Bağımsız Kürdistan için “ilk kurşun” dediği kanlı eylemin 31. yıldönümünde yeni bir isyan ve yeni bir kalkışma peşinde mi?

Hakkı Öznur: Evet aynen öyle. Terör örgütü PKK/KCK Hakkâri, Şırnak ve Diyarbakır’a örgütsel olarak büyük önem veriyor. Lice, Silvan, Cizre, Silopi ilçeleri, Hakkâri kent merkezi, Şemdinli, Yüksekova ilçelerini stratejik açıdan çok önemsiyorlar.

Genç nesillerin yakın politik tarihimizi çok iyi bilmesi lazım. Onun için terör örgütünün 31. yılında yeni silahlı isyanlar peşinde koştuğu kanlı 15 Ağustos 1984 nedir? Niçin bu kanlı tarih PKK terör örgütü tarafından kutsanmaktadır? Bunun çok iyi bilinmesi lazım. Bu eylemin, uluslararası odakların PKK’yı kullanarak ülkemizi kan gölüne çevrilmesinde başlatılan ilk büyük karanlık adımdır.

Eylem talimatlarını BAAS rejimi vermiş PKK lideri Öcalan da uygulatmıştır. Abdullah Öcalan ve Şam rejimi birlikte planlamıştır.

PKK MK yapılacak eylemlerin yerini ve hedeflerini aylarca süren hazırlıklardan sonra silahlı gruplarına iletmiş onlarda bu hain baskınları yapmıştır.

Siirt'in Eruh ve Hakkâri'nin Şemdinli ilçelerine terör örgütü PKK mensuplarınca baskın usulü saldırı yapılmıştır. Örgüt mensupları karakollara ve askeri lojmanlara bombalı ve silahlı saldırı düzenlemiştir.

ERUH BASKINININ BAŞINDA “ AGİT ” KOD ADLI MAHSUM KORKMAZ ADLI ALÇAK VARDI

15 Ağustos 1984 akşam 21.30’da Eruh ve Şemdinli'de PKK ilk büyük ölçekli silahlı eylemini gerçekleştirdi. Siirt’in Eruh ilçesinde 2. Jandarma Karakoluna yapılan hain eylemi PKK’nın “14 Temmuz Silahlı Propaganda birliği” adını verdiği silahlı yapmıştır. Bu silahlı grubun başında PKK’nın önde gelen isimlerinden Mahsum Korkmaz vardı.

15 Ağustos arifesinde PKK’nin Merkez Komite üyeliğine seçilen Agit kod adlı Mahsum Korkmaz Kürtçe “Hezên Rizgarîya Kurdistan” denilen (HRK)  adlı silahlı yapının Merkez Konseyi’ne de seçilerek oluşturulan ilk HRK grubunda ‘14 Temmuz Silahlı Propaganda Takımı’nın liderliğini üstlenmiştir.

Tarih 15 Ağustos 1984’tür. Günlerden ise Çarşamba… İlçede telefonlar kesikti. Sıkça yaşanan bir olay olduğu için bu durum kimsenin dikkatini çekmiyor.

PKK, Şemdinli de olduğu gibi Eruh’ta da önceden keşif yapmıştı. Teröristler, karakolun hangi odasında Astsubayların oturduğunu, koğuşa nereden girildiğini PKK kuryesinden öğrenmişti.

Eruh’a 3 kişi gelip keşif yapmıştı. Keşif yapmaya gelenler arasında adına Bekaa Vadisi’nde “eğitim kampı” açılan Lice’de heykeli dikilecek kadar önem verilen Mahsum Korkmaz da adlı Mehmetçik katili de vardı.

Birigeni Yaylası’ndaki sarp kayalıklarda örgüt 4 – 5 aydır hazırlık yapmıştı. Sığınaklar kurmuşlardı. Sessiz ve derinden hazırlık yapan gruba, Eruh Jandarma Komutanlığı’na çay kahve götüren kişi de kuryelik yapıyordu.

Eruh baskınına katılanlar topu topu 25 kişiydiler. Eylemden önce gruplar halinde fotoğraf çektirdiler. Her grubun ayrı bir ismi vardı. Örneğin Eruh ilçesini basacak grubun adı ‘14 Temmuz Propaganda Takımı’ydı. Bu adı PKK’lı Hayri Durmuş’un 1982’de ölüm orucuna başladığı tarihten almışlardı. Onun anısına bu ismi kullanma kararı almışlardı. Her şeyi, örgütün en önemli ismi Mahsum Korkmaz planlıyor, en ince ayrıntılar üzerinde duruyordu.

Agit kod adlı Mahsum Korkmaz eylem talimatını eylemden 13 gün önce Pervari’nin Omyanus köyü civarındaki saklandıkları ormanda almıştı.

Zaman geçirmeden Şırnak ve Pervari’deki PKK’lı grupları toplar. Eruh baskınında bölgedeki bazı PKK sempatizanı köylülerden yardım almışlar, köylüler Eruh bölgesinde bir süre kılavuzluk yapmışlardır.

Baskından bir gün önce 14 Ağustos akşamı Mahsum Korkmaz PKK militanlarına Bekaa’dan gönderilen Eruh baskını talimatını ve HRK’nin kuruluşunu açıkladı. Ardından PKK’lı grup HRK yemini etti. Daha sonra PKK HRK ve Öcalan lehine sloganlar atmışlardır.

Mahsum Korkmaz eylemle ilgili planı açıkladıktan sonra PKK militanlarının nerelere saldıracaklarını tek tek anlatmıştır.

PKK'nın lider kadrolarından Mahsum Korkmaz’ın öncülüğündeki bir grup PKK’lı Eruh'ta, 15 Ağustos akşamüzeri Çırav Dağı'ndan ilçeye girdiler. PKK'lı grup Saat 21.30’da 2. Jandarma Karakolu’na silahlı bombalı roketatarlı saldırıda bulundu. Silahı ilk sıkan Mahsum Korkmaz olmuştur.  PKK saldırısında nöbetçi er Erzincanlı Süleyman Aydın ağır silahlarla yapılan seri tarama sonucu şehit düşmüştür.

Roketli eylem ardından bir grup karakolu, bir grup garnizonu, bir grup cezaevini hedef aldı. Ardından ilçeye yerleşen PKK’lı grup, karakolu, garnizonu ve cezaevini bastı. PKK militanı Mustafa Çimen köy camisinin hoparlöründen 15 Ağustos eyleminin ilanını okudu. Üzerinde PKK’nın cezaevlerinde ölen militanlarından Hayri Durmuş, Kemal Pir ile 2 Mayıs 1983’te, Sorani bölgesinde öldürülen Mehmet Karasungur’un resimleri bulunan ve “Biji PKK”, “Biji HRK” yazılı pankartları asmışlardır.    

Kanlı terör örgütü PKK’nın önemli isimlerinden Mahsum Korkmaz 22 Ağustos 1984'te PKK lideri sapık- sadist Öcalan’a yazdığı raporda baskının amacını ve yaptıkları hain planı şöyle anlatmıştır:

"Yapılan keşif sonucu yöneleceğimiz bütün kurum ve noktaların dar bir küme halinde bulundukları ve ortalarında da bölük düzeyinde askeri birliğin bulunduğu tespit edildi. Tasarlanan işgal ile kitlelere sözlü ve yazılı propaganda yapma olanağının ancak bölüğün etkisizleştirilmesi veya teslim alınmasıyla mümkün olacağı görüldü. Bu nedenle bölüğe yönelme hedeflerin dizisinde temel ve baş sıraya konuldu. İkinci sırada komutanların lojmanları ve askeri gazino, üçüncü sırada kahvehanelerde bildiri dağıtma, pankart asma (bombalı) ve banka soygunu. Dördüncü olarak cami hoparlöründen şehir halkına hitap etme, beşinci olarak şehir karayolunu iki ucundan keserek telefon hattını kesme hedef alındı. Sayımız 30 olarak belirlendi. 15 Ağustos 1984 Saat 21.00'de eylem yerine varılarak aksaksız mevzilenme ve atış sağlandı. Her şey planlama doğrultusunda işlemeye başladı.”

Yine Mahsum Korkmaz (Agit) 15 Ağustos eylemini günlüğüne şöyle not düşmüş:

‘İşte dört yıldan beri birçok ülke ve sınırı dolaşarak, içeride uzun zamandan beri hazırlığını yaptığımız gün nihayet gelmişti. İçimde büyük bir rahatlama hissettim ve ağzımdan cevap olarak çıkan ilk söz ‘İyi ama çok geç bu, daha erken de olabilirdi.’ Her şeye rağmen bizleri çok sevindiren bir haberdi bu. Ertesi gün yapılan toplantıda HRK bildirisi ve silahlı propaganda yönetmeliğinin okunmasının ardından yönetmelik uyarınca herkese ‘Hazır olan el kaldırsın’ der demez bir anda bütün eller şimşek hızıyla yukarı kalktı. Hazır olmayan yoktu. Yönetmelikteki devrim andını hep birlikte okuyalım dedim ve o anda havaya kalkmış sıkılı yumrukların eşliğinde dağları çınlatan gür bir ses dalgası yankılanmaya başladı.’

14 Temmuz Eruh Baskınına katılanlardan biri olan daha sonra PKK’dan ayrılan eski PKK şeflerinden Selahattin Çelik 2000 yılında Almanya’da yayınlanan “Ağrı Dağını taşımak” adlı, PKK’nın kanlı tarihini anlattığı kitapta Eruh ve Şemdinli baskınını ayrıntılarıyla anlatmaktadır.

Batman doğumlu Hacettepe Üniversitesi’nde okurken PKK’ya katılan örgütün Batman sorumluğunu bir dönem yapan 1980 – 1986 yılları arasında PKK’nın Türkiye içinde yaptığı birçok eylemlerde yer alan daha sonra Bekaa vadisine çıkan örgütün 1986 yılında burada yapılan 3. Kongresine katılan daha sonra Öcalan’la bazı konularda ters düşmesi üzerine Avrupa’ya gönderilen, burada örgütü tarafından Alman polisine ihbar edilerek yıllarca Alman cezaevlerinde yatan, çıktıktan sonra PKK ile bağını koparan Selahattin Çelik, Şu PKK’lı militanların Eruh baskınına katıldığını yazmış olduğu kitabında kod isimleriyle şöyle belirtmektedir:

-Mahsum Korkmaz (Agit) grubun lideri

-Mustafa Çimen ( Tevfik)

-Mustafa Yöndem ( Erdal)

-Mehmet Sevgat  ( Bedran )

-Kazım Kulu ( Şiyar)

-Nizamettin Taş ( Botan)

-İbrahim Durmaz ( Hacı)

-Fuat Aslan ( Azad)

-İzzetin Evcil ( Serdar)

-Müslim Durgun ( Doktor Baran)

-Nuri Aslan ( Haşim)

-Şahin Binici ( Bıji)

-Abdurrahman Tokdemir ( Cengo)

-Çetin Akkurt ( Musa )

-Düzgün Can ( Kazım)

-Burhan Ilık ( Fikret)

-Feyzi Aydın ( Selim)

-Adil Tunç ( Savaşçı)

-Kemal Emlik ( Bozan)

-Fadıl Tunç (  Halil)

-Resul Baliç ( Haki)

-Ali Gün ( Cuma)

-İbrahim Kaya ( Halil)  

Ve bazıları ile toplam 25 kişi katılmıştır.

PKK tarafından şehit edilen aziz şehidimiz Süleyman Aydın Erzincan’ın Mertekli köyünde binlerce vatandaşımızın katılımıyla tekbirlerle dualarla toprağa verilmiştir.

ŞEMDİNLİ BASKINININ BAŞINDA İSE ABDULLAH EKİNCİ ADLI PKK YÖNETİCİSİ VARDI

PKK mensupları ve PKK’nın lider kadrolarınca yayınlanan PKK ile ilgili örgütsel çalışmalarda yine PKK’nın kanlı tarihini anlatan örgüt propagandası yapan kitaplarda, PKK raporlarında ve PKK’nın çıkarmış olduğu dergilerde bu baskınlar ayrıntılı bir şekilde anlatılmaktadır.

Terör örgütü PKK eylemler için önce üç ilçe belirlemişti. Eruh, Çatak ve Şemdinli. PKK’nın buraları belirlemesinin sebebi İran ve Irak sınırına yakın olmasıydı. Yapılacak eylemler sonrası örgüt militanları Türkiye dışına rahatlıkla çıkılabilirlerdi.

Şemdinli Cumhuriyet Savcılığı’nın, Diyarbakır’da ki 7. Kolordu ve Sıkıyönetim Askeri Savcılığı’na gönderdiği fezlekelerde yine Diyarbakır 1 Nolu Sıkıyönetim Mahkemesi tarafından hazırlanan dava dosyasında Şemdinli baskınından, eyleminden geniş bir şekilde bahsedilmektedir. Yine PKK şeflerinin Şemdinli ve Eruh baskını ile ne yapmak istedikleri bu dosyalarda açıkça belirtilmektedir.

Dava dosyasında Şemdinli baskınına katılan roketatarı kullanan daha sonra itirafçı olan kod adı Bilal olan Hüseyin Tilki yakalandıktan sonra çözülmüş, her şeyi en ince detayına kadar itiraf etmiştir.

16 Mart 1985 yılında Şırnak yakınlarında yakalanan eylemi düzenleyen “21 Mart Silahlı Propaganda Birliğinin” üyesi 1958 Kahramanmaraş Afşin ilçesi Kacaköy doğumlu Hüseyin Tilki kanlı eyleme kendisi gibi katılanları, eylem planlarını verenleri tek tek mahkemede anlatmıştır.

Şemdinli ve Eruh baskınından iki gün önce PKK militanları Şemdinli’ye bağlı Altınsu köyünde bir araya geldiler.  Bu toplantının yöneticisi PKK – MK üyesi, gözlüklü olarak bilinen, Kod adı Ali olan 1955 Bingöl doğumlu, Çukurova Üniversitesi’nden makine mühendisi olarak mezun olan Abdullah Ekinci’ydi.

12 Eylül 1980 öncesi meşhur Siverek – Hilvan olaylarından dolayı aranan Abdullah Ekinci örgütü tarafından darbeden hemen sonra Lübnan – Suriye’ye çıkartılmıştır. 1980 – 1982 yıllarında Lübnan’daki PKK kamplarında daha sonra ise Irak’taki örgüt kamplarında görevler almıştır.

1980 sonlarında örgütü tarafından Türkiye’ye PKK örgütlenmesini ve silahlı mücadelenin başlatılması için çalışmalar yapması amacıyla gönderilmiştir. Ekinci, 1984 kışında yazın yapmayı düşündükleri silahlı eylemlerin ve örgütsel çalışmalarını yürütmüştür.

1984 Haziran’ında Öcalan’ın Şam’dan gönderdiği talimatlarla, ses getirmeyi düşündükleri büyük eylemleri yani Eruh ve Şemdinli baskınlarının planlarını birkaç arkadaşıyla gizli bir şekilde yapmıştır.

Yapılacak eylem PKK tarafından büyük gizlilik içinde hazırlanmıştır. Eyleme katılan PKK militanlarının birçoğu eylemi iki saat kala öğrenmişlerdir. Toplantıda 21 Mart Silahlı Propaganda Grubu’nun tamamı bulunuyordu.

21 kişiden oluşan bu gruba “21 Mart Silahlı Propaganda Grubu” denmiştir. Abdullah Ekinci kısa ve genel bir değerlendirme yaptıktan sonra HRK’nin (Hezen Rizgariya Kurdistan -Kürdistan Kurtuluş Birlikleri) kurulduğunu açıklamış, daha sonra da HRK’nin kuruluş bildirgesini okumuştur.

(Bu bildirge daha sonra 15 Ağustos günü gerçekleşecek olan Şemdinli ve Eruh baskınlarında dağıtılan bildiridir.) Bildirgede HRK’nin kuruluş gerekçeleri, amaçlan ve örgütlenme biçimi ile ilgili bilgiler var.  Abdullah Ekinci bildiriyi okuduktan sonra HRK’nin kuruluşunun bütün dünyaya çok ses getirecek bir eylemle duyurulması gerektiğini söyleyerek bu amaçla bölgede faaliyet yürütecek olan 21 Mart Silahlı Propaganda Grubu’nun kurulduğunu ve bu grubun Şemdinli eylemini gerçekleştireceğini açıklamıştı.

Toplantıda bulunanların neredeyse tamamı bu açıklamaları ilk kez duyuyordu. Abdullah Ekinci “Arkadaşlar eğer soracak bir şeyiniz yoksa planlama aşamasına geçeceğiz.” demiş. Ardından örgüt hemen planlama aşamasına geçmiştir.

Abdullah Ekinci, 15 Ağustos akşama doğru PKK militanlarına 15 Ağustos gecesi saat 21.30’da yapılacak olan eylemi ve bu eylemde yer alacak olan 19 kişilik eylem birliğini ikiye ayırarak yapacakları eylemi tek tek anlatmıştır. Bu eyleme, PKK’nın önemli isimlerinden Salih Hoca kod adlı Mahmut Bilici ve Tekin Kod adlı Bozan Okay örgüt talimatıyla Irak’taki kamplara gönderildikleri için bu kanlı eylemlerde yer almamışlar ancak diğer birçok PKK eylemlerinde ön safta yer almışlardır.

Şemdinli baskını bir binanın üst katında atılan roketatar atışıyla başlamış ve Abdullah Ekinci’nin ateşlediği iki işaret fişeğiyle eylem bitirilmiştir. 

PKK şeflerinden Abdullah Ekinci aşağıda isimleri verilen 21 Mart Silahlı Propaganda Grubu üyesi 19 kişiden oluşan eylem birliğini öncelikle iki guruba ayırmıştı.

21 Mart Silahlı Propaganda Grubu (Şemdinli Eylemine Katılanlar):

-Abdullah Ekinci (Gözlüklü Ali)

-Mehmet Emin Taştan (Zeki)

-Cihangir Hazır (Baran-Sarı Baran)

-Kemal - Propaganda Sorumlusu

-Mehmet Ağaaslan (Nasır)

-Hüseyin Tilki (Bilal)

-Seferi Yılmaz (Renas - Foto)

-Yaşar Kahraman (Cuma)

-Osman Tekin (Adnan)

-Mustafa ÖMÜRCAN (Sarı Ömer)

-Ümran Özkul (Faysal)

-Haran Aras (Şerif)

Birinci grup saldın grubuydu, 10 kişiden oluşuyordu. Grubun sorumlusu ayı zamanda tüm grubun sorumlusu olan Abdullah Ekinci’ydi. Bu grup da kendi arasında ikiye ayrılacaktı. Abdullah Ekinci (Gözlüklü Ali), Hüseyin Ti İli (Bilal), Seferi Yılmaz (Renas-Foto) Harun Araş (Şerif), Dişsiz Mahmut, Halit, Hamit’ten oluşan birinci grup henüz inşaat halinde olan askerlik şubesini yerleşerek 118. Sınır Jandarma Taburu’nun askeri gazinosunu hedef alacaktı. Saldırı grubundan geri kalan Mehmet Ağaaslan (Nasır), Cihangir Hazır (Baran) ve Celal adlı militanlar ise bir tür savunma görevi üstlenecek, aynı İlçe Jandarma karşısında bulunan Şemdinli’nin tek camisi olan Ulu Cami ile İlçe Jandarma önünden geçen yol arasına yerleşerek söz konusu binayı hedef alacaklardı.

İkinci grup olan propaganda ve devriye grubu ise dokuz kişiden oluşuyordu. 15 Ağustos eylemlerinin kararlaştırıldığı Lolan toplantısı öncesinde Avrupa’dan dönen Ozan Sefkan’ın (Celal Ercan) hazırladığı bir afişi asacaktı. Afiş bombalı olacaktı ve bomba düzeneği de Yaşar Kahraman (Cuma) tarafından hazırlanacaktı.

Şemdinli deki 118. Sınır Jandarma Tabur Komutanlığı’nın gazinosu ve ilçe Jandarma Bölük Komutanlığı PKK’nın silahlı gücü HRK militanları tarafından roket atar ve ağır silahlarla taranmıştır. İlçe merkezinde bölücü HRK bildirileri dağıtılmış ilçe merkezindeki iki kahveden biri olan açık hava yazlık kahvehanesinde yaklaşık 1 saat PKK ve Öcalan propagandası yapılmıştır.

PKK’lı bir terörist Türkçe olarak “Biz PKK’lıyız. Sizleri sömürgeci TC’nin elinden kurtaracağız. Bağımsız Kürdistanı kuracağız. Silahlı mücadele başlattık. Biz Kürt özgürlük mücadelesi gerillasıyız. Yaşasın PKK, Yaşasın önder Apo”  demiştir. 

PKK’lı teröristler Şemdinli ilçe merkezinde silah zoruyla yanlarına aldıkları vatandaşlara zorla PKK ve Öcalan lehine sloganlar attırmışlardır. Terörist PKK eylem öncesi ilçe girişinde yolları kesmiş,  sağa – sola örgüt propagandası yapan bombalı pankartlar asmıştır.

Asılan pankarttın üzerine PKK’lı ölen militanlardan Mazlum Doğan’ın silahlı bir resmi çizilmiş, ayrıca Kürtçe olarak “Tekoşîna Doğan Her Dem Reya Me Ronahi Dıke – PKK Berxwedan Jıyane.” (Mazlum Doğan’ın Mücadelesi Daima Yolumuzu Aydınlatıyor – PKK Direnmek Yaşamaktır) yazıları yazılmıştı.

PKK’lılar ilçenin askerlik şubesi inşaatında çalışmakta olan işçileri de silahla tehdit etmişler, işçileri etkisiz hale getirdikten sonra binanın en üst katına kitlemişlerdir. Burada, Bilal kod adlı Hüseyin Tilki adlı PKK militanı b-7 roketini önceden belirledikleri askeri hedefe nişanlayıp,  tetiğe basmıştır. Ardından diğer PKK’lı hainler de askeri mahallere roketle ve uzun namlulu silahlarla ateş etmişlerdir.

PKK’lı teröristlerin Jandarma taburuna yaptıkları silahlı taramada o sırada tabur gazinosunda bulunan Astsubay Memiş Arıbaş karın boşluğundan ağır yaralanmış, olaydan 5 gün sonra ise şehit olmuştur.

PKK’lı militanlar eylemleri bitirdikten sonra gecenin karanlığında eylem yaptıkları yerlerden eylem planları yaptıkları Altınsu köyünün sırtını verdiği dağlara sloganlar atarak gitmişlerdir.

PKK’lı teröristler her iki ilçeyi de bir süre ellerinde tutarak ilçe meydanında ve cami minarelerinden terör örgütünün propagandasını yaptılar. Aynı zamanda Ziraat Bankası’nı soymak amacıyla banka personelinin evlerine baskın yaptılar. Bu saldırı örgütün yaptığı ilk büyük saldırı olarak kabul edilir.

Her iki hain baskın sonucunda iki askerimiz şehit düşmüş, 3 sivil ve 9 askerimiz yaralanmıştır. Jandarma birliğine ait çok sayıda silah, mühimmat, malzeme gasp edildi.

ŞAM’DA BULUNAN TERÖRİSTBAŞI ÖCALAN, ERUH VE ŞEMDİNLİ BASKINLARINI YAPAN, MEHMETÇİKLERİMİZİ ŞEHİT EDEN PKK’LI CANİLERE “KUTLAMA MESAJI” ÇEKMİŞTİR



Alperen Dergisi: Esad rejiminin maşası olan terör örgütünün ele başısı Öcalan bu kanlı baskınlarla ilgili neler söyledi?

Hakkı Öznur: Bölücü örgütün yayınlarında 15 Ağustos 1984 kanlı baskınları için   “tarihe ilk kurşun olarak geçecek olan 15 Ağustos Atılımı, Agit yoldaşın komutasında gerçekleşen Eruh baskınıyla özgürlük mücadelesinin en önemli ayağı olan gerilla savaşını başlatmıştır.” denilmektedir.

Her iki eylemi PKK’nın bir kolu olan “HRK” üstlenmiştir. PKK lideri Öcalan Eruh ve Şemdinli baskınlarını şu hain sözlerle övmüştür:

“Bir ulusun varlığı tümüyle tehdit altındaydı. 15 Ağustos atılımı bu yok olmanın önüne geçilmesi için bin bir emekle hazırlanmış, başta o zindan direnişiyle, zindan şehitlerinin anılarına bağlılığın bir gereği olarak ve en başta da bir ulusun son nefesini vermemesi için atılması gereken bir adımdı. Ve biz de bu adımı atmaktan çekinmedik”.

Eruh ve Şemdinli baskınları sonrası PKK’nın Bekaa ve diğer örgüt kamplarında örgüt militanları silahlı kutlamalar yapmışlardır.

15 Ağustos eyleminin tarihte PKK için çok önemli bir başlangıç olduğunu söyleyen bu kanlı eylemlerin planlayıcısı olan PKK MK üyesi Duran Kalkan denen hain bu eylemler sonrasında yaşadıklarını duygularını örgütün yayınında şöyle anlatıyor:

“Eylemin karar ve planlayıcılarından, hazırlıklarını yapanlardan olduğum için, tarihini ve eylemin yapılacağını biliyordum. Fakat düşmanın gizleyeceği yönünde endişelerimiz söz konusuydu. Nitekim pratikte öyle oldu. 16 Ağustos geçti, eylemlere dair basında hiçbir şey yer almadı. 17 Ağustos sabahı oldu, yine herhangi bir şey çıkmadı. Bu bizde birlikte olduğumuz arkadaş çevresinde belli bir endişe yarattı.

Haberi basın iki gün sonra verdi. Bu tabi bekleyip duyamadığımız haberin biraz geç duyulması olarak bizde büyük coşku ve heyecan yarattı. Zaten biz de Şemdinli eylem sahasına yakındık. Şemdinli güçlerinin en son hazırlıklarını da yapıp bizzat eylem alanına gönderilişini örgütlemiştik. Fakat dönüşte bize ulaşmaları söz konusu değildi. Farklı sahalara hareket edeceklerdi. O nedenle de pratik bilgilenme imkânımız olmadı. 17 Ağustos akşam bülteninde BBC radyosu Eruh ve Şemdinli eylemlerinin gerçekleştiğini ilan edince, tabi planlarımızın başarılı olduğunu ve hesaplanan politik etkiyi yaptığına dair inancımız oluştu. Başarı sağlandığını gördük.”

Bakın Mehmetçik katillerinden biri olan PKK MK üyeliği yapan şimdi KCK yöneticilerinden olan örgütün ideoloğu olarak kabul edilen Duran Kalkan, PKK taraftarı Emin Sarı tarafından kaleme alınan “İlk Kurşunlu Yıllar- 15 Ağustos 1984” adlı Eruh ve Şemdinli baskınlarını yücelten PKK propagandası yapan bu bölücü yayına “İkinci Nevroz” adlı önsöz yazmış, bu kanlı baskınları ve eylemleri övmüştür.

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Duran Kalkan 2008 yılında 15 Ağustos 1984 eylem kararının hazırlık toplantılarında nasıl ve nerelerde ele alındığını PKK yanlısı – ANF’ye de anlatmıştır.

Her şeyden önce eyleme ciddi yaklaştıklarını söyleyen Kalkan, o gün yaşadığı duygu ve düşünceleri 15 Ağustos kararı ve kararın eylem birimlerine ulaştırılması sürecini yine şöyle anlatıyor:

“15 Ağustos atılımı, bir süreci ifade ediyor. Süreç içerisinde birçok toplantı yapılmış ve bu toplantılarda alınan kararlar söz konusu. En temel karar 82 yazında gerçekleştirilen ikinci kongrede oldu. Hem stratejinin kabulü silahlı direnişin kararlaştırılması hem de ülkeye o temelde dönüş kararı ikinci PKK kongresine aittir. 83 yılı boyunca yine 84 Şubat ayında parti merkezinin bir toplantısı yapılmıştı. Daha çok örgütsel sorunlar tartışılmış olsa da silahlı direnişin geliştirilmesinin önünde de bir kararlılık orada da oluşmuştu. Bu toplantının ülkeye taşırılması sürecinde silahlı direnişin geliştirilmesi, Güney ve kuzey Kürdistan sınır zemini üzerinde oldu. Ardından daha da somutlaşmak üzere genel planda hazırlanan ve oluşturulan kararlar tam isteneni vermeyince Haziran sonunda Temmuz başında önce Lolan’da sonra Zap yakınında Kurejahro ile Şikefta Birindara arasında iki toplantı oldu. Lolan’daki toplantı daha çok Önderlik sahasından gelen Fuat arkadaşın Önderliğin değerlendirmelerine ilişkin tuttuğu notların tartışılıp planlaması temelinde geçti. Birçok konuda geniş değerlendirmeler yapmıştı. Fuat arkadaş da onları not almıştı. Toplantıya katıldı ve bütün perspektifleri aktardı. Pratik durumu değerlendirdik ve Kürdistan Kurtuluş Birliği HRK’nin kurulmasına, askeri birlik yaratmaya karar verdik. Yine kitle çalışmasını nasıl yürüteceğimizi değerlendirdik. Doğrudan devlet güçlerini hedefleyen bir askeri eylemle öyle bir gerilla örgütlemesi temelinde başlamayı doğru bulduk, kararlaştırdık. Bu temelde düzenleme ve görevlendirmeler yaptık. HRK’nin birliklerini silahlı propaganda birlikleri biçiminde üç temel birlik olarak düzenledik. HRK’nin kuruluşuna ilişkin bildiri hazırladık, basımını yaptık. Daha sonra bütün bu karar düzeyini ve materyalleri alarak, Şikefta Birindara dediğimiz Zap yakınlarında bir sahaya gittik. Elli kişi civarında orada bir toplantı yaptık. Daha çok eylem planlaması üzerinde durduk. Bütün Zagros – Botan hattını içine alacak bir zemini eylem alanı yapmayı hedefleyen bir karara ulaştık. Ancak üç takımlık silahlı propaganda takımı kararlaştırmıştık. Her bir takım için bir kasaba olmak üzere üç kasaba. Bunlar kasabanın en küçük alanıydılar. Bir de bir üçgendi. Çevre en azından eylemi duyacaktı, çevre duydu mu bütün Zagros ve Botan hattı haberdar olmuş olacaktı. 15 Ağustos tarihini de orada kararlaştırdık. Herhangi bir şey değil, akılda kalacak bir zamandı. Böylece Lolan’da HRK’yi kararlaştıran, hazırlayan, düzenlemeyi yapan, kitle çalışması birimlerini örgütleyen yaklaşım bu Şikefta Birindara’daki toplantıda askeri eylemlerin zamanını, içeriğini, yerini kararlaştırmaya kadar gitti.”

DEVLET DE BASIN DA EYLEMİ PKK’NIN YAPTIĞINI GÜNLER SONRA ÖĞRENDİ

Alperen Dergisi: Yakın Çağ siyasi tarihini çok iyi bilen araştırmacı –yazar ve aynı zamanda Ülkücü bir fikir ve siyaset adamısınız. Stratejik maşa PKK terör örgütünün bu kanlı eylemlerini o zamanın hükümeti kolluk güçleri ve basın nasıl gördü? Ne dediler? Ne söylediler? Ne yazdılar?

Hakkı Öznur: Şemdinli ve Eruh’ta askerlerimiz şehit edilirken, karakollarımız basılırken, ortalık savaş alanına dönmüşken hiç bir basın yayın kuruluşu olayı iki gün görmemişti. Hem görsel hem yazılı basın normal yayın akışlarına devam ediyorlardı.

Hükümet, güvenlik güçleri ve halk böyle bir eylem beklemedikleri için çok şaşkındılar. Asker de paniğe kapılmış böyle bir eylemi hangi örgütün yaptığını günler sonra öğrenmişti. Barzani’nin veya Talabani’nin peşmergeleri olabilir mi diye düşünenler olmuşsa da kimsenin aklına PKK ilk başta gelmemişti.

Stratejik maşa PKK'nın ilk büyük ölçekli silahlı eylemi 3 gün sonra duyuldu. Eruh – Şemdinli baskını, 3 gün içinde hiç gündeme gelmedi. 15 Ağustos 1984 yılında Şemdinli – Eruh baskınını ilk duyuran 18 Ağustos'ta Hürriyet gazetesi oldu. "Güneyde Operasyon" sürmanşetini kullanan Hürriyet, o tarihte gerçekleştirilen baskına gazetede geniş yer verdi. Daha sonra eylem Türkiye'de ve dünya kamuoyunda günlerce ilk haber olarak duyuruldu.

İlk 24 saat itibariyle Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Turgut Özal’ın da eylemden haberi yoktu.

Dönemin ANAP (Anavatan Partisi) Sağlık Bakanı Bülent Akarcalı daha sonraları Özal’ın ölümüyle ilgili araştırma yapan Devlet Denetleme Kuruluna verdiği ifadesinde Eruh ve Şemdinli baskını ile ilgili şu bilgileri vermekte:

“1983 sonu büyük bir 'sürpriz ile Anavatan Partisi iktidara geliyor. 25 Mart 1984’te yerel seçimleri yapıyoruz. Belediyelerin tümü Doğu ve Güneydoğu hariç emekli veya muvazzaf subaylar tarafından yönetiliyordu. Yapılan belediye seçimlerinin büyük çoğunluğunu ANAP kazandı. Bütün adaylarımızı belki de ilk defa olarak mahalli insanlar Kürt’ü, Zaza’sı, Süryani’si, Türk’üm, Arap’ım diyenlerden belirledik. Bu insanlar belediye başkanı ve il genel meclis üyesi oldu. Turgut Bey bu kapsamda, bir demokratikleşme hareketini başlattığını söyledi. Parti olarak da bütün çalışmalarımızı bu yönde yaptık. Tam o sırada büyük bir katliam ile karşı karşıya kaldık. Öyle ki, bir cumartesi akşamüstü katliam oluyor biz o sırada meclisteyiz. Çok iyi hatırlıyorum. Ben Turgut Bey ’i gece Saat 01.00’de makam arabasına binmesine eşlik ettim. Ertesi gün bizim o katliamdan haberimiz oldu. Düşünebiliyor musunuz? Silahlı kuvvetler ülkenin Başbakanı’na katliamı 24 saat sonra bildirdi. Eruh katliamı telsiz ve telefon kayıtlarından ülkenin Başbakanı’na ne zaman haber verildiği araştırılsın.”

Bülent Akarcalı Turgut Özal’a ne zaman saat kaçta haber verildiğini açıklamıyor ancak kamuoyu eylemleri ilk olarak 17 Ağustos günü Genelkurmay Başkanlığı’nın yaptığı yazılı bir açıklamanın 18 Ağustos tarihli gazetelere yansımasıyla öğrenebilmişti.

Türk medyasından önce Amerika'nın Sesi Radyosu bu kanlı baskınları yine Genelkurmay Başkanlığı’nın açıklamasına dayanarak aktarmıştı. Genelkurmay Başkanlığı’nın 18 Ağustos tarihli gazetelere yansıyan açıklaması aynen şöyledir:

“15 Ağustos 1984 gecesi, sol ayrılıkçı örgütlere mensup bir grup silahlı terörist Siirt’in Eruh ilçesi jandarma karakol binasına karşı silahlı ve bombalı saldırılarda bulunmuş ve ilçe halkı üzerinde baskı ve sindirme eylemlerine başvurmuştur. Söz konusu saldırı sırasında meydana gelen müsademede bir jandarma eri şehit olmuş, 6 er ve 3 sivil yaralanmıştır.

Aynı gün akşamı Hakkâri ili Şemdinli ilçesinde diğer bir ayrılıkçı terörist grup, jandarma subay açık hava gazinosunun, subay lojmanlarını ve İlçe Jandarma Karakolunu otomatik silahlarla taramışlar ve burada da bir subay 1 astsubay ve 1 erimiz hafif şekilde yaralanmıştır”.

Genelkurmay Başkanlığının açıklamasında eylemi gerçekleştirenlerin kimliği ile ilgili yapılan sol ayrılıkçı örgüt tanımı ilginçtir ve aynen gazetelerin ilk gün haberlerine de yansımıştır.

18 Ağustos tarihli Hürriyet gazetesinin “Güneyde Operasyon” manşetinin altında “Sol Ayrılıkçılar” tanımı kullanılmıştır. Aynı tarihli Güneş gazetesinin “Eruh’ta Saldırı” manşeti haberinde de “Silahlı Sol Ayrılıkçılar” denmektedir, aynı günün Milliyet gazetesinde ise “Ayrılıkçılar Saldırdı” başlığı kullanılmıştır. Sonraki gün yayınlanan Güneş gazetesinin “İki Saldırgan Yakalandı” manşetli haberinde ise ilk kez “Apo” denilerek Abdullah Öcalan’dan ve PKK’den söz edilmiştir. Takip eden günlerde yapılan yayınlarda net bir tanım kullanılmamış bazen “Sol Ayrılıkçılar”, bazen “Ayrılıkçılar” bazen de PKK içindeki hiziplerden bahsedilmiştir.

PKK eylemleri üzerine konuşan hükümet ve askeri yetkililer sürekli olarak “Bir Avuç Çapulcu”, “ Devlet Eşkıyaya Pabuç Bırakmaz ”   demişlerdir.

Eruh ve Şemdinli baskınları ilk anda çok önemsenmedi. Son birkaç yıldır zaman zaman ve yer yer görülen vur – kaç eylemlerinden biri sanıldı. O dönemde, merhum Turgut Özal’ın Başbakanlığını yaptığı ANAP hükümeti, eylemi gerçekleştiren PKK için 'bir grup eşkıya' diyerek kanlı eylemi geçiştirmişlerdi, pek önemsemişlerdi. O günün gazetelerinde de eylemi küçümseyen ve kısa sürede bastırılacağına ilişkin değerlendirmeler yer aldı. 

1984 yılında terör örgütü PKK’nın silahlı mücadeleye başladığını ilan etmesinden bugüne;  31 yılda

6 Cumhurbaşkanı,

9 Başbakan;

18 hükümet,

12 Genelkurmay Başkanı,

25 İçişleri Bakanı

9. MİT Başkanı  değişti…


Ama değişen bir şey yok. Küresel emperyalizmin desteklediği bölücü PKK terörü devam ediyor.

TURGUT ÖZAL, KENAN EVREN: DEVLET ÜÇ BEŞ ÇAPULCUYA PABUÇ BIRAKMAZ,

Eruh ve Şemdinli baskını sonrasında Cumhurbaşkanı Kenan Evren Başbakan Turgut Özal ve Genelkurmay Başkanı Necdet Üruğ Şemdinli’yi ziyaret ettiler. Bu ziyaretlerden ilki 25 Ağustos’ta Genelkurmay Başkam Necdet Üruğ’un ziyaretiydi. Daha sonra 2 – 3 Ekim’de, Cumhurbaşkanı Kenan Evren yanına konseyin 4 generalini alarak Van, Şemdinli, Yüksekova, Eruh, Tatvan, Muş, Kars, Kağızman ve Erzurum’u kapsayan 5 günlük bir geziye çıktı.

18 – 19 Ekim’de Başbakan Turgut Özal ilçeyi ziyaret etmişti. Özal, Eruh’a giderek burada halka hitap etmiştir. Yaptığı konuşmada “Türkiye Cumhuriyeti, Devleti çapulcuların eşkiyaların başlarını ezecektir.” demiştir.

Bu ziyaretler arasında şüphesiz en ilginci 1 Temmuz 1983 tarihinde Kara Kuvvetleri Komutanı, 6 Aralık 1983 tarihinde de Genelkurmay Başkanlığına atanan. Necdet Üruğ’un ziyaretiydi. Nejdet Üruğ beraberinde Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Mehmet Buyruk, 2. Ordu Komutanı Orgeneral Adnan Doğu ve 7. Kolordu Komutanı Korgeneral Kaya Yazgan ile birlikte 24 Ağustos günü Diyarbakır’dan başlayan bölge gezisinde önce Siirt’in Eruh İlçesi’ni, ardından da Şemdinli’yi ziyaret etmişti. Necdet Üruğ ve beraberindekilerin Şemdinli ziyareti aslında sıradan bir ziyaret değildi. Zaten Necdet Üruğ’un yolu da Şemdinli’ye ilk kez düşmüyordu.

Necdet Üruğ,  1963 – 64 yıllarında Şemdinli’de Kurmay Yüzbaşı olarak görev yapmıştı ve bu yıllarda oradan dostlar da edinmişti. Aradan geçen yirmi yıldan sonra tekrar Şemdinli’ye yolu düşen Necdet Üruğ bu ziyaret öncesinde o günlerde edindiği ve öngörülerine inandığı bir dostunu unutmamış, o dostunun ziyaret öncesinde 3. Dağ ve Komando Taburu’nda hazır tutulmasını emretmişti. O dostu, dönemin Belediye Başkanı Nehrili Abdullah Çiftçi’ydi.

Necdet Üruğ daha önceden tanıdığı Nehrili Abdullah’la askeri birlikte samimi bir sohbet yapmış ondan bölgeyi, aşiretleri, Kürt örgütleri, peşmergeleri bildiği için Şemdinli baskınını yapanların kimler olduğunu sormuş, bu konuda neler bildiğini, bunların Barzani ile bir ilişiklerinin olup olmadığını, sormuştu.

Bölgenin tanınan isimlerinden Nehrili net şeyler söylememiş belki “peşmergeler” olabilir demiş. Tecrübeli bir komutan olan Necdet Üruğ da kendisine verilen istihbarat bilgileri doğrultusunda “kesinlikle Peşmergelerle, Barzanicilerle bir alakası yok! Çünkü bunların peşmergelerden üç farkları var: bir başları açıktır, (cemedani takmıyorlar) iki, ayaklarına mekap ayakkabı giyiyorlar, üç, elbiselerinin üzerine bol cepli bir yelek giyiyorlar. Bir de Kürtçeleri sizin Hakkari Kürtçesi gibi değil, Diyarbakır Kürtçesi konuşuyorlar ve kendi aralarında da Türkçe konuşuyorlar” demiş.

Cumhurbaşkanı Kenan Evren de 2 Ekim günü ilçeyi konsey üyeleri ile beraber ziyaret etmiş, ilçenin toplantı ve merasim alanı olan İlçe Jandarma Komutanlığı önünde halka seslenmiştir. Kenan Evren yaptığı konuşmada, devletin güçlü olduğundan ve bu işin üstesinden geleceğinden, bahsetmiş  “Devlet üç beş çapulcudan hesap soracaktır” demiştir.

Kenan Evren Şemdinli gezisini bitirdiği gün terör örgütü PKK’nın 21 Mart SP takımına bağlı Ferhat Kurtay Grubu bir askeri aracımızı Şemdinli yakınlarında pusuya düşürmüştü. Silahlı, bombalı saldırıda bulundular.

Kenan Evren, Muş ziyaretinde terör olaylarına değinerek o meşhur “asmayıp da besleyelim mi bunları?” dedi. Türk ordusu terör örgütünün baskınları ve eylemleri üzerine “Güneş ve Huzur Harekatı” adını verdiği askeri operasyonları başlattı.

16 Ağustos 1984 günü Genel Kurmay Başkanı Necdet Üruğ ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Mehmet Buyruk Diyarbakır’a gittiler. “Güneş ve Huzur Operasyonu” adı verilen operasyonu yönettiler.

1984 Eylülü’nün ilk haftasında Türk basını, TSK’nın yapmış olduğu askeri operasyonları haber olarak manşetlerden verdiler.  4 Eylül tarihli Milliyet ve 7 Eylül tarihli Tercüman vb. gazetelere bakılabilir.

Türk Basınında en çok kullanılan başlık: ayrılıkçı hainlere büyük operasyon- Eşkiyalar kuşatıldı- Yakalanmaları an meselesi-  Mehmetçik bölücü hainlerin peşinde. - Devlet bölücü hainleri hak ettiği cezaya çarptıracak- Şehitlerimizin kanları yerde kalmayacak vb…

Küresel maşa PKK’ya göre 29. Kürt isyanı, dönemin Anavatan hükümetine göre ise bir avuç şakinin eylemi…  O tarihte Başbakan olan Turgut Özal bir avuç şakinin eylemi olarak görmüştü. Dönemin hükümeti ve daha sonraki hükümetler, PKK ve bölücü terörü çok ciddiye almamışlar ve gereken tedbirleri uygulamayınca işte 31 yıl sonra, bölücülük milli güvenliğimizi tehdit eder konuma gelmiştir.   


ERUH BASKININDA YER ALAN MEHMETÇİK KATİLLERİ GÜVENLİK GÜÇLERİMİZ TARAFINDAN ÖLDÜRÜLDÜ

Kod adı Erdal olan Mustafa Yöndem PKK birinci konferansında da yer alan militanlardan biriydi. Örgütün Hakkâri ve Şırnak sorumluluğunu yaptı. PKK MK üyesi olan Yöndem 1986 yılında Şırnak’ın Uludere bölgesinde öldürüldü. Kod Adı Bedran olan ARGK mensuplarından olan Mehmet Sevgat 1987’de Şemdinli’de öldürüldü. Kod adı Şiyar olan Kazım Kulu 12 Ekim 1992’de Cizre’de öldürüldü. PKK MK üyeliği de yaptı.

Kod adı Hacı olan İbrahim Durmaz 1 Temmuz 1985’de Mutki de, kod adı Azad olan Fuat Aslan 20 Ağustos 1985’te Ağrı dağında öldürüldü. Kod Haşim olan Nuri Aslan 1985’te Şırnak Bestler mıntıkasında öldürüldü. Kod adı Musa olan Çetin Akkurt 24 Ekim 1984’de Şırnak’ta öldürüldü. Kod adı Ferhan olan Adil Tunç 8 Ekim 1988’de Uludere’de öldürüldü. Kod adı Halil Fadıl Tunç 30 Temmuz 1985’te Eruh’ta öldürüldü. Kod adı Haki olan Resul Baliç 4 Mart 1994 tarihinde Cizre’de öldürüldü. Yine bu eyleme katılan bazı PKK militanları da diğerleri gibi cezalarını buldular. Güvenlik güçlerimiz tarafından öldürüldüler.

Bu eyleme katılan bazı PKK militanları da örgüt içi hesaplaşmalardan dolayı Öcalan’ın emri ile “önderliğe başkaldırı ve örgüte ihanet suçlamasıyla” Mustafa Çimen vb. infaz edildiler. Kimilerini de intihar süsü verdiler. İzzet’in Evcil, Müslüm Durgun (Dr. Baran) Feyzi Aydın (Selim) vb. gibileri.

Bu kanlı eylemlere daha sonra PKK içinde MK üyeliğine kadar yükselen daha sonra Öcalan ile ters düştükten sonra ayrılan PKK’nın infazına uğramamak için batı ülkelerine ve Irak’ın kuzeyine kaçan örgütün önemli isimleri de vardı. Bunlardan biri Eruh baskınında yer alan Botan kod adlı Nizamettin Taş’dır. 18 yıl dağlarda olan PKK MK ardından ARGK askeri konseyi üyesi olan Öcalan yakalandıktan sonra PKK başkanlık konseyi üyesi olan daha sonra Osman Öcalan ile birlikte PKK’dan ayrılıp PWD diye bir örgüt kuran Nizamettin Taş şimdi Şimdi PKK korkusundan Barzani ve Talabani’nin gölgesinde Irak’ın kuzeyinde yaşamaktadır. PKK muhalifliğine devam etmektedir.

Kod adı Sarı Baran olan Cihangir Hazır da, 1990’da yapılan PKK 4. Kongresinde MK üyeliğine seçilmiş, 1 yıl sonra Öcalan’la görüş ayrılığına düşerek PKK’dan ayrılmış, kendisi gibi ayrılan Mehmet Şener’le Vejin (Yeniden Doğuş) grubunu kurmuştur. Ancak Öcalan muhaliflerini susturmuş, lider kadrolarının çoğunu infaz etmiş, kaçanlar ise Avrupa ülkelerine kaçmıştır. Kaçanlardan biri olan Cihangir Hazır da, 1998 İsveç’e iltica etmiş hala orada yaşamaktadır. PKK karşıtı tutumunu devam ettirmektedir.  1994 – 1995’te Irak’ın kuzeyinde Duhok şehrinde 2 kez silahlı saldırıya uğramış ve infazdan yaralı olarak kurtulmuştur.

ŞEMDİNLİ EYLEMİNE KATILAN BAZI PKK’LI MİLİTANLAR GÜVENLİK GÜÇLERİMİZ TARAFINDAN ÖLDÜRÜLMÜŞTÜR

Şemdinli – Eruh baskınında yer alan teröristlerin bir kısmı güvenlik güçlerimiz tarafından öldürülmüştür.

Kod adı Harun olan Şehmuz Yiğit 1987 yılında güvenlik güçleri tarafından öldürüldü. Kod adı Nasır olan örgütte ARGK üyeliği de yapan Mehmet Ağaslan 1985 baharında Hakkari’de öldürüldü.

Kod adı Süleyman Zeki olan Mehmet Emin Taştan adlı militan 1988 yılında Adıyaman Kahta’da 2 PKK’lı militanla birlikte öldürülmüştür.

Kod adı Tekin olan Bozan Oktay, kod adı Cuma Habeş olan Yaşar Kahraman, kod adı Rübar olan Abdülmecit Yılmaz 13 Temmuz 1985 günü Şemdinli’ye bağlı öncü köyü yakınlarında güvenlik güçlerimiz ile girdikleri çatışmada öldürülmüşlerdir. Kod adı Sarı Ömer olan Mustafa Ömürcan adlı PKK’lı 25 Mayıs 1987 tarihinde Adıyaman’ın Şerefli bölgesinde 4 arkadaşı ile beraber girdikleri çatışmada güvenlik güçlerimiz tarafından öldürülmüşlerdir.

Yine kod adı Hesan Çavuş olan Yusuf Özkanatlı PKK’lı militan saklandığı İran’ın Dize ilçesinin Lozin köyünde PKK karşıtı olan yine Kürtçü bir grup tarafından örgütsel çekişmeler nedeniyle öldürülmüştür. 20 Şubat 1991 tarihli PKK Doğu Kürdistan Temsilciliği’nin yayınladığı bildiride Yusuf Özkan adlı hain için şu ifade kullanılmıştır: partimizin yaşlı ve emektar militanı (Hesan Çavuş) Yusuf Özkan yoldaşı işbirlikçi hain güçlerin kahpe komplosunda şehit verdik.

Alperen Dergisi: PKK kendi içinde Eruh ve Şemdinli baskınları sonrası yeni bir örgütsel düzenleme yaptı mı?

Hakkı Öznur:   Terör örgütü PKK tarafından 1984 yılında kurulan, örgütün “çekirdek kadro” olarak nitelendirdiği, kısa adı HRK olan “Kürdistan Kurtuluş Birliği Silahlı Propaganda Birlikleri”, Vietnam’daki Vietkong’un bir kopyasıdır. Doğu Bloku’ndaki askeri düzene göre oluşturulan bu terör yapılanması çok sayıda karakol baskını yapmış, askerimizi, polisimizi şehit etmiştir. Bu karanlık örgüt, köyleri de basmış, yüzlerce aralarında kundaktaki bebeklerinde bulunduğu sivil insanları hunharca katletmiştir. PKK/HRK militanları bu kanlı eylemden saldırıdan sonra Kuzey Irak’taki kamplarına gitmişlerdir.

PKK’nın lider kadrosu 20 Aralık 1984’te yapılan toplantıda PKK’nın cephe kurumunun oluşturulmasını kararlaştırdı. 21 Mart 1985’te Bonn’da yapılan toplantıda “Kürdistan Ulusal Kurtuluş Cephesi’nin” (ERNK) kurulduğu açıklandı. PKK’nın politik kanadı olarak tasarlanan ERNK örgütün uluslararası alanda propagandasını yapacak ve gereken lojistik desteği sağlamaya çalışacaktı. Örgüt parti, cephe ve ordu adını verdiği Mao’nun halk savaşından Mahir Çayan’ın da öncü savaş stratejisinden etkilenerek silahlı mücadeleyi gerilla savaşını Türkiye’de uygulamak isteyecekti.

PKK TOPLAM 500 KÖY BASMIŞ HUNHARCA KATLİAMLAR YAPMIŞTIR

PKK 25 – 30 Ekim 1986 tarihinde Lübnan’da bulunan Helvi kampında 3. kongresini yapmıştır. Helvi Kampı, 3. kongreden sonra Mahsum Korkmaz Akademisi adını almıştır. PKK 1993’de kadro eğitiminin yapılacağı Parti Merkez Okulunu açtı. Burada her devre 250 – 500 kişilik militan kadro siyasi eğitimden geçirildi. Öcalan yakalandıktan sonra verdiği ifadede 1998 yılına kadar 15.000 gerilla eğittiğini söylüyordu. Bu kongrede HRK’nin yerine “Kürdistan Halk Kurtuluş Ordusu”nun (ARGK) kurulması Türkiye’de yürütülecek faaliyetler için yedi eyaletin (Botan, Garzan, Orta Eyalet, Serhat, Dersim, Mardin ve Güneybatı) ve bunların altında yerel komitelerin kurulması, Avrupa’daki diplomatik faaliyetlerin tamamen ERNK tarafından yürütülmesi kararlaştırıldı. Kongre kararları doğrultusunda 1987 ve 1988 yılı içerisinde “Geçici Köy Korucuları” (GKK) tasfiyesine yönelik Mardin, Siirt, Şırnak yöreleri başta olmak üzere 15 ayrı toplu katliam gerçekleştirmiştir. Bu acımasız terör örgütü çoluk çocuk demeden kundaktaki bebeğe kadar birçok masum vatandaşımızı vahşice katletmiştir. Köy katliamları ile savunmasız halkı etkisi altına almış ve buradaki gençleri saflarına katarken diğer bireyleri milis lojistik kurye faaliyetlerinde kullanmıştır.

PKK MİLİTANLARINA KILAVUZLUĞU ŞİMDİ DBP’Lİ ŞEMDİNLİ BELEDİYESİNDE EŞ BAŞKAN OLAN AZILI PKK MİLİTANI SEFERİ YILMAZ YAPMIŞTIR

PKK militanlarına Şemdinli’de kılavuzluğu o zaman 22 yaşında olan bu kanlı baskından dolayı 16 yıl içerde yatan şimdi DBP’li Şemdinli Belediyesi’nde eş başkan olan Seferi Yılmaz adlı, azılı PKK’lı vatan haini yapmıştır.

Terör örgütü PKK, 15 Ağustos gününü "ilk kurşun günü" ve "diriliş bayramı" olarak yeni eylemler yaparak kutlama kararı almıştır. PKK militanları her yıl 15 Ağustos gününde değişik eylemler yapmaktadırlar.

Alperen Dergisi: Sayın Başkanım “Çözüm Süreci” bahanesiyle Eruh ve Şemdinli baskınlarının kutlamalarını açıkça yapıyorlar. AKP hükümeti ise bu bölücü gösterilere 6 yıldır izin vermedi mi?

Hakkı Öznur: Anadolu’da güzel bir söz vardır: Taşları bağlamışlar, köpekler serbest…

PKK azdıkça azdı. Her gün şehit haberleri geliyor. PKK ilk kurşun dediği iki vatan evladını şehit ettiği Eruh ve Şemdinli baskınlarını AKP’nin çözüm süreci dediği ihanet sürecinde yıllardır güvenlik güçlerinin gözleri önünde kutluyor.

AKP’nin PKK açılımından yüz bulan PKK militanları daha üç yıl önce Şırnak’ın Beytüşşebap ilçesi yakınlarındaki Kato Dağı'na çıkarak ilk silahlı eylemin 29'uncu yıldönümünü 12 Ağustos 2013 tarihinde silahlarla örgüt marşlarıyla kutlamışlardır.

Çok şiddetli çatışmalara sahne olan Kato Dağı'na 15 Ağustos baskınını kutlamak için 12 Ağustos günü çıkmışlardır. Bölücü hainler. 3 gün süren kutlamalarını yaptıkları alana, bebek katili Abdullah Öcalan'ın dev posterini, PKK'yı sembol eden paçavraları ve çatışmalarda öldürülen PKK’lıların fotoğrafları asmışlardır.

Yine bu hainler çevredeki tepelere yakılan ateşlerle 'APO' yazmışlardır. Terör örgütü PKK lehine sloganları atan kalabalık gruplar Kürtçe müzik eşliğinde uzun süre halay çekmişler, havai fişek gösterileri yapmışlar. Üç gün süren kutlamalar yapmışlardır.

BDP’liler PKK’nın Eruh ve Şemdinli'de yaptığı silahlı eylemleri Diyarbakır’da, Batman’da, Hakkâri’de yapmış oldukları toplantılarla övmüşler Türk devletine, Türk ordusuna saldırmışlardır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin milli bayramlarına yasak getiren AKP, bölücü terör örgütü PKK’nın milli bayram ilan ettiği ilk silahlı eylem günü 15 Ağustos kutlamalarına çözüm süreci bahanesiyle ses çıkarmadı. Stratejik maşa PKK’nın “Milli Bayram” ilan ettiği ve ilk silahlı eylemi gerçekleştirdiği 15 Ağustos kutlamalarını ise serbest bıraktı. AKP, PKK’nın “ilk silahlı eylem” kutlamalarına izin verdi. PKK’nın ilk silahlı eylemini yapıp karakol bastığı 15 Ağustos günü Diyarbakır’da İstasyon Meydanı’nda düzenlenen mitingle kutlandı,  terörist başı Öcalan’ın posteri ile örgüte ait flamalar açıldı. Bölücü mitingde konuşan o dönem BDP Diyarbakır (şimdi HDP) milletvekili olan Nursel Aydoğan, terörist başı Öcalan’ın mesajını okumuştur.

PKK’nın 14 Ağustos 1984’te, Hakkari’nin Şemdinli ile Siirt’in Eruh ilçelerini basarak terör eylemlerini başlatmasının 31’inci yıldönümü nedeniyle 15 Ağustos akşamı Mardin’in Nusaybin İlçesi’nde gösteriler yapıldı. Burada konuşan HDP Mardin Milletvekili Gülser Yıldırım, terör eylemleri için "Bu, zalim ve mazlumun savaşıdır" demiştir. Eruh ve Şemdinli eylemlerini özgürlük eylemlerinin parçası olarak göstermiş bölücü katillere sahip çıkmıştır.

PKK açıkça  “özerkliğin” altyapısını oluşturmak için bir dizi yasa dışı hazırlık ve faaliyet yürütüyor. Bu konuda önemli aşama kaydeden örgütün, faaliyetleri “adalet”, “vergilendirme”, “siyasal yönetim” ve “eğitim” olmak üzere devletin tüm fonksiyonlarını kapsıyor. Şehir yapılanmasında yer alan Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketi (YDG-H) ile Öz Savunma Birimleri (ÖSB) tarafından bölge halkına silah zoruyla ayrılma dayatılıyor.

Oslo ve İmralı’da yapılan gizli görüşmeler, karanlık pazarlıklar PKK/HDP’nin işine yaramıştır. AKP terör örgütünü siyasallaştırmıştır. Önünü açmıştır. ABD ve Batı uşağı terör örgütünün vatan evlatlarımızı şehit ettiği ilk terör saldırısını “Kürdistan Devrimine” giden yolu açan “gün”  olarak kutlaması kabul edilebilir bir durum değildir.

PKK yeni silahlı hamleler peşindedir. Örgüt bilerek, “15 Ağustos” tehdidinde bulunmaktadır. Arkasına küresel emperyalizmi alan taşeron örgüt devlete meydan okumaya kalkmaktadır. Terör üssü Kandil, yandaşlarına “şehirlerde ve kırsalda ayaklanın, devlete isyan edin” talimatı vermiştir.

PKK’nın haftalık yayın organı Demokratik Ulus’un 18 – 25 Ağustos tarihli manşeti aynen şöyledir: “Özyönetim Bir 15 Ağustos hamlesidir. 15 Ağustos ruhu ile demokratik özerklik hemen ilan edilmelidir.”

Dağdan inen PKK’lı kadrolar merkezdeki yandaşlarıyla 1992 yazında olduğu gibi silahlı isyan peşindeler. Kandil’den giden talimatlar burada rahatça uygulanır. Bir nevi örgütün uygulama laboratuarlarıdır.  Özet olarak PKK, Hakkâri, Şırnak, Diyarbakır merkezli kalkışma peşindedir. Bölücülük işte bugün bu noktaya gelmiştir. “Özerlik” ilan ediyorlar, “Kantonlar”  kurmaya kalkıyorlar. Bu bölücü kalkışmanın sorumlusu, PKK açılımını uygulayan AKP hükümetidir.

PKK AÇILIMINI YAPARSAN, ÖRGÜTE SES ÇIKARTMAZSAN HAİNİN HEYKELİNİ LİCE’YE DİKERLER

Alperen Dergisi: 15 Ağustos 1984’te Şemdinli ve Eruh ilçelerini basan 2 askerimizi şehit eden eylemin organizatörü Mahsum Korkmaz’ın kanlı baskından 24 yıl sonra Diyarbakır’ın Lice ilçesine heykeli dikilmesine nasıl izin verilir? Neler söylemek istersiniz?

Hakkı Öznur: Biliyorsunuz Eruh Şemdinli baskını, bu kanlı eylem PKK’nın örgüt tarihinde “eylemlilik halinin başlangıcı” olarak kabul edilmektedir. Mahsum Korkmaz işte bu ilk planlı saldırının başındaki PKK’lı isimdir. Örgütün o dönemli silahlı kanadını oluşturan HRK’nın da başıdır.

PKK’nın şehit ettiği ilk askerimiz er Süleyman Aydın’dır. Onun heykeli Eruh’ta yaptırıldı. Aydın’ı şehit eden PKK’lı Mahsum Korkmaz’ın heykeli ise 15 Ağustos günü Diyarbakır – Lice ilçesinde dikildi. Bu ülkenin valisi, savcısı rezaleti seyretti. Çünkü kendilerine hükümetten “Aman dokunmayın, barış süreci zarar görür” denildi.

PKK’lıların Diyarbakır’ın Lice ilçesinde diktikleri terörist heykeli milletimizin tepkisi üzerine yapılan operasyonla yıkıldı. PKK’nın bölgede provokasyon geliştirme çabaları boşa çıktı. Çıkan olaylarda 1 PKK’lı öldü.

PKK’lıların diktiği heykelin bir anda ülke gündemine oturmasıyla birlikte savcılıkta harekete geçti. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın “terör örgütü propagandası yapıldığı” gerekçesiyle soruşturma başlattı. Lice Sulh Ceza Mahkemesi de heykelin “suç unsuru ve propaganda aracı” kararın vermesinden sonra, el konulması kararlaştırıldı.

Mahkemenin el koyma kararının ardından güvenlik güçleri 19 Ağustos 2014 sabahı saat 06.00 sıralarında heykeli kaldırmak için bölgeye operasyon düzenledi. Operasyon düzenleneceği haberini alan PKK’lı gruplar bölgeye giderek askeri güçlere patlayıcı maddeler, roketatar, tüfek, otomatik silah, havai fişek ve zaman zaman da ateş açarak karşı koydular.

Askeri güçlerin operasyonundan sonra PKK’lı Mahsum Korkmaz’ın dikilen heykeli yerinden sökülerek kaldırıldı. 4 günlük heykel rezaleti böylece son bulmuş oldu.

Operasyon sırasında helikopterlere ateş açıldı, 2 helikopterde 6 farklı kurşun izi bulunduğu açıklandı.

Genelkurmay Başkanlığı’ndan yapılan açıklamada olaylarla ilgili önemli bilgiler paylaşıldı. İşte o açıklama şöyleydi:

“Diyarbakır/Lice Yolçatı Köyü bölgesinde inşa edilen, terörist heykeli bir operasyonla kaldırılmıştır. İcra edilen operasyona katılan birlikler, 19 Ağustos 2014 tarihinde saat 09.45’te üs bölgelerine dönmüşlerdir.

ÖCALAN KENDİNE RAKİP OLARAK GÖRDÜĞÜ MAHSUM KORKMAZ’I ÖZEL BİR OPERASYONLA İNFAZ ETTİRMİŞTİR

Alperen Dergisi: Eruh ve Şemdinli eylemlerinin liderleri daha sonra Öcalan tarafından tasfiye edilip ortadan kaldırılmışlar. Doğru mu?

Hakkı Öznur: Doğrudur. PKK’nın yayın organlarında “Kürdistan’da zorun rolü” adı altında cinayetler “meşru teori” haline getirildi. Terörü meşrulaştıran propagandalar, militanlar üzerinde yoğunlaştırıldı. PKK içindeki muhalifler, “PKK’ya evet, Apo’ya hayır” slo­ganı adı altında, hizipçilik yaptıkları gerekçesiyle suçlanacaklardı.

“Kişilik çözümlemeleri” PKK’nın teorik eğitimlerinde önemli bir yer teşkil etmiştir. Öcalan dışında herkes bu çözümlemelerden nasibini almıştır. “Kişilik çözümlemeleri” adı altında yapılanlar, “Apo’yu mesihleştirmeye” kadar gidecektir. O kadar ki, Apo’ya neredeyse “peygamberlik” payesi veriliyordu.

Öcalan kendisine yönelik her örgütsel eleştiriyi “düşman oyunu” olarak görmüş PKK içindeki her iç çatışmayı “ajan ve ajan olmayanların çatışması” olarak lanse etmiştir. Önderlik karşıtı ilkel milliyetçi, küçük burjuva, MİT ve Polis ajanı, karşı devrimci vb. suçlamalarla 1977 – 2015 yılları arasında örgüt kendi içinde binlerce militanını infaz etmiştir.

Öcalan muhalifleri Öcalan PKK ile bütünleştiği için Öcalan’ı aşmadan PKK’ya hakim olmalarının mümkün olmadığını biliyorlardı. Öcalan deyince PKK, PKK deyince Öcalan akla geliyordu. Bu yüzden PKK tarihinde Öcalan muhalifleri istedikleri başarıyı elde edemediler.

Öcalan kendisine biat etmiş Ortodoks bağlılarıyla muhaliflerini tasfiye etmiş saf dışı ortadan kaldırmıştır. Öcalan, örgütte kendisine mutlak bağlılığı PKK’lı olmakla eş tutmuştu. Bu nedenle örgüt içinde ve dışında muhaliflerine acımasız olmuş kendisine bağlı kadrolara örgüt içi şiddeti hunharlıkla yaptırmıştır. Bundan sadist bir zevk aldığını Öcalan’ı tanıyan birçok eski PKK yöneticisi itiraf etmiştir.

1956 Diyarbakır Silvan doğumlu Mahsum Korkmaz Aralık 1979 yılında Ortadoğu’ya geçerek Lübnan Suriye’de örgütsel çalışmalara katılmış, kısa zamanda örgütte önemli bir mevkiye gelmişti.

Lideri Öcalan’ın Temmuz 1979’daki çıkışından beş ay sonra Aralık 1979’da Mahsum Korkmaz da soluğu Ortadoğu’daki terör kamplarında alacaktır. Burada birçok örgüt mensubu ile beraber askeri ve silahlı eğitimden geçmiştir. 12 Eylül darbesini müteakiben PKK’nın Türkiye’ye yönelik başlatmış olduğu silahlı propaganda ve silahlı eylemlerle ilgili genel politikaların içerisinde yer almıştır. 1981 yılında gerçekleştirilen PKK 1. Konferans kararları gereğince Güneydoğu’da PKK’ya kadro ve mühimmat sağlayacak, örgütleme çalışmalarını yürütmek üzere Türkiye’ye dönmüştür.

PKK’nın 15 Ağustos 1984 “Büyük Zafer Atılımı” diye nitelendirdiği kanlı Eruh ve Şemdinli baskınlarının planlayıcısı ve uygulayıcısıdır. 1985’te kurulan ERNK (Kürdistan Ulusal Kurtuluş Cephesi)’nin ilk başkanıdır.

1984’ten, öldürüldüğü 28 Mart 1986 tarihine kadar, birçok askeri ve sivil hedeflere, kundaktaki bebeklerin katledildiği köy baskınlarına kadar her türlü eylemlerin yönlendiricisi ve katillerinden biridir.

Eski PKK yöneticilerine göre Öcalan “kongrede yerime geçebilir” diye Korkmaz’ı kendisine bağlı gruba Gabar dağında infaz ettirmişti.

Agit (Kod adlı) Mahsum Korkmaz tabanca ile sırtından vurularak öldürülmüştü. Terör örgütü cephesinde bir sır gibi kalan bu ölümün infazını aslında Abdullah Öcalan vermişti. ‘En iyi Mahsum Korkmaz ölü Mahsum Korkmaz’ mantığı ile gelecekte kendisine çok önemli bir rakip olarak gördüğü örgüt içinde sevilen Mahsum Korkmaz’ı kendisine bağlı militanlara öldürtmüştür.

Kimi Öcalan karşıtlarına göre katili Öcalan’a bağlı olan Fevzi Aydın’dı. Aydın daha sonra fırsatını bularak çatışmada Agit (K)’yı öldürdü. Bu olaydan bir yıl sonra İran’a kaçmıştı.

PKK’nın “efsane”! haline getirdiği, 1986 kışında Gabar Dağları’nda öldürülen Agit kod adlı Mahsum Korkmaz’ın ölümü başta örgütü olmak üzere birçok arkadaşı tarafından şüpheyle karşılanmıştır. Kimilerince Apo tarafından “komployla öldürtülmüştü”. Çünkü Mahsum Korkmaz Apo’nun “yerime geçebilir” diye en çok çekindiği militanlardan biriydi.

Apo muhaliflerine göre, PKK MK üyesi “Agit” kod adlı Mahsum Korkmaz’ın ölümü de şüpheliydi. 28 Mart 1986 yılında Gabar Dağları’nda bir kurşunla ölen Korkmaz’ın Öcalan’ın düzenlediği bir Komploya kurban gittiği söyleniyordu.

Eski PKK yöneticisi Selim Çürükkaya Abdullah Öcalan – istihbarat ilişkisini Kürtçü sitelerden biri olan Nasname'de yazmıştır.

1993 yılının Ağustos ayında kaleme aldığı “Apo'nun Ayetleri” adlı kitabında PKK ve Öcalan’ın kirli ve karanlık ilişkilerini ve PKK’nın örgüt içi infazlarını anlatan Selim Çürükkaya Mart 2007 tarihinde yayınladığı yeni kitabı “Sırlar Çözülürken”de yine Gladyo elemanı dediği eski şefi Öcalan’ı şöyle anlatmıştır:

“PKK içerisindeki çetelerin dış güç bağlantılarının iyi çözülmesi gerekir. Çeteleşme 1986 yılında başlamıştır Özellikle Mahsum Korkmaz arkadaşın öldürülmesinde PKK içerisindeki çetelerin parmağı vardır. Öyle söylendiği gibi askerler öldürmemiştir”.

 Örgüt içi infazla ortadan kaldırılan Binlerce PKK’lının katili Abdullah Öcalan’dır.  Öcalan ve PKK yöneticilerinden Cemil Bayık,  Murat Karayılan, Ali Haydar Kaytan, Mustafa Karasu,  Ali Ömürcan, Halil Kaya, Duran Kalkan,  Nizamettin Taş,  Osman Öcalan vb. çok sayıda örgüt militanının infazından sorumludur.

Birçok eski PKK yöneticisine göre PKK lideri Öcalan ve diğer örgüt şefleri hem infaz kararlarını vermişler hem de öldürülen PKK’lıların infazlarını zevkle seyretmişler.

 Örgütün kirli ve karanlık arşivi ele geçirilse, PKK’nın 37 yıllık kanlı geçmişi, pislikleri, kirli ve karanlık ilişkileri ortaya çıkar. 

 PKK’dan ayrılan eski PKK şefleri de.  PKK infazları, bütün Kürt çevrelerinde de ayrıntılı olarak bilinmektedir. Ortadoğu’da bilmeyen siyasi grup yoktur.

PKK, 25 – 30 Ekim 1986 tarihleri arasında Lübnan’daki Helvi kampında yapılan 3. Kongresinde, Bekaa’daki kampa “Mahsum Korkmaz Akademisi” adını vermiş, bu kampta binlerce PKK militanı teorik ve pratik eğitimden geçirilmiştir.

PKK içinde “intihar mı etti? Yoksa infaz mı edildi?” diye 29 yıldır hakkında konuşulanlardan biri de 1980 öncesi PKK’nın kurucu kadroları içerisinde yer alan ve Şemdinli baskınını yapan militanlardan biri olan Abdullah Ekinci idi.

Mehmetçik katillerinden biri olan Abdullah Ekinci cani örgüt PKK’nın 1981’de yapılan 1. konferansından sonra kurulan Askeri Yönetim Biriminde yer aldı.

1983– 84 döneminde Hakkari bölgesinde PKK biri­minin yöneticiliğini yaptı. 15 Ağustos 1984 tarihinde Şemdinli baskını gerçekleştiren 21 Mart SP Takımının sorumlusuydu. PKK’nın birçok kanlı eylemlerinde yer alan Abdullah Ekinci de “liderim” dediği, her dediğini yerine getirdiği Apo’nun hışmından kendini kurtaramayacaktı.

25 – 30 Ekim 1986 tarihleri arasında, Lübnan’daki Helvi kampında yapılan 3. Kongre’den sonra, örgüt içinde yine tasfiyeler yapılacak, bir çok örgüt mensubu her zamanki gerekçelerle ya “ajan, provokatör” ya da “tasfiyeci” suçlamasıyla, haklarında Apo tarafından “ölüm kararları” verilecekti. Kampta 10 militan ajan olmakla suçlanıp kurşuna dizildi. Bazıları ise “intihar etti” süsü verilerek, diğer militanlardan saklandı. Bunlardan biri de PKK’nın önde gelen kadrolarından Abdullah Ekinci idi. Ekinci hakkında da Örgüt  “intihar etti” açıklaması yapmıştı.

TERÖR ÖRGÜTÜ PKK KENDİ İÇİNDE BİNLERCE MİLİTANINI İNFAZ ETMİŞ, SONRA DA SUÇU TÜRK DEVLETİNE YIKMAYA ÇALIŞMIŞTIR

Alperen Dergisi: Terörist başı Öcalan PKK içinde çok sayıda infaz yaptıklarını itiraf ediyor ama suçu muhaliflerine yüklüyor.

Hakkı Öznur: Zalim ve korkunç yöntemlerle Bekaa’da Irak’ın kuzeyinde Türkiye’de binlerce (aralarında MK üyeleri, kurucular, militanlar sempatizanlar) militan “örgüte ihanet, önderliğe karşı gelme” suçlamalarıyla öldürülüyordu.

PKK lideri Öcalan İmralı adasında avukatlarıyla yaptığı görüşmelerde 2004’te Osman Öcalan ile birlikte ayrılan Botan kod adlı Nizamettin Taş için  "o kendini ne sanıyor, 15 bin iç infazdan sorumlu" demiştir.

PKK’nın 120’nin üzerindeki kurucusundan 35’i Öcalan ve ekibi tarafından iç infazlarla yok edildi. 33’ü ölüme gönderildi. Gerisi etkisizleştirildi. Bugün onlardan sadece 5 kişi kaldı.

Tam bir Anarsist, sadist olan Öcalan kendisini eleştiren muhaliflerini her zaman “ Ajan ” ve “ Örgüte İhanet ” suçlarıyla suçlamış ve onları Avrupa’da, Bekaa’da, Lolan Kampı’nda, Şam’da, Güneydoğu’nun dağlarında, metropellerde ortadan kaldırtmıştır.

PKK’nın infazları, artık bilinen bir gerçektir. PKK lideri Öcalan da PKK şeflerinden Murat Karayılan, Cemil Bayık, Mustafa Karasu vb. leri yaptıkları birçok itirafname de bunu kabul etmekteler. Öcalan’ın bir sözüne göre 15 bin,  kimi PKK muhaliflerine göre, 4000 civarında bugünkü KCK şeflerine göre ise 500 civarında, PKK militanı, örgütleri PKK- tarafından “hain, ajan, işbirlikçi, önderliğe karşı geldi” suçlamalarıyla infaz edilmiştir.

Stalinist, totaliter terör örgütü PKK’nın lideri Öcalan kendisinin ve örgütün üst düzey yöneticilerinin talimatıyla, binlerce PKK’lının, “hain” ve “işbirlikçi” suçlamalarıyla öldürüldüğünü artık gizleyememektedir.



http://www.bbp.org.tr/haber_detail.php?haberid=6159


*********