Doç. Dr. Harun Öztürkler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Doç. Dr. Harun Öztürkler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Ocak 2017 Çarşamba

Ortadoğu Ekonomileri


Ortadoğu Ekonomileri 



Doç. Dr. Harun Öztürkler* 
*Afyon Kocatepe Üniversitesi İktisat Bölümü ORSAM Ortadoğu Ekonomileri Danışmanı 


Ortadoğu Ekonomilerinin Genel Özellikleri 






“ 50’li yıllar...,  
1950’li yıllara kadar bölgede durgun bir iktisadi ve demografik yapının var olduğu söylenebilir. Ancak, bu durum 1950 yılından sonra bölgenin tüm ülkelerinde çarpıcı bir biçimde değişmiş, demografik ve iktisadi yapı hızlı bir biçimde dönüşmeye başlamıştır. 


Petrol çıkarma ve üretme faaliyetlerinin Irak, Suudi Arabistan ve Körfez Bölgesinde iki savaş arasında kalan dönemde başlandıysa da Irak dışında, bölgenin petrol gelirleri II. Dünya Savaşı sonrasına kadar düşük düzeyde kaldı. 

20.yy 

Bölgenin tümü göz önüne alındığında, 20.yy ortalarına kadar kişi başına GSYH’da önemli bir artış olmadığı ileri sürülebilir. Batı Avrupa, Kuzey 
Amerika Avustralya ve Latin Amerika’nın bu bölgeye göre daha olumlu bir gelişme gösterdiği kişi başına (GSYH’da yılda ortalama %1’lik bir artış 
gerçekleştirdiği),Ortadoğu’nun kişi başına GSYH büyüme hızının Doğu ve Güney Avrupa’ya(% 01)benzediği gözlemlenmektedir. Japonya dışındaki 
Asya ülkelerinde ise kişi başına GSYH’da gerileme gözlemlenmekteydi. 

Ortadoğu’daki bütün demografik, iktisadi ve toplumsal eğilimler 1950’den sonra hızla değişmeye başlamıştır: 

1) Yılda %1,3 olan uzun vadeli nüfus artış eğilimi,%2,7’ye yükselmiştir 
2) Kırsal alandan kente nüfus göçü artış göstermiştir.1950’de kırsal nüfusun payı %70 iken, 1990’a gelindiğinde %45’in altına inmiştir. 
3) Toplam işgücü içerisinde tarımsal işgücünün payı hızla gerilemiştir. 


Büyüme 

20.yüzyılın ikinci yarısı boyunca petrolün giderek artan önemi ve sanayileşme, önemli boyutlara varan uzun vadeli büyüme getirmiştir. Bölgenin bütünü için 20.yüzyılın ikinci yarısında yaklaşık olarak %3 oranında bir büyümenin gerçekleştiği söylenebilir. Bu bölgenin yüzyılın sonunda ulaştığı kişi başına 
üretim ve gelir düzeyinin 1950’ye oranla yaklaşık olarak üç katı olduğu anlamına gelmektedir. Bu büyüme oranı Ortadoğu’yu, Doğu ve Güneydoğu Asya dışında, dünyanın diğer kalkınmakta olan bölgelerinin üzerine çıkarmaktadır. Ancak bu performansın büyük ölçüde petrol gelirlerine dayandığı unutulmamalıdır. 

Tarımsal Performans 

Bölgede yüksek nüfus artışı karşısında toprak miktarının yetersiz kalması ve hükümetlerin tarım sektörünü sanayi sektörü için bir kaynak olarak görmeleri nedeniyle tarımsal performans düşük düzeyde kalmıştır. Bu nedenle de bölgede ki çoğu ülkede gıda bakımından kendine yeterli olmak giderek güçleşmiştir. 

Gelir Bölüşümü 

Bölge diğer kalkınmakta olan bölgeler ile kıyaslandığında daha iyi bir gelir bölüşümüne sahiptir. Ancak, hükümet bütçelerinde sağlık ve eğitime yeterli 
pay ayrılmaması insani kalkınma göstergelerinin yeterli biçimde iyileşmesini engellemiştir. 

Devletleştirme 

İki savaş arasında kalan dönemden başlayarak 1950’lerde ivme kazanan ve 1970’li yıllarda petrol şirketlerinin devralınması ile devam eden önemli bir eğilim, üretim faktörlerinin millileştirilmesi olmuştur. Bu sürenin önemli bir sonucu kamu sektörünün giderek daha fazla önem kazanmasıdır. 
Bu süreç ise, ithal ikamesi sanayileşme stratejisini benimsemesini doğurdu. Başlangıçta bu strateji oldukça başarılı olduysa da, 1970’li yıllarda süreçte 
tıkanmalar gözlenmeye başlandı. Sürenin temel sorunları şöyle sıralanabilir; 

i) Yeni kurulan sanayilerde(bebek sanayiler)verimlilik artırılamamıştır. 

ii) Bu sanayilerde ihracat pazarlarında rekabet edecek bir yapı oluşturulamamıştır; 

iii) Bu sanayiler istihdam yaratacak bir yapıda kurulmamıştır; 

iiii) Ağır sanayiye öncelik verilirken, tarım ve hafif sanayi ihmal edilmiştir. 

İthal ikameci sanayileşme stratejisinin beklenen gelişmeyi sağlayamaması Ortadoğu ülkelerinde ekonomilerinin uluslararası piyasaya açılmasını hedefleyen 
reformları gündeme getirmiştir. Ancak, bu reformlar ülkeden ülkeye hız ve içerik bakımından büyük farklılıklar göstermiştir. 

1990’dan bu yana, bölgenin birçok kesimi Körfez Savaşı’nın yarattığı yıkımı iyileştirmeye çalışmaktadır. İktisadi performans ülkeden ülkeye farklılık 
göstermektedir. Bazı ülkeler hem savaşın kendisinden hem de doğurduğu sonuçlardan zarar görmüştür. Örneğin, Kuveyt’te ülkenin yeniden inşası 
için 65 milyar dolar harcanmıştır. Bölge ülkelerinin çoğu GSYH’larının %10’una yakın bir oranını askeri araç gereç ithaline ayırmak zorunda kalmakta-
dır. Dünya Bankası verilerine göre GSYH, Körfez Savaşından beri nüfus artış hızının çok az üstünde bir artış göstermiştir. Böylece, bölge kalkınmakta 
olan bölgeler arasında bu yavaş büyüyen bölge durumundadır. 

Körfez Savaşı, yapısal uyum sürecini 1980’li yılların başında başlatan Türkiye dışındaki bölge ülkelerinin özelleştirme, liberalleşme ve ekonomiyi dış 
ticarete ve yabancı yatırımlara açma çabalarında uyarıcı bir rol oynamıştır. Ancak, bölge bütününde yaşanan sürekli siyasi ve askeri gerilimler ve bölge 
ekonomilerinin büyük çoğunluğunun petrolden gelecek belirsiz bir gelire bağımlı olması, yabancı yatırım düzeyinin bölgenin GSYH’sının %1’inin 
altında kalmasına neden olmuştur. 

Ekonomik performans değerlendirmesi ülkelerin çeşitli özellikleri dikkate alınarak yapılmalıdır: 

A- Körfez Bölgesi’nde petrol ihraç eden küçük ülkeler; 

1-Kuveyt 
2-Umman 
3-BAE 
4-Bahreyn 
5-Katar 

Bu ülkeler Ortadoğu’nun nüfusunun yaklaşık olarak %3,5 ‘ini oluşturmaktadırlar. Ancak bu ülkelerde nüfusun yaklaşık %40’ı yabancılardan oluşmaktadır, 
bu yabancıların yaklaşık yarısı da diğer Arap ülkelerinden gelen işçilerden oluşmaktadır. Bu ülkeler bölge GSYH’sının yaklaşık %15’ini yaratmaktadırlar. 

B-Büyük petrol ihracatçısı ülkeler: 

1-Irak 
2-Suudi Arabistan 

Körfezin küçük ülkelerinin aksine bu iki ülke nüfuslarının ve petrol gelirlerinin büyüklüğü ile öne çıkmaktadır. Bu iki ülkenin petrol geliri ve nüfus büyüklüğü, büyük kalkınma projelerini olanaklı kılacak bir iç Pazar büyüklüğüne işaret etmektedir. Ancak, bu ülkelerdeki diğer sektörlerin rekabet gücüne zarar veren ‘’Hollanda Hastalığı’’,petrol ve petrol ürünleri dışında herhangi bir malın ihracatını olanaksız kılmıştır. 

C-Petrol geliri olmayan küçük ülkeler: 

1-Suriye 
2-Yemen 
3-Lübnan 

Bu kategoriye giren ülkeler; nüfus, doğal kaynak ve ekonomilerinin örgütlenme biçimleriyle farklılık gösterirler. Genel anlamda, nüfusun düşüklüğü ve doğal kaynakların azlığı içe dönük sanayileşme stratejisini engellemiştir. Ürdün ve Lübnan geçen yüzyılın ikinci yarısında ticaret ve finansman yoluyla gelişmeye çalışmıştır. Suriye büyük ölçüde içe dönük yapısını sürdürmüştür. Yemen ise önemli tarım kaynaklarını değerlendirememiş, göçmen işçilerinin gelirine dayanan bir ekonomik yapı oluşmuştur. 




Genel olarak, büyük ya da küçük, petrol ihraç etmeyen Arap ülkelerinin hepsi, petrol ihraç eden ekonomilerin, değişen petrol fiyatları sonucu,gösterdiği iniş çıkışlara giderek artan biçimde bağımlı hale gelmiştir. 

D-Petrol ihraç etmeyen büyük ülkeler: 

1-Türkiye 
2-Mısır 

Bu iki ülkenin her biri bölge nüfusunu yaklaşık %30’unu oluşturmaktadır. Türkiye’de 1980’de büyük bir ekonomik dönüşüm yaşanırken Mısır’da 
petrol sektörünün geçici bir süre gösterdiği büyüme ve yurtdışından gelen işçi dövizleri ekonomik dönüşümün sınırlı olmasına neden olmuştur. 

3-İsrail 

İsrail yukarıdaki sınıflandırmaya en az uyan ülkedir. Petrol sektörünün öncülük ettiği ithal ikamesi yoluyla sanayileşme stratejisi, eğitimli bir iş gücünün de katkısıyla, bölgenin teknolojik bakımdan en gelişmiş ülkesini oluşturmuştur. Kişi başına gelir düzeyi üst gelir grubu sanayileşmiş ülkelere yakın olan İsrail, petrol üretmeyen küçük ülkelere benzememektedir. Ayrıca, İsrail son dönemde ekonomisinde yapısal dönüşüm yönünde de önemli adımlar atmıştır. 


***