DİYARBAKIR BELEDİYESİNE SALDIRI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
DİYARBAKIR BELEDİYESİNE SALDIRI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Aralık 2020 Pazartesi

SOSYAL ŞİDDET ÖRNEĞİ OLARAK "DİYARBAKIR BELEDİYESİNE SALDIRI" OLAYI

SOSYAL ŞİDDET ÖRNEĞİ OLARAK "DİYARBAKIR BELEDİYESİNE SALDIRI" OLAYI



Feyzi Çelik ÇÖZÜMÜN UÇURUMUNDAKİ SÜREÇ VE KÜRDİSTAN 07.07.2014 Kadınlara yönelik şiddet ve cinayetler, Mardin'de köy korucularının saldırı ve öldürme olayları, arazi kavgaları, elektrik kesintileri nedeniyle DEDAŞ binalarının yakılması ve en sonunda Silvan-Diyarbakır hattında çalışan minibüsçülerin Diyarbakır Büyükşehir Belediyesine saldırıları sosyal şiddetin en önemli örnekleridir. Bunların temel nedeni genel olarak ekonomik özel olarak da iş alanlarının azalmış olmasıdır. Sosyal şiddetin en önemli özelliği total bir örgütlenmeden çok ani gelişen tepkileri dışa vurmuş olmasıdır. Yeri, zamanı belli değildir. Diyarbakır'da olduğu gibi geniş kapsamlı olabileceği gibi herkesten uzak bir evin içinde de meydana gelebilir. Güvenlik ve hukuk çerçevesinde bunu önlemek kolay değildir.
Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da dalga dalga yayılan "Arap Baharı" tüm denge ve beklentileri alt üst etti. Selefi/Radikal İslam'ın güçlenmesiyle sonuçlanan Arap baharı, istenilenin tersini gerçekleştirdi. Irak'ta, Saddam döneminde esamesi okunmayan radikal İslam, görülmemiş şekilde gelişme gösterdi. Aynı durum Libya'da sonrasında Suriye'de ortaya çıktı. Demokratikleşmenin, Batı'nın çıkarlarına olmadığının çeşitli örnekleri kendisini gösterdikçe, ABD ve Batı eski liderleri ve anlayışları yeniden ön plana çıkarmak zorunda kaldılar. Bu da Ortadoğu'da "etnik, dinsel ve mezhepsel" çatışmayı alevlendirmek şeklinde kendisini göstermeye başladı. Ülkeleri, iç savaş/çatıştırma alanı haline getirmek, parçalamak; bunun sonucunda Ortadoğu halkları güçsüzlüğe mahkûm ettirmektir. Bu da Ortadoğu'da iki eğilimi beslemeye yarar.

Ya Batı'nın egemenliğini/koruyuculuğunu isteme ya da toplumsal dayanağı her zaman hazır olan küresel/radikal İslam'ın gelişmesi şeklinde kendisini gösterir. Bir süre sonra, iç çatışma şeklinde görülen çatışmalar giderek renk değiştirerek Batı uygarlığı/İslam çatışması rengine bürünür. Şu anda geçmişte, Afganistan'da olduğu gibi Suriye ve Irak'ta olan budur. IŞİD'in kısa sürede gelişimi ve ilerleyişinin ardında yatan temel budur. Batı'nın "ya bizdensiniz ya da onlardansınız" anlayışı, Küresel radikal İslamistlerde de aynı anlayışı geliştir. Ortadoğu'daki çatışmaların açmazı ve çıkmazı burada kendisini belli etmektedir. Bunun en önemli açmazı da Petrol bölgesi Arabistan yarım adasındaki rejimlerde kendisini belli etmektedir. Şunu vurgulayalım: "Arabistan Yarımadasındaki rejimler, radikal İslam'ın tehdidiyle, daha fazla baş başadırlar. Çünkü onlar, petrolden elde ettikleri gelirleri küresel finans kapitalin hizmetine sokarak, finans kapitalin rezervini oluşturmaktadırlar.

Öyle sanıldığı gibi, Suudi Arabistan'ın "rejim olarak" radikal İslam'a destek verdiği doğru değildir.

Tam tersine, Batı olarak yaşatmak, onlar da Batı'yı yaşatmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Ilımlı olarak nitelenen Mısır'daki Müslüman Kardeşler hükümetinin askeri darbe ile devrilmesinin arkasındaki Suudi/Batı desteği bunu açıklamaya yeter de artar.
Basına yansıdığı kadarıyla Diyarbakır Belediyesine saldırı, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinin kendi yetkisini kullanarak Diyarbakır-Silvan arasında toplu taşıma yapmaya karşı bir tepki olarak görülmektedir. Nasıl ki, İstanbul veya Ankara'da büyükşehir ile ilçeler arasında toplu taşıma yapılıyorsa Diyarbakır ile ilçeleri arasında yapılması normaldir. Büyükşehir Belediyelerinin en önemli görevlerinden biri de budur. Ancak Kürdistan'da büyük bir işsizlik vardır. Doğal olarak bir ilçeye belediye tarafından toplu ulaşım hizmeti götürüldüğünde özel ulaşımda iş yapan yüzlerce kişi bir anda işini kaybetmesi üzerinde de durulmalı, bunlara yeni iş alanları bulunması gerekmektedir. Bir ay önce "Çocuğu dağa çıkan" ailelerin eylemi ile Minibüsçülerin eylemlerinde görüleceği gibi yeni bir durumla karşı karşıyayız. Demokratik barışçı olsun(Ailelerin eylemi) saldırı temelli olsun, her iki eylemde de tepkinin adresi BDP'nin iktidar olduğu yerel yönetimler olmuştur. Küçük kapsamlı gibi görünse de bu tepkiler Kürt Siyasal Hareketinde mikro bir iktidar gerçekliğinin oluştuğunu göstermesi bakımından ilginçtir. BDP Eş başkanının eylem yapan ailelerin "istihbarat tarafından kışkırtıldığı", Gültan Kışanak'ın da "saldırı yanıtsız bırakılmayacaktır" şeklindeki mesajları KSH'nin "iktidar dilini" kullanmaya başladığı gösteriyor. Halbuki, Kürdistan halkı KSH'ne sonuna kadar destek vererek sosyal, ekonomik ve kültürel sorunlarına çözüm getirilmesini istemektedir. BDP'li belediyeler seferberlik ruhuyla koordinasyon içinde Kürt toplumunun bu sorunlarına çözüm perspektiflerini ortaya koymalıdır. Tamamen tepkisellik ve siyasal çerçevede kendisini gösteren "mağduriyet" durumundan hızla çıkıp, bu sorunları çözme iradesini ortaya koymalıdır. Toplum tepkiyi BDP'li belediyelere göstererek adresi de doğru belirlemiştir. Buna benzer tepkiler, önümüzdeki dönemde farklı şekilde görülebilir.
Halka ucuz ekmek sağlama yönündeki çalışmalara karşı fırıncılardan değişik esnaf kesimlerinden tepkiler de gelebilir. Bu tepkileri yok saymak ne kadar yanlış ise de tipik bir iktidar refleksi ile dışlayıcı yaklaşmak da o kadar yanlıştır. Büyükşehir belediyeleri ilk kademe belediyeleriyle koordinasyon halinde yeni iş alanları oluşturmalıdırlar. Ancak bu şekilde sosyal şiddetin alanı daraltılabilir.
KSH'nin tek taraflı olarak iradesini ortaya koyması da yeterli değildir. Büyükşehir yasasının gerçek anlamda uygulanması için merkezi yönetimin vesayet ötesindeki engellemeleri kaldırılmalı, belediyeler rantın üretildiği yerler olmaktan çıkarılmalıdır.
Öyle denildiği gibi sorunlara siyasal çözüm getirmek diğer sorunları çözmeye yetmiyor. Bütünsel bir çözüm çerçevesinde herkesin rolünü oynayacak imkanlara kavuşması gerekiyor. ***