Silahlı İnsansız Hava Araçlarının Uluslararası Alanda ve İç Güvenlikte Sevk ve İdaresine İlişkin Hukuki Saptamalar. BÖLÜM 2
3. SİHA’ların İç Güvenlikte Kullanımına İlişkin Tespitler
İHA’ların iç güvenlikte kullanılmaya başlanması son on yılda gelişme göstermiş tir. Hâlihazırda ABD’de farklı tip ve modelde İHA’lar; ülkenin güneyinde sınır güvenliğinde, keşif maksatlı özel harekât operasyonlarında, suç mahallinin analizinde, kalabalıklar arasında suç takibinde, yangınlara müdahale ve arama kurtarma faaliyetlerinde, kritik altyapıların izlenmesinde, afetlerde yardım ve acil tıbbi malzemelerin uzak yerlere taşınmasında, kentlerde trafik sıkışıkları nın izlenmesinde yoğun biçimde kullanılmaktadır (Graham, 2011: 18; Pejic, 2015: 1; Homeland Security, 2017; Tucker, 2017; Margaritoff, 2017; Alderton, 2018).
Özellikle İHA’ların istihbarat, gözetleme, keşif maksatlı kullanılıyor olması vatandaşlara gözetleniyor hissi yarattığından olumsuz psikolojik etkisi olduğu
konusunda eleştiriler getirilmektedir. Özellikle ABD ve Avrupa Kıtasında etik bağlamda mahremiyet haklarını veya AİHS'ni ihlal edip etmediği konusunda
kaygılar dile getirilmektedir (Pilkington, 2014; Stanley, 2017; Holloway vd., 2018: 42).
Diğer taraftan modern devletin ayrıcalığı olan özgürlük imkânlarından çoğunlukla terör ve örgütleri de yararlanır. Ülkelerin demokratik yapısından gizlilik içerisinde faydalanmayı ve suistimali arzulayan terör ve suç örgütlerinin modern devletleri önümüzdeki on yıllarda daha rahatsız edeceği ve demokratik devletlere özgü bir sorun olarak kalmaya devam edeceği açıktır. Bu bağlamda SİHA’ların terörle mücadele başta olmak üzere iç güvenlikte kullanılması, uluslararası alanda kullanılmasında karşılaşılan benzer tartışmalar gibi yeni bir süreçtir (Woodhams & Borrie, 2018: 2).
SİHA’ların teröre maruz kalan ülkeler tarafından, terörle mücadele yöntemlerinden birisi olarak gerek mekânsal boyut gerekse zaman ve ateş üstünlüğü bakımından kullanılması kuşkusuz asimetrik bir avantaj yaratır. Özellikle kent, kasaba gibi yerleşim yerleri dışında kırsal bölgelerde siviller ile teröristlerin ayrılmasına imkân sağlayan ve terör faaliyetleri gösteren örgütlerin daha kolay tanınabileceği yerlerde yeni mücadele tekniği olarak görülebilmekte dir. Hukuk, demokrasi, birey ve insan hakları merkezli değerler sistemine sahip olan toplumlarda, terörle mücadele ancak bu değerler ölçüsünde yapılması
gerektiğinden devletlerin bu konuda en önemli gücü, haklılığı ve meşru olmasıdır.
Bu nedenle güvenliğin sağlanması için alınan tedbirlerin amacı, hem devletin kendi varlık ve bütünlüğünün hem de vatandaşlarının psikolojik ve fiziksel
kazanımlarının zarar görmesini engellemeye yönelik olmalıdır (Ergül, 2014: 71).
Modern bir devlette bir ülkenin egemenlik sınırları dâhilinde iç güvenliğin sorumluluğu kolluk kuvvetlerindedir. Devlet bu sorumluluğa istinaden kabul ettiği uluslararası sözleşmeler, anayasa, oluşturduğu kanunlar ve buna bağlı alt mevzuatı ile kolluk kuvvetlerine zor kullanma ve silah kullanma yetkisi verir. Bunun ölçüsünün sertliği ve serbestliği veya yaptırım gücünün genişliği ve çeşitliği o ülkenin içinde bulunduğu ekonomik, toplumsal, siyasal ve kültürel ortamına göre çeşitlilik gösterir, devletin vatandaşlarının haklarının korunmasına ilişkin teminatlara göre değişebilir. SİHA’nın iç güvenlikte kullanımı ve kolluk açısından bir yöntem olarak belirlenmesi en nihayetinde siyasi iradenin bir tercihidir ve niyet beyanı göstererek araçların sınırlılıklarını belirleyebilir.
Ülkesinde terörle mücadele eden bir devlet açısından uygulanacak hukuki standartlar çatışmaların şiddetine bağlı olmakla birlikte üç seviyeye ayrılabilir. İlk durum, sınırlı olay ve çapta eylemlere yönelik hayatın normal akışı içinde insan hakları hukukunun uygulanarak mücadele edilmesidir. İkincisi, devletlerin
olağanüstü hal durumuna geçmesi, insan haklarını korumak ve temin etmekle birlikte daha sınırlayıcı tedbirleri yürürlüğe koyması ve mücadele tedbirlerini
genişletmesidir. Üçüncü ise, ülke içinde silahlı çatışma şartları oluşması ve uluslararası silahlı çatışma/insancıl hukukun uygulanabilir olmasıdır. Bu aşamalar aslında iç çatışmanın şiddeti ve ülke içerisinde mücadele edilirken uygulanacak insan hakları ile insani/çatışma hukukunun kullanım şekline göre
derecelendirilmesidir. Günümüzde birçok devletin mücadele yöntemi, terör örgütleriyle insan hakları hukuku bir diğer deyişle anayasası bağlamında hazırlanan ceza hukuku ve cezai adalet modelidir. Ülkeler, terör örgütlerine meşruiyet kazandırmamak ve bir siyasi aktör olarak muhatap olunmaması için silahlı çatışma hukuku yerine mevcut insan hakları hukukuna bağlı kalmayı tercih ederler. Diğer taraftan bu değerlendirmelerin, her iki hukuki çerçeveye yönelik uluslararası antlaşmaları imzalayan ülkeler açısından geçerli olduğu da unutulmamalıdır.8
İkinci Dünya Savaşı sonrası 1940’lı yıllarda silahlı çatışma hukuku ile insan hakları hukukunun hazırlık seyri izlenirken insan hakları hukukunun, silahlı
çatışma durumunda uygulanamayacağı öngörüsü ile 1948 yılı İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve 1949 yılı Cenevre Sözleşmeleri birbirlerinden ayrı olarak hazırlanmıştır. Genel olarak, 1949 yılı Cenevre Sözleşmelerinin ortak yazılmış 3. Maddesinde işaret edilen hususlar 9 ile temel insan hakları gereksinimleri arasında örtüşme olmasına rağmen silahlı çatışma hukukunun daha çok eski sömürge toplumları ve BM çerçevesinde kaderlerini tayin hakkını kullanmak isteyen SSCB ile Afrika topluluklarına yönelik benimsenmesi görüşü hâkim olmuştur. Günümüze kadar İngiltere-IRA, İspanya-Bask, Fransa-Cezayir Ulusal Kurtuluş Cephesi veya Rusya-Çeçenistan arasında terör tehditleri oluşmuş, bunlar silahlı çatışma/insani hukuk kapsamında görülmemiş ve iç güvenliği ilgilendiren olaylar olarak kabul edilmiştir (Ökten, 2015, 2-19).
Bu kapsamda iç güvenlikte terörle mücadeleye ilişkin uygulanacak insan hakları hukukunun ve mücadele yönteminin, uluslararası alanda onaylanan
mevzuata, anayasaya ve kanunlara uygun silah kullanma yetkisi ile düzenlendiği söylenebilir. Örneğin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), AİHS’de
belirtilen devletin kullanacağı ölümcül gücü ayrıntılı bir yaklaşımla yorumlamasına rağmen,10 AİHS’nin 2.maddesi11 kolluğun, koşulları belirli durumlarda ölümcül güç kullanmasını meşru görmektedir. Bu yetkinin sınırları uluslararası sözleşmeler, Anayasa ve kanunlar çerçevesinde oluşturulurken, temel haklarla ilgili sınırlamalarda da kanunla belirlenir. Silah kullanma, ancak kamu düzenini ve güvenliğini bozacak nitelikteki gerçek bir tehlikenin varlığı halinde, kesin zorunluluk söz konusuysa meşru ve mazur görülebilir. BM Kanun Adamlarının Zor ve Silah Kullanmalarına Dair Temel Prensipler 9.maddesinde ölümcül güç kullanma yetkisine genel olarak kolluk kuvvetlerinin kendilerinin ve başkalarının öldürülmelerine veya ağır bir biçimde yaralanmalarına yönelik yakın bir tehlikeye karşı müdafaa halleri ile yaşama karşı ağır bir tehdit içeren ağır nitelikteki özel suçların işlenmesinin önlenmesi amacıyla silah kullanılmasını öngörmüştür (Sevük, 2012: 248-255). Tehditlerin yakınlığı ve hayati tehlikelerin işlenmesinin önlenmesi gibi hususlar ile meşru müdafaa gereksinimlerinin ne olunduğunun bilinmesi SİHA kullanıcı ve karar vericiler için önemlidir. SİHA’nın kullanımında kolluk, sahip olduğu diğer silah kullanma yetkileriyle benzer şekilde terörle mücadele ve olağanüstü hâl kanunlarına uygun biçimde gereklilik, ölçülülük ve orantılılık usullerine uygun meşru müdafaa gereksinimlerini karşılamalıdır.12 Gereklilik, teröristin ölümcül tehditlere sebep olacak şekilde tehdidin yakın tehdit olmasıdır (Pejic, 2015: 37; Holloway vd., 2018: 39).
Ayrım ilkesi, aracın teknolojik özelliklerinden faydalanılarak hedefin doğruluğunun tespiti yanında, terörle mücadele edilen bölgenin vatandaşların günlük yaşamını sürdürdüğü coğrafyalardan güvenli alan ve benzeri yöntemlerle ayrı tutulması ile sağlanabilir.
Ölçülülük ilkesi ise, tespit edilen hedefin elindeki silahlar ile yaratacağı olumsuz etkinin değerlendirilmesine göre belirlenmektedir.
Sonuç
Günümüzde SİHA’ların keşif, gözetleme ve bir silah sistemi olarak zaman ve mekâna sahip olma avantajı, asimetrik etki ve uygun maliyet açısından ülkelere
önemli üstünlük kazandırdığı inkâr edilemez. Bunun en önemli kanıtı; geçen yıllar içerisinde bu araçların istenen performans ve işlevlerine bağlı olarak farklı boy ve ebatta tasarlanmaları, taşıdıkları silah ve mühimmatın çeşitliliğine göre araç ailesinin genişletilmesidir.
SİHA’ların ülke politikaları ve askeri operasyonları için can kaybı ve ciddi ekonomik maliyet yaratmaması ülkelerin kamuoyları tarafından da olumlu karşılanmaktadır. SİHA’ların devletlere sağladığı bu imkânlar sayesinde kullanımının önümüzdeki yıllarda daha da teşvik göreceği açıktır. Araçlara gösterilen bu ilgiye rağmen hukuki ve etik bağlamda değerlendirmeler daha yavaş bir seyir izlemektedir. Bu ilginin azlığı, uluslararası alanda çatışmaların değişen özellikleri, SİHA’ların devletler için terörle mücadele seçenekleri başta olmak üzere politik ve askeri kullanım çeşitliliğine yol açması ve teknolojinin hızlı seyir izlemesidir.
SİHA’ların kullanımıyla ilgili tartışmalar şimdilik muğlak bir zeminde ilerlemektedir. ABD’den Çin’e İsrail’den AB ülkelerine kadar fiili normlar
yaratılarak emsaller oluşmaktadır. Önümüzdeki dönemde uluslararası, ulusal ve iç güvenlik alanında bu araçların kullanımı ve bilinerbilirliğinin artması, hem kuvvet kullanımına karar verme açısından hem de hedef ve yöntem belirleme bağlamında tartışmalara çözüm bulunmasına katkı sağlayacaktır.
Son Not :
1 SİHA’lar ve özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için ayrıca bakınız: T. Ak (2017). Günümüzün Değişen Çatışma Koşullarında İnsansız Savaş Araçları ve Etik Tartışmalar, Sistem Ofset Yayıncılık, Ankara.
2 SİHA kullanımında farklı karar mekanizmaları ve işlevleri için ayrıca bakınız: T. Ak (2018). Silahlı İnsansız Hava Araçlarının Kullanımında Karar Mekanizmaları,
Güvenlik Bilimleri Dergisi, 7 (1), 111-130.
3 BM Antlaşmasının 2, 33 ve 37’nci maddeleri konuya ilişkin maddeleridir.
4 Ancak uluslararası barışın ve güvenliğin tehdit altında olup olmadığının tespiti, 39. Madde ile BM Güvenlik Konseyi'ne verilmiştir
(BM Antlaşması, 1945; Çakmak, 2014:186).
5 Yukarıda da belirtildiği gibi BM sisteminde amaçlanan, kuvvet kullanımının devletler açısından tek taraflı bir seçenek olmamasının sağlanmasıdır. BM Şartının 51.Maddesi ise kuvvet kullanma yasağının meşru müdafaa hakkının ortadan kalkması şeklinde yorumlanamayacağını belirterek devletlerin istisna hallerinde, yani meşru müdafaa durumunda kuvvete başvurabileceklerini dolaylı olarak kabul etmektedir. Maddede dikkat çeken nokta meşru müdafaa tedbirlerine başvurulabilmesi için bir silahlı saldırının meydana gelmiş olması gerektiğidir.
Yani ortada henüz bir silahlı saldırı yoksa meşru müdafaa hakkının ortaya çıktığından bahsedilemiyor olması gerekmektedir. Bir diğer önemli sınırlama da bu meşru müdafaa halinin ancak BM Güvenlik Konseyi’nin harekete geçmesine kadar devam ediyor oluşudur. Meşru müdafaanın genel çerçevesine bakıldığında, verilen karşılığın saldırı ile orantılı olmasının gerektiği de söylenebilir. Bir başka koşul da saldırıya uğrayan devletin, aldığı meşru müdafaa tedbirleri ile ilgili olarak BM’yi bilgilendirmesi zorunluluğudur. Meşru müdafaanın bir hak olarak ortaya çıkabilmesi için ise gereklilik ve orantılılık ilkelerinin yerine getirilmesi
gerekmektedir (Çakmak, 2014:191-192).
6 2013 yılında Raportör Bem Emmerson tarafından hazırlanan “Terörizmle Mücadelede İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerin Teşvik Edilmesi ve
Korunmasına İlişkin Özel Rapor”a ve Uganda’nın Demokratik Kongo Cumhuriyeti toprakları üzerinde 1998 yılından itibaren işgal, askeri faaliyet ve eylemlerine
ilişkin olarak Uluslararası Adalet Divanı tarafından hazırlanan Uganda ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti arasındaki “Kongo Toprakları Üzerinde Askeri
Eylemlere İlişkin Dava Raporuna ayrıca bakınız: UN (2013). Report of the Special Rapporteur on the Promotion and Protection of Human Rights and Fundamental Freedoms While Countering Terrorism, A/68/389, 18 September 2013,
https://unispal.un.org/DPA/DPR/unispal.nsf/0/2DAADAFC4682762585257C0B0060
7 Savaşın yasaklanması ya da en azından savaşın doğurduğu zararların en aza indirilmesini amaçlayan ve Birinci Dünya savaşına kadar olan dönemde
gerçekleştirilen sözleşmeler, 1856 yılı Paris Deniz Hukuku Beyannamesi ile başlamış ve 1864 yılında Cenevre’de imzalanan Savaş Alanında Yaralıların
Durumunun İyileştirilmesi Sözleşmesi ve müteakiben diğer sözleşmelerle devam etmiştir. La Haye sözleşmeleri ise 1899 yılında oluşturulmaya başlanmış, 1907
yılında da yeni metinler eklenmiştir. İkinci Dünya Savaşı’na kadar olan dönem ile savaş sonrası dönemlerde sözleşmelerin hazırlanmasına devam edilmiştir. Silahlı çatışma hukuku kapsamı içerisinde sayılan La Haye, Cenevre ve New York sözleşmelerinin neler olduklarına ilişkin ayrıntılı bilgi için ayrıca bakınız: Y. Aslan
(2008). Savaş Hukukunun Temel Prensipleri, TBB Dergisi, (79), 235-274.
8 Örneğin Türkiye, 1949 yılı Cenevre Sözleşmelerini 10 Şubat 1954 tarihinde onaylamış, bu sözleşmelere ek olarak hazırlanan 1977 yılı Ek I. Protokole (2
Ağustos 1949 tarihli Cenevre Sözleşmelerine Ek Uluslararası Silahlı Çatışmaların Mağdurlarının Korunmasına İlişkin Protokol) ve II. Protokole (12 Ağustos 1949
tarihli Cenevre Sözleşmelerine Ek Uluslararası Olmayan Silahlı Çatışmaların Mağdurlarının Korunmasına İlişkin Protokol) taraf olmamıştır. 2005 yılında
imzalanan III. Protokolü (12 Ağustos 1949 tarihli Cenevre Sözleşmelerine Ek ve İlave Bir Ayırt Edici Ambleme İlişkin Protokol) I. ve II. Protokollere taraf
olmadığını hatırlatan bir bildirim eşliğinde 7 Aralık 2006 tarihinde imzalamıştır. Ayrıntılı olarak bakınız: M.B. Yamaner, E. Öktem, B. Kurtdarcan, M.C. Uzun
(2008). 12 Ağustos 1949 Tarihli Cenevre Sözleşmeleri ve Protokolleri, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları Nu:42, İstanbul.
9 1949 yılı Cenevre Sözleşmeleri ortak 3.maddesinde milletlerarası mahiyette olmayan bir silahlı anlaşmazlıkların taraflardan birinin topraklarında olması
halinde çatışmaya doğrudan iştirak etmeyenlerin korunmasına yönelik maddeleri içermektedir (Yamaner vd, 2008: 2-26-50).
10 AİHM, güvenlik güçlerinin benzer güç kullanımları sırasında meydana gelen ölüm olaylarının soruşturulmasını sıklıkla ele alınmaktadır. Bu kapsamda,
kararlarında güvenlik güçleri tarafından yürütülen operasyonlar sırasında meydana gelen ölümlerde güvenlik birimlerinin yetersiz planlama, tedbirsizlik, dikkatsizlik, orantısız, öldürücü olabilecek güç kullanımına işaret etmiştir. AİHM, suikast hazırladıklarından şüphelenilen üç IRA teröristinin güvenlik güçlerince
öldürülmesinin söz konusu olduğu McCann/İngiltere davasında operasyonun zora başvurma gereğini imkân ölçüsünde asgariye indirecek surette hazırlanıp
hazırlanmadığı hususunu incelemiştir. Mahkeme, olayda terörist olarak tanınan kişileri zararsız hale getirmekle görevli asker kişilerin, kendilerine verilmiş
bulunan bilgiler ışığında, teröristlerin uzaktan kumandalı bombayı patlatarak çok sayıda insanın ölümüne neden olmalarını önlemek için bu kişilere ateş açmanın
mutlak surette gerekliliğine inanmıştır. Üstlerinden aldıkları emirlere uyarak, başkalarının hayatını korumak için bunun mutlak zorunluluk teşkil ettiği inancıyla görevlerini yerine getirdiği düşüncesindedir. Mahkeme, somut olayda görevlilerin olay anında karşı karşıya kaldıkları ikilemin göz önünde tutularak, kolluk görevlilerinin sadece o andaki fiillerini değerlendirmek suretiyle madde hükmünün ihlali konusunda bir sonuca varmanın yeterli olmadığını, aynı zamanda bütünü içinde antiterörist operasyonun AİHS 2.madde gereklerine uygun şekilde hazırlanıp hazırlanmadığının da incelenmesinin önemini vurgulamıştır. Bu husus askerlere verilip uygulandıklarında ölümle neticelene bilecek kuvvet kullanımını kaçınılmaz kılan talimat ve bilgilerin, olayda yer alan üç teröristin yaşam hakkını gereğince göz önünde tutup tutmadığı sorununu ortaya çıkarmıştır. Bu olayda Mahkeme, başkalarının hayatını korumak amacıyla üç teröristin öldürülmesinin mutlak gereklilikle kuvvete başvurma teşkil etmediği böylece 2.madde hükmünün ihlal edildiği sonucuna varmıştır.
AİHM, kolluk görevlilerince operasyon planlanırken, öldürücü yöntemler ve öldürücü olmayan yöntemler arasında bir ayırım yapılarak öldürücü olmayan yöntemlere başvurulacağı, şüphelileri canlı olarak yakalamanın yolları ve teslim olma konusunda nasıl anlaşma yapılacağı gibi hususların belirlenmesini istemiş tir. Aksi durumda teslim olmaya gönüllü olabilecek kişilerin yaşamlarının tehlikeye atılmış olacağını değerlendirerek bu durumda da müdahalenin orantılı olmadığını kabul etmiştir (European Court of Human Rights, 1995; Cengiz, 2011, 387; Sevük, 2012: 274).
11 AİHS’nin Yaşam Hakkı başlıklı 2.maddesinde herkesin yaşam hakkının yasayla korunması belirtilmekle birlikte, ayaklanma veya isyanın yasaya uygun olarak bastırılması sırasında zorunlu olanı aşmayacak şekilde güç kullanılması sırasında oluşan ölüm gibi durumların madde ihlali olmadığı vurgulanmaktadır
(Council of Europe, 2010: 6).
12 Terörle mücadelede meşru müdafaaya ilişkin örnekler için bakınız: H. Y. Sevük (2012). Kolluk Görevlilerinin Silah Kullanma Yetkisi ve Yaşam Hakkı,
Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2 (2), 274.
Kaynakça:
Kitaplar;
Ak, T. (2017). Günümüzün Değişen Çatışma Koşullarında İnsansız Savaş Araçları ve Etik Tartışmalar, Sistem Ofset Yayıncılık, Ankara.
Çakmak, C. (2014). Uluslararası Hukuk: Giriş, Teori ve Uygulama Bir Uluslararası İlişkiler Yaklaşımı, Ekin Basım Yayın Dağıtım, Bursa.
Graham, S. (2011). Kuşatılan Şehirler Yeni Askeri Kentçilik, çev. Levent Aydeniz, Nota Bene Yayınları, Ankara.
Makaleler;
Ak, T. (2018). Silahlı İnsansız Hava Araçlarının Kullanımında Karar Mekanizmaları, Güvenlik Bilimleri Dergisi, 7 (1), 111-130.
Aslan, Y. (2008). Savaş Hukukunun Temel Prensipleri, TBB Dergisi, (79), 235-274.
Batır, K. (2011). Soğuk Savaş Sonrası Dönemde Amerikan Müdahaleciliği ve Uluslararası Hukuk, Yönetim Bilimleri Dergisi (Journal of Administrative
Sciences), 9 (1), 115-134.
Bethlehem, D. (2012). Principles Relevant to the Scope of a state’s Right of Self Defense Against an Immenent or Acyual Armed Attack By Non State
Actors, The American Journal of International Law, Notes and Comments, 106:000, 1-8.
Cengiz, S. (2011). Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararları Işığında Yaşam Hakkı, TBB Dergisi, (93), 383-404.
Dönmez, S. (2017). Kuvvet Kullanma Kapsamında Ön Alıcı ve Önleyici Saldırı Kavramları, Balkan ve Yakın Doğu Sosyal Bilimler Dergisi (Balkan and
Near Eastern Journal of Social Sciences), 3 (3), 8-15.
Ergül, E. (2014). Özgürlük ve Güvenlik Dengesi Bağlamında Uluslararası Terörle Mücadele Stratejileri, EÜHFD, 18 (1–2), 63-98.
Pejic, J. (2015). Extraterritorial targeting by means of armed drones: Some legal implications, International Review of the Red Cross, 10.1017/S181
63831140 00447, 1-40.
Sathyamoorthy, D. (2015). A Review of Security Threats of Unmanned Aerial Vehicles and Mitigation Steps, The Journal of Defence and Security, (6).
Sevük, H. Y. (2012). Kolluk Görevlilerinin Silah Kullanma Yetkisi ve Yaşam Hakkı, Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2 (2), 239-286.
Vogel, R. J. (2011). Drone Warfare and The Law of Armed Conflict, Drone Warfare and the Law of Armed Conflict, Denver Journal of International
Law and Policy, 39 (1), 101-139.
Belgeler/Raporlar;
Council of Europe (2010). Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi. Council of Europe Publishing.
Davis, L. E., McNerney M. J., Chow J., Hamilton T., Harting S. & Byman D. (2014). Armed and Dangerous? UAVs and U.S. Security, The RAND
Corporation, USA.
Holloway, A. MP, Gupta A., Molyneux C. (2018). The UK’s Use of Armed Drones: Working with Partners. All Party Parliamentary Group on Drones
Inquiry Report, London.
Homeland Security (2017). Unmanned Aircraft Systems Addressing Critical Infrastructure Security Challenges, https://www.dhs.gov/sites/default/files/
publications/uas-ci-challenges-fact-sheet-508.pdf (erişim tarihi: 25.01. 2019).
International Court of Justice (2005). Armed Activities on the Territory of the Congo (Democratic Republic of the Congo v. Uganda), Judgment, I.C.J.
Reports.
International Human Rights (IHR) and Conflict Resolution Clinic (CRC) (Stanford Law School) & Global Justice Clinic (NYU School of Law) (2012). Living
Under Drones: Death, Injury, and Trauma to Civilians from US Drone Practices Pakistan.
Melzer, N. (2009). Interpretive guidance on the notion of direct participation in hostilities under international humanitarian law. International Committee
of the Red Cross (https://bit.ly/1WjvRb3).
Ökten, T. (2015). Uluslararası İnsancıl Hukuk ve PKK Örneği, https://www. academia.edu/34367728/Uluslararası_İnsancıl_Hukuk_ve_PKK_Örneği
(erişim tarihi: 25.01.2019).
Schaus, J. & Johnson, K. (2018). Unmanned Aerial Systems’ Influences on Conflict Escalation Dynamics, CSIS Briefs,
https://csisprod.s3.amazonaws.com/s3fspublic/publication/180808_SchausJohnson_UnmannedAerialSystems_UPDATE_0.pdf?ANfx9oj8wvgykmZ8Qz1fJvgAfhGvtC1I
(erişim tarihi 18.01.2019).
Quintana, E. (2008). The Ethics and Legal Implications of Military Unmanned Vehicles, The British Computer Society, Royal United Sevices Institute for
Defence and Security Studies, Occasional Paper.
UK MoD (2017). Joint Doctrine Publication 0-30.2 Unmanned Aircraft Systems, The Development, Concepts and Doctrine Center, Ministery of Defence,
Wiltshire, UK.
UN (2013). Report of the Special Rapporteur on the Promotion and Protection of Human Rights and Fundamental Freedoms While Countering Terrorism,
A/68/389, 18 September 2013,
https://unispal.un.org/DPA/DPR/unispal.nsf/0/2DAADAFC 4682762585257C0B00609364.
US The White House (2002). The National Security Strategy of the United States of America, Washington DC, USA.
US DoD (2013). Unmanned System Integrated Roadmap FY 2013-2038, Washington DC, USA.
Woodhams, G. & Borrie, J. (2018). Armed UAVs in Conflict Escalation and Inter-State Crisis, The United Nations Institute for Disarmament Research
(UNIDIR), Geneva, Switzerland.
Yamaner, M.B., Öktem, E., Kurtdarcan, B., Uzun, M.C. (2008). 12 Ağustos 1949 Tarihli Cenevre Sözleşmeleri ve Protokolleri, Galatasaray Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Yayınları Nu:42, İstanbul.
İnternet Kaynakları;
Alderton, M. (2018). To the Rescue! Why Drones in Police Work Are the Future of Crime Fighting, Apr 13 2018,
https://www.autodesk.com/redshift/drones-in-police-work-future-crime-fighting/ (erişim tarihi: 28.01.2019).
BM Antlaşması (1945). Birleşmiş Milletler Antlaşması, https://www.tbmm.gov.tr/komisyon/insanhaklari/pdf01/3-30.pdf (erişim tarihi: 28.01.2019).
European Court of Human Rights (1995), Case of Mccann and Others v. The
United Kingdom,
https://hudoc.echr.coe.int/eng#{"itemid":["001-57943"]}
(erişim tarihi: 24.05.2019).
Margaritoff, M. (2017). Drones in Law Enforcement: How, Where and When
They're Used, October 13, 2017,
http://www.thedrive.com/aerial/15092/drones-in-law-enforcement-how-where-and-when-theyre-used (erişim tarihi: 28.01. 2019).
Tucker, Patrick (2017). Look for Military Drones to Begin Replacing Police
Helicopters by 2025, August 28, 2017, https://www.defenseone.com/
technology/2017/08/look-military-drones-replace-police-helicopters-
2025/140588/ (erişim tarihi: 28.01.2019).
Pilkington, E. (2014). ‘We see ourselves as the vanguard’: The Police Force Using Drones to Fight Crime, 1 Oct 2014, https://www.theguardian.com/world/
2014/oct/01/drones-police-force-crime-uavs-north-dakota (erişim tarihi:
28.01.2019).
Stanley, J. (2017). Police Chiefs Issue Recommendations on Drones; A Look At
How They Measure Up, August 17, 2012,
https://www.aclu.org/blog/privacy-technology/surveillance-technologies/police-chiefs-issue-recommendations-drones-look?redirect=blog/technology-and-liberty/police-
chiefs-issue-recommendations-drones-look-how-they-measure (erişim tarihi: 28.01.2019).
***