BALYOZLA DEMOKRASİ KURULMAZ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
BALYOZLA DEMOKRASİ KURULMAZ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Haziran 2017 Perşembe

BALYOZLA DEMOKRASİ KURULMAZ!

BALYOZLA DEMOKRASİ KURULMAZ!

Balyoz davası sonucunda verilen kararları, malum çevreler demokrasinin zaferi gibi göstermeye çalıştılar. Denetim altındaki medya, rol verilerek ekranlara çıkarttığı “aydınları”, kararın kamuoyunda yarattığı vicdani tepkiyi azaltmak için “kullandı”. 21 Eylül, TV ekranlarında, askeri darbelerin bir daha olmayacağı demokrasi zaferi olarak ilan edildi. Burjuva demokrasisinin dahi ne demek olduğunu kavrayamamış ya da kendisine verilen görev gereği kavramamış gözüken “sözcüler”, bir kez daha topluma alçakça yalan söylediler.
Demokrasi iki temel değer üzerinde yükselir: Hukuk devleti ve laiklik. Eğer bu iki değere sahip değilse, sandık, demokrasinin ölçüsü olamaz.

Konumuz gereği laikliği bir yana bırakıp, hukuk devleti ne demektir, onun üzerinde düşünelim.

Hukuk devleti çok boyutlu bir kavramdır. Diğer anlam ve işlevlerini bir yana bırakıp hukuk devleti kavramına, toplumda yaşayan kişiler, yurttaşlar açısından bakalım. Bir yurttaş için hukuk devletinin anlam ve önemi, kendisine hukuk güvenliği sağladığı kadardır. Bir devlet, yurttaşına hukuk güvenliği sağlıyor ise ve sağladığı ölçüde hukuk devletidir.

Hukuk, barış ve adalet demektir. Hukuk güvenliği ise; toplumda adaletin sağlanması için, hak arama yollarının açık olması ve asıl olarak da, hak aramak için başvurulan yerlerde hakkın elde edilebileceğine olan güven duygusunun kişilerde oluşmasıdır.

Haksızlığa uğrayan kişilerin hak aramak için başvuracağı birçok devlet mercii vardır. Ancak en son hak arama yeri, mahkemelerdir. Eğer, hak aramak için başvurulan mahkemenin tarafsız ve bağımsız olduğuna olan inanç kalmamışsa, mahkemeler siyasal otoritenin etkisinde kalıyorlarsa, sizi yargılayan yargıçlar özel olarak seçilmiş belli görüş ve anlayışı temsil ediyorlarsa, doğal yargıç ilkesine aykırı olarak mahkemeler oluşturulmuş ise, savunma hakkınızı kullanamıyorsanız, kendinizi sonucu önceden belli bir mizansenin, bir yargılamanın içinde hissediyorsanız, yargılama cezaevi içinde yapılıyorsa, mahkemenin verdiği kararı denetleyecek olan daha üst mahkemenin de benzer anlayışta olduğunu biliyorsanız yargıya, hukuka güveniniz kalmaz. Mahkemelerine güvenilmeyen bir devlet de asla hukuk devleti olamaz.

Demokrasi için sandık/oy ne ise, mahkeme ve yargıç için de hak arayanların güven duygusu aynıdır. Bunun içindir ki, yargıçların tarafsızlığı, mahkemlerin bağımsızlığı hukuk devletinin vazgeçilmezleridir.

Oysa Türkiye, askeri vesayetten kurtulmak adına girdiği yolda, daha katı bir vesayetin altına girdi. 12 Eylül 1980 askeri darbesinden tam 30 yıl sonra, 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan refarandum sonucu, daha tehlikeli bir sivil darbenin kollarına atıldı.
Tarihte, bütün otoriter rejimler halk darbesi yoluyla yerleşmişlerdir. Türkiye’nin yaşadığı asıl post-modern darbe, halk kitleleri kandırılarak yapılan 12 Eylül 2010 darbesidir. Bu darbe sonucunda Türkiye’de her şey yeniden “formatlanmıştır”. Yerel mahkemelerden Yargıtay’a, Anayasa Mahkemesine kadar uzanan bütün başvuru yolları belli bir anlayışın eline teslim edilmiştir. Bu nedenle, Silivri Mahkemelerinde yaşanan açık hak ihlallerinin düzeltilme olasılığı yoktur. Mahkemece verilen karar siyasal niteliklidir. Siyasal bir kararın siyaseten düzeltilmesi dışında, Balyoz kararına hukuken kesinleşmiş bir karar gözüyle bakılması gerekmektedir.

Hukuk devleti kavramıyla asla bağdaşmayan bir yargılama sonucunda verilen Balyoz kararının mahkum ettiği şey, askeri vesayet değildir. Balyoz kararının mahkum ettiği şey; hak arama özgürlüğüdür, adil yargılanma hakkıdır, yargı bağımsızlığıdır ve “ileri demokrasidir”. 

Elbetteki yumurtayı balyozla da kırabilirsiniz. Bu denli kaba ve yıkıcı ellere sahipseniz ancak kırarsınız, amacınıza uygun kullanamazsınız. Bunun içindir ki, yumurta balyozla kırılmaz. Balyoz kararıyla da Türkiye’ye demokrasi gelmez.
Av. Başar YALTI / İstanbul Barosu

***