SESSİZ DARBE..,
Prof. Dr. Erol Manisalı
24.02.2003/Sayı:24
Prof. Dr. Erol Manisalı ile.., " Sessiz Darbe" Üzerine Söyleştik
“ Cinayeti Gördüm! ” Kareleri birleştirdim
TÜRKSOLU: Sessiz Darbe kitabınız birbiri ardına baskılar yapıyor. Bu yoğun ilginin sebebi sizce ne?
EROL MANİSALI: Aslında bu kitabın adını Sessiz Darbe değil de şöyle koyabilirdim: “ Cinayeti gördüm ”. Böyle bir film vardı aslında, bir İngiliz filmi. Orijinal adı “ Blow up ”tı. Fotoğrafçı bir kentin içinde parklarda, bahçelerde fotoğraflar çeker. Resim çekerken bir cinayet işlenir. Fakat o farkında değildir. Kareleri yan yana getirdiği zaman cinayetin farkına varır, peşine düşer.
Ben de 90 sonrasında içinde yaşadığım bazı olayları, legoları birleştirerek 94’ten itibaren görmeye başladım. Bu kitabın anlamı şu: Aslında 1989 yılında Soğuk Savaş biterken AB Türkiye’yi geleceğin Avrupa Birleşik Devletleri’ne almama kararını verince, o zaman Türkiye içinde bazı siyasiler, İşadamları ve büyük sermaye çevreleri Türkiye’yi AB’ye tek yanlı bağlama amacına düştüler. Niçin? Soğuk Savaş bitmişti. Baktı, Avrupa Türkiye’yi içine almıyor, ne yapmak lazımdı? Türkiye’yi Batı kapitalizminin himayesine sokmak lazımdı, bunu planladılar.
Ancak 1989-90 yıllarında böyle bir şey tartışamazlar dı. Halka, Türkiye’yi sömürge yaptırmak istiyoruz diyemezlerdi. Kimdi bunlar?
Türkiye’yi tek yanlı AB’ye bağlama Politikasını Turgut Özal başlattı
Özal 1989 yılında Türkiye’nin tam üyeliği AT tarafından reddedilince “ Biz AT’ye alınmasak da Gümrük Birliği’ne gireceğiz ” demekle Türkiye’nin kurumsal olarak AB’ye tek yanlı bağlanma politikasını kendisi ortaya koymuş oluyordu.
Özal bunu hükümet eşliğinde Meclis’te tartışmamıştı. Kimse olan bitenin farkında değildi. Özal bunu kendi başına düşünmedi aslında. Kendisine yakın birkaç iş adamıyla bu kararlaştırılmıştı. Gümrük Birliği diye ayrı bir kurum yoktu. Böyle bir kurumun başka bir üyesi de yoktu. Demek ki Türkiye’yi tek yanlı bağlama hadisesi bu yolla başlatılmış oluyordu.
Sessiz Darbe’de bunu safhalarıyla ortaya koydum. Nereden başladım? Şunları sorguladım: Turgut Özal niçin 1989 yılında Türkiye’yi tek yanlı bağlayacak bir belgenin imzalanması yolunda kapıyı aralamıştı? Amacı neydi? Kendisi bunun siyasi ve iktisadi olarak ne sonuç getirebileceğini görebilecek bir insandı. Niye bu himaye altına özellikle sokulmak istenmiştir.
Bu, Batının Türkiye politikasından kaynaklanıyordu. İşte bu sistemli bir şekilde bazı büyük sermaye çevreleri tarafından yürütüldü. 6 Mart 1995 belgesi imzalatılırken niçin büyük sermaye medyası halkı kandırıyor yalan söylüyordu? Niçin paralı kalemleri sürekli gazetelerde ve televizyonlarda halka “yarın AB’ye giriyoruz” diyebiliyorlardı. Çünkü bunlar aslında dışarıdaki büyük sermaye çevrelerinin uzantısı konumundaydılar. Aslında bunlar Truva atıydı. Kendileri çokuluslu şirketlere bağlı oldukları için Türkiye’yi de bu konuma sokmak istiyorlardı.
Şimdiye dek hiçbir siyasetçi veya büyük sermaye çevresi bunlara itiraz edemedi. Çünkü üzerime gelselerdi benim elimde yayınlayacağım daha fazla şeyler de vardı. Korktukları için başka yollardan beni ve benim gibi düşünen ulusalcı çevreleri engellemeye çalıştılar.
Şimdi BBC bile bu kitapla ilgili benimle mülakat yapma ihtiyacını duydu. Almanya’da bazı yayınevleri kitabı Almanca’ya çevirmek istiyor. İnternet sayfalarında bazı stratejik gruplar bana sormadan Fransızca, Almanca ve İngilizceye çevirerek kitabımdan bölümler kullanıyorlar. Niçin? Çünkü ben parçaları birleştirerek gerçek fotoğrafı ortaya çıkardım.
Erol Manisalı Avrupa bizi Lozan’dan Sevr’e taşıyor
TÜRKSOLU: Öyleyse sizin ortaya koyduğunuz AB tablosu medyanın bize söylediğinin tam zıddı. Onlar AB macerasını demokratikleşme ve şeffaflaşma olarak sunarken siz bu süreci “Sessiz Darbe” olarak tanımlıyorsunuz. Yani halktan gizli yürütülen bir süreç.
EROL MANİSALI: Doğru, bir iki üst düzey siyasetçinin ve yanındaki iki üç büyük işadamının birlikte planladığı ve uyguladığı bir harekettir. Örneğin Gümrük Birliği anlaşması halktan gizlenmiştir. Niçin aynı büyük sermaye çevreleri Türkiye - AB ilişkilerinde Kıbrıs’ı ver kurtul diyorlar? Çünkü tek yanlı bağlanma sürecinin Kıbrıs yüzünden sekteye uğramasından korkuyorlar.
Kıbrıs konusunda bir pürüz çıkarsa köprüler atılır, birileri gerçekleri görür. “Nedir bu Avrupa’nın istediği? Biz onun sömürgesi miyiz? Bizi işgal etmek mi istiyor? Bizi Lozan’dan Sevr’e mi taşıyor?” diye halk sokaklarda yürümeye başlarsa o zaman takkeleri düşer. Bu yüzden bunlar o kadar ileri gittiler ki paralı kalemleri Kıbrıs’ın Türk olmadığını ispatlamaya çalışıyorlar. Usanmadan Türk Ordusunu işgalci olarak göstermeye çalışıyorlar.
İşin doğası ulusal olmayı gerektiriyor
TÜRKSOLU: Ama kitabınızda da belirttiğiniz gibi bunlara karşı bir ulusal uyanış da başlıyor.
EROL MANİSALI: İşin mantığı bunu gerektiriyor. İşçi eziliyorsa, çiftçi ve ulusal sanayici eziliyorsa bu ezilme nasıl durdurulur? Ulusal politikalarla. Yani büyük sermaye çevrelerinin uygulamaya çalıştığı yabancı çokuluslu şirketlerin Türkiye’de egemen olmasıyla sağlanamaz bu. Fabrikaların yabancıların eline geçip işçilerin atılmasıyla sağlanamaz. Çiftçinin kendi ürününü üretemez hale gelmesiyle sağlanamaz. Nasıl sağlanır? Türk çiftçisini yabancı rekabete karşı koruyacaksın, ulusal sanayini, çokuluslu şirketlerin işgaline karşı koruyacaksın.
Türkiye kendi raflarını yabancı ürünlerle dolduran, kendi ulusal sanayisinin çökmesine yolaçan bir zihniyet sözkonusu. Elimiz ayağımız bağlansın ki artık çaresiz yapılacak bir şey kalmamıştır, yerli sanayimiz kalmamıştır, yabancıların bir uydusu durumundayız. Aynı bugünki gibi. Amerika nasılsa vuracak, bari biz de yanında yer alalım diyenler gibi veya Kıbrıs nasıl olsa gidecek bari sorun çıkarmayalım diyenler gibi. Türkiye’nin aleyhine, ulusal çıkarlar aleyhine hareket edebilmektedir.
TÜRKSOLU: Geçtiğimiz yıl Harp Akademileri toplantılarında sizin konuşmanızın ardından Tuncer Kılınç’ın size bütünüyle katıldığını ifade ettiği sözleri büyük tartışmalar koparmıştı. Bu, ulusal uyanışın TSK içinde de güçlü olduğunu göstermiyor mu?
EROL MANİSALI: Ben şunu söyledim: Mevcut düzen, yani Türkiye’nin tek yanlı olarak Batı himayesine sokulması 15 yıl daha devam ederse Türkiye’de hiç bir kurum, hiç bir sektör, TSK da dahil, parmağını dahi oynatamaz hale gelir. Şu anda da buna inanıyorum. Onun için ulusalcı politikalara dönerek bu sürecin durdurulması gerekiyor. Aslında Türkiye Lozan’dan Sevr’e doğru bir akış içinde bulunacaktır. Sevrcilerin, mandacıların bu Kıbrıs’ı verelim, Ege’yi verelim, Fener Partiğini ekümenik yapalım demesinin ardında da bu var.
Bölge ülkeleriyle işbirliği temelinde ulusal politika
TÜRKSOLU: Şimdi bir de Irak eklendi bu listeyle.
EROL MANİSALI: Irak’ta da aynı çevreler ABD’nin şantajına boyun eğelim diyorlar. Sen diyor “yardım etsen de etmesen de Irak’ı işgal edeceğim, sen benim yanımda yer almazsan Kuzey Irak’ta bir Kürt Devleti daha kolay kurulur” diye şantaj yapıyor.
O zaman senin Irak’ta Kürt devleti kurma amacın varsa ben sana yardım edersem işini kolaylaştırmış olurum. Türk ordusu ile ABD ordusu Irak’ı beraber işgal edecek. O kurucam diyecek ben kurdutmam diyeceğim. Ben sonra Irak’ı beraber işgal ettiğim ABD’yle savaşmak zorunda kalacağım.
Tek yanlı bağlanma süreci devam ederse Kuzey Irak’ta elimiz kolumuz bağlanır. Türkiye Atatürk’ün daha önce yaptığını yapmıyor. Ne yapmış Atatürk? Batı beni tek yanlı işgal edip çevremle bozuşturmak için üzerime geldiği zaman ortak menfaatim olan diğer devletlerle işbirliği yaparım. Hele bugün ortam buna çok daha fazla müsait.
Tek yanlı bağlanma sürecinin engellenmesi ancak ulusal politikaların izlenmesiyle olur. Ulusal politikaları da Türkiye Batı emperyalizminin dayatmacı politikalarından hoşlanmayan bölge ülkeleriyle ortak çıkarlar oluşturarak ve daha yoğun işbirliği yaparak sağlayabilir diyorum.
http://www.turksolu.com.tr/24/manisali24.htm
..