MİSYONLARI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
MİSYONLARI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Ekim 2015 Salı

DEĞİŞEN DÜNYA DÜZENİ, DEĞİŞEN BARIŞ GÜCÜ MİSYONLARI VE TÜRKİYE'NİN KATKISI








DEĞİŞEN DÜNYA DÜZENİ,  DEĞİŞEN BARIŞ GÜCÜ MİSYONLARI VE  TÜRKİYE'NİN KATKISI 

Çiğdem TUNÇ



1990lı yılların başında, Soğuk Savaş’ın bitimiyle sona eren iki kutuplu düzen sonrasında, Somali, Bosna, Ruanda ve Kosova gibi dünyanın farklı yerlerinde çeşitli karışıklıklar yaşanmıştır. Soğuk Savaş’ın sona ermesi ile bir anlamda misyonsuz kalan güvenlik örgütlerinin ikinci plana kayması ile oluşan yeni sorunların çözümünde Birleşmiş Milletler (BM) uluslararası planda en kapsayıcı platform olarak dünya sahnesine çıkmıştır. Soğuk Savaş müddetince iki rakip ülke olan ABD ve SSCB arasındaki ideolojik rekabetin sona ermesi ile daha önceki dönemlerde iki devlet arasındaki rekabetin yoğun biçimde yaşandığı bölgelerde bu kez iç savaşlar yaşanmaya başlamıştır. 

BM’nin kuruluşundan bugüne temel amacı uluslararası barışın korunması olmuştur. Ve zaman içerisinde küresel gelişmeler sonucunda BM ana sözleşmesinde açık olarak belirtilmemekle birlikte barış koruma operasyonları şeklinde anılan yeni bir operasyon türü ortaya çıkmıştır. 11 Eylül sonrası ABD’nin Afganistan’a yönelik başlattığı harekat ile ülkede Taliban yönetiminin uzaklaştırılması sonrasında yeni bir hükümet kurulması ve ülkede tekrar barışın ve düzenin sağlanması sürecinde, bahsedilen BM barış güçlerinin gönderilmesi ve Türkiye’nin de bu güce katkıda bulunması, Türkiye açısından da barış güçlerinin daha iyi anlaşılmasını zorunlu kılmaktadır. Bu makale de, uluslararası 
gücün kullanılmasına bir nebze olsun ışık tutmak ve Türkiye’nin bu operasyonların neresinde olduğunu tespit etmek maksadıyla yazılmıştır. 

* ASAM, Jeopolitik ve Strateji Araştırmaları Asistanı, e-mail: ctunc@avsam.org 
Avrasya Dosyası, BM Özel, İlkbahar 2002, Cilt: 8, Sayı: 1, s. 258-272. 


MİLLETLER CEMİYETİ’NDEN BİRLEŞMİŞ MİLLETLER’E 

BM’nin kurulmasının öncesinde 29 Nisan 1919’da oybirliği ile kabul edilen Milletler Cemiyeti (MC) Antlaşması, insanlık tarihinde yaşanan en yıkıcı savaşlardan biri olan Birinci Dünya Savaşı sonrasında, devletlerin uluslararası sisteme barışçıl bir yapı getirme çabaları olarak tanımlanmaktadır. 
Özellikle dönemin ABD Başkanı Wilson’un, tüm devletlerin bir birlik kurduklarında, benzer amaçlar ve ortak menfaatler doğrultusunda 
hareket ederek barışın sağlanabileceği fikrinden hareketle 

İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle hayata gözlerini açan BM, aynı dönemlerde Soğuk Savaş’ın baş göstermesi sonucu güvenlik konularında 
NATO ve Varşova Paktı’nın önem kazanmasından dolayı ikinci planda kalmıştır kurulan MC, amaçlanan hedeflere ulaşamamış ve dünyanın Birinci Dünya Savaşı sonrasında ikinci bir felaket yaşamasına engel olamamıştır. Bu gelişmeler sonucunda Genel Kurulunda aldığı bir karar ile 1946 yılında MC’nin hukukî varlığı son bulmuş ve malvarlığı hakları, arşivleri ve siyasal olmayan işlevleri Birleşmiş Milletler’e devir edilmiştir.1 

BM ise, daha önceki dönemlerde Milletler Cemiyeti2 ve Briand Kellog Paktı3 benzeri dünya barışını kurmak ve korumak maksadı ile yapılan antlaşmalar arasında en kurumsallaşmış ve en uzun ömürlü olanı olmuştur. Ayrıca, BM Antlaşması, MC Misakı ve Briand Kellog Paktı ile ilk adımları atılan, silahlı çatışmalar sırasında uyulacak kurallar olarak tanımlanan jus in bello ve kuvvete başvurulmasını düzenleyen kurallar olarak tanımlanan jus ad bellum’un en kapsamlı şekilde düzenlendiği belge olmuştur. 

İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle hayata gözlerini açan BM, aynı dönemlerde Soğuk Savaş’ın baş göstermesi sonucu güvenlik konularında NATO ve Varşova Paktı’nın önem kazanmasından dolayı ikinci planda kalmıştır. Fakat 1990lı yılların başında Sovyetler Birliği’nin çöküşü ile başlayan Soğuk Savaş sonrası dönemde BM, uluslararası alanda mevcut en kurumsallaşmış örgüt olarak uluslararası barışı korumayı amaçlayan faaliyetlerine devam etmektedir.4 

1 Prof. Dr. Melda Sur, Uluslararası Hukukun Esasları, Dokuz Eylül Üniversitesi Yayını, İzmir, 2000, s.172. 
2 MC ile ilgili bilgi için bkz.V. D. Mahajan, International Relations Since 1900, S. Chand and Company Ltd., 1995, ss. 48-70. 
3 Brinand Kellog Paktı 1928 yılında imzalanmıştır. Savafşı Ulusal Politikanın Bir Aracı Olarak Yasaklayan Antlaşma olarak da adlandırılmaktadır, 
BM antlaşması ile halen yürürlükte olan kuvvet kullanma yasagını belirleyen ikinci belgedir. 
4 Radhey Shyam, International Relations, Islamabad, Forward Publishing, 1995. s. 156. 


BM’nin kuruluş yapısında, Milletler Cemiyeti’nin kuruluşunda yaşanan olumsuzlukların giderilmesi de hedeflenmekteydi. Tarihte ilk defa, ilk çağlardan beri devletlerin en temel hakkı olarak algılanan ve MC ile ciddî bir kısıtlama getirilen kuvvet kullanma hakkı, BM anlaşması ile, istisnalar dışında, devletlere tamamen yasaklanmıştır. 19. yüzyılda savaş ile savaşa varmayan kuvvet kullanma arasında yapılan ayırım kesinleşmiş ve BM antlaşması ile de, meşru müdafaa ve hukuku uygulamak amacıyla uluslararası örgüt tarafından kuvvet kullanılması istisnaları dışında, devletlerin kuvvet kullanması yasaklanmıştır. 

Bu çalışmada, Soğuk Savaş’ın sona ermesi ile birlikte adı daha fazla duyulmaya başlayan ve BM antlaşmasının temelde yasakladığı kuvvet kullanımının iki temel istisnasından biri olan uluslararası sistemde barışı korumak veya yeniden kurmak için birlikte kuvvet kullanma kapsamına giren barışa zorlama operasyonları ve barış kurma faaliyetleri, Türkiye’nin katıldığı operasyonlar çerçevesinde incelenecektir. İlk bölümde barışı koruma ve barış kurma kavramları ile ilgili genel tanımlar verildikten ve teorik çerçeve çizildikten sonra, müteakip bölümde Türkiye’nin katıldığı barışa zorlama ve barış gücü operasyonları ele alınacaktır ve sonuç bölümünde ise önümüzdeki dönemde barış koruma operasyonları ile ilgili çıkarımlar ve Türkiye’nin bu operasyonlara katılım sonucunda muhtemel kazanç ve kayıpları değerlendirilecektir. 

BARIŞI KORUMA, BARIŞ KURMA VE KUVVET KULLANMA KAVRAMLARI VE GENEL TEORİK ÇERÇEVE 

26 Haziran 1945’te San Francisco’da imzalanan ve 24 Ekim 1945 tarihinde yürürlüğe giren, BM ana sözleşmesi, örgütün kuruluş amacını şöyle tarif etmektedir: 
...uluslararası barış ve güvenliği korumak, uluslararası dostane bağları geliştirmek, uluslararası ekonomik, sosyal, kültürel ve beşerî sorunların 
çözümünde işbirliği sağlamak ve insan hakları ile temel hürriyetlere saygıyı geliştirmek, uluslararası müşterek amaçlara ulaşmada gayretlerin koordine edildiği bir merkez oluşturmak, bölgesel çatışmaları önlemek ve barışın devamlılığını sağlamak için gerektiğinde askerî tedbirler alınması dahil, faaliyette bulunmaktır.5 

5 BM Antlaflması Madde 1. http://www.un.org 



BM’nin kuruluşunda öngörülen barışın korunması hedefinin ortak bir güvenlik sisteminin geliştirilmesi ile gerçekleştirilmesi planlanırken, bu hedef hiçbir zaman gerçekleştirilememiştir. 
BM, belirlenen bu görevleri yerine getirmek için kurumsallaşmış bir yapıya ve bir çok organa sahiptir.6 Bu organların başında tüm üye ülkelerin bir oya sahip olduğu, genel bir müzakere platformu niteliğine sahip olan ve üçte iki çoğunluk ile karar alan Genel Kurul gelmektedir. Diğer bir organ ise toplam 15 üyesi ve beş daimî üyesi olan Güvenlik Konseyi’dir. BM’nin en temel görevi uluslararası barışın korunmasıdır. 
Barışa karşı bir tehdit, barışın bozulması veya saldırı karşısında neler yapılması gerektiği hususunda en yetkili organ Güvenlik Konseyi’dir. Konsey, barışın tehdit edildiğini, bozulduğunu veya bir saldırı ile karşı karşıya bulunup bulunmadığını tespit eder, tavsiyelerde bulunur ve uluslararası barışın korunması için kararlar alır. 

Güvenlik Konseyi, 39. maddede ifade edildiği şekliyle, barışa karşı bir tehdidin olduğunu, barışın bozulduğunu veya bir saldırı ile karşı karşıya bulunulduğunu tespit ederse, farklı tedbirler alabilir. Bu tedbirler BM Şartı’nın 41. maddesinde bahsedilen kuvvet kullanmayı içermeyen tedbirler olabileceği gibi, belli bir sıraya bağlı olmaksızın kuvvet kullanma içeren zorlama yolları da olabilir. Konumuz ile ilgili olan barışı koruma operasyonlarını zorlama önlemlerinden ayıran temel fark, barış gücü operasyonlarında gücün yerleştirileceği devletin bu gücü kabul etmesidir.


BM’nin kuruluşunda öngörülen barışın korunması hedefinin ortak bir güvenlik sisteminin geliştirilmesi ile gerçekleştirilmesi planlanırken, bu hedef hiçbir zaman gerçekleştirilememiştir. Ortak güvenlik sistemi; saldırganı bulup, onu durdurmak ve uluslar arası barış ve güvenliği bu sayede sağlamayı hedefleyen bir sistemdir. 
8  
Başlangıçta hedeflenen BM sisteminde devletler, meşru müdafaa hariç, hiçbir zaman kuvvete başvurmayacak, onun yerine 43. maddede detayları belirlenen, BM devletler ile imzalayacağı özel anlaşmalar sayesinde BM emrine verilecek 
asker ve bunların silâh ve araç gereçleri ile dünya polisi gibi hareket edecektiler. 

6 BM’nin kurumsal yapısı ile ilgili daha fazla bilgi için bkz. Charles Chaumont, Birleflmifl Milletler, çev. Radi Baflgut, İstanbul, iletişim Yayınları, 1995. 
7 Blue Geopolitics, The UN Reform and The Future of the Blue Helmets, Pluto Press, Londra, 1995, s. 70. 
8 Funda Keskin, “Yeni Barış Güçleri”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, s. 69. 



Planlanan bu hedef hiçbir zaman gerçek anlamda hayata geçirilememiş ve kendi silahlı gücüne sahip olamayan BM, üye devletlere ancak, zorlama eylemine girişmelerinde izin veren veya tavsiyede bulunan bir örgüt olarak kalmıştır. 

Ortak güvenlik sisteminden farklı olarak, Türkiye’nin de muhtelif seferler katkıda bulunduğu barış gücü operasyonlarında, mevcut olan düşünce BM güçleri karşısında bir düşmanın bulunmadığı ve bu güçlerin gerçekleştirmesi gereken şeyin tarafsız davranarak barışın korunmasına veya yeniden kurulmasına katkı sağlamalarıdır. Antlaşmanın orijinal metninde barış güçleri ile ilgili bir hüküm bulunmamasına karşın, gelişmeler karşısında ortaya çıkan bir ihtiyacı tatmin için geliştirilmiş bir hareket tarzıdır ve BM’nin en başarılı uygulaması haline gelmiştir.9 

“Barış güçleri genel olarak şöyle tanımlanabilir: Uluslar arası sivil ve/veya askerî personelin tarafların rızasıyla ve BM komutası altında yerleştirildikleri ve amacı mevcut ya da potansiyel uluslararası çatışmaların ya da açıkça uluslararası boyut taşıyan iç çatışmaların kontrol altına alınması ya da çözülmesi olan BM operasyonlarıdır.”10 

Değişik amaçları gerçekleştirmek için hayata geçirilen barış gücü operasyonlarını kabaca iki grup altında tanımlamak mümkündür; gözlemci gruplar ve askerî güç içerenler. Bir kişiden dahi oluşabilecek gözlemci grupların temel vazifesi sorunun yaşandığı bölgeye giderek, Genel Sekreter’e sorun ve gidişatı hakkında rapor vermektir. İkinci grup olan askerî güç içeren barış güçleri ise; silahlı bir çatışmanın yaşandığı bölgede gerilimin daha fazla artmasını engellemek, yapılmış bir ateşkes var ise, bu ateşkese uyulmasını sağlamak veya çatışmaya dış müdahalenin önüne geçmek gibi birçok maksatla yerleştirilir. 

Yukarıda da belirtildiği gibi BM barışı koruma operasyonları zamanla böyle bir ihtiyacın fark edilmesi ile kurulmuş olan bir sistemdir. Bu sebepten dolayı, bu güçlerin antlaşmanın hangi bölümüne veya maddesine dayandığı konusunda görüş birliği bulunmamasına rağmen, BM’nin kurucu antlaşmasındaki altıncı ve yedinci bölümlerin barışı koruma operasyonlarının hukuki çerçevesini çizdiği ifade edilmektedir. Anlaşmazlıkların çözümü başlıklı altıncı bölümde temel olarak; uluslararası barış ve güvenliğin devamını tehdit edebilecek sorunlara sahip tarafların öncelikle kendi aralarında barışçıl yollar vasıtasıyla bu sorunları çözmek yoluna gitmeleri gerektiği ve ikinci bölümde de BM Güvenlik Konseyinin gerekli görmesi durumunda, belirlenen barışçıl yöntemlerle tarafları müzakere etmeye çağırabileceği belirtilmektedir. 

9 Funda Keskin, Uluslararası Hukukta Kuvvet Kullanma: Savaş, Karışma ve Birleşmiş Milletler, s.174. 
10 Keskin, ‘ Yeni Barış Güçleri ’, s. 69. 


BM antlaşmasının 6. bölümünde antlaşmazlıkların diplomatik yollarla çözüm şekli olarak; çatışmanın önlenmesi, barış yapma, barışı koruma, insanî yardım ve barışı pekiştirme faaliyetlerinin uygulanması ifade edilirken, 7. bölümde barışı yeniden tesis etmek için; barışa zorlama harekatının icra edilmesi gerekliliğinden bahsedilmektedir. Fakat bahsedilen bu faaliyetlerin uygulamadaki sıralaması kesin olarak belirlenmemektedir. 

...bununla birlikte; barış yapıcı faaliyetlerin devamlı olacağı, bir anlaşmazlığın baş göstermesi halinde kalıcı barışın tesisine kadar, barışı koruyucu faaliyetlerin uygulanacağı, başarılı olması halinde kalıcı barışın tesisine kadar barışı koruyucu faaliyetlerin uygulanacağı, barışı koruyucu tedbirlerin yetersiz kalması halinde ise, çatışmayı da öngören barışa zorlayıcı tedbirlerin uygulanabileceği ve son aşamada da barış yapıcı faaliyetlerin olacağı, değerlendirilmektedir.11 

Son dönemde sıkça kullanılan barış güçleri, barış operasyonları gibi kavramlar birbirinin yerine kullanılmasına karşın gerçekte farklı olguları nitelemektedirler. Barış güçlerini, barışa zorlama operasyonlarından ve insanî müdahaleden12 ayıran en temel fark, barış gücünün konuşlandırılacağı ülkenin isteği ve rızasıdır. Aynı şekilde, mavi bereliler olarak da anılan barış güçlerinin güce başvurmak gibi bir misyonları yoktur, ancak kendilerine yönelik bir saldırı olursa, meşru müdafaa halinde güç kullanabilir. Bu birimlerin taraflara belli bir çözümü dikte 
ettirmek gibi bir yetkisi de yoktur. 

Barış Gücü Operasyonları Özel Komitesinin hazırladığı bir raporda barış gücünün temel ilkeleri şöyle sıralanmaktadır; tarafların rızası, tarafsızlık ve meşru müdafaa dışında kuvvet kullanmama ilkesi. 


Barış güçleri BM antlaşmasının imzalandığı günlerde planlanmış bir olgu olmadığı için, uygulanan kurallar daha çok tecrübeler sonucunda belirlenmiştir. 
Başarılı olarak tanımlanan operasyonlara bakıldığında, ortak özellik olarak barış gücünün çatışmaya müdahil olmadığı ve tarafsız davrandıkları görülmektedir. 

Barış Gücü Operasyonları Özel Komitesi’nin hazırladığı bir raporda barış gücünün temel ilkeleri şöyle sıralanmaktadır; tarafların rızası, tarafsızlık ve meşru müdafaa dışında kuvvet kullanmama ilkesi.13 


11 Barışı Destekleme Harekatı, İstanbul, Harp Akademileri Basımevi, 1994, s.2. 
12 İnsani müdahale ile ilgili daha fazla bilgi için bkz. Şaban Kardaş, “ Humanitarian Intervention: The Evolution of The Idea and Practice”, Perceptions, Cilt: 7(2), ss.120-137. 
13 Tom Woodhouse, Oliver Ramsbotham, ‘Peacekeeping and Humanitarian Intervention in Post-Cold War Conflict’, Peacekeeping and Peacemaking Towards Effective Intervention in Post Cold War Conflicts, Tom Woodhouse, Robert Bruce, Malcolm Dondo (ed.), Mcmilln Press, Londra, 1998. ss.39-73. 


Herhangi bir barışı destekleme operasyonunda BM’de karar mekanizmasının nasıl işlediği incelendiğinde; öncelikle dünyanın herhangi bir yerinde ortaya çıkan ve dünya barışını tehdit eden bir krize taraf olan ülkelerden birinin veyahut ta Güvenlik Konseyine üye ülkelerden birinin konuyu Konsey’e getirmesi gerekmektedir. Böyle bir başvuru sonrasında genel sekreter, Güvenlik Konseyi başkanından gereken işlemlerin başlatılmasını ister. BM’nin yürütme organı olarak kurulan Güvenlik Konseyi, barışı destekleme operasyonlarının plan ve 
onay merciidir. Güvenlik Konseyi’nden böyle bir karar çıkarılması için beş daimî üyenin oyları da dahil olmak üzere dokuz olumlu oya ihtiyaç bulunmaktadır. 

1948 yılından, 15 Eylül 2001 tarihine kadar toplam 54 barış koruma operasyonu gerçekleştirilmiştir, bunlardan halen devam etmekte olan operasyonların sayısı ise 15’tir.14 31 Ağustos 2001 tarihi itibarıyla 47.151 asker, polis ve sivil personel bu operasyonlarda görev yapmaktadır.

15 Türkiye de tüm bu faaliyetlerde çoğu zaman aktif olarak yerini almıştır. Bir sonraki bölümde de Türkiye’nin katkıda bulunduğu operasyonlara değinilecektir. 

TÜRKİYE’NİN KATILDIĞI BARIŞA ZORLAMA VE BARIŞ KORUMA OPERASYONLARI ÇERÇEVESİNDE BARIŞ SAĞLAMA  FAALİYETLERİ 

Atatürk döneminde Türk Dış Politikası’nın temel amacı ülkenin güvenliğinin sağlanması ve tam bağımsızlığın tüm dünyaya kabul ettirilmesi olmuştur. Ülkenin kendine has, kıtalararası bir geçiş yolu üzerinde bulunan jeopolitiği, Atatürk döneminden başlayarak, kolektif güvenlik sistemine ve bölgesel ittifaklara çok önem verilmesine yol açmıştır.16 Bu çerçevede Türkiye 1932 yılında Milletler Cemiyeti’ne üye olmuş, 1950 yılında Avrupa Konseyi’ne, 1960 yılında OECD’ye, 1952’de NATO’ya ve 1958’de ise CENTO’ya üye olmuştur.17 
Tüm bu üyeliklere bakınca Türk dış politikasının temel amacının bağımsızlığını koruyabilmek için yeterli güvenlik sağlama arayışı etrafında şekillendiğini 
söylemek yanlış olmayacaktır. 


14 BM web sayfası; http://www.un.org/Depts/dpko 
15 United Nations Peacekeeping Operations Background Note, 15 Eylül 2001, 
http://www.un.org/peace/bnote010101.pdf 
16 Ü. Haluk Bayülken, “Türkiye ve Birleşmiş Milletler”, The Foreign Policy Quarterly, vol:1(3), s.16. 
17 Bayülken, “Türkiye ve Birleşmiş Milletler”, s.18. 


İkinci Dünya Savaşı sonrasında Türkiye’nin, tüm dünyayı kapsayan bir kolektif güvenlik sisteminin gerekliliğine olan inancını ve büyük umutlar ile BM’ye üye olmasını da bu çerçevede değerlendirmek gerekmektedir. Türkiye, güvenliğini sağlamak için sadece kendi savunmasını veya ordusunu güçlendirmek 
yerine BM’nin de güçlenmesi için elinden geleni yapmaya çalışmıştır. 

Türkiye, BM sistemi içinde uluslararası barışı korumada önemli bir yer tutan barış koruma ve barışa zorlama operasyonlarına da birçok kez katılmıştır. “Bu çerçevede BM Barış Güçlerine katkısı, tugay seviyesindeki bir birlikle Kore Savaşına katıldığı 1950 yılında başlamış ve Türk Silahlı Kuvvetlerini, 1988’den bu yana çeşitli gözlemcilik görevleri ile barışı destekleme harekatına aktif olarak iştirak etmiştir.”18 


BM’nin kurulmasından kısa bir zaman sonra, 1950 yılının yazında Kuzey Kore’nin Güney Kore’yi işgali, BM’nin ilk gönüllü barışa zorlama operasyonuna yol açmıştır. BM ortak güvenlik sistemi kurmayı başaramadığı ve kendi güçlerine sahip olmadığı için ABD tarafından yönetilen operasyonu meşrulaştırmıştır. Sovyetler Birliği’nin, BM’yi protesto etmesinden dolayı Güvenlik Konseyi’ndeki görüşmelerde bulunmamasından faydalanılarak, BM Güvenlik Konseyi’nde üç önemli karar alınmıştır.19 25 Haziran 1950’de alınan ilk karar, Kore Cumhuriyeti’ne Kuzey Kore güçlerinin saldırmasının endişe yarattığını ve bunun barışa bir tehdit yarattığını ifade ederken,

18 MSB, Beyaz Kitap, http://msb.gov.tr/Birimler Htm/hGnPPD/GnPPDBeyazKBol2Kis3.htm 
19 Kore Savaşı ile ilgili yazılmış kitaplar için bkz. Allan R. Millett, ‘The Korean War:A50-Year Critical 
Historiograp’, Strategic Studies, Sayı:24 (1), Mart 2001.ss.188-224. 




 27 Haziran’da alınan ikinci karar bu saldırıya karşı koyabilmek maksadıyla BM üyelerine gerekebilecek yardımı tedarik etmeleri yönünde tavsiyede bulunulmakta ve son olarak da 7 Temmuz’da alınan kararda askerî birlik sağlayabilecek olan üye devletlerin bu birlikler ABD’nin bütünleştirici komutası emrine vermeleri ifade edilmektedir.20 

Türkiye Cumhuriyeti, BM’de alınan bu kararlar ve ülkede yaşanan tartışmalar sonrasında Kore’de ABD’nin yanında yer almaya karar vermiştir. Türk Hükümeti, BM Güvenlik Konseyinin asker talebini olumlu karşılamış ve 25 Haziran 1950 tarihinde Güney Kore’ye 4500 askerden oluşan bir tugay gönderilmesini kararlaştırmıştır.21 Daha sonraları Kore’ye başka birlikler de gönderilmiş ve giden askerlerin sayısı on taburu bulmuştur. Türkiye prensip olarak Kore’ye yardım etmeyi benimseyen elli üç ülke arasından, somut olarak asker gönderen on altı ülkeden biri olmuştur. Bu kararla, Kurtuluş Savaşı sonrasında hiçbir çatışmaya girmeyen Türk Ordusu ilk kez Türkiye sınırları dışında bir çatışmada  yer almıştır. 

Türkiye’nin bu dönemde Kore’ye asker gönderme kararını uluslararası barışa katkı sağlama gayesinin ötesinde, uzun yıllar sürecek olan Batı ile, özellikle de ABD ile iyi ilişkiler geliştirme hedefine ulaşmada da önemli bir adım olarak değerlendirmek gerekmektedir. Bu dönemde 14 Mayıs 1950’de genel seçimler gerçekleştirilmiş ve oyların yarıdan fazlasını alarak yeni kurulan Demokrat Parti (DP) tek başına iktidara gelmiş bulunmaktadır. Uluslar arası arenadaki bu gelişmeler, yeni kurulan Kuzey Atlantik Paktı’na (NATO) girmeyi ve ABD’nin sağladığı Marshall planından yararlanmak isteyen DP’nin kararı sonucu, ABD’den sonra asker göndereceğini açıklayan ilk ülkenin Türkiye olması ve savaşta ön saflarda yer alması ile sonuçlanmıştır. Prof. Dr. Bağcı, Türk Hükümeti’nin böylesi bir karar alırken, Türkiye’nin Kore’dekine benzer bir durumla karşılaşması halinde, bu ülkelerin de Türkiye’ye yardıma gelecekleri kanaatine sahip olduklarını ifade etmektedir.22 1950li yıllara bakıldığında Türkiye’nin, en temel kaygısının Sovyetler Birliği karşısında güvenliğini sağlamak olduğu görülmektedir. İkinci Dünya Savaşı’na müdahil olmayan Türkiye, bu savaş sonrasındaki dönemde yaşanan ideolojik eksenli kutuplaşmada tercihini Batı’dan yana kullanmıştır. 

Sovyetler Birliği’nin asırlardır mevcut olan sıcak denizlere inme stratejisinin farkında ve bu amaca ulaşmada temel yol üzerinde oturan Türkiye için, Kore Savaşı’nda ABD’ye verilecek destek ülkenin güvenliğini sağlamada temel araçlardan biri şeklinde algılanmaktaydı. 


20 Joseph P. Lorenz, Peace, Power and the United Nations, Westview Press, 1999, Oxford, s.69. 
21 http://www.moch.com.tr/sh012001/sh0102001.htm 
22 Hüseyin Bagcı, Türk Dış Politikasında 1950’li yıllar, s.21. 


Bu dönemde muhalefette olan Millet Partisi vekili Osman Bölükbaşı ve bağımsız milletvekili Kemal Türkoğlu’nun, Menderes Hükümeti’nin kararının TBMM’de tartışılması yolunda verdiği önerge haricinde, genel olarak Türk kamuoyunda Türk askerînin Kore’ye gönderilmesini destekleyen bir tavır içinde bulunulduğunu ifade etmek yanlış olmayacaktır.23 Kore Savaşı sonrasında Türkiye’nin temel amacı olan NATO’ya girerek, Sovyetler Birliği karşısında Batı kampında yer alarak güvenliğini sağlama hedefine ulaştığını ve aynı dönemde birçok Amerikan yardımı aldığı görülmektedir. Fakat bunların yanında, Kore’ye gönderilmiş olan yaklaşık 15.000 Türk askeri içerisinden 24 

700’den fazla şehit verildiği ve toplam zayiatın 3000’in üzerinde olduğu da ifade edilmelidir. 

Belirtildiği gibi Türkiye’nin Kore’ye asker göndermesinin en önemli sonucu NATO’ya kabul edilmesi olmuştur.25 

Böylece Kore Savaşı sonrasından günümüze kadar halen etkisini sürdürecek olan Türk Dış Politikasının temel yönelimlerinden birinin temelleri atılmış ve Türkiye Batı kampındaki yerini almıştır. 

Türkiye Kore Savaşı sonrasında da birçok kez BM operasyonlarına asker göndererek katkıda bulunmuştur fakat bunların hiç birinde Türk 
birlikleri Kore’deki gibi sıcak çatışmaya girmemiş, daha çok barışın tesisi ve istikrarın sağlanmasına yönelik gözlemcilik görevlerinde yer 
almıştır. 

Türkiye’nin katıldığı diğer bir grup faaliyette BM Askerî Gözlem Misyonlarıdır. Bunlar şöyle sıralanabilir;26 

23 Bagcı, Türk Dış Politikasında 1950’li yıllar, s.24. 
24 http://www.tsk.mil.tr/genelkurmay/uluslar arası/barısdesharekatkatkı/barisdestekkatkı.htm 
25 Henry Kissinger, Diplomacy, Simon & Schuster, New York, ss. 473-492. 
26 Bu bölümdeki bilgiler ve rakamlar Türk Silahlı Kuvvetleri’nin http://www.tsk.mil.tr/genelkurmay/uluslar arası/barısdesharekatkatkı/barisdestekkatkı.htm  adresli sayfasından alınmıştır. 

İran-Irak savaşının sona ermesini müteakip, tarafların ateşkes anlaşmasına uymalarını ve birliklerin çekilmesine gözlemek amacıyla BM İran-Irak Askerî Gözlemci Grubu (UNIIMOG) oluşturulmuştur ve Türkiye, UNIIMOG'a Ağustos 1988- Mayıs 1991 tarihleri arasında 6 aylık sürelerle dönüşümlü olarak 10'ar askerî gözlemci göndermiştir. 

Diğer bir gözlemci görevi ise BM Irak-Kuveyt Askerî Gözlemci Grubu (UNIKOM) dur.27 
Körfez Savaşı'nın ardından Abdullah Körfezi'ni ve Irak'ta 10 km, Kuveyt'te 5 km olmak üzere toplam 15 km genişliğinde tesis edilen Irak-Kuveyt askerden arındırılmış sınır bölgesini gözetlemek, askerden arındırılmış bölgedeki askerî ihlallere mani olmak amacıyla oluşturulan UNIKOM'a Türkiye, 21 Mayıs 1991 tarihinden bu yana bir yıllık süreler ile personel görevlendirmektedir. Şu ana kadar toplam 57 kişi görev yapmıştır ve halen 6 subay görev yapmaktadır. 

BM Gürcistan Gözlemci Grubu (UNOMIG) ise; Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra bağımsızlığını ilan eden Gürcistan’ın, kendi sınırları içerisindeki Abhazya Özerk Bölgesi ile çatışmaya girmesinin ardından, Gürcistan ve Abhazya arasında 27 Temmuz 1993 tarihinde imzalanan Ateşkes Anlaşması'ndan sonra oluşturulmuştur ve Türkiye UNOMIG'de 15 Ekim 1994 tarihinden itibaren 6 aylık süreler ile personel görevlendirmektedir. Bu görevde şu ana kadar 54 askerî personel görev yapmıştır. 

http://www.un.org/Depts/DPKO/Missions/unikom/unikom_body.htm 



Türkiye’nin katıldığı diğer bir gözlemci grubu ise BM Doğu Timor Geçiş Yönetimi (UNTAET) dir. Endonezya Devlet Başkanı Suharto'nun halk isyanı sonucunda görevinden ayrılmasından sonra, Doğu Timor'da bağımsızlık için verilen mücadelenin hız kazanması sonucunda, Endonezya ile ayrılıkçılar arasındaki kanlı çatışmalara son vermek, barış, güvenlik ve istikrarın sağlanması ile düzenin kurulması amacıyla kurulan "BM Doğu Timor Geçiş Yönetimi (UNTAET)" bünyesindeki Askerî Gözlemciler Grubu'na Türkiye 1 Şubat 2000'den itibaren 2 subay göndermiştir. 


Türkiye, Batı Şeria'daki El Halil kentinin, İsrail kuvvetlerince boşaltılarak Filistin ulusal yönetimine devredilmesini izlemek amacıyla İsrail ve Filistin ulusal yönetimi arasında imzalanan bir anlaşmayla kurulan "El Halil'de Geçici Uluslararası Mevcudiyet" adlı uluslararası gözlemcilik görevine, 1 Şubat 1997 tarihinden itibaren her iki tarafın isteği üzerine katılmıştır ve halen bu görevde 12 kişi bulunmaktadır.28 

Gözlemcilik görevlerinden farklı olarak Türkiye Barışı destekleme harekatlarına da bir çok kez asker göndermiştir. Bu harekatlardan en önemlilerinden biri yukarıda bahsedilen Kore Savaşı’dır. Bir diğer ise Somali'de gerçekleştirilen BM Harekatı’dır. Bu operasyonun Türkiye açısından taşıdığı bir önem, operasyonun bir Türk generali tarafından kumanda edilmesidir. Türkiye 2 Ocak 1993-22 Şubat 1994 tarihleri arasında 300 kişilik bir mekanize taburla, Somali'de, "Ümit Operasyonu" adı altında icra edilen insanî yardım ve barışı koruma harekatına katılmıştır. Somali harekatı birçok kişi tarafından başarısız bir harekat olarak değerlendirilmiş ve BM güçlerinin barış koruma güçleri gibi hareket etmeyerek olaylara müdahil oldukları ifade edilmektedir. 


Bir diğer operasyon ise Bosna-Hersek’te gecikmeli bir şekilde gerçekleştirilen BM barış koruma operasyonudur. Bosna-Hersek'te insanî yardım harekatı için güvenli bölgeler tesisi ve korunması amacıyla UNPROFOR adı altında Birleşmiş Milletler Barış Gücü kurulmuş ve 04 Ağustos 1993-31 Aralık 1995 tarihleri arasında Türkiye 1400 kişiden oluşan alay seviyesinde bir Mekanize Birlik ile görevini tamamlayarak yerini SFOR'a bırakmış ve Türk Tugayı da SFOR'a tahsis edilmiştir.UNPROFOR'a katılmıştır. 

Bosna-Hersek'te varılan Dayton Barış Antlaşması'nın uygulanması görevinin NATO'ya verilmesi üzerine UNPROFOR'a tahsisli Türk Barış Gücü takviye edilerek tugay seviyesine çıkarılmış ve 20 Aralık 1995'ten itibaren IFOR'a tahsis edilmiştir. 

20 Aralık 1996 tarihinde IFOR görevi görevini tamamlayarak yerini SFOR'a bırakmış ve Türk Tugayı da SFOR'a tahsis edilmiştir.UNPROFOR'a katılmıştır. 


28 http://www.tsk.mil.tr/genelkumay/uluslararasi/barisdesharekatkatki/bmmisyonlar.htm# 1 

 Halen bir Mekanize Tugay bölgede görev yapmaktadır.29 

Türkiye’nin katıldığı diğer bir operasyon ise; Yugoslavya sınırları içerisinde bulunan Kosova Özerk Yönetimi'nde Arnavutlar’ın silahlı direnişe geçmesi sonucu, Miloseviç yönetiminin direnişi bastırmasından sonra, Şubat 1999'da silahlı çatışmaya dönüşen Kosova krizinin politik yollardan çözümlenememesi üzerine NATO tarafından başlatılan 24 Mart 1999'da hava harekatıdır.30 Türkiye, bu harekata 10 adet F-16 uçağı ile katılmıştır. Türkiye hava harekatına meydan desteği sağlamış ve Adriyatik'te Akdeniz Daimî Deniz  Gücü'nde  (STANAVFORMED)  bulunan bir firkateyn ve Akdeniz Daimî Mayın Gücü'nde (MCMFORMED) bulunan bir mayın avlama gemisi görevlendirmiştir. 
Türkiye, Kosova Krizi'ne çözüm bulunması maksadıyla NATO ile Yugoslavya Federal Cumhuriyeti arasında imzalanan barış anlaşmasının uygulanması amacıyla oluşturulan ve yaklaşık 50 bin kişiden oluşan uluslararası güce ise bir Mekanize Tabur ile katılmıştır. 

Türkiye’nin içerisinde yer aldığı diğer bir operasyon da; Körfez Savaşı sonrasında Kuzey Irak'ta, Huzuru Temin veya Kuzeyden Keşif Harekatı olarak adlandırılan harekattır. Çekiç Güç Körfez Savaşı sonrasında yenilgiye uğrayan Irak'ın 36. kuzey paralel kuzeyindeki askerî faaliyetleri sınırlandırılmıştır. Bunun denetimi ve mültecilerin evlerine dönebilmeleri amacıyla Kuzey Irak'ta 36. paralelin kuzeyinde Mart 1991'den itibaren koalisyon kuvvetleri tarafından "Huzuru Temin Harekatı" uygulanmaya başlanmıştır ve bu harekat Türkiye Büyük Millet 
Meclisi'nin 26 Aralık 1996 tarihinde aldığı 470 no'lu karar ile, 1 Ocak 1997 tarihinden itibaren yerini Türkiye, ABD ve İngiltere'nin oluşturduğu koalisyon güçlerinin sadece hava gücü unsurlarının katıldığı "Kuzeyden Keşif Harekatı"na (Çekiç Güç) bırakmıştır. 

Diğer bir operasyon ise "Esas Hasat Operasyonu” olarak anılan ve Makedonya’da gerçekleştirilen operasyondur. Makedonya'da azınlığı oluşturan Arnavutlar, Ulusal Kurtuluş Ordusu'nu (UÇK) kurarak silahlı mücadeleye başlamıştır ve bu durum Makedonya'da milliyetçiliğin yükselişiyle sonuçlanmıştır. Makedonya ordusu ile UÇK arasında özellikle Tetova (Kalkandelen) kenti etrafında kanlı çatışmalar yaşanması ve bu çatışmaların Balkanlar'da diğer ülkeleri tehdit etmesi üzerine NATO devreye girmiştir. Arnavutlara bazı siyasî haklar verilmesi, bunun karşılığında UÇK silahlarını NATO'ya teslim etmesi planlanmıştır. 

29 Col. Rupert Wolf Muray, “The Turkish Brigade,” IFOR on IFOR, NATO Peacekeepers in Bosnia Herzigovina, s.63. 
30 Kosova Harekatı ile ilgili daha detaylı bilgi için bkz. Hv. Plt. Kur. Yb. Özdilek Öcalan, “Kosova Hava Harekatı ve Alınan Dersler,” Silahlı Kuvvetler Dergisi Hava Kuvvetleri Özel Sayısı, Sayı: 368, ss:41-47. 


"Esas Hasat Operasyonu" adı verilen bu operasyonda 150 kişilik Türk birliği görev almak üzere 18 Ağustos'ta Makedonya'ya gitmiştir. Türkiye,  Makedonya 'ya göndereceği 150 kişilik birliği, halen Bosna-Hersek'te görev yapan Türk tugayından seçmiş, Tugay bünyesinde görevini tamamlayan ve Türkiye'ye dönmesi planlanan 150 kişilik birlik, Makedonya'daki gelişmeler üzerine Türkiye yerine bu ülkeye kaydırılmıştır. Kumanova kriz bölgesinde bir köyde yapılan silâh toplama operasyonunda, İtalyan askerleriyle birlikte görev yapan Türk askerleri, 5 Ekim'de görevini tamamlamış ve Makedonya'dan ayrılmıştır. 

Ve son olarak ise 11 Eylül’de ABD’ye yapılan saldırı sonrasında Amerika Afganistan’da bu saldırıların sorumlularını bulmak maksadıyla bir harekata girişmiştir. Bu harekat sonucunda Afganistan’da rejim değişikliği yaşanmış, yönetimi 1998’den beri elinde bulunduran Taliban yönetimi çökmüştür. Hamit Karzai başkanlığında kurulan yeni yönetim ise ülkede barışın sağlanması için BM’den yardım istemiştir. Bu çerçevede Afganistan'da Uluslararası Güvenlik Destek Gücü teşkil edilmiş ve bu uluslararası güç içinde, bir Kurmay Albay komutasında görev alacak Türk birliği, 14 subay, 21 astsubay, 232 erbaş ve er olmak üzere toplam 267 personelden oluşmaktadır.31 

SONUÇ 

Kurulduğu günden bugüne, özellikle içinde bulunduğu coğrafyadan kaynaklanan güvenlik endişeleri yaşayan Türkiye için; en akılcı çözüm yolu ittifaklar kurarak güvenliğini sağlamak olmuştur. Etrafındaki ülkelerin ve dünyanın diğer bölgelerindeki insanlar barış içerisinde olmadıkça gerçek bir güvenlikten bahsedilemeyeceğinin farkında olan cumhuriyetin ilk yöneticileri BM’nin kuruluşunda yer almıştır. Türk Halkı’nın BM’ye ve kuruluşuna karşı tavrını BM nezdinde Türkiye Daimî Temsilcisi Büyükelçi Bayülken yaptığı bir konuşmada şöyle ifade etmektedir; “Yurtta BM’nin kurulması büyük sevinç yarattı...BM her seviyede okul kitaplarına girdi ve oradan bir daha çıkmadı. Türk Halkı BM’yi dünya halklarının yeni bir dünya savaşı felaketinden kurtarma yolundaki umutlarının bir tahakkuku olarak gördü.”32 

İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda kurulan BM’nin gerçekleştirdiği operasyonlarda Soğuk Savaş’ın bitimi ile bir hızlanma yaşanmıştır. 11 Eylül sonrası dönemde medeniyetlerarası bir uzlaşma platformu oluşturabileceği düşünülen Türkiye’nin kendine has durumu ve önemi bir kez daha fark edilmiştir. 

31 Hürriyet Gazetesi, 16.02.2002 ; Sabah Gazetesi, 16.02.2002 
32 Haluk Bayülgen, “Türkiye ve Birleflmifl Milletler”, The Foreign Policy Quarterly, vol:1(3),s. 21. 


 '' Tüm bu hedefler amaçlanırken göz ardı  edilmemesi gereken husus Türk askerinin güvenliği olmalıdır.  ''

Uluslararası alanda barışa yapabileceği katkılar tekrar  gözden geçirilmiştir. 
Türkiye açısından, BM’nin barış gücü operasyonlarına katılmak ne anlama gelmektedir diye soracak olursak; resmi olarak açıklanan; “uluslararası barışın ve istikrarın korunmasında bütün ülkelerin sorumluluğu bulunduğuna inanan Türkiye’nin savunma politikasında genel anlamda barış koruma ile irtibatlı faaliyetlere katılım önemli bir yer tutmaktadır.” denilmektedir. Bunun ötesinde BM çerçevesinde aktif bir politika izlemek ve barış koruma operasyonlarına katılmak, o bölgelerde daha fazla söz sahibi olmayı getirebileceği gibi, uluslararası alanda bir prestij kaynağı olabilir. Bunların yanında Soğuk Savaş sonrasında uluslararası sistemin tek hegemonu olan ABD ile birlikte hareket etmek, yani oyun kurucunun yanında yer almak, Türkiye’nin yeni kurulan düzene daha fazla etki etmesini, kendi kaygılarını da dile getirmesini sağlayabilecektir. 
Fakat tüm bu hedefler amaçlanırken göz ardı edilmemesi gereken husus Türk askerinin güvenliği olmalıdır. Son olarak Afganistan’da oluşturulacak barış gücünde de gözlendiği gibi; Japonya veya Almanya gibi ülkeler askerlerini sıcak çatışmaya girmemek kaydı ile gönderirken, Türk askerinin de maceralara sürüklenmemesi gerekmektedir. 

Çiğdem TUNÇ* 
 ASAM, Jeopolitik ve Strateji Araştırmaları Asistanı,

....