BÖLÜCÜ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
BÖLÜCÜ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Aralık 2015 Çarşamba

Kürt Meselesi ve Bölücü Teröre Karşı Çözüm Önerileri, 4







Kürt Meselesi ve Bölücü Teröre Karşı Çözüm Önerileri, 4


Sınır İçi Harekâtın Özellikleri:
Sınır içinde Jandarma ve polis de yukardakine benzer teknik ve taktiklerle teşkilatlanmalı ve hareket etmelidir.
Asker, bölge halkı ile bütünleşmelidir:
Terörle mücadelede başarının ilk şartı, teröristin bölge halkı ile irtibatını kesmek ve mahallinden ikmal ve desteğini önlemektir. Bunun en kestirme yolu, devletin ve güvenlik güçlerinin halkla bütünleşmesidir.
Silahlı Kuvvetler, değerleri, örf-adet-gelenek ve kültürlerini benimseyip bölge halkı ile kaynaşamamaktadır. Bölge insanı tarafından, Silahlı Kuvvetler mensuplarına başka bir ülkenin askeriymiş gibi; Silahlı Kuvvetler mensupları da, bölge halkına düşman muamelesi yapmıştır. Hep birbirine kuşku ile bakmışlardır. Bu mesafeli duruş terörizmin işine yaramıştır.
İç güvenliğin İçişleri Bakanlığının sorumluluğuna verilmesi ve terörle mücadele için özel birlik oluşturulması, bölge halkı ile mevcut olan kopukluğun giderilmesi için de uygun olacaktır.
Kış mevsimi teröristlere bırakılmamalıdır:
Bölgede sekiz ay kış, dört ay yaz hüküm sürmektedir. Terörle mücadele dört-beş aya sığdırılmaktadır. Takviye birliklerinin gelişi, sorumluluk bölgelerine yerleşmesi, kış girmeden toplanıp, kışlalarına intikal etmeleri de bü sürenin içindedir. Yılın geri kalan yedi-sekiz ayı, takipten kurtulan teröristler, yeni mevsime kadar toparlanma imkanı bulmaktadır.
Kış şartlarına göre de eğitilip donatılmış özel birliklerle terörle mücadele kış aylarında da sürdürülmelidir. Teröristlerin kışı geçirmek için köy ve mezralara yerleşmeleri, buralarda barınmaları ve buralardan ihtiyaçlarını temen etmeleri önlenmelidir.

Üst Karargahlar Komuta Yerlerini bölgeye taşımalıdır:
Birliklere gayret vermek, problemleri yerinde tespit ederek tedbirleri zamanında uygulamaya sokmak ve harekâtı yerinden sevk ve idare etmek için büyük karargahların komuta yerleri de harekât bölgesine taşınmalıdır. Askerin karşılaştığı sorunlarla komutanlar da karşılaşırlarsa, tedbirler vaktinde alınır.
Komutanlar, başarı için, en kritik yer ve zamanda bulunmalıdırlar. Ülkemizin güvenliğini tehdit eden en kritik yer teröristlerin üslerinin ve faaliyet alanlarının bulunduğu bölgelerdir. Üst düzey komutanlıkların karargahları bölgeye taşınırsa, terör uzun süre varlığını devam ettiremez. Asker nerede ise komutanlar da orada olmalıdır. Asker arazide ise komutanı da arazide, asker kışlada ise komutanı da kışlada bulunmalıdır.

3. SİLAHLI MÜCADELE ÖZGÜRLÜK YOLUNDA ÇÖZÜM OLABİLİR Mİ?
Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarih sahnesinden silinmeden silahlı mücadele ile sonucun alınması mümkün değildir. Silahlı mücadele, sadece Türkiye Cumhuriyetinin düşmanları ve de Kürtlerin de dostu olmayan Devletlerin işine yarar.
PKK'nın hedefi, 1992 yılında genel bir halk ayaklanması ile ?Bağımsız Bölgesel Kürt Devletini? kurmaktı. Bu hayalin gerçekleşmesi mümkün değildir.
Suçsuz günahsız insanları katlederek, özgürlük yolu açılamaz. Amaç gerçekten Kürtlerin mutluluğu ise, hukuk çizgisinden ayrılınmamalıdır.
PKK, bölgede yapılacak iyileştirmelerin önünü tıkayan bir engeldir. Kürt sorununun tanınmasını sağladığını ileri sürmek, çözümsüzlüğün devamını istemekle denktir. Terör, temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasının gerekçesi olmuştur. Zararı sadece etnik kimliğe dokunmakla kalmamış, aynı zamanda dini kimliğin ifadesinin kısıtlanmasına da sebep olmuştur.
Aklı başında olan Kürtleri de PKK'nın tasfiyesine yardım etmelidir. Silahlı terör, Kürtlere, Türklere, Türkiye Cumhuriyeti Devletine, Türkiye dışındaki Kürt varlığına ve İslâm Dünyasına zarar vermektedir.
4. SORUNUN ÇÖZÜM YERİ VE YAPILMASI GEREKENLER:
Terörin durdurulmasının ve desteklerinden mahrum bırakılmasının anahtarı, PKK'nın ne yaptığına bakılmadan, cesaretle bölge sorunlarının çözüm yollarının açılmasıdır. 
Dış güçlerin kontrolündeki PKK'nın ilk adımı atarak silah bırakmasını beklemek, hayalcilik olur. Velev ki iyice sıkışmış olsun. Bu nedenle, terörle mücadele devam ederken, bölge sorunları süratle masaya yatırılmalıdır.
Çözüm, TBMM'de aranmalıdır.
  • TBMM?de, oluşturulacak (her görüşü temsil eden bölge milletvekilleri+ iktidar ve muhalefet partilerinin temsilcileri+ bölge sorunları ile ilgili STK? ları+TSK ve diğer kurumlarımızın temsilcileri+Hükümet temsilcileri) terörle mücadele komisyonu tarafından, terörü destekleyen sorunlar masaya yatırılmalı, cesaretli çözümler üretilmeli, gerekenler kanunlaştırılmalı ve geciktirilmeden uygulamaya konulmalıdır.
  • Gelişmeler etkili bir şekilde bölge halkına anlatılmalı ve Devletin himayesi ve şefkatini gösterecek yapıcı propagandalar yapılmalıdır.
  • Mülkî, adlî, idarî, güvenlik ve askerî görevlilerin idealistleri ve bölge halkının ortak değerlerini paylaşabilecek, Kürtçe de bilen kişiler bölgede görevlendirilerek, Devletin halkla kaynaşmasını sağlayacak tedbirler geliştirilmelidir.
  • Sorun çözüldü diyebileceğimiz zamana kadar, Bakanlar Kurulu, bir-iki haftalık periyotlarla, Bölge İl ve İlçelerinde toplanmalı; ekonomik, sosyal, kültürel, idarî, askerî ve adlî sorunlara yerinde çözümler getirmelidir.
  • Sorun çözülünceye ve son terörist teslim oluncaya kadar, kış yaz demeden büyük karargahların komuta yerleri en kritik yerlerde tesis edilmeli ve askerî harekât buralardan takip edilmelidir. Temizlenen kırsal kesim, teröristin tekrar yerleşmesine imkan vermemek için, gayri müsait mevsim şartlarında da terk edilmemelidir.
  • İçeride yaratılacak barış havası, içerde ve dışarıda terörle mücadelede elde edilecek askerî başarıların sağlayacağı güçle; diplomatik girişimler başlatılmalı, Kuzey Irak?taki Yerel Kürt Yönetimi dahil, İşgale karşı organize olan mukavemet grupları dahil, Irak Hükümeti, ABD, Koalisyona dahil Devletler ve diğer Avrupa ülkeleri nezdinde Terör Örgütünden desteklerini çekmeleri, bürolarını kapatmaları ve liderlerini teslim etmeleri konusunda baskı uygulanmalıdır.
  • Özellikle bölge halkımız ile devlet ilişkilerinde ve sınır ötesi girişimlerde, sivil halk ile asker ilişkilerinde hukukun dışına çıkılmamalı, adaletin olmadığı yerde devletten bahsedilemiyeceği bilincinde hareket edilmelidir.
5. KALICI BARIŞIN SAĞLANMASI İÇİN TEMEL ŞART:
Kalıcı barışın temini, özgürlük alanını genişletmek ve bir imparatorluğun varisine uygun davranmakla mümkündür. Coğrafyamız, İmparatorluklara yurtluk yapmış bir coğrafyadır. İmparatorluklar, adamî merkezi yönetim sistemi ile yönetilebilirler. İmparatorluklarda, adalet, güvenlik, dış işleri ve iç işleri dışındaki faaliyetler, mahalli yönetimlere bırakılır. Merkezi devletin dünya ile ilgilenebilmesi ancak, merkezî yönetimi teferruattan kurtarmakla mümkün olabilir.
Türklerle Kürtlerin, temel müşterekleri, ortak inançları olan İslâm, iki tarafın da vazgeçemeyeceğicoğrafya ve 1000 yılı aşkın ortak tarihdeki kader birliğidir. Meseleye bu perspektifle bakılarak veadil davranılarak çözülebilir.

6. SORUNUN ÇÖZÜMÜ İÇİN EKONOMİK ÖNLEMLER:
Bölgede gelir dağılımının düşük olasına sebep olan özellikler;
  • Can ve mal güvenliğinin sağlanamamış olması,
  • Bölgede uzun ve ağır kış şartlarının hüküm sürmesi,
  • Nüfüs artış oranının Türkiye genelinin üzerinde olması,
  • Eğitim düzeyinin düşük olması,
olarak özetlenebilir.
Sermaye birikimleri, terör nedeniyle, bölgede yatırıma dönüştürülememekte ve batı illerine kaymaktadır. Öncelikle, can ve mal güvenliğinin sağlanması, bölgeye yapılacak yatırımları teşvik edecektir. Gelir dağılımının düzelmesi için de terörün durdurulması gerekmektedir. Düşük gelir düzeyi, terör örgütü tarafından istismar edildiğinden, yatırımların engellenmesi, terör örgütünün hedefleri içinde bulunmaktadır. Bölgede oluşan sermayenin, bölgede yatırıma dönüşmesi için teşvik edilmelidir.
Ayrıca, bölgede verilen zirai krediler, terör örgütünün baskısı ile, bazan bu örgütün destekçilerine gidiyor. Çoğu zaman da, yerinde kullanılmayıp, özellikle evlilik masrafları için, bölgedeki ileri gelenlerden alınan borçların kapatılmasında kullanılıyor. Bir kere, yerinde kullanılmayınca, sonraki kredilerle, önceki banka borçları kapatılıyor. Bu tür kredi kullanımı, güney doğu illerinde usul haline getirilmiştir. Kredilerin yatırıma dönüşmesini sağlayacak tedbirler alınmalıdır. 
İklimin serliği, tarımın hayvancılık dışındaki alanlarında üretim yapma imkanı vermemektedir.Hayvancılık yatırımları, yem sanayii yatırımları ve hayvan ürünlerinin pazarlanması teşvik edilmelidir.
Ayrıca, halıcılık, dokumacılık vb. aile ekonomisine katkı sağlayan işletmeler yaygınlaştırılmalıdır. Artan nüfusun bölgede isdihdamı imkanları hazırlanmalıdır.
Endüstri Meslek liselerine ağırlık verilerek, eğitim düzeyini arttıcı tedbirler alınmalıdır.
Dini eğitim, genç neslin radikal silahlı örgütlere katılmasını önleyecektir. 
7. ERGENEKON İLE ETNİK TERÖRÜN BAĞLANTISI OLDUĞU İDDİALARI İNANDIRICI MIDIR?
Etnik terör ile Ergenekon arasında bir bağlantı olduğunu iddia etmek, etnik terör meselesini basite indirmek olur. Yani Devletin seküler güçleri tarafından kontrol edilebilen bir organizasyon gibi görmek anlamına gelir. Esas sorunu gözden kaçırır.
Ama, Ergenekon veya Bürokratik otorite, toplumu yönetmek ve yönlendirmek için etnik terörden yararlandı mı derseniz, bir kısım gelişmeler bu soruya evet cevabı vermemizi gerektiriyor. Terörle mücadele kanununun çıkarılması sırasında vukubulan bir kısım eylemler etnik terörün eylemleri gibi gösterilerek ve genel seçimler öncesinde şehit cenazelerindeki nümayişler buna örnek gösterilebilir.
Ergenekon zihniyeti, yani seküler kavmiyetçi zihniyet, Kürt sorununun sosyal tedbirlerle çözülmesinin önüne engeller çıkardığı için, seküler kavmiyetçi Kürt milliyetçilerinin ve PKK terör örgütünün etkinliğini arttırmaktadır.
Silahlı etnik terör, Ergenekon zihniyetinin oluşup gelişmesini desteklemektedir.
8. DARBELERİN KÜRT MESELESİNE VE BÖLÜCÜ TERÖRE ETKİSİ:
Cumhuriyet tarihine, anarşi ve terörürün hakim olduğu dönem olarak geçecek olan 1970-1980 dönemi, hem ideolojik hem de etnik ayrışmaların azdığı dönem olarak kabul edilmelidir. Bu kargaşa içinde Kürt meselesi alabildiğine istismar edilmiştir.
27 Mayıs1960 ihtilali, milli iradeyi ipotek altına alan ihtilaller döneminin başlangıcıdır. Milli İradeye esas darbe, Silahlı Kuvvetlerin bütününü de temsil etmeyen bir komite tarafından bu tarihte indirilmiştir. Bu darbe ile Silahlı Kuvvetler, 1950 öncesindeki Tek Partinin misyonunu, ideolojisini ve Devlet idaresindeki fonksyonunu üslenmiştir.
12 Mart 1971 müdahalesi, 27 Mayıs 1960 ihtilalinin bozduğu devlet düzenini revizyon için yapılmış emir komuta sistemi içindeki bir müdahaledir.
12 Eylül 1980 Darbesi de, 27 Mayıs ihtilalinin hatalarını düzeltmek, hem 27 Mayıs'ın kalıntılarını hem de beceriksiz siyaseti tasfiye etmek ve siyaset dışı kurumların yetkilerini pekiştirmek için yapılan bir darbedir. Bu darbe hem 27 Mayıs zihniyetine hem de siyasi iradeye karşı yapılmıştır.
28 Şubat 1997 Postmodern darbesinin hedefinde ise, İslâmi hayat tarzını tercih eden milletin çoğunluğu temsil eden milli irade bulunmaktadır.
27 Mayısla başlayan darbeler dönemi, siyasî iradeyi ipotek altına almıştır. Hem millet, hem de seçtikleri, her önemli adımlarında ?asker ne der? diye düşünerek pasif kalmış; önemli siyasî ve sosyal meseleler sürüncemede bırakılmış; kurumlar arasında paylaştırılan yetkiler devlette otorite zaafına sebeb olmuş; dünyada 1960-1970 arasında yaygınlaşan talebe ve gençlik olayları, Ülkemizde yetkileri kısıtlanmış ürkek ve basiretsiz yöneticilerin vaktinde tedbir alamamaları sebebi ile, 1970-1980 döneminde üniversiteleri anarşi ve terör yuvaları haline dönüştürmüştür. Tabii, üniversite yönetim ve öğretim üyeleri arasındaki ideolojik kaplaşma ve üniversitelerin kötü yönetimi de gençliğin heba olmasına sebep olmuştur. İşçiler, işverenler, polisler, öğretmenler, memurlar, sendikalar ve sivil toplum örgütleri de sağcı-solcu olarak ideolojik bölünmenin hedefi olmuştur.
Bu ortamda, sol kamplaşmanın yanında, genç üniversiteliler arasında Kürtçülük bölücü bir faaliyete dönüşmüş; Cumhuriyet Döneminde devletin yanlış Kürt politakası nedeni ile ortaya çıkan bütün sorunlar da alabildiğine istismar edilerek, Güneydoğu anarşi ve terörün kol gezdiği bir yöremiz haline gelmiştir.
Son 50 yılda çekilen acıların esas kaynağı 27 Mayıs 1960 ihtilali ve sonrasındaki hukuk dışı gelişmelerdir diyebiliriz. Dış etkileri saymazsak, çünkü o her zaman vardır ve olacaktır, Askerin darbesi, yaratılan otorite boşluğu, kavgacı ve basiretsiz siyasî irade temsilcileri, üniversitelerin iyi yönetilememesi, Kürt Meselesinin bu günkü hale gelmesinin sebepleridir diyebiliriz. 
Darbeler Kürtleri iki türlü etkilemiştir. Birincisi bölgede mevcut olan baskıları arttırmıştır. Diğeri de Silahlı Kuvvetler, devlet yönetimi ile ilgilendikleri için iç ve dış güvenlik meseleleri ikinci planda kalmıştır. Her iki durumun etkisiyle de, terörün iç ve dış desteği artmış, buna mukabil güvenlik kuvvetlerinin kontrolsuz ve etkisiz bir iç güvenlik uygulaması ortaya çıkmıştır.
12 Eylül öncesinde Adapazarı'ındaki 2. Tümen karargahında görev yapıyordum(1978-1980). Yüzbaşı rütbesi ile uzunca bir süre Tümen Kurmay Başkanlığına vekalet etmiştim. İstanbul'da Sıkıyönetim uygulaması vardı. Bir bayram ziyareti için 1. Ordu karargahına giden tümen Komutanımız Tümg. Sn. İbrahim Akıncı, dönüşünde, aynı zamanda İstanbul Sıkıyönetim komutanı olan zamanın 1. Ordu Komutanı Necdet Üruğ'un kendilerine ?İbrahim Paşa bizim sıkıyönetim görevlerinden başımızı kaldıracak halimiz yok, sizin birliklerinizle de ilgilenemiyoruz. Asayiş göreviniz de olmadığı için sizin eğitiminiz dört dörtlüktür değil mi?? dediğini söylemişti. ?Öyle tabii değilmi? diye de bana tasdik ettirmek istemişti. Ben de gençliğin verdiği cesaretle; ?pek öyle değil Komutanım, sıkıyönetimbölgelerindeki birliklerin personelini dolgun tutmak amacıyla, bizin birliklerimizin mevcutları çok düşürüldü. Ziyaret ettiğimiz bölük seviyesindeki birliklerde, nöbet ve hizmetler için görevliler ayrıldıktan sonra eğitim yaptıracak asker kalmıyor? demiştim.
Askerin asli görevi dış güvenliktir. İç güvenliğe bulaşan asker dış güvenliği aksatır. Siyasete bulaşıp darbe yapan asker ise hem iç güvenliği hem de dış güvenliği aksatır. 
İlk şark görevimi Tatvan'da yaptım. 1969 yılında Tatvan'a atanma haberini izinde bulunduğum memleketim Akşehir'de almıştım. Bilenler Şarkın Paris'i dediler. Sevinmiştim. Atandığım taburun komutanına mektupla lojman olup olmadığını, yoksa bana uygun bir ev kiralamalarının mümkün olup olmadığını sormuştum. Gelen cevap beni şok etmişti. Tabur Komutanı, lojman olmadığını kiralık ev de bulunmasının mümkün olmadığını, ailemi getirmememi, bekar olarak gitmemi, daha sonra ailemi aldırabileceğimi bildiriyordu. Öyle yaptım.
İnşaat halinde olan askeri lojmanların dışında iki katlıdan yüksek bina yoktu. Evlerin tamamına yakını da tek katlı idi. İlçenin güneyinde Van Gölü Kenarında Deniz yollarının Van Gölü İşletmesinin lojman ve sosyal tesisleri, kuzey tarafında yine göl kenarında Askeri lojmanlar ve sosyal tesisleri, kuzey batısında istasyon civarında da Devlet demiryolları İşletmesinin lojmanları ve gar tesisleri vardı. İlçe bu tesisler arasında sıkışmış bir köyü andırıyordu.
Gelişimin üçüncü ayı dolmak üzereydi. Her gün mesai bitiminde gezip araştırmama rağmen kiralık bir ev bulamamıştım. Bir gün temeli atılmış bir inşaat gördüm. İki katlı bir eve başlıyorlardı. Ne zaman biteceğini sormadan, bitince bir katını bana kiraya verebilirler mi diye sordum. Tutulduğunu söylediler. İşte o zaman Tatvan böyle kendi halinde bir Doğu Anadolu Kasabasıydı.
Sonunda, lojmana geçen bir astsubayın boşalttığı bir evi kiraladım. Aynı avluya bakan tek katlı birbirine dik konumda olan iki evden birisi idi. Diğerinde, altı çocuklu, genç yaşta eşini kaybetmiş, ev sahibemiz Atıfe Teyze oturuyordu. Sarih Türkçe de konuşan, gün görmüş, lafını sözünü bilen, saygıdeğer bir insandı. Hayati isminde bir oğlu vardı. Liseye gidiyordu. Kayak tutkusu vardı. Güzel de kayıyordu. Bu evde bir yıl oturduk. Sonra lojmana taşındık. Aileyi dost olarak bulduk. Oradan dost olarak ayrıldık. Dostluğumuz devam etti. Nöbetlerimde gözüm arkamda kalmazdı. Eşime mükemmel bir ablalık yaptı. Hayati saygılı ve bizi ağabeyi gören bir gençti. Evlerimizin damı topraktı. Yağan yağmur ve kar aşağıya akmasın diye, Hayati dama çıkar, toprak sıkışsın diye tokuçlardı da, toprağın altındaki ağaç dallarının arasından topraklar evin içine akardı.
İlk bayram namazı için gittiğim camide, bayram namazı vakti geldiğinde, imam, şafi mezhebine tabi olanları caminin sağ tarafında, Hanefi Mezhebi mensuplarını da sol tarafında saf tuttutdu ve namazı ayrı ayrı kıldırdı. Ben o zaman aramızda bu kadar bir fark görmüştüm. Üç yılımı tamamladıktan sonra, bir yıl daha kalmak için temdit dilekçesi vermeyi, eşimle birlikte ciddi ve uzun uzun, düşünmüştük. Uzaklığı bizi caydırmıştı. İstanbul'dan Van Gölü Ekspresi ile Tatvan, 48 saat sürüyordu. 60 saati bulduğu da oluyordu.
Ne olduysa, 1970:1980 yılları arasında oldu. 1980-1984 tarihleri arasında, Kara Harp Akademisinde öğretim görevlisiydim. Kurmay gezi planlaması için 1982'de Tatvan'a tekrar gittim. Korgeneral rütbesi ile emekli olan hemşehrim ve devre arkadaşım, 10. Tugayın Kurmay Başkanıydı. Tatvan'da konaklayıp kendisini ziyaret etmiştim. Temizlik hizmetlerine gelen bayanın, altı çocuğu varmış. Neden fazla çocuk sahibi olduğu sorulduğunda, ?Barzani'ye asker yetiştiriyoruz? cevabını almış. Halbuki, biz ilk şark görevimize geldiğimiz 1969 yılında, ev sahibemiz Atıfe teyze, bizim henüz bir çocuğumuz olduğu için eşime, ?kızım bir çocuk bizde kadın için ayıp sayılır? diye nasihat etmişti. Bu 10 senede bölgenin ne hale getirildiğinin somut göstergesidir. Burada zihniyet değişikliğini kastediyorum. Anarşinin silahlı teröre dönüşerek ulaştığı boyutlar ise içler acısıdır.
Bunda Devletin yanlışlarını ve darbelerin arkasından uygulamaya sokulan sıkıyönetimlerin baskılarını da gözardı etmemek gerekmektedir.

9. KÜRTLERİN BÜTÜN DEMOKRATİK HAKLARINI ÖZGÜRCE KULLANMALARI ÖNÜNDEKİ ENGELLER:
Terörün hakim olduğu bölgelerdeki Kürt Halkı iki taraflı baskı altında bulunmaktadır.
Mahalli ve milletvekili seçimlerinde, istedikleri adaylara oy vermeyen , yerleşim birimleri, sandık bazında, terör örgütü tarafından tehdit edilmektedir. 1991 Milletvekili seçimlerinde
Malazgirt'in bazı köylerindeki sandıkların, dışardan silahlı saldırıya uğramaması ve kaçırılmaması için, Komutanlığımızca güvenliğini almıştık. Biz, baskı unsuru olmasın diye, görevlilerimizi sandıktan uzak tutarken, PKK sempatizanlarının seçmenlere baskı kurduklarını hissetmiştik.
Temel hak ve özgürlüklerde öncelik can ve mal güvenliğindedir. Bunun sağlanması önceliklidir.
Bundan sonra, Kürt kimliği ve kültürü özgür bir ortamda öğrenilip geliştirilebilmelidir. Ülkenin tümünün inancı üzerindeki baskının bölgede de kaldırılması gerekmektedir.
Devlet, görevlilerini hukuk dışı davranmaktan menetmelidir. Kürtler, Türkiye Cumhuriyetinin vatandaşlarıdır. Özellikle, terörün hakim olduğu bölgelerdeki Kürt vatandaşlarımıza temel hak ve özgürlüklerini kısıtlamasız kullanabilecekleri bir ortamın oluşturulması Devletin hedefi haline getirilmelidir.
10. KÖY KORUCULUĞU KALDIRILMALI MI?
Geçici Köy Koruculuğunun kaldırılmasını en çok PKK istemektedir.
Güvenlik kuvvetleri, kırsal kesimde köyleri ve mezraları tek tek savunma imkanına sahip değildir. Teröristlerce, geceleyin basılan pek çok köye, haberdar edilmelerine rağmen güvenlik kuvvetlerinin yetişemediği çok olay bulunmaktadır.
Teröristin varlığını devam ettirebilmesi için bölgede hakimiyetini tesis etmesine ihtiyacı vardır. Siyasî seviyede de, taktik seviyede de PKK için bu zarurettir.
PKK'nın köylerine girmesini istemeyen, eylemlerini ve amaçlarını paylaşmayan, devlete bağlı çok Kürt Köyü vardır. Devletin yeterli koruma sağlayamadığı bu köyleri, silahsız ve tedbirsiz olarak PKK'nın insafına bırakmak, Devletin ayıbı olduğu gibi, terörün hedefine de yardım edecek en büyük hata olur.
Köy Koruculuğu sistemi islah edilerek devam ettirilmelidir. Düzenli bir teşkilata sokularak eğitilmeli ve Abdülhamit Han'ın aşiret alaylarına benzer sistem içinde geliştirilerek, kendi köy ve yerleşim yerlerinin PKK'ya karşı korunmasında görevlendirilmelidir.


11. DİNÎ VE AHLAKÎ DEĞERLERE BASKILAR SORUNUN  DERİNLEŞMESİNE ETKİSİ:
Türkler ile Kürtler arasındaki müşterek değerlerin birleştirci temel öğesi tarafların müşterek inancı olan İslâm Dinidir.
Irk ve dil bir kavme mensubiyeti belirleyen, temel iki değerdir. Bu iki değer devamlı cilalanır ise, etnik kavmiyetçilik ve üstünlük addiaları ortaya çıkar ve ihtilafların temelini oluşturur.Toplulukları millet yapan değerlerin içine dini, özellikle de İslâm Dinini dahil edersek, diğer özellikler, gölgelenir ve başka kavimleri birbirine kardeşlik bağları ile de bağlayan birleştirici bir güç haline getirir.
Türkler, Karahanlılar'dan Satuk Buğra Han'ın ?Abdülkerim? adını alarak 940 yıllarına doğru İslâmiyeti kabul etmesi ile, evvela İslâm dinini kabul edip Müslüman Camiasına ve kültür birliğine girmişler, zayıflık alâmetleri gösteren İslâm Dünyasına genç, dinç ve en kudretli kuvvet olarak dahil olmuşlar, bu dini kabullerinden beş çeyrek asır geçmemiştir ki, Türklüğü İslam dünyasının hakimi kılmışlardır. Bu suretle Müslüman Dünyasının temsilciliği, Araplar'dan kesin surette Türkler'e geçmiştir.33
Türkler 1000 yılı aşkın süredir, İslâmın ve İslam Dininin oluşturduğu ortak medeniyetin odağı ve temsilcisidir. Tehdit görülüp, İslâm Medeniyetinden koparılmak istenmesi, milletin makus kaderi ve Dünya Devleti süper bir güç olmasını engelleyen bir kısır saplantıdır. Dünya Müslümanları, Türkiye'nin bu rolüne tekrar dönmesini beklemektedir.
Kürtler, İslâmiyeti Türkler'den 300 yıl önce kabul etmişlerdir.
Malazgirt Meydan Muharebesinde, 10 bin kadar Kürt, Bizans'ı mağlup eden 54 bin mevcutluAlparslan'ın ordusunda, gönüllü olarak görev almıştır.
Selçuklu Ordusunda Osmanlı Kapıkulu askerlerine muadil olan sarayı ve sultanı korumakla görevli Gülâmân-ı Saray sınıfı arasında Kürtler de yer almıştır.
Anadulu'nun fethi ile birlikte Türklerin ve Kürtlerin farklı yörelerde kurdukları beylikler, Büyük Selçuklu Sultanlığına bağlı yaşamıştır.
Kürt Eyyûbî Hanedanı tarafından kurulan, Suriye ile Mısır arasında yer alan ve Yemen'e kadar uzanan veAraplar, Türkler ve Kürtler olmak üzere üç etnik gruptan oluşan Eyyûbî İmparatorluğunda (1174-1250) Hristiyan, Süryani, Müslüman, Türk, Arap ve Kürt hiçbir ayrım yapılmadan bir arada barış içinde yaşamıştır.Selâhattin Eyyûbî, Akdeniz'den gelen Haçlı Ordularına karşı Kudûs'ü ve Ortadoğu'yu korumuştur.
1514'de, Yavuz Sultan Selim'in, Safevî Hükümdarı Şah İsmail'i mağlup ettiği Çaldıran Savaşı sırasında, Kürt Beyleri, Şiî Safevî devletine karşı, Sünnî olduğu için Osmanlı Ordusunu desteklemiştir. Bu tarihten itibarenOsmanlı Devleti ile Kürt Beyleri arasında doğal bir ittifak oluşmuştur.
Türklerle Kürtler, 1924 yılına kadar, 410 yıl İslâmın birleştirci şemsiyesi altında, kardeş iki kavim olarak Osmanlı Devletinin tebası olarak yaşamışlardır.
PKK, Marksist-Leninist-Maoist ideolojiye ve İslâm dışı Zerdüştlük Dinine bağlıdır. Kürt aşiretlerinin feodal yapısına, seyyitlik ve şeyhlik gibi itibar gören İslamî ünvanlara, İslâm Dinine, Türkiye Cumhuriyetine karşıdır. Böyle bir örgütün, Kürtlerin %95'inden destek alması mümkün değildir.
Bu gün, bu çoğunluğun aktif olarak PKK karşıtlığını göstermemesi ve Devletimizin yanında açık tavır almamasının tek sebebi, İslam dininin birleştirici değerleri devreye sokulmadığından ve hem Türklerin, hem de Kürtlerin inançlarına yapılan baskı ve kısıtlamalardandır.
Dini kimliğe tanınacak özgürlüğün, etnik kimliğe tanınacak özgürlükten daha etkili bir şekilde sorunların çözümüne katkıda bulunacağına inanıyorum. 



24 Aralık 2008
Adnan Tanrıverdi
E.Tuğgeneral
ASDER Gnl.Bşk.


1Tağma Korkmaz E.General, Etnik Kürt Milliyetçiliğine Dayalı Terörizmim Nedenleri ve Çözüm Önerileri, Neşriyat Dağıtım-2008, s.28
2Tağma,(a.g.e.), s.31
3Öztuna Yılmaz, Başlangıcından Zamanımıza Kadar Türkiye Tarihi, Hayat Kitapları, 1963,c.1, s.82
4Tağma, (a.g.e.), s.31,32
5 Tağma, (a.g.e.), s.33,34
6Şerefneme: Doğuda hüküm sürmüş Kürt Aşiretlerinin ayrıntılı tarihçesidir. Bitlis Kürt Beyi Beşince Şeref Han tarafından 1597 tarihinde Farsça olarak kaleme alınmıştır. Kürt tarihine ilişkin en özgün kaynaklardan biridir.
7Tağma, (a.g.e.), s.35
8Tağma, (a.g.e.), s.35,38
9Tağma, (a.g.e.), s.38
10Akgündüz Ahmet Prof.Dr., Öztürk Said Doç.Dr. Bilinmeyen Osmanlı, Osmanlı Araştırmalar Vakfı, Ağustos 1999 İstanbul, s.138
11Akgündür, (a.g.e.), s.139; Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı Harp Tarihi Yayınları Seri No:2,Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, III ncü cilt, s.131
12Tağma, (a.g.e.), s.40
13Akgündüz Ahmet, (a.g.e.), s.141,142; Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı Harp Tarihi Yayınları Seri No:2,Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, III ncü cilt, s.598,599.
14Öztuna, (a.g.e.), 6.c, s.142.
15Tağma, (a.g.e.),s.50
16Tağma, (a.g.e.),s.52
17Tağma, (a.g.e.),s.53
18Tağma, (a.g.e.),s.54,55
19T.C.Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı Resmi Yayınları Seri No:8, Ankara Gnkur. Basımevi,1972, Türkiye Cumhuriyetinde Ayaklanmalar (1924-1938)
20Başkaya, Paradigmanın iflası, Resmî ideolojinin eleştirisine giriş, Eylül 2006, 11. Bakı, s.89.
21 Duvaklı Melih,OHAL'den en fazla siviller zarar gördü, Zaman Online, Gündem Sayfası, 12 Ekim 2008
  1. 22Duvaklı Melih ,(a.g.e.)
  1. 23Duvaklı Melih ,(a.g.e.)

  1. 24Kesten Fikret,Osmanlı Devleti'nin Manevî Kurucusu Şeyh Ede Bâlı,Sakarya Gazetecilik Matbaacılık, Temmuz 2007, s.10
  1. 25Tağma, (a.g.e.), s.154; Genelkurmay Başkanlığı Özel Harekât İcra Komutanlığı Siirt,PKK(Kürdistan İşçi Partisi) Hakkında Bilgiler, 1985, s.5:13
  1. 26Tağma, (a.g.e.), s.155
  1. 27Tağma, (a.g.e.), s.154
  1. 28Tağma,(a.g.e.), s.155
  1. 29Demokratik Toplum Partisi 2. Olağanüstü Kongresi, 08 Kasım 2008
  1. 30Tağma, (a.g.e) s.159
  1. 31Yazılı basından
  1. 32Demokratik Toplum Partisi 2. Olağanüstü Kongresi, 08 Kasım 2008


(24 Aralık 2008)



..


Kürt Meselesi ve Bölücü Teröre Karşı Çözüm Önerileri, 3






Kürt Meselesi ve Bölücü Teröre Karşı Çözüm Önerileri, 3




Kendi mülklerinde güven içinde hayat sürmek:
Öncelikle; Evrensel insan hakları çerçevesinde, bölgesel sorunlara ve asayiş meselelerine Devletin Hukuk çizgisinde ve adaletle yaklaşması;
Sonra da; bölgesel sorunları abartarak dış odakların da tahriki ile oluşan PKK ve benzeri silahlı terör örgütlerine karşı, devletin güvenlik kuvvetlerinin, bölge halkına yeterli koruyucu güvenlik şemsiyesini oluşturması, çoğunluğu teşkil eden bölge halkının Devletimizden beklentisidir.
  • Etnik Kimliklerinin tanınması;
Ulus-Devlet anlayışı içinde, Kürt varlığını yok saymak, etnik farklılığın bölücülüğe dönüşmesine sebep olmuştur. Ayrı bir kavim olarak Kürt varlığı tarihi bir gerçektir. Kökleri nereye dayanırsa dayansın lisanı ile, kültürü ile, tarihi ve coğrafî dayanakları ile bu varlığı inkar etmek meseleyi çözümsüzlüğe ve devleti gerçekten bölmeye götüren yanlış politikalar olduğunu kabul ederek; kültürel kimliğin tanınması, bu kimliğin öğrenilip geliştirilmesi için müesseselerin oluşturulması yasal güvence altına alınmalıdır.
Mahalli idarelerin yetkileri arttırılarak, kontrollü bir idarî özerkliğin tesisi, bu alanda verilecek özgürlüklerin yerleşmesine ve devletin samimiyetinin işareti olabilecektir.
Sınır ötesi Kürt varlığının da, sınır ötesi Türk varlığının tanındığı gibi tanınması ve oluşumlara dost ve kardeşçe yaklaşılması da özlenen devlet politikası olarak beklenilmektedir.
  • İnançlarına müdahalelerin önlenmesi;
Türkler ile Kürtler arasındaki müşterek değerlerin ve tarihi birlikteliğin temelini İslâm dini ve inanç birliği oluşturmuştur. Din milli birliğin de en önemli harcıdır. Dinin, milli vicdanlarda yükselen bir değer olarak yer alması; Devletin güvenlik ve bekası, Milletin huzur ve refahı için olumlu bir gelişme olarak kabul edilip; inanç üzerindeki baskıların kaldırılması ve kardeşliğin geliştirilmesinde ön plana çıkan değer olarak benimsenmesi de bölge insanının devletten en önemli beklentilerindendir.
İkinci Şark (1990) görevimde, Alay Komutanı olarak Malazgirt Kaymakamını makamında ziyaret için, Kaymakamlığa gitmiştim. Adliye de aynı binanın içinde olduğu için, dış kapıdan itibaren koridorlar kalabalıktı. Gelişimin, aracımın ve hareketliliğin farkına varılmaması mümkün değildi. Ama kimse istifini bozmuyordu. ?Selâmün Aleyküm? diye selam verdim. Orada bulunan ve başlangıçta görmezlikten gelen insanların hepsi de ayağa kalkarak ve cephe alarak benim selamıma karşılık verdiler. Aramızda iletişim kurulmuştu. Şehirdeki camilerde kıldığım cuma namazları sonunda da, cemaatten aynı sıcak ilgi ve tezahüratı hep gördüm.
Merkezden görevlendirilen mülkî, adlî ve askerî bürokratların bölge insanının inanç ve değerlerini paylaşan, her mekanda birlikte olan, duygu ve düşüncelerini paylaşabilen, idealist, çalışkan ve liderlik vasıflarını taşıyan kişilerden olmasına özen gösterilmelidir.
  • Ekonomik imkanlarının arttırılması;
Yüksek nüfus artış oranı ve Kürtlerle meskûn bölgelerdeki sert iklim ve arazi şartları, gelir dağılımına menfi etki yapmaktadır. Bu alanda yapılan pozitif ayrımcılığın arttırılarak, özellikle bölgede oluşan özel sermayenin, kendi bölgesinde yatırıma dönüşerek iş alanı açılması için teşviklerin arttırılmasına ihtiyaç bulunmaktadır.
Bölgede oluşan özel sermayenin belirli bir aşamadan sonra, yatırım için batı illerine kaydığı, yaygın bir şikayet olarak dile getirilmektedir. Devlet imkanları ile alt yapı yatırımlarına öncelik verilirken, sağlanan güvenlik şemsiyesi ve teşviklerle, özel sermeye, bölgede yatırıma teşvik edilmelidir.
2. TERÖRLE MÜCADELEDE YAPILAN HATALAR VE ALINMASI GEREKEN ASKERİ TEDBİRLER:
Terörle mücadele Politikalarının tespit edilmesi askerlere bırakılmamalıdır:
Askerler, meseleyi askeri güçle çözülebilecek, bir terör meselesi olarak görmüştür.
Yüksek sevk ve idare alanına giren siyaset ve stratejilerde yapılan hatalar operatif ve taktik alanlarda elde edilen başarılarla telafi edilemez. Kürt sorunu bütün boyutları ile görülmez ve sadece bir asayiş meselesi olarak görülerek, terörle mücadeleyi Silahlı Kuvvetlerin sorumluluk ve yetkisine bırakarak, devletin diğer ekonomik, sosyo-kültürel, siyasi, ilmî ve teknolojik güçlerini yeteri ölçüde, hatta yeri zamanı geldiğinde belirli bir süre topyekün olarak devreye sokmazsanız, Devletin bütün imkanları ile bölgeyi kuşatmazsanız, Hükümeti, TBMM'i, ülkenin sosyal ve siyaset bilimcilerini seyirci durumda ve devre dışı bırakırsanız, siyaset ve stratejide hata yapmışsınız demektir.
Türk Silahlı Kuvvetleri terörle mücadeleyi sahiplenmiş, seküler kavmiyetçi milliyetçilik/etnik milliyetçilik/ulusalcılık anlayışı ile Kürt Sorununu görmezden gelmiş ve konuya kendisinin dışındaki güçleri yaklaştırmamıştır. Esas hata buradadır.
Terörle aktif olarak mücadele eden askerler tarafsız olamazlar. Çevresindeki her şeyi tehdit olarak algılarlar. Dağdaki teröristle, köydeki, kentteki insanı bir birinden ayırmazlar.
Terörle aktif mücadele görevlerinde bulunmayanlar ise, bölgedeki askerlerin görüşlerine tabi olurlar.
Bu nedenlerle, terörizmle mücadele politikalarının tespitinde askerlerin tek söz sahibi olmaları devletin diğer güçlerini ve imkanlarını devre dışı bırakır. Sorun kronikleşir ve makul çözüm yollarını kapatır.
Tabii ki TSK'ni terörle mücadelede başarısız kaldı diyemeyiz. Böyle bir iddia, bunca gayreti, TSK profesyonel kadrolarının çektiği bunca meşakkati, şehitlerimizi, gazilerimizi yok saymak anlamına gelir ki doğru olmaz. Sonra, Terör Örgütünün kurulduğu 1974 yılı ve aktif olarak ortaya çıktığı 1984 yılından itibaren, ulaşmak istediği safha ve aşamaların hiç birine ulaşamadığını göz önünde bulundurursak, Silahlı kuvvetlerimiz ve güvenlik güçlerimiz başarılı oldu diyebiliriz. Ama taktik ve oparatif sahadaki bu başarı terörü bitirememiş, bölgeye huzur ve istikrar getirememiştir.
Mesele, siyasetin meselesidir. Bütün bölge ateşe verilerek terörizmle mücadele edilemez. Teröristle mücadele güvenlik güçlerinin görevi olmalı, ama silaha sarılmayı gerektirecek de olsa, iç ve dış meselelerin çözümü TBMM'nin ve hükümetlerin sorumluluğuna bırakılmalıdır.
Terörle mücadelede kullanılan kuvvetler, özel eğitim gören özel birlikler olmalıdır:
PKK saldırılarının başladığı 15 Ağustos 1984 tarihinden itibaren terörle mücadelede; bölgedeki sabit jandarma birlikleri, seyyar ve sınır jandarma birlikleri, jandarma komando birlikleri, polis özel kuvvetleri, Silahlı Kuvvetlerin bölgedeki kara birlikleri, bölgedeki komando birlikleri, bölge dışından getirilen iç güvenlik kara birlikleri, bölge dışından getirilen komando ve hava indirme birlikleri ve özel birlikler; kara, hava ve deniz kuvvetlerine mensup helikopterler, hava kuvvetleri uçakları kullanılmıştır.
Bölgede, jandarmanın, emniyetin, MİT'in ve Silahlı Kuvvetlerin istihbarat unsurları koordinesiz olarak faaliyet göstermiştir.
Getirilen birliklerle sonuç alınamayınca, bölgeye tabur seviyesinde yeni birlikler yığılmış, bölgedeki birliklerin emrine verilmiştir.
Birlikler eğitimlerini bölgede tamamlamış, tam yararlanılacağı zaman yükümlülerin askerlik süreleri sona ermiştir.
Kış mevsimini birlikler kışlalarında geçirirken, teröristler, köylerde ve kırsal kesimde propaganda ile örgüte eleman yetiştirmiştir. Kış aylarında, yollar güvenlik kuvvetlerinin, kırlar teröristlerin olmuştur.
Terörle mücadele özel eğitilmiş, özel donatılmış, özel ve güç, hava ve arazi şartlarında hareket yapması kolaylaştırılmış, gündüz hareket eder gibi gece hareket edebilen, kış şartlarından asgari etkilenen birliklerle yapılmalıdır. Hasılı, bu harekatta kullanılacak birlikler, bölge insanının özelliklerini tanıtacak psikososyal eğitimin yanı sıra, arazide uzun süre hayatı idama ettirebilecek kontrgerilla taktik ve tekniklerine vakıf olacak yeterli eğitime tabi tutulmalı; Devletin bütün imkanları seferber edilerek, komprime gıda ve yükte hafif yiyecek maddeleri, en modern, silah, muhabere irtibat ve hedef tespit vasıtaları, gece ve gündüz atış kontrol ve nişan sistemleri, mayın arama ve tahrip sistemleri, sıcak ve soğuğa karşı koruyucu giyim kuşam ve barınma imkanları, karda ve kötü hava şartlarında hareket imkanları ile donatılmalı ve bu teçhizat mümkün olan hafiflikte olmalıdır.
Aslında bu tür mücadele için, Özel Kuvvetler Komutanlığına bağlı özel harekât timleri mevcuttur. Harekât ihtiyacına yetecek derecede bu birliklerin miktar ve kadrolarını, geçici olarak arttırmak yeterlidir. Hizmet tamamlanınca kadrolar tekrar ihtiyaç miktarına indirilebilir.
Ancak, terörle mücadele için özel eğitilmiş birlik ihtiyacını profesyonel kadrolarla karşılamak etkili bir çözüm olamaz.. Çünkü bu görevler, bedeni yeterlilik ister. Uzman kadrolar, yaşları ilerledikçe, yeniçeri ocağına döner. Ticaretle uğraşanından, bedenî yeteneğini kaybedenine kadar; ordu, görevini aksatan personel deposu haline gelir.
En iyi çözüm, iç güvenlik harekât ihtiyacı için, yükümlülerden muvazzaflık hizmetleri sırasında, eğitim merkezlerindeki temel eğitimi müteakip yetenekli oldukları tespit edilenlerden, gönüllü olanlardan, ücretleri karşılığında, hizmet sürelerini 3-4 yıla çıkarmak suretiyle özel birlikler teşkil etmek ve bu birliklerin personelini özel eğitime tabi tutmak; bu şekilde eğitilen personelden oluşan birliklerin görev süreleri sona ermeden önce, onların yerine görevlerini teslim alacak yeni birlikler oluşturularak ve görev bölgelerinde birlik değiştirmesi ile sorumluluk devir teslimi yapmak; olabilecek zayiatın bütünlenmesi için de eğitim merkezlerinde ihtiyaca yetecek eğitimli personeli sürekli hazır bulundurmak ve bu birliklerin hazırlanması sorumluluğunu da İçişleri Bakanlığına vermektir.

Terörle mücadelede sorumluluklar yeniden tespit edilmelidir:
Asayiş görevleri yasal yetki ve sorumluluklar bakımından polisin ve jandarmanın, yani İç İşleri Bakanlığının uhdesindedir. Dış tehditlere karşı sorumluluk da Genelkurmay Başkanlığının görev ve sorumluluğundadır.
Bölgede hakim olan terörün, yurt içi ayağı olduğu gibi sınır ötesi üst, destek ve bağlantıları da olduğu bilinen gerçektir.
İç güvenlikte, Hedef tespiti, haber kaynaklarının kullanılması, istihbarat temini ve operasyonların icrası, hem yasal yetki ve sorumluluklar bakımından, hem beynelminel hukuk açısından, hem de tecrübe ve donanım bakımından jandarma ve polis, Silahlı Kuvvetlere nazaran daha etkin ve sonuç alıcıdır. Zaten bölgeye gönderilen Silahlı Kuvvetler unsurları da jandarmanın emrine sokularak terörle mücadelede kullanılmaktadır.
Terörle mücadelede, muhtelif birliklerin aynı harekât bölgelerinde kullanılması, koordinasyon sorununu ortaya çıkarmakta, emir komuta birliği prensibine aykırı olmakta, sorumlulukların üslenilmesini engellemekte ve sayısal olarak büyük birlerden istenen verim alınamamaktdır.
İç güvenlik gerçek sorumlusuna bırakılmalı ve sınırlarımızın içindeki terörle mücadele İçişleri Bakanlığınca yürütülmelidir. Terörle mücadele için iyi bir teşkilatlanma, eğitim kadar önemlidir.
Dış güvenlik ise, Silahlı Kuvvetlerimizin asli görevidir. Gayri nizami kuvvetlere karşı harekât da Silahlı Kuvvetlerimizde, Genelkurmay Özel Kuvvetler Komutanlığının ihtisas ve sorumluluğundadır.
Bu nedenle, Genelkurmay Başkanlığı, terörün dış destek ve bağlantılarını yok etmekle görevlendirilmelidir.
Genelkurmay Başkanlığı, sınır ötesi harekât icra etmek için Özel Kuvvetler Komutanlığını görevlendirmelidir. Sınır Karakolları da, hem dışardan gelecek tehditlerin ilk hedefi olması, hem de sınır ötesi harekâtın son basamak noktası olması nedeniyle, Jandarmanın değil Silahlı Kuvvetlerin kontrolünde bulunmalıdır. Karakollar, yukarıda belirtilen nitelikteki özel yetiştirilmiş personelden oluşan birliklerle korunmalıdır. Sınır birlikleri, bir taraftan sınırları korurken, diğer taraftan, sınır ötesi operasyonlarda kullanılacak özel kuvvetlere üs görevi yapmalıdırlar.
Sınır Ötesi Harekâtın Özellikleri:
  • Özel harekât teknik ve taktikleriyle, komando ve özel birlikler kullanılarak, terör örgütünün sınır ötesinde tespit edilen somut hedeflerine ve terör gruplarına nokta operasyonları icra edilmelidir.
  • Terörle mücadelenin başarılı bir şekilde yapılabilmesi, etkin bir istihbaratla mümkündür. Bu nedenle, özel timlerden oluşturulacak, muharebe güçlü keşif kolları, gizli harekât teknikleri ile hedef bölgelerine sızdırılmalı, oralarda örtülü kalıcı tedbirler alınmalı, elektronik ve teknik imkanlarla da desteklenerek; terör üs ve tesislerinin, liderlerinin yer ve faaliyetlerinin, ikmal depo ve ikmal faaliyetlerinin, terör gruplarının hareket ve intikallerinin, ülkemize giriş ve çıkışlarının 24 saat gözetlenme imkanı sağlanmalıdır.
  • Elde edilen sağlıklı, doğru, güvenilir, güncel ve ayrıntılı istihbarat bilgilerine dayanılarak, sınır karakollarında veya sınır ötesindeki gizli harekât üslerinde bekletilen özel eğitilmiş birliklerimiz tarafından, anında, taktik akın ve cebri keşif tipi hareketlerle hedeflere yaklaşılarak, baskın ve pusularla, bir nevi gayri nizamî harekât uygulayarak, nokta operasyonları icra edilmelidir.
  • Bu hareketler, askerî yoğunluk gösterilmeden, fark ettirilmeden, örtülü olarak ve tam bir gizlilik içinde icra edilmeli, tesirinden başka bir belirtisi görülmemelidir.
  • Bu operasyonlarla, her gün terör örgütünün dış desteğine, nereden ve nasıl geldiğini anlayamadığı, ancak şaşkına çeviren etkili darbeler vurulmalıdır. Örgüt liderleri başlıca hedeflerden olmalıdır. Darbeler, propagandası bizzat terör örgütü tarafından yapılacak şekilde etkili olmalıdır.
  • Küçük, özel yetişmiş çevik unsurlarımız tarafından yapılan operasyonlar, silahlı kuvvetlerimizin düzenli bölümünün kullanılması tehdidi ile de psikolojik olarak desteklenmeli, ancak düzenli kuvvet mümkünse hiç kullanılmamalıdır. Alınan sonuçlar, terör örgütünü sınır ötesinde de barınamaz hale getirmelidir.
  • Sadece Kuzey Irak değil, terör örgütünün Avrupa Ülkelerindeki Büro ve Temsilciliklerinin kapatılması ve etkisiz hale getirilmesi için de organizasyon hazırlanmalı, ülkeler nezdindeki politik girişimler sonuç vermediği takdirde operasyonlar uygulanmalıdır. 



..