Cahit Armağan Dilek
23 Ekim 2019
Türkiye, 35 yıldır terörle mücadele ediyor. Çok büyük kayıplar yaşadı, tecrübeler kazandı. Ama bir şeyi gözden kaçırıyor.
O da özellikle 11 Eylül saldırılarından bu yana küresel boyutlara ulaşmasıyla birlikte terörün bir dış politika aracı olduğudur.
Terörle mücadele kazanılıyor başarı gibi görülüyor ama terörün yaşandığı bölgelerdeki dönüşümle terörü dış politika aracı olarak kullanan aktörlerin hedefine ulaşmış olabileceği gözden kaçırılıyor.
El Kaide ile mücadele ve teröre destek veriyorlar bahanesiyle ABD liderliğindeki koalisyon, Afganistan'ı ve Irak'ı işgal etti. Irak, Afganistan ve Pakistan terör sarmalının içine düştü. El Kaide yok edilemediği gibi örgütün küresel yayılımının önü açıldı, üç ülke de başarısız devlet kategorisine düştü.
İşgal edilen Irak'taki El Kaide'den yeni terör örgütleri doğdu. 2014'te Suriye ve Irak'ın büyük bölümünü işgal eden IŞİD terör örgütü bunlardan biri oldu.
Bu sefer IŞİD'le müdahale için ABD liderliğindeki koalisyon yeniden Irak'a döndü, Suriye'de buna dahil edildi.
Koalisyon Suriye'de IŞİD'le müdahale için başka bir terör örgütü PKK/YPG'yi kara gücü olarak kullandı. Sözde IŞİD'ten kurtarılan PKK/YPG işgali altındaki bölgelerde süreç uzadıkça PKK devletçiğinin temelleri atıldı.
Türkiye'nin yanlış kurgulanmış Suriye politikası ve stratejisi de orada PKK devletçiğinin güçlenmesine neden oldu.
Stratejinin üç temel unsuru zaman, mekan ve kuvvettir. Türkiye'nin doğru stratejisi, tehdit algılaması ve öngörüsü olsaydı doğru strateji Haziran 2015'te Tel Abyad PKK/YPG'nin eline geçip Fırat'ın doğusunun coğrafi bir bütünlük altında ele geçtiği anda Türkiye'nin harekatını yapması gerekirdi.
Zamanında o harekat yapılsaydı bugün ne Menbic'i ne Kobani'yi ne de Fırat doğusunu konuşuyor olacaktık. Suriyeli sığınmacı krizi bu boyutlara ulaşmayacaktı.
Barış Pınarı Harekâtı geç de olsa yapılması gereken bir harekât olarak başladı ancak ABD'nin araya girmesiyle ara verildi. Bu büyük bir hata olarak tarihteki yerine alacaktır. Arazideki durum harekâtı tamamen durdurdum demeye de uygun değil. Çünkü YPG tam çekilmedi.
ABD, Rusya ve Avrupa'dan gelen tehdit ve şantaj içerikli açıklamalar, uluslararası alanda Türkiye'ye yönelen savaş suçu gibi sözde suçlamalar Türkiye'yi harekatı yeniden başlatma kararını vermekten uzak tutuyor. YPG'nin çekilmesine fırsat tanımak bahanesiyle birkaç gün daha uzatmak sonra tamamen durdurmak olasılığı daha yüksek.
Türkiye, Suriye kuzeyinde kendisine yönelen terör tehdidiyle mücadele ederken oradaki terör yapısının tamamen ortadan kaldırılmasını ve son teröristin etkisiz hale getirilmesini nihai hedef olarak açıklamıştı.
Ama teröristlerin silahlarıyla birlikte çekilmesini öngören mutabakatı ABD ile imzalaması bu hedeften vazgeçtiğini, sınırda belli bir mesafede terör yapısının bulunmasına razı olduğunu gösteriyor.
İki gün önce ABD'li senatör Graham, Türkiye-Suriye sınırında Türklerle Kürtler (!) arasında çatışmayı önlemek için uluslararası güç denetiminde havadan ABD destekli tampon bölge önerisini Trump'ın fikri olarak açıkladı. Peşinden SDG/YPG benzer taleplerini açıkladı.
Son olarak Alman savunma bakanı aynı öneriyi desteklediklerini ve Perşembe günü NATO savunma bakanları toplantısına getireceklerini açıkladı. Anlaşılan o ki, ABD ve Avrupa arasında bu iş pişiriliyor. NATO bu gücün sorumluluğunu alırsa şaşırmamak lazım.
Trump'ın Türklerle Kürtler(!) savaşıyor twitlerinin aslında neye hizmet ettiğini görüyor musunuz?
Pompeo'nun dün Trump'ın askeri güç kullanmaktan çekinmeyeceğini söylemesini buraya not edelim. Röportajın gelişiminden askeri güç kullanmaktan kastın Türkiye'ye karşı fiziken askeri saldırıdan ziyade sınır hattına ABD gözetiminde uluslararası güç yerleştirilerek Türkiye'nin harekatını sınırlandırmak olduğu büyük olasılık.
Trump'ın, Suriye doğusunda kalma, SDG/YPG'yi korumaya devam etme, Irak'ın batısında yeniden konuşlanma, petrolü kontrol etme kararını da buna ekleyin. Yani ABD, Suriye'yi yine terk etmiyor. Edemez çünkü İsrail'in güvenliği buna izin vermez.
Lavrov'un tüm Kürt yapılarının Suriye anayasasına sağlam şekilde yazılması açıklamasını da dikkate aldığımızda, Türkiye halen terörle mücadele safhasındayken diğer aktörler planladıkları parçalı yeni Suriye'yi hayata geçirme safhasında.
Türkiye, Suriye kuzeyinde terör yapılanmasını oradan kaldıramadığı gibi IŞİD'le mücadele adı atında PKK/YPG'nin terörden aklanarak Suriye'de diğer aktörlerce de desteklenen ve kabul edilen bir devletçik yapısına dönüşmesini de engelleyememekle karşı karşıya.
Suriye krizinde kartların yeniden karıldığı günleri yaşıyoruz. Türklerle Kürtlerin savaşmasını (aslında PKK/YPG'nin imhasını engelleyerek yeni hayat alanı açmak) önlemek üzere aramıza girmeye hazırlanan ABD/Batı aynı zamanda Suriye ile aramıza girip işbirliğini önlemeye hatta Ortadoğu ile bağımızı koparmaya çalışıyor.
Suriye'de, ABD/Batı askeri olarak da Türkiye'nin karşısında pozisyon alıyor. Türkiye bu açmazdan ABD/Batı'nın beklemediğini yapmalı, Suriye ile derhal işbirliğiyle Adana Mutabakatı üzerinden PKK/YPG konusunu Şam'a bırakmalı, anayasa komitesinde de Esad ile mutlaka birlikte hareket etmeli.
Yoksa önce Suriye sonra Türkiye bölünür.
https://21yyte.org/tr/suriye/parcali-suriye-ve-pkk-ypg-ye-hayat-alani
***