Darbeniz İnsanlığa Hayırlı olsun
Nihat Genç
Emir-komuta zinciri artık Yargıtay’da, birileri emri verdi Yargıtay’a, birileri komutları harfiyen yerine getirdi Yargıtay’da.
Bu akla hayale sığmaz kararlar GURURUNDAN BAŞKA ZIRHI olmayan sanıkları hiç etkilemez, bu akla hayale sığmaz kararlar ‘Hukuk’ denilen herkesi hepimizi bir arada tutan organizmayı yerle bir eder.
Bu akla hayale sığmayacak kararların bando şefi kimdir?
Avukatların hepsi mahkeme salonunda istisnasız sordu: bu kadar sahte belgeyi hangi ‘çete’ üretti?
Beş-altı yıl önceye gidin, Hrant’ı, Malatya’da rahipleri kim öldürttü ise, bando şefi o’dur, Orhan Pamuk’a Türkler bir milyon Ermeni otuz bin Kürt öldürdü, kim dedirttiyse, bando şefi o’dur.
Dijital belgeleri, ki, tek suç delili onlar, bakmak, içini açmak, bilirkişiye inceletmek ihtiyacı hiç hissetmeyen Yargıtay’ın hakimleri, asıl gerçeği yani bando şefini iyi biliyor.
Bu dijital belgelerin düzmece olduğunu Cumhurbaşkanı, Başbakanımız biliyor, şu an ki Türk Silahlı Kuvvetleri biliyor, yani, belgelerin sahte olduğunu, bu tutuklamaların tam bir ‘darbe’ olduğu gerçeğini herkes biliyor.
Hatta AİHM’deki yargıçlar da biliyor, bu evren artık bir kasaba, ve kasabanın sırrını anlaşmışlar yukarıdaki bu güçlerin hepsi biliyor.
Hrant’ı ve Malatya’daki rahipleri öldürtecek kadar gözü kara bir ‘güç’ işin gelip Yargıtay safhasında tıkanmasına razı olur mu?
Hrant’ı ve Malatya’daki rahipleri öldürtecek güç, içerde ve dışarıda hesabını ‘KENDİNCE’ iyi yaptı!
Beraber kotarmaya çalıştıkları bu tezgahta öngöremedikleri şunlar.
Artık bir nehir gibi aleni bir yara kanıyor toplumun tam ortasından.
Bu kadar hukuksuzluğu ekran marifetiyle mi örteceksiniz?
Bu kadar hukuksuzluğu sihirbaz yöntemleriyle mi uçuracaksınız?
Bu yara mütemadiyen kanayacak, bu yara mütemadiyen devlete hukuka MEŞRULUK soruları soracak.
Hukuk’tan akan yaranın telafisi yoktur, bu yara artık Cumhurbaşkanının başbakanın Yargıtay’ın başından aşağı hep fışkırarak akacaktır.
Sızlayarak fışkırarak akan bu kanı durduracak ‘meşru’ bir güç kalmadı. Kendilerini ‘imha’ ettiler.
Burada bando şeflerinin karşısında yok etmek işini bitirmek istedikleri insanların sayısı beş-on, hatta beş-on bin kişi değil.
Aksine, şu anda 15-20 milyon okumuş kültürlü oy veren ve her gün gazete takip eden insanların tümünü ‘yok etmeyi’ seçtiler.
15-20 milyon insanı susturmak yok etmek mümkün mü?
Bu kadar yalanı bu kadar hukuksuzluğu bu milyonlara dayatmak ve kabul ettirmek mümkün mü?
Bando şefleri, bu ahlak dışı kayıtsızlığa pervasızlığa bu 15 milyon insanın sessiz kalacağını ya da bir şekilde tasfiye edilip bertaraf edileceğine nasıl inanabilirler?
Bando şefleri, yani bu dijital sahte belgeleri düzenler, karşılarındaki bu 15-20 milyon muhalif insanın PARLAK GURURUYLA ve mütemadiyen fışkırarak akan hukuk tanımaz bu pis kanla NASIL BAŞEDECEK?
Hrantlar rahipler aracı istihbarat örgütlerine öldürtülerek Orhan Pamuklar konuşturularak tüm dünyada bir algı oluşturuldu: Türkiye’ye yüz yıldır musallat olmuş faşist kanlı acımasız bir asker aygıtı var ve el birliğiyle yok edilmeli.
Bu algıyı oluşturmak için liberaller İslamcılar kökü dışarıdakiler herkes onlarca yıl aralıksız çalıştı, onbinlerce yazı yazdı, batılı gazetelerle, batılı ajanlarla, batılı milletvekilleriyle aylar yıllar boyunca oturdular konuştular, yazdılar çizdiler ve planladılar.
Bu topraklarda Selçuklular’ı yıkan Moğollar, ki Ermeniler’in de desteğini almışlardı, bir, iki, Haçlılar’ın gelişi, üç, Sevr. Ve şimdi, bin yıllık tarih içinde DÖRDÜNCÜ BÜYÜK varoluşsal tehdit içindeyiz.
Ancak bin yıllık tarih içinde topraklarımıza yapılmış bu DÖRDÜNCÜ BÜYÜK saldırıda dünden daha kuvvetliyiz.
Bando şefleri o kadar çaresiz ki YARGITAY’ı dahi gülünç duruma düşürdüler.
Bando şefleri o kadar çaresiz ki düzdükleri dijital belgelerden kendileri utanıp Yargıtay safhasında dahi merak edip içini açamadılar, hepsi sahte çıktı.
Ve Bando şefleri on yıl ekranları tümüyle ele geçirmesine rağmen okumuş gazete kitap takip eden insanların EZİCİ ÇOĞUNLUĞU karşısında ‘maskaralaştılar’ ve düzdükleri sahte belgelerin hepsi cin işi şeytan işi olduğu ORTAYA ÇIKIP rezil rüsva oldular. Bu öyle bir çıkmaz idi ki Yargıtay karar safhasında kendini ÖLDÜRMEYİ seçti.
Olacakları söyleyeyim, size HUKUK gibi bir şans verildi ve siz hukuk’u alavere daleveranızda kullandınız, şimdi ‘hukuk’ ortadan çekildiğine göre, bu okumuş 15-20 milyon insanla baş etmeniz mümkün değil.
Bando şeflerinin aşağılık liberalleri aşağılık İslamcıları, dinleyin, Amerikalılar, dünyalıları bir Orta-Amerika ülkesi gibi bir Okyanus Ada ülkesi gibi görmeye alışıktır.
Buralarda birkaç işbirlikçinin birkaç gazetecinin birkaç mahkemenin kumpası ve çavuş darbeleriyle netice almayı çok severler.
KISA VADEDE evet, ama UZUN VADEDE başardıkları hiç görülmemiştir.
Size hepinize ÜLKENİZİ tanımayı tavsiye ediyorum, şimdi baş etmeniz gereken, 15-20 milyon okumuş kültürlü dünyayı izleyen MUHALİF BİR GÜÇ var.
Ekranlardan maymun gibi konuşarak bu milyonları ikna edebileceğinizi mi düşünüyorsunuz?
Ya da iktidara geldiğiniz günden bugüne TEK BİR KİŞİ’yi ikna edebildiniz mi?
Alçaklıklarınız sayesinde karşınızda DEMİRLE DAĞLANMIŞ, KIPKIZIL KOR HALİNE GELMİŞ ve gözlerinde BUZ GİBİ ŞİMŞEK’ler çakan 15-20 milyon insan var.
Üstelik hukuk’a saygılı ve kibar medeni 15-20 milyon insan.
Bu insanları ancak akılla zekayla hukukla ikna edebilirdiniz.
Sizin için tek şans olan bu ‘hukuk’ şansını kaçırdınız.
Bu darbenin işbirlikçileri ve bu darbeye sessiz kalanlar!
Sizin artık ele geçirdiğiniz kurumlarınız var ama ‘hukuk’unuz’ yok.
Sizin seçim hileleriyle ele geçirilmiş oy’unuz var ama TABAN’ınız yok.
El ovuşturup uzaktan sevinerek tepinenler, sizin artık ŞEREFİNİZ AHLAK’ınız İNSANLIĞINIZ hiç yok, adlarınız tarihe tek tek yazıldı.
Ve karşınızda bağımsızlık meşalesi gibi yanan 15-20 milyon insan.
Her biri elmas parçası gözleriyle ihanetlerinizi izliyor.
Siz gaddar gücünüzü Amerika’dan Avrupa’dan yandaşlarınızdan alıyorsunuz, bu 15-20 milyon muhalif, gücünü, bu topraklardan alıyor.
Sabırlı yumuşak ve yüce kalpli 15-20 milyon.
Yüzleri güneşe dönük dürüst yaşamış milyonlar!
Ne bando şefleriniz ne sizler, işte bu, vatanının kaderini kendi kaderi bilmiş bu milyonları hiç tanımıyor.
Vatan, damarlarımızdaki sıcaklığın ta kendisidir.
Bağımsızlık, bin yıllık tarihimiz boyunca asla efendi asla yabancı tahakkümü tanımayan damarlarımızın kuvvetidir.
Hukuk’tan fışkırarak akan bu kalleş kan’a rağmen, inanın sakin bir neşe içindeyiz.
Ancak büyük bir ruh çöküntüsü içinde olanlar şahsi parti çıkarlarına ‘Hukuk’u alet edebilir. Ancak yetersiz ve ruhundan rahatsız insanlar ‘evrensel’ değerleri hiç sorumluluk duymadan ırzına geçerek kullanır.
Bugün 10 Ekim, pırıl pırıl açık seçik bir ülkeye uyandık, şüphe kalmadı, düşmanın bütün tertipleri kusursuz şekilde ortalığa faş oldu. Silahların hepsi hala çok ilkel: sahte, uydurulmuş, tertip, tezgah, ihanet.
İşgali ‘hukuk’ kılıfına uydurmaya çalışanlar HUKUK’u felç edip toplumun tek şemsiyesini kendi elleriyle kırdılar.
Hadi size sıkı bir siyaset bilimi sorusu, işgal hukuk’a sığar mı?
Ve işgal kuvvetleri ‘apolet’ sökmeye başlamışmış. Kimin apoletleri sökülüyor, içerdekilerin mi dışarıdakilerin mi?
İşbirlikçilerle hile içinde eğlenceli fıkralar gibi sözüm ona askerlerin apoleti mi olurmuş?
Amerikan tezgahlarıyla cemaatle günümüz modasına uygun başına hokkabaz şapkası geçirenler kimin apoletini sökecekmiş!
Kalbimizin semalarında biz kim asker kim değil tanıyoruz artık, işte buna gücünüz hiç yetmez.
Her türlü hileye başvurarak arkadaşlarınızın makamlarına kuruldunuz her türlü hileye başvurarak kendinizi yeterince rezil ettiniz, hepiniz esir ya da rehinsiniz, artık helasına saklanıp ağlayacak bir eviniz bir karargahınız dahi yok.
Bu bir siyasi politik bunalım değil, bu Allah’ın bizlere bir müjdesi, artık tek tek adlarını biliyoruz, kim düşman kim hain kim zayıf kim korkak kim işbirlikçi.
Bando şefleri her yere dinlemeler koyarak güya sahte belgeler hazırladı, sonuç hüsran başaramadılar, ama Allah, işte insanları böyle dinler…
Soylu insanların arasına karışmış zevzek insanları, Allah, böyle çırçıplak teşhir edip alemlere rezil eder.
Dün 9 Ekim’di, üstünde bin yıldır yaşadığımız topraklar, işbirlikçilerini hainlerini isim isim tek tek kustu, şaşırmadık hiç hayal kırıklığına uğramadık, Mekke’ye şeytan taşlamaya değil Şeytan Öpmeye gidenleri dünden tanıyorduk.
Sahte Türkiye sahte dünya sahte hukuk sahte asker sahte gazeteler bir bir irin gibi patlaya patlaya ortaya döküldü.
Baykuşlar akbabalar şimdi hukuk kurumlarını ele geçirmişler çok sevinçliler.
Ve bu sahte işgalci komedyanın iddiası şu: GERÇEĞİ BOĞACAĞIZ.
Ve hukuk kılıfına soktukları bu işgal oyununu BAŞARACIKLARINA inanıyorlar.
Bu kadar cahil olduklarına göre BU TOPRAKLARA çok uzaklardan gelmiş olmalılar.
Çorbanın başında kaşık kendi ellerinde diye kendilerini üstün sayan cahiller.
Demir çivinin başına ağını örüp kendine ev yaptığını sanan akılsız örümcekler.
Ormanında çın çın’ı suyunda pırıltısı tarlasında tanesi olmamış cahil örümcekler, bu topraklara birkaç günlüğüne çokça girip ama hep soğuk bir şafakta kovulup terk ettiklerini yine mi unuttular.
O kılçıklı dilleri iyi tanırız, o hukuk’u kuşatan karanlık iniltileri iyi biliriz.
Bütçeleri imarları hukuk’u bir müddet ele geçirirsiniz, ama, bu toprakların dağlarına düşen ay’ın kokusunu alamazsınız, bir maşrapa suyunu şükür yarap bismillah deyip ruh huzuru içinde nasip olmaz içemezsiniz.
Sizi ancak bir siyasi hortum gibi hukuk’unuzu ülkenizi darmadağınık etmek için kullanırlar.
Otomatik onun bunun oyuncağı robotlar, nehirlerin suyunu tanımazsınız, yelken bezine rüzgarı kim dokur kim doldurur bilmezsiniz.
Yazık, şimdi hepsi içerde, yanan tarlalarında tüyleri alev almadan ateş gagalayan kuşlarını hiç tanımadınız.
Gidin bir daha bakın müzelerinize, bu toprakların çamurundan dahi kral yaptılar Tanrı yaptılar, hiç biri tarihler boyu bu kadar onursuz hissetmedi kendini.
Gidin bir daha bakın tarlalarda başaklarına hiç biri dalı tanesi tarihler boyu bu kadar kalleş utanmadılar kendi tohumundan.
Ve hiç tanımadınız, gözlerinden nehirler akan bu soylu çocukları!
Hiç tanımadınız şimdi çiçeklerin öptüğü Çanakkale’deki o mezar taşlarını.
Allahım, dün 9 Ekim, tüm hayatımın en büyük şerefsizliğini gördüm.
***