Necati Doğru etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Necati Doğru etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Ekim 2020 Salı

Silkele İmamoğlu “Antrikot Belediyeciliği” duvara dayandı!

 Silkele İmamoğlu “Antrikot Belediyeciliği” duvara dayandı!


Necati Doğru
22 Nisan 2019 


Ankara'nın Çubuk İlçesi'nde cenaze töreninde muhalefet partisi lideri Kemal 
Kılıçdaroğlu'na, şehit yakınlarıyla ilgisi bulunmayan, dışardan gelmiş organize 
bir grubun saldırısı olmasaydı, ben bu yazıyı yazmayacaktım. İstanbul'da 
Maltepe'de meydanlara dolan binlerce insanı kışkırtıcı ve ülkeyi birbirine 
düşürmeyi amaçlayan Ankara'daki saldırı olmasaydı; Silkele İmamoğlu “Antrikot 
Belediyeciliği” duvara dayandı!” diye yazmaya ihtiyaç duymazdım. 25 yıl sonra 
seçimle gelen yeni başkan Ekrem İmamoğlu, ilk gün Saraçhane'deki İBB binasını 
ziyaret etti.
Çalışanlarla tanıştı.
Bu arada yemekhaneye de gitti, el sıkıştıktan sonra belli ki, laf olsun diye 
“bugün yemekte ne var?”diye sordu.
Çalışana musakka.
Başkana antrikot.
★★★
“Belediye çalışanına musakka fakat başkana antrikot belediyecilik modeli” 
yaratıldığını ve 25 yıldır sürdüğünü bu sayede öğrendik.

Nurettin Sözen:
(1989- 1994)
5 yıl görev yaptı.
Tayyip Erdoğan:
(1994- 1998)
4 yıl görev yaptı.
Ali Müfit Gürtuna:
(1999-2004)
6 yıl görev yaptı.
Kadir Topbaş:
(2004-2017)
13 yıl görev yaptı.
Mevlut Uysal:
(2017-2019)
2 yıl görev yaptı.

   Acaba CHP'li Nurettin Sözen, görevi Refah Partili Tayyip Erdoğan'a verirken bu “çalışana musakka- başkana antrikot belediyeciliği” var mıydı? 
Sonradan geldiyse hangi başkan döneminde geldi?
★★★
İstanbul halkı bilmeli.
25 yılda belediye başkanları toplam kaç ton antrikot yediler?
İthalse kaç bin Dolar?
Yerliyse kaç bin TL?
Diyeceksiniz ki İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin, şirketleriyle beraber 2018 
konsolide bütçesi 42.6 milyar TL. 18 bakanlığın bütçesinden daha fazla olan dev 
harcamanın içinde antrikot parasının ne önemi olur?
Evet, önemi olmaz.
Ama gösterge olur.
Raylı sistem ihalelerinde, metro hattı ihalelerinde, kavşak, tünel, karayolu, 
kaldırım, meydan düzenlemesi, park, bahçe yapımı, atık su tesisi, biyolojik 
arıtma, kentsel dönüşüm, hastane, sosyal hizmet, spor, kültür, sanat harcaması 
yaparken, yandaş medyayı beslerken, iktidar büyüğü yakınlarının vakıflarına 
belediye mülklerinden arsa-bina bağışlarken “musakkaya kim razı oldu- antrikotu 
kimler yedi bu önemli.
Bunu bilelim.
★★★
Öğrenmek haktır.
Bilgi güçtür.
Bilgi, kışkırtmanın, iç savaş çıkarma kirli niyetlerinin kovucusudur. Silkele 
İmamoğlu! Antrikot belediyeciliği duvara dayandı.

KALEMİN GÖR DEDİĞİ

Farkı fark edelim!
Maltepe'de dün binlerce insan toplandı. Sayı önemli değil. Bir kişi de gelseydi, 
diyeceğim değişmeyecekti: Farkı fark edelim. Fark, yeni başkan Ekrem 
İmamoğlu'nun mitinge gelecek olanlara “belediye otobüslerini, metrobüslerini, 
metroları bedava yapmayacağını” söylemesiydi. Herkes kendi imkanlarıyla geldi. 
Bu tavrıyla Ekrem İmamoğlu ilan etmiş oldu ki: Belediye parası üzerinden avanta 
elde edenlerden, şehir rantı yiyenlerden, imara aykırı bina dikenlerden ve sonra 
imar affı bekleyenlerden, belediye ihalelerinden şeffaf olmayan yollarla büyük 
paylar kapmak için partiye, başkana sırnaşanlardan, trafik kurallarını bozarak 
başkalarının zamanını çalanlardan, şehri kirleterek gelecek kuşakların hakkını 
gasp edenlerden, vergi kaçıranlardan, kentli ve kentliliği bencilce istismar 
edenlerden, ettirenlerden destek istemiyorum.
Onlar bizden değildir. İmamoğlu sözünde durursa; “ben sana avanta vereyim, 
usulsüzlüğünü görmeyeyim, sen bana oy ver siyaseti” bitti. Yeni nesil siyaset, 
yeni nesil belediyecilik diyor. Farkı fark edelim.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez 
konumlandırmakta yız. 
Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/necati-dogru/silkele-imamoglu-antrikot-belediyeciligi-duvara-dayandi-4511366

***

26 Kasım 2017 Pazar

Bilal de hesap versin! Sarıgül’e de sorulsun


Bilal de hesap versin! Sarıgül’e de sorulsun!

 Necati Doğru

Siyaset manzaraları dikkat çekici: Bilal’i babası makam otosuna bindirip, cami inşaatı teftişine götürürken; TV’ler çağrılıp halka duygu gösterisi yapıldı. Ömer’i de babası sahneye çağırıp kucakladı, TV ekranlarından halka duygusal anlar yaşatıldı. Başbakan baba Tayyip, oğlunu ve kendini cami teftişinde aklıyor. İstanbul Belediye Başkan adayı baba Sarıgül de kendini aklamak için oğluna sahnede sarılıyor.
Duygusal örtü gerçeği gizler.
Duygusal örtüyü kaldıralım.
Bilal de hesap versin.
Sarıgül’e de hesap sorulsun.
Bilal’in TÜRGEV’inde çok rantlar döndü. Mahkeme el koysun. Adalet Bilal’e ve babasına hesap sorsun. Sarıgül’ün banka batırmış ve halkın sırtına yüklemiş Korkmaz Yiğit adlı işadamıyla “borç-alacak ilişkisinden” Hazine ne zarar gördü? Ne kadar kamu parası iç edildi ve bu para ilişkisi bugüne kadar niçin halktan gizlendi? Savcılar ve yargıçlar Sargül’e de Kokmaz Yiğit’e de ve bugüne kadar bekleyen TMSF’ye de hesap sorsun.

* * *
Önümüzde tek seçenek var.
Temiz Türkiye olmak.
Ya Temiz Türkiye olacağız.
Ya bu çağda kirli bir diktatörlük olarak (Tayyip dinci diktatörlüğü-Fethullah nurcu diktatörlüğü- ordunun Mısır tipi darbe diktatörlüğü fark etmez) kalacağız. Temiz Türkiye olabilmek için ülke yönetimine önümüzdeki üç seçimde halkın “kirlenmemiş ve siyaseti ayakkabı kutusuna dolar doldurarak zenginleşme aracı yapmamış en temiz adayları” bulup seçmesi gerekir.
Sarıgül olayı 16 yıl önceye gidiyor.
16 yıl önce Bank Ekspres vardı.
Bu bankanın sahibi Korkmaz Yiğit, bankacılık tarihine mafya lideriyle ilişki peydahlayıp devlet bankası alım ihalesine girince “vücut kimyası bozulan” işadamı olarak geçti.
Bu deyim arşivlerde var.
Girin, hikayesini okuyun.
Korkmaz Yiğit, bir yandan aklın kabul etmeyeceği yüksek paralar verip ülkenin büyük gazete, dergi, TV’lerini (Milliyet-Yeni Yüzyıl- Kanal 6) yazarlarıyla birlikte satın alan ve bir gecede şerefine şampanya patlatılan büyük bir medya patronu olmuştu. Bir yandan da içi dolar dolu Türkbank’ı elinden kaçırınca Bank Ekspres’i kurmuştu. Bank Ekspres 1998 yılında 415 milyon dolar zararı devletin sırtına yükleyerek battı. Bu paranın 311 milyon doları buharlaşmıştı. TMSF bu parayı Korkmaz Yiğit’ten tahsil etmedi, halka ödetildi.

* * *
Buharlaştırılıp halka ödetilen 311 milyon doların içinde Sarıgül ve arkadaşlarının 16 yıl önce bankadan 3.5 milyon dolar olarak çektiği ve bugün faizleriyle 8 milyon dolara ulaştığı söylenen para da var mı, yok mu?

Sarıgül diyor ki:

16 yıl önce milletvekili değildim.
Belediye başkanı da değildim.
Şöför Hasan’ın oğlu Sarıgül’düm.
16 yıl önce sade vatandaştım.
Bankadan böyle bir para almadım.
Böyle bir kredi kullanmadım.
16 yıldır bir tek gün gelmediler.
Ekspres’e borçlusun demediler.
Şimdi malıma el koydular.
Halk beni seçecek, korktular.

* * *
Bilal’in TÜRGEV’ine ne aktarıldı?
Sarıgül’ün kesesine ne dolduruldu?
Bilal de mahkemede hesap versin.
Sarıgül’e de mahkemede sorulsun.
Temiz Türkiye istiyoruz.

Bu ne iş ey TMSF!

Bank Ekspres 1998 yılında battığında devlete yüklediği buharlaştırılmış para 311 milyon dolar görünüyordu. TMSF’nin bu miktar para için Bank Ekspres’in batmasından sorumlu kişiler olan yönetim Kurulu Başkanı Korkmaz Yiğit ve Yönetim Kurulu üyeleri; Yılmaz Yiğit, Savaş Özcan, Altan Ayanoğlu, Cafer Sait Okray, Yücel Çelik ve denetmenler İzzet Saban ile Emre Burçkin’in mal varlıklarına el koyması gerekirdi. Tıpkı bugün Mustafa Sarıgül’e yaptığı gibi TMSF o zaman mal varlıkları 311 milyon doların 10 kat üstünde olan bu kişilerin mal varlıklarına el koysaydı, hortumlanmış parayı toplamış olacaktı. Şimdi sormalı: Bu ne iş ey TMSF?

**

12 Kasım 2017 Pazar

Allah’ı Unuttu, Rüşvete Sarıldı


Allah’ı Unuttu, Rüşvete Sarıldı


Necati Doğru


“Bu kadar günahkar bir unutkanlık nasıl oldu?” diye sorarsanız cevabını “Gök Kafes” adlı gökdelenin dikilme hikayesinde bulabilirsiniz derim. Gök Kafes, İstanbul silüetini ilk bozandı.
Hikayesi şuydu:
Gök Kafes’ti adı.
Orada İTÜ binası vardı.
İTÜ binasını geçmeyecekti.
Göğü delerek yükseliyordu.
İstanbul’un Beyoğlu İlçesi’nin sınırları içinde; Beşiktaş İnönü Stadı’nın hemen arkasında, Boğaz’ın atlas renkli sularının en manzaralı kucağında ve elini uzatsan Dolmabahçe Sarayı’nı tutacak yakınlıktaydı.
O tarihte ismi bilinmiyordu.
Tayyip Erdoğan yoksuldu.
Oturacak evi bile yoktu.
Zor geçinen halktan biriydi.
Bu tarihi arazi üzerine “imar planına aykırı olarak göğe doğru yükselen Gök Kafes’in yapılmasına” yoksulların ve Allah’a inananların partisi Refah’ın Beyoğlu İlçe Başkanı Tayyip Erdoğan da karşı çıkıyordu.
İstanbul’u ise CHP yönetiyordu.
Belediye Başkanı Prof. Dr. Nurettin Sözen, Gök Kafes’in şehir planına aykırı yapıldığını, rantçılığın İstanbul tarihini hançerlediğini mahkeme kararıyla saptayıp, yapımı durdurmuş, inşaatı mühürletmişti.

* * *
Nurettin Sözen’in rantçılığa isyan eden kararını boşa çıkartmak ve iktidara yandaş işadamına yüksek imar rantı yedirmek için İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile Beyoğlu Belediyesi Ankara’dan alınan bir kararla devreden çıkarıldı. Ankara’da adı yolsuzluk, rüşvet, hortumculukla anılan ANAP iktidarı vardı.
Bir gecede karar alındı.
600 yıl hiçe sayıldı.
Gök Kafes’in üstünde yükseldiği şehir arazisi Osmanlı’dan beri 600 yıl Beyoğlu toprakları sayılırken, bir gecede “Gök Kafes’in arazisi Beyoğlu’ndan alındı ve Şişli Belediyesi sınırlarına” katıldı. Şişli Belediyesi’nin başında o zaman iktidar partisi ANAP’lı belediye başkanı vardı.
Refah’lı Erdoğan çok kızdı.
Hak mı bu dedi?
Adalet mi bu?
Diye isyan etti?
Bundan ötürü açılışı kendi başbakanlığı dönemine rastlamasına rağmen nutuk söylemeye gelmedi. Gök Kafes’te yapılan hiçbir toplantıya katılmadı.

* * *
O günlerde “hak mı-adalet mi bu” diye isyan ettiği yolsuzluğu bugün kendisi yapıyor. Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, “Sen dedin… Ben yaptım… Yolsuzluk varsa… Sen de içindesin…” uyarı şamarını atarak istifa etmişti ya Gökkafes’te yapılanın aynısı son 11 yıldır uygulanmış, “İstanbul şehri hemen tamamı rüşvet kokan Gök Kafesler ormanına Tayyip Erdoğan döneminde” dönüşmüştü.
Ne oldu biliyorsunuz.
Gök Kafes kaya oldu.
Tayyip’in başına düştü.
Rüşvetle vidalı şüphesiyle istifa eden bakanlardan birinin oğlu Barış Güler, 6 çelik kasa ve para sayma makinesiyle aylık kirası 60 bin TL olan Gök Kafes’teki dairesinde yakalandı. Tayyip Erdoğan, tarihi unutmuş, Gök Kafes’i, Kafes dairesinde yakalanan rüşvet kasalarını görmüyor; “bana darbe yapıldı” diye halka yeni narkozlar sunuyor. Soruşturmanın oğlu Bilal Erdoğan’a ulaşmasının yolunu kesmeye çalışıyor.
Gücünü rüşvetten alıyor.
AKP oylarına güveniyor.
ANAP da yüzde 50’leri geçen yüksek oy almıştı. Yolsuzluğa battı. Gücünü rüşvete dayadı.
Tabela partisi oldu.
ANAP kapandı.
Ders alınmıyorsa eğer.
Tarih tekerrür eder.
AKP tabela olmaya gider.
Yılın ilk akıl açıcı sorusu!
Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan, Başbakan Erdoğan’a yanıtlaması için yılın ilk akıl açıcı sorusunu sordu. Emine Ülker Tarhan, soru önergesinde; “Aksaray Valisi iken İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne atanan Selami Altınok hakkında 40 ayrı soruşturma var mıdır ve Selami Altınok’un müteahhit kardeşine usulsüz ihaleler verilmiş midir?” dedi.


***

25 Ekim 2017 Çarşamba

Konsometris Gazeteci!

Konsometris Gazeteci!


Necati Doğru

Baktım da gençlik yıllarımı hatırladım. Büyüyüp, benliğime kavuştuğum Adana’da o yıllarda pamuk hacıağalarının, buğday tüccarlarının, küncü (susam) ve karpuzun iyi para yaptığı yıllarda tarla sahibi para babalarının gittiği gece pavyonları vardı.
Pavyonlar akşam dolardı.
Sabah 03:00’te boşalırdı.
Çukurova’nın güç ve kudret sahipleri gerilim atmak, öfke boşaltmak, derdini dökmek, rahatlamak için konsomatris kızlara koşardı.
Zennube sahne alır.
İbrahim Tatlıses türkü söyler.
Para babası kızar.
Anlatır, öfkelenir.
Gerilimini kusardı.

* * *
Konsomatris kızın işi bu; para sahibinin kızdığına kızar, küfür ettiğine küfür eder, öfkelendiğine öfkelenir, yarı çıplak gece elbisesi içinde İskenderun Soğukoluk’ta öğrendiği seksi kıvrak dişi figürler yaparak ve memesi ile kalçalarını elleterek hacıağaları memnun ederdi.
Baktım da…(!)
Konsomatris kıza benzettim.
Önceki gün Dolmabahçe’deki Başbakanlık Ofisi’nde basın toplantısına özel davetli çağırılan 47 gazeteci-yazar (bunların 7’si akademisyen tüccar) Adana pavyonlarının konsomatris kızları gibiydiler.
Tam 4 saatlerini verdiler.
Başbakan’ın öfkesini aldılar.
Kızgınlığını emdiler.
Stresini boşalttılar.
Yazarlıklarını ellettiler.
Gazeteciliklerini okşattılar.
Başbakan’ı rahatlattılar.
Türkiye yolsuzluktan, rüşvetten çürümüştü. Başbakan, yolsuzluk ve rüşveti örtmek için baskı ve yalanı kullanan bir gücü temsil eder olmuştu. Adalet çökmüş, savcı polisin esiri yapılmış, dosyalar rafa kaldırılmış, belgeler, kanıtlar karartmaya alınmış, ülke ciddi bir ekonomik ve adalet (hukuk) krizine yelken açmıştı. Türkiye bodoslama sivil dinci diktatörlüğe gidiyordu. Bu 40 gazeteci yazar ve
7 akademisyen tüccar, Başbakan’a halkın merak ettiği 1 tek soruyu dahi sormadılar.

* * *
Dün teşekkür ettin.
Bugün inine gireceğim dedin.
Dün altına zırhlı araba verdin.
Bugün kumpasçı savcı dedin.
Dün Hoca Efendi diye sarıldın.
Bugün paralel devlet dedin.
Dün rüşvet almaz o dedin.
Bugün kutu işi yanlış dedin.
Dün benim bakanım temiz diyordun.
Bugün rüşvetçinin uçağına bindirdin.
Umreye günahtan arınmaya gönderdin.
Dün hortumları keseceğim dedin.
Bugün öz oğlunu adaletten kaçırdın.
Bunun gibi milyon tane soru var.
Konsomatris olmayan gerçek bir gazeteci 47 kişilik davetliler arasında olsaydı; bu soruların cevabını, halk merak ettiği için, Başbakan’a sorar, sonra gazetesinde yazar, TV’sinde halka anlatırdı.

* * *
Dolmabahçe’de gazeteci- yazarlığı “Başbakan’ın konsomatrisliğine” dönüştürdüler. Toplantıya katılanlardan biri olan Ali Bulaç; “…(!) Beni dehşete düşüren, toplantıya katılan gazetecilerin ve köşe yazarlarının Sayın Başbakan’ı bir tür tahrik etmeleri, şahin bir dil kullanmaları…” oldu diye yazdı.
Aynı konsomatrisler gibi.
Güç sahibini rahatlatacak.
Gazeteciyim diyor.
Yaptığı konsomatris figürü!
Yazdığımız gibi!
Başbakan’ın Dolmabahçe Ofisi’ndeki toplantıya Star Gazetesi’nden 11, Yeni Şafak’tan 7, Sabah’tan 5, Akşam’dan 4, Yeni Akit’ten ve Türkiye’den 3, Zaman’dan 2, Hürriyet, Milliyet, Habertürk, Vatan ve Takvim’den 1 gazeteci yazar katıldı. Niçin Star’dan 11 kişi? Star Gazetesi en az okuru olan gazete olmasına rağmen son 3 yılda devlet bankaları ile devlet ağırlığı olan şirketlerden en yüksek reklam akıtılan gazete oldu. Her halde bunun için 11 kişiyle Dolmabahçe’ye doluştular. Gör beni, göreyim seni yapılarak “konsomatris gazeteciliğin” yaratıldığını ben size 23 kasım 2013 günü bu köşede “Pis Mucize” başlığıyla yazmıştım. Dolmabahçe toplantısı bu yazıma ilave bir kanıt oldu.


***