KUDÜSE BÜYÜK KOMPLO etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
KUDÜSE BÜYÜK KOMPLO etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Ocak 2016 Perşembe

KUDÜSE BÜYÜK KOMPLO '' KAYBEDİLEN DİNLERİN BAŞKENTİ KUDÜS ''



 KUDÜSE  BÜYÜK  KOMPLO '' KAYBEDİLEN DİNLERİN BAŞKENTİ  KUDÜS  ''


Giris


Kudüs'ten genel bir görüntü


Siyonist isgal rejimi Kudüs'ü bütünüyle bir yahudi sehri haline getirme amacina yönelik olan "Büyük Kudüs Projesi" üzerinde yillardan beridir çalismaktadir. Ancak geçtigimiz ay isgal rejiminin basbakani Netanyahu'nun bu projeyi artik uygulamaya geçireceklerini söylemesi üzerine konu biraz daha hararetli bir sekilde tartisilmaya baslandi. Aslinda bu projenin bagimsiz bir sekilde ele alinmasi yanlistir. Konunun basta Oslo Ilkeler Anlasmasi ve bu anlasmada Kudüs konusunun "nihai anlasma merhalesi"ne birakilmasi olmak üzere birçok gelismeyle irtibati bulunmaktadir. Biz bu arastirmamizda "Büyük Kudüs Projesi"nin gelisme safhalari, siyonist isgal rejiminin bu projeyi hayata geçirmek istemekteki amaçlari, bu projenin özelde Filistin halki genelde Islam alemi açisindan tasidigi tehlikeler ve bu projeye karsi gösterilmesi gereken tavir üzerinde durmak istiyoruz. Ancak ondan önce Kudüs'ün Müslümanlar açisindan önemi ve Kudüs davasinin inançla ilgili boyutu hakkinda bazi özet bilgiler vermek istiyoruz.


Kudüs Davasinin Islâm'daki Yeri ve Önemi


Eski Kudüs'ün krokisi

Kudüs, vahye dayanan bütün dinlerde kutsal sayilan bir sehirdir. Bunun basta gelen sebebi ise Yüce Allah'in insanlari dogru yola iletmeleri üzere görevlendirdigi peygamberlerin birçogunun bu sehirde yasamis veya en azindan hayatlarinin bir bölümünü bu sehirde geçirmis olmalaridir. Ayrica bu peygamberlerden bazilarinin mabed olarak kullandiklari mekânlar da bu sehirdedir.
Kudüs, Islâm'da özel bir yere ve kudsiyete sahiptir. Zaten adi da bu yerine ve kudsiyetine isaret eder. Müslümanlarin ilk kiblesi olan Mescidi Aksa'yi bagrinda barindirmasi ve Resulullah (s.a.s.)'in isrâ ve mirac mucizesine sâhid olmasi bu üstünlügünün sebeplerinin basinda gelir. Yüce Allah, Kur'an-i Kerim'de söyle buyurur: "Kulunu, kendisine birtakim ayetlerimizi göstermek için bir gece Mescidi Haram'dan çevresini mübarek kildigimiz Mescidi Aksa'ya yürütenin sani pek yücedir." (Isra, 17/1) Burada dikkat edilirse Mescidi Aksa'dan "çevresini mübarek kildigimiz" seklinde söz edilmektedir. Mescidi Aksa'nin çevresi ise basta Kudüs sonra diger Filistin topraklaridir.
Maide suresinin 20 ve 21. ayetlerinde söyle denmektedir:
"Musa milletine söyle demisti: "Ey milletim! Allah'in üzerinizdeki nimetini anin. Aranizdan peygamberler çikardi ve sizi krallar yapti. Alemlerden hiç kimseye vermedigini size verdi. Ey milletim! Allah'in size yazdigi kutsal topraga girin, geriye dönmeyin; yoksa zarar edenler olursunuz."
Burada sözü edilen kutsal topragin Kudüs ve çevresi yani Filistin topraklari oldugu konusunda taninmis müfessirler ittifak etmislerdir. Tarihi olaylar da burada kastedilen topraklarin Filistin topraklari oldugunu belgelemektedir. Çünkü Hz. Musa ve kavminin Kizil Deniz'i geçtikten sonra girmekle emrolunduklari topraklar Filistin topraklaridir.


Kubbetu's-Sahra, diger adiyla Hz. Ömer Camisi


Yüce Allah, Enbiya suresinin 69-71. ayetlerinde de söyle buyurmaktadir:
"Biz de dedik ki: "Ey ates! Ibrahim'e karsi serin ve esenlik ol." Ona bir tuzak kurmak istediler. Fakat biz asil kendilerini hüsrana ugrattik. Onu da Lut'u da içinde alemler için bereketler verdigimiz yere (ulastirip) kurtardik."
Burada "içinde alemler için bereketler verdigimiz yer" denirken kastedilen beldenin de Filistin oldugu tefsir kitaplarinda dile getirilmektedir. Zaten tarih kaynaklarindan ögrenildigine göre Hz. Ibrahim (a.s.) atesten kurtarildiktan sonra Filistin topraklarina hicret etmis ve bir süre bugün el-Halil diye bilinen beldede ikamet etmistir. Yine tarih kaynaklarindan ögrendigimize göre Hz. Ibrahim (a.s.) ile Hz. Lut (a.s.)'un birlikte yasadiklari belde el-Halil ve civaridir.


Kubbetu's-Sahra'nin bir baska görüntüsü

A'raf suresinin 137. ayetinde de söyle buyurulmaktadir:
"Sonra da zayif düsürülen toplulugu (mustazaflari) bereketlendirdigimiz yerin dogularina ve batilarina mirasçi kildik. Böylece Rabbinin Israil ogullarina olan güzel sözü sabretmelerine karsilik tam yerine geldi. Firavun ile toplumunun yapmakta olduklarini ve yükselttiklerini de yiktik."
Bu ayette de "bereketlendirdigimiz yer" denirken kastedilen belde Filistin diyaridir. Çünkü Israil ogullari Misir'da zulüm gördükten sonra, bu topraklara göç etmis ve orada belli bir süre hakimiyet kurmuslardir.
O beldenin mübarek kilindigina yani bereketlendirildigine isaret eden, bunlarin disinda da birçok ayeti kerime bulunmaktadir. O beldenin kalbi ise Kudüs'tür.


Kubbetu's-Sahra'nin bir baska görüntüsü


Bilindigi üzere Mescidi Aksa Müslümanlarin ilk kiblesi ve harem mescidlerin üçüncüsüdür. Yüce Allah Kur'an-i Kerim'de Mescidi Aksa'dan adiyla söz etmekte ve bu mescidin etrafinin mübarek kilindigini bildirmektedir.
Son zamanlarda özellikle bazi Ilahiyat fakültelerinde birtakim kisilerin bu ayette sözü edilen Mescidi Aksa'nin Kudüs'teki Mescidi Aksa olmadigini iddia ettiklerini, bu iddialarini da isra ve mirac olayinin gerçeklestigi tarihte Kudüs'te bugünkü gibi bir mescidin bulunmadigi yönündeki bilgilere dayandirdiklarini duyuyoruz. Bu kisilerin hiçbir ilmi dayanagi olmayan bu iddiayla, siyonist isgalcileri rahatlatmak mi yoksa Türkiye'deki mevcut yönetimin resmi dis politikasina malzeme çikarmak mi istediklerini tam bilemiyoruz Ancak biz Kudüs'e yönelik ciddi tehditlerin arttigi ve isgalci siyonistlerin bu mukaddes beldeye yönelik yahudilestirme faaliyetlerinin yogunlastigi bu dönemde bu tür tutarsiz iddialarin ortaya atilmasini iyiye yoramiyoruz. Kudüs'ün Islami kimligini savunmanin mukaddes bir görev olduguna inanarak bu iddiaya özlü bir sekilde cevap vermekte yarar görüyoruz.


Yine Kubbetu's-Sahra'dan bir görüntü

Burada kastedilen mescidin Mescidi Aksa olmadigi yolundaki iddialar, Islam müfessirleri arasinda itibar görmemistir. Taninmis bütün müfessirler burada kastedilen mescidin Kudüs'teki Mescidi Aksa oldugu üzerinde ittifak etmislerdir. Ancak isra ve mirac olayinin gerçeklestigi sirada Kudüs'te bugünkü gibi bir mescidin olmadigi, Kur'an-i Kerim'in asagida gelecek olan bazi ayetlerinde kendisinden "mabed" diye söz edilen binanin kalintilarinin bulundugu dogrudur. Bu mekan Beyti Makdis olarak adlandirilirdi. Iste Resulullah (s.a.s.)'in ziyaret ettigi mekanin bu Beyti Makdis oldugu bütün ünlü müfessirler tarafindan dile getirilmektedir. Örnegin Kadi Beyzavi tefsirinde "Mescidi Aksa" ibaresi açiklanirken: "Burada kastedilen, Beyti Makdis'tir. Çünkü o zaman orada bir mescid mevcut degildi" denmektedir. Ayni ibarenin Nesefi ve Hazin tefsirinde de aynen geçtigini görüyoruz. Ibnu Abbas'tan rivayet edilen tefsir de bu sekildedir. Elmalili Hamdi Yazir'in tefsirinde de ayette geçen "Mescidi Aksa" ibaresiyle ilgili olarak su açiklama yapilmaktadir: "Mescidi Aksa: Kudüs'teki Beytu'l-Makdis'tir. Nitekim Isra hadisinde de: "Burak'a bindim. Beytu'l-Makdis'e vardim" diye geçmistir. Bunun etrafi da Kudüs ve civari demek olur." (Burada kastedilen Isra hadisini, Buhari, Bed'u'l-Halk, 6; Müslim, Iman, 259, 264; Nesai, Salat, 10; Tirmizi, Tefsir, Isra suresi tefsiri, 2, 17; Ahmed ibnu Hanbel, III/148, IV/208, V/387,392,394'te rivayet etmistir.)

Mescidi Aksa ile Kubbetu's-Sahra arasinda kalan kisimda insanlar namaz kiliyorlar


Fi Zilali'l-Kur'an'da Isra suresinin birinci ayetinin tefsirinde söyle denmektedir: "... Iki belli yer arasindaki bu yolculugun bir tarafini Mescidi Aksa teskil ediyor. Mescidi Aksa ise mukaddes topraklarin kalbi sayilan bir yerdir. Allahu teala Israil ogullarini bir müddet buraya yerlestirmis sonra çikarmisti."
Konyali Mehmed Vehbi Efendi'nin Hulasatu'l-Beyan tefsirinde de söyle denmektedir: "Ayette Mescidi Aksa'dan murad, Beyti Mukaddes'tir. Mekke-i Mükerreme'ye uzak oldugundan aksa denilmistir. Mescidi Aksa'nin etrafi baglar, bahçeler ve her nev'i nimetlerle dolu oldugu cihetle dünya nimetleri hususunda mübarek oldugu gibi din hususunda dahi mübarektir. Zira Beyti Mukaddes, makarri enbiya ve mahalli vahyi ilahi ve sulehanin mabedidir. Ekseri enbiyanin mucizeleri ve asari garibe orada zuhur ettiginden Cenabi Hak mübarek oldugunu beyan etmistir. Binaenaleyh maddi ve manevi mahalli mübarek denmeye sayandir."

Mevdudi de, Tefhimu'l-Kur'an adli tefsirinde burada kastedilen mabedin Kudüs'teki Mescidi Aksa oldugunu ifade etmektedir.

Sabuni'nin Safvetu't-Tefasir adli eserinde de ilgili ibarenin tefsirinde söyle denmektedir: "Yani Mekke-i Mükerreme'den Kudüs'e götüren Allah'in sani pek yücedir. Mescidi Aksa ile Mescidi Haram'in arasindaki mesafe uzak oldugu için Kudüs'teki mescide Mescidi Aksa denilmistir." Yine bu tefsirde de Mescidi Aksa'nin çevresinin maddi ve manevi yönden bereketli kilindigi ifade edilir.
Bilinen tefsir kaynaklarinin hangisine müracaat edilse ayni açiklamayla karsilasmak mümkündür. Bu yüzden söz konusu ayette kastedilen Mescidi Aksa'nin Kudüs'teki Beyti Makdis degil de baska bir mabed oldugu iddiasinda bulunanlarin görüsleri "sazz" yani "geçersiz" olarak kabul edilmistir. Çünkü bu görüs tefsir ve hadis kaynaklarina uymadigi gibi tarihi belgelere de ters düsmektedir.


Kudüs'ün genis açidan bir görüntüsü

Kur'an-i Kerim'in bazi yerlerinde de Mescidi Aksa'dan adi anilmaksizin söz edilmektedir. Örnegin Meryem suresinin 11. âyetinde Yüce Allah söyle buyuruyor: "Bunun üzerine (Zekeriya a.s.) mescidden kavminin karsisina çikip onlara: "Sabah ve aksam tesbih edin" diye isaret etti." Burada kastedilen mescid, Mescidi Aksa yani Beyti Makdis'dir. Ali Imrân suresinin 37. âyetinde de söyle buyuruluyor: "Rabbi onu (Meryem'i) güzel bir kabulle kabul etti; güzel bir sekilde yetistirip büyüttü ve onun bakimini Zekeriyya'nin yükümlülügüne verdi. Zekeriyya ne zaman onun bulundugu mabede girse yaninda yiyecek bulurdu. "Ey Meryem! Bu sana nereden geliyor?" derdi. O da: "Allah'in katindandir. Süphesiz Allah diledigine hesapsiz rizik verir" derdi." Burada sözü edilen ma'bed de ayni mesciddir. Yine ayni surenin 39. âyetinde de söyle buyuruluyor: "Onun (Zekeriyya (a.s.)'in) mihrabda namaz kilmakta oldugu sirada melekler kendisine, "Allah sana, Allah katindan olan Kelime'yi dogrulayici, efendi, kendine hakim ve salihlerden bir peygamber olarak Yahya'yi müjdelemektedir" diye seslendiler." Bu âyeti kerimede mihrab denirken kastedilen mekân da Mescidi Aksa'dir.

Kubbetu's-Sahra'nin uzaktan bir görüntüsü


Bütün bu ayetler, Hz. Zekeriyya ve onun oglu Hz. Yahya, Hz. Meryem ve onun oglu Hz. Isa (a.s.) döneminde orada bir mabedin yani Mescidi Aksa'nin eski seklinin mevcut oldugunu ortaya koymaktadir. Iste Beyti Makdis denilen mabed de bu mabeddir. Bazi tarihi kaynaklarda Kudüs'ün M. S. 70 yilinda yikima ugratildigi Beyti Makdis'in de bu olayda yikildigi ifade edilmektedir. Ancak bu mekan yine bir mabed olarak biliniyor ve Beyti Makdis'in kalintilari da korunuyordu. Su an yahudilerin "Aglama Duvari" Müslümanlarin ise "Burak Duvari" olarak adlandirdiklari duvar eski mabedin bir kalintisidir.
M. S. 638 yilinda Hz. Ömer (r.a.) döneminde Kudüs fethedildikten sonra Beyti Makdis'in yerinde Mescidi Aksa insa edildi. Hz. Ömer (r.a.)'in burayi mabed ittihaz etmesi de o mekanin kudsiyet ve ehemmiyetinden ileri geliyordu. Mescidi Aksa daha sonra Emevi halifelerinden Abdülmelik bin Mervan zamaninda genisletildi. Mescidi Aksa'nin hemen yakininda bulunan ve bugün Türkiye Müslümanlari tarafindan Mescidi Aksa zannedilen Kubbetu's-Sahra adli mabed de Abdülmelik bin Mervan tarafindan insa ettirilmistir.


Haremi Serif'in havadan görünümü

Mescidi Aksa'nin fazilet ve ehemmiyeti hakkinda ayrica birçok hadisi serif bulunmaktadir. Resulullah (a.s.) bir hadisi serifinde söyle buyurmustur: "Yolculuk ancak su üç mescidden birine olur: Benim su mescidime, Mescidi Haram'a ve Mescidi Aksa'ya." (Müslim, Kitâbu'l-Hacc, 15/415, 511, 512) Burada kastedilen yolculuk ibadet kastiyla olan özel yolculuktur. Bu hadisi serif dolayisiyla Mescidi Aksa harem mescidlerin üçüncüsü sayilmistir. Ahmed ibnu Hanbel, Nesâi ve Hakim'in Abdullah ibnu Ömer (r.a.)'den rivayet etmis olduklari bir hadisi serife göre de Resulullah (s.a.s.) söyle buyurmustur: "Süleymân (a.s.) Mescidi Aksa'yi yaptiginda Rabbinden üç sey istedi. Rabbi ona ikisini verdi. Ben üçüncüsünü de vermis olmasini ümit ediyorum: Kendisine, kendi hükmüne denk gelecek hüküm vermesini istedi, (Rabbi) bu istedigini verdi. Kendisinden sonra hiç kimsenin ulasamayacagi bir saltanat vermesini istedi, bu istedigini de verdi. Bir de her kim, bu Mescid'de -yani Mescidi Aksa'da- namaz kilmak amaciyla evinden çikarsa anasindan dogmus gibi günâhlarindan siyrilsin istedi. Biz Allah'in bu istedigini de ona vermis olmasini ümit ediyoruz."
Bir hadisi serifte bildirildigine göre Resulullah (s.a.s)'in câriyesi Meymune (r. anhâ): "Ey Resulullah! Bize Mescidi Aksa hakkindaki hükmün ne oldugunu bildir" dedi. Resulullah (s.a.s.) da söyle buyurdu: "Oraya (Mescidi Aksa'ya) gidin ve içinde namaz kilin." -Hadisin râvisi dedi ki: "O zaman burasi Dâru'l-Harb'di (yani Müslüman olmayanlarin hâkimiyeti altindaydi)."- (Resulullah (s.a.s) sözlerine daha sonra söyle devam etti): "Eger oraya gidemez ve içinde namaz kilamazsaniz kandillerinde yakilmak üzere oraya zeytinyagi gönderin." (Ebu Davud, Kitâbu's-Salât, 14) Burada zeytinyagi bir semboldür. Yapilmasi istenen ise Kudüs'e ve Mescidi Aksa'ya önem verilmesi, oranin Hz. Ibrahim (a.s.)'in hanif dininin gerçek sahipleri olan mü'minlerin eline geçmesi için çalisilmasi ve o kutsal mekânlarin tevhid dinine uygun kimliginin korunmasi amaciyla yapilan çalismalara herhangi bir sekilde destek olunmasidir.

Mescidi Aksa ile Kubbetu's-Sahra arasinda kalan kisimda insanlar namaz kiliyorlar

Yeryüzünün en faziletli mekânlari camiler, camilerin de en faziletlileri Mescidi Haram, Mescidi Nebevi ve Mescidi Aksa'dir. Bu üç camide kilinan namazlarin diger camilerde kilinan namazlardan çok daha fazla sevapli oldugu hadisi seriflerde bildirilmistir. Hatta Ibnu Mace'nin nakletmis oldugu bir hadiste: "Bir adamin kendi evinde kildigi namaza bir namaz sevabi verilir. Oturdugu beldenin sakinlerinin devam ettikleri camide kildigi namaza yirmi bes kat sevap verilir. Cuma namazinin kilindigi camide kildigi namaza bes yüz kat sevap verilir. Mescidi Aksa'da kildigi namaza elli bin kat sevap verilir. Benim camimde kildigi namaza da elli bin kat sevap verilir. Mescidi Haram'da kildigi namaza ise yüz bin kat sevap verilir" denmektedir. (Ibnu Mâce, Ikâmetu's-Sala ve's-Sunne fihâ, 5/198) Ancak ez-Zevâid'de bu hadisin isnadinin zayif oldugu söylenmektedir. Ibnu Hibban da bu hadisin delil olarak alinabilmesi için bunu te'yid eden bir rivayetin bulunmasi gerektigini ifade etmistir. Burada verilen rakamlari te'yid eden baska herhangi bir rivayet bilmiyorsak da, sayilan üç mescidde kilinan namazlarin diger mescidlerde kilinan namazlardan çok daha fazla sevapli oldugunu bildiren baska hadisler mevcuttur. Bu itibarla verilen rakamlar belki sevabin katini ifade etmek için degil de arada çok büyük bir sevap farki olduguna dikkat çekmek için söylenmis olabilir.


Mescidi Aksa'nin 1969 yangininda yakilan minberi

Bilindigi üzere Mescidi Aksa ayni zamanda Müslümanlarin ilk kiblesidir. Bu özelliginden dolayi da Islâm'da ayri bir öneme sahiptir. Buhari ve Müslim'in rivayet ettiklerine göre el-Bera ibnu Azib (r.a.) söyle söylemistir: "Resulullah (a.s.) Beyti Makdis (Mescidi Aksa) tarafina on alti ya da on yedi ay namaz kildi. Resulullah (a.s.) Ka'be tarafina namaz kilmayi arzuluyordu. Yüce Allah da su ayeti kerimeyi indirdi: "Yüzünü göge dogru çevirip durmani görüyoruz. Seni hosnut kalacagin kibleye dogru yöneltecegiz. Artik yüzünü Mescid-i Haram tarafina çevir. Ve her nerede olursaniz olun yüzünüzü onun tarafina çevirin." (Bakara, 2/144) Bunu te'yid eden daha birçok hadisi serif rivayet edilmistir.

Taninmis tefsir alimlerinden Kasimi, Mescidi Aksâ'nin ismi hakkinda su açiklamayi yapmistir: "Aksa kelimesi "en uzak" anlamindadir. Mescidi Aksa da Mekke'ye olan uzakligindan dolayi böyle adlandirilmistir."
Mescidi Aksa ayni zamanda Yüce Allah'in yeryüzündeki ilâhi âyetlerinden bir âyettir. Çünkü Isrâ suresinin birinci âyetinde Resulullah (s.a.s.)'in Mescidi Haram'dan Mescidi Aksa'ya yürütülmesinin sebebiyle ilgili olarak "kendisine birtakim ayetlerimizi göstermek için" denmektedir. Allah dileseydi Resulullah (s.a.s.)'i Mescidi Haram'dan da miraca yükseltebilirdi. Ancak kendisine birtakim ilâhi âyetlerin gösterilmesi amaciyla önce Mescidi Aksa'ya getirilmis ve oradan miraca yükseltilmistir. Demek ki, burasi da Allah'in yeryüzündeki ilâhi âyetlerinden bir âyettir. Dolayisiyla buraya asil sahip çikmalari gerekenler Müslümanlardir.

Kubbetu's-Sahra'nin duvarindan bir kesit

Filistin diyarinin mübarek kilindigina dair de ayrica hadisler bulunmaktadir. Bunlardan birinde söyle buyurulur: "Allah, Aris ile Firat arasini mübarek (bereketli) kilmis ve özellikle Filistin'i mukaddes kilmistir." (Bu hadisi Müslim, Iman, 282; Münavi, et-Teysir, I/248'de rivayet etmistir.)
Kudüs, Hz. Ibrahim (a.s.)'in hanif dinini ve vahiy kültürünün temel dinamigi niteligindeki tevhid inancini temsil eden kutsal bir sehir oldugundan bu sehrin gerçek sahipleri de "iman edenler"dir. Kur'an-i Kerim, peygamberlerin gerçek varislerinin ancak tevhid inancina sahip ve hanif dine mensup olan mü'minler oldugunu çesitli vesilelerle vurgulamaktadir. Örnegin bir âyeti kerimede söyle buyurulur: "Süphesiz insanlarin Ibrahim'e en yakin olanlari ona uyanlar, bu peygamber ve iman edenlerdir." (Ali Imran, 3/68) Bunun sebebi ise Ibrâhim (a.s.)'in hanif bir Müslüman olmasidir. "Ibrahim ne bir yahudi ne de bir hiristiyandi. Ancak o dosdogru çizgideki bir Müslümandi. O, müsriklerden de degildi." (Ali Imran, 3/67) Bu diger bütün peygamberler için de geçerlidir. Nitekim Israil ogullarinin atasi olarak bilinen ve Kur'an-i Kerim'de iki yerde adi "Israil" olarak anilan (Bkz. Ali Imran, 3/93, Meryem, 19/58) Hz. Ya'kub (a.s.)'a dedesi Ibrâhim (a.s.)'in tavsiyesi hakkinda söyle buyurulur: "Ibrahim, ogullarina da bunu tavsiye etti. Ya'kub'a da ayni tavsiyede bulunarak söyle dedi: "Ey ogullarim! Allah sizin için bu dini seçti. Artik ancak Müslüman kimseler olarak ölün." (Bakara, 2/132) Sonuç itibariyle Kudüs bir peygamberler sehri ve hanif dinin sembolüdür. Dolayisiyla oranin gerçek sahipleri de peygamberlerin gerçek varisleri ve hanif dinin mensuplari olan müminlerdir.
Siyonistler yahudileri Kudüs topraklarina toplayabilmek için ellerindeki Muharref Tevrat'tan çikardiklari birtakim uyduruk hikâyeleri sonuna kadar degerlendirmeye çalisiyorlar. Oysa Müslümanlarin, vahyedildigi gibi muhafaza edilen Kur'an-i Kerim'deki ilkelere yapismakta ve bu ilkelerin isiginda Kudüs üzerindeki haklarina sahip çikmakta çok daha kararli olmalari gerekir.

"Büyük Kudüs Projesi" Nedir?

Büyük Kudüs Projesi ile kastedilen Kudüs sehrinin belediye sinirlarinin sehir etrafindaki ve Bati Yaka bölgesindeki yahudi yerlesim merkezlerini de içine alacak sekilde genisletilmesidir. Bu genisletme planlariyla Kudüs'ün yerlesim alaninin 2001 yilinda 108 km2'yi bulmasi hedeflenmektedir. 1917'de bu sehrin yerlesim alani toplam 38 km2'yi buluyordu. BM kararlarinda da sehir alani 38 km2 olarak belirlenmistir. 2001 yili için hedeflenen alana ise sehir çevresindeki 9 kasabayla Bati Yaka köylerinden 60 köyün de sehre katilmasiyla ulasilacak. Bu ise Bati Yaka topraklarinin % 30'unun Kudüs yerlesim alanina dahil edilmesi demek olacak. Kudüs belediyesi özellikle son yillarda söz konusu proje çerçevesinde sehir merkeziyle sözü edilen yahudi yerlesim merkezleri arasinda kalan Filistinlilere ait arazileri zorla gasp etme isini bir hayli hizlandirmisti. Öte yandan Dogu Kudüs'te Filistinli nüfusun azaltilmasi amaciyla bu bölgede Filistinlilerin yeni insaat yapmalarina veya eskiyen binalarini yenilemelerine izin verilmiyordu. Buna ek olarak bütün kamu sektörlerindeki kadrolar yahudilere verilerek Filistinlilerin issiz kalmalarinin dolayisiyla Kudüs'ü terk etmelerinin saglanmasina çalisiliyordu. Bütün bu uygulamalarin birinci amaci ise, sehirde yahudileri büyük çogunluk haline getirmek suretiyle "nihai anlasma merhalesi"nde Kudüs konusunu gündem disi tutabilmek ve yahudilerin: "Kudüs bizim birlesik ve ebedi baskentimizdir" teorilerini geçerli kilmak için bütün sartlari olusturmakti.

Siyonist liderler " Büyük Kudüs Projesi " üzerinde özellikle son yillarda hararetle duruyorlardi. Mevcut Israil hükümetinde Altyapi bakani görevi yapan daha önceki Likud iktidari döneminde de Iskân bakanligi yapan Ariel Saron o dönemde yaptigi bir açiklamada, Dogu Kudüs'ün tamamini ve Bati Yaka topraklarinin bir kismini içerecek "Büyük Kudüs Projesi" için "Büyük Kudüs" bölgesine bir milyon yahudinin yerlestirilmesi gerektigini söylemisti. Ayni Saron bir baska konusmasinda da: "Filistin'in tamamen yahudilerin olmasi için bu topraklarda yasayan Müslüman Araplarin ya tamamen ülke disina çikarilmalari veya ülke içinde baska bir yere sürgün edilmeleri gerekir" ifadesini kullanmisti. Öte yandan Yediot Aharanoot adli Israil gazetesinde 22/11/1994'te yayinlanan bir raporda Israil yönetiminin 2000 yilina kadar Kudüs'te 30 bin dönüm araziyi daha gasp etmeyi planladigina dikkat çekilmisti. Likud Cephesi'nden olan mevcut Kudüs belediye baskani Ehud Olmert de bir açiklamasinda belediyenin Dogu Kudüs'le ilgili iki ayri istimlak plani hazirladigini bildirmisti. Yapilan açiklamaya göre birinci planda sehrin dogu kapisinda bir yahudi mahallesi kurulmasi ve yahudi mahalleleri arasinda yol baglantilarinin saglanmasi için 350 dönüm arazinin gasp edilmesi öngörülüyordu. Ikinci plan ise Har Homa (Ebu Guneym) tepesindeki yahudi yerlesim merkezinin genisletilmesiyle ilgiliydi. Bu plana göre de yüzlerce dönüm arazinin gasp edilmesi gerekiyordu. Ehud Olmert, "Büyük Kudüs" projesinin tamamlanabilmesi için 18 bin dönüm arazinin daha gasp edilmesine ihtiyaç oldugunu söylemekten de çekinmemisti. Belediye son zamanlarda "Büyük Kudüs Projesi" dahilindeki imar planlarini hizla uygulamaya geçirmek için yogun faaliyetler de yürütüyordu.
Isgal yönetiminin son yillarda Kudüs'ün çevredeki sehirlerle baglantisini saglayan stratejik noktalara yahudi yerlesim merkezi insa etme isini hizlandirmasi "Büyük Kudüs Projesi"ni hayata geçirmek için bir hazirlik niteligi tasiyordu.

Kudüs'e Yönelik Yahudileştirme Politikasi,

Siyonistler Ingiliz isgalcilerin Filistin kapilarini kendilerine açtigi ilk günden itibaren Kudüs'e özel bir önem vermislerdir. Bunun en önemli sebebi siyonizm ideolojinin dini muharrik unsurlarinin iyi degerlendirilmesiydi. Zaten "siyonizm" adi Kudüs'teki bir dagdan Siyon dagindan alinmisti. Ancak göç eden yahudiler daha çok sehrin Bati kesiminde yogunlasiyorlardi. 1948'de Israil'in kurulmasi ve Bati Kudüs'ü isgal etmesiyle birlikte bu kesimde yasayan Arap asillilar göçe zorlandi. Dolayisiyla bu kesimdeki yahudi nüfus orani kisa sürede % 80'e çikti. 1967'de Dogu Kudüs'ün de isgal edilmesi üzerine göçe zorlama uygulamalari bu kesimde de basladi. Bundan dolayi Dogu Kudüs'te hizli bir nüfus düsüsü yasandi ve isgalin ardindan bu kesimdeki nüfus 65 bin 900'e düstü. Bu tarihte tüm Kudüs'te yasayan yahudi sayisi ise 190 bin civarindaydi. Ayni tarihte Dogu Kudüs'ten zorla çikarilan Arap asillilarin sayisi ise toplam olarak 75 bini bulmustu.
Isgal rejimi Kudüs'teki yahudi nüfusu artirmak ve Müslüman nüfusu azaltmak için degisik taktiklere basvurdu. Bu taktiklerin basinda ise Kudüslü Müslümanlari göçe zorlamayi amaçlayan politikalara basvurulmasi gelmektedir. Bunun için Kudüslü Müslümanlarin evleri zorla gasp edildi. Ruhsatsiz yapildigi iddiasiyla yikildi. Sivil yahudiler tarafindan isgal edildi. Müslümanlarin oturdugu mahalleler bütün belediye hizmetlerinden mahrum birakildi. Zaman zaman siyonist terör örgütlerinden de yararlanilarak Müslümanlara yönelik saldirilar gerçeklestirildi, cinayetler islendi.
Müslümanlari göçe zorlamayi amaçlayan bu politikalarin ve baski uygulamalarinin yani sira özellikle son yillarda sehri her yandan yahudi kusatmasina alacak sekilde yahudi yerlesim merkezleri insa edilmeye baslandi. Özellikle bu sehrin güneydeki el-Halil ve Beytlaham sehirleriyle irtibatini saglayan yollarin üzerine bu sekilde yerlesim merkezleri insa edildi. Bütün bu yerlesim merkezlerinin insaati hizla sürdürülüyor.
Siyonist isgal devleti simdi de bütün bu yerlesim merkezlerini Kudüs nüfusuna dahil etmek ve oralari Kudüs'teki isgal belediyesinin sinirlari içine almak amaciyla "Büyük Kudüs Projesi"ni ciddi bir sekilde gündeme getirmeye, bu plani uygulamakta israrli davranmaya basladi.

"Büyük Kudüs Projesi"nin Amaçlari Nelerdir?

Büyük Kudüs Projesi'nin gördügümüz kadariyla iki önemli amaci var: Birincisi: Kudüs'ün çevresine insa edilmis olan yahudi yerlesim merkezlerinde oturan yahudilerin tamamini da Kudüs nüfusuna dahil etmek. Bu ise, Kudüs meselesinin gündeme getirilecegi görüsmelerde oradaki yahudi nüfus oranini gerekçe olarak göstermek suretiyle bu sehir üzerindeki Israil hakimiyetinin devamini saglamak için gerekçe olusturma amacina dayaniyor. Aslinda bu konudaki hatanin kaynaginda 13 Eylül 1993 tarihli Oslo Ilkeler Anlasmasi'na imza atanlarin gösterdikleri tavir var. Çünkü bu anlasmanin imzalanmasindan önceki görüsmelerde Amerika, üzerinde yogun ihtilaf bulunan meselelerin "nihai anlasma merhalesi"ne birakilmasini istemis, Kudüs meselesinin de bu tür meselelerden oldugunu dolayisiyla belirtilen merhaleye birakilmasi gerektigini söylemis sözde "Filistin tarafi" da bunu kabul etmisti. Oysa Kudüs meselesi Filistin meselesinin kalbi ve özüdür. Bu mesele çözüme kavusturulmadan Filistin meselesinin çözüme kavusturulmasi mümkün degildir. Ama Israil isgal rejimiyle masaya oturup birtakim sözde "baris (!)" anlasmalarina imza atanlar Kudüs meselesinin gündem disi tutulmasini kabullenmek suretiyle isgalcilere bu kutsal sehir üzerindeki hakimiyetlerini saglamlastirma firsati vermislerdir. Bugün isgalciler civardaki yerlesim merkezlerinde oturan yahudileri de Kudüs nüfusuna dahil etmek suretiyle bu sehrin nüfusuna kayitli yahudi oranini artirmak istiyorlar. "Nihai anlasma merhalesi" görüsmelerinde Kudüs meselesi ele alindigi zaman da bunu gerekçe olarak kullanmayi ve: "Kudüs'te su kadar yahudi nüfus yasiyor. Siz bizim buradan çekilmemizi nasil istersiniz" demeyi amaçliyor.
Ikinci amaç ise Kudüs çevresindeki yahudi yerlesim merkezlerinin de belediye hizmetleri kapsamina alinmasi suretiyle buralara olan ragbetin dolayisiyla, bu yerlerdeki yahudi yerlesimci sayisinin artmasini saglamaktir. Çünkü bizzat Israil kaynaklarinin verdigi bilgilere göre söz konusu yerlesim merkezlerindeki doluluk orani yüzde otuzlarda kalmaktadir. Insaati bitmis haldeki yerlesim merkezlerinin bile yüzde yetmisi bos dururken Israil sürekli yeni yerlesim merkezleri insa ediyor. Bu yerlesim merkezlerine yahudiler tarafindan yeterince ilgi gösterilmemesinin iki önemli sebebi var: Birincisi: Buralarda veya buralarin baska yerlerle baglantisini saglayan yollarda yeterince güvenligin olmamasi. Çünkü onlar Filistin halkinin isgale karsi direnisinden ve eylemlerinden çok korkuyorlar. Ikinci sebep ise altyapi hizmetlerinin yetersizligidir. Zira bu yerlesim merkezleri daginik haldedir ve hiçbiri tek basina belediye olacak kapasitede degildir. Dolayisiyla buralara altyapi hizmetlerinin götürülebilmesi için herhangi bir belediyeye baglanmalari gerekiyor. Israil isgal rejimi de hem stratejik hem de lojistik açidan en uygun belediye olarak Kudüs belediyesini görüyor. Yahudi yerlesim merkezlerindeki doluluk oraninin artirilmasi da neticede Kudüs'ün tümüyle yahudilestirilmesi hedefine yöneliktir.

Büyük Kudüs Projesi Ne Gibi Tehlikeler Arz Ediyor?

Siyonist isgal rejiminin yukarida zikrettigimiz amaçlari ayni zamanda Kudüs'ün Islami kimligine yönelik birer tehlike niteligi tasimaktadir. Çünkü Kudüs sehrindeki yahudi nüfus oraninin artirilmasi oradaki Müslüman varligina karsi ciddi bir tehdit olusturmaktadir. Bununla baglantili olarak:
1.Eger civardaki yahudi yerlesim merkezleri Kudüs belediyesi sinirlari dahiline alinir ve belediye sinirlari daha önce belirtildigi sekilde genisletilirse bu Bati Yaka bölgesinin % 30'luk kesiminin Kudüs sinirlarina dahil edilmesi anlamina gelecek. Bu ise söz konusu % 30'luk kesimin Israil siniri olarak gösterilen "yesil hat"tin içine alinmasi anlamina gelecek.
2.Kudüs çevresindeki yerlesim merkezleri özellikle stratejik noktalara insa edilmektedir. Bundaki amaç ise Kudüs içindeki Müslümanlarin disaridaki Müslümanlarla baglantilarini kesmektir. Eger bu yerlesim merkezleri belediye sinirlari içine alinirsa buralarin sehir içinde yahudi yerlesim merkezleriyle irtibatlari kuvvetlendirilmis dolayisiyla Kudüs içinde yasayan Müslümanlar biraz daha kiskaca alinmis olacaklardir. Bu sekilde kiskaca alma politikasinin hedefi ise içerdeki Müslümanlari tümüyle göçe zorlamak ve kademeli bir sekilde buradaki Müslüman varligina son vermektir.
3.Eger Kudüs'teki Müslüman varligi zayiflatilir veya tümüyle ortadan kaldirilirsa bu durumda bu sehirdeki Mescidi Aksa basta olmak üzere bütün Islami mabedler ve diger eserler ciddi bir tehlikeyle karsi karsiya gelmis olacaktir. bilindigi üzere isgalciler Mescidi Aksa'yi yikarak yerine Siyon Mabedi veya Süleyman Heykeli dedikleri yahudi mabedini insa edebilmek için yillardan beridir yogun bir çalisma yapmaktadirlar. Bu amaçla simdiye kadar Mescidi Aksa'ya yönelik birçok saldirilari ve kundaklama eylemleri oldu. Onlarin bütün bu saldirilari karsisinda Kudüs'te ikamet eden fedakar Müslümanlar set olusturdular. Ancak onlarin oradan herhangi bir sekilde çikarilmalari durumunda isgalciler o mukaddes mabedleri ortadan kaldirma konusunda kendilerini gayet rahat hissedeceklerdir.
4.Siyonistlerin "Büyük Kudüs Projesi"ni hayata geçirmekteki önemli bir amaçlarinin da bu sehir üzerindeki hakimiyetlerini uluslararasi platformda da resmilestirmek oldugunu yukarida dile getirmistik. Bunu gerçeklestirebilmek için "nihai anlasma merhalesi" öncesinde bu sehrin nüfusuna kayitli yahudi oranini artirmayi amaçliyorlar. Eger bu amaçlarina ulasabilirlerse dünya devletlerinin Kudüs'ü Israil'in baskenti olarak tanimalarini saglamak için sartlari olusturduklarina inanacaklardir. ABD Kongresi, 1999'da Kudüs'ün Israil'in baskenti olarak taninmasini öngören bir karar çikardi. Amerika'daki yahudi lobisi bu kararin onaylanip yürürlüge sokulmasi için yogun bir çaba harcamaktadir. Eger Amerika'nin Kudüs'ü Israil'in baskenti olarak tanimasi saglanirsa dis politikalari Amerika'nin çizgisine endekslenmis ülkelerin de onu takip etmeleri mümkündür. Dolayisiyla "Büyük Kudüs Projesi" bu açidan da bir tehdit ve tehlike olusturmaktadir.
5.Büyük Kudüs Projesi sadece Kudüs'te oturan Müslümanlar açisindan degil civarda oturan Müslümanlar açisindan da tehlike olusturmaktadir. Çünkü bu projenin hayata geçirilmesi çerçevesinde Kudüs çevresindeki yahudi yerlesim merkezlerine belediye hizmetleri götürülecegi gerekçesiyle Müslümanlara ait binlerce dönüm arazinin gasp edilmesi planlanmaktadir. Nitekim daha simdiden söz konusu yerlesim merkezlerinin Kudüs'le irtibatini saglayan yollar insa edilecegi iddiasiyla Müslümanlara ait araziler zorla gasp edilmekte, zeytin bahçeleri yerle bir edilmektedir. Zaman içinde bu gasp ve yikim islemleri daha da artacaktir. Bunun yani sira isgal rejimi söz konusu yerlesim merkezlerini genisletme gerekçesiyle de yeni araziler gasp etme yoluna gidecektir.
6.Kudüs sadece Kudüs'te oturanlar için degil bütün dünya Müslümanlari için mukaddes bir sehirdir. Ancak siyonist isgal rejimi Büyük Kudüs Projesi'yle bu sehri tam anlamiyla bir yahudi ablukasina alarak sehrin disinda oturan Müslümanlarin sehre girmelerini zorlastirmayi amaçlamaktadir. Dolayisiyla proje bu açidan da tehlike arz etmektedir.
Bunlar Büyük Kudüs Projesi'nin arz ettigi tehlike ve tehditlerin bazilari. Bunlara daha bir çok madde eklenebilir. Önemli olan bu projenin tehlikesinin genel anlamda kavranabilmesi ve mukaddes Kudüs sehrinin Islami kimliginin korunmasi için gereken duyarliligin gösterilmesidir.

Türkiye'nin Izledigi Politikaya Bakis

Türkiye'deki mevcut hükümetin Disisleri bakani Ismail Cem, tam siyonist isgal rejiminin "Büyük Kudüs Projesi"ni uygulamaya geçirecegini açikladigi günlerde isgal rejiminin basbakani Netanyahu'nun davetlisi olarak Israil'i ziyaret etti. Netanyahu'nun davetinin Faysal el-Huseyni ile Hannan Asravi'nin Israil'in Büyük Kudüs Projesi'ne karsi destek almak amaciyla Türkiye'yi ziyaret etmelerinin hemen ardindan gerçeklesmesi ise isin önemli bir ilginç yani. Verilen haberlere göre Faysal el-Huseyni ile Hannan Asravi'nin Türkiye ziyaretlerinin amaci Kudüs konusunda Filistin tarafinin tezlerini belgelere dayandirmak amaciyla Osmanli arsivlerinin kendilerine açilmasini ve bu arsivlerden Kudüs'le ilgili belgelerin ortaya çikarilmasina firsat verilmesini saglamakti. Türkiye bu istege olumlu veya olumsuz bir cevap vermeden Israil basbakani Türkiye'nin Disisleri bakanini yanina davet ederek konuyla ilgili görüslerini bildirmek istedi. Filistin özerk yönetimi Kudüs konusundaki tezlerini belgelere dayandirabilmek için birtakim taleplerini bildirmek üzere Türkiye'deki yönetimin ayagina giderken Israil rejimi bu konudaki ve daha baska konulardaki görüslerini bildirmek için Türkiye Disisleri bakanini ayagina çagiriyor. Gerçi buna diplomasi dilinde "davet" diyorlar. Ama adinin "davet" olmasi sonucu degistirmiyor, sonuçta kimin sözünü yürüttügü önemli oluyor. Faysal el-Huseyni ile Hannan Asravi, Türkiye'yi ziyaretleri esnasinda kendilerine gösterilen ilgi dolayisiyla hayli ümitlenmis ve Kudüs meselesinde Türkiye'nin kendilerine destek verecegini, Osmanli arsivlerindeki belgelerin ortaya çikarilmasina firsat taniyacagini sanmislardi. Ama hemen ardindan Disisleri bakaninin Netanyahu'nun davetine icabeten Israil'e gönderilmesi el-Huseyni ile Asravi'nin bosuna ümitlendiklerini ve ne yazik ki Türkiye'deki mevcut yönetimin Islam ümmetinin günümüzdeki en önemli meselesi olan Kudüs meselesinde bile Israil'in görüsünü almadan bir adim dahi atmaya yanasmadigini ortaya çikardi.
Disisleri bakani Ismail Cem'in son ziyaretindeki tek amaci Israil tarafinin Kudüs konusundaki görüslerini ögrenmek degildi. Bunun yani sira Israil'le isbirligini gelistirmeyi ve bu konuda yeni adimlar atmayi amaçliyordu. Ismail Cem, Israil'in Yediot Aharanoot gazetesine yaptigi açiklamada çesitli Islam ülkelerinin, Israil'le iliskilerinden dolayi Türkiye'ye yönelik tenkitlerine temas ederek bu tür tenkitler yüzünden Israil'le iliskilerini feda etme gibi bir düsüncelerinin olmadigini ifade etti. Cem, Türkiye'nin bu tenkitler yüzünden Israil'le iliskilerini kesme veya daha alt düzeye çekme niyetinde olmadigini dile getirdi. Cem'in bu açiklamalari Türkiye'deki mevcut yönetimin Israil'le iliskilerini gelistirmeyi, siyonist isgal rejimiyle dostlugu bütün Islam alemiyle dostluga tercih ettigini ortaya koyuyordu. Bu açiklama Türkiye'deki mevcut yönetimin çizgisini ve Islam alemine bakisini bütün açikligiyla ortaya koymaktadir.

Sonuç


Kudüs davasi bütün dünya Müslümanlarinin yani bütün bir Islam ümmetinin ortak davasidir. Bu kutsal sehirdeki mabedler de kiyamete kadar gelecek Müslüman nesillere emanet edilmistir. Bu emanetlere sahip çikma isinin tamamen Kudüslü Müslümanlara birakilmasi yanlistir. En azindan kamuoyu olusturmak ve siyonist isgalcilerin tutumlarina karsi tepkileri degisik platformlarda dile getirmek suretiyle bu mukaddes sehre karsi sorumlulugumuzu yerine getirmemiz gerekmektedir. Bugün siyonist isgal rejimi en çok Müslümanlarin sessizliklerinden ve Islam ülkelerinin disa bagimliligi ve zilleti benimsemis olmalarindan cesaret almaktadir. Israil isgal rejimi güçlü oldugu için degil dünya Müslümanlari kendi aralarinda bir güç birligine ulasamadigindan dolayi bu kadar cesaretli davranabilmektedir. Güç birligine ulasilabilmesi için ümmet bilincinin gelistirilmesi gerekir. Bu bilince kavusulmasinin temel sarti ise ümmetin ortak meselelerinin hep birlikte sahiplenilmesidir. Müslümanlarin günümüzdeki ortak meselelerinin basta gelenlerinden biri de Kudüs meselesidir.

http://www.enfal.de/gun5.htm
..