TAKSİM DİRENİŞİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
TAKSİM DİRENİŞİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Aralık 2020 Çarşamba

TAKSİM DİRENİŞİNDEKİ YENİ AİLE TİPİ: ÇOCUK ERKİL AİLE

TAKSİM DİRENİŞİNDEKİ YENİ AİLE TİPİ: ÇOCUK ERKİL AİLE


Feyzi Çelik 
İstanbul. 2017
ÇÖZÜMÜN UÇURUMUNDAKİ SÜREÇ
26.06.2013 


Yoksul semtlerde ataerkil aile yapısı devam ederken orta sınıfın yoğun olduğu yerlerde çocukerkil yani çocuk merkezlik var. Yoksulluk içinde olan ailelerde çocuklar ailenin geçimine katkıda bulunmak için çalışıyorlar eve kazanç getiriyorlar çoğu zaman bu çocuk ve kadınların kazandığı para ile geçim sağlanıyor babanın kazancı ailenin geçimini sağlamaya yetmiyor. Çalışma kaba bir geçim aracı olmaktan öteye gitmediği için çalışma koşulları kötüdür günün 14-15 saati çalışma ile sürdürülür. Çocuk okula gitse bile bu düzenli değildir yorgun argın bir şekilde okula giden öğrencinin orta sınıf çocukları gibi konsantre olması da mümkün değildir bu semtlerde bulunan okullardaki farklı eğitim sistemi kalabalık sınıflar gibi etmenler de dikkate alındığında buradaki eğitimin çocuğun ileri aşamalarda bir yerlere gelemeyeceği duygusu dışlanmışlık yaratır.

Orta sınıfın yoğun olduğu yerlerdeki ailelerin çocukları hiç bir şekilde çalışmamakta dırlar. Onlar en iyi okullara gitmekte aileleri onların eğitimine  büyük bir bütçe ayırmaktadır. Okulların kategorileşmesi, bazı devlet okullarının yüksek puanlar veya yüksek bağışlarla öğrenci kabulü bu kesimin başarılı çocuklarının burada birikmesine ve yetişme döneminde toplumun geniş kesimlerinin çocuklarından farklı gelişmesini beraberinde getirmektedir. Buradaki öğrenciler en iyi en pahallı dershanelere gitmekteler onların gittikleri dershaneler de hem fiyat hem de nitelik olarak farklılık göstermekte buralarda başarı elde edilenler reklam malzemesi yapılarak başarı sanki dershanenin başarısı gibi gösterilerek geniş kesimlerin dershaneye yönelimi sağlanarak bunlardan büyük paralar kazanılmaktadır. Orta sınıfı oluşturan ailelerin çocukları, ana okulundan başlayarak hedefleri önceden belirlenmiştir iyi okullar sonrasında iyi işler onları beklemektedir.
Bu çocuklar aile yaşamı içinde önemli bir yere sahipler; çoğu şey onların ekseninde dizayn edildiği için geçmişten gelen ataerkillik ya da anaerkillik bu ailelerde görülmez. Çocuklar, aşırı bir özgürlüğün verdiği büyük bir özgüven ortamında büyürler. Geçmişin çocuklar üzerinde otorite kurma çabası burada görülmez; tersine çocuğun giderek otorite haline geldiğini söylesek yanlış olmaz. Ataerkil ailelerde baba bir otorite olarak evin içinde devletin bir temsilcisi gibidir çocuk da  baştan beri bu otorite ile karşı karşıya bulunduğu için gençliğinde dışarı çıktığında bu otoriteyi oralarda görür, geçmişte babanın evdeki otoritesinin bir devamı şeklinde görür oysa çocuk merkezli yaşamda çocuk otoriteden uzaktır, ailesi ona her türlü imkanı vermiştir; o istediği oyuncağı istediği bilgisayarı veya cep telefonunu almayı başarmıştır.Kendi hakkı olduğu bilincine bu şekilde alışmıştır. Bu onun önünde devlet otoritesini tanımama anlamına gelecektir. Bunların sayısı oldukça yoğundur buna benzer çocuklar 1960’li yıllardaki çocuklarda dar kapsamlı olarak görüldü. Bu tür ailelerin çocuklarının o günkü şartlarda devrimciliğe yönelmesi bununla ilgiliydi. Ancak o zaman bunun kapsamı ve topluma yaygınlığı çok azdı. O dönemki çocuklar, yoksullara ve işçi sınıfına karşı duyarlıydılar, şimdikiler ise duyarlı değiller. Hatta bunların çoğu AKP’ye  oy verdiği için onları “sürü veya koyun” olarak adlandırıyorlar. Onları dışlayıcı bir dil kullanırlar. Aslında bu süreci onların ebeveynleri başlattılar şimdi onlar değişik bir şekilde sürdürüyorlar. AKP, aslında bunu fark etti kendi içinde ekonomik imkan elde edenler çocuklarını tıpkı diğer aileler gibi o okullarda eğitmeye başladılar. İdeolojik olarak kendi ideolojik yapılarını aktarma imkanı bulamadılar ya da başaramadılar. Bu da AKP için bir açmaz gibi görünüyordu. Böyle yaptıkça kendi eliyle karşı olduğu kesimi daha da güçlendirmiş oluyorlardı. Böylece kendi içinde oluşturduğu orta sınıfına kendi ideolojik düşüncesini aktarama paradoksu ile karşı karşıya kaldığını gördükçe  bunu geriye döndürmek için politikalar üretmeye çalıştıysa da karşısında tepki oluşmaya başladı. Bir sosyal geçeklik haline gelen duruma müdahalenin sonuç vermesi o kadar kolay değildi. 

Örneğin, 

4+4+4 sistemiyle amaçlanan buydu. Orta sınıfların yoğun olduğu yerlerde imam hatip okullaşması olmadı, din dersi veya kuran kerim dersleri seçilmedi bu okullar daha çok yoksul semtlerde tuttu. Bunun amacı ailelerin çocuklarının dini eğitim alması içindi,  ancak genel eğitimin çok yetersiz  olduğu bu okullarda dini eğitimin sıradanlaşması nedeniyle bunun dini eğitimde bir yozlaşma ve dışlama mezhepçi yönelişi teşvik edişi dikkate alındığında toplumsal eğitimin amacı olan belirli bir birey yetiştirme tarzına da aykırılık teşkil eder. Günümüzde büyük bir tehlike olan dinsel çatışmalara zemin hazırlar. Ekonomik olarak da tabakalaşmanın yoğunluğu dikkate alındığında bunun yaratacağı tehlike görülmelidir. Dini eğitime zorlama laik ailelerin çocuklarını dini eğitimden daha da uzaklaştırma sonucunu doğurdu. Laikliğin anlamı  “din devlet ayrılığı” iken bu şekilde üzerine gidildikçe neredeyse laiklik, “laiklik dini” haline gelmeye başladı. Aslında buna sebep olan AKP’nin kendi İslami anlayışını topluma dayatmasına karşı bir tepkiydi. Sonuç olarak geniş orta sınıfların İslam’la yakınlaşması bir tarafa daha da uzaklaşmasına neden olur. Böylece CHP’nin dahi İslam’a yaklaşımında belirli düzenleme ve değişiklik yapma çabasını da gereksiz hale getirir.

Özerkliğin ötesinde özgür yetişen bu gençliği ailenin durdurması bir yana, Taksim Gezi olaylarında görüleceği gibi  ailelerin onların peşinden sokaklara döküldüğü görüldü. İstanbul valisinin ailelere hitaben çocuklarınıza sahip çıkıp,  oralardan çekmelerini istemene rağmen bunun tersine aileler de alanlara çıkarak onlara destek sundular. Devletin son olarak ortaya koymak istediği ve daha önce 
DHKP-C soruşturmalarında olduğu gibi aile ile çocuğunu karşı karşıya getirme planı tutmadı. Bu da Taksim Gezi olaylarındaki tepkinin daha fazla toplumsallaşmasını beraberinde getirdi. AKP’nin en çok korktuğu da buydu. Daha önceleri AKP kendi politikalarını bunların karşısında toplumsallaştırırken Taksim olaylarında görüldüğü gibi devlet ilk kez farklı toplumsal kesimlerin desteğinden yoksun kaldı. 1990’lı yıllarda polisin sokakta insan öldürmesini alkışlayan halkı yanında göremedi. Devletin imkanlarını zorlayarak kendi tabanını göstericilere karşı kışkırttı. Bunda da yeterli toplumsallık ve meşruiyet olmadığından dolayı bu da geri tepti.  Burada üzerinde durulması gereken en önemli bir husus bu gençlerin kendi anne babalarından daha fazla cesur olduğunun ortaya çıkması ve bu cesaretini kendi ailelerine de geçirmeyi başarmış olmasıdır. Bu aynı zamanda gençliğin olaya el koyup, kendi perspektifini ortaya koymasıdır. Bunun giderek politik yeni gençlik önderliklerinin çıkışını hızlandırdıkça toplumsal demokrasinin gelişimi için önemli bir şanstır. Geçmişte toplum adına ortaya çıkan bazı çevrelerin etkinliğinin bittiği anlamına gelen bu durum sivilleşme için de önemli imkanlar sunuyor. Bundan hükümetin de önemli dersler çıkarması gerekiyor.

Bu Çocuklar nasıl her istediğini ailelerine yaptırdılarsa da bu eylemleri de onlara yaptırdılar. Bu ailelerin çoğu bir veya iki çocuklu ailelerdir. Bunlar ailenin göz bebeği ve anlamıdırlar. Böyle yetişen bir gençliği askere göndermek ve onları askeri otoriteye tabi tutmak da kolay değildir. İleriki aşamalarda bunların askere gidişi zaten çoğu kısa dönem veya bedelli yapacaklar. Hiç kimsenin ummadığı bir gençliği karşılarında bulacaklar en iyi en yüksek puanlı üniversite öğrencileri içindeki anti AKP’lilik dikkate alındığında bunun erken sonuçları görülüyor. 

Bu gençliğin örgütlülüğü ve kendi liderliğini oluşturması halinde toplumun özgürlüğü için olumlu olacaktır. Ancak bunlarda en önemli eksiklik bunların halen AKP’ye oy veren geniş yoksul kesimleri anlamada yaşadıkları zorluklardır. 

Bu gençlik, 1960’lı yıllarda olduğu gibi toplumun geniş yoksul kesimlerini de anladıkça bunun toplumsal özgürlük için doğuracağı imkanlar daha da somut hale gelecek ve mücadeleleri anlamlı hale gelecektir.

***