Seçim Kanunu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Seçim Kanunu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Ekim 2017 Salı

Böl-Parçala, AB'ye uy

Böl-Parçala, AB'ye uy



Filiz Doğan 
26.05.2003/Sayı:31
Böl-parçala,AB’ye uy

Türkiye AB’ye uyum için hazırlanan 10 yasada 19 maddelik değişiklik içeren 6. AB uyum paketi ile birlikte yeniden bölücülüğün yasallaştırılmasıyla karşı karşıya. 
  3 Ağustosta kabul edilen AB uyum yasalarınının ardından yine AB üyeliği ve demokratikleşme sloganlarıyla Türkiye’yi parçalama yasaları uygulamaya konulmak isteniyor. AKP hükümeti ise açık bir dayatma halini alan uyum yasaları ile tükenmiş AB umudunu diriltmeye çalışıyor.

Hazırlanan 6. AB uyum paketinde Terörle Mücadele Yasasının 8. maddesi, Seçim Kanunu, Siyasi Partiler Yasası, Radyo TV kuruluşları, Vakıflar ve Türk Ceza Kanunu gibi maddelerde değişiklik yapılmasını öngörüyor. Değişiklik yapılması öngörülen yasaların ortak yanı ise bu yasaların neredeyse tamamının Türkiye’nin ulusal bütünlüğünü koruma amaçlı yasalar olması. AB’nin Türkiye’de bir Kürt azınlık yaratma çabaları uyum yasalarıyla birlikte bir adım daha ilerlemiş oluyor. AB uyum yasaları adı altında Türkiye’ye yönelen bu parçalama saldırısı yine o bilindik demokratikleşme süreci ile meşrulaştırılıyor.

Kemalizm de MGK da AB’ye uymuyor

Avrupa Parlamentosunun Dışişleri Komisyonu üyesi Arie Oostlander hazırladığı Türkiye raporunda da AB’nin Türkiye’ye ilişkin tavrı açıkça ifade edilmişti. Oostlander raporunda Kemalizmin Türkiye’nin AB’ye girmesinin önündeki en büyük engel olduğu belirtiliyordu. Türkiye’de demokratikleşme adımlarının yetersizliğinden bahsedilerek bu eksikliklerin tamamlanamamasının sorumluluğunu da Kemalizme bağlıyor. Oostlander raporuna göre Kemalizm Türkiye’nin demokratikleşme adımlarını atmasına izin vermiyor.

Alınan yoğun tepkiler üzerine rapordaki Kemalizm ifadesi çıkartılmasına rağmen raporun içeriği aynı kalıyordu.Türkiye’nin laiklik anlayışı eleştiriliyor, Türk ordusunun tavrının AB’ye uymadığı belirtiliyor. Rapora göre askerin eğilimi Türkiye’yi her türlü tehlikeye karşı korumak olabilir, belli durumlarda buna uygun davranması gerekebilir ama bütün bunlar AB uygulamalarına ters düşen hareketlerdir. Zaten AB’ye göre ordu da Kemalizm gibi demokratik sistemin önünde. Bu engellerin ortadan kaldırılması için devlet yapısında köklü değişikliklerin yapılması, MGK ve RTÜK gibi kurulların kaldırılması ve daha da önemlisi Avrupa’nın demokratik kurumlarını esas alan yeni bir anayasa talebi AB’nin Türkiye’den öncelikli beklentileri.

AB Demokrasisi Yoluyla ordu Tasfiye ediliyor

Bu çerçevede ordunun sivilleştirilmesi yönünde hükümet, Avrupa Parlamentosunun, tavsiye kararlarını uygulamak üzere MGK’nın yeniden yapılandırılması için harekete geçmiş durumda. Bu yeniden yapılandırmayla MGK’da askeri kanadın Genelkurmay Başkanı ve sivilleştirilmesi düşünülen MGK Genel Sekreteri ile temsil edilmesi planlanıyor ve görevi de sadece dış politika ile sınırlandırılıyor. Bu düzenlemeyle birlikte MGK toplantılarına Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Dışişleri Bakanı, Milli Savunma Bakanı, MGK Genel Sekreteri, MİT Müsteşarı devamlı üye olarak katılırken, MGK’nın daimi üyesi olan Kara, Hava ve Deniz Kuvvetleri Komutanı, Jandarma Genel Komutanı, Başbakan Yardımcısı, İçişleri Bakanı ve Adalet Bakanı talep olursa katılacak. MGK’ye özel sekretarya, genel sekreter yardımcıları ve sivil üyeler atanacak. YÖK, RTÜK ve Sansür Kuruluna MGK atama yapamayacak.

MGK Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç MGK da yapılması düşünülen değişikliklerin gerçek hedefini şu sözlerle ortaya koydu: TSK AB’nin ülkenin birlik ve bütünlüğüne ters düşen isteklerine engel olarak görülüyor ve bu yüzden hedef alınıyor.

AB Paketi Ülkenin Bütünlüğünü tehdit ediyor

Orgeneral Kılınç’ın bu açıklaması aslında yoruma gerek bırakmayacak kadar net. AB Türkiye’nin birlik ve bütünlüğünü bozmak için önündeki bütün engelleri bir bir yok etmek istiyor. Yeni AB paketinin hedeflediği şey de buydu; düşünce özgürlüğünü engellediği iddia edilerek uzun süre tartışmalara yol açan Terörle Mücadele Yasasının 8. maddesinin değiştirilmesi ana maddelerin başında geliyor. 8. madde; devletin bölünmezliği aleyhine propagandayı içeren ve DEP milletvekillerininde hüküm giymiş olduğu madde. TCK’nın 312. maddesinin bunu karşılayacağı ifade edilerek 8. madde kaldırılmaya çalışılıyor ki bu değişiklik doğrudan ülkenin ulusal güvenliğini hedef alıyor ve bu maddenin kaldırılması bölücü faaliyetlerin rahatça yapılabilmesi hatta yasallaşması anlamına geliyor.

Yine seçim kanununda yapılması düşünülen değişiklikle seçimlerde Kürtçe propaganda yapılabilmesi amaçlanıyor. RTÜK kanunu değiştirilerek, TV’lerde radyolarda Türkçe dışında yayınlar yapılabilmesi öngörülüyor. Nüfus Kanunu’ndaki değişikliklerle Türkçe dışındaki isimlerin kullanılması, Sinema, Video ve Müzik Eserleri Kanunu’nun değiştirilmesiyle bu eserleri denetleme kurulunda MGK üyesinin yer almaması gibi ya da seçim yasasıyla seçimlerde yabancı kuruluşların seçimleri izleyebilmesi gibi değişiklikler sıradan basit demokratik talepler gibi algılanamayacak kadar açıktı.

Yine Vakıflar Kanunu’nda yapılan değişiklikle yabancı vakıfların ekonomik olarak güçlenmesinin önü açılıyor. İbadethanelerle ilgili yasada da isteyenin istediği yerde ibadethane açabilmesi öneriliyor. İbadet özgürlüğü adı altında apartmanlara bile mescit açılmasını sağlayacak olan yasa değişikliği Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından bile tepkiyle karşılandı.

AB uyum yasalarıyla şeriatçı istekleri örtüşen AKP bu fırsatları da en iyi biçimde değerlendirmekten geri kalmıyor İbadet özgürlüğü adı altında gerçekleştirilmek istenen bu değişikliklerin gerçek amacının laiklik ilkesinin adım adım ortadan kaldırılması olduğunu görmek hiç de zor değil.

Hükümette yasa telaşı

Başbakan Tayyip Erdoğan ise bu yasaların en kısa sürede Meclisten geçerek yasalaşmasını sağlamak amacıyla Berlusconi’yle samimi pozlar sergilerken 2007 yılına kadar Türkiye’nin AB üyeliğine alınabileceğini ifade ediyor.AB ile AKP hükümeti arasındaki yakın işbirliği de düşünüldüğünde Türkiye açısından kritik önemdeki bu yasaların önümüzdeki süreçte hayata geçirilmesi hiç de zor olmayacak. Ancak AB ve AKP ittifakının önündeki en büyük engel olarak ordu bulunuyor. AB’nin bugüne kadar dayattığı bütün yasalarda, raporlarda da Kemalizm düşmanlığı, Ordu düşmanlığı açıkça ortaya çıkarken bunun AKP’nin görüşleriyle büyük bir uyum gösterdiği bilinen bir gerçek. Dolayısıyla AB uyum yasalarının önümüzdeki dönemde de ordu tarafından dikkatle takip edileceği rahatlıkla söylenebilir.

“AB bahanesiyle TSK’yı yıpratmayın”

Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök, AB Uyum Yasalarını değerlendirmek üzere Başbakan Tayyip Erdoğan’la yaptığı görüşmede, Batının demokratikleşme diye dayattığı şeyin bize uymadığını söyleyerek, “Türkiye’nin kendi koşullarına göre düzenlenmesi gerekir.” dedi. Org. Özkök, bu paketle ilgili olarak, en acil değişiklik olarak Terörle Mücadele Yasası’nın 8. maddesinin kaldırılmasının kabul edilemez olduğunu belirtiyor.

Bunun yanında Lozan’da belirtilen azınlık statüsünün dışına çıkılamayacağı, Kopenhag Kriterleri’nin 35. maddesindeki, “etnik, dinsel, dilsel ayrıcalığı olan gruplar azınlıktır” tanımının Türkiye açısından sorun yaratabileceği de Özkök tarafından dikkat çekilen bir diğer konu. Yine Özkök sürekli Türkiye’nin önüne konan ödevlerden duyduğu rahatsızlığı belirtip, Türk milletinin hakkının hukukunun çiğnendiğini söyleyip, Türkiye’yi kim yönetiyor diye soruyor.

Yine bu süreçte en keskin tavırlardan birini MGK Genel Sekreteri Org. Tuncer Kılınç alıyordu. AB uyum yasalarının yarattığı tehlikeye işaret eden ve bu tavrıyla tekelci basının büyük tepkisini çeken Org. Kılınç, Terörle Mücadele Kanunu’nun 8. maddenin kaldırılması ve yeni hazırlanacak olan Pişmanlık Yasası’nın terörü özendireceği, TV kanallarında ana dilde yayının bölücülüğe prim vereceğini, seçimlerde uluslararası gözlemcinin bulunmasının yeni bir kapitülasyon anlamına geleceğini belirtti. Org. Kılınç’ın bu tavrı medyanın yanısıra AKP hükümetinden de büyük tepki gördü. Birbiri ardına yapılan açıklamalarla Kılınç’ın sözlerine cevap yetiştirmeye çalışan AKP’li bakan ve milletvekillerine ordunun yanıtı da sert oldu. Kılınç’ın açıklamalarını eleştiren AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat’a Org. Özkök’ten şu cevap geliyordu: “Kimse AB bahanesine sığınıp TSK’yı yıpratmasın!”

Ordunun bütün rahatsızlıklarına rağmen başbakanlığa sunulan taslakta yeralan önemli üç madde; terörle Mücadele Kanunu’un 8. maddesi, özel TV’lerde Kürtçe yayın, seçimlerde yabancı gözlemci bulunmasını öngören değişiklikler taslaktan çıkarılmadılar. Orgeneral Özkök bunun üzerine bir kez daha açıklama yaparak varolan durumun ordu içinde rahatsızlık yarattığını ve genç subaylarla birlikte ordunun genelinde böyle bir tedirginliğin olduğunu açıkladı. R. Tayyip Erdoğan ise bu düzenlemeler konusundaki aceleciliğini ortaya koyarcasına ve ordunun çekincelerini dikkate almadan bu yasaların bir an önce uygulamaya sokulması için Meclis’in Temmuz’da tatil yapmayacağını açıkladı. Erdoğan, Kopenhag Kriterleri’nin tamamının yerine getirilmesini sağlayacak, anayasal değişikliklerin Meclis’e gönderileceğini belirtirken, “Bu insanımızın insanca yaşama hakkının kendine teslim etme olayının adıdır.” sözleriyle AKP’nin AB ile ittifaktan vazgeçmeyeceği mesajını verdi.

Bütün bu gelişmelerin ortaya çıkardığı mevzilenmenin önümüzdeki günlerde hükümet ve ordu arasında yeni gerilimlere gebe olduğu da görülmeli.

AB uyum yasalarının Türkiye’nin demokratikleşmesinin değil parçalanmasının ve yok olmasının yolunu açtığı düşünüldüğünde Türkiye’nin ulusal bütünlüğü için kaygı duyanlarla bu bütünlüğü bozmaya çalışan güçlerin mücadelesinin daha da şiddetleneceği bir döneme girdiğimizi görmek gerekli. 
PKK ve ABD aynı masada

PKK bir yandan Kuzey Irak’taki Türkiye sınırına kamp kurup silahlanırken diğer yandan ABD ile silah bırakma görüşmelerini devam ettiriyor. Geçtiğimiz günlerde Kuzey Irak’ta biraraya gelen ABD ve-PKK/KADEK silah bırakmak için şartlarını sundular. PKK’nin lider kadrosuyla katıldığı toplantıda Ankara’dan siyaset yapma izni istedikleri belirtildi. AKP hükümetinin bir süredir üzerinde çalıştığı “Pişmanlık Yasası”nı tanımayacaklarını bunun “Barış Yasası” olarak adlandırılmasını istediler. “Barış Yasası”nın Abdullah Öcalan için de geçerli olması ve Öcalan’a siyaset yolunun açılması talebinde bulundular. Lider kadrolarının bu yasadan yararlanarak, onlara da siyaset yolunun açılması talebi belirtildi. ABD’yle yapılan bu görüşmede Türkiye’nin bu şartları kabul etmesi halinde terör örgütünün silah bırakacağı ve Pişmanlık yasasının Barış yasası adı altında Meclis’ten geçmesiyle silahlı güçlerinin dağıtılıp siyasi zeminde mücadele edeceği yönünde söz verdikleri belirtildi.

Geçtiğimiz günlerde Genelkurmay Başkanı Özkök’le görüşen ABD Genelkurmay Başkanı Richard Myers, KADEK’in kendi işleri olduğunu, silahsızlandırıp, etkisiz hale getirileceği, Kuzey Irak’ta Türk askerinin bulunmasına gerek olmayacağını belirtiyordu. Şimdiye kadar ABD’nin desteğiyle beslenmiş olan bölgedeki diğer Kürt aşiretleri gibi PKK da ABD’den aldığı destekle silahlanmış ve ABD’nin bölgede bir Kürt devleti kurma planları çerçevesinde Türkiye’de yıllarca bölücü faaliyetlerde bulunmuştur. ABDnin Türkiye’nin Güneydoğu üzerinden bölünmesi planlanırken bu terör örgütünün başı Öcalan’ın yakalanmasıyla birlikte sözümona siyasal mücadeleye başlamak gibi barışcıl tavır takınmaları ile AB’nin demokratikleşme talepleri çerçevesinde yasal imkanları kullanarak yeniden bölücü faaliyetlerine devam ekmektedirler. Kuzey Irak’ta hâlâ sınırlarımızı tehdit ederken, diğer yandan barışcı taleplerinde bile tehditkâr üsluplarını kullanmakta, saldırganlıklarını devam ettirmektedirler. ABD ile yapılan son anlaşmada olduğu gibi gerek ABD gerek AB üzerinden taleplerin dayatan terör örgütü aslında pişmanlık yasası adı ile bile kabul edilemeyecek yasayı barış yasası olarak önerebilme cüretini gösterebiliyor. Hele hele liderlerinin bile bundan faydalanıp üstüne bir de siyaset yapabilme talebinde bulunabiliyorlar. Barış kisvesi altında Türkiye topraklarının parçalanması planlanıyor.

Apo İmralı’dan çözüm önerileri hazırlayabiliyor. Demokrasiyi Kürt-Türk ittifakı getirecek derken bile ittifak önce ABD’yle yapılıyor. Gerilla’nın silahsızlanmasının “barış ve demokratik katılım yasası” ile mümkün olabileceğini belirtiyor. Bunca yıl ABD ile işbirliği içerisinde Türkiye’yi bölme planları uygulanırken, birden bire ABD ile aynı masada silah bırakma anlaşmaları ise kimseyi ne ABD’nin ne de PKK’nın bu planlarının değiştiğine ikna edemeyecektir.


http://www.turksolu.org/31/dogan31.htm

***