Furkan KAYA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Furkan KAYA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Şubat 2019 Pazar

ABD NİN AMACI PYD-PKK İÇİN Mİ, GÜVENLİ BÖLGE İNŞA ETMEK İÇİN Mİ.

ABD NİN AMACI PYD-PKK İÇİN Mİ, GÜVENLİ BÖLGE İNŞA ETMEK İÇİN Mİ.


Furkan KAYA
23 OCAK 2019

Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve ABD Başkanı Donald Trump arasında son günlerde artan telefon trafiğinde en öncelikli mesele, Suriye’nin kuzeyinde nasıl bir düzenin dizayn edileceği oldu. Türkiye’nin her defasında güney sınır hattı ötesinde herhangi bir terör oluşumuna izin vermeyeceğini vurgulamasına karşın, Washington yönetimi NATO müttefiki bir ülkenin tehdit algılamalarını hiçe sayarak, yine de PYD/PKK güçlerini meşru göstermek adına her yolu denedi. Hatta bu grupların adını Suriye Demokratik Güçleri (SDG) olarak değiştirerek, onları bölgedeki Kürt halkının meşru savunucusu olarak göstermeye çalıştılar. Zaman zaman da Türkiye’nin bölgede terörle mücadele yerine Kürt halkına karşı toptan şiddet uyguladığı yönünde algı oluşturmaya çalıştılar.

Türkiye ve Türkler, tarihinin hiçbir döneminde hiçbir etnik kökene karşı şiddete başvurmamıştır. Osmanlı Devleti Orta Doğu ve Kuzey Afrika coğrafyasını kontrol ederken, tebaasına etnik ayrım gözeterek muamelede bulunmadı. Bugün de Türkiye, Orta Doğu halklarına barış ve refahı temin edebilmek için mücadelesini veriyor. Türkiye, bunun en somut örneklerini Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı sınır ötesi operasyonları ile gösterdi. TSK, bugüne kadar silahlı mücadelelerini terör odaklarına karşı vererek, bölge halklarına savaşı değil barışı getirebilmek için gayret gösterdi. Bugün bazı kesimler Türkiye’nin haklı mücadelesini sanki Kürtlere karşı savaşmış gibi göstermeye çalışsalar da, bunun doğru olmadığını en iyi kendini PYD/PKK gibi terör gruplarından tecrit etmiş Kürt vatandaşlar biliyor. Zaten onlar da kendilerinin bu terör grupları adıyla beraber anılmasından son derece rahatsız.
Şimdi ise, Türkiye, Fırat’ın doğusunu PYD/PKK’dan temizlemeye hazırlanıyor. Tüm tehditlere rağmen Türkiye’nin kararlılığını gören Washington, şimdi “güvenli bölge” teklifiyle Türkiye’nin operasyonuna engel olmak istiyor. Şundan artık emin olunmalıdır ki, ABD bu coğrafyada bulunduğu sürece PYD/PKK’dan vazgeçmeyecektir. Başkan Trump’ın “Suriye’den çekiliyoruz” açıklaması, aslında ABD’nin daha uzun süre coğrafyayı terk etmeyeceğinin ifadesiydi. Çünkü ABD’nin mesajı artık Suriye’yi Suriyeliler yönetsin değil, tam tersine birbiriyle her an çatışacak yapılanmalarının oluşmasını sağlayarak bölgeye yeniden müdahale hakkını sağlayabilmek yönündedir. Zaten Trump, güçlerini Irak’a çekeceğini ve gerekli gördüğünden müdahaleyi buradan yapacaklarını ifade etmişti.
Dolayısıyla, ABD, PYD/PKK güçlerine silah vermeye devam ediyor. Aynı zamanda ülkenin kuzeyinde gözlem noktaları kuruyor ve yeni askeri üsleri ve eğitim kamplarını hizmete sokuyor. ABD’nin çekilme söylemlerinin ardından bölgede ardı ardına patlayan bombalar ve saldırılarda bu yönde değerlendirilmelidir. ABD, bu coğrafyayı terörize ederken hangi örgütü nasıl kullanacağını çok iyi biliyordu. Şimdi ise PYD/PKK ve kendi askerlerinden meydana gelen konvoylara birden saldırılar yoğunlaştı. Bu, elbette tesadüf değil. Amaç ABD’nin bölgede kalabilmesi için ortam hazırlamak.
Son olarak SDG, yani PYD/PKK, Suriye’nin kuzeyinde güvenli bölge oluşturulması konusunda yardımcı olacaklarını açıkladı. Aslında Türkiye’yi kast ederek, ülkenin kuzeyinin yabancı müdahalelerin önlenerek, uluslararası garantilere sahip olmasını sağlayarak kendilerini koruma altına almak istiyorlar. İşte burada Türkiye büyük bir tuzak ve bataklığın içine çekilmek isteniyor olabilir. Çünkü Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna operasyon konusunda kararlılığını gören ve PYD/PKK’ya saldırılması durumunda Türkiye’ye ekonomik tehditler savuran ABD, derhal “güvenli bölge” teklifini Türkiye’nin önüne sundu. Öyleyse bu bölge gerçekten Suriye halkı ve topraklarına geri gelecek olacak Suriyeliler için güvenli yaşanabilir bir bölge mi olacak? Yoksa ABD’nin koruduğu, Türkiye için tehdit unsuru olan terör gruplarının rahat hareket edecekleri ve güvenli olacağı bir bölge mi olacak? Türkiye bu hususta son derece temkinli. Çünkü ABD’nin amacının Basra’dan Doğu Akdeniz’e uzanacak kendi kontrolünde bir koridor olduğu son derece açık.
Suriye savaşı artık hiç olmadığı kadar uluslararasılaşmış vaziyette. ABD’nin “daimi savaş kompleksi” bugün terör gruplarıyla güçlü savaş taşeronları ve onların bürokrasisindeki müttefikleri yeni bir savaş sistemi halimi almış durumda.
Furkan KAYA,

***

30 Kasım 2018 Cuma

IŞİD’İN YERİNİ YENİ IŞİDLER Mİ ALACAK?

IŞİD’İN YERİNİ YENİ IŞİDLER Mİ ALACAK?



21 EKİM 2016
Furkan KAYA


IŞİD’İN YERİNİ YENİ IŞİDLER Mİ ALACAK?
Merhum Özal’lı yıllardan, yani Körfez Savaşı’nın yaşandığı dönemden bugüne, aynı coğrafyada yaşanılan olaylara bakıldığında, bundan sonraki yıllarda da her iklimde aktörlerin aynı, sadece vekalet edenlerin değiştiği görülecektir. 11 Eylül saldırıları sonrası ABD’nin ilan ettiği “Bush Doktrini” sayesinde, sözde “küresel terör”e karşı savaş açılmış, “önleyici vuruş” politikasıyla tüm terör odaklarının yok edilmesi planlanmıştı. Bu vesile ile Kuzey Irak’ın geleceği dünyanın gündemine otururken, bu konu en fazla Türkiye’nin ulusal güvenliğini ilgilendiriyordu. ABD’nin 2003 yılında başlattığı Irak Savaşı, Büyük Orta Doğu Projesi’ne (BOP) nizam verme hamlesinin ilk adımıydı. Halen bu süreç, Arap Baharı vesilesi ile Suriye ve Irak’taki gökten “paraşüt”le inen terör gruplarının imha süreci ile devam ediyor.
İngilizler için Musul, “Kürdistan” siyaseti için önemliydi.
Uygarlığın beşiği Mezopotamya ve bilhassa Musul, büyük aktörlerin Orta Doğu coğrafyasında petrol kaynakları için rekabet içinde olduğu bir bölgeydi. İngilizlerin Mezopotamya bölgesine olan ilgisinin özünde Musul sınırları ve kapsadığı alanda yer alıyordu. İngilizlerin gözünde, Musul, Güney Kürdistan’ının bir parçasıydı; dolayısıyla, “Kürdistan” siyaseti oluşmadan Musul’un akıbeti belirsiz kalacaktı. Neticede Musul sorunu ile Kürdistan sorunu birbirine eklemlenmiş bir politika şeklinde Batı tarafından servis ediliyordu.
IŞİD sonrası yeni IŞİD’ler mi türeyecek?
Irak Ordusu’na ait 30 bin asker, 3 bin Peşmerge kuvveti, Türkiye’nin Başika’da eğittiği Ninova Bekçileri, Saddam rejimine bağlı askerlerden oluşan Nakşibendi ordusu, Şii milis gücü Haşdi Şabi ve 36 ülkenin katıldığı koalisyon güçlerinin havadan destek verdiği operasyon (Musul Operasyonu) ile, Musul’u IŞİD’den temizleme harekatı başladı. Rusya’nın da dikkatle izlediği bu süreçte, Irak’ın en büyük ikinci kenti olan Musul’dan IŞİD temizlenerek örgüte büyük darbe vurulması planlanıyor. Türkiye ise, sonradan koalisyon güçlerinin hava operasyonlarında yer almaya başladı. Musul harekatının kısa vadede biteceğinin düşünülmemesi gerektiğinin en büyük kanıtı, her ne kadar IŞİD bazı bölgelerden çok kolay çekilse de, sanki IŞİD sonrası başka bir terör örgütüne yer açılacağı izleniminin verilmesidir.
Haşdi Şabi’nin amacı nedir?
Irak’ta Saddam rejiminin devrilmesinden bu yana ülkede siyasi bütünlük sağlanamamış, bunun en büyük nedeni ise mezhep temelli politikalar olmuştur. Irak ve Suriye gibi terör gruplarının kolaylıkla yuvalanabileceği topraklarda “Arap Baharı” veya “demokratikleşme” savları ile dışarıdan yapılan müdahaleler, IŞİD ve onun türevlerinin kolaylıkla baskı ve işgal yoluyla alan hakimiyeti kurmalarını sağladı. Belki de IŞİD’in miladı doldu; fakat Orta Doğu mezhep temelli çatışmalara doğru ilerlerken, İran’ın desteklediği söylenilen Şii milis gücü Haşdi Şabi’nin daha şimdiden kendi otorite alanını kurmaya çalıştığı görülüyor.
Yeni Orta Doğu
Bu coğrafyada, kısa vadede bile büyük fay hatlarının kırılmalarına şahit olunacak. Rusya, sessiz bir güç olarak olayları takip ederken, Suriye ile Irak’ın geleceğinin birlikte şekilleneceğinin farkında.  Yeni Orta Doğu coğrafyası, artık kendi kuralları ve kanunları olan bir site haline gelecektir. Aslında, ülke bazından ziyade, bölge olarak Orta Doğu’nun yeniden inşasına şahit oluyoruz. Musul ve çevresi de, işte bu sürecin önemli bir parçası durumunda.
Türkiye, ne Suriye, ne de Irak’taki meselelere kayıtsız kalamaz.
Coğrafi konum bir devletin önceliklerini belirlemektedir. Bir devletin askeri, ekonomik ve siyasi gücü ne kadar büyükse, o devletin önemli jeopolitik çıkarlarının sınır ötesi komşularının ötesindeki çapı da o derece büyüktür. Türkiye de, jeopolitik değeri gereği, bu denklemde bölgesel sorumluluğu vasıtasıyla kritik bir pozisyona sahiptir. Suriye ile Irak sınırıyla yaklaşık 1100 km’lik güney sınırının ötesinde, her ne olursa olsun, Türkiye, bu coğrafyaya kayıtsız kalamaz. Kaldı ki, Misak-ı Milli sınırları içinde olan ve daha sonra türlü senaryolarla Türkiye’ye kaybettirilen Musul ve Kerkük topraklarında yaşan Türkmen vatandaşların sorumluluğu da Türkiye’nin üzerindedir.
Musul operasyonu, daha uzun bir süre devam edecek gibi görünüyor. Belki de IŞİD kısa sürede yok olacak, ama daha şimdiden IŞİD’in yerini alacak bir başka mezhep temelli örgütün ismi basında geçmeye başladı. Demokrasi kavramı, bu coğrafyada zaten topal bir anlayış; Orta Doğu’da demokrasinin adım atacak ayakları bile yok. Bu yönetim şekli ve söylemi, aslında sadece aktörlerin müdahale hakkını meşrulaştıran bir enstrüman olarak kullanılıyor.


***